Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviren:DANTE66
www.paylashturk.com
Şimdi size ne kadar zeki
olduğunu göstereceğim.
Haydi biraz eğlenmek için
Michael ile Animal Quiz oynayalım.
Michael. Hadi ama Michael.
Ne kadar iyi bir eğiticiyim ama.
İşte geldi.
Yanlış tarafını tutmuşum.
Keçiler dar kafaları,
sakallı çeneleri,
erkekleride kısa kıvrık
kuyrukları ile bilinirler.
''Fakir adam ineği''
diye de bilinir,
çünkü bedenine göre
çok fazla süt verir.
Tanrım.
Tanrım.
Tamam, yok bir şey.
Devekuşları çok garip kuşlardır.
Uçamazlar ama dans
etmeye bayılırlar.
Kafalarını da gerçekten kuma
gömmezler...
ama taş ve gömlek yerler.
Babama bakın.Kraldı.
Yani, ne olursa olsun bir
hıyar kadar sakin.
Çizgisini hiç unutmaz ve hiçbir şeyin
dikkatini dağıtmasına izin vermezdi.
Babam kraldı.
Hiç şüphe yok. Televizyon
programı reytingleri mahvetti..
O neydi?
Pardon.
Garip vahşilikler adında
bir vahşi yaşam programıymış.
Evet, hatırlıyorsun değil mi?
Babamı hatırlıyor musun?
Harika
Evet sonra öldü ve programı
ben aldım,
sonra her şey sarpasardı... yani
ben babama benzemiyorum. Hem de hiç.
Bilmem. Yeterince zeki mi
değildim yoksa...
sıkı çalışmadım mı bilmiyorum.
Çok fazla esrar içerdim, yani...
Hayır, bıraktım.
Evet, tamamen.
Programa ne mi oldu?.
Başlarda harikaydı.
Harika bir ekibim vardı.
Sevdiğimiz işi yapıyorduk.
Ama sonra...
Bilmem, işler biraz garipleşti.
Hadi millet,ışığı kaybediyoruz.
Filme alınmış hayvanlar gerekiyor.
Hem de hemen!
Cooker! Kayan üç bacak lazım.
Kreel'i çıkar.
ve Mercury lens lazım.
Çünkü en iyi açıyı çekeceğim.
Tamam mı?
Tamam.
Güzel konuşmaydı.
- Konuş benimle Miles.Nasılız?
- İyiyiz.
Birkaç dakika daha.
Bu şey takıldı gene.
Bekleyin millet. Su altından
kabarcık sesi alıyorum.
Ne olduğundan emin değilim,ama
yani, deli gibi kabarcık çıkıyor.
Junior, bırak şunu.
Tamam, her ne idiyse,
artık gitti.
Pete!
Bu benim yeğenim.Sana söylemiştim
hatırlıyor musun?
Biraz yeşilci ve
bitkisini sevdiği kesin...
...ama sizin etrafınızda
bundan kaçılır mı?
Tamam, Milas'ın yeğeni
benim yeğenimdir.
Hey, hoş geldin.
Yapma. Hayır.
- İyi misin?
- İyiyim.
Şu an benim için iyi
bir zaman değil.
Tamam, oraya geç.
Sanırım hazırız.
Tamam.Tam şurada durayım.
Fred, yazı sende mi? Hazır mısın?
- Bu bar peçetesi.
- Evet.
Hepsi bu mu?
Programın ayılarla ilgili tüm anlatımı
kokteyl peçetesine mi yazılı?
Evet, dün gece P.J. Mahoney's'in
orada yazmıştık.
Ayılar büyük ve
kahverengidir.
Tamam, hadi.
Tüm ayılar büyük değildir.
Ya bebek ayılar?
Ayılar isimlerini Chicagolu bir
futbol takımından alır.
Hayır. Tersi olacak.
Tanrım, Fred. Yapma.
Ayıların bir yılda iki milyon
somon öldürdüğü tespit edilmiştir.
Somonların ayılara saldırısı ise
çok nadirdir.
Tamam, bu doğru olmalı, değil mi?
Bununla devam edelim.
Burada durayım.
İşaretimle.
Dört, üç, iki, bir, sıfır
ve şimdi konuşuyorum.
Evet, ayılar kızgın
hayvanlardır...
O garip baloncuk
sesini tekrar duyuyorum.
Baloncuk sesi değil o.
Junior, kes dedim sana.
Tamam, hazır mı? Devam ediyoruz.
Üç, iki, bir, başla.
Evet, ayılar kızgın hayvanlardır,
bizim bildiğimizden çok daha kızgın.
Ayıların bir yılda iki milyon...
Sis geliyor dostum.
Bir yılda.
Sis değil bu.
Miles, yardım eder misin?
Tanrı aşkına, Junior,
şu nargileyi söndür.
Teşekkürler.
Tamam,başlayalım.
3,2,1,başla.
Evet, ayılar kızgın hayvanlardır,
bizim bildiğimizden çok daha kızgın.
Ayıların bir yılda iki milyon
somon öldürdüğü tespit edilmiştir.
buna rağmen somonların ayılara
saldırısı ise çok nadirdir.
Kes!
Gaulke, sana kaç kere
izinsiz,
çekim yapamayacağını söyledik?
500 dolarlık cezaya hazırlan.
Şimdi eşyalarını topla ve
ormandan ayrıl.
Bu arada yangın mevsimindeyiz.
Ayı Smokey diyor ki
''Nargileyi söndür!''
Tamam,tamam, teşekkürler.
Tamam, şuradan alalım...Bakalım...
Bakalım, zaman kodum
08:40:22 diyor.
Yayına giriyoruz. Strange Wilderness,
bölüm 21,''Ayı Zerafeti''.
Şimdi sesli yayındayız..
3, 2, 1, düğmeye bas, başla.
Ayılar gururlu insanlardır,
esasında insan değil,
hayvandırlar
Ayılar isimlerini Chicagolu bir
futbol takımından alır.
Ayıların insanlara saldırdığı
bilinir,
buna rağmen gerçekte ayılar
tarafından öldürülen insan sayısı...
1. ve 2. Dünya Savaşları'nın
toplamından daha azdır.
Kahverengi ayılar
balık avlamaya bayılır...
Kahverengi...Kahverengi ayılar...
Tanrım, neden ''kahverengi''derken
bu kadar çok zorlanıyorum?
Belki de iki baş harf aynı olduğundan.
Başka bir şey dene.
Anladım,Hazırım. Tamam.
Kırmızı ayılar,balığa bayılır.
Pete,K-PIP'te Lawson'la
olan randevuna geç kaldın.
Deb, kayıtın tam
ortasındayız,
Yani söylediğin her lanet şey
kasede geçecek.
Tabii, sanki siz bu saçmalığı
çok umursuyorsunuz.
Tamam, kaydı kes.
Kapat...
Her şeyi kapat.Kaldır,
her şeyi kaldır.
Tamam, her şey kapalı.Şimdi,
Deb, neymiş o kadar önemli olan?
Lawson'la olan görüşmen,
20 dakika önce başlamalıydı,
seni aptal pislik.
Kahretsin.
Dostlar, dün gece P.J. Maloney's'de
kendimden geçmişim.
Bu arada siz o tekilada hiç
tortu fark ettiniz mi?
Çünkü kaya ya da taş parçası ya da
başka bir şey aletimin deliğini tıkadı,
ve benim alet şişti...
sanki çaydanlığa takılmış su
balonu gibi.
Defol git! Kavga mı istiyorsun?
İşte geldik.Çek kenara.
Acele etseniz iyi olur.
Toplantıya 45 dakika gecikmişsiniz.
Aradığınızı söylerim.Teşekkürler.
Günaydın. Bay Ed Lawson ile
11.00'de randevumuz vardı.
Biraz geciktik, üzgünüz.
Dostum, Sky Pierson.
Hey, Pierson, TJ.
Bir yaşıma daha girdim.
Peter Gaulke
ve gölgesi, Fred Wolf.
Hayır,hayır,Pete ve Fred değil.
Daha çok Neil ve Bob gibi.
Ya da yaptıkları gösteri miydi?
Hey, peki siz burada
ne arıyorsunuz?
Lawson ile vahşi yaşam programımızı
K- PIP'de yayınlamak için görüştük.
Harikaydı çünkü Lawson içeride,
ve anlaşabilmek için
taklalar atıyor.
Kıçınızın krallar tarafından
öpülmesi çok eğlenceli.
Evet, öyle.
Yani, ne de olsa
sizin suçunuz değil,
bizim bütçemizin sizinkini
yok etmesi.
Babanın yeteneklerini
özlüyorsundur, değil mi?
Evet.
Evet, aslında...
Evet, bazen ben...
Biliyor musun,bizim gitmemiz gerek.
Sonra, ha?
Gerçekten, iyi şanslar dostum.
Bizimle biraz eğlendiğini biliyorum,
ama Sky Pierson harika biri.
Evet, şaka mı yapıyorsun?
