Tip:
Highlight text to annotate it
X
Bu biziz.
Yani, o ve ben.
Yolculuktan ötürü...
...oldukça yorgunuz.
Saraylar, gondollar ve espressolar gördük.
İtalya seyehati, mutlu sonla...
...biten filmler gibidir.
Çoğu zaman Venedik'teydik; çünkü
...gezmesi güzel bir yer.
Ayrıca suların üstünde başlayıp...
...suların altında biten bir şehir.
Yeşil, toprak rengi, pembe, hatta mavi bile.
Parlak gri. Burası İtalya.
Ve tabii ki makarna.
Artık uygun bir çiftiz.
İki yıldır birlikteyiz.
Bugüne kadar sürmesi bile aslında mucize.
Şansla, inişlerle ve çıkışlarla...
...çoğu zaman ikisinin...
...arasında kalan iki yıl.
Şimdi, ailemle...
...havaalanı ile tren yolu arasında buluşup...
...Jean-Luc'ı almalıyız.
Benim fikrim, Venedik'e gece treniyle gitmekti.
Ancak New York'a dönmeden önce...
...Paris'te iki gün kalmaya karar verdik.
Paris'te İki Gün
Çeviri: Noi
İyi Seyirler...
Aman Tanrı'm!
Adamı öldürüyor!
Bu, üstüne parmesan sosu sıçrattığım için...
...az kalsın beni bıçaklayacak olan
adam değil mi?
Evet o!
- Daha kötü olamazdı.
Seyahatin yarısını gıda
zehirlenmesiyle geçirmezdim.
- Sevdiğin bir şey olmadı mı hiç?
- Evet. Tuvalet görüntüsü!
Taksiyi arayamaz mısın?
Hasta olmak üzereyim.
- Sadece bir damlaydı.
- Hasta olacağım. İnan bana.
Şimdi arıyorum çünkü huysuzlanmaya başladın.
- Hasta olamam...
...bir an önce işe geri dönmeliyim.
Çekmiyor.
Çekse de ne fark eder!
Sinüzit oldum. İshal, bağışıklık
sistemimi çökertti resmen.
Şurada bir durak var. Otobüs direk...
- Hayır!
Avrupa'da otobüse de metroya da binmem.
Teröristler ve...-
New York'un daha güvenli olduğunu mu sanıyorsun?
Paris zararsızdır, burada hiç terörist
saldırı olmadı. - Evet, çünkü...
...Fransa, teröristlerle gizli bir
anlaşma içinde. Fransız müslümanlar her yerdeler.
Sen kafadan hastasın!
Ben şebeke bulmaya çalışacağım.
Affedersiniz, konuşmanızı duydum da...
Siz Amerikalısınız, değil mi?
Evet, öyleyim.
- Biz...
...uluslararası şifre çözücü bir grubuz.
Saat 10'da, Louvre'de Fransız bir
delegeyle buluşacağız da...
...acaba oraya yakın mıyız?
- Evet, çok yakın. - Gerçekten mi?
Taksiyle gidilmeyecek kadar yakın.
Zaten mesafeyi beğenmeyip sizi götürmezler.
Şuradan dümdüz aşağı inip...
...sola döndükten sonra, ilk sağdan...
- Sağ, sonra sol.
...Yaklaşık on dakika dümdüz yürüdükten
sonra ordasınız. - Gerçekten mi?
- Evet, tabii ki.
Size çok minnettarım.
Amerikalılar her zaman çok yardımsever, ve
Fransızlar çok kaba olmalı.
Aslında bu bir klişe ama, doğru.
Biz Amerikalılar birlik içinde olmalıyız.
Buna zorunluyuz. Benim için zevkti.
İyi şanslar.
- Görüşmek üzere, sağolun.
Şifreyi çözün!
Yakınlarda hiç taksi yok.
- Önemli değil. - Neler oluyor?
Ne istiyorlardı? - Bilgi. Louvre'nin
nerede olduğunu sordular ben de söyledim.
- Gerçekten nerede olduğunu biliyor musun?
- Hayır.
Onlara epey gideceklerini söylemeliydin,
orası kilometrelerce uzakta!
Şimdi, taksiye binebiliriz ve yılanlar
misali, güçlü olan hayatta kalır!
Varoşlara doğru gidiyorlar.
Onlar senin vatandaşların!
Vatandaşlarım mı?
Bush'u onlar seçti!
Da Vinci'nin Şifresi turundalarmış.
Dünyada, yanlış giden...
...kültürel ve politik ne varsa
hepsine maydanoz oluyorlar.
Belki Mona Lisa'nın yanındayken bir de...
...politik bilinçlerini geliştirecek
bir şeyler görürler.
Sen çok, ama çok...
Seni seviyorum.
Çok akıllısın.
Sinüzit.
Ah, otomatik kapı.
Radyoyu kapatabilir misiniz?
12 saattir yoldayız.
Yorgunluktan öldük.
12 saat mi? Nereden geliyorsunuz?
Venedik'ten.
Oradan nefret ederim.
İki hanımımı da oradan aldım.
Yıpratılmış kadınların programı!
Bunu dinlemek istiyorum.
Neden?
İki hanımım vardı ve ikisini de vurdum.
Bu korkunç!
Paris. 13 yaşında doğduğum,
14'ümde büyüdüğüm...
ve New York'a taşınmadan önce...
9, 10, 11, 12, 19 ve 20
yaşlarımda yaşadığım yer.
Ben Marion ve fotoğrafçıyım.
İronik olarak,
çok iyi göremiyorum.
Retinam, doğduğumda küçücükmüş.
Gördüklerimi size nasıl açıklayabilirim ki?
Bu benim dünya görüşüm.
Evet, aslında dünyayı herkes farklı görür.
Neyse, ondan sonra yenisini aldım.
Bu Jack. İç mimar.
"Çocuklar sıçan gibidir, hastalık taşırlar."
Üçüncü buluşmamızda böyle söylemişti.
Bundan çok hoşlanmıştım.
Işığa bak!
Paris kartpostalları gibi görünüyor.
Fotoğrafçı olan benim, ama seyahatimiz
boyunca tüm fotoğrafları o çekti.
Her dakikamız, her köşeden
dijital olarak ölümsüzleşti.
Bir diğer terörist saldırıda...
Şunu dinleyin!
Başka bir fast-food batakhanesi
duman olup uçtu.
Geçen hafta iki spor mağazı...
...ve geçtiğimiz ay da bir süpermarket.
Küreselleşme karşıtları.
Fast-Food restauranları mı yakıyor?
Yemeğinden dışkı çıktığını duymuştum.
Tam burada.
- Geldik mi?
- Evet. Düz devam et.
- Buradan mı?
- Evet, birinci kat.
Asansör var mı?
Ne?
- Asansör var mı?
Asansör 2.katta.
Taşıyabilirsin değil mi?
Treniniz 9'da kalkmıyor muydu?
Evet, ama trafik, grevler...
Fransa ne kötü bir yer!
Ne? Kahraman ve fakir hemşirelerimiz
grev yapmasınlar mı?
Amerika'da böyle olmaz.
Hâla o kocaman valizi taşıyorsun.
Onu arkanda bırak artık.
Beni hiç dinlemiyorsun, neyse.
Eğer...
Evet, annem düzenli olarak sinirli birisidir,
ama aynı zamanda...
...şu anda olduğum insan
olmamdan da sorumludur.
Marion.
Anne, Marion yine dalmış!
Anne, Marion gerizekâlı mı?
Küçükken, biraz özeldim.
Ama iyi yönde değil.
Kendi dünyama daldığımdan,
her yere geç kalırdım.
Bahçedeki ve sokaktaki şeylere
saatlerce bakardım.
Hatta seslerini bile duyardım.
Size dünyayı kurtarmanızı söyleyen cinsten
değil, başka türlü sesler.
İkimiz de gönüllüyüz!
Bizi alsana! Bizi alsana!
Bazı ebeveynler çok kaygılanıyordu.
Doktor, bir sürü yeni ilaç önermişti...
...ama annem hepsine 'hayır' dedi.
Bana bir polaroid makine verdi ve...
...saatlerce baktığım şeyleri çekmemi istedi.
Küçükken bile, yalnız kendi
istediğin şeyleri yapıyordun.
Biz de onları kendi üstümüze
çekmek zorunda kalıyorduk.
İyi günler hanımefendi.
İyi günler.
- Her şey yolunda mı?
- Evet.
Yoldayken çok kısa görüşebildiğimiz
için özür dilerim.
Evet, gerçekten kısa bir görüşmeydi.
Önemli bir paketi teslim etmeliydik...
Jean-Luc'u.
Bu gitmiyor muymuş? Bana verin onu.
Mır mır mır...
Yolculuğunuz iyi miydi?
Evet, harikaydı.
Çok güzel o zaman.
Evet, muhteşem bir seyahatti.
1'de yemekte olun. Sakın geç kalmayın.
Baban geç kalmanı istemez.
- Jean-Luc nasıl?
- Uyuyor.
Annen gerçekten çok tatlı. - Evet biliyorum.
- Ne istiyorsun? - Bilmem.
Bir sorunun mu var tatlım?
- Hayır, yardımına ihtiyacım var.
Bavulumu taşıyacak
güçlü bir adama ihtiyacım var.
Senin özgür ve güçlü biri olduğunu sanıyordum.
- Evet, öyleyim!
Güçlü ve... - Tamam, tamam, tuttum.
- Teşekkür ederim.
Senin büyük yatırımın bu muydu?
Ailenin evinin üstünde bir daire?
Kullanışlı, kim bilir. - Evet, kullanışlı.
Yalnız birisi için oldukça kullanışlı hem de.
Paris'te alay etmek yok.
- Tamam, iki gün boyunca susarım.
Beğendin mi, beğenmedin mi?
Ne oldu?
Beğenmedin mi?
- Yoo, beğendim. Gerçekten. Sakin yer.
Ne? - Sevimli bir yer.
Ortaçağdan kalma değil.
Ama 15. yüzyıldan.
Bence oldukça Paris'sel.
- Bu iltifat mıydı?
Kesinlikle.
Yakınlarda bataklık mı var?
Bataklık mı?
Evet, halka açık eski bir havuz gibi.
- Hayır. - Böyle kokan nedir?
Aman Tanrı'm!
- N'oldu? - Hazine, hazine var!
Hazine mi? Bu nasıl bir şeytanlık?
Bu sadece sızıntı.
Eski evler hep sızıntı yapar burada.
Fransa'da hiç tesisatçı yoktur.
O siyah küf mü?
Hangisi?
Ölümcül mantarlar, birisini içine çekebilir.
Hiçbir şeyi içine çekmez.
Hiç komik değil. Dürüst olalım.
İyi o zaman.
Ocakta ben burdayken de ordaydılar.
Ayrıca zararsızlar. Bak siyah değiller.
Yeşiller. Bak.
Mavi peynir küfü gibi.
