Tip:
Highlight text to annotate it
X
Edna Milyon nefes kesen bir kıyafetle...
"Çingene pembesine boyanmış bir tren..."
"İki dolarlık altı patlar ama ateş almaz..."
"Bir köşeye sığınmışım,
yağmur bardaktan boşanırcasına."
"Ölü adamın tabutunun üstünde 16 kişi..."
"Ve kırık bir kupadan içiyordum içki..."
"İki pantolon ve tiftik bir yelek..."
"Bourbon"la şişmişim,
kaldıramam kendimi."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Schiffer bir şişe kırdı
Morgan'nın kafasında..."
"Ben de basıverdim
şeytanın kuyruğuna..."
"Süzülerek dolunayın
yüzündeki çatlaklardan..."
"Ve bir Küba kodesinin
parmaklıklarından."
"Mor bir bıçağın üzerinde
kanlı parmaklar..."
"Kokteyl bardağından
içen bir flamingo..."
"Bir başkasının karısıyla
çimlerin üstündeyim..."
"Gemi direğinin tepesinden
manzarayı hayranlıkla izlerim."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
Burada ne yapıyorsun Julie?
Havanın aydınlanmasını izliyorum.
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Hey..."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
Uyuyor musun bebeğim?
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..".
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Bir Hong Kong yatağında
sarı çarşaflar..."
"Stazybo marka bir trompet
ve Slingerland bir simbal..."
"Kız dedi ki: Karnaval"a gidelim!"
"Yüz dolardı içimizi karartan."
"Edna Milyon nefes kesen bir kıyafetle..."
"Çingene pembesine boyanmış bir tren..."
"İki dolarlık altı patlar ama ateş almaz..."
"Bir köşeye sığınmışım,
yağmur bardaktan boşanırcasına."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
"Hey, minik kuş
yuvana doğru uç..."
"Evin yanıyor,
yavruların yalnız."
- Çünkü benimle...
... çünkü benimle ilgilenmiyorsun...
... veya beni istemiyorsun.
Ya da bana hiçbir biçimde
bağlanmak istemiyorsun.
Seninle işim bitti artık Zack.
Seninle ilişkim tamamen bitti.
Neden gidip kendine, evcil hayvanın
olacak bir başka küçük kız bulmuyorsun?
Bu senin için hiç zor olmamalı.
Senden de, o lanet olası aptalca radyo
programlarından da artık gına geldi!
- Gerçekten de bu boktan
durumdan çok sıkıldım!
Tamam. Tamam!
Şu an bunun hakkında konuşmayacağız.
Kendine bir bak Zack.
Kendine ne yaptığına bir bak.
Kendi mezarını kazıyorsun.
Neden bir süreliğine bile olsa
tek bir radyoda kalamıyorsun?
Neden daima kendi geleceğini
berbat etmek zorundasın ki, ha?
Seni bu kadar korkutan şey nedir Zack?
Evet, şey, galiba haklısın Laurette.
Bu anı sonsuza dek yaşayamayız.
Lanet olsun!
Tamam, bak, şey...
Belki de New York'a veya Detroit'e,
ya da Baltimore'a geri dönmelisin.
Oraları sevdiğini söylemiştin,
hatırladın mı?
Eskiden çalıştığın radyolardan
birine geri dön...
... ve onlardan sana ikinci
bir şans vermelerini iste.
Birilerinden bir şey istemekte
yanlış olan bir taraf yok.
Neden bu sana daima
o kadar zor geliyor?
Sen iyi bir DJ"sin Zack.
Tek yapman gereken, birazcık
insanların kıçını yalamayı öğrenmek.
Onların da tek istediği bu, biliyorsun.
Ben kimsenin kıçını asla yalamam,
bunu da sen gayet iyi bilirsin Laurette.
Tamam, harika. Unut gitsin.
Artık seninle konuşmuyorum Zack.
Tamam mı?
Ben de seninle konuşmuyorum...
... çünkü burada olmayı
istemiyorsun kahrolası.
Artık benimle oynamana da
izin vermeyeceğim!
Senden nefret ediyorum.
Sen inatçı ve kahrolası aptalın tekisin.
Ve senden nefret ediyorum.
Senden nefret ediyorum.
Seninle birlikte olduğum için
aptalın tekiyim ben.
Seninle kaybettiğim zamana yanıyorum!
Hiçbir geleceğin yok Zack,
özellikle de benimle.
Yok, o ayakkabılar olmaz.
Ayakkabılar olmaz diyorum sana!
- Ayakkabıları atamazsın!
- Öyle mi?
Haydi, vur bana hergele!
Döv beni! Döv beni!
Sanırım ilişkimiz burada bitti Laurette.
Biliyor musun Jack, beraberce
biraz para yapabilirdik.
Ama sen her zaman
su gibi para harcıyorsun.
Yani, kumar oynuyorsun, kafayı
buluyorsun, züppece giyiniyorsun!
Eğlenmem lazım, bilirsin bebeğim.
Tabii, gayet iyi biliyorum.
Gelecek için daima büyük, çok
büyük planlar yapıp duruyorsun.
Bunu neden yaptığını bilmek ister misin?
Çünkü sen yaşanan günü
daima berbat ediyorsun.
Beraber olduğun şu beyaz kıza,
Julie'ye neler olduğuna bir bak.
Dağıldı gitti şu sıralarda.
Sahip olduğun tüm kızların kafaları
öylesine karışık ki; tabii ben hariç!
Senin hakkında, daha önce hiç aklına
gelmeyen pek çok şey söyleyebilirim.
O kalın kafana hiç girmeyen şeyler.
Ama, sen de bilirsin ki insan
asla o kadar da emin olamaz.
Anacığım Amerika'nın kocaman
bir kazan olduğunu söylerdi.
Çünkü onu kaynattığın zaman...
... tüm pislik üste çıkar, derdi.
Bu yüzden, belki senin için de
hala bir ümit vardır Jack.
Beni dinliyor musun sen?
Lanet olsun!
Hiç kimseyi anlamıyorsun.
Senin sorunun da belki bu.
Kadınları hiç anlamadığın apaçık.
Bir pezevengin de, en azından
kadınları anlaması gerekir.
İyi bir pezevenk olsaydın, bana çoktan
vururdun ya da başka bir şey yapardın.
Ama ben buraya uzanıp
sonsuza kadar konuşsam da...
... sen tek kelimesine bile
kulak asmazsın...
... İngilizceyi bile anlamıyorsun sanki.
Yaptığın tüm o planların içinde kayboldun.
Ama ben seni iyi tanıyorum Jack.
Jack.
Kesin kez çenen düşmüş senin,
değil mi bebeğim?
- Evet?
- Hey Jack. Benim, Gig.
Ne istiyorsun adamım?
Sana hiçbir şey borçlu değilim.
