Tip:
Highlight text to annotate it
X
Dünyanın pek çok ülkesi
bunun doğruluğundan şüphe etse de,...
...biz Fransızlar, gerçeği biliyoruz.
Dünyanın en iyi yemekleri
Fransa'da yapılır.
Fransa'nın
en iyi yemekleri ise Paris'te.
Kimilerine göre, Paris'in en iyi yemekleri,
Şef Auguste Gusteau tarafından yapılıyor.
Gusteau'nun restoranı,
şu anda Paris'in en gözde mekânı.
Beş ay öncesinden
yer ayırtmanız gerekiyor.
Fransız mutfağının zirvesine,
göz kamaştırıcı bir hızla yükselişi...
...rakiplerini kıskançlığa sürüklüyor.
Kendisi, beş yıldız almayı başaran,
en genç aşçıbaşı unvanını elinde bulunduruyor.
Şef Gusteau'nun yemek kitabı,
"Herkes Yemek Yapabilir!"...
...en çok satan kitaplar listesinin
birinci sırasına yerleşti.
Ama başarıları konusunda
herkes aynı fikirde değil.
Gülünç bir başlık,
"Herkes Yemek Yapabilir!".
İşin daha da komiği, Gusteau'nun
buna gerçekten inanıyor gibi görünmesi.
Diğer taraftan, ben,
yemek yapma işini ciddiye alırım...
...ve hayır, herkesin
yemek yapabileceğini hiç sanmıyorum.
RATATUY
Çeviri: Darkopal
Bu benim.
Görünen o ki, hayatımı
tekrar gözden geçirmeliyim.
Sorunum ne mi?
Birincisi, ben bir fareyim.
Bu da, zor bir hayat anlamına geliyor.
İkincisi, oldukça gelişmiş bir damak tadına
ve koku alma duyusuna sahibim.
Un, yumurta, şeker,
taze vanilya...
Azıcık da limon sıkılmış.
Hepsinin kokusunu alabiliyor musun?
Büyük bir yeteneğin var.
Bu Emile, ağabeyim olur.
Kolaylıkla etkilenir.
Demek içindekilerin kokusunu alabiliyorsun?
Ne olmuş yani?
Bu da babam.
Hiçbir şeyden etkilenmez.
Aynı zamanda kolonimizin lideridir.
Oldukça gelişmiş duyulara
sahip olmanın neresi mi yanlış?
- Sakın onu yeme!
- Şimdi ne var?
O garip kokulu şeyin
fare zehiri olduğu ortaya çıktı.
Birdenbire, babam yeteneğimin
o kadar da yararsız olmadığını düşündü.
Yeteneğimle aram gayet iyiydi,...
...ta ki babam,
bana bir iş verene kadar.
Temiz.
Temiz.
Doğru bildiniz.
Zehir denetleyicisi.
Temiz.
Kendini aşmış.
Temiz demek istemiştim.
Temiz olması, şeye yakın olduğu...
Boş ver. Devam et.
Babam bununla gurur duyuyordu.
Kendini daha iyi hissetmiyor musun, Remy?
Asil bir amaca hizmet ettin.
Asil mi? Biz hırsızız, baba.
Şunu da kabul edelim,
çaldıklarımızın hepsi çöp.
Kimsenin istemediği bir şeyi almak
hırsızlık değildir.
Madem kimse istemiyor,
neden çalıyoruz?
Olaya farklı açılardan
baktığımızı söylemek yeterli olur.
Şu kadarını biliyorum:...
Yediğimiz şeylerden ibaretsek,
iyi bir şeyler yemeyi tercih ederim.
Ama babama göre...
Yemek yakıttır.
Depona doldurduğun şeylerde bu kadar
seçici olursan, yakında motorun iflas eder.
- Şimdi çeneni kapa ve çöpünü ye.
- Bak, madem hırsızız,...
...neden mutfağa girip
hiçbirinde zehir olmayan...
...güzel şeyleri çalmıyoruz?
Birincisi, biz hırsız değiliz.
İkincisi, mutfağa yaklaşayım deme
ve insanlardan da uzak dur.
Çok tehlikeli.
İnsanlardan nefret etmem
gerektiğini biliyorum,...
...ama beni çeken bir yanları var.
Hayatta kalmakla yetinmiyorlar.
Bir şeyler keşfedip, yaratıyorlar.
Yiyeceklerle
neler yaptıklarına bir bakın.
Bunu nasıl tarif edebilirim?
İyi bir yemek, tadını alabildiğiniz müziğe
ya da koklayabildiğiniz bir renge benzer.
Etrafınızı mükemmellik hissi sarar.
Sadece nerede duracağınızın
farkında olmalısınız.
Gusteau haklıydı.
Şaşırtıcı.
Her birinin tadı, kendince eşsizdi.
Ama iki farklı tadı birleştirince,
ortaya yepyeni bir şey çıkıyordu.
Artık gizli bir yaşantım var.
Bunu bilen tek kişi ise, Emile'di.
Hey, Emile. Emile.
Bir mantar buldum.
Yiyecek saklamada üstüne yoktur.
Bunu koymam için iyi bir yer bulalım.
Beni anlamıyor ama o yanımdayken
olduğum gibi davranabiliyorum.
Niye öyle yürüyorsun?
İkide bir pençelerimi
yıkamak istemiyorum.
Yemek yediğimiz pençelerle
nerelerde dolaştığımız...
...hiç aklına geldi mi?
Ağzımıza neler koyduğumuzu
hiç düşündün mü?
Her daim.
Yemek yerken, dolaştığım yerlerin
tadını almak istemiyorum.
Sen bilirsin.
Ama babam bu şekilde yürüdüğünü
görürse, hiç hoşuna gitmez.
O paketin içinde ne var?
Peynir mi buldun?
Sıradan bir peynir de değil.
Ülkenin en iyi keçi peyniri!
Mantarımın yanında harika gider.
Bir de...
Biberiye!
Bu biberiyenin yanına...
...şu çimenin tatlı öz suyundan
birkaç damla ekleyebiliriz.
Yiyecek yığınının üstüne koyar
ve sonra fırsatımız olursa...
Bunu o çöp yığınının arasına
atamayız. Bu özel bir yemek.
Gün batımından önce koloniye dönmemiz
gerekiyor yoksa babamın ne kadar...
Emile!
Burada keşfedilmeyi bekleyen
pek çok olasılık var. Bunu pişirmeliyiz.
Şimdi, asıl sorun bunu nasıl
pişirebileceğimizi bulmakta.
Evet.
İşin sırrı hiç durmadan çevirmekte.
Böylece tatları yavaşça birbirine karışır.
Fırtına giderek yaklaşıyor.
Hey, Remy, sence de elimizi
biraz çabuk tutsak,...
Kesinlikle bunun tadına bakmalısın!
Bu bir... Bu kendi çapında...
Pişmiş, erimiş...
Ama hiç duman tadı yok.
Şüphesiz... Tadı sanki...
Tadı tıpkı patlayan bir bomba ya da elektrik
çarpması gibi. Sence de öyle değil mi?
- Sen olsan bunun tadına ne derdin?
- Şimşek-imsi?
Evet. Şimşek-imsi!
Bunu tekrar yapmalıyız.
Pekâlâ, bir sonraki fırtınada,
çatıya çıkarız...
Neye ihtiyacımız var biliyorum! Safrana!
Azıcık safran tadına tat katar!
Safran mı?
Neden içimden bir ses...
...mutfakta bulabiliriz diyor?
- Mutfakta bulabiliriz.
- Safran.
- Hiç iyi değil.
Safran.
Bundan hiç hoşlanmadım.
Her an uyanabilir.
Buraya defalarca geldim.
Yemek kanalını açtı mı, küt diye gider.
Bir daha da, top atsan uyanmaz.
Defalarca mı?
Sana söylüyorum, safran tam aradığımız şey.
Gusteau bunun için yemin bile ediyor.
İyi de, Gusteau kim?
Dünyanın en harika aşçısı.
Bu yemek kitabını yazmış.
Dur, dur, bekle biraz.
Kitabı okudun mu?
- Ziyadesiyle olmasa da...
- Tanrım. Babamın haberi var mı?
Babamın bilmediği şeyleri yazmaya kalksan,
ortaya bir sürü kitap çıkardı.
Hatta çıkmış, bu yüzden okuyorum.
Bu aynı zamanda bizim sırrımız.
Sırlardan hoşlanmam.
Tüm bu yemek yapma, kitap okuma
ve televizyon seyretme olayı...
...hem de kitap okuyup
yemek pişirirken.
Beni bir suça ortak ediyorsun
ve ben de buna göz yumuyorum.
Ne diye göz yumuyorum ki?
Bu çocuklar da nerede kaldı?
L'aquila safranı. İtalyan malı.
Gusteau mükemmel olduğunu söylüyor.
Bizim ihtiyarın yemek aşkı işe yarıyor...
Gizemli davranmayı bırakın.
Konumuz yemek yapmakla alâkalı.
Hey! Bu Gusteau. Emile, bak.
Elini korkak alıştıranlardan
iyi bir aşçı çıkmaz.
Geniş bir hayal gücüne
ve cesarete sahip olmalısınız.
İşe yaramasa bile,
farklı şeyler denemelisiniz.
Geldiğiniz yeri bahane ederek
sizi sınırlamaya çalışanlara izin vermeyin.
Sizi sınırlayan tek şey ruhunuzdur.
Dediklerimin hepsi doğru.
Herkes yemek yapabilir.
Ama sadece korkusuz olanlar
başarıya ulaşabilir.
Katıksız şiirsellik.
Ama bu durum uzun sürmedi.
Gusteau'nun restoranı,
Fransa'nın en ünlü yemek eleştirmeni...
...Anton Ego tarafından yazılan sert bir
eleştiri sonrası, yıldızlarından birini kaybetti.
Bu Gusteau için ağır bir darbeydi,...
...ve kalbi kırılan ünlü şef,
kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.
Geleneklere göre, bu bir yıldızın daha
kaybedilmesi anlamına geliyordu.