Umarım senin için daha iyidir.
Tamam. Herkes ve her şey dışarı.
Tuvalete girmek yasaktır!
Tamam. Odanın köşesine yaparız tuvaletimizi.
Dışarıya yaparız.
- Evet, mükemmel!
Gerçekten, burada alerjisi olanlar için
ataerkil bir düzen var. Alerjimiz var...
...çünkü biz çok temiziz.
Yüz yıl önce parazitlerin üstünü kapattık
ve hâlâ alerji olmadık.
Ah, gerçekten mi?
- Evet!
Fransızlar'ın yüzmemesinin
sebebi de bu değil mi? - Evet.
Lenslerimi gördün mü?
- Hayır.
Çantanda olabilirler mi? - Hayır.
Hiç iyi değilim.
Hangisi babam içindi?
- Hiç iyi değilim.
Bilmiyorum, migren ya da grip.
Dereceyi kullanabilir miyim?
Onu ağzıma sokmuyorum.
Onu ağzıma sokmuyorum.
Aman Tanrı'm! Neyini kullanabilirim peki?
- Neden?
Bu Fransız derecesi.
- 5 yaşında mısın?
Dereceyi hâlâ popona mı sokuyorsun?
- Yalnız ordan doğru ölçtüğü için evet.
- Nasıl bu kadar bencil olabilirsin?
- Onu aylar önce kullandım.
Tamam, ben önce bir duş alacağım.
- Peki, ama önce bana antibiotik verir misin!
Tasarımları göndermeyi deniyorum ama,
postaya versem eminim daha hızlı giderdi.
Bu eski yavaş dial-up modemleri unutmuştum.
İki gün içinde uygarlık yine bizimle olucak.
Ne var?
- Bu battaniye çok komik.
Hayır, çok güzel.
- Ne zaman aldın onu?
1982'de filan mı?
86'da. Bilmiyorum.
Hareket etme.
- N'oldu? - Öyle kal!
- Örümcek mi var?
- Nan Goldin!
Nan Goldin fotoğrafı gibi. Öyle kal.
- Fotoğraf çekme, lütfen! Hayır!
Mükemmel.
Biraz yayıl!
Uyuşturucu almış gibi davran.
Ne uyuşturucusu?
- Eroin tabii ki.
Mükemmel.
Bak.
Bu güzel, çok güzel.
Sen gerçekten yetenekli bir fotoğrafçısın.
Lanet olsun!
İnsanlar neden birbirlerinin fotoğrafını
çeker biliyor musun?
Ben seni öpmek istiyorum sen bana
ders vermeye çalışıyorsun.
Dalga geçmiyorum. - Peki, söyle bakalım.
Farklı bağışıklık sistemine sahip insanlar...
...birbirlerinin fotoğrafını çekmişler,
böylece torunlarının, bebeklerinin...
...daha güçlü bir bağışıklık sistemine
sahip olacaklarını düşünmüşler.
Horlamayı kes! Bu önemli.
- Evet, ben de aynı şeyi düşünüyorum.
Bu çok ilginç! Sanki televizyonla
çıkmak gibi bir şey. Düşünsene bunu.
Hayır! Bundan hoşlanmadın mı?
- Bu çok eğitsel bir şey.
Gerçekten seksisin.
Bence bu tamamen saçmalık.
Annemle babam deli gibi aşıktı ve
bendeki bağışıklık sistemine bak.
Evet, biliyorum; ama muhtemelen...
...zihinsel bir çekicilik söz konusudur,...
...ki belki de bu yüzden
sen doğduktan sonra da ayrılmışlar.
Çok tatlısın. Ve sanıyorsun ki...
...annenle baban 38 senedir birlikte diye...
...benden daha kaliteli genlerin var.
- Hayır öyle bir şey demiyorum.
Neden her şeyi buna bağlıyorsun? Bana bak,
zar-zor yaşıyorum. - Her şeyi neye bağlıyorum?
Bak, örneğin; fotoğrafçı olan benim ve
her şeyin fotoğrafını çeken sensin.
En son Venedik'te, seni köprünün
altında çekecekken, birden sanki ben senin...
...fotoğraflarını çekiyormuşum gibi; benim
fotoğraflarımı çekmeye başladın.
Bu da ne demek oluyor? Bugün,
Jack'in üstüne sıçma günü mü? Seni öpmek...
...istiyorum ve ardından 'benim genlerim
mükemmel' lafları duyuyorum. Ben kişiliksiz...
...bir taklitçi miyim? Böyle bir şey demedim.
- Ne düşündüğünü gayet iyi anladım.
Fotoğraflarda olduğundan daha güzel
çıkabilirsin, bu ilgimi çekiyor olabilir.
Bu tartışmayı seviyorum.
Biraz daha devam edelim mi?
Gerçekten eğleniyorum.
Çok hoş.
Ne?
Ne var? - Bir koku alıyorum.
- Beni korkutuyorsun. - Bir koku alıyorum!
Ne var? Belki kanserimdir ve
sen tümör kokusu alıyorsundur.
Ne yani, köpek gibi miyim?
Eğitimli köpeklerden...
- Hayır, kanser kokusu alan köpeklerden değilim.
Farklı bağışıklık sistemlerine sahip
olduğumuzu hissediyorum ve...
...bizi kaygılandırması gereken
bir şey buldum. - Gerçekten mi?
Benimki seninkinden tamamen farklı ve
çocuğumuz çok, çok güçlü olacak.
Evet, bağışıklık sistemi her şeye
karşı koyabilir. - Evet, ama şimdi...
...oynaşmaya başlamadan önce,
gidip kondom alır mısın?
Neredeler?
- Lavabonun altında.
Bunları ne zaman aldın?
Nan Goldin battaniyenle aynı zamanda mı?
Hayır, ocakta.
Ocakta mı? - Evet.
- Ocak ayında beni aldattığını mı söylemek istiyorsun?
Aslında, ocakta seninle yatmak istedim...
...ama sen göz enfeksiyonun yüzünden iptal ettin.
Ocakta burda olman gerekiyordu, hatırladın mı?
Evet, doğru. Göz Chlamydia'sı.
Çok nadir gözükür.
Ama çok seksi.
Ne var?
Ne oluyor?
- Bu da ne?
Bence o kondom. - Peki diğeri?
- Bilmiyorum.
Koparıcaksın, çekiştirip durma.
Bunlar İtalya'da daha küçüktüler.
Kopmuş olabilirler.
Hayır küçüklüğünden değil.
- Ne peki? Peki tak o zaman.
- Sakin ol.
- Dikkat et!
Sana dokunmadım bile.
Gerçekten mi? Bu kondomlar çocuk boyu mu?
Çocuklar için de kondom üretiyorlar mı?
Taktım. Fransız erkekleri
bu yüzden romantik olmalı.
Bu duyduğum en saçma şey.
- Peki, hadi yapalım şu işi!
Tamam. O benim bacağım.
Lütfen!
Seni göremiyorum! Uykusunda ölen
Gregory Peck'le de olabilirim.
Senin için ne kadar da iyi.
- Tamam, biraz ön sevişme.
Annem!
Rahatsız ediyor muyum? - Yalnızca annem!
- Sakın gelme, giyiniyoruz.
- Yıkanıcak çamaşırlarınız var mı
diye bakmaya geldim.
- Birazdan aşağı indiririz.
- Tamam, bekliyorum.
- Aşağıda mı bekliyorsun?
- Evet.
- Teşekkürler.
- Teşekkürler, görüşürüz.
Annende anahtar mı var?
- Tabii ki. Ben yılın 10 ayı yokum.
Yıkanmasını istediğin bir şeyin var mı?
Hayır yok. Hayır.
- Makine yıkıyor zaten.
Duş almalıyım. Üzgünüm.
Annen ve tüm bu olanlar beynimdeki...
...kan akışını durdurdu.
- Sen neyden bahsediyorsun? - Seni sevdiğimden.
Peki, güzel. Hoşçakal.
Baba?
- Aman Tanrı'm!
- Kafanı ütülemeye başlayacaktım.
Kısa kesmek zorundayım.
Tamam mı?
Bahçedeki tüm serçeleri korkuttu.
Tabii ki.
Onları yakalayıp yiyor.
Öyle mi düşünüyorsun?
Ama o çok tatlı.
Şaka mı yapıyorsun?
Tek sebebi biz ondan büyüğüz,
onu biz besliyoruz ve...
...bizi asla yiyemez.
Çok karamsarsın!
Bunu hiç tartmadın mı?
Ona geçen gün kaz konservesi aldım.
Onu kaz konservesiyle mi besledin?
Biliyorsun o yalnız kuru kedi maması yer.
On yıldır ona bakıyorum ve
tek yediği kuru mama.
Hayvanlar için şişmanlık kötüdür.
Kocaman olmuş!
Tıpkı babam gibi.
Birisine dokun ve onu yağ torbasına çevir.
Kabinde benimle kalmasına
izin vermeyecekler.
Bu yüzden onu beş kilonun
altında tutmak zorundayım.
Onu bagaj bölmesine koyucaklar ve uyutacaklar.
Uçuş sırasında pek çok hayvan ölüyor.
Bunu nasıl söyleyebilirsin? İki haftadır
ona ben göz-kulak oluyorum.
Bu kediyi seviyorum...
...ama baban nefret ediyor.
Ona: "Ye-İç-Sıç" ismini takmış.
Onu dışarı atmak istiyor ve sen şimdi bana...
Sakin ol.
- Onu kafese koyucaklar.
- Onu korkutuyorsun.
Onu öldürecekler.
Neler oluyor?
Annem her zaman çok iyi ağlar ve
bunu kendi lehine çevirir.
Babam da hemen beni azarlar.
Bu yüzden, bir daha...
...Jean-Luc'un 5 kilo
olduğundan bahsedemedim.
Bu şımartılmış paspas yüzünden
tatile gidemeyeceğiz!
Tüm gürültülü arabalar gittiğinde,
Paris'in yazın çok güzel olduğunu söylemiştin.
Anneni üzersen, başın belaya girer.
O şişko. Onu öldürecekler.
Benim gibi!
Bu yüzden şişmanım.
Onu öldürmediysem, annen yüzünden.
Seni domuz!
Orada her şey yolunda mı?
- Evet, neden?
Bilmem.
- Aşağı gelmiyor musun?
Yemek yarım saate hazır olur.
- Biraz korkuyorum, ama iyiyim.
Hadi, yapalım şu işi.
Merhaba! - Merhaba. Nasılsınız?
Sonunda sizinle tanışabilmek ne güzel.
Senin diğer erkek kedin ha?
Ama pek erkek gibi durmayanından.
Oh, hayır!
- Konuştuklarımızı anlıyor mu? - Hayır!
Lütfen!
İşte bu! Dikkat!
Çok güzel kokuyor.
- Evet, mükemmeldir. - Nedir bu?
Çok iyi yemek pişirir.