Adamım, ilgi duyabileceğin
bir şey biliyorum Jack.
Eminim ki biliyorsundur.
- Meşgul müsün?
- Evet.
Sadece oraya gelip seninle biraz
konuşmak istiyorum Jack.
Senin tarafında olduğumu sana
ispatlamak istiyorum be adamım.
- Konuşmak için beş dakikan bile yok mu?
- Hayır, yok.
- Yapma be Jack.
- Peki gel ama kısa kes, tamam mı?
- Hemen geliyorum.
- Tamam.
Şişko buraya geliyor.
Malını ört biraz!
Bunu al; görmeyeli biraz
kurnazlaştıysa diye, tamam mı?
Selam Jack. Nerelerdeydin?
Selam bebek.
Hoş kızmış!
Şu Jefferson bölgesinde
olanlardan sonra...
... benim için neler hissettiğini
gayet iyi biliyorum Jack.
O ispiyoncu çocuk yüzünden.
Ve seni hiç suçlamıyorum.
Ama sen bu işi çok ciddiye aldın.
Geçmişi geçmişte bırakmalısın Jack.
Bu akşam buraya aramızı
düzeltmek için geldim.
Peki bunu nasıl becereceksin mankafa?
Sana gerçekten büyük bir iyilik yaparak.
Son derece ciddiyim bak.
Adamım, söz ettiğin her neyse,
palavra olduğunu biliyorum.
Jack, aramızı düzeltmek için
bir yol bulmaya çalışıyordum...
... ve sonunda buldum.
Lütfen geçmişi unutalım.
Adamım, neden tuttuğum kişiler tarafında
yer almak istediğini anlayabiliyorum.
Bana bir iyilik yapmak istiyorsun çünkü
benim büyük biri olacağımı biliyorsun...
... Ve sen de işin parçası olmak istiyorsun.
- Doğru, bunun saklanacak bir tarafı yok.
Sonunda nereye varacağını biliyorum.
Ama beni sonuna kadar dinle,
küçük hediyeme bir göz at ve...
... eğer ilgini çekmezse, söylemen yeter.
- Neymiş bu hediye?
Oh, adamım, ölüp biteceksin buna.
Elimde, bu gezegenden olduğuna
bile inanmayacağın bir piliç var.
- Yo, bak buna inanırım.
- Jack, biraz ciddi ol be adamım.
Bu kız 19 yaşında.
Beyaz güzel bir kız.
Bir Cajun tanrıçası, adamım.
Gerçek bir Cajun tanrıçası!
Onu Belle Chasse Oteli'ne yerleştirdim.
Ve şu anda orada seni bekliyor Jack.
Hediyem bu işte. Herhalde sana
verebileceğim en güzel hediye.
Yahu, benim buna kanacağımı
düşündüğüne inanamıyorum.
Hey, oraya git ve bir kontrol et.
Eğer deliysem veya yalan söylediysem
hiçbir şey kaybetmezsin.
İşin gerçeği, kıza ilk vuruşu
senin yapmanı istedim...
... tamamen yıpranmadan önce yani,
çünkü bu kız muhteşem, adamım.
O halde onu neden sen kendin için
istemiyorsun, adamım?
Neden onu, şu sözde gerçek
dostlarından birine vermiyorsun...
... Decatur Caddesi"nde takılan
o hergelelerden birine, ha?
Çünkü seninle tekrar
dost olmaya çalışıyorum.
Bunun böyle olduğunu
kabul edemez misin yahu?
Pekala. Ona şu ana kadar
elini bile sürmedin, değil mi?
Tamam. Şu Merih'li tanrıçana
gidip bir bakacağım.
Ama şunu bilesin ki, eğer
benimle dalga geçiyorsan...
... zamanımı boşa harcatırsan,
işte o zaman canına okurum.
Bu konuda emin olabilirsin.
Jack, hiç kimse pişman olmayacak,
özellikle de sen.
Aslında bunun için bana
teşekkür edeceksin.
Hayatının geri kalanında, beni
hep bunun için hatırlayacaksın.
Öyle mi? Pekala.
- Hiç para yaptın mı, bebeğim?
- Şu aralar hiç hareket yok!
- Hem de senin gibi hoş bir kız! Neden ki?
- Bilmiyorum.
- Pekala. Seninle sonra ilgileneceğim.
- Tamamdır Jack.
- Hey, L.C. Ne haber?
- Hey, Jack. Seni görmek ne güzel.
Bu akşam biraz erken çıkmışsın, ha?
- Evet. İlgilenmem gereken bazı işler var da.
- Hanımlar sana nasıl davranıyorlar?
- Öff!
- Bu işler nasıldır bilirsin Jack.
Eğer yükünü tuttuysan, sen de
kerevit gibi yap. Geri geri çekil.
- Sonra görüşürüz L.C.
- Tamamdır. Kendine iyi bak Jack.
- Hey, Julie. Nasıl gidiyor?
- İdare ediyoruz.
Sakın pes etme.
Seninle ilgilenecek birisini
aradığını duydum.
Artık sana bir hanımefendi gibi
davranacak birisine ihtiyacın var.
Daha önce burada sokaklarda takıldın mı
bilmem ama bazen ciddi sorunlar olabilir.
Bu herifler...
Demek istediğim, seni uyuşturucuya
bulaştıracak birine rastlayabilirsin...
... çünkü o da uyuşturucu bağımlısıdır
ve bu yoldan sana sahip olacaktır.
Bazıları da seni kesebilir
ve sana zarar verebilir.
Benimle birlikte, para kazanırsın.
Mücevherlerin olur.
Sen nasıl istersen. Bir araştır.
Benim doğru bağlantılarım var.
Benim işim örgütlü.
Eğer benimle çalışırsan,
ben de sana bakarım.
Ateş etmeyin! Hayır!
- Nerelerdeydin Jack?
- Mandino, ne yapıyorsun?
Adamım, burada
kız arkadaşımla birlikteyim.
Bu çok saçma adamım. Beni ne tür
bir ketenpereye getirmeye çalışıyorsun?
Jack.
Jack, Jack.
Sen hasta bir orospu çocuğusun.
- O senin kız arkadaşın mı?
- Bilirsin, bu tarz işlerin içinde değilim...
Çıkarın şu orospu çocuğunu buradan.
Götürün şu sapığı buradan!
Lanet olsun!
Tamamdır Rich.
Ben çocukla ilgilenirim.
Tamam şekerim.
Her şey yolunda.
Hepsi bitti artık.
Bak, biz seninle...
kısa bir süre burada oturacağız...
... ve sonra sen...
sen benimle geleceksin.
Hiçbir konuda endişelenmeni
istemiyorum, anlıyor musun?
Hiçbir şeyi kafana takma,
çünkü seninle ben ilgileneceğim.
"Ve dedi ki..."
