Tip:
Highlight text to annotate it
X
Baba,daha önce hiç Afrikaya gitmedim.
TERCÜME MEHMET ÖNALevet biliyorum.
Geçen yaz ayni sahneyi
Las Vegas'a giderken görmüştün.
Oh,evet.Baban bütün parasını
kumarda kaybetmişti
- Hank!
- masa.
Hey, bak! bir deve!
Oh-huh.Burası gerçek Afrika değil.
Burası fransız Fas'ı.
evet,Kuzey Afrika.
Las Vegas'a benziyor.
Sahara Çölü'nün yüz mil kuzeyindeyiz.
bilmiyorum.Okulda buraya
kara Kıta diyorlar.burası Indianapolis'den
iki defa daha parlak.
Marakeş'e gelinceye kadar bekle.
- Marakeş? içki ismi gibi.
- Mmm.evet.
bekle bir dakika. Dur orada.
Mesele ne?
şey,teşekkür etmek istedim.
Yardımın olmaksızın,
burada her şey olabilir.
teşekkürler, bayım.
Hepimizin hayatın küçük yardımlara
ihtiyacımız olduğu anlar vardır.
evet,problem mi var?
ah...oğlunuz yanlışlıkla
karısının peçesini açtı.
- Oh. evet.
- Hank!
karımı tanıştırayım,
Bayan McKenna.
- memnun oldum.
- nasılsınız bayan?
Benim adım Louis Bernard.
çok teşekkürler , Mr.Bernard.
- bu bizim oğlumuz, Hank.
- selam, Hank.
Selam.Arapça konuşabiliyor musunuz?
bir kaç kelime.
Niye kızdı? sadece kazaydı.
islam dini böyle kazalara izin vermez.
- Evet,sanırım.
- Oh.
- oturabilir miyim?
- evet,Jo'nun önüne otur.
Oh,İsminin Hank olduğunu sanıyordum.
Oh, O karımın ismi.
- J-O.E yok.
- Çok değişik.
Josephine'nin kısaltılmışı.
Uzun zamandır bu isimle hitab ediyorum.
Kimse diğer ismini bilmiyor.
- Ben biliyorum,Anne.
- Oh, evet.
Şimdi,kaza hakkında.
Müslüman bir kadın toplum içinde
hiç bir zaman peçesini açmaz.
Onu damardan mı besliyorlar?
- Hayır, Hank.
- küçük bir çocuk için ne büyük bir kelime.
Ben bir doktor'um.
Oh. evet, sanki o da doktor.
hemoglobin kelimesini heceleyebilir.
Ama Kedi ve köpek gibi kelimelerle
küçük bir problemi var.
Nerede çalışıyorsunuz,doktor?
Indianapolis, Indiana.
Orada güzel bir hastane var.
Niye Marakeş'e geldiniz?
Paris'de bir tıp
konferansına katıldık.
Ve Avrupa'ya kadar gelmişken..,
Fas'ı yeniden görmek istedim..
Babam Afrika'yı özgürleştirdi.
Ben Kazablanka'da idim
savaş sırasında
sahra hastanesinde görevliydim.
- Fas'ta mı yaşıyorsunuz, Mr Bernard?
- Hayır.
Doğrudan Paris'den mi geliyorsunuz?
Hayır Lizbon ve Roma'yı da gezdik.
- Ve KazablanKa.
- Ve Kazablanka.
Umarım Marakeş'de iyi vakit geçirirsiniz.
Bakalım.
En fazla üç gün kalacağız.
Doğal olarak Hotel Mamounia veya
Le Menara'da mı kalacak sınız?
Niye sordunuz?
çünkü bu oteller turistler
için iyi yemek sunar.
Oh.Fransa'da mı yaşıyorsunuz,
Mr Bernard?
- Bazen.
- Salyangoz yer misiniz?
Yeterince şanslıysam.
Eğer acıkırsanız,bizim arka
bahçede bir sürü salyangoz var.
Davetin için teşekkürler.
Bir şey değil.
Onlardan kurtulmak için herşeyi yaptık.
Aklımıza bir fransız gelmemişti.
İşte geldik.
Otel'e kadar taksiyi
paylaşmamıza ne dersiniz?
Çok kibarsınız, Doktor,
Ne yazıkki önce yapacağımız bir iş var.
- Oh. OK.
- Ne iş yapıyorsunuz, Mr Bernard?
daha sonra orada olurum
ve belki bir içki içeriz.
Süitimize gelin.
İçkiyi orada içeriz.
- o zaman, ben de sizi yemeğe götürürüm.
- hayır,hayır bu uygun olmaz.
Marakeş'i bilirim.
Size Arab restoranlarını gösterebilirim.
yiyecekler farklıdır ve
yeme şekli çok egzotiktir.
Biz de bu yüzden buraya geldik.
- Şu arap gecelerine ne dersiniz?
- Çok severim.
Otele nasıl gitmek istersiniz.taksi?
- Bilmiyorum.
- Fayton! Fayton kullanmak istiyorum!
Sanıyorum şu bir fayton.
Görüşmek üzere.
Au revoir. kokteyllerde görüşürüz.
- güle güle.
- güle güle.
Hank,sürücünün yanına oturabilirsin.
Hoşuna gitti mi?
Bir at arabası.
Louis Bernard'ı bir arap ile
konuşurken gördüm.
- Hangi Arap?
- Hani şu Hank'a bağıran arap.
Sanki çok yakın arkadaşlarmışcasına
konuşuyorlar.
Belki onu daha önceden tanıyordur.
Bu ne anlama gelir?
Bunun anlamı Mr Bernard'ın
çok gizemli biri olduğudur.
Ne? O bana normal biri gibi geldi.
Şimdi, O'nun hakkında gerçekten
ne bilmek istiyorsun?
Ne mi? - Adını biliyorum.
birlikte oturduk, konuştuk.
Bu adam hakkında hiç bir şey bilmiyorsun,
ama o senin hakkında her şeyi biliyor.
Oh, bekle.
Senin Indianapolis, Indiana'da
yaşadığını biliyor.
Doktor olduğunu ve
Hastane'de çalıştığını
Paris'te bir tıp toplantısına katıldığını,
ve Roma,Lizbon ve KazablanKa'da bulunduğunu.
Pekala.
ve senin Kuzey Afrika'da askeri sahra
hastanesinde bulunduğunu.
Tatlım,Bu tamamen doğal bir konuşmaydı.
Sevgilim, sen sadece konuşmuyordun.
O her türlü soruyu soruyor,
ve sen de cevap veriyordun.
Neredeyse pasaportlarımızı gösterecektin.
Sadece konuşuyorduk.
Saklayacak hiç bir şeyimiz yok.
Fakat bana Mr Bernard'ın saklayacak
bazı şeyleri var gibi geldi .
İşte bu gizemli Fas,
fakat kellelerimizi kaybetmedik değil mi?
- Bunun ne olduğunu biliyorum.
- Ne?
adam sana soru sormadığı için kıskanıyorsun.
- Oh, saçmalama.
- saçmalamıyorum.
- iyi, bu ağrıyı azaltır.
- Ne ağrısı , anne?
- Bu sadece bir deyim.
- Hey, sürücüye dikkat ediyor musun?
- Benim adım Dr McKenna.
- Her şey ile ilgileneceğim.
- Hadi.
- Gözetleniyoruz.
Ne? Oh, saçmalama!
# Que sera, sera
# What will be will be
# When I was just a little boy
# I asked my mother
# What will I be
- iyi bir doktor olacak.
- # Will I be handsome
# Will I be rich
- # Here's what she said to me
- Hadi sevgilim.
# Que sera, sera
# Whatever will be will be
# The future's not ours to see
# Que sera, sera
# What will be will be.
İkinci bölüm.
# When I was just a child in school
# I asked my teacher
# What should I try
Yakala.
# Should I paint pictures
# Should I sing songs
# This was her wise reply
# Que sera, sera
# Whatever will be will be
# The future's not ours to see
# Que sera, sera.
Oops.
# What will be will be
Bundan sorraki dansı bana lütfeder misiniz?
- Evet.
- Pekala.
# Dum, dee, dum-da-dum #
# Da-da-da-da #
Oh, sen delisin.
- çocuk için akşam yemeği.
- Evet, içeri gir.
Karınızın ne kadar güzel şarkı
söylediğini size anlatamam.
- Çok güzel,değil mi?
- Oh,o muhteşem.
Yarım kalmasına çok üzüldüm.
Bu hissi ben de defalarca hissettim.
İyi, her şey güzel.
İdareci bizim için çocuk bakıcısı bulmuş.
iyi.
Bana size içki sunma zevkini bahşedin.
Teşekkür ederim.
Amerikan sahnelerinden misiniz,
Mrs McKenna?
Yes, Mr Bernard,
Amerikan sahnelerindenim
ve Londra sahneleri
ve Paris sahneleri.
Oh?