Gusteau öldü mü?
Koş!
Hayır, onu koloniye götüreceksin!
- İmdat! Remy, yardım et!
- Emile! Lambayı sallamaya başla!
Seni tutmaya çalışacağım.
Emile, bana doğru salla.
Burayı boşaltıyoruz!
Herkes, gemilere!
- Yolu açın! Yolu açın!
- Kitap.
Affedersiniz. Çekilin, çekilin.
Haydi, haydi, haydi.
Koşun, koşun, koşun.
Köprüyü kaldırın!
Kıpırdayın, çabuk olun!
Johnny, acele et!
Haydi, itin!
Tutunun!
- Çocuğu da alın. İşte!
- Pençeni uzat evlat.
Hey, beni bekleyin!
Herkes burada mı?
Herkes geldi mi?
- Durun biraz. Remy nerede?
- Buradayım. Geliyorum.
Geliyorum!
Dayan, evlat.
Ona tutunabileceği bir şey uzatın.
Haydi, asıl evlat.
Haydi, uzan şuna.
Yapabilirsin.
- Remy!
- Baba!
Haydi, yapabilirsin.
Başarabilirsin.
Çocuklar, bekleyin. Durun!
- Remy! Haydi, asıl şu küreğe.
- Durun! Beni bekleyin. Durun.
Baba?
Baba?
Acaba ne taraftan?
Bekledim.
Bir ses,...
...bir seda,...
...bir işaret için...
...bekledim.
Acıktıysan, yukarı çık
ve etrafa bir göz at, Remy.
Neden burada durup üzülüyorsun ki?
Ailemi, bütün arkadaşlarımı,
muhtemelen sonsuza dek...
...kaybettim.
- Nereden biliyorsun?
- Şey, ben...
Sen bir resimden ibaretsin.
Ne diye seninle konuşuyorum ki?
Aileni ve bütün arkadaşlarını
kaybettin. Yalnız kaldın.
- Öyle mi? Sen de öldün.
- Hüsnükuruntuluk yapmanın sırası değil.
Ardında bıraktıklarına odaklanırsan,
önünde neler olduğunu asla göremezsin.
Şimdi yukarı çık ve etrafa bakın.
Şampanya!
Ne yapıyorsun?
Acıktım.
Neredeyim ya da bir daha ne zaman
yiyecek bir şeyler bulurum, bilmiyorum.
Remy, sen daha iyisine layıksın.
Sen bir aşçısın.
Aşçı dediğin yemek yapar, hırsız dediğin çalar.
Sen bir hırsız değilsin.
Ama ben acıktım.
Yiyecekler ayağına gelecektir, Remy.
Yiyecekler, yemek yapmayı seven
herkesin ayağına kadar gider.
- Numara yaptığımı mı sanıyorsun?
- Nerede sende o cesaret?
Paris mi?
Bunca zamandır,
Paris'in altında mıydım?
Vay canına.
Çok güzel.
En güzeli.
Gusteau? Senin restoranın mı?
Demek restoranına gelmemi sağladın.
Görünüşe bakılırsa öyle olmalı. Evet.
Tabii ki öyle! Seni buraya ben getirdim!
Bunu görmeliyim.
- 7. masa hazır mı?
- Geliyor.
- Buğulanmış turna balığı siparişi hazır.
- Geliyorum.
Daha çok çorba kasesi lâzım.
- Bana kutu eti gerek.
- Biraz daha pırasa getirin.
İki somon balığı, üç karışık salata
ve üç tane de filetom var.
Karışık salatalar yolda.
Somon balığı siparişlerini
ben hazırlarım.
Üç fileto geliyor.
Tabağa ihtiyacım var.
- Yedinin siparişi hazır.
- Üç karışık salata hazır.
Bana işimi öğretmeye kalkma!
- Altını kısmayı unutma.
- Biriniz buraya da bakın.
Merhaba, şef Skinner.
Geceniz nasıl geçiyor?
- Bonjur, şef.
- Hoş geldin, Şef Skinner.
- İyi akşamlar, şef.
- İki fileto daha sipariş edildi.
Hey, patron, bak burada kim var.
Alfredo Linguini, Renata'nın küçük oğlu.
- Merhaba.
- Ne kadar da büyümüş.
Renata'yı hatırladın mı?
Gusteau'nun eski sevgilisiydi.
- Evet. Nasılsın...
- Linguini.
Evet, Linguini.
Ziyaretimize gelmen ne hoş. Şey nasıl...
- Annem mi?
- Renata.
- Evet, Renata. O nasıl?
- İyi.
Şey, yani... Daha iyi olamazdı.
Demek istediğim...
O öldü.
Üzüldüm.
Üzülmeyin. Dini bütün biriydi,
yani güvendeydi.
Ölümden sonraki yaşama inanırdı.
- Bu nedir?
- Sizin için bıraktı.
Sanırım burada işe girebilmem için...
...yardımı dokunur diye düşündü.
Tabii elbette.
Gusteau tereddüt bile etmezdi.
Renata'nın oğlu, onun için...
Evet, bunu dosyaya koyarız
ve uygun bir yer boşalırsa...
Onu çoktan işe aldık.
Ne? Bana sormadan
birini işe almaya nasıl cüret...
Çöpleri atacak birine
ihtiyacımız vardı.
Demek çöp için. Şey...
Bir çözüm bulduğumuza sevindim.
Buna inanamıyorum.
Birinci sınıf bir mutfak,
ve ben de izleme şansını yakaladım.
Kitabımı okudun.
Bakalım neler öğrenmişsin?
İçlerinden hangisi şef?
- Şuradaki.
- Çok iyi.
- Ondan sonraki en yetkili kişi kim?
- Yardımcı şef... İşte orada.
Şef etrafta olmadığı zamanlar
mutfaktaki her şeyden o sorumludur.
Sosçu, sosların yapımıyla ilgilenir.
Çok önemlidir.
Tatlılardan sorumlu aşçı ve aşçı yamağı,
ikisi de önemli.
Aşçılar, aşçılar, yemekleri hazırlar.
Çok önemlidirler.
Çok akıllı bir faresin.
Peki, şu kim?
O mu? Hiç kimse.
O hiç kimse değil.
Bu mutfağın bir parçası.
O bir bulaşıkçı
ya da onun gibi bir şey.
Tabakları yıkar veya çöpü
dışarı atar. Yemek yapmaz.
- Ama yapabilir.
- Olmaz.
Nereden biliyorsun?
Her zaman ne derim?
Herkes yemek yapabilir.
Tabii ki herkes yapabilir ama bu illâ
yapmaları gerektiği anlamına gelmez.
Ama bu onu durdurmuyor.
Gördün mü?
Ne yapıyor?
Hayır. Olamaz! Hayır, bu bir felaket!
Çorbayı mahvediyor.
Kimse fark etmiyor mu?
Burası senin restoranın.
Bir şeyler yap.
Ne yapabilirim ki?
Ben hayal gücünün bir ürünüyüm.
Ama çorbayı mahvediyor!
Bunu birine anlatmamız...
5. masanın siparişi hemen geliyor.
- Vakit kalmadı.
- Hazır.
Isınmış! Fırını açın!
Geliyor.
Tamam, şef. Yarım porsiyon fileto,
üç kuzu, iki de ördek.
Bu sufleler 6. masaya
gidecek, tamam mı?
- Bana beş dakika ver, şef.
- Tanrım.
Kaz ciğerini denemenizi tavsiye ederim.
Tadı damağınızda kalacak.
7. masanın siparişi hazır.
Haydi! Götürün!
Tamamdır, şef.
Remy! Daha ne bekliyorsun?
Böyle zırt pırt ortaya çıkmaya
devam edecek misin?
Nasıl düzeltileceğini biliyorsun.
Şans ayağına kadar geldi.
Çorba! Çorba nerede kaldı?
Çekilin önümden.
Çekil, çöpçü çocuk!
Yemek mi pişiyorsun?
Benim mutfağımda
buna nasıl cüret edersin?
Böylesine saçma sapan bir işe
kalkışmak da nereden aklına geldi?
Dişlerini tek tek söküp
seni parçalarına ayırmalıyım!
Bunu yapacağım.
Sanırım ceza da almam.
Larousse, bu herifin kafasını
meyve sıkacağına sokup...
...iyice ezdikten sonra
dişlerini sök ve parçalarına ayır.
- Ne saçmalıyorsun be adam?
- Çorba!
Çorba mı?
O çorbayı durdurun!
Hayır!
Garson.
Linguini!
Kovuldun!
Ko-vul-dun!
Kovuldun!
Müşteri, şefi görmek istiyor.
Ama o...
- Müşteri ne dedi?
- Sıradan bir müşteri değildi, bir eleştirmendi.
- Ego mu?
- Solene LeClaire.
- LeClaire mi? Ne dedi peki?
- Çorba hoşuna gitmiş.
- Bekle.
- Ne demek, "bekle"?
Bu belaya senin yüzünden bulaştım.
Birileri çorbanı soruyor.
Ne yapmaya çalışıyorsun?
Beni kovacak mısınız?
- Onu kovamazsın.
- Ne?
LeClaire beğendi, öyle değil mi?
Sana bir şey anlatmaya çalışıyor.
Bu konuda etkili bir eleştiri yazar...
...ve sonra da çorbayı yapan aşçıyı
kovduğunu öğrenirse,...
- O sadece çöpçü.
- Onun hoşuna giden bir şey yaptı.
Gusteau'nun en önemli
prensibini savunmazsak,...
...onun adını temsil ettiğimizi
nasıl iddia edebiliriz ki?
Peki hangi prensipmiş bu,
Matmazel Tatou?
Herkes yemek yapabilir.
Belki de yeni çöpçümüze
biraz sert davranmış olabilirim.
Büyük bir riski göze aldı,...
...bu yüzden Şef Gusteau'nun da
yapacağı gibi, onu ödüllendirmeliyiz.
Tehlikeli sularda yüzmek istiyorsa,
biz kimiz ki onu reddedelim?