"BİRA DAĞITIMI
15:00"TEN SONRA"
"Nerelerdeydin bakayım?"
"Oh bebeğim, sakın yavaşlama..."
"Şimdi al beni..."
"Oh, o bilmiyor ki..."
Acı ve güzel bir dünya bu.
- Ha?
Evet, acı ama güzel bir dünya bu dostum.
Bu iyiydi işte.
"Evet, evet..."
Hey, toz ol dostum!
Teşekkürler.
Sen de toz ol sen.
Hayır, toz ol!
- Ah, toz ol. Ah, toz ol.
- Toz ol.
Toz ol. Toz ol.
Bu acı ve güzel bir dünya.
Toz ol. Toz... ol.
İyi akşamlar.
Herkese toz ol.
Ah, teşekkürler. Size de toz ol.
Ah, memnun oldum.
Teşekkürler.
"Oh, hatun, şimdi, şimdi!"
"Acı ve güzel bir dünya bu."
"Acı ve güzel bir dünya bu."
"Acı ve güzel bir dünya bu, evet."
"Acı ve güzel bir dünya bu."
"Acı ve güzel bir dünya bu."
"Şimdi..."
"Sonuna kadar..."
"O sadece...
O sadece bir gölgeydi, bebeğim."
Zack. Adamım benim.
Bu çöplüğün içinde ne halt yiyorsun?
Beni yalnız bırak Preston.
Keyfim hiç yerinde değil.
O halde ben tam senin aradığın adamım.
Aslında, ben de seni arıyordum.
- Bu kötü bir işaret işte.
- Haydi Zack, bebeğim.
Senin için gerçekten iyi bir teklifim var.
Bir saatlik iş karşılığında bol papel.
- İlgilenmiyorum adamım.
- Adamım, gerçekten hiç keyfin yok senin.
Sana şu kahrolası işi
anlatmama bile izin vermedin.
Beni bir dakikacık dinler misin?
Bana şu değerli vaktinden
sadece bir dakika ayır.
Off, defolup gitsene be Preston.
Tek istediğim sana bin dolar vermek...
... şu çok ama çok değerli vaktinin
tek bir saatine karşılık olarak.
Bu, evlere dalmaya ya da üç kuruşluk
aptal işler yapmaya benzemiyor.
Uyuşturucu kuryeliği de yapmayacaksın.
O tarz bir iş değil bu.
Sadece şehrin bir yerinden başka bir yerine,
bir arabayı kullanacaksın, tek başına!
Hepsi bu.
Peki nasıl bir araba olacak bu, Preston?
Çok güzel bir araba olacak.
Çok güzel, çok pahalı ithal bir araba...
... tam şu anda el değiştirmek
üzere olan bir araba.
Ha, anladım.
El değiştirmek üzere demek!
Dinle adamım, tek yapman gereken,
bu arabayı şehir boyunca kullanmak...
... park etmek ve bırakıp gitmek.
Hem bak, paranın yarısını peşin, geri
kalanını da iş bittikten sonra vereceğim.
Her şey bir saatin içinde bitecek.
Çok güvenli, çok temiz bir iş.
Ve inan bana, bunu benim için yapacak
bir milyon adam bulabilirim.
Peki, o zaman neden sen
kendin yapmıyorsun bu işi?
Böyle aptal sorulara cevap vermek zorunda
kalmayayım diye bin dolar öneriyorum işte.
Pekala, bin doları peşin alırsam...
... bak o zaman bu işi düşünebilirim.
Yüce Tanrım!
Zack, çok huysuz bir günündesin.
Sırf seni biraz neşelendireyim diye...
... sana şimdi 750 vereceğim, tamam mı?
- Hadi ya!
Tamam, tamam, kendini her şeye
kadir sanan büyük adam.
Peki, sana bu iyiliği yapacağım.
Vay adamım. Bir Jaguar ha?
Bak adamım, sana paranın
tamamını peşin vereceğim.
Ve bana bir boyun borcun olacak.
Zack, bu parayla kendine
20 kız satın alabilirsin.
Evet, haklısın adamım.
"Sonra kız dedi ki..."
"Tek bilmek istediğim..."
"Shoop, shoop"
"Shoop, shoop"
"Shoop"
Aşağılık herif!
"Yavaş sakin ol."
Tamam bebeğim. Durumu çaktın.
Nasılsın bebeğim?
Pekala. Lanet olsun!
Detroit'e geri dönmeyeceğim,
bundan kesinlikle eminim.
Lanet olsun.
Benim iyi bir DJ olduğuma dair
kıçınızın üstüne iddiaya girebilirsiniz.
Lanet olsun. WWOZ, WHLO.
WAKR. Şunlara beni
bir sorun da anlayın.
Lee "Bebek" Simms"in programında
gece yarısına yaklaşıyoruz.
Evet.
Evet, Salı gecesindeyiz. Beni buradan,
radyo istasyonundan arayın.
Hatlarımız boş. Lee Bebeğe
onu hala sevdiğinizi gösterin.
Evet.
Bu şarkıyı, şey ...
... sana yolluyorum Laurette.
"Keyfim yerindeydi"
"Bir süreliğine"
"Gülümseyebilirdim,
"Gülümseyebilirdim"
Hey sen Jaguardaki!
Kenara çek.
Orospu çocuğu.
Arabadan dışarı çık adi herif.
Haydi dışarı!
Lanet kıçını kaldır ve dışarı çık.
Ne var?
- Biraz hızlı mı gidiyordum?
- Ellerini arabaya koy, it herif! Yürü!
- Kımılda!
- Bacaklarını aç.
Hadi, ufacık bir ahmaklık
yap da görelim!
- Sen neye bakıyorsun öyle?
- Çirkin suratına.
- Kelepçele onu!
- Vay, "kelepçele onu" ha!
Sıkı kelepçele.
Biraz daha sık.
Dikkat et çaylak.
- Ben bir şey yapmadım.
- Çek kıçını. Geri çekil!
Ne yapıp yapmadığın umurumda değil.
Bakalım burada ne varmış.
- O benim arabam.
- O senin kıçın!
- Kahretsin. Neye bakıyorsun it suratlı?
- Kapa çeneni.
- Belki bagajdan küçük bir hediye çıkar.
- Oh, sahi mi?
Ben temizim.
- Bu o, Herb.
- Hata yapıyorsunuz adamım.
- Yanılıyorsunuz.
- Arabaya sokun şu akıllı piçi.
- Arabaya bin! Hayır, it herif.
- Hadi!
Beni tezgaha getirdiniz!
Beni tezgaha getirdiniz!
- Arabaya bin, it herif!
- Hergeleler sizi!
Beni oyuna getirdiniz!
Seni orospu çocuğu seni!
ORLEANS BÖLGE HAPİSHANESİ
- Hey bebeğim!
- Evet, haklısın!