Belki beni Paris'te görmüşsünüzdür,
Fransız olarak.
Tiyatro zaman ister,
ve benim için lükstür.
Hiç Paris'te bulundunuz mu,Mr Bernard?
Orada doğdum.
Oh.
- Ne işindesiniz?
- Alırım...ve satarım.
- ne satarsınız?
- bana en fazla karı ne verirse.
Şimd Marakeş'desiniz
ne alıp satıyorsunuz?
Biliyorsun, Sahne ile ilgili
çok az konuşurum.
Bana ne yaptığınızı söylerseniz -
Müsaade eder misiniz? Ben alayım.
- Hayır ben alacağım.
- Hayır,ben.
Mr Montgomery'nin odasını öğrenmek istiyorum.
içki içmeyi önerdi, ve ben -
Özür dilerim. Burada Montgomery diye biri yok.
Özür dilerim, mösyö.
sizi rahatsız ettim.
Tamam.
- Telefonunuzu kullanabilir miyim?
- Elbette.
- Anne!
- Evet?
- Bu eti kesemiyorum.
- Senin için keserim.
Mersi.
Allô?
D'accord.
Çok özür dilerim, bu akşam
sizinle yemeğe gelemem.
- Oh?
- Çok önemli bir olayı ihmal ettim.
- Şimdi ilgilenmem lazım.
- Oh, anladım.
- Belki bir başka gece?
- Oh, tabi, tabi.
- Allahaısmarladık.
- Gülegüle.
- İyi geceler.
- iyi geceler.
İyi geceler.
- Bonsuar, madam, mösyö.
- Benim adım McKenna.
Şüphesiz. Otelden aradılar.
Lütfen beni izleyin.
- Bunu rahat bulacağınızdan eminim.
- Teşekkürler.
Tatlım, öteye git.
Elbisemin üzerindesin.
Aman.
Evet.
Biz daima yemekten önce ellerimizi yıkarız.
Teşekkürler.
- Şu insanlar bize bakıyor.
- Hangi insanlar?
- Tam arkamızdakiler.
- Ne?
- Evet.
- İşte.
Oteln önünde de bize bakıyorlardı
Jo, Hayal kurmayı bırakır mısın?
Hayır.
İyi akşamlar.
Beni çok kaba buluyorsundur.
Sizi otelde gördüğümden beri izliyorum.
- Siz Jo Conway'siniz,Jo Conway?
- Evet benim.
Haklı olduğumu biliyordum.
Ben Lucy Drayton, Bu da kocam.
- Nasılsınız?
- Biz Dr ve bayan McKenna.
Karım bayan McKenna'nın Londra
Palladium'da sahneye çıktığını söyledi.
Şimdi show'lara çok nadiren gidiyoruz.
Edward çamurdaki eski sopa gibidir.
bu yüzden kendimi eski
plaklarınızla teselli ediyorum.
Onları sevdiğimi söylemeliyim.
- teşekkür ederim.
- Londra'ya ne zaman dönüyorsunuz?
- Profesyonel olarak hiç bir zaman.
- Oh.
- Sahneyi bıraktığınızı söylemeyin.
- Evet, geçici olarak.
Sebebi benim doktor olmam,
ve doktor eşlerinin yeterli zamanları olmaz.
eşimin söylemek istediği
Broadway muzik shovlarının
Indianapolis, Indiana'da yapılmadığı.
New York'da yaşayabilirdik.doktorların
orada açlık çekmediklerini duymuştum.
.
New York'da çalışmaya bir itirazım yok..
Zor olan hastalarımın iyileşmek için
Indianapolis'den gelmeleri.
Daima yanlış şeyler söylüyorum. Özür dilerim.
Bir şey değil.
Dr McKenna, siz -
Niye buralara dönmüyorsunuz?
O bir çeşit problem.
İngiliz ülkelerinin birinde.
sizin söylediğiniz gibi bir çiftlik
değil. küçük bir holding.
İşte buradayız.
- Oh.
- Heyecan verici değil mi?
Evet.
- tamam.
- Uhh.
- Hey,güzel görünüyorlar.
- Sürpriz.
Oh,muhteşem görünüyorlar.
Ah,ekmeğe benziyorlar.
- Onların hepsini yemeyeceğiz değil mi?
- Hayır.
Öyle mi yapılıyor?
Evet, sadece kır, işte böyle.
Kırılmıyor.Oh,hayır.
evet,işte böyle.
- Böyle mi yapıyorsunuz?
- Evet çok doğru.
Bu çok sağlammış.
Çiğnemesi koparmaktan kolay mı bari?
- şişmanlatıcı mıdır?
- öyle olmalı.
Hayır, çok güzel, tatlım.
- A, ben -
- tabak yok.
- yok mu?
- Hayır. bıçak ve çatal da yok.
Anladığım kadarıyla içine
kazarak girmek gerekiyor.
oh,müsaade edin size göstereyim.
Sadece iki parmağınızı kullanacaksınız
ve sağ elinizin baş parmağını.
Diğer iki iki parmağınızı kullanmayacaksınız.
ve sol el daima kucağınızda olacak.
- Oh,anladım.
- size gösterebilir miyim?
-Sadece bu iki parmak?
-Onları sizin için tutayım.
- gördünüz mü?.
- İşte oldu.
çok iyi...
Hey, bu elimi kullanabilir miyim?.
- Yapamıyorum, uh...
- Tamam.
- İyi işti..
- Kimse aldırmaz.
- yorucu ama yorulmaya değer.
- Zeytin ile pratik yapacağım.
Oh,tatlım, mükemmel.
işte. Tadına bak.
- Güzel mi?
- Evet.
Söylermisin - böyle yemenin
din ile bir ilgisi var mı?
Sanıyorun dini olmaktan ziyade
sosyal bir olgu.
Bilmiyorum.
eğer dört parmak ve bir baş parmağınız varsa
onları kullanıyor olmanız lazım.
- O çok güzel.
- Çok güzel.
söylediğim gibi,
Arazimde çiftçilik yapmaktan çok mutluyum.
Bu birleşmiş Milletler elemanları
durumumdan endişelenmeye başlayınca.
Edward savaş sırasında Gıda Bakanlığında
büyük gürültü çıkarınca...
Kendimizi burada bulduk.
Birleşmiş Milletler Yardım elemanı.
İlginç bir işmiş gibi geliyor.
toprak erozyonu ile ilgili
bir rapor hazırlıyorum.
Bu ülkenin bir kısmında erozyon var.
İnce bir toprak tabakası
ve altında, böylece... -
Ondan hoşlandınız mı?
önce bize akşam yemeği sözü verdi -
Evet.
Aslında,onunla bugün tanıştık tatlım.
Ondan hayatını değiştirmesini bekleyemezsin.
Ben, Senin neyin var?
Hiçbirşey. Senin neyin var?
Aşağılanmak istemiyorum.
Oh, Seni kimse aşağılamıyor.
Bizim gibi yaşlı evli bir çifte
benzemediği için onu suçlayamazsın.
- Biz yaşlı çiftler değiliz!
- Tamam.
Tamam,
Onu anlamıyorum,
fakat bütün bir gecemize yapacağından
hoşlanmamaya başladım.
Yarın pazarda alış veriş yapmalıyım.
Umarım alış verişin zevkli geçer.
evet, ama çok da zevkli olmasın.
İngiltere'de havalar
oldukça kötüdür,fakat bazan,
şanslı olduğumuzu farkedemeyiz.
Güneşin her gün görünmesi,
pek de normal değil.
- kalkmak istiyorum.
- Ben, olmaz.
Seni bilirim.Çalışmaya başlayınca,
kavgaya da başlarsın
Yarın bizimle birlikte
pazara gelecek misin?
Aslında, Louis Bernard,
Paris'li büyük alıcı,
bizi yarın pazara götürecek.
- Evet. Sanıyorum beni götürmeyeceksiniz.
- Otur ve yemeğini ye.
- biz - gitmekten zevk alacağız.
- Oh, biz de.
Önemsiz konular üzerinde niye çok
çalıştığını hiç anlamıyorum.
Hayır, Mösyö! Mösyö.
# Ho! Ho! Ho!
# Ho, ho, ho, ho!
Ne söylüyor, Mrs Drayton?
O masal anlatıcısıdır, Hank.
Heyecanlı değil mi?
Köy panayırı gibi
Ben çocukken.
Balonla gezinti hariç
her şey vardı..
Komik olan ne?
Sen hiç yükselen balon gördün mü?
Düşünüyorum.Marakeş'de üç gün geçirmenin
bedeli ne?
- Ben.
- Mrs Campbell'in safra kesesi taşları.
Oh.
- Bu Paris'den aldığım çanta.
- Evet.
Bill Edward'ın bademcikleri...
Anne! Baba!
Baba, bizimle gel!
Eczacı adamı göreceğiz.
-Baba,belki bir şeyler öğrenirsin.
