Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri - "oezel"
senkron: EMRINHO (www.paylashturk.com)
25 yaşındayken
bu ilçenin şerifiydim.
İnsanın inanası gelmiyor.
Dedem bir kanun adamıydı,
babam da.
Üstelik babamla aynı zamanda şeriflik yaptık,
o Plano'daydı, ben burada.
Sanırım bu durum
ona gurur veriyordu.
En azından benim için öyleydi.
Eskiden, bazı şerifler
bellerine tabanca bile takmazlarmış.
Jim Scarborough'un tabancasız
dolaştığını...
...insanlar inanılmaz buluyor.
Tabii küçük Jim'den bahsediyorum.
Komançi Kasabası'nın şerifi
Gaston Boykins de taşımazmış.
Eskilere ait hikayeleri dinlemeyi
hep sevmişimdir...
...bu konuda en ufak
bir fırsatı bile kaçırmadım.
İnsan, kendisini eskilerle
mukayese etmekten alamıyor...
...sonuçta bu adamların o günlerde
işleri nasıl yürüttüğünü merak ediyor.
Bir süre önce Huntsville'de elektrikli
sandalyeye gönderdiğim bir çocuk vardı.
Tevkif edip,
aleyhinde tanıklık etmiştim.
14 yaşında bir kızı öldürmüştü.
Gazeteler,
tutku cinayeti olduğunu yazmıştı...
...ama o bana, cinayetin
tutkuyla ilgisi olmadığını anlattı.
Dediğine göre, kendini bildi bileli
birilerini öldürmeyi planlamıştı...
...ve serbest bırakılsa
yine aynı işi yapardı.
Cehenneme gidecekti nasıl olsa...
...15 dakika sonra oradayım"
demişti.
Buna ne anlam vereceğimi
bilmiyorum...
...gerçekten bilmiyorum.
Şu anda gördüğünüz tevkif olayını
normal ölçülerde bile ele almak zor.
Korktuğumdan değil...
...çünkü biliyorum ki insan bu işi
yapıyorsa ölüme her an hazır olmalı.
Ama bütün kozlarımı oynayıp...
...bir yerlerde anlamadığım bir
şeyle karşılaşmak istemiyorum.
Bir erkek hayatını riske sokmak
durumunda kalabilir.
"Tamam" demesi yeterlidir...
"...bu dünyaya ayak uyduracağım."
Evet, Efendim.
Kapıdan daha yeni girdim!
Şerif, adamın yanında bir şey vardı...
...anfizemliler için
oksijen tankı gibi bir şeye benziyor.
Ağzına takılı
bir de hortumu var.
Doğru anladınız.
Geldiğinizde bir göz atarsınız.
Tamam, Efendim.
Her şey kontrol altında.
- Merhaba, bir sorun mu var?
- Lütfen arabadan çıkın, bayım.
Elinizdeki nedir?
Arabadan çıkmanız gerekiyor, bayım.
Ne işe yarıyor o?
Kıpırdamadan durursanız
sevinirim, bayım.
Sakin ol, yavrum!
Su...
...biraz su, lütfen!
Su!
Suyum yok!
Su!
Suyum yok!
İngilizce konuşuyor musun?
Sonuncusu nerede?
Son adam, hayatta kalan son adam!
Öyle biri olmalı.
Nereye gitti?
Sanırım geldiğim yoldan gitmeliyim.
Kapıyı kapat...
...kurtlar...
Kurt falan yok!
Durup da arkana bir bakarsan
benim gibi bir sersemi indirirsin...
...ama mola vermek için
önce gölgelik bir yer bulman gerekir.
- Ne var o çantada?
- Ağzına kadar para!
Nerede o günler!
- O tabancayı nereden aldın?
- Aldığım yerden!
- Yoksa para mı verdin ona?
- Hayır, buldum!
- Welyn!
- Ne var?
Kes artık dırdır etmeyi!
Kaç para verdin ona?
Bak Carla Jean,
her şeyi bilmen gerekmiyor.
Bunu bilmem gerekiyor ama!
Böyle konuşmaya devam edersen, içeri
götürür bir güzel sikerim, haberin olsun!
- Ne kadar yüce gönüllüsün!
- Devam et de gör!
Tamam, bilmek istemiyorum.
Hatta bütün gün nerede olduğunu
bile bilmek istemiyorum.
Bak bu işe yarar!
Pekala!
- Llewelyn?
- Evet?
Ne yapıyorsun, tatlım?
- Dışarı çıkıyorum.
- Nereye?
Yapmayı unuttuğum
bir şey var ama dönerim.
Ne yapacaksın peki?
Aptalca bir şey yaptığımı biliyorum
ama yine de gideceğim.
Geri gelmezsem,
anneme onu sevdiğimi söyle.
Senin annen öldü, Llewelyn.
Eh, ne yapalım,
o zaman kendim söylerim.
- Ne kadar?
- Altmış dokuz sent.
Benzin de var.
Yolda hiç yağmura yakalandın mı?
Ne yoluymuş bu?
Dallas'dan olduğunu gördüm de!
Nereden olduğum
seni ne ilgilendiriyor, ahbap?
Herhangi bir şeyi
ima etmek istememiştim.
İma etmedin mi?
Sadece lak lak ediyordum.
Bunu kabul edilemez buluyorsan senin
için başka ne yapabilirim, bilmiyorum.
Başka bir arzun var mı?
Bilmiyorum,
Olmalı mı?
- Bir sorun mu var?
- Hangi konuda?
Herhangi bir konuda!
Sen şimdi bana...
...herhangi bir konuda sorun olup
olmadığını mı soruyorsun?
Başka bir arzunuz var mı?
Bunu daha önce de sordun!
Eh, yavaş yavaş kapatsam
iyi olacak.
- Yavaş yavaş kapatmak mı?
- Evet, Efendim!
- Saat kaçta kapıyorsun ki?
- Şimdi, şimdi kapatıyoruz.
"Şimdi" diye bir zaman birimi olmaz,
saat kaçta kapatırsın?
Genelde karanlık basarken,
karanlık basınca!
Sen ne söylediğini bilmiyorsun,
öyle değil mi, bayım?
"Ne söylediğini bilmiyorsun",
dedim.
- Saat kaçta yatarsın?
- Efendim?
Biraz ağır işitiyorsun galiba,
ne dersin?
"Saat kaçta yatarsın?"
dedim.
21:00- 21:30 civarında,
21:30 diyelim.
O zaman da gelebilirim yani.
Neden tekrar gelesiniz ki?
Kapatmış oluruz.
Evet, bunu söylemiştin.
Eh, artık kapatmalıyım.
Arkadaki evde mi yaşıyorsun?
Evet, öyle.
Hayatın boyunca
burada mı yaşadın?
Aslına bakarsan
burası komple kayınpederime ait.