Buraya gir.
Affedersiniz.
Şimdi ateşinizi alabilir miyim?
- Bu sabah sana kibrit vermedim mi?
- O beş, altı saat önceydi.
- Birkaç saat içinde geri dönerim.
- Adamım, hadi ama!
Lanet olsun!
Gardiyan!
Ateşe ihtiyacım var!
İnanamıyorum buna.
Gardiyan! Gardiyan! Gardiyan!
Gardiyan! Gardiyan! Gardiyan!
Benim burada ne işim var?
Anlamıyor musun?
Buradaki tek masum ahmak sen değilsin.
Beni de oyuna getirdiler.
Aynı senin gibi.
Aynı senin gibi.
Adamım, ben senin gibi değilim.
Ne dersen de!
Seninle muhatap bile olmak
istemiyorum. Anladın mı?
Bana göre, sen burada yoksun bile!
Anladın mı?
Pekala, o zaman sen de burada yoksun.
Duvarlar yok.
Yer de yok.
Bu hapishane burada değil.
Ranzalar burada değil.
Parmaklıklar da burada değil.
Bunların hiçbiri gerçekte burada değil.
Bunların hiçbiri burada yok aslında.
Senin sorunun ne be adamım?
Ha? Kafandan neler geçiyor?
Üç gündür hiç konuşmadın.
Bir şeyler söylemelisin.
Bir iki laf et.
Siktir!
Siktir! Siktir!
Siktir! Siktir!
Pekala; siktir!
Gayet iyi.
Beni sinir ediyorsun, biliyor musun?
Adamım, buradan çıktığım zaman
ne yapacağım biliyor musun?
Buradan çıktığım zaman...
... beyaz bir Limuzin olacak.
Gelecek ve beni alacak.
Markası Lincoln olacak.
İçine adımımı atacağım...
... ve arabanın içi, dışarıdan hayal
edebileceğinden daha büyük olacak.
İçinde güzel kızlar olacak, tam 4 tane...
... ve hepsi de çıplak olacak.
İçlerinden biri bana kokain önerecek.
Ama ben hayır diyeceğim.
Arabanın ve kızların getirdiği lüksün
keyfini sürüyor olacağım.
Ve kapı bir "klik" sesiyle kapanacak.
İçeride müzik çalıyor olacak.
Daha önceden hiç duymadığım
tarzda bir müzik.
Ve sonra araba çalışacak...
... ve yavaş yavaş yola koyulup
şehre doğru ilerleyecek.
Çok güzel olacak, adamım.
Evet.
- Sen tam bir salaksın.
- Ne?
- Sen tam bir salaksın.
- Öyle mi, neden salakmışım peki?
Neden salakmışım ha?
Çünkü bu boktan deli saçmalığını
hayal ediyorsun...
... sanki Bebe Rebozo'ymuşsun gibi.
Öyle mi?
Bebe Rebozo da kim?
Zack, kim bu Bebe Rebozo?
Dışarıdayken sen ne iş yapardın?
Çöpçüydün, değil mi?
Çöpçü değildim.
Peki, ne iş yapardın o zaman?
- DJ"dim.
- Ne?
- Bir DJ"dim.
- Müzik DJ"i mi?
- Evet.
- Yok be adamım. İnanmam. Gerçekten mi?
Hangi radyoda? Radyo dinlerim ben.
Seni duymuş olmam gerekir.
Lanet olsun! WYLD.
- Lee "Bebek" Simms.
- Sen Lee "Bebek" Simms misin?
- Olamaz.
- Evet.
- İsmimi duydun mu?
- Yooo!
- Siktir!
Ah, buna inanamıyorum.
Yanımda bir DJ mi var yani?
Bence bu inanılır gibi değil adamım.
Neden şöyle birkaç şey söylemiyorsun?
Anlarsın ya işte...
Birkaç laf, konuşma, filan...
Hiç canım çekmiyor.
Hadi be adamım.
Hava durumu gibi bir şeyler anlat.
Dışarıda hava nasıl, adamım?
Neden bana anlatmıyorsun?
- Hava soğuk. - Peki başka?
Hadi, bir şeyler anlat, bilirsin ya işte?
Hadi başla, yap şu işini.
Gayret göster. Hadi ama!
Peki. Tamam.
Pekala.
Bakalım şimdi, şey...
Tamam.
"Evet, termometrede kırmızı çizginin
yaklaşık 12 derece altındayız."
"Bu gece yollar kaygan ve buzlu
olacak Bob. Var mısın iddiaya?"
"Siz tatilci sürücüler, aman dikkatli olun!"
"Görünüşe bakılırsa, havaalanına giden
otoyolda, dört aracın karıştığı bir kaza var."
"Şimdi gezici ekibimizle
bağlantı kuruyorum."
"Chip, bulunduğun yerden durum nasıl
görünüyor?" İşte buna benzer şeylerdi.
- Hadi, biraz daha yap. Harikaydı.
- Hava ve zırva.
- Biraz daha yap. Hadi ama.
- Hayır.
Biraz daha yap.
Pekala, tamam.
Dur bakayım.
Tamam. Şey...
Şey... tamam.
"Evet, saat neredeyse 10:43...
Burada, Hilal Kenti"nde, 10:43'te...
"WYLD'den yayılan yüksek ses aracılığıyla
büyük kenti dolaşmayı sürdürüyoruz."
"Bebek" Lee ile birliktesiniz. Lee "Bebek"
Simms"in programını dinliyorsunuz."
"Şimdi Jack Romano'yla sohbet edeceğiz."
"Burada, stüdyoda bizimle birlikte."
"Bu gece Tipitinas"da sahne alıyor."
"Ben de orada olacağım.
Onu izlemek için orada olacağım."
"Hadi siz de gidin ve onlara sizi
"Bebek" Lee"nin yolladığını söyleyin."
"Şimdi biraz daha müzik dinleyeceğiz."
"Bu şarkıyı dokuzuncu koğuştaki
tüm arkadaşlarıma yollamak istiyorum."
"Minik Lyle ve dışarıdaki
tüm Vahşi Köpekler..."
"Yalnız Kurt, Nashville'li Velet, Nadine..."
"Dwight, Tyrone ve Altın Çocuklar."
"New Orleans'ın kendi öz evlatlarından
birinden, Earl King'den dinliyoruz."
"Trick Bag adlı parça geliyor mikrofona."
Evet.
Adamım, senin sorunun ne?
Ağzından laf almak dişini çekmek kadar
zor, halbuki sen müthiş bir DJ'sin.
Gerçekten de derdin ne senin?
Hey, kes şunu.
Sana dur dedim!
Adamım, zamanı yavaşlattığının
farkında değil misin? Kes şunu.
Neden?
- Bas tekmeyi o lanet kıçına!
- Hadi!
- Tekmele şu piçkurusunun kıçını!