-Beni hiç şaşırtmadı.
O ne zaman başlasa seni zorluyor-
Pazarı çok sevmedim.
- Böyle olduğunu daha önce düşünmemiştim.
- Ne?
Johnny Matthews'in apandisini düşünüyorum.
Sandal gezisine ne dersiniz?
İki erkek bir kız coçuk ve
iki takım ikiz aldı,değil mi?
ve Mrs Morgan'ın arı kovanlarını.
- Bugün akrobatlar nasıldı?
- Muhteşem.
Tepeye doğru giden şu çocuğu izle.
- Sonra görüşürüz.
- Evet.
Bütün yol boyunca
Herbie Taylor'un ülserinden bahsettik.
Ve Allida Markle'nin astımından.
Now if we could just get four cases
of seven-year-itch we could retire.
veya Mrs Yarrow
gerçekten üçüz doğurursa,
evi yeniden baştan
sona dekore etmeliyiz.
Eğer bizi duyarlarsa ne derler?
Marakeş gibi bir yere
gelmemin sebeplerinden biri
kimsenin bizi duymadan konuşabilmek
Kimse bizi duymadan
bir şey söylemek istiyorum.
Burası en emin yer.
Ne zaman bir başka bebek yapacağız?
Doktor olan sensin.
Bütün cevaplar sende.
Evet,fakat soruyu ilk defa
duyuyorum.
Anne, bak! buraya gel!
Bak.Dikiş makinesi.
Televizyona benziyor.
- Hank,iyi vakit geçiriyor musun?
- Sanırım evet.
Her şeyden hoşlanıyor.
Hank! Hank, buraya dön!
- Hank!
- Hank!
- Hank,beladan uzakdurmak her zaman en iyisidir.
- Ne oluyor?
Sanki polis birisini kovalıyor gibi.
Aaah!
Hey. Hey, işte orada.
Geride dursan iyi olacak.
Devam et. geride dur.
Mösyö McKenna.
Ben Louis Bernard.
Bir adam, bir görevli,
onu öldürecekler,
suikast düzenlenecek,
Londra'da
Yakında, çok yakında.
Londra'da olacağını söyle onlara
Ambrose Chappell.
Chappell.
- Ben, o kim?
- Louis Bernard.
- Üzerine yazıyazılacak bir şey var mı?
- Louis Bernard!
Öldü!
"Bu adamı tanıyor musun?" diyor.
Evet, Onu tanıyoruz.
O Louis Bernard, fransız -
Louis Bernard?
Mösyö ve Madam McKenna.
Sizin polis merkezine ifade vermek için
gitmenizi istiyor.
- Tamam.
- Arkadaşlarımızın Karakola gitmesi lazım.
- Ben de onlarla gitmeliyim.
- Evet, elbette.
Küçük oğlunuzun da gelmesini
istemezsiniz değil mi?
Ben de polis karakoluna gitmek istiyorum.
Onu otele geri götürsem iyi olacak.
-Lütfen gelir misin?
- olur.
Teşekkür ederim,uslu dur, Hank.
Tamam gidebiliriz.
Ne zaman döneceğimizi allah bilir.
Arap kıyafeti ve makyajlı
olarak gördüğünde şaşırmadın mı?
Daha önemlisi:
Niye öldürüldü?
Onun ajan olduğuna bahse girerim.
Sen ne yazıyordun?
Sana ne söyledi?
Sana sonra söylerim.
O ne?
Bana biraz tuhaf geldi.
Söylemek için niye beni seçti?
Özellikle geçen akşam
söylediklerinden sonra.
Komiserin yanına varınca,Kırmızı bandı
kesmek için elimden geleni yapacağım.
- İyi. iyi.
- Biraz gereceğim.
Eğer onu tanıdığını söylersen
korkarım sorular kıyamat
gününe kadar sürer.
Onu tam olarak tanımıyoruz.
Dün otobüste tanıştık.
Buna inanmayabilirler.
Aa, inanmak zorundalar.
Olaya onların açısından bak.
zavallının sana
bir şeyler söylerken gördüler.
ve seni bir şeyler
yazarken gördüler.
Ne yazdığını onlara gösterecek misin?
Teşekkürler, Mr Drayton,
fakat bir tercümana ihtiyaç olmayacak.
İçeri girer misiniz,
madam, mösyö?
lüfen biraz bekleyiniz,
size sonra sorularım olacak
Pasaportlar, lütfen.
Fransız Fas'ına dört gün önce mi geldiniz?
Doğru.
Bayım,doktor musunuz?
Evet,ben bir cerrahım.
bir turist ve bir Amerikan vatandaşı.
Louis Bernard'la ortak hiç bir şeyinizin
olmadığını gösteren üç güzel neden
Hiç bir ilgim yok.
daha önce Paris'de miydiniz?
Evet,bir tıp kongresine
katılıyordum.
Marakeş'e aynı otobüs
ile gelmişsiniz.
Otel odanızda birlikte
aperatif almışsınız.
Dün akşam aynı lokantada
yemek yemişsiniz.
Evet,fakat farklı masalarda.
Yani Louis Bernard sizin
için bir yabancı mı?
Ona ilk defa dün otobüste rastladım.
Ve 5.000 kişinin içinde
büyük bir pazar yerinde
ölürken sizin yanınıza geliyor.
Bu bir tesadüfi tanışıklık mı?
Louis Bernard hakkında
hiç bir şey bilmiyorum.
Hiç bir şey,sanırım,o
Deuxieme Bureau'da bir ajan idi.
O nedir?
Belki siz American FBI
ismini duymuşsunuzdur?
Bir dakika,ben -
Bu sahte tavırlarını bırakırsan
Her ikimiz içinde daha kolay olacak.
Bak işte -
Ölü adam aradığı şeyi bulmuş anlaşılan.
Öldürülme nedeni işte o.
ve neyi bulduğunu size söyledi.
Niye? Çünkü size güveni tamdı.
Sadece soru sormuyor,
cevapları da veriyorsunuz.
Size bir soru sorayım.
Bernard'ın sizin ima ettiğiniz gibi
bana güvendiğini var sayalım,
o zaman bana söylediklerini hiç bir,
zaman açıklamayacağım demektir.
Sanırım Amerikalılara bile,
bazen güvene ihamet etmek
istenilen bir şeydir.
Bazı şeyleri netleştirelim.
Ben bir turistim.Eğlenmek
için dolaşıyorum.
ve bir şekilde bu
talihsiz kazaya bulaştım,
ve,buraya gerçeği
açıklamaya geldim
Polis sorgulamasına
maruz kalmaya değil.
- Belirtmeliyim ki -
- Hayır, bırakın sözümü bitireyim.
Girin.
bir dakika.Telefondan beklendiğimi mi
söyledi?
Telefonu şimdi alacağım.
- Fakat, bayım -
- Lütfen bekleyiniz.
- Alo.
- Dr McKenna?
Ben Dr McKenna. Siz kimsiniz?
Eğer Louis Bernard'ın size
söylediklerinden
tek bir kelime ederseniz
oğlunuzun hayatı ciddi
olarak tehlikeye girer.
Unutma, bir şey söylemek yok.
alo?
Drayton?
Karının Hank'i otele geri
götüreceğini söylememiş miydin?
- Evet,söylemiştim.
- onu ara.
Biri beni arayıp Hank ile
tehdit etti.
Karını ara,iyiler mi öğren.
Otel Mamounia?
Tamam. Mersi.
Karım cevap vermiyor.
Resepsiyon?
Oh. iyi. Mersi.
Oh, evet - Uh...
oda numaranız kaç?
414.
İyi. Mersi.
İnanamıyorum.
- Henüz dönmedi mi?
- en azından kimse onu görmedi.
Tamam,şimdi siz otele dönün
Sen - ve...
eğer ne olduğunu anlarsan.
karım için iyi olmayacak.
polisle işimi halledip en kısa
zamanda size katılacağım.
Bana bak. üzülme.
Muhtemelen aptalca bir
yanlışlıktır.
eğer sen gelmeden bir şey bulursam
buraya telefon ederim.
- Hiç vakit kaybetme.
- Allahaısmarladık.
O kimdi,Ben?
O,şey...
şey... Otel resepsiyonisti.
polis tarafından
tutulduğumuzu öğrendi.
Yapabileceği bir şey
var mı diye aramış.
- çok kibarmış.
- Evet, öyle.
ona 15 dakika içerisinde dönmez isek,
Kazablanka'daki Amerikan konsolosluğunu
aramasını söyledim.
Fakat, mösyö,
bana daha önce konsolos ile temas etmek
istediğinizi söyleseydiniz.
Evet, evet. hadi gel, Jo.
küçük bir formalite kaldı.
lütfen ifadenizi imzalayın.
tabi sizin için zor olmayacak ise.
bir dakika. Size bir daktilograf göndereceğim.
Ben?
Evet?
bana mesajı göstermeyecek misin?
hayır - ben...