O Vahşi doğa programlarının
sunucu kralı.
Tamam, hadi, Lawson'u görelim.
- İşte bu.
- Almanlar yapar.
Tamam, hemen konuya gelelim.
Strange Wilderness'in reytingleri...
...son iki senedir önemli
şekilde düşüyor.
Evet ama babam yayındayken
program akşam 7'deydi...
...biz hala sabah 03.00'deyiz yani...
Pete, bırak bitireyim.
Daha başlamadım bile, tamam mı?
Döküntü reytingleri bir kenara
koyalım. Atalım.
Kanal sizin sorumsuzluk abidesi...
...programınızın yükünü
çok fazla çekti.
Yardımcım birkaç
klip hazırladı.
Güzel.
Size bir şey söyleyeyim. Gördüklerimden
rahatsız oldum ben.Tamam mı?
Bu hayvanların çoğu... vay canına,
şimdi bir şeyler olmak üzere.
Ufukta güzel şeyler görebiliyorum.
İşte bu.
Bana bir parça kes ve sıcak
servis yap. Sırada ben varım.
Evet.
İyiydi, değil mi?
Üzücü.
Tamam.Peki ya bu?
Hey, biraz daha oturun.
Çünkü geri döndüğümüzde,
kendimize pigmeleri bulacağız.
Tamam, hepsi bir yana,
yerli insanlara, oranın
yerlilerine nasıl...
pigme insanı dersiniz?
Bu yanlış!
Ne?Hayır.
Ben tüm insanları severim.
lrkçı olan Fred.
Çinlilerle ilgili dediklerini
bir duymalısın.
- Doğru değil mi?
- Ne?
Hiç anlamıyorsunuz, değil mi?
Bakın.
Aman Tanrım.
Yani bu...
Şansımıza kasede çektik,böylece
o adama itibar kazandırdık.
Adamı onurlandırmak
istediğiniz için mi
timsah tarafından öldürülmesini
programınızda gösterdiniz?
Tamam,peki ya bu?
Barış rallisinde bir adam yanıyor.
Kameranızı koyup adama
yardım etmeyi...
...hiç düşündünüz mü?
Çalan o müzik de neydi hem?
Arka planda kilise müziği falan mı?
Bu yarışta mıydı yoksa
siz mi eklediniz? O da neydi?
Peki ya bu?
Şimdi,bu da ne böyle?
Afrika vahşiliği.
Yerliler savaş dansı yapıyor.
orası Afrika falan değil.
Doğru, tam olarak değil.
Vahşi kadınların çoğu,
...aslında o kadar güzel değil.
Bu yüzden bu kızları çıkardık.
Long Beach'ten onlar.
Konuşmayı kes. Lütfen.
Biliyormusun,baban öldüğünden beri,
programın kalitesi
yerle bir oldu.
Reytingler de tuvaletin
dibini boylayınca,
programı yayında tutmanın
bir manası yok.
Büyük bir şey olmadıkça.
Hiçbir fikrim yok.
Bekleyin. Büyük bir şey.
''Büyük''le ne demek istiyorsunuz?
Bunu niye tartışıyoruz ki?
Büyük hiçbir şey olmayacak.
Program rezalet.
Şimdi,sizlere resmi
olarak söylüyorum ki,
iki hafta sonra
program yayından kalkacak.
Sizi uyardım.
Geldiğiniz için teşekkürler.
Tamam.
Düşün. Düşünmeliyiz.
Tamam,henüz yayından kaldırılmadık.
Cooker, git bize
biraz kahve getir.
Uzun bir gece olacak.
Bu arada kibarca lafınızı
kesip hayır diyebilir miyim?
Söylemek istediğim şey dün
kahve içtiğiniz.
Yarın da içeceksiniz.
Ben öyle koca bir aygır değilim ki,
gecekondudan gecekonduya
koşup,
kahve çekirdeklerini ezip,
arkadaşlarıma getireyim.
Hadi düşünmemiz gerek.
Bizi yayında tutacak büyük bir
fikir bulmalıyız.
Hadi ama.
Hey, Junior, ya sen taze kan?
Fikrin var mı?
- Hey. Hey.
- Kapa çeneni.
Ne? Pardon.
Dude, gözlerindeki ne?
Dostum... Evet, bu çok garip.
Gözbebeklerim var gibi
gözüküyor ya da herneyse.
Geçen bir ot içtim...
Kahretsin, bir dakika.
Geçen gece bir ot içtim ve
sanırım boktan bir karışımdı,
çünkü hemen kendimden geçtim ve bu
dövmeler göz kapaklarımdaydı.
Bunlar yüzünden uyurken bile,
insanlar uyanık olduğumu sanıyorlar.
Pete, reytingleri arttıracak
bir yol biliyor musun?
Ünlü bir konuğa ne dersin?
Evet, bu güzel olurdu.
Çok havalı birisini getirebiliriz,
Jack Nicholson gibi.
Evet. Hollywood Tepeleri'nde
nerede yaşadığını biliyorum.
Çöplerini kıskançlık kriziyle
boşaltan,
birilerini tanıyorum..
Şişman Johnny'yi hatırlıyor musunuz?
- Powers.
- Evet, Powers'i biliyorsun.
- Evet, büyük adamdır.
- Birlikte duş alıp, sıçarlardı.
Yani,duş değil, ama karşılıklı
menfaate dayalı bir arkadaşlık.
- Hayır.
- Bir de...
Hey, şuna ne dersiniz...
Lanet olsun, tek bir şey biliyorum.
O şişko pislik, yiyebilir.
Evet. Onu kedi yerken görmüştüm.
Çılgınca bir şeydi.
Yani, zavallı kedi
neler olduğunu anlayamadı.
Ya da yediği ıstakoz da olabilirdi.
- Pete.
- Ne?
Bill Calhoun seni görmek için uğradı.
Harika. Birazdan
orada olacağımı söyle.
Tamam, bu güzel. Hadi
devam edelim. Düşünün.
Jack Nocknuhson da kim?
Hey, Bill.
- Pete. Nasılsın?
- Hey.
- Anıları tazeliyorsun demek.
- Evet.
Şu fotoğrafta ne kadar
genç göründüğüme inanamıyorum.
- Evet, ne kadar oldu? 15, 20 yıl mı?
- Çok daha fazla.
Sana bir şey söyleyeyim Pete.
Zaman geçiyor.
Evet. Seni dağlardan buraya
ne getirdi Bill?
İş.
Bu kocaayak.
- Aman Tanrım.
- Evet.
Nerede çektin bunları?
Ekvador. Nerede saklandığını da
biliyorum. Kulübemde harita da var.
Bu harika.
Tamam, kulübene gider,haritayı alır,
sonra da kocaayağı buluruz.
Az önce Strange Wilderness'i
kurtardın Bill.
Öyle hızlı davranma evlat.
Pete, babanı kardeşim gibi
sevdiğimi bilirsin ama..
Pierson o harita için bana
1.000 dolar vermeye hazır.
- 1.000 dolar mı?
- Bak, paraya ihtiyacım var.
Bill!
Haritayı Pierson'a satamazsın.
1.000 doları nereden bulacağımı
bilmiyorum. Tanrım. Eğer...
Bekle. 1.000 dolardan
daha iyi bir şeyim var.
Evet.
Programımın bir
bölümünü sana vereceğim.
Hayır, hayır, hayır.
Paraya hemen ihtiyacım var.
Her şey o yüzdelerle ilgili.
- Bir servet kazanacaksın.
- Yüzde mi?
Bak, şimdi gelen paranın
% 10'u...
Bakalım,525'in üstüne bir de
işçilerin gideri var,
ayrıca benim yapımcılık ücretim...
Pete, televizyon kumandası değil mi o?
Bill, konuyu değiştirme.
Bu durumda % 10 alacaksın ki,
bu da bir servet demek.
Paraya bu kadar ihtiyacım olmasa
bunu yapmazdım.
1,000 doları alırım ya da
Pierson'a giderim.
Tamam.Tamam, parayı bulacağım.
Bir hafta içinde bulurum.
15'inde kulübende buluşuruz.
- Tanrıya şükür, anlaştık.
- Tamam.
Pierson yerine senin almana
sevindim.
- Kahretsin. Bunlar harika.
- Evet.
- Ve Bill bunun nerede olduğunu biliyor mu?
- Evet, Güney Amerika.
Tam ihtiyacımız olan şey.
Bu en büyük program olacak.
İşte plan.
Yoldayken beş tane program
çekeceğiz.
Sonra da bunları efsanevi kocaayak
görüntüleri ile satışa koyacağız.
Pete, sanırım az önce programı
kurtardın, seni gidi seni.
Baban seninle gurur duyardı,evlat.
Evet,ama sanırım ben o yolculuğu
yapamayacağım, dostlar.
Sadece, yapamam.
- Ne?
Bu gerizekalı sizin için
kamerayı kullanır.
- Anlıyorum, seni özleyeceğiz.
- Ben de sizi.