- Seni gerzek! Canına okuyacağım!
Hey, kavga başlıyor!
Göster kendini!
Gir içeri!
İngilizce bile konuşamıyor.
Bu katil orospu çocuğu,
İtalyan olduğunu söyledi.
Neden uçan bir kamışın
altına yatmıyorsun?
Eğer bakışlar öldürebiliyorsa,
ben şu anda öldüm demektir.
Benim Roberto.
Roberto. Bana Bob de.
Aynı şey.
Burası iyi değil... benim için.
Bu, şey... Bu...
Bu, şey...
Özür dilerim.
Özür dilerim.
Özür dilerim.
Bir kedi sallayacak kadar yer yok.
Kedi. Hayvan olan.
- Özür dilerim, Jack...
- Zack!
Zack. Beni hıç"kesik" tuttu.
Hiç sigaran var mı?
- Yok.
- Yok!
- Yok. Anladım.
Teşekkürler.
Sigaran, şey, Zack, hiç var mı?
Ben Jack"im.
Bunu kafana koy!
Evet. Kafayı koydum.
Fakat hiç sigara var mı?
Sigara, hıçkırığı geçirmez.
En azından bu ülkede.
Ben, evet, şey, sigara bende işe...
... yarıyor, şey için...
Hıç"kesik" beni tuttuğu zaman.
- Bir daha benden isteme.
- Teşekkürler.
Hiç sende, şey, hımm...
J-Jack...
Jack, biraz ateş var mı?
Yok.
- Özür dilerim, Jack, sen... Zack!
- Zack!
- Ben Zack. O Jack. Ben Zack.
- Zack.
Biraz ateş var mı?
Yok. Burada kibrit yasak.
Anladın mı?
Evet.
Evet, anladım.
Anladım.
Walt Whitman"ı sever misin?
Evet, ben Walt Whitman"ı çok severim.
Leaves of "Glass"ını.
Ne var?
Hiç. Walt Whitman"ı sever misin dedim.
- Walt Whitman mı?
- Evet. Ben Walt Whitman"ı çok severim.
Leaves of "Glass" çok iyi.
Leaves of "Glass".
Walt Whitman.
Walt Whitman.
Ne halt ediyorsun orada?
- Bob? Bob?
- Evet?
Ne yapıyorsun öyle?
"Birr" pencere yapıyor ben.
Nasıl ha?
Güzel oldu Bob.
Özür dilerim. İngilizce"de "pencerede
bakıyorum" mu dersiniz?
Yoksa İngilizce"de "pencereden
bakıyorum" mu denir?
Yani, bu durumda Bob, ne yazık ki
"pencereye bakıyorum" demelisin.
Peki, şey, Za... Jack.
Jack, niye-neden seni buraya koydular?
Bilmiyorum, Bob. Sanki voodoo
büyüsü gibi bir şey. Anlarsın ya.
Beni tezgaha getirdiler. Tamamen
masumum aslında. Anlıyor musun?
- Evet. Sen masum adam. Anladım.
- Evet.
Peki ya sen, dostum Zack,
seni neden bu hapse koydular?
Oyuna getirildim, Bob.
- Tıpkı Jack gibi.
- Hımm.
- Ben masum "birr" adam!
Anladım.
Sen de masum "birr" adam.
Peki Bob,
sen ne için girdin bu hapse?
Ben? "Birr" adam öldürdü ben.
Bir adamı öldürdün demek, ha?
Neden yaptın bunu Bob?
Adam Walt Whitman'ı sevmiyor muydu?
Ben hiç sormadı o herif
Walt Whitman'ı sevmek sevmemek.
Hadi ama, Bob.
Adamı neden öldürdün?
Ben, şey... Biz-Biz, şey,
kağıt oynuyormuştuk.
Anlamadınız? Masada. Param yok,
ama ben "birr" hilebazım.
- Öyle mi?
- Çok iyi.
Ama bilmiyorum...
Bilmiyorum neden, onlar...
... bir süre sonra anladılar
ben "birr" hilebaz.
Garip, gerçekten.
İyi "birr" hilebaz ben.
Onlar fark etti ve ben koştu, uzağa kaçtı,
ve onlar arkamda koştu, evet.
Masalı bir başka oda girdi ben,
bilardo masası... bilardo?
Orada. Ve, şey, ve, şey...
Ama çok çabuk, çok hızlı ben.
Onlar durdurmak için ben,
top alıp attılar... bir sürü top.
Çok "yakın".
Ta! Ta! Ta!
Ve ben... Sen...
Sen top fırlattı ben,
Ben top fırlattı sen, hayır?
Bir top aldı ben... sekiz numara.
Çok iyi top. Siyah top.
Ta! Tum! Ta!
Yerde.
İlk atışta. Ha!
Ölü! Çok "koca" adam.
Yerde.
İlk atışta.
Bu doğru mu, Bob?
Bu gerçek bir hikaye mi?
- Gerçek hikâye? Evet, gerçek hikâye.
- Evet.
Gerçek hikaye.
Çok gerçek hikaye.
Yerde, ilk atışta.
Sen top attı ben?
Ben top attı sen!
Ama "birr" cani değil ben.
Ben sağlam herif.
Sen sağlam bir herifsin, ha?
Hey Tanrım!
Evet. Ben sağlam "birr" herifim.
Evet. Biz.
Biz sağlam herifler.
- Dostlarım.
- Çekil ya!
Evet.
Bob'a dikkat et. Hile yapıyor olabilir.
Şaka yok.
Nerede ben bir bak!
He, he, he! Komik değil.
- Bende döper var. İki çift.
- Ne?
- Senin neyin var?
- Hiçbir şey.
- Tabii.
- Hiçbir şey.
Ahhh-ha!
- Hey. Ne demek bu "Ahhh-ha"?
- Çığlık.
Çığlık. Ahhh!
Çığlık? Çığlık mı?
Ah, çığlık.
Çığlık. Bir saniye.
Çığlık olacak.
Eh, çığlık.
Çığlık. Ha "Ecco"!
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Anladınız?
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun,
hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
- Siz de sessiz olun!
- Hepimiz çıldırmak için çığlık atıyoruz.
- Ben çığlık atıyorum, sen çığlık atıyorsun...
- Kesin şunu!
- Kesin şunu!
- Tamam, sessiz olun!
Gürültü yapmayın! Hadi yeter.
Kesin şu gürültüyü!
Bugün, bugün avluda
"birr" keşif yaptım ben. Çok ilginç.
Ve düşündüm ben, şey, İtalya'da
gördüğü "birr" filmi düşündüm.
"Birr" Amerikan filmi, çok iyi,
çok çok aksiyon.
"Birr" hapishane filmi.
Ne zaman, şey...
İngilizce nasıl söylüyorsunuz,
ne zaman, şey...