Gösterebileceğimi sanmıyorum.
Sevgilim,ben polis değilim.
onu görebileceğimi sanıyorum.
Ben,Bunu niye polise vermedin?
-çünkü vermek istemedim.
- Fakat, Ben, bir adamın hayatı..-
..tehlikede.biliyorum.
sadece neyin doğru
olduğunu bilemiyorum.
Otele dönelim,Hank'i alalım
ve buradan gidelim.
- Belki.
- Hank'i düşün.
Bütün bu olanlar
onun için çok kötü,
Bir adamın gözleri
önünde öldürülmesi.
-küçük bir çocuk için büyük bir şok.
-Biliyorum.
Niye o notu Amerikan Konsolosuna vermiyoruz.
Lütfen olayla
daha fazla ilgilenmeyelim.
anahtarı sen al,
ben şoförle ilgilenirim.
Tamam.
şey...Mrs Drayton'u tanıyor musunuz?
- İngiliz bayan.
- Doğru.
son bir saat içinde
pazar yerinden geldiğini gördünüz mü?
- Hayır, bayım.
- Bir dakika. bu çok önemli.
- Yanında oğlum vardı.
- Hayır,bayım.
- Mr Drayton nerede?
- Mr Drayton otelden ayrıldı.
- Ne yaptı?
- Hesabını kapattı.
- fakat,yapamaz.
- Evet,bayım yaptı.
Mr Drayton, ingiliz...
kemikten yapılmış gözlüklü.
Evet,bayım ayrıldı.
Seni anlayamıyorum,
ben mahfoldum.
Mrs Drayton'u arayacağım ve,
Hank'ı geri getirmesini söyleyeceğim.
- Bir dakika bekle, Jo.
- Niye?
Çünkü öyle yapmanı istiyorum!
Ben, aylık kavgamızı mı yapacağız?
Umarım hayır.
O zaman böyle davranmayı bırak.
Açıkca Mrs Drayton'a
telefon edeceğimi söyledim.
bir dakika.
Biraz bekle.
biraz bekle. bekle.
Şunları almanı istiyorum.
Seni sakinleştirir.
Sakinleşmek mi? Ben sadece çok yorgunum.
- Belki onlara ihtiyacın vardır.
- Bunlar senin için, Jo.
- Burada doktor olan benim.
- Ben -
Sinirli ve yorgunken
neler olduğunu biliyorsun.
işte. Benim için bir iyilik yap.
Altı ay önce çok fazla
hap aldığımı söylüyordun.
00:41:27,640 --> 00:41:30,108
Altı ay önce cinayet tanığı değildin.
Çok korktun.
- Lafı dolandırıp durma.
- hayır!
Jo, tıp bilgilerimi kullanıyorum.
Bunları alırsan kendini iyi hissedeceksin.
Seninle bir anlaşma yapacağız.
Ne anlaşması?
Louis Bernard ile ilgili bir konu var,
polis karakolu..
..ve bütün bu casuslık hikayesi ile ilgili
ve sana henüz anlatmadım.
- Ne?
- Meraklı olmanın bedeli işte bu.
- Ne oldu?
- Anlamanın tek bir yolu var.
pekala, Dr McKenna.
Seni dinlemeye hazırım.
başından beri bu işte bir acaiplik var.
Louis Bernard'ın otobüste bize yaklaşması,
yardım etmesi tesadüf değildi.
ve konuşması.
- onun hakkında yanılmamıştın.
- gördün mü?
Biliyorum,söylemek istediğim de bu.
Haklıydın,o biraz tuhaftı.
Evet,bütün bunları biliyorum .
ama sen bana ne söylemek istiyorsun?
Bizimle konuşmaya başladı,
Sebebi...
Çünkü şüpheli bir
çiftle karşılaşmıştı.
Bizim görünüşümüzde şüphe
çekici bir durum yok ki.
Hayır,çünkü o yanıldı.
Bir başka evli çifti arıyordu.
Oh. Ve onları bulamadan öldürüldü mü?
Hayır onları buldu,tamam.
Geçen gece yemek yediğimiz
lokantada buldu.
Öldürülmesinin sebeplerinden biri de o.
Mr and Mrs Drayton'lardan mı
bahsediyorsun?.
Evet onlar, Jo.
Ben,eğer bu bir şaka ise
hiç de komik değil.
- Şimdi beni dinle, Jo.
şimdi beni çok dikkatlice dinle.
polis karakoluna gelen telefon
otel resepsiyonundan değildi.
yabancı aksanlı bir adam aradı.
bana Bernard'ın pazarda söylediklerinden
tek bir kelime bile bahsedersem,
Hank'ın başına birşeyler
gelebileceğini söyledi.
Hank? niye Hank?
onu kaçırdılar.
Fakat Mrs Drayton onu otele götürmüştü.
Mrs Drayton ve Hank otele hiç gitmediler.
- Fakat Mr Drayton -
- Dinle, Jo.
Mr Drayton 40 dakika önce otelden ayrıldı.
şimdi,hadi Jo,otur.
Seni öldürebilirim!
bana yatıştırıcı verdin!
- otur.
- Senin yüzünden! Hadi gidelim!
- bana niye söylemedin?
- Emin değildim.
- sen yaptın! sen yaptın!
- Jo, lütfen! lütfen!
Bırak beni gideyim! gidelim!
- Ben!
- Uzan, Jo.
Oh, Ben, Bebeğimizi bulalım!
Oh, tanrım!
- bebeğimi istiyorum!
- Jo, lütfen.
Ben, lütfen. Oh, tanrım!
o nerede, Ben?
affet beni, Jo.
affet beni.
Ondan hala hiç haber yok, Jo.
Drayton'lar kesinlikle gittiler.
Otel katibi Londra'dan
geldiklerini söyledi.
Drayton resepsiyona kolej
öğretmeni olduğunu söylemiş.
Burada yapabileceğimiz hiç bir şey yok,Jo.
Polise haber veremem.
o şansı kullanmayı düşünsem bile.
Hank'ın kaybolmasıyla
Louis Bernard'ın öldürülmesi arasındaki
ilişkiyi anlarlar...
...ve benden isteyecekleri ilk şey...
...Louis Bernard'ın bana fısıldadıklarını
onlara anlatmam olacaktır.
Bu da Hank'a faydalı olmaz.
Londra'ya dönüyoruz.
Drayton'ların özel uçakları var.
Onu bulmalıyız.
Hank'ı onunla buradan kaçırdılar.
00:46:02,200 --> 00:46:05,397
her yere inebilir,
pasaport veya başka bir sorun olmadan.
Londra'ya o'nu bulmaya gidiyoruz.
şimdi, Jo... beni dinle.
Bernard'ın söylediği şu:
"Bir adam,bir devlet görevlisi
öldürülecek...
...londra'da çok yakında...
Londra'da onlara söyle,
Ambrose Chappell'a ulaşsınlar. "
Bulmamız gereken adam bu.Eğer bu adam bir şey biliyorsa Hank'ı geri almak
için bütün paramı teklif ederim.
Chappell bizim tek umudumuz.
Anlıyor musun?
aşağıda bir araba bizi bekliyor.
Otel faturasını ödedim.
Valizleri topladık,hazırız.
Hayatım?
çok fazla vaktimiz yok.
Hemen kalkıp hazırlanmalısın.
Lütfen, Jo.
Lütfen, Jo.
Biraz bekler misiniz, sör?
- Böyle gelin.
- Jo!fan club'den sevgilerle!
Beni nasıl böyle iyi hatırlıyorlar, Ben?
Londra'da sahneye çıkmamın
üzerinden dört yıl geçti.
Anlaşılan seni unutmamışlar.
Geleceğimizi kim söylemiş?
Ben, sen söylemedin değil mi? -
Parnell'lere otel bulmaları için telgraf çekmiştim.
Böyle bir şey beklemiyordum.
Dr ve Mrs McKenna,
Ben Suç Araştırma Bölümünden dedektif Edington.
Gümrüğe girmenize gerek yok.Böyle gelin.Bir fotoğrafa ne dersiniz,Jo?
Selam, Jo!
şöyle gelin lütfen.
Jo'yu isteriz!
Bu bey Mr Woburn. Dr ve Mrs McKenna.
- Nasılsınız?
- İnsanlar bizden ne istiyor?
- Mr Buchanan sizinle konuşmak istiyor.
- O kim?
özel dedektif, Scotland Yard.
Bu Mr Buchanan.
Dr ve Mrs McKenna.
Nasılsınız? Teşekkür ederim, Woburn.
lütfen oturur musunuz?
Oğlunuzun Marakeş'de yanınızdan
kaçırılması bizi bizi şoke etti.
00:48:47,600 --> 00:48:49,352
ve çok üzdü.
- Nerede olduğunu biliyor musunuz?
- Bir şey duydunuz mu?
keşke size güzel haberler verebilseydim,
fakat onu yakında bulabiliriz,
tabii eğer birlikte çalışırsak.bu...