- Kaçmaya çalışmıyor muydun?
- Oh, evet.
Madem çocuğun aşçılık kariyeriyle
bu kadar yakından ilgileniyorsun...
...ondan sen sorumlu olacaksın.
İtirazı olan?
Öyleyse işinize dönün!
Şans eseri olsun ya da olmasın,...
...o çorbayı tekrar yapacaksın
ve bu sefer, gözüm üstünde olacak.
Her an yanında olacağım.
Senden aşçı olabileceğini zannediyorlar.
Ama ne düşünüyorum biliyor musun, Linguini?
Bence sen sinsi,
düzenbaz herifin...
Fare!
- Fare!
- Yakalayın şunu.
Linguini.
Şunu yakalamak için bir şey yap.
Kaçıyor.
Tutun, yakalayın, yakalayın.
- Peki şimdi ne yapayım?
- Öldür onu.
- Hemen mi?
- Hayır, mutfakta olmaz. Aklını mı kaçırdın?
Mutfağımızda bir fare olduğunu
öğrenirlerse, ne yaparlar haberin var mı?
Bizi kapatırlar.
İtibarımız zaten pamuk ipliğine bağlı.
Onu buradan götür. Çok uzağa.
Öldür onu. Kurtul ondan. Durma!
Bana öyle bakma!
Kapana kısılan bir tek sen değilsin.
Benden yemek yapmamı bekliyorlar!
Hırslı biri değilim.
Yemek yapmaya da çalışmıyordum.
Sadece başımı belaya
sokmamak için uğraşıyordum.
Çorbayı baharatlarla
süsleyip duran sendin!
İçine ne attın? Güvey otu mu?
Hayır mı? Neydi peki? Biberiye mi?
O da bir baharattı, değil mi?
Biberiye yani?
Çorbanın içine
biberiye atmadın değil mi?
Madem öyle, tüm o karıştırma
ve içine attığın şeyler ne için...
Bu işe ihtiyacım var.
Bir sürü işten kovuldum.
Nasıl yemek yapılacağını bilmiyorum
ve şimdi de oturmuş bir fareyle konuşuyo...
Sen başını mı salladın?
Başını mı sallıyordun?
Söylediklerimi anlıyor musun?
Demek ki çıldırmadım!
Dur bir saniye, dur bir saniye.
Ben yemek yapamam, öyle değil mi?
Ama sen...
Sen yapabilirsin, doğru mu?
Bu kadar alçak gönüllü olma.
Tanrı aşkına, sen bir faresin.
Her ne yaptıysan, hoşlarına gitti.
Evet, bu işe yarayabilir.
Çorbaya bayıldılar!
Çorbaya bayıldılar.
Sence tekrardan yapabilir misin?
Tamam, şimdi seni salacağım.
Ama bu işte beraberiz. Tamam mı?
Pekâlâ.
İşte burası.
Fazla bir şey sayılmaz ama bilirsin...
Fazla sayılmaz.
Daha kötüsü olabilirdi.
Isıtma sistemi, aydınlatması
ve televizyona bakan bir kanepem var.
Yani neyim varsa, senindir.
Sen nasıl...
- Bu bir rüya mı?
- Görebileceğinin en iyisi.
Paylaşabileceğimiz bir rüya.
Ama neden burada?
Neden şimdi?
Neden burada olmasın?
Neden şimdi olmasın?
Bunun için Paris'ten
daha uygun bir yer var mı?
Günaydın, küçük şef.
Kalk ve güne merhaba...
Olamaz.
Budala!
Böyle olacağını tahmin etmeliydim!
Bir fareyi evime getirdim
ve neyim varsa senindir dedim!
Yumurtalarım gitmiş!
Aptal! Yiyecek bir şeyler çalıp
ardından tüymüş! Başka ne beklerdin ki?
Bir fareye güvenirsen olacağı...
Selam. O benim için mi?
Tadı güzelmiş.
İçine ne koydun?
Onu nereden buldun?
Bak, tadı harika ama çalmana gerek yok.
Gider kendimize baharat alırım, oldu mu?
Olamaz. Geç kalacağız.
Hem de ilk günden!
Haydi, küçük şef!
"Diğer pek çok eleştirmen gibi,...
"...vefatının ardından Gusteau hakkında
yazdıklarımın konuyla alakası olmasa da,...
"...bu çorba benim için büyük bir keşifti.
Ustaca hazırlanmış bir lezzet deneyimiydi."
- Solene LeClaire mi?
- Evet!
"Yaşanan onca aksiliğe rağmen, Gusteau
tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
"Bunu hak edip etmediklerini
zamanla göreceğiz."
Şey...
Şurası nasıl?
Sana aptalca ve garip gelebilir ama
ikimiz de bunu tek başımıza yapamayız,...
...o yüzden birlikte hareket etmeliyiz,
değil mi? Benimle misin?
Haydi halledelim şu işi!
Cehenneme hoş geldin.
Şimdi, çorbayı yeniden yap.
Dilediğin kadar vaktin var.
Tüm haftanı alsa bile.
Çorba.
Seni küçük...
Kahrolası...
Seni...
Bu işe yaramayacak, küçük şef!
Biraz daha devam edersek,
aklımı kaçıracağım.
Başka bir çözüm bulmalıyız.
Beni ısırmadan, çimdiklemeden
ya da küçük pençelerinle...
...üzerimde gezinip durmadan
yapabileceğimiz bir şey olmalı.
Isırmak! Yok!
Koşuşturmak! Yok!
Koşuşturmak ya da acele etmek yok.
Anlaşıldı mı, küçük şef?
Küçük şef?
Karnın mı acıktı?
Tamam. Şimdi bir düşünelim.
Sen nasıl yemek yapılacağını biliyorsun
ve bende nasıl insan gibi...
...görüneceğimi.
Öyle bir yol bulmalıyız ki,
istediğin her şeyi yapabilmeli...
...ama bu sırada küçük bir fare tarafından
kontrol edildiğimi belli etmemeliyiz.
Dediklerimi can kulağıyla dinler misin?
Ben delirdim! Delirdim! Delirdim!
Birinci sınıf bir mutfağın buzdolabına girmiş
bir fareyle nasıl yemek yapacağımı tartışıyorum.
- Bu işten yakamı kurtaramayacağım!
- Linguini?
İletişim kurmalıyız.
Onaylayıp onaylamadığını anlamak için
devamlı olarak durup başını sallamanı...
Fare! Onu gördüm!
- Fare mi?
- Evet, bir fare. Tam önünde duruyordu.
Sen burada ne arıyorsun?
Sadece sebzelerle
haşır neşir olmaya çalışıyordum.
Çık dışarı.
Burada sebzelerle haşır neşir
olabilecek tek bir kişi var!
Ucuz kurtulduk.
Orada rahatın yerinde mi?
Bunu nasıl yaptın?
Elimde olmadan hareket ediyorum!
Ona bakınca, ikimizin de aklına
aynı fikrin geldiğini anlamıştım.
Tamam.
Ne?
Beni nereye götürüyorsun? Bekle.
Dur biraz. Özür dilerim.
Tamam.
Pekâlâ.
Sağlığına!
Tamam.
Bu işe yaramalı.
Tebrikler. Tesadüfi başarını
yeniden tekrarlayabildin.
Ama mutfağımda kalıcı olmak istiyorsan,
çorbadan başka şeyler de yapabilmelisin, evlat.
Colette burada işlerin nasıl yürüdüğünü
sana öğretmekle yükümlü olacak.
Dinleyin, sizin gibi
deneyimli bir aşçının...
...gözetiminde çalışmaktan
ne kadar onur duyduğumu...
Hayır! Sen beni dinle.
Kiminle aşık attığını bilmeni istiyorum.
Bu mutfakta kaç tane
bayan aşçı görüyorsun?
Şey, ben...
- Bir tek ben. Sence neden?
- Şey, benim...
Çünkü aşçılık sanatının kuralları,
geri zekâlı bunaklar tarafından yazılmış...
...çağ dışı bir hiyerarşi üzerine
kuruludur.
Bu kurallar, kadınların bu dünyaya
adım atmasını imkânsız kılar.
Ama ben yine de buradayım.
Peki sence bu nasıl oldu?
Çünkü, şey, çünkü siz...
Çünkü ben bu mutfağın
en zorlu aşçısıyım.
Bu konuma gelmek için canımı dişime
takarak, geceli gündüzlü çalıştım...
...ve şansı yaver giden bir çöpçü için
bunu tehlikeye atamam.
Anlaşıldı mı?
Vay canına!
Pişirmesi de, yemesi de kolay.
Gusteau, Çin yemeklerini sunar.
Çin-emek.
- Her zamanki gibi harika iş çıkardın, François.
- İyi fikirdi, değil mi?
Yeni geliştirdiğim, donmuş gıda
konsepti üzerinde çalışmanı istiyorum.
Gusteau'nun Minik Sosisleri.
Bulamaçlı sosise benziyorlar
ama daha ufaklar. Tek lokmalık.
Bulamaçlı sosis nedir?
Hamura bulanıp yağda kızartılan
ucuz sosislere denir. Amerikan usulü.
Bir şeyler düşün işte.
Belki Gusteau'ya bir işçi tulumu giydirir
ve başına Huckleberry Tom şapkası takarız.
Ya da büyük bir mısır koçanı
şeklindeki bir köpek olabilir.
Evet. Ama lütfen,
itibarlı bir şey olsun.
Avukatımı bulun!
Vasiyette belirtildiğine göre,...
...ölümünden itibaren,
iki senelik süre zarfında...
...ortaya bir varis çıkmazsa,...
...Gusteau'nun işletim hakları
baş aşçıya geçecek. Yani size.
Vasiyette ne yazdığını biliyorum.
Asıl bilmek istediğim, bu mektup,
bu çocuk bir şeyi değiştirir mi?
Pek bir benzerlikleri yok.
Hem de hiç yok.
O, Gusteau'nun oğlu olamaz.
Gusteau'nun çocuğu yoktu.
Peki ya bu zamanlamaya ne demeli?