... adam hapishaneden dışarı
çıkıyor ve kaçıyor hani?
- Firar. Firar.
- Ne? - Firar.
Firar. Evet, firar.
Bugün avluda,
"birr" yol keşfettim.
Bob, avludan kaçabileceğin
yol yok. Hiçbir yol yok.
Unut bunu.
Evet. Evet.
Avludan değil.
Avluya bir yol.
Eğer buradan çıkmanın bir yolu
olsaydı, hepimiz bunu bilirdik.
Sıra sende.
Hadi, Bob.
Şaka yapmanın sırası değil.
"Hadi, Bob.
Şaka yapmanın sırası değil" mi?
Ama ben şaka değilim.
Ben çok ciddiyim.
Eminim.
İşte geliyorlar.
Tamam, siz ikiniz.
Yürüyüş vakti.
Sen değil bücür.
Sıra sende değil.
Hadi, gidelim.
Ama ben dört gündür gitmiyor.
Ben gitmiyor. Ben sıra kaçırdı.
Gerçekten, şaka değil.
Ben sağlam "birr" herif.
Ben dört gündür gitmiyor.
Dört gün. Ben sıra kaçırdı.
Tamam, tamam, Leonardo Da Vinci.
Sen de gel bakalım.
Grazie, grazie.
Biz... Biz Amerikan
filmlerindeki gibi firar ettik.
- Hey. Sus!
Evet adamım. Tavadan kaçtık,
şimdi ateşin içine düşüyoruz.
Gerçekten yapabiliriz.
Nehri geçmeliyiz.
Köpeklerin kokusundan
kurtulmamız için tek şansımız bu.
Ah, evet, evet.
Ben hatırlıyorum bu kısmı.
Kapa çeneni.
Ama ben yüzemem.
Eh be adamım!
Lanet olsun!
Bunu yapmalıyız.
Karşıya geçmek zorundayız.
Belki Mark Twain gelir ve
seni buharlı gemiyle alır buradan!
Üzgünüm adamım. Üzgünüm.
Dostlarım, bekleyin! Şaka yapmanın
sırası değil. Ben yüzemem!
Jack ve Zack, dostlarım.
Ben yüzemem!
Eyvah köpekler! Köpekler geliyor!
Beni vurmayın, lütfen.
Jack, dostum. Jack...
Uyuyor.
Tamam da, ben buralarda asla uyumam.
Her taraf timsah kaynıyor.
Hem de kocamanlar.
Her çeşit yılan var.
Su engerekleri...
... çıngıraklı yılanlar, kobralar,
artık ne dilersen, adamım.
Her çeşit bok var burada.
Bir süre burada dinlenelim derim, sonra
şafağa kadar yürümeye devam edelim.
Timsahlar ne kadar büyük?
Şey, 4, belki 5 metre uzunluğunda.
Nerdeyse senin 3 katın kadar, Bob.
Kırmızı karıncalar.
Bütün bir aileyi, yarım saat
içinde yiyip bitirebilirler.
Benim ailemi, yarım saat içinde?!
Sorunun ne Bob?
İngilizce defterimi kaybettim.
Öğrendiğim her şey oradaydı.
Hadi be adamım. Burada
olduğun için bile şanslısın.
Burada olduğum için bile şanslıyım.
Kibrit.
Millet, burası bana
biraz fazla tanıdık geldi!
Sizden uzaklaşmalıyım çocuklar.
Evet, bu harika olurdu.
Tek sorun hangi cehennemin dibinde
olduğumuzu bilmiyor olmamız.
Pekala, bakın.
Gece burada saklanalım derim...
... ve yarın da kayıkla ayrılırız.
Hey adamım, sana kahrolası
yönetim yetkisini kim verdi?
Yetkiyi kendi kendime aldım,
çünkü kendini toparlayamıyorsun.
Vay be adamım!
- Bu herif kafayı yemiş.
- Siktir!
Benim kafa?
Bence Mississippi'ye gitmeliyiz,
çünkü buraya en yakın sınır orası.
- Ben... Ben batıya gitmek isterim, Teksas"a.
- Yoo! Yoo!
Garip bir yer Teksas,
pek çok güzel filmde gördüm.
Bu delilik olur. Mississippi"ye gidersek
ve yakalanırsak yeniden yargılanabiliriz.
Ama Teksas"a gidip yakalanırsak
canımıza okurlar.
Kim söyledi ki sana bunu?
Kefaleti ödemeyi atladığımda
avukatım söylemişti.
Avukatın mı?... Hepsi palavra!
Teksas, ragazzi.
Teksas çok iyi.
Tamam millet. Sen Teksas"a git.
Senin de Merih"e kadar yolun var!
Yeter ki beni yalnız bırakın, tamam mı?
Bakın, hangi cehennemde olduğumuzu
öğrenene kadar birarada kalıyoruz.
Haklısın Teğmen!
Harika, tamam! Öyle olsun.
Hey, müsaade eder misin?
Defol!
Git, defol! Yürü!
Zack, Robert Frost"u sever misin?
Yahu, yeniden başlama!
A Road Less Traveled, Bob Frost"tan.
Çok alaycı bir adamdı.
Robert Frost, hem de İtalyanca ha?
Evet. Şairlerinizi yalnız İtalyanca okudum.
Bob Frost!
Bob Frost!
İtalyanca!
Dikkatli ol Jack! Ağaçlara dikkat!
Ağaçlar, bir sürü ağaçlar.
- Dikkat edin.
- Hadi, kürek değiştir.
- Hadi, kürek değiştir.
- Dikkatli olun! Bir başka ağaçlar.
Tehlikeli.
Dikkat edin, ben yüzemem!
Dikkatli olun!
Peki, şimdi hangi tarafa?
Millet, buradan daha önce de
geçmedik mi biz?
Sanki saatler önce bu çataldan
geçmişiz gibi geliyor.
Bana her şey aynı görünüyor.
Kesin bir şey söyleyemem.
Daireler çizip duruyoruz Jack.
Ragazzi! Tekne! Tekne!
Tekne bitti!
- Teknenin içinde su var.
- Boşaltın! Boşaltın!
- Karaya git! Karaya git!
- Kaldır bacağını.
- Hayır!
- Kaldır bacağını.
Artık hangi yöne gitmemiz
gerektiğini bilemiyorum.
- Sence ne tarafa Jack?
- Lanet olsun, nereden bileyim!
Pekala, dediğin gibi olsun Jack!
Hey, nereye gitti?
- Ne var?
- Bob nerede?
Bilmiyorum.
Yiyecekle ilgili bir şey söylemişti.
- Belki de timsahlara yem olmuştur.
- Hey, böyle konuşma be adamım!
Biliyor musun, burada açlıktan ölebiliriz.
Yo, hayır! Bataklık sonsuza kadar
böyle devam edemez adamım.