Bernard ,fransız,Londra'da düzenlenecek
bir suikastı araştırmak üzere,
Fas'a bizim isteğimiz üzerine gönderildi.
Biliyorsunuz,iyi bir ajan hayatını
her zaman tehlikeye atar,
her zaman da kazanamaz. a
Bernard sizin güvenilir
birisi olduğunu farketti.
Bize geleceğinize güvendi.
Oğlunuzu ağzınızı
kapalı tutmanız için kaçırdılar.
- Bu doğru, Öğle değil mi?
- Hayır,Sanırım onu para için kaçırdılar.
Niye Kazablanka'daki Konsolosluğa gitmediniz?
Niye Londra'ya geldiniz?
- Eeee, ben...
- Mr Buchanan -
Bu adamların oğlunuzu Londra'ya
getireceklerine ikna olmuşsunuz.
Onu kendi çabanızla bulacağınızı sanıyorsunuz.
İmkansız.Başaramazsınız.
Fakat biz yardım edersek
biraz şansınız olur.
- Gerçekten iyi bir şans.
- fakat onlar kimseye bir şey
söylemememizi tembih ettiler.
Bana söyledikleriniz her şey gizli kalacak.
evet, bu doğru,ama -
Oğlunuz onların ellerinde
tuttukları bir koz.
O şimdi tam olarak güvende. H
İşlerini bitirdiklerinde
onu serbest bırakacaklar.
Oturup bekleyecek miyiz?
Ama eğer oğlunuzu problem
gibi görürlerse,korkarım...
Bizi korkutmaya çalışmanıza
hiç gerek yok, Mr Buchanan.
İşte bu tam da benim yapmak istediğim -
sizi korkutmak.
Ben burada,Londra'da bir adamın
öldürülmesini önlemeye çalışıyorum.
Eğer bütün bildiklerinizi anlatmazsanız,
cinayete yardım etmiş olursunuz.
- Ben, Kendi başımıza ne yapabiliriz?
- Şimdi,bir dakika bekle.
Yanlış McKenna ile konuşuyorsunuz.
- Bernard benimle konuştu,karımla değil.
- O zaman siz söyleyin.
Benimle fransızca konuştu.
Hiç bir kelimesini anlamadım.
Oh, Ben,
Belki onlar bu adamları bulabilir.
Belki benim için zor bir iştir..
senin için zor bir iş olduğunu düşünmüyorum.
- Bu iş sadece seni ilgilendirmiyor. -
- Öyle demek istemedim.
Ne yapacağımız konusunda kararımızı verdik.
Özür dileriz, Mr Buchanan, biz...
sizinle ortak çalışmak isterdik,
fakat yapamayız.
Benim bir oğlum var.
Ne yapacağımı bilemiyorum.
Özür dilerim.
Sizin için telefon var, Mrs McKenna.
Telefonu buraya bağlayın.
- Alo.
- Mrs McKenna?
- Evet.
- Ben Drayton. Hatırladınız mı?
Mrs Drayton.
Oğlumuz nerede?
Onu nerede tutuyorsunuz?
o benim yanımda.
onun için endişelenmeyin.
Oğlum nerede?
Onu nereye götürdünüz?
Sanırım onunla konuşmak istersiniz.
Evet,lütfen.lütfen.
- Hank! alo, Hank!
- Bir dakika.
Anne? Anne,Sen misin?
Oh, Hank sevgilim,
gerçekten iyimisin?
Biraz korktum, Anne,
Ama şimdi iyiyim, Sanırım.
Anne sizi özledim. Sizi çok özledim!
Oh,Hank. Hank, Baban burada.
- Annem ağlıyor mu?
- Hank,Beni dinle.
Sen neredesin?
Baba onu ağlatmak istemedim.
Ama korkmuştum ve onu görmek istiyorum.I
Hank, şimdi beni dinle.
Söyle bana - Neredesin?
- Welbeck, Sekiz...
- Evet?
Sekiz? Hadi,Hank.
Hank!
Ben, o çok korkmuş.
Londra telefon Şirketi'ydi.
Genel telefon kulubesi - Batı bir.
Daha fazla bir şey söylememe gerek var mı?
Hadi, Hayatım.
Fikrinizi değiştirirseniz...
eğer...
Beni bu numaradan bulabilirsiniz. Air France uçuşu 592 için bagaj.
- Her şey tamam mı ,bayım?
- Evet.
- Oda anahtarınız.
- Teşekkürler.
Oh, ah, tamam.
- Teşekkürler, bayım.
- işte burada.
Parnell'lerden geliyor.
"Eve hoş geldin, Jo...
...aileni görmek ümidiyle,
özellikle küçük... -"
"Sevgilerle,Jan ve Cindy. "
çok hoş.
"Ambrose Chappell. "
İşte orada,
"61 Burdett Caddesi, Camden Town,
Gulliver 6198."
Ne diyorsun?
ağzımı kapalı tutacağım
ve sahip olduğumuz bütün parayı teklif edeceğim.
Santral?
Santral,Gulliver 6198 ile görüşmek istiyorum.
Bağlayacağım.
Jo! Oh, çok güzelsin!
Telgrafınızı aldığımda inanamadım.
- Fas'ta ne yapıyordunuz?
- geziyorduk.
Sen Londra'nın aradığı gerçek cevapsın, Jo.
Bu hafta çok monoton.
Ambrose Chappell?
Bay Ambrose Chappell?
Oh, Mr Conway,
Burada olduğunuzu bilmiyordum.
McKenna! Dr McKenna.
Londra'ya hoş geldiniz, Doktor.
Evlendiğini biliyordum, ama bir doktorla?
çok zeki.özellikle böyle bir psikomatik iş'te.
Jan, Sessiz ol.Sen psikomatik
kelimesinin anlamını bilmezsin.
Beyninin vücudunu hasta yapması.
- doktor telefon etmeye çalışıyor.
- Hayır o sadece bir iş.
iş her şeydir.şişt.
Alo. Alo? Ambrose Chappell.
Mr Ambrose Chappell ile mi konuşuyorum?
Benim adım McKenna.
Dr Benjamin McKenna.
Sessiz olmak zorunda değiliz.
İçkiye ne dersiniz?
Eğer bir süreliğine adresinizdeyseniz .
Sizinle bir iki dakika görüşmek isterim.
teşekkürler. Orada olacağım.
Hepinizi kocamla tanıştırmak isterim.
Hakkınızda çok şey duydum.
Sizi şahsen tanımak çok güzel.
bu Val'in karısı Helen.
jo'nun resimlerindeki gibisiniz.
Hiç değişmemişsiniz.
Niye o? o bir doktor.
Muhtemelen ilaçları bedava alıyordur.
Ben Jan Peterson.
Ben de en az karınız kadar
iyi şarkı söyleyebilirim.
Ve bu da Cindy Fontaine
Harrisburg'dan, PA.
Oh, Harrisburg. Oraya dönecekmisin?
Nasıl dönerim?
onlar beni Elva McDuff olarak biliyor.
Artık bu isim bana uymaz.
oğlun nerede? Görmek isterim.
Hanginize benziyor.
o şimdi başkalarıyla birlikte,
bu nedenle bir süre yalnız olacağız.
- ismi ne?
- Hank.Yani Henry.
umarım görünüşü sana beyni doktorunkine benzemiştir.
bu çiçekler çok hoş -
biraz İçki ısmarlayayım.
OK, fakat bu akşam yemek benden,
Jo için "eve hoşgeldin".
Keşke onu bir ay kalmaya ikna edebilsem.
çok özür dilerim,
fakat bir randevum var.
Siz içkileri söylersiniz.
Olabildiğince erken gelmeye çalışırım.
- özür dilerim, lütfen.
- Ben, lütfen.
- Ben...
- Gitmeliyim.
- Beni de götür.
- Yapamam. Kaybolmayacağım.
- lütfen ben de geleyim.
- iki kişiyi takip etmek
bir kişiden daha kolaydır..
Buchanan'ın veya başkalarının
peşimize düşmesini istemeyiz.
Servis kapısından çıkacağım.
- Evet, bayım?
- Ambrose Chappell?
içeri girin.
Sör,sizi bir bey görmek istiyor.
iyi akşamlar,sör.
Ben Ambrose Chappell.
Sizin için ne yapabilirim?
Aaa, Ben...şey..
Eğer isminizi söylerseniz
bu bir başlangıç olabilir.
Benim adım McKenna.
Dr Benjamin McKenna.
- size telefon etmiştim.
- Oh, evet.
siz Ambrose Chappell'misiniz?
Evet, Yaklaşık 71 yıldır
Ambrose Chappell'im.
Fakat, şey...
Sanıyorum probleminizi anladım.
- Öyle mi?
- Elbette.
Her zaman olur.
Birini mi bekliyordunuz?
Bir dakika. Ambrose?