Nedir bu?
Lapin.
- Lapin de nedir?
Hayır, olamaz!
Ne?
- Oliver. - Oliver de kim?
Benim tavşanımdı. Sekiz yaşımdayken
komşunun köpeği onu ısırdı.
Yalnız kulakları kalmıştı ama yine de yedim.
İstemiyorsan yemek zorunda değilsin.
- Hayır, hayır. Yerim. - Sen tavşan sevmez?
Tavşan, çok güzel. Güzel tavşan.
Sana bir but.
Senin tabak lütfen.
Küçük bir parça.
Küçük olanlara alışığım.
- Marion?
- Biraz daha?
Kafa!
Erkek adam için iyidir.
Erkek adam kafa yer.
O kalp değil mi?
- Hayır, tavşanın kafası. Kafasını seviyor.
Havuç?
- Havuç, evet lütfen.
Tavşan ne yediyse onu da yiyoruz.
Yemeğin içinden oyuncak da çıkacak mı?
Sos? Beyaz şap...
Şap, beyaz şap?
Beyaz... Şey...
Beyaz şarap?
Evet, beyaz şarap.
Anna, tabağını uzat.
- Hayır, ben istemiyorum.
Yeterli mi baba?
Senin diyetin bu mu?
Tavşan eti yağsızdır.
Ama ne kadar yediğine baksana.
Bir de sen şu koca kıçına baksana.
Bu adam kafadan hasta.
Kocaman bir kıçım var çünkü sigarayı
18 ay önce bıraktım.
Jeannot, yeter!
Adamı sinirlendirmeyi kesecek misin?
Bizi sıkan tek kişi o!
Özellikle bunun için New York'tan geldi.
Kapa çeneni gerizekâlı.
Lütfen uygar olalım.
Bu kadar yolu seninle tanışmak için geldi.
Konuş onunla!
Dostum Jack'le konuşacağız.
Amerikan Edebiyatı üzerine konuşacağız.
Kerouac?
Kerouac mu? Çok severim.
"Yolda" Romanı. Jamaika!
Faulkner?
- Bu bir sınav mı?
- Küçük bir hoşgeldin sınavı.
Faulkner, evet. "Ses ve Öfke"
- Ne? - "Ses ve Öfke"
Miller, Henry.
- Henry Miller.
Evet, evet! En iyi zamanları,...
"Eski Vatansever!"
- Evet, seks!
- Evet, seks!
Seks iyidir!
Miller, "Seksi, Zevkçi"
- Baba lütfen, yine başlama.
Çoktan başladı bile. Kaygılanma.
Fransızca yazı.
Fransızca yazı söyle.
Fransız yazarlar, evet.
- Şimdi Fransız yazarlarda mıyız?
Rimbaud.
Rimbaud, çok iyi.
Rambo mu?
İngilizce'de öyle okunuyor.
İyice abartıyorsun baba!
Ah, ismini yanlış okudum.
- Ah Rimbaud. Çok salaklar!
Lütfen baba. Gülünç oluyor.
Baudelaire.
Evet, evet, güzel.
- Verlaine.
Moliere.
Bravo! Hiç de fena değil!
Görüyorsun işte...
- Peki...
August Renoir? Büyük yazar!
O bir ressam.
Aferin!
- Beni kandırmaya çalıştı. - Biliyorum.
Çoğunlukla eve getirdiğin
diğer moronlar gibi değil.
Çok teşekkürler!
Bu garip suratıyla zeki olsa iyi olur.
Bu Rose.
Merhaba.
Burası berbat kokuyor.
Affedersin, deodorant
sıkmaya vaktimiz olmadı.
- Selam, baba.
- Erkencisin.
İşten erken çıktım.
- Fotoğraflardaki kadar çekici!
Her zamanki gibi hoş!
- Kahve var mı?
- Evet, kavonozda.
- Gördün değil mi?
- Evet buldum, tamam.
- Gittikçe kötüleşiyor.
- Baktığı çocuklara acıyorum.
Seni duyabiliyorum!
- Paris'i gezecek misiniz?
- Paris'i gezer miyiz?
Yeraltı mezarlarını görmek isterim.
Yeraltı mezarları.
- Ve bir de... Pera Lachaise.
Bir zindan ve mezarlık?
Çok eğlencelidir, değil mi?
Bir de Jim Morrison'ın mezarını.
Erkekliği hakkında ne demiştim size?
Venedik'te fotoğraf çektiniz mi?
- Venedik'te fotoğraf çektik mi?
Evet, bir sürü.
- Hangilerini görmek istersiniz?
Anne, bilgisayarını hiç kullandın mı?
Hayır. Rose'dan bize
öğretmesini istedik ama...
Hiç zamanım olmadı.
Hiçbir şey göstermedin ve
bunu yapacak birilerini de mi bulamadın?
Sen göster, annenle babana yardım et
ve beni rahat bırak.
Ama sen zaten insanlara, zorluklarla
başa çıkmayı öğretiyorsun zaten.
Öncelikle, ben psikolojik sorunları
olan çocuklarla ilgileniyorum,...
...yaşlılarla değil!
Hey, siz iki yumurcak!
Gönderdiğin e-mailler seni
kendini beğenmiş yapmasın.
Burası Markus Sarayı.
İnanılmaz, bir sürü fotoğrafı var.
Bu kolay yapılıyor. - Sadece dijital.
Bravo! Çok güzel fotoğraflar.
- Ah, teşekkür ederim.
Aslında bu kamerayı iş için almıştım
ama kullanması zevkli geldi.
Ama neden bu fotoğraflarda
hiç balon yok? - Lütfen? - Rose!
Neden böyle dedin Rose?
Sadece şaka yapıyordum.
Anlamadı zaten.
O fotoğrafları kardeşine mi gösterdin?
- Hayır, sadece çektiğimizden bahsetmiştim.
Ah evet, çok güzellerdi.
Balonlu fotoğraflar.
Lütfen baba, yapma.
Ne kadar kötü!
Baba, lütfen yapma!
Balonlarla ne güzel bir pipi!
- Sana inanamıyorum!
- Affedersin.
- Güzel alet.
Anne!
Tatlım, biliyorsun komikti.
Koruyuculuğunu yapmayı kes.
Bu da, Paris'ten küçük bir kuş...
Babanın galerisine de uğrayın.
Açılıyor.
Homoseksüeller! Bu doğru değil.
Mide bulandırıcı.
Değil mi Kiki?
Sen öyle yapmazsın.
- Güzel horluyorsun.
- Horlamam da hâlâ hoşlanıyor musun?
Biliyorum, ama 2 yıl önce...
- 2 yıl sonra bu gevşeklik oluyor.
Demiştim ki, iç çamaşırların için
sana çamaşırhane arıyordum.
Ama artık gerekmiyor.
Bu seni açıklıyor.
- Beni açıklamıyor.
Bir şeyleri açıklıyor olsaydım,
bir şeyleri açıklayabilirdi.
Affedersin, dört dil biliyorum tamam mı?
- Ah, evet!
Hangisinde en iyisin?
Fransızca'nın ne kadar iyi olduğunu
bilmiyorum, kötü de olabilir.
Bunu nasıl bilebilirim?
Ölüm meraklısı birisi değilim ama,
burası hiç alışık olmadığım türden bir yer.
Biliyorum. Burdaki tüm Parisliler ölü.
- Önceden de böyle sessiz miydi? - Evet. Çok güzeldi.
Seni seviyorum.
- Neden gırtlaktan söylüyorsun?
Bu Fransızca, Almanca değil ki
gırtlaktan söyleyesin.
Kızarmış biftek nerede?
Fransızca konuşmaya çalışıyorsan,
çok çirkin duruyor.
Neden burdayız?
Neden Jim Morrison?
Önceden Doors'çu değildin.
- Evet ama burası ünlü bir mezar.
Ayrıca ben iyi bir Val Kilmer hayranıyımdır.
Fotoğraf çektikten sonra tamam,
gidebilir miyiz?
Pardon, affedersiniz!
İnanmıyorum, parti başladı!
- Sen yalnızca fotoğraf çek. Bunun nesi var?
Her şey yolunda mı hanımefendi?
Hadi!
- Hadi gidelim. - Ben özgür bir insanım.
Süperdi.
- Evet, süperdi.
Yer altı mezarlarının kapandığını
bilmiyordum, üzgünüm.
Paris'te en sevdiğim yerlerden biridir.
Birlikte seyahat eden tanıdığım ilk
insanlar olduğumuza inanamıyorum.
Küçük Şeylerin ortak dinamiği'yle
ilgili ne olabilir ki?
'Küçük Şeylerin Ortak Dinamiği'
Jack'in Venedik'teyken okuduğu kitaptı.
Nereye gitsek, bu teoriyi
kanıtlamaya çalışırdı.
Aslında çok basit.
Dünyamız o kadar küçük ki...
...gezegenin öbür ucuna gitseniz bile...
...kendi sokağınızdan birileriyle
karşılaşabilirsiniz.
Bilimsel olarak, kesin bir
kanıtı yok.
Hepimiz, bir delikte; birbirimize bağlıyız.
İçinde yaşadığımız kargaşa,
sınıflara ayrılmış ve bağlanmış durumda.
Ama bu sadece bir teori ve Jack,
2 haftadır bunun işaretlerini arıyor.
Ama hiçbir şey bulamadı.
Marion! Seni tanıyamadım!
Ben de seninle konuşmayı planlıyordum.
Aslında bugün. - Gerçekten mi?
- Tanıyamadım. - Nasıl gidiyor bakalım?
Kitabım çıkmak üzere.
- Bu harika. Roman mı?
Hayır. Kısa hikayeler, ama
hepsi birbirine bağlı.
Harika. Bu Jack. Manu.
Merhaba. Tanıştığıma memnun oldum.
Ben de, Jack.
Fransızca biliyor musun?
- Hayır, hayır.
Yeni haberler var mı sende?
Amerika'da mı devam edeceksin?
Karar veremedim. Ama şu anda Jack'leyim
ve her şey yolunda gidiyor.
Ne?
Belki bu akşam Vanessa'nın partisine gelirsin?
Evet, tabii ki.
- Bu akşam bir arkadaşımın partisine gidiyoruz.
Bu akşam, evet.
İnanılır gibi değil, hiç değişmemişsin.
Sanki zaman durmuş gibi.
Hayır, yapma. - Hiç yaşlanmak istemiyorsun.
- İltifat etmeyi kes!
Saatler sonra trenden yeni indim. Abartma.
- Harika görünüyorsun.
Kes şunu!
Şimdi gitmeliyiz, babam bekliyor.
Babana selamlarımı ilet.
- Görüşmek üzere.
Tanıştığıma sevindim dostum.
- Evet, ben de kanki.
"Evet ben de, kanki?"
- Çok komikti.
Hadi taksi bulalım.
Taksiye mi binmek istiyorsun? Tamam.