Vasiyette belirtilen sürenin
dolmasına, bir aydan az kaldı!
Aniden veledin teki,
yakın zamanda ölen annesinin yazdığı...
...ve Gusteau'nun çocuğun babası olduğunu
iddia ettiği bir mektupla çıkageliyor?
Çok şüpheli bir durum!
- Bu Gusteau'nun mu?
- Evet, evet.
- Bakabilir miyim?
- Elbette.
Ama çocuk olanları bilmiyor.
Çocuğa yada Gusteau'ya hiçbir şey söylemediğini
yazmış ve benden de söylemememi rica etmiş.
- Peki neden sen? Senden ne istiyor?
- Çocuğu işe almamı.
- Sadece işe almanı mı?
- Evet.
Madem öyle niye endişeleniyorsun?
Burada çalıştığı sürece,...
...gözünü üzerinden ayırmamış olursun.
Bende bu arada biraz araştırma yapıp...
...doğruluğunu öğrenmeye çalışırım.
Çocuktan alacağın bazı DNA örneklerine
ihtiyacım olacak. Bir saç teli olabilir.
Sözlerimi dikkate al.
Bu iş tamamıyla şüpheli.
Bir şeyler biliyor.
Sakin ol, o bir çöpçü.
Onunla baş edebileceğinden eminim.
Sen ne yapıyorsun?
Sebzeleri doğruyorum.
Sadece sebzeleri doğruyorum.
Hayır! Enerjini
ve zamanını harcıyorsun!
Yemek yapmanın, anneciğinin evde yaptığı
gibi, hoş bir iş olduğunu mu sanıyorsun?
Anneciğin yemek saatinde...
...çığ gibi büyüyen siparişlerle
uğraşmak zorunda kalmamıştır.
Her bir sipariş diğerinden farklıdır ve hazırlama
süreleri değiştiğinden, hiçbiri kolay değildir.
Ama hepsi de müşterinin masasına
sıcak ve mükemmel bir şekilde...
...aynı anda servis edilmelidir!
Her saniye değerlidir ve sen
annen gibi davranamazsın!
Bu da ne?
Sana ait bölümü temiz tut!
Yemek siparişleri, ardı ardına
gelmeye başladığında ne olacak?
Dağınık olursan, işleri yavaşlatırsın.
Yemekler yetişmez, siparişler birikir.
Tam bir felaket.
Aklında tutman için
basitçe izah edeceğim.
Sana ait bölümü temiz tut,
yoksa canına okurum.
Bir gören olsa, kıyafetinin üzerine
kusmuşsun sanacak.
Ellerin ve kolların vücuduna yakın olsun.
Bu şekilde. Gördün mü?
Duruşunu daima koru.
Yemekler hızlı hareket eder.
Keskin aletler, sıcak metaller...
Kollarını yakın tutarsan, kesik ve yanıklar
en aza iner ve kıyafetinde temiz kalır.
Bir şefi belli eden,
kirli bir önlük ve temiz yenlerdir.
Gusteau'nun tarzı
soğuk yemeklerden yanaydı.
Şef Gusteau, her tabakta
daima beklenmedik şeyler yapardı.
Sana göstereceğim.
Bütün tariflerini ezberledim.
- Daima beklenmedik şeyler yap.
- Hayır. Tarife uy.
- Ama az önce dedin ki,...
- Hayır, hayır.
Beklenmedik şeyler yapmak onun işiydi.
Bizim işimizse,...
...tariflerine uymak.
- Tarife uymak.
Ekmeğin iyi olduğunu
tadına bakmadan nasıl anlarsın?
Kokusundan ya da görünüşünden değil,
sadece kabuğunun çıtırdamasından.
Dinle.
Çıtırtılardan oluşan bir senfoni.
Yalnızca iyi bir ekmek böyle ses çıkarır.
En iyi malzemelere sahip olmanın yolu,
günün ilk teslimatını almaktan geçer.
Ve bunun içinde iki yol vardır.
Ya kendin yetiştirirsin
ya da yetiştirene rüşvet verirsin.
İşte! En iyi restoran,
ilk teslimatı alır.
İnsanlar, aşçılığın ve dolayısıyla da
aşçıların, kibirli olduklarını zannediyor.
Ama hiç de öyle değil.
Lalo, 12 yaşında evden kaçmış.
Bir sirkte akrobat olarak
işe başlamış.
Sirk yöneticisinin kızıyla
fazla samimi olunca, işten atılmış.
- Horst, bir süre hapis yatmış.
- Niçin?
Kimse tam olarak bilmiyor.
Her sorduğunda, hikayesini değiştiriyor.
Büyük bir şirketi dolandırdım.
Fransa'nın en büyük ikinci bankasını,
bir tükenmez kalem kullanarak soydum.
Avignon üzerindeki
ozon tabakasında bir delik açtım.
Baş parmağımla bir adam öldürdüm.
Sakın Pompidou ile
kart oynamaya kalkma.
Las Vegas ve Monte Carlo'dan atılmış.
Larousse, direnişçiler için
silah kaçakçılığı yapmış.
Hangileri için?
Söylemez.
Görünüşe bakılırsa, kazanamamışlar.
İşte görüyorsun.
Bizler birer sanatçıyız, korsanız.
Bir aşçıdan daha fazlasıyız.
- Biz mi?
- Evet. Artık bizden birisin, değil mi?
Evet. Bu arada, yemek yapmakla ilgili
verdiğin tüm tavsiyeler için teşekkür ederim.
- Ben de sana teşekkür ederim.
- Niçin?
Dinlediğin için.
Fare!
- Ama tam önünde...
- Anahtarlarımı düşürmüşüm.
Bu akşam ne alacağınıza
karar verdiniz mi?
- Çorbanız bir harika. Ama...
- Ama her seferinde çorba sipariş ediyoruz.
- Başka neleriniz var?
- Şey, kaz ciğerimiz gayet iyidir.
Kaz ciğerinizi biliyorum.
Bir zamanlar en meşhur yemeğinizdi.
Şef'in elinde yeni olarak ne var?
Biri, elinizde yeni olarak
ne var diye sordu!
- Yeni mi?
- Evet. Onlara ne diyeceğim?
- Peki onlara ne söyledin?
- Soracağımı söyledim!
Tüm bu saçmalıklar da neyin nesi?
- Müşteriler yeni bir şey istemiş.
- Onlara ne diyeceğim?
- Onlara ne dedin?
- Soracağımı söyledim!
Çok basit.
Gusteau'nun, bir süredir kullanmadığımız,
eski tariflerinden birini kullanın.
Eski yemeklerin hepsini biliyorlar.
Linguini'nin çorbasını beğendiler.
Linguini'nin yaptığı
yemekleri mi istiyorlar?
Müşterilerin çoğu çorbayı beğendi.
Hepimiz bu konuda hemfikiriz.
Ne zaman hemfikir olduk ki?
Güzel. Madem istedikleri Linguini,...
...Şef Linguini'nin onlara
özel bir yemek hazırladığını söyleyin.
Kesinlikle mönü haricinde bir şey.
Ve Linguini'ye özgü olacağınım
altını çizmeyi de...
...sakın unutmayın.
- Tamamdır, şef.
İşte yeteneğini gösterebilmen için
sana bir fırsat, Linguini.
Şef'in unutulan ünlü bir tarifini dene,
"Gusteau usulü dana işkembe."
- Colette sana yardım edecek.
- Olur, şef.
Şimdi, elinizi çabuk tutun.
Müşterilerimizin karnı aç.
Emin misiniz?
O tarif tam bir felaketti.
Bunu bizzat Gusteau söylemişti.
Yeni yetme bir aşçının, ihtiyacı olan
türden bir meydan okuma.
"Gusteau usulü dana işkembe."
"Dana işkembe için malzemeler;
tuzlanmış deniz yosunu,...
"...mürekkep balığı dokunaçları,
yaban gülü ezmesi,...
"...deniz tarağı yumurtası,
kurutulmuş beyaz mantar...
"...ve son olarak
hamsili meyan kökü sosu."
Bu tarifi bilmiyorum
ama madem Gusteau'nun, öyleyse...
Lalo! Suda bekletilmiş
dana işkembemiz var mı?
Evet! Dana işkembe, hemen geliyor.
Dana işkembesi mi?
Tamam.
Hemen dönerim. Nereye...
Bunu yapmamız...
Bana aldırmayın.
Bunları bir süreliğine ödünç almalıyım.
Bakalım, burada ne varmış.
Döneceğim.
Teşekkürler.
Affedersiniz. Görünüşe bakılırsa,
buna ihtiyacım var. Hemen geri vere...
Şunu da alacağım.
Bu baharat lazım olacak.
Tamamdır.
Ne yapıyorsun? Gusteau'nun
tarifini hazırlaman gerekiyordu.
Hazırlıyorum ya.
Tarifte yer mantarı yağından
söz edilmiyordu ki!
Daha başka neler...
Eklemeler mi yapıyorsun?
Yeni bir şeyler denemenin sırası değil.
Müşteriler bekliyor.
Haklısın. Sözünü dinlemeliyim!
- Kes şunu!
- Neyi keseyim?
Beni korkutuyorsun!
Her ne yapıyorsan, kes şunu.
- Özel sipariş nerede kaldı?
- Geliyor!
- Bu işte birlikte olduğumuzu sanıyordum.
- Birlikteyiz.
- Madem öyle ne yapmaya çalışıyorsun?
- Açıklaması bayağı zor.
- Özel sipariş?
- Geldi!
Hamsili meyan kökü sosunu
koymayı unuttum.
- Sakın buna cüret etme.
- Etmiyorum, etmiyorum. Ben...
Affedersin.
Linguini'nin siparişi daha bitmedi mi?
Bitti. Hatırladığımız kadar kötüydü.
Şimdi gönderdik.
- Tadına baktın mı?
- Evet, elbette, değiştirmeden önce.
Güzel. Ne?
Nasıl değiştirebilir ki?
Sipariş şu kapıdan
çıkmadan önce değiştirdi!