Sanırım bu bay bizimle konuşak istiyor.
Şimdi,Baba,niye gidip dinlenmiyorsun?
Yüzlerce yıldır dinleniyorum zaten,
teşekkür ederim.
İyi günler, bayım.
- şimdii,sizin için ne yapabilirim?
- Benim adım Dr McKenna.
- Bu isim size bir anlam ifade ediyor mu?
- Hayır,hayır,sanmıyorum.
Niye burada olduğum hakkında
bir fikriniz var mı?
Sayın bayım,en ufak bir fikrim yok.
Fakat sizin isminiz Marakeş'te
tanıştığım birisi tarafından verildi.
- Oh, evet?
- Evet,ve sanıyorum bu adamı tanıyorsunuz.
- Louis Bernard, bir fransız.
- Louis Bernard?
Konunun etrafında dolaşmayalım. Bernard ölmeden
çok kısa bir süre önce buraya gelmemi söyledi.
Bu adam... öldü mü?
onun öldüğünü an az benim kadar iyi biliyorsunuz.
şimdi, size bir teklifim var.
bunu nasıl karşılayacağınızı merak ediyorum.
-aklınızda tam olarak ne var?
- şeyy...burada mı konuşmak istiyorsunuz?
Tabi.
Çalışanlarımızdan saklı sırlarımız yoktur.
Tamam,şimdi,ilk olarak,
Brenard'ın ölmeden önce bana söyledikerinin bir kelimesini
bile kimseye söylemedim,ve asla söylemeyeceğim.
Açıkçası,politik entrikalarla
ilgilenmiyorum.
Londra'da kimi öldüreceğiniz
beni hiç ilgilendirmiyor.
Bütün istediğim oğlumu alıp
ilk uçakla Amerikaya dönmek.
Hadi, lütfen. beni dinler misiniz?
Açıkçası,eğer para istiyorsanız...ben..
Baba,polisi çağır.
Devam edeceksek -
Bir dakika bekle.
Ona polis çağırmasını söylediniz.
- Ne fikir ama ,bana blöf mü yapıyorsunuz?
- sayın bayım -
- Louis Bernard'ı tanımıyor musunuz?
- Hiç duymadım.
Marakeş'de olanlar ve oğlumun nerede olduğu
hakkında hiç bir fikriniz yok öyle mi?
- Hayır.
- O nerede?
William! Edgar! Davis! imdat!
şimdi,bir dakika bekle,bekle! dur!
Yanlış yerde olduğum çok aşikar.
şimdi, bırak gideyim.
Hadi. beni dinle.
Bekle.
Bir hata yaptım. Şimdi,Bırakın gideyim.
tut onu!tut onu!
Ah!
tut onu!tut onu!
"eğer Bud Flanagan ,Hartnell
tarafından giydirilseydi...
kimse onun bir aristokrat
olduğuna inanmazdı" dedi.
Ben de dedi ki,"dinle Chris,Niye William Hickey'in sütununu
gazeteden çıkarmıyorsun"?
Jo? Jo,şaşırtmayı seven kocan nerede?
bir saat önce gitti.
- Birisini görmeye gitti.Kiliseye mi?
- hayır, şapel'e.
bir adam değil,bir yer.
Ambrose Chapel!
- Şapellerin adresleri rehberde var mıdır?
- Bir bakalım.
Bulmamda yardım eder misin?
Bakalım.işte. Ambrose...
Ambrose ve Chafer...
Ambrose Chapel! 17 Ambrose Caddesi, W2.
17 Ambrose Caddesi, W2.
17 Ambrose Caddesi, W2.
17 Ambrose Caddesi.
Bakın,tatlım,gitmem gerek.
Çok özür dilerim.Bir tane daha içeceğim.
Mümkün oldıkça erken döneceğim.
Eğer gelirse Ben'e anlatırsınız,değil mi?
Neyi anlatırız?
Bakın,burada bir şeyler ters gidiyor ve ben -
Her şeyi yeniden gözden geçirelim.
İlk önce,bir adam var adı-
- Ambrose Chappell.
- Ve Ben onu görmek için fırladı gitti.
..ve sonra Jo onun bir adam değil bir yer
olduğunu söyledi ve o da fırladı gitti.
Devam etme yoksa
ben de arkalarından gideceğim yoksa.
- ne kadar da heyecanlı.
- Kavrayabidin mi?
Belki de yeni bir amerikan şakasıdır.
- selam, yeniden merhaba.
- Oh.
Aceleyle gittiğim için özür dilerim,
ama yapmam gereken bir iş vardı.
Oh, bunu kullanabilirdim.
Teşekkürler,aa,-Jo nerede?
- Ambrose Chapel'e gitti.
- Ben şimdi oradan geliyorum.
- Senin Ambrose Chappell'ine değil.
- o insan değil bir bina.
20 dakika önce çıktı.
O... ne? ne diyorsunuz?
- Adres nerede?
- Tekrar bakayım.
o nedir? bir bina olduğunu mu söylediniz?
Ambrose Chapel,
17 Ambrose Caddesi, Bayswater.
17 Ambrose Caddesi, Bayswater.
Evet? Doktor!
Doktor, geri dön! Jo arıyor.
- Jo?
- Ben? Ne oldu?
- Hayır,vahşi-kaz takibi gibi bir şeydi.
- bir Şapel olmalı. onu buldum.
Buraya çok yakın
Adresi biliyorum.orada olacağım.
Seni dışarıda bekleyeceğim.
hoşçakal,tatlım.
Adres ne demiştiniz?
17 Ambrose caddesi,Bayswater.
size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
üç tane adam. dama hakkında
fazla bir bilgin yok değil mi?
Yatağa girsen iyi olacak,
yoksa yorgunluktan öleceksin.
bitirebilir miyim? Ben kazanıyorum.
Evet, bitir.
Edna, süt ve bisküi ver.
O'nun uyuması lazım.
Yukarıya çıkarayım.
Hayır ,bu gece gerekli değil.
Uyuyacaksın, Hank, değil mi?
- Sanırım.
- Oh, çabuk ol, eğer bunu bitirmek istiyorsan.
gördün mü, kibar olmak daha iyi değil mi?
Kapıyı açmamı istersen bana seslen.
- içeri girebilir miyim?
- Evet.
sanırım yarın olacaktı.
Pek ortodoks'ça davranış değil.
Ah, unutmuşum.
al işte, dostum.
Albert Hall'daki konser için
iki bilet, sevgilerimle.
Locanız ayarlandı.
stratejik olarak.
- Ve şimdi en önemli kısım.
- O da ne?
Çalacakları çok güzel bir parçanın plağı.
müzik nişancılığından daha önemsiz.
Eğer dinlersen,tam ateş edeceğin anda çalacağım.
çok dikkatli dinle.
# Finding...
# Release!
Bir daha çalıyorum.
Zillerin sesini dinle.
# Finding...
# Release! #
Tamam mı? O anda ateş sesini kimse duymaz. dinleyiciler bile hissetmez.
Besteciye teşekkür etmemiz lazım.kimse bilmeyecek.
- hayır-bir kişi hariç.
- Doğru, eğer zekiysen, dostum.
- Başka sorun var mı,
müzik veya başka konuyla ilgili?
Rahatlatıcı bir konu var -
Her şey akşam üzeri olacak.
Sadece tek bir atış şansın olduğunu
söylesem ?
- ikinci bir atışa ihtiyacın olursa riski tamamen senin.
- Risk almam.
Bunu duyduğuma sevindim.
Marakeş'ten buraya kadar senin için geldim.
Hedef şu anda yolunda ilerliyor.
arkadaki girişin önünde
seni bir araba bekliyor olacak.
Yoldan Miss Benson'u alacaksın.
Yol arkadaşın olacak.
sana güvenilir bir hava verecek.
Tabii eğer mümkünse.
Döndüğümde parayı almış olacak mısın?
Bana güvenmiyor musun?
Senin takma ismin ne?
"koyun kılığındaki kurt "
akıllıca olduğunu söylemeliyim.
Artık gitmelisin.
konsere geç kalmak kibar bir davranış değildir.
Eğer ilk bölümün bitişini bekletirlerse
bu çok büyük bir beceriksizlik olur.
- arkadaşlara arabayı gösterecek misin?
- Evet elbette.
üzgünüm ama artık sıvışman lazım.
# Finding...
# Release! #
İşte şimdi.
Evet.Tam alnından vurmalısın.
Bundan daha isabetsiz bir atış yapamazdın.
- Gidelim.
- polisten yardım isteyelim mi?
hayır sevgilim,lütfen.
tek başımıza yapmalıyız.
# Portents abound
# That earth
# And heav'n
# Amaze
# Wherefore
# Do earthquakes
# Cleave the ground?
# Why hides the sun
# In shame?
# Let sin no more...
- Ben.
- şist!