Dinle, peki ya bunlar için Bill'in
istediği şu 1,000 dolar ne olacak?
Tamam. Herkes evine gitsin...
bulabildiği kadar nakit bulsun,
tamam mı?
Bunu, geleceğinize
yaptığınız yatırım olarak görün.
Bu işe yararsa,hepimiz kurtulduk.
ve, millet, bu işe yarayacak.
Hey, Debbie!
Debbie!
Bir hayvan terbiyecisi ile görüşme
ayarlamanı istiyorum hemen!
Ve son yedi yıldır da bir araba
yıkama firmasında çalışıyordum.
Yani sizin alanınızda pek
tecrübem yok, doğrusunu isterseniz.
Daha önce hiç hayvanlara bakmadım.
Ama başka şeylerle ilgilendim ve...
Bilmiyorum, sadece işe
ihtiyacım var yani...
Bunu düşünebilir miyiz?
Evet, ve çok zor değil.
İşe ihtiyaç duyman üzücü.
Üzgün görünüyorsun.
Yani,kim bununla yaşamak ister?
İşim olsaydı üzgün görünmezdim,
değil mi?
Eğer istiyorsan, seni işe
alırız, kovarız,
çamur gölüne atarız,
ve sen de bu hüzünlü sohbeti
devam ettirirsin.
Tanrım, bu adamla aynı
yolda bir ay,
...kalbime bir egzoz
borusu sokardım.
Evet, neden gidip bir tane
blues albümü yapmıyorsun?
Evet, adını da ''Ben Zavallı, Küçük
Bir Çuvalım '' koyarsın.
İş yok sana.
Sıradaki! Debbie!
İşi istemiyorum.
Teşekkürler, ama kalsın.
Sıradaki!
Hayır, teşekkürler.
Belki de işi bir deliye
önerebilirsiniz.
Şansınız daha iyi olur.
Sıradaki!
Sizler kafayı yemişsiniz.
Evet. Lisene geri dön.
Harika olur.
Debbie! Debbie!
Siz tam yemişsiniz kafayı!
Sıradaki!
- Siz delisiniz!
- Sıradaki!
- ve kaba!
- Debbie!
- Debbie!
- Sıradaki!
Hoş geldin Whitaker.
Harika bir yolculuğumuz olacak.
Beni işe aldığınız için teşekkürler.
Gerçekten minnetarım.
Kendimi gerçekten adayacağım bu işe
ve şimdiye kadar sahip olduğunuz...
...en iyi hayvan terbiyecesi
olmak için uğraşacağım.
Hayvanlar hakkında bir şey bilmediğimi
biliyorum ama okuyacağım, öğreneceğim.
Alışabilirim gibi geliyor ve
hayvanlarla iyi anlaşma yolları, yani...
- İyi iş.
- Devam et.
Tamam, görüşürüz.
Merhaba. Demek Cheryl,
eminim bu...
Bize katılabildiğin için memnunum.
Bu Cheryl, Fred.
- Merhaba, nasılsın?
- Cheryl kuzen Bob ile arkadaş.
Seyahat acentası.
Evet, o...
Üzgünüm, Bob bana bu kadar
müthiş olduğunu söylemedi..
Pardon?
Yok bir şey.
Tamam.
Tamam, plan Mojave'den kıyıya
doğru geçmek olacak.
ve sonra da küçük bir sapma ile
Tribily Mountains'e geçeceğiz.
Bill Calhoun'un kulübesine yani,
haritayı alıp sınırı geçeceğiz.
Harika. İyi iş, Cheryl.
Gitmemiz gerek.Devam,devam et.
- Evet.
- Peki.
İyi birine benziyor.
Gerçekten hoşlandım.
Bu yolculuğun daha yarısında
kucağıma düşecek.
- Ciddi şekilde uçacağız.
- Evet.
- Merhaba, ne haber?
- Hey!
Sadece sizlere anladığımı söylemek
için geldim,bilirsiniz, anladım.
Yani sizler gerçekten çok uzun
zamandır birliktesiniz.
Vahşi doğaya gitmek üzeresiniz.
Yani, ekibinizde son ihtiyacınız
olan şey bir kadın,
tüm işleri mahvedecek.
Debbie işi batırır diyorsunuz, değil mi?
''Olamaz,aramızda konuşamıyoruz.
İşte geliyor'' gibi.
Bunu tekrar edecek
değilim, tamam mı?
Tüm bu uçuş olayı gibi?
Komik, gerçekten.
Bilirsiniz, anladım.
Nasıl işlediğini biliyorum bunun.
Böyle bir şey söylersiniz,
tüm arkadaşlarınız güler ve
kızlarla iyi olduğunuzu düşünürler.
ve o günü de atlatırsınız.
Ama bakın,yani böyle devam
edecekseniz eğer,
küçük çocukların dediği gibi,
bu sizin ayrıcalığınız.
Pardon, sanırım bu...
Evet, Meksika'daki bağlantı.
Az önce ne oldu?
Kahretsin, bilmiyorum.
Ama şu uçuş olayından
artık pek emin değilim.
Cooker, sana eşyaları karavana
koy demiştim ben.
Adamım, zaten orada.
Onlara bakıyorum şu an!
Karavanda değiller.
- Bunlar mı?
- Evet.
Evet, bunlar daha karavanda
değiller.
Tanrım.
Beş dakika ayrılıyorum...
Karavana binmeme on adım kaldı,
söyleyecek bir şeyi olan var mı?
Evet, hey...
- Pardon, merhaba.
- Merhaba.
Ne diyeceğimi unuttum.
- Ben de.Peki.
- Tamam
Pete. Bu yağ kalın gibi.
Belki biraz su eklemeliyim.
Elbette.
Tamam.
Her şey hazır.
Hadi gidelim.
Kahretsin.
Hiç sıçarken diş fırçalamayı
denediniz mi siz?
- Çok zor.
- Güzel.
Eğer üveyannem Phyllis isen,
o zaman siktir.
Eğer yeni kardeşlerim
Dakota ve Breckenridge iseniz,
o zaman siz de siktirin
Dinle, dünya
Baba, bu fahişe ile niye evlendin?
Erkek için üç harfli bir kelime.
Dost.
Dört harfli o.Can belki.
Bu arada, bu senin
sabahki dördüncü biran değil mi?
Ne? Sadece gazoz bu.
- Pişti.
- Tanrım.
Hey, bakın millet.Deniz aslanları.
Tamam, yerleşelim ve şunları
biraz çekelim.
Bu, kocaayak şehrine giderkenki
program için harika olacak.
Hey, Danny, deniz aslanı kostümünü...
Ben sizden çok öndeyim aptallar.
Bu kötü çocuklara
sinsice yaklaşacağım
ve sizleri uçuracak
açıları bulacağım.
Tamam, harika. Hadi başlayalım.
Bill Calhoun'un kulübesine giderken
doğanın en inanılmaz...
yaratıklarından olan Bay Deniz
Aslanı ile karşılaştık.
Köpekbalıkları tarafından her yıl kaç
tane deniz aslanı yenirse yensin...
hiç yeterliymiş gibi gelmiyor.
Etrafta bir köpekbalığı
göründüğü zaman...
deniz aslanları hemen
denizi terk ediyorlar.
Bereket, kıyıda onları
bekleyen hiç kaplan yok.
Yoksa ne yapacaklarını bilemezlerdi.
Deniz aslanının ana öğünü balıktır,
ki onlardan bir çeşitli tür var.
İşte kirpi balığı.
En iyi tahminimiz bu balığın hayalarını
emerek karnını büyütmesi.
Bu ilginç görünümle
balığın adı squiggly.
Dostum biraz konuşabilir miyiz?
Sadece bir şey söyleyebilir miyim?
Dostum, biraz izin versene...
- Lütfen, gerçekten...
- Ver şu lanet mikrofonu bana.
- Neden o pembe şey çok hızlı koşuyor?
- Tanrım.
Üzgünüm.
Dostum, bu deniz aslanları ile
ilgili bir program. Kahretsin.
Ama bu inanılmaz yaratıklara
daha da yaklaşmak için şoförümüz...
Danny Gutierrez'i deniz aslanı
kıyafeti ile aralarına soktuk.
Maalesef, birkaç saniye sonra Danny bir
köpekbalığı tarafından saldırıya uğradı.
Olamaz! Hayır,hayır
Rahat bırak onu!
Hayır, çekil üstünden, o benim
arkadaşım. Lütfen dur!
Vay canına. Ne kadar vahşiceydi,
şaştım kaldım.
O dişler gerçekten jilet
gibi keskindi.
Çok korkunçtu.Bilirsin?
Tüm o hırpalama ve kan...
Geçti, tamam.
Evet. Hayır, o...iyi olacak.
Yani böyle şeyler olabilir,
yani, her zaman değil ama olabilir.
Cheryl...
sadece, arkadaşım olduğun
için teşekkürler.
Teşekkürler.
Tam bir pisliksin!
Kahretsin, aynı anda iki komik şey.