Parası için evlenmişsin demek ki!
Senelerce Temple, Teksas'da yaşadık...
...ailemiz orada kök saldı,
Temple'da.
Buraya döneli
yaklaşık dört sene oluyor.
Parası için evlenmişsin!
Sen olaya o şekilde bakıyorsan...
Herhangi bir şekilde bakmama
gerek yok...
...öyle olmuş işte.
"Yazı tura"da, şimdiye kadar
kaybettiğin en büyük şey nedir?
- Efendim?
- "Yazı tura"da en fazla ne kaybettin?
Bilmiyorum, ne diyebilirim ki?
Yazı mı, tura mı?
- Söylemeli miyim?
- Evet!
- Peki ne için?
- Sadece söyle!
En azından ne için yazı tura
attığımızı bilmemiz gerekmez mi?
Gereken tek şey, söylemen.
Senin adına ben söyleyemem...
...bu adil olmaz.
Ben ortaya bir şey koymadım ama!
Evet, koydun!
Hayatın boyunca koyup
durmuşsun da farkında değilsin!
Bu paranın üzerinde yazan
tarih nedir, biliyor musun?
- Hayır!
- 1958.
Buraya gelene kadar
gezmediği yer kalmadı...
...ve şimdi burada.
Ya yazı, ya tura...
...ve söylemen gerekiyor,
söyle!
Bak, doğru tahmin ettiğimde
ne kazanacağımı bilmem gerekir.
Her şeyi!
- O nasıl oluyor?
- Her şeyi kazanabilirsin, söyle!
Pekâla, tura o zaman!
Tebrikler!
- Sakın cebine koyayım deme!
- Efendim?
Cebine koyma,
o senin uğur paran.
- Nereye koymamı istiyorsun?
- Cebin haricinde neresi olursa.
Yoksa diğerleriyle karışır
ve sıradan bir bozukluk olup çıkar...
...ki zaten öyle!
Llewelyn?
Ne haltlar karıştırıyorsun?
- ...Odessa'da.
- Odessa'ya neden gidiyormuşuz ki?
"Biz" değil, sen!
Gidip annende kalacaksın.
Nedenmiş, peki?
Bak,
şu anda pazar gece yarısındayız.
9 saat sonra adliye açıldığında...
...birileri kamyonetimin plaka
numarasını ihbar ediyor olacak...
...ve saat 09:30'da
görevliler buraya damlamış olur.
Peki ama ne kadarlığına...
Yahu bebeğim, şu iki milyon
dolarla da ilgilenmeye başlasan ya!
Anneme ne diyeceğim, peki?
Kapıda dikilip "Anne, ben geldim"
diye sevinç çığlıkları atmayı dene.
- Llewelyn...
- Durma, topla eşyalarını!
Bıraktığın şeyleri
bir daha görmeyeceksin, ona göre!
Her şeyin içine edip, sonra da
özür dilediğin için yine de teşekkürler.
Bebeğim, olan oldu.
Zamanı geri saramayız.
Ortada oturmanın mahzuru olur mu?
Bu onun kamyoneti mi?
Tornavida var mı?
- Tekerleklerini kim kesmiş?
- Sanırım, Meksikalılar, biz kesmedik.
- Orada ölü bir köpek var.
- Evet, öyle!
- Alıcı nerede?
- Bende.
İşte bizim olgunlaşmış petunyalar!
Şunu tutar mısın, lütfen?
İstiyor musun?
Herhangi bir sinyal aldınız mı?
Hiç ötmedi.
Pekâla!
Ver feneri.
Araba yangınına gittiğini
sanıyordum.
Evet, yanan bir araba var...
...ama Wnedell'in dediğine göre
kırsal alanda da bir şeyler olmuş.
Atla bakalım içeri!
İlçe, atım için kira ödemeye
ne zaman başlar acaba?
Seni her geçen gün
daha da çok seviyorum.
Bak bu hoşuma gitti.
- Dikkatli ol!
- Hep öyleyim!
- Kendine zarar verme!
- Bunu hiç yapmam!
Kimseyi incitme!
Madem sen öyle diyorsun!
Bir arabanın böyle yanabileceğini
hiç sanmazdım.
Evet, Efendim.
Keşke etleri, sosisleri getirseydik!
Sence de '77 model
bir Ford'a benzemiyor mu, Wendell?
- Olabilir!
- Bence öyle, en ufak bir kuş*** yok.
Otoyolda vurulan
o yaşlı adamın mı acaba?
Evet, bayım,
onun arabası.
Herif, Lamar'ın yardımcısını öldürüp
ekip arabasını almış.
Sonra otoyolda o adamı öldürüp
onun arabasına geçmiş...
...ve şimdi, Tanrı bilir bu arabadan inip
kimin arabasını kullanmaya başladı.
Olayı apaçık ortaya koydunuz, şerif.
Yaşlılık insanı
böyle tatsızlaştırıyor işte, Wendell!
- Öyle! Bir de öbür olay var.
- Güzel!
Winston'a sen bin.
- Emin misiniz?
- Hem de nasıl!
Bak şimdi, iyi dinle.
Loretta'nın atına, üzerinde ben...
...varken buralarda
bir şey olmasını asla istemem.
Bu tekerlek izleri, buradan
birbirine yakın zamanlarda...
...gidip geri dönen bir araca ait.
Sızıntılar da açıkça görülüyor.
Biri bu aracın kapısındaki
şasi kayıt plaketini söküp almış.
Ben bu kamyoneti tanıyorum.
Moss adında bir adama aittir.
- Llewelyn Moss mu?
- Ta kendisi!
Yani sizce o da
uyuşturucu kaçakçılarından biri mi?
Bilmem ama
küçük bir şüphenin zararı olmaz.
Eh, gidip bakalım,
ne var ne yok!
Cehennem olasıcalar,
köpeği bile vurmuşlar.
Görünüşe göre pazarlık sırasında
bir şeyler ters gitmiş, değil mi?
Evet, sorunun çözüldüğü
bir iki tartışma çıkmış!
Oradaki kovanların
kalibresi ne, şerif?
Dokuz milimetere!
Bir kaç tanesi de otomatik bir Colt'a ait.
Birisi de o hayvanı
çifteyle vurmuş.
Peki sizce çakallar kendilerine
neden ziyafet çekmemiş olabilir?
Bilmiyorum.
Belki de çakallar
Meksikalı yemiyordur!
Buradakilerse
yönetici takımına benziyor.
Sanırım bu işin içinde
birden çok arbede var!
Burada infaz...
...oradaysa vahşi batı!
Burada da
kahverengi Meksika tozu varmış!
Buradakilerse, şişmeye başlamış bile.
Demek ki daha önce vurulmuşlar,
ısınma turlarında!
Sonra, gel de çık işin içinden!