# My soul enslave
# Break now...
# This is just another wild goose chase
- # O save me
- # Let's wait -
- # Whom Thou camst
- # And look around
# To save
# Nor bleed
- # Nor die in vain
- # Look who's coming down the aisle
# From whence
# These dire
# Portents abound?
# That earth and heav'n
# Amaze
# Wherefore
# Do earthquakes
# Cleave the ground?
# Why hides
# The sun
# In shame?
# Let sin
# No more
# My soul enslave
# Break now
# The tyrant's chain
# O save me
# Whom Thou camst
# To save
# Nor bleed
# Nor die
# In vain #
bu akşam sana sadece zorluk çıkarıyorum.
ortalama yaşam,
seninki ve benimki,
bazan sıkıcı ve kafa karıştırıcı
hayal kırıklıkları ve
acımasızlıklar nedeniyle
konrolümüzün ötesinde.
şimdi, yeterince tuhaf, bu şeyler
bazen kontrolümüz dışındadır...
Bu Buchanan'ın numarası.
Git,ona telefon et,
burayı polislerle kuşatsınlar.
- Bana sorarsa -
- Her şeyi anlat.
şimdi tam zamanı.
Eminim Hank buralarda bir yerdedir.
- Seni tek başına bırakmak istemiyorum.
- Başka ne yapabiliriz ki,tatlım.
Hadi git.
...bizim kendi iyiliğimiz,
ve tabi ki tüm insanoğlunun iyiliği.
çok azımız farkında..
hayatın bizim aleyhimize çalıştığını...
bizi daha iyi insanlar yapmak için.
sanırım artık susmalıyız.
kalbimize ve hayatımıza bakmak için.
ve ne bulacağımızı görmek için.
Bu yüzden,
hizmete devam etmek yerine,
Sanırım evlerimize dönmeliyiz.
Özel meditasyon için,ne kadar az şikayet ettiğimizi hatırlayıp
ve ne kadar müteşekkir olduğumuzu.
Gelecek hafta,meditasyonun faydalarını tartışacağım.
O zamana kadar sevgim üzerinizde olsun.
Bu ne hoş bir sürpriz,doktor.
oğlum nerede, Drayton?
üst katta.
Karımın onu beslemesine yardımcı olman için zamanında geldin.
ingiliz yemeklerini pek sevmiyor galiba.
Ne istiyorsun?
Sana para veririm,ağzımı açmam.
Tek istediğim oğlum.
Peki karın nerede?
Dışarıya temiz hava almak için mi çıktı?
Ne istediğini söyle.
Herşeyi yaparım.
Pekala.Oğlunu göreceksin.Herşey iyi.
Hank!Hank McKenna!
Baba?
Baba! Buradayım, baba!
Buradayım!
kocam şimdi burada, onları gözetliyor.
Beni,size telefon etmem için gönderdi.
onları onları yakalamanız için.
O,o kadar kolay değil.
Kocam şapel'de yardım getirmemi bekliyor.
Mr Buchanan ile konuşabilir miyim?
Gerekirse kendisini aramamı söylemişti.
çok özür dilerim.
onunla bağlantı kuramıyorum.
Albert Hall'da önemli bir diplomatik toplantıda.
Orayı ara!lütfen onu ara!
O şu anda yolda.
bilemiyorum -
Mr Woburn, Dakikalar bile çok önemli.
şimdi,hemen polisleri göndermelisiniz!
- Yoksa Albert Hall'a kendim mi gitmeliyim ?
- gerek yok.
Şapel'i derhal kontrol ettireceğim.
Bu arada siz de geri dönün.
Bir polis arabası orada olacak.
Kocanıza dışarı çıkmasını ve
işi polise bırakmasını söyleyin.
Woburn, Special Dedektif. açık tutun.
Mrs McKenna'yı aramalıyım.
Lütfen bana inan.
Her şeyimi vereceğim.
Burada kimse yok.
- Siz Mrs McKenna'mı sınız?
- Evet,ters giden bir şeyler var Memur bey.
biraz önce burası insanlarla doluydu,
ama şimdi kimse yok.
Scotland Yard arabası gelinceye kadar
kontol altında turmalıyız.
Ama kocam içeride.
30-40 kişi daha vardı -
- Ne zaman?
- beş dakika önce.
- Hımm, bir bakalım.
- Kapıyı denedim.Ama kilitli.
zorla açmalıyız.
üzgünüm, madam.Kıramayız.
- inceleme ilamı gerekir..
- Peki, bir tane bulamaz mıyız?
çok zaman alır.
Etrafını dolanalım, olmaz mı?
Matthews, diğer uca sen git.
- Burada kimse yok.
- buranın dolu olduğundan emin misiniz?
şüphesiz eminim.
Ben ve kocam oradaydık.
Beni Scotland Yard'da telefon etmem için gönderdi.
Korkarım açıklaması çok zor bir durum.
Scotland yard'dan gelecek arabayı bekleyelim.
- Hiç yaşam belirtisi yok.
- Geri dönüp rapor verelim.
çok güzel,bayım.Walden,kenarda dikelip
Yard'dan gelecek arabayı bekleyeceksin.
- Hepsi bu, Matthews.
- gitmiyor musunuz?
emirler, madam.
Sizi bir yere bırakalım mı?
- Albert Hall'a bırakın lütfen.
- Albert Hall yolumuzun dışında.
En yakın taksi durağına bıraksak?
Burada bekleyin.
- İşte oradalar.
- Mutfağı temizleyinceye kadar bekleyin.
Herkez dışarıya!
Koridorlara. Beş dakika.
Çabuk olun!
Ne söylerse onu yap.
Haydi. Sadece bir dakika beklerim.
Haydi.Hepiniz dışarı.
Pekala.Bu taraftan.
Bu Elçilikte herzaman tuhaf birşeyler olur.
- Bana İsviçre Elçiliğini ver.
Sizin tarafsızlığınız var.
Yöneticiyi görebilir miyim?
Üzgünüm, madam.
Yönetici lobby'de görevli.
- Ve de yardımcısı.
- Onlarla konuşmalıyım.
İleride bir yerlerde.
Çok tatlı bir oğlunuz var madam.
O'nun emniyeti bu gece size bağlı.
O nerede? o nerede?
İyi akşamlar.
- O Başbakan mı?
- Hayır,O Büyükelçi.
Başbakan kel kafalı olan.
- Biletiniz, madam?
- pardon. Birisine bakıyordum.
Cantata - Fırtına bulutları
# There came
# A whispered terror
# On the breeze
# And the dark forest shook
# And on the trembling trees
# Came the nameless fear
# And panic overtook
# And panic overtook
# Each flying creature
# Of the wild
# And when they all had fled
# And when they all had fled
# And when they all had fled
# And when they all had fled
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Around whose heads
# Screaming
# The night birds wheeled
and shot away
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Yet stood the trees
# Around
# Whose head
# Screaming
# The night birds
# Wheeled
# And shot
# Away
# Finding release
# From that which drove them
onward like their prey
# Yet stood the trees
# Finding release
# From that which drove them
onward like their prey
# Yet stood the trees
# Finding release
# Finding release
# The storm clouds broke
# The storm clouds broke
# The storm clouds
# Finding release
# From that which drove them
onward like their prey
# Yet stood the trees
# Finding release
# Finding release
# from that which drove them
onward like their prey
# Yet stood the trees
# Finding release
# Finding release
# The storm clouds broke
# The storm clouds broke
# The storm clouds broke
and drowned the dying moon
# The storm clouds broke
# And drowned the dying moon
# The storm clouds broke
# The storm clouds broke
# The storm clouds broke
# Finding release
# The storm clouds broke
# Finding release
# The storm clouds broke
# Finding release
# The storm clouds broke
# Finding
# Release #
Ne oldu?
Silahı gördüm.
Başbakanı hedef almıştı.
Onu öldürecekti.
ve çığlık atmak gerektiğini hissettim.
- Onu öldüremedi mi?
- karınız onu kurtardı.
Oh, işte oradalar.
lütfen buraya gelin
başbakan size teşekkür edecek.
Çok uzun sürmez..
geliyor musunuz?
Oh, evet.
Evet.sayın Başbakan işte bu genç bayan.
Sevgili bayan,ilelebet size müteşekkir kalacağım.
Bu da onun kocası.
Söz veriyorum yarın sizi bekleyeceğim...
...minnettarlığımın derinliğini ifade etmek için.
- Önemli değil-
- Önemli, sevgili bayan. önemli.
Bize izin verir misiniz.
Afedersiniz, ama gitmeliyim.
sanırım Mr Buchanan
size bir iki kelime etmek isteyecektir.
Oğlumuz nerede? Hank nerede?
İçeri girin de konuşalım.
Her ikiniz de zamanı ve yeri başından beri biliyordunuz.
Saçmalamayın.
İlginç bir tesadüfle her ikiniz de burada birleştiniz.
Yardımcınızla temas kuramamanız büyük şanssızlık.
Sizin burada olduğunuzu o söyledi.