Bu arada neler oluyor?
Herif sana etmişsin gibi bakıp durdu.
Elinde çatal ve bıçak...
- Öyleyim. - Biliyorum, ama benimsin.
Onu nerden tanıyorsun?
- Birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz...
...ve bir ara birlikte bir şeyler yapmıştık.
Sanırım bir kere oral seks yaptık.
O kadar. - Birisine oral seks yapıyorsun
ve bu o kadar mı oluyor?
Üzgünüm. Bu, dünyada
olup bitenlerle kıyaslanamaz.
George Bush, Irak Savaşı, Kuş Gribi...
Oral seks, bu tamamen farklı bir yerde.
- Çok güzel söylüyorsun.
- Elbette önemsiz bir şey...
...sence de öyle değil mi?
- Hayır, değil.
Eğer genel politik açıdan bakarsak...
...bir oral seks Amerika'daki sağlıklı
demokrasiye zarar verebilir.
Bu akşam oraya gitmek zorunda mıyız?
İstemiyor musun? Arkadaşlarımı görmekten
memnun olurum. - Çok güzel.
Eski erkek arkadaşının arkadaşlarıyla mı?
Bazıları onun arkadaşı.
Ama bu adam
mükemmel bir yazar ve şair.
Fransız bir şair...
Eski kız arkadaşının arkadaşlarından
görüştüğün kimse yok mu?
Hayır!
Gerçekten mi? - Hayır.
Bittiyse, bitmiştir.
- Bunu bilmiyordum. Eğer ayrılırsak...
...bir daha benimle görüşmeyecek misin?
Hayır. Senden kaçmam, ama
başımı da derde sokmam.
Yani senden ayrılırsam, senin için
iyi birisi olmam mı?
Evet, aşağı yukarı.
- Çok ilginç.
Seninle arkadaş kalmak isterdim.
- Ne zaman? - Ayrıldığımızda.
Hayır, eğer ayrılırsak da
senden hoşlanırım.
Bu senin için çok karışık olur.
Biz Fransa'da böyle yaparız.
Eski sevgili yanında olmaya devam eder.
Davranışlarındaki Fransız etkisi çok fazla.
Devlet bu şekilde nasıl ayakta duruyor?
Gereğinden fazla vergi alarak.
- Bir eczanede durabilir miyiz?
Başımın ağrısı beni öldürüyor.
Tüm migren haplarım bitti.
Ama, reçete olmadan kodeinli ilaçlar
satmazlar. - Hayır, hayır. Neden ki?
Fransa'dayız. Reçetesiz
uyku ilacı alamazsın.
Afganistan'da değiliz.
Hiç taksi yok. Hadi bize gidelim.
Belki sayacın üstünde eroin buluruz.
Bu o köprü, Son Tango filmindeki.
Son zamanlarda seyretmedim. Dur!
- Nerde? - Orada.
Giriş sahnesinde, Brando'yu oynuyorsun.
Brando'yu filan oynamıyorum.
- Dikkatli ol. - Onu sen oyna.
Hayır, sen ona daha çok benziyorsun.
Ellerin kulaklarında, acı içinde
geri dönüyorsun tamam mı?
Çok bencilsin.
Ellerin kulaklarında! Evet, yeterli.
Biliyor musun?
- Neyi?
Fotoğraf çekmek, insana her zaman
dikkatli bakmayı öğretir.
Bir yerden sonra, tamamen
otomatiğe bağlanırsınız.
Venedik gezimizde, bu deneyimimi
Jack'le yaşamak istiyordum...
...ama...
...Jack, gondola beni öpmek yerine
48 tane fotoğraf çekti.
Markus'un Sarayında
el ele tutuşmak yerine...
...Jack 72 tane fotoğraf çekti.
Sürekli ve sürekli.
Hangisi Godard gibi duruyor?
Godard... Ya da Godard?
Siyah olan.
Nasıl görünüyorum?
- Asıl soru...
...ben nasıl görüyorum?
Harika! Çok iyi görünüyorsun.
- Şişman ya da...
Hayır, şişman görünüyorsun ama iyi.
İyi görünüyorsun.
Gerçekten, gözlüksüzken nasıl
göründüğünü tamamiyle unutmuşum.
Evet, sonunda lenslerimi buldum.
Çaba gösterdin yani?
Bunları Manu için mi yapıyorsun?
Önce babamın galerisine uğrarız, olur mu?
Hoşuna gideceğini düşünüyorum.
- İncil mi okuyorsun?
İncilim mi varmış?
O İncil değildir herhâlde.
Bu, İncil'in içindeydi.
Aa, o.. Aa, evet.
Hayır, ama...
O çok komik. Buldun onu.
Ben de arıyordum.
O şey... Neydi adı?
- Bilmem. Herkes olabilir.
En iyi arkadaşımın sevgilisiydi.
Jean-Philippe... Jean-Louis!
Jean-Francois!
O 10 yıllık.
Eski sevgilim filan değil,
sadece arkadaşımdı.
14 Temmuzdu. İkimiz de sarhoştuk,
herkes sarhoştu.
Görmeliydin, yaklaşık 20 kişi
hepimiz sarhoştuk.
Bunu kıyaslarsan,
aynı fotoğraftan değil mi?
Ne?
- Ne ne? Bu kesinlikle aynı fotoğraf!
Ne olmuş?
Ne mi olmuş?
- Evet. - O benim! - Ya değilse!
Tamamen farklılar.
Mavi, kırmızı ve beyaz balonlar var orda.
14 Temmuz!
Sence de eski erkek arkadaşının duvara
sabitlenmiş kafasıyla...
...şeyinin yanındaki balonlar, arkadaki
duvar benzer değil mi?
Bunlardan başka var mı?
Şeyinde balonlar olan bir erkek kataloğu?
Balon tutunca hemen mi sertleşiyorlar?
- Hayır, bu tamamen tesadüf!
Yapma. Bu büyük bir şey değil.
- Hayır. Kendimi çok özel hissettim.
Sen benim için çok özelsin.
Fotoğrafların da öyle. Bunlar gibi değil.
Orada, ben sarhoştum.
Herkes sarhoştu.
Tadın kaçtı. - Evet.
Sen çok özelsin.
Evet, saf dışı bırakılmış olarak.
Seninle olmam için iyi bir sebep.
Her şey yolunda mı tatlım?
Amerikalı mısınız? - O Amerikalı.
Ben New York'ta yaşayan bir Fransız'ım.
Harika! New York'a bayılırım.
Geçen sene oradaydım.
Downtown, Soho. Harika dostum.
Evli misiniz?
- Hayır.
Çocuğunuz var mı?
- Hayır.
Hayır mı? Kaç yaşındasınız?
Şimdi, burada hepimiz arkadaşız.
Ben 35 yaşındayım.
Çok fazla beklemeyin.
O mu çocuk istemiyor?
Ben istemiyorum.
- Hayır, hayır, buna inanmam.
Tüm kadınlar çocuk ister.
Bu doğanın bir kuralı.
Ama o istemiyorsa...
...sana yardımcı olabilirim.
Güzel çocuk yaparım.
Eğer bir Brad Pitt...
...ya da bir George Clooney istiyorsan,
kime geleceğini biliyorsun.
Çocuklarının, ne kadar güzel
olduklarından bahsediyor.
Çok güzel.
Bunları söylüyorum, çünkü Amerikalı
aktrisler kadar iyi görünüyorsun.
Öldüren Cazibe'de, Micheal Dougles ile
evlenen kadın gibi sarışınsın.
Catherine Zeta-Jones'a
benzediğimi söylüyor.
Harika. Kör bir taksi şoförü.
- Ama ben sarışınım ve ona benzemem ki.
Yüzünüz aynı, gözleriniz...
Sizi yan yana görsem...
...ikiz kardeşsiniz sanırdım; ancak...
...siz daha güzelsiniz.
Sisinsky.
Jack. Memnun oldum.
Ah, Melekleri Becermek!
Charles de Gaulle, orta sınıf
Fransızları becerirken.
1968, barikatlar!
Bu Anna.
Micha'yla Anna beraberdi.
Annemle bir ara ayrıydılar...
...onunla ikisi de yattı.
Aşıklar, Aşıklar...
- Aşıklar...
Aşık.
Kızlar... - Birbirine dokunan kızlar.
- Piliçler.
Yani, piliçlere ihtiyaç duyanlar.
Evet, piliçler, seks...
Şarap! Şarap?
Ben Fransızca...
- İçince migrenim başlıyor.
Migren mi? Neyden bahsediyor?
- Baş ağrısı.
Kırmızı şarap yüzünden.
- Fransızca konuş!
Delirdin mi? Onu korkuyorsun.
Kırmızı şaraba katlanamıyor.
Çok güzel baba. Harika.
- Beğendin mi? - Evet, oldukça.
Bebeği Olan Adam.
- Schwarzenegger filmi gibi.
Hermaphrodite.
Baba, ona benim en sevdiğim
resmi göstersene!
Jack'i sana bırakıyorum,
onunla biraz ilgilen.
Ama birbirimizi pek anlayamıyoruz.
Domuzlar. - Ah, domuzlar, salam gibi.
- Evet.
Evet. Nasıl, güzel mi?
- Baban... - Kadına oral seks.
Fransızca'sı '***'
Üzgünüm tatlım, üzgünüm.
- Hayır, önemli değil.
Nereye gidiyorsun?
- Nasıl gidiyor? - İyi. Senin. - Eh işte.
Görüşürüz, Jack!
- Görüşürüz.
Nereye gitmek istersin? - Hazırım.
Vanessa'yla buluşabilir miyiz?
Marion'un yaptığının yanlış olduğunu
söylemek istiyorum sana.
Senin o balonlu fotoğrafların, gösterdiği.
Önemli değil.
Eşin olarak senin mahremiyetine
saygı duymadığının göstergesi.
Mahremliğine? - Senin...
- Anladım. Özel hayat. Evet biliyorum.
Ülkemden çıkarıldım.
- Hayır. - Hayır mı?
Oradaki resim...
...oradaki güçlü anlatım...
...orada ne oluyorsa,
denilebilir ki...
Kendine dikkat et.
N'apıyorsun burada? - Temiz hava.
İçerisi çok boğucu.
Evet, sıcak. Gitmek mi istiyorsun?
- Evet, hazır mısın?
Babamla vedalaştın mı?
- Evet. - Pekâla.
Bence, o fotoğrafı herkese
göstermen doğru değildi.
Özel hayatımıza olan saygın sıfır.
Senin fotoğrafın mı?..
Ama çok komikti!
Yapma!
Tamamen uygunsuz.
Babam onu komik buldu.
Galerideki işleriyle kıyasladığımda
açıkçası beni şaşırtmadı, ama...
...buna daha fazla gülmemeliyiz.
Hadi!
- New York'ta asla metroya binmem.
Şu anda, terör saldırı olacak
bir durum yok.