Daha iyi hissetmeni
sağlamaya çalışıyordum.
Sonra kafama vurdun ve
şimdi kafamda şişlik var.
Dinozor yumurtasına benziyor.
O dinozor yumurtadan çıkarsa...
...insanlar benim tarih öncesi bir
kuş olduğumu sanacak.
Ve Sence bu beni nasıl
hissettirirdi...
Önemli değil, tamam, atlatırım.
Hey, millet, şuradaki böceğe bakın.
Evet.
Hey, çıkarın malzemeyi.
Madem buradayız biraz çekim
yapalım, değil mi?Haydi.
Junior, gel buraya.
Şuna bak. Bu harika.
Gel buraya, hemen şimdi.
Geç şöyle, dur biraz,
sesi aldım.Bekle.
Devam et.
Affedersiniz!
Beyler merhaba.
Burada çekim yapmaya çalışıyoruz.
Kornaya basmayı keser misiniz
diye soracaktım.
Biz bitirene kadar yani.
İngilizce bilmiyorum,tamam.
100 dolar lazım lütfen.
- Bize şantaj mı yapıyorsunuz?
- Bilirsin.
Merhaba, nasılsınız?
100 dolar için kornaya basmayı keserim.
Bırak ben halledeyim.
İnsanlarla iyi anlaşırım.
Zaman...
kornaya basmayı kesme zamanı,
lütfen?
Farklı bir yaklaşım deneyeyim.
Hayır, hayır! Yavaşla, kardeş.
Bunu konuşalım.
Konuşmayacağım ben.
Basacağım yumruğu.
Hayır, bunu yapmak istemezsin,
çünkü bu çok ciddi dertler
açar başına,kardeş.
Kimin için Süper Mario
görünüşlü pezevenk?
Aslında senin başına açacak ve
nedenini de açıklayayım.
- Çünkü sen büyük, güçlü bir adamsın.
- Doğru.
Aslında o kadar güçlüsün ki
o da tam bir ödlek,
yumruğun muhtemelen onu öldürecek.
Ya sonra?
Seni kızartacaklar, dostum.
Tamam. Peki ya kaputa
yaptığı çizik ne olacak?
Kaputunun yanına bile
yaklaşmadım ben, adamım.
Evet, yaklaştın. İşte burada.
Bak, seni ödlek.
- Bak işte, ödlek!
- Siktir git Fred!
Sen de.
Bakın. Yaklaşın, ikiniz de.
Bakın,daha yakından. Gördünüz mü?
Ben çizik falan görmüyorum.
Az önce nakavt edildiniz!
Aman Tanrım.
Merhaba. Bir dişçi
görmek istiyoruz, lütfen.
Oturun, ve dişçi sizi ancak bir
saat içinde görebilir.
Üzgünüm, oturun ve dişçi sizi...
...bir saat içinde
görebilir mi dediniz?
Önünüzde insanlar var. Bir
dergi ister misiniz?
Ben Batman dergisini alayım.
Dostum, o çizgi roman.
''Dergi'' dedi.
Üzgünüm.
Penthouse alabilir miyim?
Penthouse dergimiz yok, bayım.
Sanırım bekleyeceğiz.
- Fred?
- Evet?
- Kaybol.
- Tamam.
Dergi yok demek.
Öldürülecek koca bir saat.
Merhaba.
Şaka yapıyor olmalısın.
Peki millet, dinleyin.
Dayak yedik.Hiç paramız yok.
Yolda iki gün geçirdik ve
şimdiden hayatımız kaydı.
Hey, millet.Şuna bir bakın.
Dişçinin ofisinden sıkılaştırılmış
nitrojen. Harikaydı.
Sadece, aldım ve herkes
''Ne yapıyorsun?''der gibi bakıyordu..
Ben de ''Merak etmeyin dostum, ben
dişçiyim, kullanmam gerek bunu'' dedim.
Bu bokun sokaktaki değerini
biliyor musunuz?
1,000 dolar falan.
- Aman Tanrım.
- Evet, biliyorum.
Yerine koymalısın onu,tamam mı?
Siktir!
Nitrojen çaldığımız için
yakalanmayı göze alamayız..
Tamam. Çoğumuz azotu tutmamız
gerektiğini düşünüyor...
ve satıp böylece yolculuğu finanse eder
ve Strange Wilderness'ı kurtarırız.
Derinlerde bir yerde Cheryl de
bunu istiyor,demek ki hemfikiriz.
Yapalım o zaman! Başaracağız!
Teşekkürler, Cheryl!
Siz de bir garip hissediyor musunuz?
Tamam. Nasıl hissediyoruz?
Başım çok ağrıyor.
- Bu nitrojen tüpü boşalmış.
- Öyle mi?
O zaman bin dolarımız uçtu.
Beş parasısız!
Evet, işte burası.Bill'in yeri.
Nerede kaldınız siz?
Üç gün geç kaldınız.
Ayaklarını sil.
vay Bill. Burada biraz uçmuşsun ha?
Birisi Armageddon için hazır.
Bakın, sizi aramaya çalıştım çocuklar.
- Haritayı sattım.
- Ne? Sattın mı?
Satmak zorundaydım, Pierson'a.
- Pierson?
- Pierson?
Aman Tanrım.
- Neden yaptın?Anlaşmıştık.
- 3 gün geciktiniz.
Gelmeyeceğinizi düşündüm.
Aramadınız.
Sana ofiste de söylediğim gibi,
paraya ihtiyacım vardı.
Demek, şimdi kocaayağı bulmak
için yolu yarıladı.
- Evet.
- Harika! İnanamıyorum.
Bill, paraya ne diye bu kadar
çok ihtiyacın vardı ki?
Lithium ve Darvon, Pete.
Depresyon yiyor beni gün ve gece.
Paranoya dünyasında yaşıyorum,
gördüğün gibi.
Üzgünüm Pete.
Önemli değil Bill.Önemli değil.
Hey, bekleyin bir dakika.
Durun biraz.
Paranoyamın işinize yarayacağı
bir yol biliyorum galiba.
Dışarı çıkıp kıyafetlerinizi değiştirip
gelin, size gösterecek bir şeyim var.
- Peki.
- Umarım, bu işe yarar.
Tamam, anlaşma şu. Haritayı Pierson'a
sattım, centilmence.Tamam mı?
Şu anda 3 gün önde gidiyor,
hiçbir şikayeti yok.
Yani kimse haritanın bir kopyasını
vermeme bir şey diyemez, değil mi?
Size bir tane bulacağım.
Buralarda bir yerde gün içinde
konuşurak geziniyorlardı,
bu kameraların altında
haritaya bakıyorlardı.
Tek yapmam gereken onu bulmak
ve orayı yakınlaştırmak.
- Hey, şunu gördünüz mü?
- Neyi?
Avlanmaya çıkmadan karıma
hoşça kal diyorum.
- Geri al şunu.
- Peki.
Ne yapıyor peki?
Hey, bu Pierson,
ve benim yatak odama giriyor.
Tanrım.
Çalıştır oğlum.
Bana da bir dilim ver oradan.
Çok güzel.
Aman tanrım. İkinci bile olsam orada
yine de tabağı yalardım...
Pierson tam bir pislik.
Artık,anlaşmalar iptal.
Size o haritayı bulacağım,
ve sizde kocaayağı o yozlaşmış, sapık
pislikten önce bulacaksınız.
- Evet, bulacağız.
- Haydi.Haydi
Uslu bir kukla gibi kameraya doğru
yürü bakalım, haydi şimdi.
Kamera üçe doğru gidelim.
İşte orada. Tek yapmam
gereken zum yapmak ve...
Bingo!
Pierson haritaya sahip olabilir
ve üç gün önden başlamış olabilir...
ama bu yeterli gelmeyecek.
Teşekkürler.
Çünkü harita şimdi sizde ve size
fazladan bir şey vereceğim.
Adı Gus Hayden.
Şaka yapıyorsun.
Kocaayağın ismini biliyor musun?
Hayır Pete.
Bu iz sürücü, adı Gus Hayden.
Gus ve ben vietnam'da
birlikteydik.
En iyilerdendir.
Aslında olağanüstüdür.
Bu pisliklerden önce o kocaayağı
bulmanıza yardım edecek birisi varsa...
o da Gus Hayden'dir.
Normalde 3.000 dolar alır ama
500'e hallederim sizin için.
500.
Bizde...
- 14 dolar var.
- Ne?
Uzun hikaye, ama, evet,
beş parasısız Bill.
Bende de yok olsaydı, size borç verirdim.
Çünkü şimdi kocaayağı sadece
programınızı kurtarmak için değil...
bir de Pierson'u becermek
için bulacaksınız.
O kadar parayı nasıl
bulacağınızı bilmiyorum...
ama bana bir söz vermenizi istiyorum.
Pierson'a ulaştığınızda, suratına benden
hokkalı bir yumruk yerleştireceksiniz.
Kahretsin. 500 dolar biriktiremeyiz ki.
Battık gibi görünüyor.