Biliyor musunuz,
sorun belki de para bile değildir.
Bu mümkün.
Ama öyle olabileceğine
inanmıyorsunuz.
Hayır, sanırım inanmıyorum.
Öyle veya böyle
tam bir karmaşa, değil mi şerif?
Değilse bile karmaşa buraya
ulaşana kadar bizi idare eder.
TELEFON FATURASI
Buyrun bayım.
Llewelyn Moss'u arıyorum.
- Karavanına baktınız mı?
- Evet, baktım.
Eh, o zaman işte olmalı.
Mesaj bırakmak ister misiniz?
Nerede çalışıyor?
Bunu söyleyemem.
Nerede çalışıyor?
Bayım! Dışarıya buranın sakinleri
hakkında bilgi verme yetkim yok.
Nerede çalışıyor?
Beni duymadınız mı?
Dışarıya bilgi veremeyiz.
Del Rio'ya kadar
o yolu neden tepeceksin?
Roberto'dan
ödünç bir araba alacağım.
Alacak paran yok mu?
Kayıt altında olmasını
istemiyorum.
Bak, birkaç gün içinde
seni ararım.
- Söz mü?
- Evet, söz!
İçimde kötü bir his var, Llewelyn.
Bende de iyi bir his var.
Bu durumda ödeşiyorlar.
Bu kadar endişelenmekten vazgeç.
Annem ortalığı ayağa kaldıracak.
Bıkıp usanmadan
sana beddua edip duracak.
Sen buna alışık olmalısın.
Alışık olduğum bir sürü şey var,
Wal-Mart gibi bir süper markette çalışıyorum.
Artık çalışmıyorsun, Carla Jean.
Emekli oldun!
- Llewelyn?
- Buyrun, hanımefendi!
- Geri geleceksin, değil mi?
- Döneceğim!
Kasaba polisi!
Şu deliğe bak!
İçeri giriyor muyuz?
Tabanca elde, namlusu havada!
- Ama sizde tabanca yok!
- Ben arkana saklanırım.
Kasaba polisi!
-Sanırım toz olmuşlar.
-Sanırım haklısın!
O elindeki,
kapı kilidinden arta kalan mı?
Öyle olmalı.
-Ne zaman gelmiş olabilir, şerif?
-Bilmiyorum.
-Bu kadarı da fazla ama!
-Şerif?
Şişe dolaptan yeni çıkmış!
Yapma be şerif,
desenize kıl payı kaçırdık!
Bunu telsizle duyurmalıyız.
Pekâla!
Ne duyuracağız?
Az önce süt içmiş bir adamı
aradığımızı mı?
Şerif, bu çok aşağılayıcı,
sanki dalga geçiyor!
Bu konuda hemfikirim!
Sence bu Moss'un...
...kendisini arayan bu puştların nasıl
adamlar olduğuna dair bir fikri var mıdır?
Bilmiyorum ama olması gerek!
Benim gördüğüm manzarayı
o da gördü...
...ve o manzaranın benim üzerimde
bıraktığı etkiyi düşünecek olursan!
- Beni bir motele bırak.
- Kafanda bir yer var mı?
Ucuz bir yer olsun.
- Hangi seçenek olacak?
- Ne, anlamadım!
Seçeneğe göre fiyat değişiyor.
Ben yalnızım, bu nedenle
yatağın ölçüleri pek önemli değil.
Ben, Roberto Sagramore,
şu anda burada değilim.
Lütfen mesaj bırakın.
Alo?
Llewelyn orada mı?
Llewelyn mi?
Hayır, değil.
Onu bekliyor musunuz?
Hayır, neden bekleyecekmişim?
Siz kimsiniz?
Yardımcı olabilir miyim?
Evet, bir çift Larry Mahan çizme bakıyorum,
28 cm konçlu olanlardan, var mı?
Bakarım.
- Çorap da satıyor musunuz?
- Sadece beyaz çorap var.
Beyazdan başka giymem zaten.
Tuvaletiniz var mı?
Durma, devam et.
Odaları geçelim.
- Hangi oda?
- Sen tur atmaya devam et.
Kimse var mı, bakmak istiyorum.
Devam et, durma!
Bak ahbap, kendimi bir çeşit
belanın içinde bulmak istemem.
Sorun yok, merak etme.
Seni burada bıraksam da
bu konu uzamasa, nasıl olur?
Beni başka bir motele götür.
Paramı öde de ben gideyim.
Bak, zaten belaya bulaşmış durumdasın,
ben seni kurtarmaya uğraşıyorum.
Şimdi beni başka bir motele götür!
Otoyolda öldürülen o adama ait
Austin'den gelen laboratuvar raporu.
Kurşunun kalibresi neymiş?
Ortada kurşun falan yok!
- Kurşun yok mu?
- Evet, Efendim! Kurşun yok!
Eh, Wendell, her ne kadar anlamaya
çalışsam da bu işin mantıklı bir yanı yok!
Yok, Efendim!
Alında kurşun deliği var demiştin,
kurşun da arkadan çıkmamıştı..
Evet, Efendim!
Sen şimdi bana bu herifin
adamı vurduktan sonra...
...çakıyla deliği deşip kurşunu
çıkardığını mı söylüyorsun?
Efendim, bunu kafamda
canlandırmak bile istemem!
Ben de!
Kahvenizi tazeleyeyim mi, şerif?
Evet, Noreen, iyi olurdu.
Korucular ve narkotik, bu sabah
olay yerine doğru yola çıkmış.
Onlara katılacak mısınız?
Yeni cesetler eklenmiş mi o yığına?
Hayır, Efendim.
Eh, o zaman
ben gitmesem de olur sanırım.
SİLAH - CEPHANE
OKÇULUK MALZEMESİ
İşte çifte!
Fişek de lâzım mı?
- Evet, 8.4 mm'lik olsun.
- Geri tepmesi fenadır ama!
Kamp malzemeleri de var mı sizde?
Çadır direği mi?
Yani çadırınız zaten var, öyle mi?
Onun gibi bir şey işte!
Eh, çadırın model numarasını
verirseniz ben de direğini ısmarlarım.
Neyse boşver! İyisi mi,
sen bana komple bir çadır ver.
- Nasıl bir çadır istiyorsunuz?
- Çok direği olanlardan!
Başka bir oda alabilir miyim?
Odanızı mı değiştirmek istiyorsunuz?
Hayır hanımefendi. Odam kalsın,
ben bir oda daha istiyorum.
- Bir oda daha mı, yani ilave bir oda mı?
- Evet hanımefendi.
Odalarınızın bir planı var mı?
Evet, ona benzer bir şey var.
Teşekkür ederim.
38 numara boş mu?
Bakın, isterseniz odanızın
hemen yanındakini de alabilirsiniz.
137 numara, şu anda boş.