Herkes mutlu.
- Hiç mutlu gözükmüyorlar.
Hmm?
- Hiç mutlu gözükmüyorlar.
Her şey yolunda.
Daha önce de yapmıştım.
İşe yaramadı.
Jack, bu arkadaşım Vanessa.
- Memnun oldum.
Sen yeni erkek arkadaşı mısın? - Adın neydi?
- Sandra. - Yeni erkek arkadaşı mı?
Yeni sayılmaz, ama sorun değil.
Bir şeyler yıpranmış durumda.
Her şey yolunda mı? - Evet, evet.
Sosisli yiyorum. Biram var. - Harika!
Ben iyiyim tatlım, 35 yaşındayım.
- Pekâla, güzel.
Hâlâ bana meme veriyor.
Ama önemi yok.
Birgün bir şey ararken,
Elvis yardıma geldi ve...
...aradığım şeyi buldu.
- Hadi canım! - Yemin ederim!
Bu arada, hiç dikkat ettin mi;
pek çok kadının...
...şeyindeki derin kesikler,
metro biletleri yüzündendir.
Metro biletleri mi? - Evet.
Biz burada öyle deriz.
Küçük, dikdörtgen.
- Ah, uçak pisti gibi.
Nefret ederim. Korkunç şeyler.
Aslında ben onlara Hitler'in bıyığı derim.
- Vay canına, gerçekten nefret ediyorsun.
Ona bakıyorsun ve...
...korkunç.
Sonra g.tüm tutuştu.
Yanlış mı ifade ettim?
- Hayır, neden?
Ergenliğimi tam olarak tamamladım.
- Muhtemelen buna...
...korku ya da iktidarsızlık denebilir.
Evet korku. Peki ya iktidarsızlık?
Muhtemelen Amerikalılar'ın sorunu yoktur.
Siz asla, düşman topraklarına
adım atmaktan korkmazsınız.
Bu arada ben Mathieu. Memnun oldum.
- Jack. Ben de memnun oldum.
Her şey yolunda mı tatlım? - Evet,
tipik korkak faşist muhabbetleri.
Nasıl gidiyor?
Seni orada görmüştüm.
Fotoğraf sergisi hazırlıyordun, değil mi?
- Daha geniş kavramlı bir şey.
Bill Viola tarzı şeyler, ama...
...ama daha çok seks olacak.
Kesinlikle beğeniceksin.
Onun bir sergisi var bile.
O gerçekten ilginç bir sanatçı.
Eski sevgililerden mi?
- Hayır! - Emin misin?
Bu bir rekor.
- Hayır. - Ah, Manu!
Onunla konuşmak zorunda değilsin.
- Ondan hoşlandım.
Her zaman derim, küçük yalanların
kimseye ve hiçbir şeye...
...zararı yoktur.
Beyindeki küçük bir çizelgede...
...eğer olumlu ve olumsuz şeyler,
olağan sonuçlara değer biçerse...
...bu, yalanları ortaya çıkarır.
- Hey, burdasın dostum! Nasıl gidiyor?
- Fena değil, sen nasılsın?
İyiyim.
Sana eskiden birlikte olduğumuzu
söyledi, değil mi? - Evet.
Aşağı yukarı 15 sene önceydi,
onun için heyecanlandırıcı değildi.
Daha 19 yaşındaydı, tam bir çocuktu.
Ona ilk orgazmını ben yaşattım.
Kabalık ettim. Kaba olduğumu biliyorum.
Bu beni üzer.
Hayır, hayır.
Aksine işimizi kolaylaştırıyorsun.
İşte buna içerim.
- Hadi, buna içelim!
Aslında öyle büyük bir
aşk hikâyesi değildi.
- Daha çok, abi-kız kardeş gibiydik.
- Sevişen kardeşler gibi yani?
- Büyük bir mesele değildi.
- Gidip bir şu...
- Aa, tabii ki...
- Ne oldu?
- Sadece oral seks ha? O adamla yatmışsın.
- Kiminle?
- Manu. - Hayır... Aslında...
Evet, öyle de denebilir.
- Öyle de denebilir mi?
- Neden daha önce bana yalan söyledin?
- Yalan söylemedim.
Ne fark eder ki, ilk orgazmını
onunla yaşadığını söyledi.
Bu sana tanıdık geliyor mu?
- Hayır.
Belki de... - Burada bir şeyler mi
dönüyor? - Kendini iyi hissediyor olmalı.
Dürüst ol. Bana tam olarak böyle dedin.
- Böyle mi dedim?
Ama seninle öyleydi.
- Amnesia mı bu? Anlamıyorum.
Hayır, seni salak. Böyle yapma.
Kıskançlık edip durma!
Ayrıca bakire olmadığımı biliyordun,
33 yaşındayken tanıştık seninle.
Aslında konu bu değil.
Konu yalan söylemen.
Ben kendime içki alacağım.
Ben bir çocuk psikoloğuyum.
Problemli çocuklara bakarım.
16 yaşa kadar benim ilgi alanımdır.
Bu zaman çocuklarının çok fazla...
...sorunları oluyor.
- Evet, çok şey oluyor onlara.
Bu gerçekten çok etkileyici.
Bir gün bir çocukla seanstayken...
...tuvalete gitmem gerekti.
Döndüğümde, sandalyem
olduğu gibi ıslaktı.
Zibidi gidip işemiş.
Bu küçük bir örnek.
Çok sinirlenmiştim!
O an tek düşündüğüm,
oracıkta kesip atmaktı.
Tek bir kesik.
- İşi kesip atmak, işten çıkmak yani?
- Hayır, çocuğun pipisini kesmek.
- Çocuğun pipisini yani.
- Evet.
Bunu gerçekten çok seviyorum.
Midyeli salata. Harika!
- İbadete gider misin?
- Hayır, gerçek bir yahudi sayılmam.
Annem katolik eğitimi almış.
ve bir yahudi soyadına sahibim,...
...ama teknik olarak katolik değilim.
- Ama baban yahudiydi.
Sen de öylesin, mutlu ve kıllı
yahudi bir adamsın.
Sence, Hitler annen yahudi olmadığı
için mi canınızı bağışladı?
Bu bir şeyi değiştirmezdi. Bu adamlar
seni bir toplama kampına götürürlerdi.
Evet öyle, haklısın.
Kampları hiç sevmem.
Aklıma gelmişken, birkaç gün sizinle
kalacağım. Marion beni davet etti.
Bizim tek bir yatak odamız var,
çok küçük bir oda.
Seni kardeşim olarak görüyorum ve
benim olan ne varsa, senindir dostum.
Bu, 'benimkiler de senindir' mi demek?
Eğer verirsen, alırım.
- Gerçekten mi? Bu her şey için mi geçerli?
Önce sana bir şeyi açıklayayım.
Ben Amerikalı'yım, tamam mı?
Ve Amerika'da, benim olan benimdir.
İlk inancım da özel mülkiyettir.
Girilmez, eşyalarıma dokunulmaz!
Aksi hâlde, seni öldürürüm.
Bu iyiydi.
Seni sevdim dostum. Ağustosta görüşürüz.
Senin mizah anlayışına bayılıyorum!
Bu embesil adama, ağustosta
bize katılmasını mı söyledin?
Hayır, biz olmazsak bizde kalabileceğini
söyledim. - Konuş onunla,...
...odamızın ona "vaadedilmiş topraklar"
olarak görüyor.
Seninkiyle biraz konuşma fırsatı buldum,
hoş bir adam. - Evet, öyledir.
Bozulma ama, erkek arkadaşın olduğu için
değil, alışılmışın dışında bir adam.
Her tarafına dövme yaptırmış,
ama sen beğenmiş gibi görünüyorsun.
Evet, hapisanedeydi.
- Enron gibi, finansal bir suç mu?
- Hayır, sekiz sene yattı.
Cinayet. Birinci dereceden suçluydu.
İçerideyken...
...koğuş arkadaşlarında varmış.
Daha 19 yaşındayken, öfke problemi vardı.
Beni, ağustosta birkaç gün
sizinle kalmaya davet etti...
...ama kalabileceğimden emin değilim.
- Bu çok kötü!
Gidip bir içki alacağım.
Bu romantik dışı günüm
Paris hafızamda kalmalı.
Bütün bu uygunsuz projelerimi
burada yapamıyorum.
Hemen bu işteki tüm sapıklar...
...onlarınkini yalamamı istiyor.
- Bu iğrenç değil mi?
Daha önce kimseninkini yalamadın mı?
Sanat için bunu yapmak mı gerekir?
- Hayır, hayır. Ama...
...dilinle biraz dokunabilirsin.
- Evet, küçük bir dokunuş.
Tamamen boş görünüyordu.
- Tamamen.
Kahretsin, lenslerimi kaybettim!
Şurada duruyor.
Alabildin mi?
- Evet. - Harika!
Hemen takmalıyım.
- Evet.
- İyi misin? Düşme sakın.
Marion?
Marion!
Tatlım. Neler oluyor?
İyi değilim.
Neyin var?
- Midyeler.
Sanırım alerji yaptı.
Hayır, geçen ay İzlanda'da yemiştik.
Bir şey olmamıştı.
Sanırım Fransız midyelerinden oluyor.
Birisi 911'i arayabilir mi?
- Midyelere alerjim var.
Birisi yardım çağırsın!
- Nabzım atmıyor gibi.
- Ne?
Nabzım atmıyor. Ölüyorum.
- Hayır!
Ölüyorum!
- Hayır, hayır!
Sadece baş dönmesi geçiriyorsunuz.
- Nabzım. - Derin nefes alın.
Boğazımda, tüy yumağına benzer
bir şey varmış gibi hissediyorum.
Bu alerji tepkisi.
Bana hemen iğne yapın!
Çok fazla yemişsiniz. Üzerine de alkol
alınca... - Korkuyorum!
Biraz temiz hava alın.
Tansiyonunuz 13'e 6. Mükemmel.
Jack!
Yaşıyorum! - Evet görüyorum. Açıkçası,
bu kadar çok yaygara yapmamalıymışsın.
Evet.
Sinüzit için bir şeyiniz var mı?
Antihistamin gibi?
Hayır, ihtiyacı yok.
- Evet, biliyorum.
Ücret ödemeyeceğini bilmeden
aldığım son müşterim Arap'tı.
Ondan önce de,
birkaç Alman'a rastlamıştım.
Bir daha asla! Çantalarında sosis
taşıyorlardı, hâlâ leş gibi kokuyor.
- Kardeşimle iyi anlaşabildiz mi?
Neredeyse bir tek onunla konuştun.
Neden ki, Matthew'la, Manu ve
Sandra'yla da konuştum...
Büyüleyiciydi.
Gerçekten mi? Yoksa ironi mi yapıyorsun?
- Hayır, gerçekten büyüleyiciydiler.
Seni hiç anlayamıyorum.
Hey, arkadaşnız nereden acaba?