- Bir şeyler bulacağız.
- Bizi yanlış yöne sürüklüyor adamım.
Kim, Bob mu?
Bize o yol göstermiyor ki!
Hey, her şeyin farkında olduğumu
sanmıyorsun galiba!
Bize daireler çizdirip duruyorsun.
Ben kör değilim. Bizi boka sürüklüyorsun!
- Vay be! Öyle mi?
- Evet.
Haklısın adamım.
Önce seni yoracağız...
... sonra seni öldürmek için
harekete geçeceğiz.
Nihayet akşam yemeğinde
Jack Romano"yu yiyeceğiz.
Öyle mi, seni kahrolası enayi?
Hadi gel. Hadi!
Hadi ama adamım!
Durun! Durun dostlarım!
Kavgayı bırakın! Durun!
Dostlarım, durun! Durun.
Ben tavşan yakaladım... yemek.
Akşam yemeği için.
Ha?
Lanet olsun! Ben tek başıma gidiyorum.
Yalnız daha rahat ederim. Kahretsin!
- Bana uyar adamım.
- Tavşan. Çok zor bir tavşan yakalamak.
- Herkes kendi başının çaresine baksın!
- Zack! Jack!
Ben yarım saat kuştum bu tavşan için...
çok kurnaz tavşan!
Evet, hava sıcaklığı 8 derece.
Hafif bir meltem, çoğu
bodur köknar ağaçlarıyla...
... çevrelenmiş servilerin
arasından esmekte.
Bitki örtüsüne gelince, şey...
Mezozoik döneme kadar uzandığını
hiç düşünmeden söyleyebilirim...
Medeniyetin beşiği Dicle-Fırat
nehirlerinin oluşturduğu vadi gibi.
Bu herif lanet hergelenin teki be!
Kahretsin!
Lanet olsun, açlıktan geberiyorum!
Her şey harikaydı ya, adamım.
İşlerim yolunda gidiyordu yani.
Son voltamda da havalıydım:
"Hey, L.C. Ne haber adamım?"
Ohh... Üzgünüm bebeğim.
Böyle olacağını bilmiyordum.
Jack, Zack?
Zack, Jack?
Jack?
Neden yalnız bıraktınız beni?
Burada çok iyi bir...
çok iyi bir tavşan var.
Ben onu pişirmenin çok güzel
bir yolunu biliyorum.
Bana annem öğretmişti.
Annem, İsolina.
Annemin adı İsolina.
İçinde rosemarino...
rosemarino, zeytinyağ, sarımsak...
... ve İsolina"nın diğer sırları var.
Şu anda genel barometrik basınç
değerlerini kontrol ediyoruz.
Sonra, biraz daha müzik dinlemek üzere Lee
"Bebek" Simms"in programına döneceğiz.
O gıcık herife, "Kız müsait değil" demedim mi?
- Değil mi?
- Susun be!
Önce tavşana karşı çok nazik.
Ona dönüp, "İyi tavşan.
Ben bu küçük tavşanı seviyorum." der.
"Şu güzel gözler..." Ta!
Aniden, tavşan ölü!
Çok garip anne, benim annem.
Çok garip, evet.
Benim babam, hayır!
Çok güçlü, ama o da korkar tavşandan!
Benim kızkardeş... Bir annem ve
üç kızkardeşim var benim.
Bruna, Albertina, e Anna.
Odamda annemin bir resmi var.
Elinde tavşanla gülümseyen,
diğer eli de böyle... Ha, ta!
Bazen, annem rüyamda beni çağırır...
"Robertino, vieni qua.
Robertino, gel buraya."
"Hayır. İstemiyorum."
"Gel ama. Hadi!"
Ta! Boynuma una bota!
"Ben tavşan değilim!" "Evet, öylesin."
Benim annem...
çok garip anne.
Ama ben annemi seviyorum.
Isolina, ve babam, Gigi, ve kız
kardeşlerim Bruna, Albertina, e Anna.
Ailem ve tavşanım.
Ve yakalamayı, rüya görmeyi
seviyorum ben...
- O da ne?
Ne? Zack! Hey. Jack.
Jack ve Zack!
Bildim ben! Gelin. Gelin.
Yakaladığım hayvanı yemeğe gelin.
Tavşan. Yarım saat arkasından
koştum ben. Çok iyi.
Hadi. Jack, hadi gel.
Oturun.
Ben mutluyum.
Oturun, ateşe.
Evet. Evet, tadına bakın.
Evet, tadına bakın.
Tadına bak Zack. Nasıl ha?
Tadına bakın. Bir saniye.
Evet. Evet.
Evet? Tabii sarımsak ve
rosemarino yoktu...
Onlar çok önemli... ve zeytinyağı,
ama hala iyi, ha?
- Bu iğrenç Bob.
- Evet.
- Bob, bunun tadı lastiği andırıyor.
- Evet. Biliyorum, çok iyi oldu.
Yol.
Uygarlık.
Peki şimdi hangi yöne Jack?
Bu taraftan gidelim derim.
- Ben uyarım.
- Emredersiniz teğmenim!
Bu bir serap.
Sizce bunu hayal mi ediyoruz?
Eğer öyleyse, biraz hayali turta
ve kahve de makbule geçerdi.
İçeride polis olma ihtimaline karşı,
birimiz oraya yalnız gidip bakmalı.
Pekala Bob.
Oraya önce senin gitmeni istiyorum.
Her şeyin güvenli olduğundan emin ol.
Her şey yolundaysa,
geri gelip bize haber ver.
- Beni anlıyor musun?
- Anladım. Ben hazırım.
Pekala. Hey Bob, tam burada olacağız.
- Tam burada seni bekliyoruz.
- Evet.
Tanrım, tam bir aptal gibi içeri daldı.
Şurada gizlenelim.
Hey!
Ne kadar zamandır uyuyorum?
Gidip duruma bir bakalım.
Açlıktan ölmek üzereyim
ve donuyorum. Gidelim mi?
Pekala.
Yavaş hareket edelim.
Sadece pencereden içeri bak.
Hemen arkanda olacağım.
Oh, sağol be!
Kutsal Toledo.
Buna inanabiliyor musun?
Bu adam bir uzaylı!
Oh! Dostlarım benim!
Burada neler dönüyor böyle Bob?
Hadi, gelin.
Mükemmel.
Bakın, şarap, yemek.
Hadi, gelin!
Oturun, lütfen.
Buraya otur, Jack, Zack.
Oturun. Oturun.
Harika bu, bakın.
Dostlarım benim. Bize anlatmam
gereken bazı haberlerim var.
Ben aşık oldum!
Bu Nicoletta.
- Merhaba. Nasılsınız?
- Merhaba.
- İyiyim, teşekkür ederim.
- Yiyin, lütfen.
Teşekkürler.
Yiyin.
- O da İtalya"dan.