Hayır, 38 numara işimi görür.
O odada
iki ayrı geniş yatak var ama!
Beni vurma, ahbap!
İzi nasıl buldunuz?
Beni vurma, ahbap!
Yapmamalı,
senin gibi genç bir adam bile yapmamalı.
- Neyi yapmamalı?
- Otostop çekmemeli!
Tehlikeli!
Anton Chigurh'u görsen tanırsın,
öyle değil mi?
Evet, Efendim.
Karanlıkta bile görsem tanırım!
En son ne zaman gördün?
Geçen sene, 28 Kasım'da.
Günü gününe biliyorsun, bakıyorum.
Oturmanı söyledim mi?
Hayır, Efendim...
...ama bende bir koltuğun boş kalmasına
izin vermeyecek biri gibi bir intiba bıraktınız.
Tarihleri, isimleri, numaraları unutmam.
Onu 28 Kasım'da gördüm.
Karşımızda patlamaya hazır
bir bomba var.
Diğer taraftan da biz bir çuval parayı...
...karşı taraf ise
ürününü kaybetmiş durumda.
Anladım, Efendim.
Bu hesaptan her 24 saatlik zaman
dilimi içerisinde 1.200 Dolar çekebilirsin.
Binden fazla olduğu için böyle.
Masrafların bu miktarı aşacak olursa,
umarım bize güvenini sürdürürsün.
Sorun değil!
Chigurh'u ne kadar iyi tanıyorsun?
Ne öğrenmek istiyorsunuz?
Sadece hakkında ne düşündüğünü,
genel olarak yani.
Ne kadar tehlikeli olduğunu
öğrenmek istiyorum.
Neye kıyasla?
Lenf bezi iltihabına mı?
Beni çağırdığınıza göre
yeterince tehlikeli demek ki.
Evet, psikopat bir kâtil
ama ne var ki bunda?
Bunlardan etrafta yeterince var.
Dün Del Rio Motel'de 3 kişiyi...
...çöldeki o çoban dalaşmasında da
2 kişiyi öldürdü.
Buna son verebiliriz.
Kendinden çok emin görünüyorsun.
Tatlı hayattan nasibini aldığın oldu,
değil mi, Bay Wells?
Dürüst olmak gerekirse...
...o "tatlı", hayatın kendisiyle
tam olarak bağlantılı değil!
Merak ediyorum da...
Evet?
...park biletime bir iyilik yapar mıydınız?
Şaka yapmaya çalışıyorsun diye
kabul ediyorum!
Özür dilerim.
Caddeden bu ofisin binanın
kaçıncı katında olduğunu saymıştım.
- Eee?
- Bir kat arada kaynamış!
Bir bakarız!
Tek gecelik bir oda!
- Ücreti 26 Dolar.
- Tamam!
Bütün gece mesaide misin?
Evet bayım.
Sabah saat 10:00'a kadar buralardayım.
Bu senin için, yanlış anlama,
yasadışı bir iş yapmanı istemeyeceğim.
Beni arayan biri var,
polis değil.
Bu gece otele giriş yapan biri olursa
bana haber ver sadece.
"Biri" derken,
buna yalpalayan sarhoşlar da dahil!
Başka ne olabilir ki?
Endişelenme,
sana zarar verecek değilim.
Beni buradan götür yeter.
BİRLEŞİK DEVLETLER SINIR İSTASYONU
Kaza mı yaptınız?
Ceketine 500 Dolar veririm.
Parayı göreyim!
Kaza mı yaptınız?
Evet!
- Peki, parayı ver bana.
- Para burada, sen ceketi ver.
Bırak da
tutsun paranın ucundan.
Ver ceketi!
O birayı da ver bana!
Ne kadar vereceksin?
Brian!
Ver şu birayı adama!
MEKSİKA'YA HOŞ GELDİNİZ
Hastane!
Lütfen!
O araçlar hakkında
henüz bilgi gelmedi mi?
Şerif, o konuda toplanacak
ne kadar bilgi varsa topladım.
O araçlar
ölmüş insanların adına kayıtlı.
Bronco jipin sahibi öleli
20 sene olmuş.
Meksika'ya kayıtlı araçlar hakkında
ne öğrenebileceğime bir bakayım mı?
Aman, eksik olsun!
Bu ayın kontrolleri hazır.
Narkotikteki o ajan aradı yine.
Onunla konuşmak istemiyor musunuz?
O meseleden elimden geldiğince
uzak durmaya çalışıyorum.
Olay yerine gidecekmiş, sizin de ona
katılıp katılmayacağınızı öğrenmek istedi.
Ne samimi bir adam!
Loretta'yı benim için arayıp...
...Carla Jean Moss'u görmek için
Odessa'ya gideceğimi söyler misin?
Peki şerif.
Oraya vardığımda ararım onu.
Şimdi de arardım ama "Eve gel" diyecek
ve ben de muhtemelen karşı koyamayacağım.
Siz binayı terkedene kadar
beklememi ister misiniz?
İnsan, tümüyle gerekmedikçe
neden yalan söylemek istesin ki!
Torbert ne diyordu,
doğruluk ve adalet hakkında?
"Kendimizi, her gün yeniden
ve farklı bir şekilde adarız"
Bunun gibi bir şeydi.
Bu gidişle ben kendimi
günde iki kez adayacağım...
...hatta bu iş bitmeden
bu üçe de çıkabilir.
Bu da ne be?
Şerif?
Yükünü son zamanlarda
kontrol ediyor musun?
Bu ne rezalet!
Bağlantılardan biri gevşemiş olmalı.
Oradan ayrılırken
kaç ceset vardı bu kamyonette?
Merak etme,
hiç ceset kaybetmedim, şerif!
Hepsini birden taşıyacak
kapalı kasa bir araç bulamadınız mı?
Dört çekerli bir minibüs yoktu.
Güvenli yükleme yapmadığım
için ceza mı keseceksin bana?
Çek git buradan!
İyi günler!
O paraya göz koyduğunda
hayal ettiğin gelecek...
...bu değildi sanırım!
Endişelenme,
peşindeki adam ben değilim.
Bunu biliyorum.
- Onu gördüm.
- Onu gördün mü?
Ve hâlâ hayattasın, öyle mi?
"Son gerçek kötü adam"
dedikleri yoksa bu herif mi?
- Hayır, ben onu böyle tarif etmezdim.
- Nasıl tarif ederdin?
Ben derdim ki:
"Bu herif şakadan anlamıyor!"
- Adı Chigurh.
- Şeker mi?
Chigurh.
Anton Chigurh.
- Seni nasıl bulduğunu biliyor musun?
- Evet, beni nasıl bulduğunu biliyorum.
- Ona "Alıcı-verici" derler.
- Ne olduğunu biliyorum.
Tekrar bulamayacak ama!