Bu harika. Yolculuk başlamadan bitti.
Hey, Pete,
muhteşem kunduz görüntüsü çektim.
- Harika, işemem lazım.
- Peki.
Bakın, şehre gidip bilemiyorum,
bir şeyler yaparız.
Neden, ne oluyor ki?
Para sorunları.
Selam, küçükler sizi.
Farkınıza varmamıştım.
Neredeyse üstünüze işeyecektim, ha?
Anne hindi nerede?
Aman Tanrım.
Hindi ne yapıyor?
Tanrım.
Aman Tanrım.
Aman Tanrım.
Aman Tanrım.
Dikkat edin!
Şaşırtıcı,aslında.
Şimdiye kadar kusma refleksi
devreye girmiş olmalı.
Hemşire, hindinin boynuna masaj
yapmanı istiyorum.
Bakalım bu küçük dostumuzu
rahatlatabilecek miyiz?
- Peki doktor.
- Junior, kapat o kamerayı.
- Peki, başka açıya geçeyim.
- Rahatla, sadece rahatla.
Güzel. Güzel tıbbi yeteneğin var.
Rahatla Bay Hindi.Rahatla.
Gagası yaklaştı.
Bunu yaparken ben elime tükürürüm.
Tanrım.Şaka yapıyor olmalısın.
Doktor, hasta ereksiyon halinde.
Cinsel tepkini bastırman gerek.
Boynun içinde kendini sıkıştırıyorsun.
Doktor, hemşire çok seksi.
Başkası yapsa
olur mu,lütfen? Fred?
Hassiktir, ahbap.
- Whitaker?
- Whitaker, ne?
Ne? Sen hayvan bakıcısısın.
Hadi canım, daha geçen hafta
araba tamircisiydim.
Karavandaki bujileri değiştirmemi
istiyorsan, yaparım,
ama seni ellemem.
Sanırım bir Demerol iğnesi onu gevşetir.
Bu tam aletime girdi!
Bunun olmaması
gerekiyordu. Üzgünüm.
Şimdi Demerol sizin sisteminizde
geziyor olmalı,
bu da işleri karışık bir hale sokabilir.
İşte bir fikir.
Bay Gaulke, işeyebilir misiniz?
Bu işe yarayabilir. Hindinin kusma
refleksini tetikleyebilir.
Hindinin ağzına
işemesini mi istiyorsun?
Yani, kendinizi hindinin
yerine bir koyun...
Doktor, bence bu hindi daha her şeyin
farkında değil.
Yani onun Peter ile olan eşcinsel
anını bir çekebilirsek...
belki babasına göndermekle
tehdit edebiliriz.
O da sonra ''Hayır,
babama söylemeyin'' falan der.
Sonra da Peter'i
emmeyi bırakır.
Ya da kafasını koparabiliriz.
Vay canına.Bulmuş.
Hindimizi bulmuş.
Üç aydır onu arıyorduk.
Nasıl oldu da bu hale geldi bu?
Evet, bu Maggie, tamam.
Biliyor musunuz? Onu hemen geri
alabilirsiniz...
biz kafasını kopardıktan
hemen sonra.
Hayır, onu öldüremezsiniz.
Bu kuş bir hükümet çalışmasının parçası.
Onu geri istiyoruz.
Bakın, onu canlı getirene
5.000 dolar ödül var.
5.000 dolar mı? Hey,
doktor, hayır. Bekle biraz.
Beyler.
Harita da elimizde olduğuna
ve buradaki aptal kuş için de
5.000 dolar alacağımıza göre.
Gus Hayden'i tutabiliriz,
iz sürücüyü.
Hadi, hepiniz, gelin.
Şu emiciyi hep beraber çekelim.
- Birden çekelim mi dedin?
- Evet, öyle.
Nazik ama sert olacağım.
Bir, iki, üç.
Kahrolası Federaller, dostum.
Üzerimde ot var. Diğer
tarafta görüşürüz.
Merak etme, hallederim.
Çekil bakayım.
Affedersiniz.
Meksika'ya geçebilir miyiz, lütfen?
Teşekkürler. Sanırım
kontrol edildim.
Şuna bak.
Sanırım karavanımız parçalanmış.
Herrhalde geri kalan yolu
uçakla gideceğiz.
Haydi,gidelim.
- İçeride ne oldu dostum?
- Hiçbir şey. Gerçekten iyi insanlar.
Hadi, gidelim.
Ne, gerçekten?
Her şey yolunda mıydı orada?
- Çünkü solgun gözüküyorsun.
- Evet.
Çünkü güneş kremi kullanıyorum da
ondan seni salak. Tamam mı?
Haydi, gidip uçağa binelim
ve buradan gidelim.
- Ne oldu o odada peki?
- Unut gitsin.
- Neyi unutayım?
- Tamam, bak...
Hadi, barış içinde geldim, kardeş.
Çocuklar, uçak kalkıyor.Haydi.
Çocuklar, size
bir şey söylemem gerekiyor.
Ne, bırakıyor musun?
Hadi ama...
Hayır,hayır, bırakmıyorum.
Aslında tam tersi.
Size teşekkür etmek istiyordum.
İhtiyacım olduğu için bu işi almıştım,
ama başka sebeplerimde vardı.
Ormana yolculuğun benim için zorunlu
bir ayılma olacağını düşündüm,
ve aslında hayatımda böyle bir
şeye ihtiyacım vardı.
Adım Bill W.
ve ben bir alkoliğim.
- Hey, Bill.
- Selam Bill.
Bunun yüzünden hiçbir yere uyum
sağlayamıyordum, bilirsiniz?
Size söylemek istedim millet.
Birkaç gün önce, son içkimi içtim.
Dün de içtim biraz, ve Tanrı'nın da
yardımıyla, bu son içkim olacak.
Çünkü ormana gidiyoruz ve zorlu
anlar beni bekliyor.
Ama sizler bana çok iyi
davrandınız.
Ve şunu söylemek isterim ki beni
ailenizin bir parçası yaptınız
ve bunun için sizlere teşekkür
ederim.
- Bu çok tatlı.
- Teşekkürler.
Whitaker, bunlar hayatımda duyduğum
en tatlı sözler.
Sadece duymak bile beni daha iyi
bir insan gibi hissettirdi.
Siktir et dostum.Selam ver.
Sanki ''Alkoliğim ben'' der gibi
duruyordu.Üzgünüm.Üzgünüm.
Strange Wilderness?
Evet, biziz. Ben Pete
ve bu da takımım.
Merhaba, ben Cheryl.
- Sizinle tanışmak çok güzel.
- Sizinle de.
Evet, Bill bana Pierson'un karısına
ne yaptığını söyledi.
Bill iyi bir adam. Onun
başına gelmemeliydi.
Çok üzgün, bu yüzden sizi
Gus Hayden'e götürmemi istedi.
- Harika, çok iyi.
- Şimdi kötü haber.
Pierson üç gün kadar önünüzde.
- Olamaz.
- Ama, merak etmeyin.
Onu bulacağız.
Dinleyin, Gus'un oraya gideriz...
ve oradan yola çıkıp,
kayıp zamanıtelafi ederiz.
- Tamam.
- Bu arada, benim adım ***.
*** ne?
Sadece ***.
***?
***?
Cher gibi ama *** mi?
***.
Kahrolası... kim bu?
***, ***, ***, ***, ***.
Bundan başka adın olmalı, ***.
Hayır. Sadece ***.
*** deyin, koşarak gelirim.
Nereye gelirsin?
Adını seviyor musun?
*** ismini seviyor musun?
Bir köpeğin hiç adını
yalamasına izin verdin mi?
Evet, hoşuna gidiyor mu?
Adın *** mi?
Sizinle kötü başlamak
istemem çocuklar.
Soğuk suya girdiğin zaman hiç
adın ufalır mı?
Bir daha sinsice gülün,
hayalarınızı boynunuza sokayım.
- Tamam.
-10-4.
Anlaşıldı.
Gideceğimiz patika buranın
23 mil batısında.
Tamam.
İsmin sabahları sertleşiyor mu?
Kapa çeneni.
Efsanevi iz sürücüsü Gus Hayden'la
buluşmaya giderken,
birçok hayvanla karşılaştık,
buna tüylü akrabamız da dahil,
maymun.
Maymunlar, maymun nüfusunun
% 80'ini oluşturuyor.
Her yıl yüzlerce karınca maymunlar
tarafından yenir.
Araştırmacılar bu sayının daha
düşük olabileceğini söylüyorlar...
eğer karıncalar aynı boyda ya da
maymunlardan büyük olsalardı.
Şuna bakın.
Şu hayalar inanılmaz.
Bir aslan için o hayalar
ara öğün.
Burada ise Güney
Amerika gazelleri var.
Bu gazel çiçek yiyor.
Bu aslan gazeli yiyor.
Ama muhtemelen çiçeği tükürecektir.
Bu zürafalar devamlı
birbiri ile dalaşıyor.
Yepyeni kotunuzu kafalarına bağlamak
iyi bir fikir olurdu bence.