Hiç Fransızca konuşmadı.
Amerikalı.
- Amerikalı mı?
Siz İngilizce biliyor musunuz?
- Hayır.
- Hiç yabancı dil bilmiyorsunuz sanırım?
- Hayır, Fransızca neyime yetmiyor ki?
Yabancı olduğumuzu sanıp,
bizi almak istemediniz, değil mi?
Peki kimleri taksinize alacaksınız?
Almanlar'ı sevmiyorsunuz...
Araplar desem? Onları da sevmiyorsunuz.
Peki ya siz? Birisi Romanyalılar'ı evlerine,
Yahudileri de toplama kampına götürmeli.
Ben öyle bir şey demedim. Onların icat
ettiği kampların bedelini biz ödüyoruz.
Salak mısın? Önce kendi
söylediklerini düşün!
Sen kiminle konuştuğunu
sanıyorsun aptal sarışın?
Sana göstereyim aptal sarışını!
Bir sorun yok tatlım.
Bu adam siktiğimin psikopat
Nazi ırkçı götlerden!
Ama bu kadar yeter. Burası Fransa.
Fransa'dayız.
Fransa'ya hoşgeldiniz!
Fransa'ya hoşgeldiniz!
Bu kadar yeter!
Faşist!
Burada iniyoruz!
İnmeden önce paramı öde,
yoksa direk polise giderim!
Tabii ki paranı ödeyeceğiz, salak!
Biz Amerikalı'yız, paramız var!
Gaganı kapalı tut!
- Sana gününü göstereceğim...
- Sen kime gününü
göstereceğini sanıyorsun?
Sen sakallı! Çeneni kapat!
- Geldik, burada dur.
Durabileceğim bir yer bulacağım.
Durduktan sonra, seninle
erkek ve kadın olarak konuşacağız.
Karınla mı konuşturacaksın bizi?
- Hayır, erkek ve kadın olarak konuşacağız!
Benimle karın hakkında
konuşacağını sanmıştım.
Karının Arap olduğunu duymuştum.
- Ne?
Teşekkürler, çok eğitici bir yolculuktu.
Ben teşekkür ederim.
İyi geceler.
- Defol! - İyi geceler.
Kaşar! O Amerikalı puşttan ayrıl!
Adam ırkçıydı.
Amerika'ya dönersek...
...bir öfke kontrol kliniğine git.
Açıkçası o kadar öfkeli değildim.
Irkçı olmak doğru bir şey mi?
En azından Rose hâlâ uyanık.
Burası kuzu eti kokuyor.
Bütün şehir kuzu eti kokuyor.
Bu da nedir? Annen mi?
- Çamaşırlarımız.
Ne güzel!
Ona hep böyle yapmamasını söylüyorum,
ama o yapmadan duramıyor.
Kotları mı ütülemiş?
Bunları kim giyer ki?
Bu onun en sevdiği iş.
Çok güzel.
Onun hippie olduğunu sanıyordum.
Evet, ama bu alışlanlıklar
ona annesinden geçmiş.
Aslında neyden bahsettiğimi biliyorsun.
- Ne?
Aşağı yukarı. Üstüne çıkmaya çalışıyorum.
Neden itiraz ediyorsun?
Hep sen üstte oluyorsun. - Ne demek hep sen
üstte oluyorsun? Ben böyle seviyorum.
Evet, sen öyle seviyorsun ama ben
hâlâ burdayım ve senin dildon değilim.
- Değil misin?
- Ben ciddiyim.
Hep kadınların, hakkında
konuştukları şeyler...
...bir parça et olarak görülmeleri,
doğum yapma makinesi olmaları...
Ama biz erkekler aslında birer
et parçasıyız. Kadın...
...orgazmı nitelendirildiğinden daha
büyük bir şey. Her zaman, hep kadınlara!
Birileri bu konuda uzlaşmalı.
Sizi zavallı şeyler! Erkek olmak,
obje olarak kullanılmak,
...korkunç ve çok kötü bir şey olmalı!
Sizi sonuna kadar destekliyorum.
Genel affına geri dönebilirsin.
Artık istemiyorum. - Hayır!
- Seninle şu an nasıl sevişebilirim ki?
- Lütfen... - İstemiyorum.
Peki, o zaman arkadan yapalım.
- Hayır. - Pekâlâ!
Ben üstte olmak istiyorum ama sen...
Neyse, dinle...
Bu çok kötü. Kendimi
reddedilmiş hissediyorum.
Sekste reddedilmiş bir kadın için bunun
ne anlama geldiğini biliyor musun?
Bir daha yemek yiyemeyeceğim.
Anorexia oluyorum. - Hayır, hayır.
Beni yalnız bırak!
- Daha seyâhâtimizi tamamlamadık.
Peki, sence kimin yüzünden?
Tuvaletteydim! Benden sıçarken
tırmanmamı mı istiyorsun?
Sus, devam etme! "Sıçma" kelimesini
daha fazla kaldıramayacağım.
Yoruldum. Yarın tartışabilir miyiz?
Sağol. Erkek bir kediyle yatıyorum,
bence bu daha romantik.
Jean, yardım et!
Her taraf sular altında!
Ne? - Aman Tanrı'm!
- Bilmiyorum, bağırıyorlar.
Ne yaptın?
Halı!
- Jean, yardım et, itfaiyeyi ara!
Ne oldu?
Banyoda su borusu kırıldı.
Akıntıyı durdurdum.
Yola çıkmışlar.
Ben ana vanayı kapatayım.
Ana vana nerede? - Ben nereden biliyim?
Madam Schindling'e sor...
...o biliyordur. - Evet.
- Çoktan merdivenlerden akmıştır.
Aşağıda su borusu kırılmış.
Çoktan yola çıkmışlardır!
Kimler?
- İtfaiye.
Aman Tanrı'm! Kedi!
Anne, yardım edeyim mi?
- Kedinin kumu! - Tamam.
İyi günümüzdeyiz. - Üzgünüm, biz
itfaiyeyiz, su tesisatçısı değil.
Kedinin kumu!
- Annem için özür dilerim...
Yukarıda mı yaşıyorsunuz?
- Evet. Aslında ben New York'da yaşıyorum.
Karşınızda yangın uzmanları var.
- Evet.
Kıyafetleriniz çok güzel.
Bir tane de ben alabilir miyim?
Bunlar bize verilen üniformalarımız.
- Ama sanırım internetten alınabilir.
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Yünü çok iyi.
- Dokunabilirsiniz.
- En iyisindendir.
- Hayır, hayır. - Lütfen, dokunun!
Evet. - Kötü değil, değil mi?
- Çok kaliteli.
Bu İskoç yünü.
Hâlâ burada ne işleri var?
Kırıştırmayı bırak da bana yardım et.
Evet, gitmemiz gerek. Teşekkürler.
Çok teşekkürler.
Bir dahaki sefere su tesisatçısını
ararız, itfaiyeyi değil.
Merhaba beyler.
Jack, memnun oldum. - Merhaba.
- İyi günler. Nasıl gidiyor?
Ben de dokunabilir miyim?
- Nasıl? - Kaslarınıza.
Sonunda düzeldi. Sırılsıklam oldum.
- Buna inanırım.
Geliyoruz! - Amerikalı'nı da getir.
Ona gerçek yemeği gösterelim!
Ben duşa gireceğim.
Gelir misin? Markete?
Ben korkunç bir erkek kediyim.
Babanla yalnız gidin.
Babam bunu seninle yapmak istiyor.
- Evet ama o yalnızca Fransızca konuşuyor.
Bunu benim için yaparsan çok sevinirim.
Lütfen. - Peki, tamam.
- Teşekkürler.
- Önemli değil.
Sonra brunch'a gideriz, olur mu?
- Ben kötü oluyorum.
Şöyle diyoruz: "Chaute"
Chaud!
- Evet, hava sıcak.
Bunaltıcı!
Paris'i beğendin mi?
- Evet, çok beğendim.
Jim Morrison'ı sever misin?
- Çok değil.
Neden mezarına gitti öyleyse?
- Çünkü turistler için görülecek bir yer.
Turistler için. - O biliyor mu?
- Hayır, daha söylemedim.
Bu arada aklıma gelmişken sana...
...bir şey söyleyeceğim.
Bir dahaki sefere, seyahate çıkarken...
...erkek kedini arkanda bırak.
- Neden?
İyi birisi değil mi? - Her sabah saat 5'de,
tuvalet kapısını tırmalıyor ve...
...musluktan su içmek istiyor.
- Akan suları sever.
Sana, akşamdan musluğu açık
bırak diye demiştim.
Bu kedi çok iyi.
- Bir çocuktan daha korkunç.
Çocuk istiyor musunuz?
- Bu konuyla başımı gene ağrıtma...
Şuna bak, nasıl parketmiş!
Kaldırıma çıkan arabaları çizer.
Fransa'da araba çizmek serbest mi?
Sadece kaldırıma çıkanları çizer.
Sana bir şey göstermeye çalışıyor.
- Evet, onu da çizecek.
- Ne olursa olsun, durdur babanı.
Ne demek durdur babanı, durmuyor ki...
Baba, yapma artık.
Yapıcaksan da en azından gece yap.
Jack sesten rahatsız oluyor,
bu sese katlanamaz.
Biraz hızlı gidemez miyiz?
- Araba öfkesi! - Kötü arabalar, evet.
Arabalardan hoşlanmaz da.
- Evet, belli oluyor.
Hava kirliliği. - Nasıl? Evet.
İngilizce sınavına çalışıyor olmalısınız.
Peygamber çiçeği. Onları almak için
sonra geleceğim. Bugün size...
...vücudumla ödeme yapamam,
çünkü kızım yanımda.
'Sleep' değil. 'Sleep' olmaz.
İç çamaşırın yok mu? - Parti...
- İç çamaşırı... Uykusuz.
No iç çamaşırı? - Hayır, "sleep" demek,
uyku demek. İç çamaşırı değil.
- Jack, şuna bak!
- Aman Tanrı'm, domuz!
Küçücük bir süt domuzu.
Aman Tanrı'm, çok kötü.
- Bunu Fransız Babe'i yaptı.
Bu çok kötü.
Dil ne kadar?
- Dana dili. - Ne? - Dil.
Dana dili.
- Evet, gördüm.
Et. Süt eti?
- Ne? - Süt eti!
Bebek eti. - Yavru hayvanların derisi
yüzülünce etleri çok lezzetli olur.
Bunu daha fazla yapamayacağım.
- Gerçekten mi?
Seve seve eve giderim.
- Kötü müsün?
Burda durmaktan...
...insanları ve derisi yüzülmüş
hayvanları izlemekten bunaldım.
Hasta oluyorum.
Kendini iyi hissetmiyor ve gidip
istirahat edicek. - Çok mu içti?
Bağışlayın, burayı çok
beğendim, gerçekten.
Kendine dikkat et.
Yakında iyi olursun.