- Belki o şekilde değil.
- Hiçbir şekilde bulamayacak!
- Seni bulmam sadece üç saatimi aldı.
- Öyle ama kımıldayacak durumda değildim.
Hayır,
sen durumun ciddiyetini anlamıyorsun.
- Ne iş yaparsın?
- Emekliyim.
Ne iş yapardın?
- Kaynakçıydım.
- Asetilen mi, oksijen mi, volfram mı?
Ne olursa!
Kaynatılacak ne varsa kaynatırdım.
- Dökme demir de mi?
- Evet.
- Pirinç lehiminden bahsetmiyorum.
- Öyle bir şey demedim ki!
- Kurşun ve bakır?
- Ne dedim ben şimdi?
Vietnam'da bulundun mu?
Evet, Vietnam'daydım.
Ben de öyle!
Ne yani,
bu durum bizi ahbap mı yapıyor?
Bak, bu parayı bana vermek zorundasın.
Seni korumam için başka bir nedenim yok.
Artık çok geç.
Parayı harcadım.
1,5 milyonu orospulara ve viskiye gitti,
kalanı da burada sağa sola dağıttım.
Şu anda Odessa'ya doğru yolda
olmadığını nereden biliyorsun?
- Odessa'ya neden gitsin ki?
- Karını öldürmek için.
Belki de çekinmesi gereken odur...
...benden yani!
- Çekinmiyor.
Sen bu işlerin adamı değilsin.
O araçları tesadüf eseri
bulan birisin sadece!
Nehrin karşısındaki Eagle Otelinde
kalıyorum. Adım Carson Wells.
Canına tak ettiğinde beni ara!
Paranın bir miktarının sende
kalmasına göz bile yumabilirim.
Anlaşma yapacak olsam...
...neden bu Chigurh
denen herifle yapmayayım?
Hayır, anlamıyorsun,
onunla anlaşma falan yapamazsın.
Parayı iade etmiş olsan bile
sırf içindeki o rahatsızlığı...
...tatmin etmek için seni yine öldürür.
Tuhaf bir adamdır,
prensip sahibi olduğu bile söylenebilir.
Para, uyuşturucu gibi şeylerin
çok ötesinde bir prensip anlayışıdır bu.
Sana benzemez,
hatta bana bile!
Senin kadar çok konuşmuyor,
bu yüzden benden geçer not aldı.
Carla Jean!
Geldiğin için teşekkür ederim.
Neden geldiğimi bir bilsem!
Söyledim size,
nerede olduğunu bilmiyorum.
- Haber almadın mı?
- Hayır, almadım.
- Hiç mi?
- Tek kelime bile!
- Almış olsaydın bana söyler miydin?
- Şey, bilemem.
- Sizinle başının derde girmesine gerek yok.
- Başının dertte olduğu ben değilim.
- Kiminle o zaman?
- Bazı kötü adamlarla.
Bu adamlar onu öldürecek, Carla Jean.
Pes etmezler.
O da etmez.
Hiç etmedi ki!
Nerede bela varsa
kapısını açacaktır.
Sanderson'ın doğusunda mezbahası
olan bir Charlie Walser vardır, tanır mısın?
Pekâla!
Orada sığırları nasıl keserler bilir misin?
Alınlarına balyozla vurup...
...sıkıca bağlarlar
ve boğazlarını keserler.
Bir keresinde Charlie's bunlardan birini
bayıltıp bağlar ve kesmeye hazırlanır...
...ama hayvan kendine gelir
ve debelenmeye başlar.
Anlayacağın çılgına dönmüş
300 kiloluk bir hayvan, tabirimi mazur gör!
Charlie lanet hayvanı
kafasından vurmak için silahına sarılır...
...ama bütün o hengâme sırasında
silahtan çıkan kurşun...
...sekerek gelir ve
Charlie'nin omuzuna saplanır.
Şimdi git Charlie'yi gör...
...hâlâ sağ eliyle şapkasına uzanamıyor.
Anlatmak istediğim, insanoğluyla
bir öküz arasındaki mücadelede bile...
...sonuç kesin değil.
Llewelyn aradığında,
benimle güvende olacağını söyle.
Bugünlerde sığırları
değişik şekilde öldürüyorlar.
Havalı silah kullanıyorlar.
Şu mesafeden taş sıkıyorlar.
Beyni darmadağın ediyor...
...hayvan ne olduğunu anlamıyor bile!
- Bana bunları neden anlatıyorsunuz, şerif?
- Bilmiyorum.
Beyin jimnastiği yapıyorum.
Merhaba, Carson.
Odana gidelim!
Bunu yapmak zorunda değilsin.
Günübirlik küçük işler yaparım sadece,
bırak gideyim.
Bunu neden yapayım ki?
Harcadığın zamana değecek
bir şeyler yapabilirim...
...bir yerlerde bankamatik buluruz
ve 14 bin doların olur.
Ve herkes yoluna gider!
Bankamatik mi?
- Çantanın nerede olduğunu biliyorum.
- Bilmiş olsaydın yanında olurdu.
Nehir kenarından bakılınca görülüyor.
Nerede olduğunu biliyorum.
Ben daha iyi bir şey biliyorum.
- Neymiş o?
- Yolculuğunun nerede son bulacağını biliyorum.
- Neresiymiş orası?
- Bana getirilecek...
...ve ayaklarımın dibine konacak!
Bundan tam olarak emin olamazsın.
Diğer şekilde 20 dakikada burada olur.
Tam olarak eminim. Sen şimdi
ne olacağını biliyor musun, Carson?
Durumunu kabul etmelisin.
Daha itibarlı olabilir.
Cehenneme gideceksin!
Olur!
Sana bir şey sorayım.
Peşinden gittiğin usüller
seni bu noktaya getirdiyse...
...onlara ne gerek vardı o zaman?
Ne kadar çılgın biri olduğunun
farkında mısın?
Bu konuşmanın doğasını mı kastediyorsun?
Seninkini kastediyorum.
Para senin olabilir, Anton.
Alo?
Evet?
Carson Wells diye biri var mı orada?
Senin kastettiğin anlamda yok!
Gelip beni görmen gerekiyor.
Sen kimsin?
Kim olduğumu biliyorsun.
Benimle konuşman gerekiyor.
Seninle konuşmam gerekmiyor.
Bence gerekiyor.
Nereye gideceğimi biliyor musun?
Bana ne nereye gideceğinden!
Nerede olduğunu biliyorum.
Öyle mi? Neredeymişim peki?
Nehrin karşısındaki hastanedesin.
Ancak benim gideceğim yer orası değil.
Nereye gideceğimi biliyor musun?
Evet, nereye gideceğini biliyorum.
Pekâla!
Karım orada olmayacak ama!
Nerede olduğu hiç farketmez!