- Evet, ben İtalyan"ım.
- Biliyor musunuz, ben Cesena"lıyım.
- Cesena.
- Cesena"yı bilir misiniz?
- Hayır. - Hayır?
Burayı da bana Luigi amcam
hediye olarak verdi.
Luigi amcana ne oldu?
Öldü.
Gülüyorsun. Ölmüş o!
Nasıl biriydi?
- Mükemmel biriydi. Evet.
Burayı kumarda kazanmıştı ve
tekrar kaybetmekten korkuyordu.
İşte bu yüzden bana hediye etti.
Ama ben burayı ne
yapacağımı bilemiyordum.
Ve bir gün...
çok sıradışı bir gündü...
... erkek arkadaşım o gün
aniden beni terk etti.
- Aaa!
- Evet. Doğum günümdü hem.
- Yaa.
- Evet.
Ve Luigi Amca öldü!
- Yok ya!
- Hepsi de aynı günde!
Böylece, yine o aynı gün İtalya"yı
terk edip yaşamak için buraya geldim.
Evet. Evet. Evet.
Ve şimdi ben aşık oldum, sonunda!
Ve yeni evimi buldum.
Bana, burada onunla
birlikte yaşamak için...
... kalır mıyım diye sordu;
daima ve ilelebet.
- Çocuk kitaplarındaki gibi.
- Evet.
Olamaz!
Peki, İngilizce konuşmayı
nasıl öğrendin?
Oh, evet. Oldukça iyi konuşurum...
... ama lokantayla ilgili İngilizce
hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Yani yiyecek, iyi tabak, güzel yemek gibi...
... bu sözcükleri bilmiyorum.
Evet, bu konuda Bob işine yarayabilir.
Çok iyi lokanta İngilizcesi konuşur.
- Evet.
- Evet, katilim benim!
Ne diyeyim, bu harika bir şey Bob.
Evet, tebrikler.
Nerede olduğumuzu biliyor musun?
- Louisiana"dayız.
- Evet, tabii ki Louisiana"dayız, ama...
Teksas sınırına yakınız.
Ah! Gördünüz mü?
Teksas. Bildim, ha?
Teksas... yakın.
Hatırladın mı?
- Pekala, kadeh kaldırmayı öneriyorum.
- Evet, teşekkürler.
- Bob ve Nicoletta"ya.
- Oh, dostlarım benim. Teşekkürler.
- Teşekkürler.
Ah, Luigi amcamın giysileri içinde
gayet iyi görünüyorsun.
Oh, teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Şey, araban filan var mıydı senin?
Araba yok! Ama almak için para
biriktirip kullanmasını öğreneceğim.
- Sadece bisikletim var.
- Ah.
Ama ihtiyacım olan şeyleri haftada
bir gibi kasabadan getiren biri var.
- Günaydın.
- Günaydın.
- Luigi amcadan biraz kıyafet daha.
- Evet.
Çok spor olmuş Jack.
Pekala, ama bugün gitmeniz
gerektiğine emin misiniz?
Neden, önce, bir süre daha
burada kalamıyoruz?
Dışarısı çok tehlikeli de ondan Bob.
Büyük olasılıkla, hepimiz hakkında
arama ve yakalama emri çıkarmışlardır.
Yok, başaracağımıza eminim.
Tabii, yolumuza devam etmek zorundayız.
En azından artık nerede
olduğumuzu biliyoruz.
Peki şimdi nereye gidiyorsunuz?
Ben herhalde Batı"ya gideceğim.
Los Angeles"a doğru.
Ya sen, dostum Jack?
Sen nereye gidiyorsun?
Eğer o L.A."e gidiyorsa, ben de Doğu"ya
gideceğim. Ne demek istediğimi anladın mı?
Evet, ne demek istediğini anladım!
Biraz müzik, evet?
"Drip drop, drip drop
Drip drop, drip drop"
"Çok şiddetli bir yağmur var..."
"Bütün gece sürecek sanki..."
"Ve bu bana sımsıkı sarılmana
bayıldığım andır"
"Ama sanırım kabul etmeliyim..."
"Yanımda olmadığın gerçeğini"
"Bu gecenin bir an önce geçip
bitmesini diliyorum sevgilim..."
Bugün gitmek gerektiğine emin misiniz?
Ben kalıyorum!
"Bu sana sımsıkı sarılmaya
bayıldığım andır"
"Sanırım bu gece
aklımı kaybedeceğim"
"- Çok şiddetli bir yağmur var..."
"- Drip drop, drip drop"
"- Damlalar hiç durmayacak sanki"
"- Drip drop, drip drop"
"Burada, yanımda olmadığın her an..."
"Düşen her damlayı saymak
adeta beni delirtiyor..."
"Bu yağmurun bir an önce
bitmesini diliyorum"
"Hüzün öylesine çöktü ki
neredeyse nefes alamıyorum..."
"Yağmur şiddetini arttırdıkça
daha kötü oluyorum"
"Bu sana sımsıkı sarılmaya
bayıldığım andır"
"Sanırım bu gece
aklımı kaybedeceğim"
"Drip drop, drip drop
Drip drop, drip drop"
"Drip drop"
Bu yolu izlerseniz...
... ileride yolun ikiye ayrıldığı
bir noktaya geleceksiniz.
Sağ taraftaki yol doğuya gider.
Sol taraftaki yolsa batıya.
Şey, hayır.
Sağ taraftaki batıya gider.
Yo, hayır. Emin olamıyorum. Her neyse,
orada size yolu gösterecek tabela var.
- Sorun değil. Biz hallederiz.
- Tamam mı?
- Her şey için teşekkürler.
- Evet. Teşekkürler. Hoşçakal.
- Güle güle. Kendine iyi bak!
- Zack.
- Tamam Bob.
- Bakacağım.
- Hoşçakal Bob.
- Jack.
- Dikkatli ol.
- Tamam.
- Yazmayı unutmayın.
- Hoşçakal.
Elveda.
Keşke burada olsaydınız!
- Sanırım burası.
- Evet.
Etrafta tabela, işaret göremiyorum.
Neyse, sağ taraftaki yolun
doğuya gittiğini söylemişti.
Tam bilmediğini söylemişti!
Bak adamım, bana fark etmez.
Sen hangisini istiyorsan oradan git,
tamam mı? Ben diğer yoldan gideceğim.
- Evet, aynen. Tamam.
- Kabul mü?
Yani, şey...
... kodese girmeden önce de
sen böyle giyinirdin, değil mi?
Geçit törenindeki çöpçüler gibi!
Sen de sincap avına çıkmayı mı
düşünüyorsun Jack?
Evet.
Tamam.
Pekala...
Sana da iyi şanslar... Zack.
Bu film,
Pascale Ogier ve Enzo Ungari"nin
anılarına ithaf edilmiştir.