Anahtarın var mı? - Evet.
Hoşça kal. Hasta mı?
- Soğuk algınlığı. Çok kötü değil.
Tamam, hadi organik sebze
bölümüne gidelim.
1 Yeni Mesaj
Sakın anneye söyleyeme, tamam mı?
Mathieu:
Beni odun gibi sertleştiriyorsun.
İyi günler, madam!
- Sizi markette sanıyordum.
Onlar markette. Ben duş almak istedim.
Gömleklerinizi yıkamıştım.
Umarım sizi rahatsız etmedi. - Teşekkürler.
Gerçekten çok kibârsınız.
Jean-need... Arası benimle kötü.
Kötü, çünkü... Jim Morrison yüzünden.
Doors'u sevmiyor mu?
- Benim, Jim'le...
...birlikte olmam yüzünden.
Evet.
Siz?
Evet.
- Siz ve Jim...
Küçücük bir şeydi.
1969'da.
Herkes...
...vücuduyla çok mutluydu.
Aids yoktu, ölüm yoktu...
Seks, eğlence, herkes herkesle...
Annesi de kaşarmış.
Evet, anladım.
Hayır, gerçekten,
çok güzel bir hikâye.
Sonra, kadınların kürtaj
hareketinden sonrası...
Evet, kadın hareketi, evet.
Evet. "343 Kaltakları" Ben onlardan
biriydim. Biliyor muydunuz?
Ah siz... - Kaltaktım yani!
- Ah anladım.
Bana kediyi uzatabilir misiniz lütfen?
- Jean-Luc, tabii...
Sanırım o...
- İşte burdaymış. Teşekkürler.
Görüşürüz. Teşekkürler.
Kapıyı kapatır mısınız?
İnanılmaz.
Ne güzel çiçekler, hanım efendi.
Kızlara çarpmayı bırak baba!
Kızlara çarpmak mı?
- Tüm yürüyen kızlara!
Sadece güzel olanlarına çarpıyorum.
Şeyini yalasam ne kadar güzel olurdu.
(Mathieu)
Ben hayatının penisiyim.
Ne dinlemek istersiniz?
- Neler var?
- Brel, Ferre, Trenet, Barbara...
Sen ne istersen onu aç.
Sizin için çalacağım.
Bugün, müziğin günü.
Her tarafta insanlar bir şeyler
çalıyor, müzik yapıyorlar.
Özel günlerden biri.
- Yürüyelim mi, ne dersin?
Ayıcığım!
Bu vesileyle fotoğraf
makineni yanına almışsın.
Belki birkaç fotoğraf çekerim.
- Ne yersin? - Çok aç değilim.
- Yani bir şey yemeyecek misin?
Merhaba.
- Merhaba.
Hâlâ teknokrat gazeten
için mi çalışıyorsun?
Ne?
- Yok bir şey. Sadece meraba diyorum.
Bu adamları tanıyor musun?
- Biraz. Nasıl gidiyor, Edouard?
- En azından arkadaşlarına sadıksın.
- Gidelim mi?
- Karar verdiniz mi?
- Ben kabuğu soyulmuş kocaman bir cam...
Bira.
- Evet, bir bira.
Ben bir omlet alayım, lütfen.
- Bir omlet, hemen geliyor.
Teşekkürler.
Filipinler güzel miydi?
Ben Jack.
- Gael.
Edouard. - Memnun oldum.
Anladıysan, bunu Amerika için yapıyoruz.
Bir saniye
- Tamam.
Gitmeden önce beni bıraktığın seyâhât,
demek özgürlük içindi. - Hadi gidelim.
Eski sevgililer o egzotik ülkelerle
asla baş edemez.
Resmi kolonilerdeki gibi:
Hayat güzel, kadınlar...
...oldukça yumuşak ve genç.
Hazır mısın? - Sen konuşabiliyor muydun?
Yumurtalarını büyütebildin mi?
İlginç.
- Ayrılık seni hiç yaralamamış.
Ben bir şeyi yaralamadım.
Ama bunun yeri değil.
Gitmeli miyim?
- Özür dierim tatlım.
Neden bana olanları basitçe
söylemedin? Çünkü, böyle eğlenceliydi.
Düşündüğüm kadar yalnız değilmişsin.
Açıkçası hiç de benim tipim değildin.
- Olayı bilmesini ister misin?
Kapa çeneni!
- Her şey yolunda.
Sipariş vermiştik.
Ben onun tipi değilim.
Bu adam Sivil Toplum Örgütleri için...
...Tayland'daydı ve 12 yaşındaki
kızları beceriyordu.
Otuz yaşında birisi,
orada daha az seksidir, değil mi?
Neyse, bu fantezisi.
- Ve unutmadan:
Batı gibi yargılama yapmamamız
gerektiğini de savunuyordu.
Burada çok farklı birisi var.
Kadınlar, kızlar, çocuklar, orospular,
onun kültürünün bir parçası.
Onları becerdiğiniz için kendinizi
kötü hissetmemelisiniz.
Dışarıda, üçüncü dünya ülkelerine yardım
et, aslında onları becer.
Sadece intikam almak istiyorsun.
Ben sadece susmasını bilen
bir kız istiyordum.
Öyle mi? 12 yaşındaki birisi susmasını
bilir, ama ben bilmem!
Edouard, hayatının aşkını
seyâhât ederek mahvetti.
Ah, hayır...
Bunu sana hiç anlatmadı değil mi?
İşte bu beni üzdü şimdi, gerçekten.
Kapa çeneni, seni orospu!
Burasının kuralları yok mu?
- Tamam, her şey yolunda.
Ben iyiyim.
- Hasta o.
İyiyim. Tamamen sustum.
Her şey yolunda tatlım.
Tamam, sustum.
Her şey kontrol altında!
Bu kadar yeter!
Sonunda seni duymak güzeldi.
- Dışarı!
Biz bir şey kırmadık.
- Kaybolun hemen!
Fransa'yı çok güzel tanıtıyorsunuz.
- Defolun!
Pis turistler!
Senin derdin ne?
- Bak, özür dilerim tamam mı?
Bir anda sapıttın!
- Öyle deme. - Deli gibi bakıyorsun.
Nesin sen, Mike Tyson mı?
- Hayır, değilim.
Bir ara onunla beraberdim ve
her şeyi korkunç hâle getirdi!
Hayır, dinle. Çok kötüydü.
Bu normal olamaz.
Ne zaman? Ne zaman?
- Yedi yıl önce.
Yedi yıl mı?
Ve sen hâlâ huysuzluk mu ediyorsun?
Beni iğrendiriyor.
O bir burjuva ve...
...yalan söyleyip çok kötü şeyler yaptı.
Bak, bu beni ilgilendirmiyor!
Yaptıkların seni haklı çıkarmaz.
İşte problem burda.
Otokontrolünü kaybettin.
Buna dikkat etmelisin.
Kendimi kontrol ettim.
Ben... Ben.. Tamam, sinirlenmiştim.
Ama daha öfkeli olamam.
Kendime hakim olamadım, çünkü
o adam çocuklarla ilişkiye giriyor.
- Onu nasıl sinirlendireceğini biliyormuşsun!
- Bizi böyle kovmaları yanlıştı!
Atmamalılar mıydı? Şanslıyız ki,
kimse bizi vurmadı.
Dürüstçe söylüyorum.
- Burada kimsede tabanca yoktur.
Bu çok mantıksızdı, ama ne fark eder...
Bu da eski sevgililerden biriydi?
- Evet.
Eskilerden başka bir çift daha.
Ama önemli değil, gerçekten.
Neden önemli olsun ki?
- Önemli olması gereken bir şey mi?
Önemli olması gereken bir şey mi olmalı?
- Evet, tabii ki.
Peki senle o, önemli bir durum mu?
- Kim? - Mathieu?
Ne?
Cep telefonumu Paris'te bırakmıştım.
Bu yüzden New York'tan
buraya kediyi almaya geldik.
Kardeşime vermesi için anneme verdim,
çünkü onunla bir ilişkisi vardı.
Bu mesajları kardeşime yazmış.
Evet, evet, hiç fena değil.
Burada ufacık da olsa
hissiyat arıyorum.
Açıkça, dünyadaki en salak
adam olmadığımı söyleyebilirim.
Bir Fransız komedisindeki
kurban olduğuma mı inanmalıyım?
Ve senin zavallı küçük kardeşin...
...ona suç atmayı bırak.
Zaten yeteri kadar problemi var.
İleride seri katil olabilecek
çocuklarla birlikte çalışıyor.
Tamam, sen haklısın. Mathieu ile
iki yıl önce bir şeyler yaşadık,...
...ama ciddi bir şeyler değildi ve
o zaman seninle daha tanışmamıştım.
Yani, bir önemi yok.
Yavaş yavaş neye inanıyorum
biliyor musun? "Küçük Dünya Teorimi"...
...senin seks hayatınla oldukça alakalı.
Ve bu iki yıl önce filan değildi tatlım!
Burada ne yazmış bilmiyorum ama,
Ocak ayındaymış ve...
...alıntı yapmış.
Bayım, "Muschi" ne demek acaba?
- Git başımdan be!
Gördün mü, rezil bir şeyler yazmış!
Bana bir sürü mesaj atmıştı,
daha önce de...
...burada önemli bir şey yok,
aksine komik mesajlar bunlar.
Bazıları gerçekten çok komik.
Ne yazdığını sana tercüme edebilirim.
Öyle ciddi seks mesajları değil.
- Bu yüzden bana yalan söyledin.
Yalan söylemedim.
Seni incitmek istemedim.
Tamam, yalan söyledim.
Ama sadece küçük bir yalandı.
Kötü bir şey yapmadım.
Seni aldatmadım!
Sana nasıl inanabilirim? Senin için
kötü nedir, nerden bilebilirim ki?
Açıkçası Fransa'da, *** seks,...
...balık tutmak ya da
Scrabble oynamak gibi.
Tamam. Özür dilerim. İnan bana...
...bunun benim için bir anlamı yok.
Ben kötü bir şey yapmadım.
Lütfen, Paris'teyiz.
- Hayır, değiliz.
Cehennemdeyiz!
Söyle hadi! - Ne söyleyeyim?
- 'Orospuluk yaptığımı' söyle.
Orospuluk yaptım. - Ben yaptım.
- Orospuluk yaptım.
Hayır, ben yaptım. Söyle işte!
- Hayır, orospuluk yaptım.
Arkadaş canlısı bir John-Wayne
tipi istiyorsun, değil mi?
John Wayne... - Siz hep iyiydiniz ve
ben de kötü, yerlilerdendim.
Evet!
Ayrıca ne biliyor musun? Senin penisin,
Fransız kondomlarına uygun değil.
Fransız kondomlarına uygun olan
egon. Ve...
...İtalyan kondomları için de
aynı şey geçerli...
Fena değil!
Neden böyle dedim?