Ne için gideceksin o halde?
Bu işin nasıl sonuçlanacağını
biliyorsun, değil mi?
Hayır!
Bence biliyorsun.
Bu yüzden bu sana son teklifim.
Parayı getir,
karını rahat bırakayım.
Aksi takdirde o da senin gibi
sorumlu olur.
Bu, elde edebileceğin
en iyi anlaşma.
Kıçını kurtaracağını söylemiyorum,
çünkü kurtaramazsın.
Pekâla tamam,
sana bir şey getireceğim.
Sen artık benim için
özel bir proje oldun...
...gelip beni aramana gerek yok!
- Del Rio'daki motel mi?
- Evet Efendim.
Üç cesette de kimlik yoktu...
...ama Meksikalı oldukları belli.
Meksikalıydılar yani!
Açıkta kalan soru şu, Meksikalı olmaktan
vazgeçmişler mi, vazgeçmişlerse ne zaman?
Anladım, Efendim!
Pekâla Wendell, o anahtar silindiriyle
ilgili araştırma yaptın mı?
- Evet, Efendim. Yerinden fırlamış.
- Tamam!
Oraya gitmek ister misiniz?
Gerek yok, tek bakacağım o anahtar silindiriydi,
o çocuklarda tabii nedenlerle ölmüş zaten!
- Bu nasıl oluyor şerif?
- Uğraştıkları işin tabiatında var bu!
Anladım Efendim.
Wendell, neresinden baksan bu bir savaş.
Daha uygun bir kelime bulamıyorum.
Kim bu insanlar?
Geçen hafta Kaliforniya'da
yakaladıkları şu çifte bak!
Yaşlılara oda kiralıyorlarmış.
Sonra öldürüp arka bahçeye gömüyor
ve emeklilik çeklerini tahsil ediyorlarmış.
Öldürmeden önce işkence ediyorlarmış.
Nedenini anlamış değilim.
Belki de televizyonları bozuktu
ve canları sıkılıyordu.
Ve bu böylece devam etmiş, ta ki...
Bak gazeteden alıntı yapıyorum:
"Üzerinde sadece köpek tasması olan
çıplak bir adam binadan fırlayınca..."
"...komşular alarma geçti."
İnsan böyle şeyleri uyduramaz ki,
istese de uyduramaz!
Dikkat edilmesi gereken birileri tarafından
farkedilmesinin ne kadar uzun sürdüğü.
Adamlar arka bahçede mezar kazıyor,
kimse farketmiyor!
Sorun değil, benim de bazen
kendi kendime güldüğüm oluyor.
Gülmekten başka
yapacak pek bir şey de yok.
Söylesene!
Bu kapıdan Amerika Birleşik Devletlerine
sence kimler girebilir?
Bilmem!
Amerikan vatandaşları mı?
Bazı Amerikan vatandaşları!
Peki sence kim karar verir girmelerine?
- Eh, sanırım siz!
- Bu doğru! Peki nasıl karar veririm?
- Bilmem!
- Sorular sorarım.
Mantıklı cevaplar alırsam Amerika'ya
girerler, alamazsam giremezler!
- Bu konuda anlamadığın bir şey var mı?
- Hayır, Efendim!
O halde tekrar soruyorum:
Üzerinde kıyafet olmadan burada ne işin var?
Pardesüm var ama!
- Benimle dalga mı geçiyorsun?
- Hayır Efendim!
- Oyun oynamayı bırak!
- Peki Efendim!
- Asker misin?
- Hayır Efendim. Gaziyim.
- Vietnam mı?
- Evet Efendim, hem de iki kez!
- Hangi birlik?
- 12nci Piyade Taburu.
7 Ağustos 1966'dan, 2 Temmuz 1968'e kadar.
- Wilson!
- Buyrun, Efendim!
Biri bu adama yardımcı olsun,
şehre inmesi gerek!
- Çizmeler dayanıklı çıktı mı?
- Hem de nasıl!
- Çizme dışında her şeye ihtiyacım var.
- Pekâla!
Üzerinde elbise olmayan
çok adam gelir mi buraya?
Hayır bayım.
Sıradışı bir durum bu.
Seninle konuşmak istemiyor!
Evet istiyor!
Ver onu telefona!
Saatin kaç olduğundan
haberin var mı?
Saatin kaç olduğu umurumda değil!
Telefonu da yüzüme kapama!
Bekleyemez mi?
Kendi evimde bile huzur yok!
- Llewelyn!
- Selam!
- Ne yapmalıyım?
- Neler olup bittiğini biliyor musun?
Bilmiyorum,
Terrell şerifi beni görmeye geldi.
Ne anlattın ona?
Ona anlatacak ne biliyorum ki?
Yaralısın, değil mi?
Bunu da nereden çıkardın?
- Sesinden anlaşılıyor.
- Sesi bile sahtedir onun!
Bak, El Paso'daki Desert Sands
oteline gelmeni istiyorum.
Parayı sana verip
seni bir uçağa bindireceğim.
Llewelyn, ben seni bu müşkül
durumda bırakıp gitmem.
Böylesi daha iyi. Gitmiş olursan ve
para bende olmazsa, bana dokunamaz...
...ama ben onun canına okurum.
Onu bulduktan sonra da
gelir sana katılırım.
Kimi bulacaksın?
Annem ne olacak?
- Bir şey olmaz, düzelir.
- Düzelir mi?
Düzelmek mi?
Kanserim ben be!
Onun canını kimse sıkamaz,
merak etme.
Kimsin sen?
- Ben mi?
- Evet!
Hiç kimse!
Muhasebedenim.
Meksikalılara alıcı vermiş.
Sanıyor ki, sandı ki,
ne kadar çok kişi ararsa...
Çok aptalca!
Doğru olanı seçersin, olay biter!
Anlıyorum!
Beni vuracak mısınız?
Duruma bağlı.
Beni görüyor musun?
Bu işin buralara varacağını
hep biliyordum.
Sağduyum bana bunların olacağını
dört sene önce göstermişti.
Biz evleneli
daha üç sene bile olmadı!
Üç sene önce aynı sözleri söylemiştim.
"Hayır" ve "Öyle olsun!"
Buyur bakalım!
33 derece sıcağa geldik.
Üstelik kanserim. Şu hâle bak,
gidecek bir evim bile yok!
El Paso, Teksas'a gidiyoruz.
Orada kaç kişiyi tanıdığımı biliyor musunuz?
- Hayır, hanımefendi.
- İşte bu kadar!
- Prednizon'umu bulamadım.
- Çantana koydum, anne.
- Eh, bulamıyorum!
- Koydum ama ona değil diğerine!
Kurul şuraya bir yere! Ben biletleri alıp
bagaj için el arabası getireyim.
Bagajınız için yardıma ihtiyacınız
var mı, bayan?