Böylece kotlarınız o sıkı
görüntüsünden kurtulurdu.
Bu kuşlar zebraya merhaba
diyor.
Aslında, merhaba demiyorlar,
hayvanın kendisini yiyorlar.
Zebraya mikrofon uzatsak ve
konuşabilse...
Bay Ed ya da öyle bir şey,
herhalde şöyle bir şey derdi
''Aman Tanrım.Aman Tanrım!''
''İçinizden birisi gagasını
kıçıma mı soktu?''
Tamam, buradan sonrasını
yürüyeceğiz.
Haydi bakalım, çabuk.
3 mil kadar, şu yönde.
Patikada kalın,beni izleyin, haydi.
Gidelim.
Dünyanın en iyi iz sürücüsü ile
tanışmak üzeresiniz, Gus Hayden.
Cennete hoş geldiniz.
Biraz eğleneceğimizi duydum.
Bıçağımı kafatasına sapladım
beynine kadar.
Sonra el bombamı aldım ve
kafasındaki deliğe soktum.
Sonra da onu tünele geri soktum
ve deli gibi koştum.
Hey, Gus.
Bu harika bir vietnam öyküsüydü.
Ama artık Fred'i bıraksan diyorum?
Onu öldürmeye yaklaştın sanırım.
Üzgünüm, seni orada unuttum, ortak.
Neyse küçük pislik beni ısırdı.
İşte bu parmağımdaki iz de
böyle oldu.
Harika.
Gus, yarın ne yapıyoruz?
Saat 06.00'da kamptan
ayrılacağız.
Hepinizin anlamasını istiyorum
Coconga Wilderness'e girdiğimiz zaman,
ölümün pantolon değiştirir gibi
çok normal bir...
...şey olduğu karanlık ve
kötü bir yere girmiş olacağız.
Bu ekip mi?
Biz de oldukça heyecanlı
maceralar atlattık.
Parmağındaki o küçük yarayı
biliyorum...
ama biz de yıllar boyu birkaç
yara aldık.
Değil mi Fred?
- Evet.
Yani şuna bir bak.
Sekiz yaşındaydım.
Bisikletimden düştüm.
Kahretsin.
Şuna bir bakın. Gördünüz mü?
'67 Pontiac Sky Chief'teki
deliği kapatıyordum...
...ve sarhoştum, her zamanki gibi ve
burayı kaputtaki ambleme sıkıştırdım.
Çok pis.
Ama... iki gündür ayığım çocuklar.
Teşekkürler,çok sağ olun.
Benim hiç yara izim yok ama
harika bir doğum lekem var.
Gördünüz mü?
Şurayı görüyor musunuz?
Çocukken köpek ısırdı.
Suratına üflüyordum ve
kaptı burayı...
Demek yaralardan bahsediyorsunuz,
göstereyim bir tane.
On yıl kadar önce...
...Amazon'da bir maden şirketi için
araştırma yapıyordum...
o sırada Aloha pigmeleri tarafından
tuzağa düşürüldüm.
Beni bir kazığa bağladılar ve tüm beyaz
adamlara yaptıkları şeyi yaptılar.
Keskin bir çubukla *** torbamı
kestiler ve sonra kaçtılar.
Testislerim yere saçıldı.
Testislerimi yerdeki kirden
topladım ve sardım,
tekrar yerine soktum ve
kendimi diktim.
Yorgana benziyor.Yorgan topu.
Peki, tamam...
burada kalıp daha çok yara izi
hikayesi paylaşmak isterdim...
ama ben kaçıyorum.
Yorgunum.
Aslında evet.
En kötü kabus bu olmalı.
Pete.
Hey!
- Ne?
Şu izci adam Cheryl ile
beraber kaçmış.
Cheryl? Cheryl!
Ne? Gus Hayden ile mi kaçtı?
İkisi de gitmiş
ve tüm malzemeler de gitmiş.
- Belki işin içinde sende varsın!
- Hayır.
Beni de sizin gibi ortada bıraktı.
Cipimi de almış.
Hiçbir şeyimiz yok.
- Cheryl neden böyle bir şey yapsın?
- Hayır, hayır.
Dün gece kamp ateşi sırasında
o sapığa bakışını gördüm.
Kahretsin! Tanrım.
Kahretsin!
Tamam, sakin olun.
Herkes kendine gelsin.
Bill, kalan her şeyin bir listesini
çıkarmanı istiyorum. Hadi hemen
Tamam, bir uyku tulumumuz var.
O yüzden tam sıçtık gibi.
Hayır, bence iyi olacağız. Harikayız
bence. Gidip şu kocaayağı bulalım.
Anlamıyor musun?
Haritayı almış.
Haritasız kocaayağı bulamayız.
Evet, ama vazgeçemeyiz.
Yapamayız!
Çünkü babam bırakmazdı.
Bilirsin.Onu tanıyordun.
Yani her zaman işi yoluna sokardı.
Ben de onun gibiyim.
Tamam, ben sizi ormanda
ilerletirim.
Temescal'a kadar giderim,ama
sonra kendi başınasınız.
- Tamam.
- Şu orman çok karışıktır.
Oraya insan girdiğini
bile sanmıyorum.
Biliyor musunuz, hala yaşıyorken
bu işi bırakmalısınız.
Olmaz. Ben buradayken hayır.
Millet?
Ölmek istemiyorum.
11 yıldır ilk kez dünyayı ayık
gözlerle görüyorum...
ve bu çok keyif verici.
Şu an yaşamak için
bir sürü nedenim var.
İyi bir kız bulup evlenmek ve
çocuk yapmak istiyorum...
ayışığında onlarla dans
falan etmek istiyorum.
Hepsini yapmak istiyorum,anlarsın?
Ne güzel.Selam ver,adamım.
''Mavi tişört giyiyorum ve
üzgünüm'' modundaydı.
Bunu yapacağını hiç düşünmemiştim.
Tamam! Cooker, senin ihtiyacın...
Giydiğin şey tanga mı?
Ne dedin sen?
Üzerinde bir tanga mı var?
Evet, bir tanga giyiyorum.
Ben uyku tulumunu alayım.
***, burada hiç yılan falan
var mı?
Yılanları dert etme.
Siktir git, dostum.
Kahretsin, bir kirpi.
Hey. Hey!
Sanırım durdu,sanırım durdu.
- Tanrım, bu çılgınlık.
- Tamam.
Hayır, düzelecek.
herşey düzelecek.
Haydi, ilerlemeye devam edelim.
Düzelecek.
- Bu da neydi böyle?
- Devam edin, bir şey olmayacak.
- Hadi ama.
- Yürüyün.
Çocuklar,çocuklar, sadece bir maymun.
sadece bir maymun.
Tanrım.
Saatlerdir sizin izinizi sürüyorum.
Neden bıraktınız beni orada?
Yani, biz Gus Hayden ile kaçtığını
sandık.
Gerçekten bunu yapacağımı
düşündünüz mü?
Evet.
İğrenç.
Onunla yatmadan önce
sizinle dahi yatardım.
- Hey.
- Tamam.
Uyandım ve bizim malzemeleri
çaldığını gördüm,
ve onunla gitmek istiyormuş
gibi yaptım...
ve bana bunu
vermeye ikna ettim onu.
Harita.
Onu ikna mı ettin?
Ne yaptın ki?
Sadece ufak bir şey, tamam mı?
Takım için buna katlandım.
Benim bir haritam var.
- Benim de. Haritam var.
- Bende bir sürü harita var.
Benim bir atlasım var.
Bende epey bir para eden eski
İç Savaş haritaları var.
Ayın haritası var bende.
Sanki... Hissedebilirsin.
Benim harita dükkanım var.
Her taraf harita.
Karavana dönersek,
benim Thomas Guide'im var.
Yüzlerce sayfalık harita.
Buraya gelin, çocuklar.
Şaka yaptım,haritam yok.
Size söyleyeyim, lanetleneceğim,
sadece lanetleneceğim..
O harita ve benim ormanı tanıma
yeteneklerim ile...
bütün olanlardan sonra belki de
sizin şu kocaayağı bulabiliriz.
Evet!
***! ***! ***!
- ***'i seviyoruz.
- Evet, seviyoruz.
Evet, seviyoruz ama önce
Mohate Nehri'ni geçmemiz gerek.
Neredeyse geldik.
Bu yoldan düz ilerleyin.
Tamam,iyi gidiyorsun, Fred.
- Teşekkürler.
- Harika gidiyorsun.
- Cooker, seninle gurur duyuyorum.
- ***. Ben de seninle gurur duyuyorum.
En iyisi sensin. En iyisi sensin.
Bu ormandan çıkmak için
gizli bir kestirme biliyorum,
ve kayalıkların oraya gidebilirsek
Pierson'un önünü kesebiliriz belki.
Şimdi, yapmanız gerek şu.
Nasıl... Tanrım!
Gelmeyin buraya! Hayır! Orada kalın!