Ne kadar da salağım!
İyi günler.
- İyi günler.
Bir duble Cheesburger, büyük boy
patates ve Pepsi alabilir miyim?
Bayım, İngilizce anlamıyorum.
- İngilizce bilmiyorsunuz? - Hayır.
Tamam mı? Duble... İki...
Ve patates kızartması ve Pepsi.
Pepsi, her dilde aynıdır zaten, değil mi?
Dört farklı menümüz var: Sebzeler,
salatalar, burgerler ve duble burgerler.
Birini seçin.
- Evet. Bunu istiyorum.
Bunu mu? - Kağıdı değil,
resimdeki yemekten istiyorum.
Bundan mı?
- Evet, kağıttaki yemekten, evet.
Teşekkürler.
- 5,30 Euro yapıyor.
Evet, işte size Avrupa parası.
- Teşekkürler.
Bu hırçınlığınız Fransız Frangı yüzünden
değil mi? Kesinlikle sizi kızdırıyordur.
Çok teşekkür ederim!
Paris'ten nefret ediyorum.
Merhaba, Mathieu. Ben Marion.
- Merhaba! - Merhaba!
- Sizinle oturabilir miyim?
Olur..
Bu fast-food zincirleri,
hayvanların postlarını canlı bırakacak.
Her şey değiştiriliyor.
Gübreleri bile hâlâ ekmeğin içinde.
Gübreler ekmeğin içinde mi?
- Evet. - Anladım.
Burada zor zamanlar mı geçiriyorsunuz?
- Dilleri, yemekleri...
Hayır, sorun değil. Her şey yolunda!
- Sanki biraz stresli gibisiniz.
Sadece, kız arkadaşımın orospu
olduğunu öğrendim. - Nasıl yani?
Pek çok erkekle, defalarca
birlikte olmuş.
Uzun süredir. Muhtemelen para için.
Anlaşılan ona yetmiyor.
Kötü bir durum, değil mi?
Hiç beklemiyorken sen aradın.
Aslında onu stüdyodan aldım ve...
...şimdi başarıya ulaşacaktı.
Voila!
Peki, kim bu?
Kim olduğunu mu düşünüyorum. - Sen!
Kötü değil ama...
Gerçekten çok güzel.
Sitilin çok gelişmiş.
Evet, bu doğru.
Teşekkür ederim.
- Hayır, ben teşekkür ederim.
Sen gerçekten busun. İnanılmaz.
Belki de ben pisliğin biriyim.
Buna öncülük edecek bir günde...
...tüm ithamlarımı yapmalıydım...
...belki de kendimi ona
yeteri kadar açamadım...
...çünkü geçmişi hakkında
söyleyeceklerini işitmekten korktum.
Öyle ya da böyle, dürüst olmak
gerekirse hiçbir şey değişmeyecek.
Salakça gelebilir, ama mastürbasyon
yaparken içeri girmesine bile izin vermedim.
Anlıyor musun?
Seni anladım.
Ama aşk, en sonunda tek
elimizde kalan şeydir.
Dünya yok olmaya ilerliyor, ve
bizim, kendimizden başka kimsemiz yok.
Evet.
Ben ibneyim, biliyor musun?
- Ah, evet. Şimdi, ben...
Hayır, hayır. Gerçek bir ibne.
- Gerçek mi?
Ona geri dönmelisin.
O, orospu değil.
Senin hakkında olan, onun şart koştuğu
şeylerle, onunla daha çok ilgilenmelisin.
Bir gün dönüp arkana bakarsan...
...o zaman ne düşüneceksin? Yaptığın işi,
kazandığın parayı mı? Hayır.
Sevdiğin insanları ve seni seven
kadınları düşüneceksin.
Ve en iyisi de, o senin yanında...
...ellerinin arasında olacak.
- Hemen dönerim.
- Tamam.
Koşmalısın.
- Ona mı?
Hayır. Alarm çalarsa, sadece koş.
Daha iyi bir dünya için savaşacağız.
Numaram burada. Adım Lukas.
- Jack.
Tuvalet duman altı.
Kapısı da kilitli.
Arkadaşına her şeyi açıklarım.
Ona ne söyleyeceksin?
Hepsinin bir şaka olduğunu,
aptalın teki olduğumu ve...
...seni sevmediğimi.
Kimse beni istemiyor.
Buna dayanamıyorum.
Ama bu...
Yapma hadi, gel buraya!
Sonra ne yapacaksın? - Hiçbir şey kırılmadı,
ya da kirlenmedi değil mi?
Kardeşini arayayım.
Irak'ta kayboldum.
Hırsız! Çantam! Bu o!
- Ne oluyor?
Çantam! Hırsız!
- Hayır, ben Amerikalı'yım.
Hayır, İngilizce konuşuyorum!
- Hayır! Hayır!
Hırsız... Orada!
- Amerikalılar! Pis Araplar!
Çantam!
Polis! Polis!
- Hayır, hayır!
Çantam!
Teşekkürler. Hayır, bir hata yapıyorsunuz.
Hayır, bırakın gideyim.
Size diyorum!
Ben iç mimarım, salaklar!
Marion!
Marion, dışarı çık lütfen.
Mathieu bana dokunmak istemiyor.
Tüm erkekler benden iğreniyor.
O ne diyor? - Onu öpmek istedim
ama o hep ağlayıp durdu.
İmkansız. - Tabii ki, çünkü o
erkek arkadaşına aşık.
Marion, sana bu salakla yatmayı
isteten şey nedir?
Sizi yalnız bırakıyorum.
Affedersiniz, bir hata yaptık.
Bağışlayın lütfen.
Harikaydınız beyler. Teşekkürler.
O olmadığına emin misiniz?
- Evet, bayan.
Ne söylüyorsunuz bilmiyorum,
ama sesiniz çok güzel.
Çay? - Sabunluk için özür dilerim.
- Ben de özür dilerim.
Ne yaptın?
Yanlışlıkla düşürdüm.
- Kırıldı mı?
Kolları. Kırıldı gibi...
- Biliyorum, korkunçtum...
Eski geçici yöntemler.
Her şeyimiz varken, birbirimizi kıskançlık
gibi boktan şeylerle yaraladık.
Annemin dediği gibi, sadece ufak
sıyrıklarımız ve burjuva sorunlarımız vardı.
İnsanlar savaşlarda ölüyor...
Marion, yine başlama lütfen!
Geçenlerde, bir makale okudum,
erkeklere kıyasla dört kat fazla...
tuvalet kağıdını kullanıyormuşuz,
çünkü bizler daha temizmişiz.
Şimdi ne zaman işemeye gitsem,
aklıma bu geliyor.
- Ne geliyor?
- Parçaladığımız şeyler.
Kardeşim, seni seviyorum.
Her ne kadar kendini üzsen de.
O mu senin küçük tavşanın mı?
- Hayır, o sensin.
Teşekkür ederim kardeşim!
- Gerçekten salaksın!
Ben gidiyorum.
- Seninkine mi? - Bilmiyorum.
Merhaba.
Merhaba!
Seni tanımıyorum.
Neden öyle diyorsun? İçtin mi sen?
Bir fast-food yerindeydim ve...
...oraya bomba koyan bir ibneyle
el ele tutuştum.
- Bir ibneyle mi?
- Öyle değil de cennetten gönderilmiş gibi.
Belki de şizofren bir vejeteryandır.
Fast-food'dan nefret ediyordu.
Orada, bazı önemli şeyleri anladım.
Seni tanımıyorum.
- Beni tanımıyor musun? - Hayır!
4-1'lik tartışmamızın sonucunda:
böyle yanlışlar yapan...
...güçsüz birisiyle birlikte olmanın...
...kolay kabul edilemeyceğini anladım.
Marion!
- Kıllarından "M" harfi mi yaptın?
Jack bana korkularını, reddettiklerini
ve kalbini bana açtığında...
...olacaklarını düşündüğü
şeyleri itiraf etti.
Jack, geçen iki yıldan sonra...
beni yeteri kadar tanımadığını anladı...
Ben de onu tanımıyordum...
Başka bir değişle, doğru aşk, birbirimiz
hakkında her şeyi bilerek olurdu.
Kaldırması kolay olmasa bile.
Sonra ona gerçeği, onu hiç
aldatmadığımı söyledim.
Mathieu'da olduğumu da...
Kızmadı, çünkü aramızda
hiçbir şey olmamıştı.
Jack'e, biriyle sonsuza dek
birlikte olmaya karar vermenin
bana çok ağır geldiğini itiraf ettim.
Fikrim, bu adamla...
...hayatımın geri kalanını geçirmek,
problemlerimizi çözmek...
...ve ilk zorlukta bırakmak değil,
sıkı sıkı tutunmaktı.
Hayatımı tek bir erkekle
geçiremeyeceğimi söyledim.
Yalandı, ama söylemiştim.
Bana sincapların soğuk havalar için
fındık biriktirdiği gibi...
...erkek biriktirdiğimi söyledi.
Bu bana komik geldi.
Ardından, beni incitecek
bir şeyler söyledi.
Sesi şiddetlendi.
Sonra, onu yanlış anladım.
Beni daha fazla sevmeyeceğini,
ayrılmak istediğini düşündüm.
Yalnızca tek bir kişiyi deliler
gibi seven insanlar...
...hep beni etkilemiştir.
Sonrasında bir şey olmaz, hiçbir şey.
Kalbimi kırdı. Hem de çok.
Birisinin beni
terketmek istediğini hissettiğimde...
karşımdakini anlamadan
ilişkiyi bitirenin ben olmasını isterdim.
İşte böyle.
Ha bir eksik, ha bir fazla;
harcanmış bir aşk hikâyesi daha.
Bunu gerçekten sevmiştim.
Bittiğini ve onu bir daha böyle
göremeyeceğimi düşündüm...
Belki yeni sevgililerimiz olacaktı ve...
...hiç birlikte olmamışız gibi davranacaktık.
Sonra yavaş yavaş birbirimizin aklına
gittikçe daha az düşmeye başlayacaktık...
...birbirimizi tamamen unutana kadar.
Her zaman aynıydı: Ayrılık,
çöküntü, içki içme,...
...yeni bir adamla tanışıp
onu unutmak için yatmak...
Birkaç ay boşluktan sonra...
...gerçek aşkı tekrar ara,
yana yakıla her yere bak ve...
...iki sene süren bir yalnızlıktan sonra
yeni bir aşka yelken aç...
...onun doğru insan olduğuna yemin et.
Ta ki o da, uzaklaşıp gidene kadar.
Bir ayrılığa daha dayanamayacağınız
bir an vardır hayatta.
Bu adam zamanın %60'nda
sizi kızdırsa bile...
...yine de onsuz yaşayamayacaksınızdır.
Her gün yüzünüze aksırarak
uyandırsa bile...
...onun aksırıklarını başkalarının
öpücüklerine tercih edersiniz.
Çeviri: Noi