Bayıldılar!
Diğer müşterilerde
Linguini'yi sorup duruyorlar.
Yedi siparişim daha var!
Bu muhteşem.
Aynısından istiyorum.
Özel sipariş!
Şu nedir?
Özel sipariş! Özel sipariş!
Özel sipariş!
Linguini'ye.
- Tebrikler, Bay Linguini.
- Şerefe.
İçmeye bak, bolca şarabımız var.
Bir mola ver, küçük şef.
Biraz hava al.
Bu akşam iyi iş çıkardık.
Şapkan bende!
Şimdi biraz ciddi olalım.
Seninle özel olarak konuşmak
istiyorum Linguini, ofisimde.
- Başım belada mı?
- Bela mı? Hayır.
Biraz şarap, dostça bir sohbet.
Biz aşçılar arasında kalacak.
Senin çöpçü tavsiye almak için
artık sana gelmiyor, ha, Colette?
İhtiyacı olanın hepsini aldı.
Demek başarını kutluyorsun, ha, Linguini?
Aferin sana.
Onları kırmamak için aldım.
Aslında içki içmem.
Elbette içmezsin.
Yerinde olsam, ben de içmezdim.
Ama bu '61 Château Latour'un
değerini takdir edemezseniz...
...son derecede
aptalsınız demektir.
Ve siz Mösyö Linguini,
bir aptal değilsiniz.
Kadehimizi aptal olmayanlara kaldıralım.
- Remy!
- Emile?
Buna inanamıyorum!
Yaşıyorsun!
- Kurtulmayı başarmışsın!
- Seni yeniden görebileceğimi hiç sanmıyordum!
O akıntıdan
sağ çıkamadığını düşünmüştük.
Sen ne yiyorsun öyle?
Gerçekten bilmiyorum. Sanırım
bir zamanlar bir tür ambalaj kağıdıymış.
Ne? Olmaz. Artık Paris'tesin,
bebeğim. Benim şehrimdesin.
Kardeşim şehirdeyken, ne idiği belirsiz
şeyler yemesine izin veremem.
Remy! Hırsızlık mı yapıyorsun?
Linguini'ye sana güvenebileceğini söylemiştin.
- Güvenebilir de. Bu kardeşim için.
- Ama çocuk işini kaybedebilir.
Bu demektir ki, ben de kaybedebilirim.
Her şey kontrol altında, tamam mı?
- Biraz daha şarap?
- Almamalıyım ama... Olur.
- Eğitimini nerede aldın, Linguini?
- Eğitim mi? Haydi oradan.
İlk kez yemek yaptığına inanmamı
cidden beklemiyorsun değil mi?
- İlk kez değildi.
- Biliyordum!
Bu benim... ikinci, üçüncü, dördüncü...
Beşinci yapışım.
İlk yemeğimi Pazartesi yapmıştım.
Ama öncesinde pek çok kez
çöpü dışarı çıkar...
Tabii, tabii. Biraz daha şarap al.
Bana ilgi alanlarından bahsetsene, Linguini.
Mesela hayvanları sever misin?
Ne? Hayvanlar mı?
Ne çeşit hayvanlar?
Her zamankiler işte.
Kediler, köpekler, atlar, hemsterlar,...
...fareler.
Sana yiyecek bir şeyler...
Hayır, hayır, hayır, hayır!
Hemen ağzındakini tükür!
Sana yiyecekler hakkında bir şeyler
öğretmeliyim. Gözlerini kapa.
Şimdi bundan küçük bir ısırık...
Hayır! Hayır! Hayır!
- Onu öylece ağzına atamazsın!
- Çok geç.
İşte.
Yavaşça çiğne.
Sadece tadını düşün.
- Gördün mü?
- Pek değil.
Kaymak gibi, tuzlu,
baştan çıkarıcı bir lezzet.
- Bunu hissediyor musun?
- Baştan çıkarıcılığını hissediyorum.
Gözlerini kapa.
Şimdi de bunu dene.
Tamamen farklılar, değil mi?
Hoş, gevrek, keskin bir tat veriyor.
- Doğru.
- Şimdi, ikisini birden dene.
Tamam.
Sanırım ufak da olsa,
bir şeyler hissetmeye başladım.
- Baştan çıkarıcılığı olabilir.
- Gördün mü?
- O keskin tadı olabilir.
- İşte bu.
Dünyadaki bütün tatların, sınırsız sayıda
birleşiminden ortaya neler çıkar, bir düşünsene.
Kimsenin daha önce denemediği tatlar!
Yapılacak yeni keşifler!
Sanırım...
...yine beceremedim.
- Olsun.
Ama gerçekten ilginçti.
Şimdiye kadar yediğim en ilginç çöp...
Hey! Biz ne yapıyoruz?
Babam hayatta olduğunu bilmiyor!
Birlikte koloniye gitmeliyiz!
Herkes sevinçten deliye dönecek!
- Öyle ama...
- Ne?
Sorun şu ki,
yapmam gereken önemli bir...
Ailenden daha önemli ne olabilir ki?
Burada daha değerli ne var?
Şey, ben...
Ufak bir ziyaretin zararı olmaz.
- Evcil bir faren var mı?
- Hayır.
- Bir laboratuvarda farelerle mi çalıştın?
- Hayır.
Belki de pislik içindeki
bir yerde yaşadın.
Hayır, hayır, hayır.
Fareler hakkında bir şey biliyorsun!
Bildiğini biliyorsun!
Kimin ne bildiğini kim bilebilirkine.
Ratta-tatta.
- Hey! Ona neden öyle diyorlar?
- Neye?
Ratatüyü. Bir tür yahni gibi, değil mi?
Neden öyle isim vermişler ki?
Bir yemeğe isim vereceksen,
en azından kulağa hoş gelen bir isim olmalı.
Ratatüy kulağa hoş gelmiyor.
Ra isminde tüylü bir at varmış gibi.
Ratın tüyü.
Bu hiçte lezzetliymiş gibi gelmiyor.
Ne yazık ki şarabımız bitti.
Oğlum geri döndü!
Senin yerine bir başka zehir denetleyicisi
bulmak tam bir felaketle sonuçlandı.
Tanrıya şükür, hiçbir şey zehirli değildi
ama yine de kolay olmadı.
- Durumu hiç de kolaylaştırmadın.
- Biliyorum. Özür dilerim, baba.
Neyse, önemli olan artık evindesin.
Evet, şey, o konuda...
Zayıflamış görünüyorsun. Neden peki?
Yiyecek kıtlığından mı,
yoksa fazlasıyla züppe olmandan mı?
Şu koca dünyada tek başına olmak
epey zor geldi, değil mi?
Tabii ama artık
küçük bir çocuk değilim.
- Hey. Selam, evlat. Ne var?
- Başımın çaresine bakabilirim.
Uzak olmayan bir yerde hoş bir mekan buldum,
bu yüzden sizi sık sık ziyaret edebileceğim.
Hiçbir şey hayatın katı gerçekleriyle
yüz yüze gelmenin yerini...
- Ziyaret mi?
- Geleceğim, söz veriyorum. Hem de sıkça.
- Burada kalmayacak mısın?
- Hayır. Büyütmene gerek yok, baba. Ben...
Sonsuza dek yanında kalacağımı
düşünmemiştin, öyle değil mi?
Önünde sonunda,
gün gelir yavru kuş yuvadan uçar.
Biz kuş değiliz. Fareyiz.
Yuvamızı terk etmeyiz.
Daha da büyütürüz.
- Belki değişik türde bir fareyim.
- Belki de bir fare bile değilsin.
Belki de böylesi daha iyidir.
Hey! Bu gece gerçekten
harika parçalar çalıyor, ha?
Farelermiş.
Tüm yaptığımız aşırmak, baba.
Ben bundan sıkıldım.
Bir şeyler yapmak istiyorum.
Bu dünyaya bir katkım olsun istiyorum.
- Tıpkı bir insan gibi konuşuyorsun.
- Dediğin kadar kötü değiller.
- Öyle mi? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
- Tanrım.
Onları gözlemlemeye yetecek kadar...
...yakınlarında bulundum.
- Sahi mi? Ne kadar yakın?
- Yeterince yakın.
Ve söylediğin kadar kötü değiller.
Benimle gel.
Sana göstermek istediğim bir şey var.
Ben burada kalacağım.
Kapatmadan önce yerleri ve tezgahları
iyice temizlediğinden emin ol.
Durun. Burada kalıp
temizlik yapmamı mı istiyorsunuz?
Bir sorun mu var?
- Hayır.
- Aferin sana. Yarın görüşürüz.
İşte geldik.
İyice bak, Remy.
İnsanlar etrafta dolanırken, bir fare
rahat davranmaya kalkarsa, başına gelen budur.
Düşmanlarımıza ait
bir dünyada yaşıyoruz.
Çok dikkatli olmalıyız.
Kendi türümüzden olanları
korumalıyız, Remy.
Her şey geçip gittiğinde,
elimizde kalan bu.
- Hayır.
- Ne?
Hayır. Baba, ben buna inanmıyorum.
Bana geleceğin sırf bundan ibaret...
...olacağını mı söylüyorsun?
İşler böyle yürür.
Doğayı değiştiremezsin.
Değişim, doğanın ta kendisidir, baba.
Bunun bir parçası olabiliriz.
Buna karar verdiğimiz anda başlar.
- Nereye gidiyorsun?
- Şansım varsa, daha ileriye.
Kes şunu.
Günaydın.
Günaydın.
Demek şef, seni içki içmeye
davet etti. Büyük bir gelişme.
Gerçekten büyük.
Peki ne dedi?
Ne?
Ne yani, bana anlatamaz mısın?
Şefle aranızdaki derin ve kişisel ilişkiye
burnumu soktuysam, özür dilerim.
Şimdi anlıyorum.
Patronun gözüne girebilmek için
bazı meslek sırlarını öğretmemi sağladın...
...ve şimdi de beni
görmezlikten geliyorsun, öyle mi?
Uyansana. Uyan.
Senin farklı olduğunu zannetmiştim.