***!
İşte o pirana pisliklerinden
bir tane daha.
Kahrolası aptal balıkların
hepsini yiyin.
Başaracaktık, ve bu pislikler
***'i yedi.
- Yenilmek nasılmış pislikler?
- Evet.
- Yenilmek nasılmış?
- Aptal... aptal balık!
***'i yiyip yanınıza kar
kalacağınızı mı sandınız...
sizi pislik nehirin
piçleri!
Siktir git!Siktir git!
Hey, durun bir dakika.
Bu balıklar ***'i yedi, değil mi?
Evet!
Tamam, beni takip edin.
*** bu balıkların içindeyse ve
biz de balıkları yiyorsak...
...bizim ***'i yediğimiz
anlamına gelmez mi?
Ne diyorsun sen?
- Herşey düzelecek Fred, haydi.
- Hayır.
Bir şey bile
istediğimiz gibi gitmiyor.
Pierson'un da kocaayağın mağarasını
günler önce bulduğundan eminim.
Hadi ama Fred, bu kadar
karamsar olma.
Hadi ama... şansımız değişecek,
hissedebiliyorum.
Aman Tanrım.
Benimle gelmek zorundasınız.
Sanırım bir şey buldum.
- Pierson'un takımı bu.
- Vay canına!
Fred. Buraya gel, Fred.
Bay Çok Üzgünüm,Pierson Kocaayağı
bizden önce bulacak.
Hiç sanmıyorum, dostum.
Şansımız dönüyor gibi.
Herifleri bulduk. Hadi.
Evet, doğru.Bu trajik.
Amin. Tamam, eşyalarını
toplayalım çocuklar.
Güzel balta.
Hey, bu Sky Pierson.
- Aman Tanrım.
- Gaulke.
- Hey.
- Gaulke.
Selam Sky. Görüşmeyeli
çok oldu.
Üzgünüm, pardon.
Bozuk balık yedim de.
Ne oldu burada?
Saldırıya uğradık.
Coconga pigmeleri.
Korkunç.
Hey, Sky,
bunu hissedebiliyor musun?
Dostum.
Onu niye dürtüyorsun ki?
Adam ölüyor.
Vücudunun üst yarısı alt yarısına
bağlı değil.
- Evet, biliyorum. Tanrım. Ne?
- Hey, Pete, Pete.
Bill'in istediği gibi onu
yumruklayacak mısın?
Kahretsin, unutmuştum onu.
Karar senin.
Bilemiyorum. Şu an pek
istemiyorum.
Seni geri yumruklayacak
bir halde değil.
Fred, korkuyla ilgisi yok bunun.
Yani onu suratından yumruklamak
biraz aşırı değil mi?
Bedeninin alt yarısını kaybediyor
şu anda.
Gaulke.
- Döndük.
- Gaulke, hala burada mısın?
Evet, buradayız.
Hey, süvari takımı geldi.
Sky.
Oh, Sky.
Gidelim.
Taşıyabileceğiniz herşeyi alın,
özellikle kamera malzemelerini.
Haydi, buradan gidelim.
İşaretlerin bu olduğuna
yemin edebilirdim.
Tam haritadalar işte.
Mağara nerede o zaman?
Haritada gösteriyor,ama yok!
Hey, aranızda bir süredir
daireler...
çiziyormuşuz gibi hisseden
başka biri var mı?
Kahretsin!Hay anasını!
Kahretsin!
Siktir!Şıçtık gibi!
Ver şu lanet haritayı!
Durun,durun biraz.
Bill Calhoun'un haritanın fotoğrafını
çektiğini söyledin değil mi?
Evet, Pierson elinde tutuyordu.
Tamam. Bill iki tane
güvenlik kamerası kullanıyordu.
Aynadaki görüntü bu. ''N'' harfine
bak. Harita ters basılmış.
Çevir.
Cheryl, sen bir dahisin.
Durun o zaman. Tüm
yollar tersine.
O zaman mağara
burada değil demek.
Şurada, bir yerlerde olacak.
Haydi, gidelim.
İşte bu.
İşte mağara.
Bu olmalı. Harita.
Gördün mü? Çevir haritayı.
Kaya biçimi tepeyle uyuyor.
O mağara onun mağarası.
İçeride olduğunu nasıl bileceğiz?
Onu hissedebiliyorum.
Tamam. Haydi.
Daha yaklaşacağız ama görünmeden,
çita gibi.
Aman Tanrım, duyabiliyorum onu.
İçeride, Tanrım.
Bu belki de zamanımızın en önemli
vahşi yaşam keşfi.
Biz de onu belgeleyeceğiz.
Tamam.
Tamam, şuraya geçiyoruz, hadi.
Bu çılgınlık.
Kamerayı hazırlayın.
Tamam, dinleyin.
İşte olacaklar.
Şimdi bir giriş anonsu yapacağım,
Sonra yavaşça içeri
doğru gireceğiz...
...ve bu inanılmaz yaratığı doğal
ortamında yakalayacağız,tamam mı?
Tamam, hazır mısınız?
Unutmadan, dinleyin.Junior!
- Dinle.
- Dinliyorum.
Onu korkutma, tamam mı?
Muhtemelen bizden çok korkacaktır.
- Tamam.
- Peki.
Başlamak istersen ses tamam.
Hazır, başladık.
Beş, dört, üç, iki, bir, sıfır.
Başlıyorum.
Merhaba, ben Peter Gaulke,ve
bu da Strange Wilderness.
Burada kamp yaptık ve
kocaayağı bekliyoruz.
Doğru, beni duydunuz,Kocaayak.
Hayvanlar uzunca bir süredir hayvan
olarak biliniyor.İnsan olarak değil.
ve onlar da aptal, korkak,
saldırgan,ahmak,
canavar, öldürmeye ve yemeye düşkün,
zinaya hevesli,bozulmaya eğilimli,
bozulmaya eğilimli, hepsi...
Ama tarif ettiğimiz hayvanlar mı
yoksa insanlar mı?
Belki de bu kocaayak bizlerle onlar
arasında bir köprü olabilir.
Belki de kibarlığı bizlere
şunu hatırlatabilir,
barış ve uyum insanoğlunun
hayatta kalması için gerekli.
Ne?
Siktir!
Hey...
O koca piç bize doğru gelmeden
önce ne dediğini hatırlayan var mı?
Sanırım ''Hı'' dedi. Neler olduğunu
anlamamış gibi.
- Hayır, daha çok bir hırlamaydı.
- Evet, kesinlikle.
Aslında daha çok bir
öldürme hırlaması gibiydi.
''Seni öldüreceğim'' gibi.
Yani, ben duydum.
- Evet, ben de duydum.
- Evet.
Ben de duydum.
- Değil mi?
- Evet, tabii.
- Evet.
- Öyle dedi,ahbap.
Ben sadece,bilirsin,
daha önce hiçbir şey öldürmemiştim.
Ama nefsi müdafaydı...
- Evet.
- Evet, bayan haklı.
Bu mitolojik canavar
Fransızlarca yaratıldı.
Kahretsin, ne kadar körmüşüm de
daha önce görmemişim.
50'lerde Fransızlarca üretildi,
Amerikalıları mahvetmek ve
sonunda öldürmek için...
Gelip hepimizi öldürebilirdi.
Kulağınızın dibinde bir sinek
vızıldasa izin verir misiniz?
''Canımı sıkmaya devam et,
sok beni'' gibi.
''Bana Batı Nil virüsü ''
bulaştır falan.
Hayır, ona vurursunuz,
bizim gibi.
Biz sadece silahlarla yaptık.
- Bilemiyorum, yani...
- Ne?
Yani...
- Siktir et onu, tamam mı?
- Evet.
O pislik ölmeyi hak etti,tamam mı?
Kocaman, kıllı, etobur piç.
Bize gelişini gördünüz,
hepimize karşı...
Siktir git, seni pislik.
Kahrolası yavşak.
Ama, ben düşünüyordum da,
belki de bu programımızı
bitirmenin en iyi yolu değildir.
Yani kocaayağı öldürerek.
Evet.
Televizyon kanalları
bundan pek hoşlanmayacak.
Peter, küçük bir fikrim var.
O köpekbalıkları heryerimi ısırdı.
Bacağım sanki tereyağ sürülmüş
koçandaki mısır gibiydi onlar için.
Onlara denizaslanı değilim,
diye bağırıyordum.
''Hey, benim, Danny!''
Ama benim dilimi
anlamadılar.
O yüzden şiimdi takma bacağım var.
Doktor odama girip ne çeşit
istediğimi sordu.
O da ne be?
Ama tahtadan mı yoksa başka bir
maddeden mi demek istiyormuş.
Maun, çam ya da balza ağacı?
Ben de düşündüm ve oraya bir
havalı matkab taktırmalıyım dedim.
Böylece sokakta yürürken
çimentoyu dağıtabilirim.
Tamam, herkes dinlesin.
Bunu görünce elimizden
kopararak alacak bunu.
Yüzyılın televizyon programı?
Evet.