Vay canına! Şükürler olsun ki
Batı Teksas'da hâlâ bir beyefendi var.
Evet, teşekkürler.
Yaşlı ve rahatsızım.
- Hangi otobüse bineceksiniz?
- El Paso'ya gidiyoruz. Neden diye sormayın.
İnsan, takım elbise giymiş
bir Meksikalı'yı nadiren görüyor.
El Paso'ya mı gidiyorsunuz?
Orayı iyi bilirim, nerede kalacaksınız?
Carla Jean, nasılsın?
Şerif, Charlie Walser hakkında
anlattığın o hikaye gerçek miydi?
Charlie Walser da kim?
Gerçek hikaye mi?
En ince noktasına kadar
doğrudur diyemem ama hikaye olduğu gerçek.
Peki, tamam!
Şerif, bana bir konuda
söz verebilir misiniz?
Evet, hanımefendi?
Llewelyn'in nereye gittiğini
söyleyecek olursam...
...oraya tek başınıza gidip onunla
konuşacağınıza söz verir misiniz?
Sizden başkası olmayacak.
Evet hanımefendi, veririm.
Llewelyn kimseden yardım istemez.
Yardıma ihtiyacı olduğunu
aklına bile getirmez.
Carla Jean,
kocana zarar vermeyeceğim...
...ve farkında olsa da,
olmasa da, yardıma ihtiyacı var!
Sorun nedir, komşu?
Benim aküden
adamakıllı şarj ederiz.
- Buralardan mısın?
- Doğma büyüme, Alpine'liyim.
Tut bakalım!
- Hangi havaalanını kullanırsınız?
- İyi de, havaalanı mı uçuş pisti mi?
- Havaalanı.
- İyi de, nereye gidiyorsun?
- Bilmem!
- Yeni topraklara kanat açtın demek?
O yollardan ben de geçmiştim!
Neyse...
...uçuş pistleri var.
Havaalanı da El Paso'da.
Belirli bir yere uçmak istiyorsan,
Dallas'a devam etsen daha iyi olur.
Aktarma yapmak zorunda kalmazsın.
- Ahbap, uçları bağlayacak mısın?
- O kafesleri kamyonetten indirir misin?
Neden bahsediyorsun sen?
- Selam, aksesuarlı sporcu!
- Sana da selam!
Kafa dengi biri misin?
Evet, öyleyim!
Odamda bira var!
- Karımı bekliyorum.
- Ya?
Demek pencerenden dışarıyı
bu yüzden gözetliyorsun?
Sayılır!
- Başka kimi bekliyorsun?
- Bakıyorum işte, kim gelecek diye!
Öyle ama kimse bunun farkında değil.
Bira!
Farkında olan tek o!
Ben buzda birayı getireyim,
sen evli kalmaya devam edebilirsin.
Olmaz bayan!
Biranın adamı nereye götürdüğünü iyi bilirim.
Bira adamı
daha fazla biraya götürür!
Polisi arayın!
Polise telefon edin!
Yerel polisi arayın!
Telsizim onlara ayarlı değil.
Dönüş yolculuğuna başlamadan
sana bir hahve ısmarlayayım mı?
- Odasında para bulunmadı mı?
- Birkaç yüz dolar, o da üzerinde bulunan.
Parayı o Meksikalılar almış olmalı.
Bence de öyle.
Gerçi oradan bir acele ayrıldılar ama!
Her şey o kahrolası
para yüzünden, Ed Tom.
Para ve uyuşturucu yüzünden!
Bu işin artık ucu kaçtı!
Bütün bunlar ne için?
Bu işler bizi nereye götürüyor?
20 sene önce bana, bir gün
Teksas kasabalarının caddelerinde...
...burunlarında kemik, yeşil saçlarıyla
yürüyen çocuklar göreceğimi söylesen...
...sana güler geçerdim.
- Belirtiler ve mucizeler!
Zaten insanlar birbirlerine, "Beyefendi",
"Hanımefendi" diye hitap etmekten...
...vazgeçerse gerisi gelecektir.
Bu bir gelgit,
hem de kederli bir gelgit!
- Hem hepsi bu kadar da değil!
- Evet, değil!
Yine de bunlar senin adamı
tarif etmeye yeterli değil.
Kahrolası, sadece kaçık
bir suçlu, Ed Tom.
- Kaçık olduğundan emin değilim.
- Peki, sen ne ad takardın ona?
Bilmiyorum. Bazen daha çok
bir hayalete benzetiyorum.
- Herif gerçekten çılgının teki!
- Öyle mi?
Eagle Motel'de yaptıkları
insanın aklına, havsalasına sığmıyor.
Öyle!
Adamda garip bir sertlik var.
Bu dediğin adamı pek tarif etmiyor.
Bir gün otel kâtibini vuruyor...
...ertesi gün geri geliyor
ve emekli bir albayı kurşunluyor.
İnanılacak gibi değil!
Olay mahallinde elini kolunu
sallaya sallaya geziniyor.
Böyle bir şeyi kim yapar?
İnsan kendini böyle birinden nasıl korur?
İyi yolculuklar, Ed Tom.
Kusura bakma,
senin delikanlıya yardımcı olamadık.
Arkadayım!
- Gelenin ben olduğumu nasıl bildin?
- Senin kamyoneti başka kim kullanacaktı ki!
- Duydun mu?
- Neyi?
Duydun mu nasıl...
...benimle kafa buluyorsun.
- Nereden kapıldın bu fikre?
- Kedilerden biri huysuzlandı.
- İyi de, benim kamyonet olduğunu nasıl bildin?
Sen içeri girince
öyle bir sonuca vardım.
Bunlardan kaçına sahipsin şimdi?
Kediler mi?
Bilmem, birkaç tane vardır.
Eh, aslında "sahipsin" derken
ne demek istediğine de bağlı bu.
Bazıları yarı evcil,
bazıları ise kanun kaçağı!
Nasıl gidiyor, Ellis?
Görüyorsun işte!
Söylemeliyim ki, sen de yaşlanmışsın.
Yaşlandım!
Karından mektup aldım.
Bana düzenli olarak yazar,
ailede neler olup bittiğinden haber verir.
- Ortada bir aile olduğunu bilmiyordum.
- Bırakacağını söyledi!
- Bir fincan ister misin?
-Memnun olurum.
Bu kahve ne zaman yapıldı?
Arta kalan olsa da
genelde haftada bir tazelerim!
Seni vuran o adam hapiste öldü.
Angola'da! Evet!
Serbest bırakılmış olsa, ne yapardın?
Bilmem ki!
Hiçbir şey, zaten mantıksız olurdu.
Bunu duyduğuma şaşırdım.
İnsan, elinden alınanı
geri almaya çalıştıkça...
...elinde kalmış olanları da
kaybediyor.