Benim farklı olduğumu
düşündüğünü sanmıştım.
Sanmıştım ki...
Sana yardım etmek zorunda değildim!
Sırf kendimi düşünmüş olsaydım,
başarısız olmana göz yumardım!
Ama...
...başarmanı istedim.
Senden hoşlanmıştım.
Hata etmişim.
Colette. Dur, bekle.
Colette!
Buraya kadar, küçük şef.
Artık bunu yapamayacağım.
Colette! Dur, bekle!
Öylece motoruna atlayıp gidemezsin.
Bak, kelimelerle aram pek iyi değildir.
Yemeklerle de öyle.
En azından sen
yardım etmeden önce öyleydi.
Sahte tevazulardan nefret ederim.
Yalan söylemenin bir diğer yoludur.
- Doğuştan yeteneklisin.
- Hayır, değilim! Gerçekten! O ben değilim.
Dediğin gibi tarife uymak yerine,
yemeğe fazladan malzeme attığımda...
...kendimde değildim.
- Ne demek istiyorsun?
- Demek istediğim, ben öyle bir şey yapmazdım.
Tarife uymalıydım.
Tavsiyeni dinlemeliydim.
Tavsiyene sonuna kadar uymalıydım.
- Çünkü senin... tavsiyelerine bayılıyorum.
- Ama...
Ama benim...
Sakın yapma.
Benim bir sırrım var.
İnsanın huzurunu kaçıracak cinsten.
- Benim bir...
- Ne? Senin...
- Benim bir fa...
- Faranjitin mi var?
Hayır, hayır. Bende şu...
Şu ufacık küçücük...
Küçücük...
Ufak bir şef
bana ne yapacağımı söylüyor.
- Ufak bir şef mi?
- Evet, evet. O...
- O, tam burada.
- Kafanın içinde mi?
Niçin seninle anlaşmak bu kadar zor?
Pekâlâ, işte başlıyoruz.
Bana ilham verdin, bu yüzden
her şeyimi tehlikeye atacağım.
Bugüne kadar gördüğün en büyük
ruh hastası olma riskini göze alacağım.
Niçin işi bu kadar çabuk kaptığımı
öğrenmek ister misin?
Niçin bu kadar harika bir aşçı
olduğumu öğrenmek ister misin?
Sakın gülme!
Sana göstereceğim!
Hayır! Hayır!
- Ne var, Ambrister?
- Gusteau'nun yeri.
- Sonunda kapanıyor, değil mi?
- Hayır.
- Yine mâli sorunlar mı?
- Hayır, bu kez...
Mikro dalgalar için
yeni bir ürün mü duyurdular?
- Ne? Ne? Söylesene be adam!
- Geri döndü. Yeniden gözde oldu.
- Gusteau'nun yeri ile ilgili yıllardır
eleştiri yazmadım. - Hayır, efendim.
- Son eleştirim, onu turizm şirketlerinin
kara listesine sokmuştu. - Evet, efendim.
Demişim ki, "Gusteau, bir diğer
ünlü şef olan, Mösyö Boyardee ile birlikte...
...tarih sayfalarında
hak ettiği yeri sonunda aldı."
Kesinlikle.
Bu işi orada bıraktım.
Son sözüm buydu.
- Son sözüm.
- Evet.
Öyleyse söyle, Ambrister,...
...nasıl yeniden gözde olabilir?
Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır!
DNA'ları uyuşuyor, yaşı da uygun,
hepsi doğruluğunu kanıtlıyor.
Evet, o Gusteau'nun oğlu.
Bu mümkün değil!
Hepsi bir düzmece!
Çocuğun haberi var!
Şuna bir baksana,
aptalmış numarası yapıyor.
Zekamla dalga geçip benimle bir kedinin
bir ip şeyiyle oynadığı gibi... oynuyor.
- İp yumağı mı?
- Evet! Salakmış numarası yapıyor.
O fareyi kullanarak
benimle alay ediyor.
- Fare mi?
- Evet. Onunla arkadaşlık ediyor.
Bir şekilde önemli olduğuna
inanmamı sağlamaya çalışıyor.
- Farenin mi?
- Kesinlikle!
Peki bu fare önemli mi?
Tabii ki değil!
Sadece öyle düşünmemi istiyor.
Bundaki ince espriyi anlıyorum.
Buradaki ilk gecesinde bir fare ortaya
çıkıyor, ben de onu öldürmesini söylüyorum.
Şimdiyse, her yerde
o fareyi görmemi istiyor.
İşte burada!
Hayır, orada değil, işte burada!
Hayal mi görüyorum, deliriyor muyum?
Yoksa ortalıkta dolaşan hayalet bir fare mi var?
Ama hayır!
Bu iğrenç oyununa
alet olmayı reddediyo...
Bunun için endişelenmeli miyim?
Yani senin için?
Onu kovamam.
Bütün dikkatleri üzerine çekti.
Onu şimdi kovarsam,
herkes nedenini merak edecek...
...ve istediğim en son şey
insanların bu konuyu araştırması.
Neden bu kadar endişeleniyorsun ki?
Basında yer alman iyi değil mi?
Gusteau adının gazete manşetlerinde
yer alması iyi değil mi?
Hepsinde onun suratı varken değil!
Gusteau'nun herkese tanıdık gelen,
tombul ve sevimli bir yüzü var.
Burritolar bu sayede satılıyor!
Hem de milyonlarcası!
Verilen süre üç gün içinde doluyor.
O zaman biraz bekler ve değersiz
hale geldiğinde onu kovabilirsin.
Kimsenin de bundan haberi olmaz.
Bana verdiğin saç örneği
hakkında biraz endişeliyim.
- Laboratuvara geri göndermek
zorundayım. - Niçin?
Çünkü ilk seferinde, kemirgen
bir hayvanın kılı olarak tanımlamışlar.
- Hayır, hayır, hayır.
- Ne?
Bunu dene. Daha iyidir.
Şey, çünkü seninle...
Fare!
İğrenç mahluklar.
Bu bana her şeyin ne kadar
kırılgan olduğunu hatırlattı.
Dünyanın aslında beni nasıl gördüğünü.
Ve işler daha da iyiye gidiyordu.
Remy!
Kardeşim benim!
Hiç gelmeyeceğinden
korkmaya başlamıştık.
- Selam, Remy! Nasıl gidiyor?
- Onlara söyledin mi?
Emile, sana bunu kesinlikle
yapmamanı söylemiştim!
Yapma, bu çocukları tanırsın.
Hepsi arkadaşım.
Böyle karşılayacağını
hiç düşünmemiştim.
Bak, özür dilerim.
Derdini bana değil, onlara anlat.
- Burada bir sorun mu var?
- Hayır, sorun falan yok.
Burada bekleyin.
Kilitlemişler mi?
- Remy, burada ne arıyorsun?
- Emile birkaç arkadaşını getir...
Ona yapmamasını söylemiştim. Dedim ki...
Gidip boşboğazlık etmiş ve...
Evet, bu bir felaket.
Her neyse, hepsi aç, kilerin kapısı kilitli
ve benim anahtara ihtiyacım var.
- Senden yiyecek çalmanı mı istiyorlar?
- Evet. Hayır! Bu biraz...
Biraz karışık. Aile meselesi.
Hiçbirinin senin gibi idealleri yok.
İdeal mi? Süslü şefinin idealleri olsaydı,
burada ızgara satıyor olur muydum?
Ya da mikrodalgada
pişirilen burritoları?
Ya da, burada gördüğün
kızarmış tavukları?
En az bulamaçlı sosisler kadar
Fransa'ya özgü!
Çok yakında!
Satış yapmak için
yeni yöntemler keşfediyoruz.
Sakatat yahnimden tatmak ister misin?
Görüntümü ne için kullandıklarını
denetleyemem ki, Remy.
- Ben ölüyüm!
- Çenenizi kapatabilir misiniz?
Düşünmeliyim. Haberler çabuk yayılır.
Sessiz kalmalarını sağlayamazsam,...
...bütün koloni ağızları açık bir şekilde
peşimde dolanmaya başlayacak ve sonra...
İşte buradaymış.
Vasiyetin!
- Bu çok ilginç. Bakmamın sakıncası...
- Rica ederim, buyur.
Linguini?
Linguini'nin senin vasiyetinle
ne alakâsı olabilir ki?
Burası eskiden benim ofisimdi.
Auguste ve ben birbirimize çok yakındık.
Lütfen bunu Alfredo'ya söylemeyin.
...yaşayan herhangi bir varis...
...Alfredo, Gusteau'nun oğludur.
...yaşayan varis...Linguini.
...Gusteau'nun oğludur.
O senin oğlun mu?
- Bir oğlum mu var?
- Nasıl olur da, bundan haberin olmaz?
Ben hayal gücünün bir ürünüyüm.
Sen bilmeden, ben nasıl bilebilirim ki?
Oğlun bu restoranın asıl sahibi!
Hayır! Olamaz! Fare!
- Özür dilerim, şef.
- Fare! Belgelerimi çaldı!
- Kaçıyor!
- Hey, şef!
Sen!
- Ofisimden defol.
- O senin ofisinde değil ki.
Sen onun ofisindesin.
Kadehini kaldır, Linguini!
Şerefe.
YILDIZI YÜKSELEN ŞEF
GUSTEAU'NUN YENİ SAHİBİ
LINGUINI DONMUŞ GIDA
İŞİNİ BIRAKTI
YENİ SAHİP
YENİ GUSTEAU
GUSTEAU'NUN YÜKSELEN YILDIZI
- Şef! Şef!
- Şef Linguini!
Herhangi bir eğitim almamanıza rağmen,
hızlı yükselişiniz durdurulamıyor.
- Dehanızın sırrı nedir?
- Sır mı? Gerçeği bilmek ister misiniz?
Ben Gusteau'nun oğluyum.
Sanırım bu benim kanımda var.
Ama son zamana kadar
bu durumdan haberiniz yoktu.
Hayır.
Olaylar, bu restoranın mülkiyetini
almanızla sonuçlandı.