Heyecanla içeri girerken hepimiz
titriyorduk,
dünyada ilk defa efsanevi
Kocaayak'ı görecektik.
Mağarada bulduğumuz şey
hepimizi şok etti.
Görünüşe göre, kocaayak
depresyona girmiş ve...
kendini asmış.
Soğuk, karanlık bir mağarada hayvan
gibi yaşamaya mecbur bırakılmak,
düşünüyorum da herhangi birimizde
aynı şeyi yapardık.
O barış rallisindeki
yanan adam hariç.
Kocaayağı hayata
döndürmek için uğraştık.
Ama çok geçti.
Çok kötü hissettim.
Ve fantastik yolculuğumuz bitti.
''Kocaayak arayışı'' yani.
Haftaya kunduzlarla ilgili
programımızda bize katılın.
Delirdiniz mi?
Birisi kafanıza kasa mı
düşürdü?
Bu gördüğüm en delice şey.
- Bırak artık şunu be.
- Evet, nedir bu?
İlk günden beri bize
kötü davranıyorsun.
- Öyle mi? Siktir!
- Defolun, pislikler
- Sen de siktir Judy.
- Evet.
Biliyor musun? Aslında hepsi senin
bu aptalca Kocaayağın sahte intiharı,
fikrin yüzünden oldu.
Seni hiç dinlememeliydim.
Seni hiç işe almamalıydım.
Bu hayatımda duyduğum en
Amerikan karşıtı şey.
Affedersiniz, sessiz olur musunuz?
Hey tatlım, burada özel bir
şirket toplantısı yapıyoruz.
Neden sen sessiz olmuyorsun, tamam mı?
Hey, hey, burada bir konuşmanın
ortasındayız,
sen dönüp karıya mı asılıyorsun?
Hey, neden hepiniz bana sataşıyorsunuz?
Kızgın mısın?
- Neden sıçramıyorsun
- Yapamam. Çok boktan bu.
özürlü birisi ile böyle
konuşmaman gerek.
Seni taşkafalı, yarım akıllı
parti serserisi. Kapa şu...
Hadi ama, bırak. Adam
acınacak halde. Gitme üstüne.
Siktir git Cheech.
Ses programcısı olarak berbatsın.
Seni aptal piç. Git de kendine
sandalet al. Gitte sandalet al.
Kavga mı istiyorsun? Haydi gel,
10 yıldır dövüşmedim.
Bu gece dövüşeceğim.
Neyin var? Görelim bakalım sürtük.
Göster bakalım, sürtük.
Biliyor musun? Aslında
adam haklı Fred!
Ses programcısı olarak berbatsın.
Tamam, yeter.
Güvenliği çağırıyorum.
Hayır tatlım, güvenliği
çağırmıyorsun.
İşte tüm komik hikaye bundan
ibaret.
Hayır, kimseyi bir yıldır falan
görmedim.
Bilirsiniz bazı şeyler söylendi.
Ben etraflarında yokken muhtemelen
daha iyi durumdadırlar.
Ben tam bir kayıbım.
Kahretsin.
Hey, dinlediğin için
teşekkürler.
Yarın konuşuruz.
Harika, hoşça kal.
Evde kimse yok!
Pete.
Biliyor musun ''Evde kimse yok''
diye bağırdığın zaman,
insanlar evde olduğunu
anlar yoksa
kim ''Evde kimse yok'' diye
bağırabilir ki?
Gülümsettim ha?
Telefonlarıma cevap vermiyorsun,
ben de gelip yüzyüze bir
merhaba diyeyim istedim.
Hayır, canım pek bir şey yapmak
istemiyor.
Biliyor musun sana hep bir şey
söylemek istiyordum,
kendine devamlı böyle
yüklenirken...
Zaman değişti artık.
Eskiden daha kolaydı herşey.
Bak ne diyeceğim?
Baban bugünlere hayatta
dayanamazdı.
Babanı severdim,bilirsin,
ama sendeki azim ve kalp
onda yoktu.
Sen vahşi doğa ailesinin
içinde doğdun.
Babanın dediği gibi ''Her şey
iyi bir fikre bakar''.
Evet, eskiden hep söylerdi öyle.
Güzel bir fikirle her şey
olabilir.
- Ama her şey sana bağlı.
- Evet.
Ne diyorsun?
''Hadi yapalım'' diyorum.
- Pete Gaulke geri döndü!
- Evet.
Biliyor musun, teşekkürler dostum.
Yani ben...
- Önce bir fırt çeksem olur mu?
- Devam et.
Biliyor musun çünkü... Nerede bu?
Aslında birçok güzel fikrim var,
ve hep 10 daka kadar harika
bir fikir gibi geliyorlar,
ve sonra burada oturuyorum ve
tüm o fikirler bayatlamış geliyor.
Ve sonra unutuyorum onları,
artık bir yere yazmıyorum çünkü...
Yani, benim ihtiyacım
olan şey gerçekten...
Tanrım, şu ufaklık kendisini
köpekbalığı sanacak.
Hey, dur biraz.
İşte güzel bir program için fikir.
Köpekbalıkları ile ilgili
bir program ha?
- İşte bir güzel fikir.
- Güzel fikir.
Evet dostum.
Tamam.
Sosisli Sandviç Cehennemi,
yardımcı olabilir miyim?
Evet, 6 sosisli sandviç,
6 kola,
ve bu işteki en iyi
ses programcısını istiyorum.
Fred Wolf'un kıçını
bu arabada istiyorum,hemen.
Pete! Vay canına.
Bak ne diyeceğim?
Ben de kafamdan geçiriyordum.
Senden özür dilemek için
50 tane fikir geldi aklıma.
Sana o gün dediklerim için.
Hepimiz söylediğimiz şeyler
için üzgünüz.
Dostum, dünya dönmeye
devam ediyor.
Babalar ölebilir ve her gün
onları özlüyor olabilirsin,
ama hala arkadaşların var.
Bu harikaydı dostum.
Selam ver.
Pislik!
Neden hep küfür ediyorlar?
Lawson'u aradım, ve
başta biraz kızgındı.
Kocaayak filminin gördüğü en çılgın
şey olduğunu söyledi.
O zaman, R. Kelly'nin dolapta
sıkıştığı halini hiç görmemiş demek.
Ama köpekbalığını birine
saldırırken çekersek,
bizi tekrar yayına sokacağını
söyledi.
Bu yüzden atla şu lanet
arabaya da gidelim!
Affedersiniz,
ben size... Hey, hey, hey!
Selam Ed, nasılsın?
Köpekbalığı saldırılı bir
köpekbalığı bölümümüz var.
Merhaba, ben Peter Gaulke
ve bu Strange Wilderness.
Okyanus. Tarif etmek için
birçok kelime kullanıldı.
Şimdi bir tane daha ekleyebilirsiniz.
Tehlikeli.
Neden mi?Köpekbalığı!
Tam bir yıl önce bugün,
Danny tam burada, bu
öldürme makinelerinden
biri tarafından zalimce
saldırıya uğradı.
Bugünkü programda ise bu gizemli
yaratığa yakından bakacağız.
Aslında adı da denizin
pisliği olmalı.
Tehditkar ve korkutucu,
köpekbalığı on yıldan fazla süredir
tehditkar ve korkutucu olarak geziyor.
Köpekbalıkları dünyada sadece
iki yerde bulunabilir.
Kuzey ve
Güney Yarımküre'de.
Bu köpekbalığının adı çekiçkafa
çünkü kafası çekice benziyor.
Bu köpekbalıkları Nicole Richie'ye
saldırıyor.
Evet, köpekbalığı...
Ne oluyor?
Şu şeyin dişine bak.
Tamam, siz hazır mısınız?
Hayatımda hiç bu kadar
hazır olmamıştım.
Sanki o köpekbalığı beni deri
sopa çiğner gibi çiğniyordu.
- Bu senin için Danny.
- Ne kadarlık onlar?
Üç haftalık.
Senin için Danny.
Tanrım, kusacağım.
Ver şu boku bana.
Tamam, yapalım şunu.
Fred, bifteği indir.
Tamam, hadi yapalım.
Bu o işte.
Aynı piç.
Yüzgeç görüyorum.
Yüzgeç var.
- Ben de görüyorum.
- Hey köpekbalığı!
Senin için bir şeyimiz
var adi şerefsiz!
Aman Tanrım, o...
Bu harikaydı.
Siktir git hıyar!
Nasıldı bu bokun tadı?
İşte bu olmadı.
Pete...
Pete, insanlar köpekbalığı
saldırılarına bayılır.
Ayrıca Pierson öldü
yani yayındasın tekrar.
Pardon, pardon.
Evet, geri döndüler ve reytingleri de gece
3 kuşağını ele geçirene kadar tırmandı.
Altı ay sonra, Loch Ness Canavarı'nı aramak için
gittiler ve yolculukları çok boktan şeylerle doluydu.
Bugün hala arkadaşlar.
Çeviren:DANTE66
www.paylashturk.com