- pardon?
- yardımınıza ihtiyacımız var.
Sör,Kadını sorguladık.
Loca için bilet almış.
Ateş eden adamla birlikte.
- Bir şeyler biliyor ama söylemiyor.
- Onu sonra göreceğim.
- çok iyi , sör.
- lütfen bana her şeyi anlat şimdi.
Her şeyi.
Hala ümit var.
Ekselansları sizi şimdi görecek.
Ve hepsi o, sanırım.
Evet.doğru.
Özür dilerim, sör.
size anlatacak çok şey var.
Alışılmadık bir şey oldu.
Yer gösteren Adama para ödemem lazım.Bu gereksiz değil mi......öldüğünü var sayarsak?
onun amacı çok da iyi değilmiş.
Hedef kolundan hafiiçe yaralandı.
Çok kötü.
sonra sizin fransız arkadaşınız panikledi,
ölümcül bir kaza yaptı,
Albert Hall'da yerde yatıyor.
Beni bununla nasıl suçlayabilirsiniz bilmiyorum.
Marakeş'deki adamlarımızca hararetle önerildi.
Meseleyi kolayca hallettiğiniz için memnunum.
Bu akşam bir davet veriyorum.
Bir dakika, Başbakanı şeref konuğu olarak karşımalıyım.
geleceğini sanmıyordum.
- Şüphesiz çok eğlenmişsinizdir.
- Ne diyeceğimi bilmiyorum....
Hayır.
Benim var.Her şeyi başından beri karıştırdın.
Çocuğu Marakeş'ten buraya getirmek...
Amerikalıların çocuklarının çalınmasından
hoşlanmadıklarını bilmiyor musun?
McKenna'yı nasıl susturabilirdim ?
onu susturmak için..
çocuğu buraya getirip saklandın.
Büyükelçiliğin diplamatik durumunu
ne hale getirdiğini görüyor musun?
Bilmiyorum.
Tek yapabileceğimiz -
Buradan bu çocuğu nasıl çıkaracaksın?
Zor değil.Araba.
Detektifler binanın etrafında kök saldı.
Siz ingiliz aydınları hepimizi öldürteceksiniz.
Bir şeyler düşüneceğim.
Bana biraz zaman ver.
Zaman!
Çocuğun buradan gitmesini istiyorum.
ve hiç bir şey söyleyemesin.
bu gece...
Oh,hayır!
- Göreceğim.
- Drayton!
Her şeyin iyi gideceğine söz veririm.
Senin için hiç iyi olmaz eğer...
Evet,girin.
Ekseleansları,prenses gelmek üzere.
Onu farkettim.O da beni farketti.
Kaçmaya çalıştı.atladı.
hepsi o.
Evet?
Buchanan konuşuyor.
Doğru .Teşekkürler.
Drayton'lar Elçilkte.
- Kimler?
- Nereden biliyorsun?
Bizim de bilgi kaynaklarımız var,içeriden.
Eğer Drayton'lar içerideyse Hank de oradadır.
- Muhtemelen.ama bir şey yapamayız.
- Niye?
Elçilikler'in bazı dokunulmazlık hakları vardır.
- O da ne demek?
- Elçilik başka bir ülke tuprağıdır..
Yani çocukları kaçırabilirler mi? Ne iş!
Dışişleri'nin Büyükelçi'ye
yazı yazmasını sağlamalıyız.
Ben uluslararası kanunlardaki
hatalardan sorumlu değilim.
Ama Çocuğun içeride olduğunun
sağlam bir delili var ise...
Şey,Elçiliğin telefon numarası kaç?
- Sende yok mu?
- Ne düşünüyorsun -
- Bir şey yapacağım.
- Grosvenor 0-1-4-4.
Grosvenor 0-1-4-4, lütfen.
Bu adam Başbakanı vurdu değil mi?
Alo? Alo,Başbakan ile görüşmek istiyorum,lütfen.
Evet, evet. Hayır, Bakın...
O'na hayatını kurtaran kadının
görüşmek istediğini söyleyin.
- Çok önemli.
- Ben, Ne söyleyeyim?
Bizi ziyaret edip teşekkür etmek istiyordu.
O'na bu gece elçiliğe gelmek istediğini...
yarın Londra'dan ayrılacağımızı söyle.
Alo? konuşun.
Alo?
Sevgili bayan,bu ne güzel bir sürpriz.
a,evet.
şey.çok hoş.
Büyükelçi de çok hoşlanacak.
Benim doslarım sizin de dostlarınızdır.
"tamam" dedi.
- Eğer seni davet ederlerse ,biz hazırız.
- eğer yapmazlarsa?
Senin davet edilmediğin bir parti'ye hiç gittik mi?
şimdi,senin görevin onların dikkatini çekmek.Tamam mı?
iyi akşamlar -
Dr ve Mrs McKenna.
Sizi görmek ne güzel.
Başbakan sizi bekliyor.şöyle gelin.
Ah,madam!
- iyi akşamlar.
- iyi akşamlar.
bu sevimli bayan konserde benim hayatımı kurtardı.
Madam,Ülkede yeri doldurulamaz bir adamın hayatını kurtardınız.
Sizin ünlü Jo Conway olduğunuzu duydum,madam?
- Evet, Ben Jo Conway.
- Belki biz...
Eminim karım size şarkı söylemekten çok mutlu olacak.
- Öyle değil mi,sevgilim?
- evet,ama uzun zaman oldu...
pardon,madam.
Dramatik bir akşam için sessiz bir final.
çok onurlandım.
Şey,Stanis?
Bir kaç sandelye daha koyar mısın?
acele et,lütfen.
Bayanlar ve baylar,
Jo Conway bizim için bir iki şarkı söyleyecek.
Sevgilim,gördün mü
Başbakan rahat bir sandelye aldı.
piyano'nun başına gelir misin?
Umarım akortludur.
- Oturmayacak mısınız,sör?
- şeyy...
Hayır,teşekkürler Ben şurada ayakta duracağım.
# When I was just a little girl
# I asked my mother, What will I be?
# Will I be pretty? Will I be rich?
# Here's what she said to me
# Que sera, sera
# Whatever will be, will be
# The future's not ours to see
# Que sera, sera
# What will be, will be
# When I was just a child in school
# I asked my teacher, What should I try?
# Should I paint pictures?
Should I sing songs?
# This was her wise reply
# Que sera, sera
# Whatever will be, will be
# The future's not ours to see
# When I grew up and fell in love
# I asked my sweetheart,
What lies ahead?
# Will we have rainbows day after day
# Here's what my sweetheart said
# Que sera, sera
# Whatever will be, will be
# The future's not ours to see...
Bu annemin sesi!
- Annem şarkı söylüyor!
- Ne?
Emin misin, Hank?
Emin misin?
Evet o! Bu annem!
O burada ne yapıyor?
Hank, Bu şarkıyı ıslıkla çalabilir misin?
Evet sanırım.
O halde çal.
olabildiğince yüksek ıslık çal.
# Will we have rainbows
# Day after day?
# Here's what my sweetheart said
# Ever will be, will be
# The future's not ours to see
# Que sera, sera
# What will be, will be
# Now I have children of my own
# They ask their mother, What will I be?
# Will I be handsome? Will I be rich?
# I tell them tenderly
# Que sera, sera
# Whatever will be, will be
# The future's not ours to see
# Que sera, sera
# What will be, will be... #
Siz ikimiz posta odasında bekleyin.
O'nu aşağıya getireceğim.
Bana beş dakika verin.
hayır!
Oh,Baba!
çocuğu alın. Gidin! Acele edin!
Hadi oğlum gel.
O'na dokunma.
Ateş edebileceğini sanmıyorum...
aşağıda insanlar ve
dışarıda polis var.
Çok mutlu bir durumda
olmadığını biliyorsun.
- Bırak çocuk gitsin!
- Ben de öyle düşünüyorum.
Eminim gerekli hassasiyeti gösterecek
ve buradan çıkmama yardımcı olacaksın.
Benden yardım istemeyin, sefiller.
Babanın yaralanmasını istemezsin değil mi,Hank?
şimdi beraber alt kata iniyoruz,kibarca,
üç eski dost gibi.
Sonra en yakın taksi durağına
gezinti yapacağız.
Umarım aşağıya inerken
duygusal sahneler yaşanmaz.
Ne söylerse yap, Hank.
Hayır,öbür taraftan.
Gidecek miyiz?
Evet oğlum,salona doğru in.
Hiç bir şey söyleme.
# Now it's goodbye
# And we're facing
# Such lonely tomorrows
# So many sunsets
# Till there's a sunset
# When all at once
# You'll be there
# Then we'll
# kiss again
# again
# again #
Hank!
Hadi gel, Hank.
Oh, Anne!
Üzgünüm çok geç kaldık,ama gidip Hank'i almalıydık.
Ohh!
Altyazı tercüme:MEHMET ÖNAL