Peki bu durumu nasıl öğrendiniz?
Bir yanım bunu biliyordu.
Gusteau'ya ait yanım.
- İlhamınızı nereden alıyorsunuz?
- İlhamın pek çok adı vardır.
- Benimkinin adı ise Colette.
- Ne?
Dişlerimin arasına bir şey kaçmış da.
Sağlık müfettişi.
Bir fare istilasını
rapor etmek istiyorum.
Restoranımı ele geçirdiler...
Yani Gusteau'nun restoranını.
Gusteau'nun mu?
Bir ara uğrayabilirim. Bakalım.
Üç ay sonrasına boş günüm var.
Ama hemen gitmelisiniz!
Orası seçkin bir restoran!
Bayım, gerekli bilgiyi aldım.
İptal eden olursa, sizi sıranın önüne alırım.
Ama o fare!
Anlamalısınız...
Belgelerimi çaldı.
Açılış saati geçti.
Bir saat önce
bitirmesi gerekiyordu.
Merhaba, tatlım.
Bize katılsana.
Biz de tam ilham kaynağım
hakkında konuşuyorduk.
Evet, ona küçük şef diyor.
Onu değil sevgilim,
ben seni kastetmiştim.
- Bu o.
- Ego?
Anton Ego!
Gelen Ego mu?
Buna inanamıyorum.
- Bay Linguini siz misiniz?
- Buyurun.
Erkenden yaptığınız bu kutlamayı
böldüğüm için beni affedin...
...ama bu oyunda yeni olduğunuza göre,
size bir şans tanımanın...
...adil olacağına karar verdim.
- Oyun mu?
- Evet.
Ve siz bu oyunu
bir rakibiniz olmadan oynuyorsunuz.
Tabii bu da, tahmin edeceğiniz üzere,
kurallara aykırı.
Siz Anton Ego'sunuz.
Sol şeritten giden biri için
epey yavaşsınız.
Siz de yemeklerden hoşlanan biri için
epey zayıfsınız.
Ben yemeklerden hoşlanmam.
Onlara bayılırım.
Tadını beğenmezsem, yutmam.
Yarın akşam, büyük beklentilerle
geri döneceğim.
Beni hayal kırıklığına
uğratmamak için dua edin.
Dinleyin, kaba davranmaktan nefret ederiz
ama bizler Fransızız ve yemek saati geldi.
Demek istediği şu,
"Yemek saati geldi ve bizler Fransızız."
Bana öyle bakma.
Basının gözleri önünde
dikkatimi dağıtıyordun.
Sen saçımı çekiştirip dururken,
nasıl konsantre olabilirdim ki?
Bir şey daha var.
Burada önemli olan tek fikir
seninki değil.
Colette de nasıl
yemek yapılacağını iyi biliyor.
Pekâlâ, bu kadar yeter!
Biraz ara ver, küçük şef.
Senin kuklan değilim ve sen de
beni idare eden kuklacı değilsin!
Aşçı olan fareymiş.
Biraz sakinleş ve aklını
başına devşir, küçük şef.
Ego geliyor ve benim
dikkatimi toplamam lâzım!
Seni aptal...
Daha önce hiç böyle bir şey
görmemiştim.
Evet, sana oyuncak
bir tavşanmışsın gibi davrandı.
Özür dilerim, Remy.
Sayılarının fazla olduğunu biliyorum.
- Azaltmaya çalıştım ama...
- Bak ne diyeceğim?
Sorun değil.
Bencilce davrandım.
- Acıktınız mı beyler?
- Dalga mı geçiyorsun?
Pekâlâ. Yemekler benden.
Kapandıktan sonra içeri gireceğiz.
- Aslında...
- Evet.
...babama bütün koloniyi
getirmesini söyleyin.
Küçük şef?
Bu harika evlat. Şimdi içerisinin
neden sana cazip geldiğini anlıyorum.
Küçük şef?
Küçük şef?
Selam, küçük şef.
Eve gittiğini sanmıştım.
Sonra orada olmadığını görünce,
bilemiyorum...
Aramızda geçen tatsız olayların
tekrarlanmasını istemiyorum, bu yüzden...
Seninle kavga etmek istemiyorum.
Şu aralar yoğun bir baskı altındayım.
Kısa sürede
pek çok değişiklik yaşadım.
Ansızın bir Gusteau oluverdim
ve tam bir Gusteau olmalıydım yoksa...
...insanlar hayal kırıklığına
uğrayacaktı.
Çok garip.
Daha önce hiç kimseyi
hayal kırıklığına uğratmadım...
...çünkü kimsenin
benden bir beklentisi yoktu.
Ve şimdi birilerinin benden bir şeyler
beklemesinin tek sebebi sensin.
Sana adil davranmadım.
Beni hiç yarı yolda bırakmadın
ve bunu asla unutmamalıyım.
İyi bir dost oldun.
Bir insanın sahip olabileceği
en onurlu arkadaşa...
Nedir bu?
Burada neler oluyor?
Ne...
Sen...
Yiyecek mi çalıyorsun?
Bunu nasıl yaparsın?
Arkadaş olduğumuzu sanıyordum!
Sana güvenmiştim!
Defol!
Dostlarını da yanında götür!
Sakın geri gelme yoksa sana restoranların
zararlı hayvanlara nasıl davrandığını öğretirim!
Sen haklıydın, baba.
Kimi kandırıyorum ki?
Ne isek, o'yuz. Bizler fareyiz.
Yakında gider. Artık içeri
nasıl girileceğini de biliyorsunuz.
İstediğiniz kadar çalın.
- Sen gelmiyor musun?
- İştahım kapandı.
Bu akşam ne istediğinize
karar verdiniz mi, efendim?
Evet, kalbini bir şişte
kızartılmış olarak görmek istiyorum.
Girin!
Bugün büyük gün.
Onlara bir şeyler söylemelisin.
- Ne gibi?
- Patron sensin. Onlara ilham ver.
Dinleyin.
Herkes beni dinlesin.
Bu gece büyük bir gece.
İştahlı biri geliyor
ve büyük bir egoya sahip.
Ego'yu kastetmiştim. Gelen o.
Eleştirmen olan.
Bir şeyler sipariş edecek.
Mönümüzde olan bir şey.
Ve soğuk bir şeyler ısmarlamazsa,
bunu pişirmek zorundayız.
Onu öylece tek başına
bırakamazsınız, öyle değil mi?
Restoranın çalışma saatlerinde
burada olmamalısın. Güvenli değil.
Ben acıktım!
Ayrıca mutlu olmam için
içerdeki yiyeceklere ihtiyacım yok.
İşin sırrı dostum,
fazla seçici olmamak.
- İzle.
- Hayır, dur!
Hayır! Hayır, olamaz! Ne yapacağız?
Gidip babamı getireceğim.
Kendini şef zannedebilirsin
ama yine de basit bir faresin.
Hakkımızda yazdığı son eleştiri yüzünden
bir yıldızımızı kaybettiğimiz kesin.
Muhtemelen babamın ölümüne de
bu sebep oldu.
- Bu hiçte hayra alâmet değil.
- Ama size şu kadarını söyleyeceğim...
- Ego burada.
- Ego mu? Burada mı?
Anton Ego da, sıradan bir müşteri.
Haydi yemek yapalım!
Evet! Haydi...
Tamam.
Seninle basit bir anlaşma yapacağız.
"Şef Skinner'ın Donmuş Gıdaları" için
yeni ürünler yaratacaksın.
Bunun karşılığında,
bende seni öldürmeyeceğim.
Hoşça kal farecik!
Bu akşam ne istediğinize
karar verdiniz mi, efendim?
Evet, sanırım verdim.
Yeni aşçınız hakkında yazılan
abartılı övgüleri okuduktan sonra...
...canım ne çekti, biliyor musun?
Farklı bir bakış açısı.
Hepsi bu. Yeni, anlaşılır ve deneyimle
harmanlanmış bir bakış açışı istiyorum.
Bunun yanına iyi gidecek
bir şarap önerebilir misiniz?
- Neyin yanına, efendim?
- Bakış açısının. Sanırım elinizde kalmamış.
Ben...
Güzel. Madem sizler
ve bu şehrin geri kalanı...
...farklı bir bakış açısından
yoksunmuş gibi görünüyor...
...seninle bir anlaşma yapalım.
Sen bana yemeğimi getir,
bende sana bakış açımı sunayım.
Ki bunun yanına, 1947'den kalma
bir şişe beyaz şarap iyi gider.
Korkarım ki ben...
Yemek seçiminiz neydi?
Şef Linguini'ye söyle, bana sunmaya
cesaret edebileceği ne varsa, onu istiyorum.
Söyle ona, elinden gelenin
en iyisini yapsın.
Yandaki beyefendi ne istiyorsa,
aynısından alayım.
- Demek sonunda pes ettik.
- Niye öyle söylüyorsun?
Bir arabanın bagajında
kafese kapatıldık...
...ve donmuş gıda sektöründeki
geleceğimizi bekliyoruz.
Hayır, kafese kapatılanda,
pes eden de benim.
Sen özgürsün.
Sadece olmamı
hayal ettiğin kadar özgürüm.
Tıpkı senin gibi.
Lütfen. Rol yapmaktan bıktım.
Babam için bir fareymişim gibi...
...Linguini için de, bir insanmışım gibi
davranmaktan bıktım.
Sırf konuşabileceğim biri olsun diye
senin var olduğuna inanıyorum!
Önceden bildiğim şeyleri
anlatıp duruyorsun!
Kim olduğumu biliyorum!
Bunu söylemen için
sana neden ihtiyacım olsun ki?
Neden rol yapma ihtiyacı duyuyorum ki?
Ama rol yapmıyorsun, Remy.
Hiçbir zamanda yapmadın.
Hayır. Diğer soluma!
Baba? Baba, buradayım!
Bir bagajın içindeyim!
Bu da neydi...
Baba!
- Selam, kardeşim!
- Emile!
Sizi seviyorum!
Nereye gidiyorsun?