Bir süre sonra da yaralarını
sarmaktan başka çaresi kalmıyor.
Büyükbaban, şerif yardımcısı
olmamı hiç istememişti benden.
Loretta bırakacağını söylüyor.
- Böyle bir karara nasıl varabildin?
- Bilmiyorum.
Kendimi yenilmiş hissediyorum.
Yaşlandığımda...
...Tanrı'nın bir şekilde
hayatıma gireceğini sanırdım hep.
Girmedi!
Onu suçlamıyorum.
Yerinde olsaydım
ben de aynı kanaate varırdım.
Tanrı'nın ne düşündüğünü
kim bilebilir ki?
Mac Amca'nın Winchester tüfeğini
ve rozetini, müzeye koysunlar diye...
...koruculara yolladım.
Mac Amca'nın ödülünü nasıl aldığını
anlatmış mıydım sana?
Hudspeth Kasabası'ndaki evinin
verandasında vurmuşlardı onu.
Yedi ya da sekiz adam dayanmış kapıya,
"şunu isteriz, bunu isteriz" demişler.
Mac Amca da
çiftesini kapmak için eve dalmış...
...ama onlar daha çabuk davranıp...
...kapısının eşiğinde vurmuşlar onu.
Ella Teyze de fırlamış
ve kanı durdurmaya çalışmış...
...tabii bu arada Mac
hâlâ çiftesini almaya çalışıyormuş.
Vuranlar da atlarının üzerine oturup,
ölmesini seyretmişler.
Bir süre sonra içlerinden biri,
kızılderili dilinde bir şeyler söylemiş...
...ve sonra gitmişler.
Ella Teyze bilmese de,
Mac Amca ne olacağını biliyordu...
...sol akciğerinden vurulmuştu.
Nasıl derler?
"Hepsi bu işte!"
- Ne zaman ölmüş?
- 1909'da.
Hayır, yani hemen mi ölmüş, gece mi
ölmüş, son nefesini ne zaman vermiş?
Sanırım o gece ölmüş.
Sabah olunca da, Ella...
...o sert toprağı kazarak,
onu gömmüş.
Hani "yenildim" diyorsun ya,
bu yeni bir şey değil.
Bu topraklar, insanına karşı haşindir.
Olacaklara mani olamaz...
...kadere karşı koyamazsın.
Bu, "Kibir" olur!
- Biliyordum bitmediğini!
- Bitmedi!
Para bende değil.
Az bir miktarı bendeydi, çoktan bitti ve
daha ödenmesi gereken bir sürü fatura var.
Annemi bugün toprağa verdim,
masrafların ödemesini dahi yapmadım.
Ben olsam bu konuda endişe etmezdim.
Oturmam gerek.
Bana zarar vermek için
bir nedenin yok.
Yok ama sözüm var.
- Sözün mü var?
- Kocana!
Çok saçma. Beni öldürmek için
kocama söz mü verdin?
Kocanın seni kurtaracak şansı oldu.
Ancak o bunun yerine
kendini kurtarmaya çalıştı.
Öyle olmamıştır.
Dediğin gibi olmamıştır.
- Bunu yapmak zorunda değilsin.
- Hep aynı şeyi söylerler!
Neymiş o söyledikleri?
"Bunu yapmak zorunda değilsin."
derler.
Değilsin!
Pekâla!
Yapabileceğimin en iyisi bu.
Yazı mı, tura mı?
Seni orada otururken gördüğümde
çılgının biri olduğunu anlamıştım.
Başıma ne geleceğini
tam olarak anlamıştım.
- Yazı mı, tura mı?
- Olmaz!
Söylemeyeceğim!
- Yazı mı, tura mı?
- Para neden karar versin ki?
Söz hakkı sende!
Eh, buraya bu paranın geçtiği
aynı yollardan geçerek geldim.
Bayım,
kolunuzdan kemik fırlamış!
İyiyim ben,
durun da şurada biraz oturayım.
Ambulans geliyor.
Az ötedeki adam aramaya gitti.
Pekâla!
Siz iyi misiniz?
Kolunuzdaki kemik yerinden fırlamış.
O gömleğe ne istersin?
Boşverin bayım,
gömleğimi size vereceğim.
Şu kemiğe bak be!
Bunu benim için bağlar mısın?
Bağlayacaksın sadece,
bağlayacaksın!
Bak bayım, birine yardım etmek
beni üzmez, hem bu para çok.
Al parayı! Al...
...beni hiç görmediniz!
Çoktan gitmiştim.
Peki, Efendim!
- Paranın bir bölümü benim!
- Kahrolası gömleğin hâlâ üzerinde ama!
- O para gömlek için değildi.
- Olabilir ama gömleksiz kalan benim!
- Belki atla gezintiye çıkarım.
- Tamam!
- Ne diyorsun?
- Bak, gününü ben programlayamam.
Yani, bana katılmak ister miydin?
Hiç işim olmaz!
Emekli olan ben değilim!
O zaman belki buralarda
bir işe yardım ederim.
Etmezsen daha iyi olur.
- Rahat uyuyabildin mi?
- Bilmem, rüyalar gördüm.
Eh, artık rüya görecek vaktin var.
İlginç bir şeyler gördün mü bari?
Rüyanın kahramanlarıyla ilgili
ilginç şeylerdir hep zaten.
Ed Tom, uslu uslu dinlerim!
Peki o zaman! İki rüya gördüm, ikisinde de
kendine has bir şekilde babam vardı.
Yaş olarak ona yirmi sene fark attım.
Yani öyle hesaplarsak,
o benden daha genç.
Her neyse, ilkini çok iyi
hatırlamamakla beraber...
...kasabada bir yerlerde buluşuyorduk
ve o bana para veriyordu.
Sanırım parayı kaybettim.
İkincisinde de, ikimiz de
sanki eski günleri yaşıyorduk.
Gece vakti at sırtında
dağların arasında ilerliyor...
...dağların arasındaki
o geçitten geçiyordum.
Soğuktu ve yerde kar vardı.
Yanımdan geçti ve ilerlemeye devam
etti. Bir şey söylemeden geçip gitti.
Sırtına battaniyesini atmış,
başını da omuzlarının arasına gömmüştü.
Yanımdan geçerken taşıdığı boynuzun
içinde alev alev yanan bir şeyler gördüm.
İnsanlar öyle yapardı ve boynuz,
mehtabın rengini alır...
...içindeki ateş sayesinde görülürdü.
Rüya olduğu halde
biliyordum ki önden gidecek...
...ve bir yerlerde, o soğuk ve
karanlığın içinde bir ateş yakacaktı.
Biliyordum ki oraya vardığımda,
o orada olacaktı.
Sonra, uyandım!
Çeviri - "oezel"
senkron: EMRINHO (www.paylashturk.com)