Restorana geri dönüyorum.
Ben olmadan başaramazlar.
- Niye umursuyorsun ki?
- Çünkü ben bir aşçıyım!
O senin tarifindi.
Nasıl olur da kendi tarifini bilmezsin?
Bir kenara yazmadım.
O anda aklıma geliverdi.
Madem öyle bunu bir daha yap, olur mu?
Çünkü bunu müşterileri veremeyiz!
Siparişler nerede kaldı?
Başka bir şey servis edemez miyiz?
Mesela benim icat etmediğim bir şey?
Ama verdikleri sipariş bu.
Başka bir şey sipariş etmelerini sağlayın.
Elimizde hiç kalmadığını söyleyin.
Elimizde kalmamış olamaz
Açılışı yeni yaptık.
Benim başka bir fikrim var.
Neden siparişleri olduğu gibi servis etmiyoruz!
Bunu başaracağız.
Bize nasıl yaptığını söylemen yeterli.
Nasıl yaptığımı bilmiyorum.
- Müşterilere bir şeyler söylemeliyiz.
- Öyleyse onlara deyin ki... onlara söyleyin...
- Bunu sakın yapma.
- Remy. Remy.
Yapma! Dur!
Seni görecekler. Dur.
Burada benden bahsetmiyoruz.
Yapılacak en doğru şeyin ne olduğunu...
Fareler!
- Remy!
- Bıçağımı getirin.
Ona dokunmayın!
Geri döndüğün için
teşekkürler, küçük şef.
Bunun çılgınca geldiğini
biliyorum ama...
Bazen gerçekler de çılgınca olabilir.
Ama bu doğru olmadığı anlamına...
...gelmez.
Gerçek şu ki, benim en ufak
bir yeteneğim bile yok.
Ama bütün tariflerin
arkasındaki kişi aslında bu fare.
Aşçı olan o. Gerçek bir aşçı.
Şapkamın altında saklanıyordu.
Hareketlerimi kontrol ediyordu.
Herkesi şaşırtan yemekler
yapabilmemi sağlayan oydu.
Ego'nun, şu kapının ardında
olmasının sebebi de o.
Bana duyduğunuz saygı
onun yeteneğinden kaynaklanıyor.
Buna inanmanın
zor olduğunu biliyorum.
Ama benim yemek yapabildiğime
inanmıştınız, değil mi?
Bakın, bu işe yarıyor.
Delice ama işe yarıyor.
Paris'in en harika
restoranı olabiliriz...
...ve bu fare, bu küçük şef
bizi o noktaya ulaştırabilir.
Ne diyorsunuz? Benimle misiniz?
Baba.
Baba, ne diyeceğimi bilemiyorum.
Senin ve arkadaşının hakkında
çok yanılmışım.
Bu işi, ailemden önde tuttuğumu
düşünmeni istemiyorum.
İkisi de benim bir parçam,
aralarında bir seçim yapamam.
Ben yemek yapmandan değil,
gösterdiğin cesaretten bahsediyorum.
Senin için gerçekten
bu kadar önemli mi?
Bizler aşçı değiliz ama ailedeniz.
Sen ne yapacağımızı söyle,
biz de gerisini halledelim.
5. Bölge Sağlık Müfettişi
- Şu sağlık müfettişini durdurun!
- Delta Ekibi, yürü, yürü, yürü!
Geri kalanlar burada durup
Remy'e yardım etsin.
ÇALIŞANLAR
ELLERİNİ YIKAMALIDIR!
Üçüncü ekip balıklarla ilgilenecek,
dördüncü ekip, kızartılmış yemeklerle.
Beşinci ekip, ızgaraya. Altıncı ekip, soslara.
Herkes yerine geçsin. Haydi koşun, koşun, koşun!
Yiyeceklere temas edenler
iki ayak üzerinde yürüyecek.
Masalarla ilgilenecek
birine ihtiyacımız var.
Gecikme için özür dilerim,
ama bu akşam biraz yoğunuz.
Rica ederim,
istediğiniz kadar vaktiniz var.
Daha sonra bir kere daha
geldi ve birdenbire...
Bifteğin inceldiğinden ve iyice
yumuşatıldığından emin olun.
Vur ona. İşte böyle.
Sıkıca vur. İyice yapıştır.
Merdaneyi kullanırken dikkat edin.
Daha az tuz ve bolca yağ atın.
Sadece mimolet peyniri kullanın.
Salatayı sanki bir tablo
boyuyormuşçasına hazırlayın.
O karışık salataya
fazla zeytinyağı koymayın.
Tereyağının kesilmesine izin vermeyin.
Karıştırmaya devam edin.
Deniz taraklarını tabağa nazikçe koyun.
Lezzet testi. Kaşıkları görelim.
Güzel. Fazla tuzlu olmuş. Güzel.
Sakın et suyunu kaynatmayın,
yoksa sülün'ün tadını sertleştirir. Emile!
Affedersin.
Colette, dur!
Colette.
- Geri döndün. Colette...
- Tek kelime bile etme.
Düşünmeye kalkarsam,
fikrimi değiştirebilirim.
Sadece farenin
ne pişirmek istediğini söyle.
Ratatuy mu?
Bu bir köylü yemeği.
Ego'ya bunu sunmak
istediğine emin misin?
Ne var? Ratatuy hazırlıyorum.
Peki sen olsan, nasıl hazırlardın?
Ratatuy mu?
Şaka yapıyor olmalılar.
Hayır, bu olamaz.
Ratatuy'u kim pişirdi?
Bilmek istiyorum!
En son ne zaman bir garsondan, şefe
övgülerimi iletmesini istediğimi hatırlamıyorum.
Şimdiyse, garsonun aynı zamanda şef olması
gibi olağanüstü bir durumla karşılaştım.
Teşekkürler ama bu gecelik
sadece garsonunuzdum.
Madem öyle, yemek için
kime teşekkür etmeliyim?
Bir dakikalığına müsaade edin.
Siz şef olmalısınız...
Şefle tanışmak istiyorsanız, tüm müşteriler
gidene kadar beklemek zorundasınız.
Öyle olsun.
İlk başta, Ego bunun bir şaka
olduğunu zannetti.
Ama Linguini açıkladıkça,
Ego'nun yüzündeki gülümseme kayboldu.
Ara sıra sorduğu sorular hariç,
hiçbir tepki göstermedi.
Hikaye bittiğinde, Ego ayağa kalktı,
yemek için teşekkür etti...
Yemek için teşekkür ederim.
...ve tek kelime bile
söylemeden ayrıldı.
Ertesi gün eleştirisi yayınlandı.
Eleştiri yapmak
pek çok açıdan kolaydır.
Yaptıkları işi ve kendilerini, beğenimize
sunan insanlarla kıyaslandığında...
...keyifli olduğu kadar
rahat bir konuma da sahibiz.
Olumsuz eleştiriler yazmak
ve yazılanları okumak zevklidir.
Ama mükemmellik takıntısına
sahip olan bizlerin, yani eleştirmenlerin...
...yüzleşmesi gereken
acı gerçek şudur ki,...
...eleştirilerimizde tadını iğrenç olarak
nitelediğimiz şeyler, başkaları için...
...muhtemelen daha büyük
anlamlar içermektedir.
Ama bir eleştirmenin, elini taşın altına
sokmasını gerektiren zamanlar vardır.
Ki bu da, yeni bir şey
keşfedip onu savunmaktır.
Yeni yetenekler ve yeni buluşlar
çoğu kez kabul görmez.
Yeninin dosta ihtiyacı vardır.
Dün akşam,
hiç ummadığım biri sayesinde...
...tek kelimeyle olağanüstü
bir yemek deneyimi yaşadım.
Şunu söylemeliyim ki, hem yediğim
yemek, hem de yemeği hazırlayan kişi,...
...yemek sanatı hakkında
edindiğim sabit fikirlere...
...küçümseyen gözlerle
bakmamı sağladılar.
Beni ta derinden sarstılar.
Geçmişte, Şef Gusteau'nun
meşhur sloganı olan...
..."Herkes yemek yapabilir" fikrini
küçümsediğim bir sır değil.
Ama şu ana kadar, tam olarak
neyi kastettiğini fark etmemişim.
Herkes büyük bir
sanatçı olmayabilir,...
...ama büyük bir sanatçı
her yerden çıkabilir.
Şu anda, Gusteau'nun mekanında
aşçılık yapan dâhilerden,...
...daha mütevazi olan
birini hayal etmek çok zor.
Eleştirmenin fikrini sorarsanız,...
...kendisinin Fransa'nın en iyi
aşçısından aşağı kalır bir yanı yoktur.
Yakında, daha da fazlası için,
Gusteau'nun mekanına yeniden gideceğim.
Harika bir geceydi.
Hayatımın en mutlu anıydı.
Ama hayat hakkında
tahmin edilebileceğiniz tek şey,...
...önceden tahmin
edilemeyecek olmasıdır.
Skinner ve sağlık müfettişini
serbest bırakmak zorundaydık,...
...ve tabii ki
onlarda bizi ispiyonladı.
Yemeğin tadı önemli değildi.
Mutfakta farelerin olduğu
ortaya çıkınca, restoran kapatıldı.
Ego işini ve saygınlığını yitirdi.
Ama onun için üzülmenize gerek yok.
Küçük bir yatırımcı olarak
işleri gayet iyi gidiyor.
- Çok mutlu görünüyor.
- Nereden biliyorsun ki?
Gitmeliyim.
Müşteriler bekliyor.
Nasıl sevdiğini biliyorsun.
Teşekkürler, küçük şef.
Bu akşam size bir tatlı
ikram edebilir miyim?
- Sen yok musun, sen?
- Hangisinden istersiniz?
Şaşırt beni.
Bu akşam sizlere bir tatlı
ikram edebilir miyim?
İnanın bana, bu hikayeyi birde
benden dinlemelisiniz, tamam mı?
Haydi ama, buraya da yiyecek
bir şeyler getirin, açlıktan ölüyoruz!
RATATUY
Çeviri: Darkopal
SON