Tip:
Highlight text to annotate it
X
Benim söylediğimi tekrarla, tamam mı?
Fransa 1949
Paul, rahat bırak beni.
İki gerçek öyküye dayanmaktadır
- Bon appé***.
- Bon appé***.
Tereyağ.
Ah, Tanrım.
Şunun tadına mutlaka bak.
Al.
Yani... Bu...
- Biliyorum.
- Ama ben...
Biliyorum. Biliyorum.
Şuna bak! Paul, ne kadar güzel!
Yavaşla.
Özür dilerim.
Burası. Bak... Şimdi dur.
Burada yaşayacağımıza inanamıyorum.
Paul!
Fransız Yemek Sanatında Ustalaşmak
Child - Bertholle - Beck
YEMEK KİTAPLARI
Hata mı yapıyoruz?
Brooklyn'de kalsak daha mı iyi olurdu?
Queens'e bayılacağız. Queens güzeldir.
Nakliye kamyonu gelmiş.
Sen iyi misin?
- Her şey dökülüyor.
- Hey.
Burada ne işimiz var?
Benim söylediğimi tekrarla.
- Seksen dört metrekare.
- Seksen dört metrekare.
Üstelik ofisine yakın.
Üstelik ofisime yakın
ama taşınmak zorunda değiliz.
Sözleşmeden vazgeçeriz,
her şeyi yeniden paketleyip cipte yaşarız.
Haklısın. Haklısın.
- Eric, bu ses de ne?
- Ne sesi?
Her gece böyle mi olacak?
Belki.
Jule?
Burası Versailles Sarayı'ndan farksız.
Beğendiğine sevindim hayatım.
Günaydın, Aşağı Manhattan İmar Kurumu,
LMDC.
Aşağı Manhattan İmar Kurumu,
ben Julie Powell.
- Oğlum ikinci kulede öldü.
- Çok üzüldüm.
Çok üzüldüm.
Bu sabahki Times'da yayınlanan
anıt planını beğenmedim, bu konuyu...
- ...sizinle mi konuşmam gerekir?
- Benimle konuşabilirsiniz.
- Herhangi bir yetkiniz var mı?
- Hayır.
Yetkili biriyle konuşmak istiyorum.
Planı beğenmedim.
Ben de beğenmedim.
Sizler bir avuç yüreksiz,
beceriksiz bürokratsınız.
Yüreksiz, beceriksiz bir bürokrat değilim.
Burada bir odacıkta çalışıyorum
ve elimden geleni yapıyorum hanımefendi.
Altıncı kez telefon
ediyorum ve bana sadece...
...sigorta parasını almak için
form doldurup sıraya girmem söyleniyor.
Doğru. Form doldurmak istemezseniz
sizin adınıza doldurabilirim...
...ama yine de gelip imzalamanız gerekiyor.
- Odacığınıza mı geleceğim?
- Evet.
Neler çektiğinizi anlıyorum,
gerçekten üzüldüm Bay Diamond ama...
Neler çektiğimi anlamanız imkansız
Bayan Powell. Anlayamazsınız.
- Lütfen bana bağırmayın.
- Yapılanlar son derece yetersiz.
- Lütfen bana bağırmayın.
- Saçmalık bu.
- 3 yaşındaki oğlum bile daha iyisini yapar.
- Ben sizden yanayım.
Doktor şimdi de
akciğerlerinde cam yünü var diyor.
2. BİLDİRİLEN OLAYLARA
DUYGUSAL YAKLAŞMAYIN
Öksürüyor. Hiç durmadan öksürüyor.
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Karısı, ciğerleri o pislikle dolduğu için
nefes alamadığını söylüyor.
Sigortası, onu iyileştirebilecek ilacın
parasını ödemeyi reddediyor.
- Sağlık Bakanlığı'nı aramasını söyle.
- Telesekreter çıkıyor.
Belediye başkanının ofisinden
Andrea Gomez'i arasın.
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
Çikolata kremalı tart.
- Yemek yapmanın nesi güzel, biliyor musun?
- Neymiş?
Hiçbir şeyin kesin olmadığı
bir günün ardından,
"hiçbir şey" derken ciddiyim,
eve dönersin ve...
...çikolata, şeker ve süte
yumurta sarısı katarsan...
...kesinlikle katılaşacağını bilirsin.
Günün kötü mü geçti?
Tart ne zaman hazır olur?
Birazdan, ama önce krem şantiyi hazırlayıp
katılaşmasını beklemeliyim.
Başında beklerim. Usta işi olmuş.
Yarın geleneksel Cobb salatası var.
Tek kelimeyle dehşet.
Metroda takıldım.
- Selam.
- Selam.
Nasılsın?
Hanımlara ne getirebilirim?
Cobb salatası alacağım,
Rokfor peyniri olmasın.
- Cobb salatası, pancar olmasın.
- Cobb salatası, salam olmasın.
- Cobb salatası, yumurtasız olsun.
- Tamam, onlara...
Beni iyi dinliyor musun Tracy?
Teklifi 185'e çıkarmalarını söyle.
- Başlıyor.
- Benim söylediğimi tekrarla Tracy.
- 1-8-5.
- Ne oldu?
Bir haber alır almaz beni ara.
Asistanım. İnsanın asistanı olmasa daha iyi.
Biliyorum. Geçen gün Allison'a...
..."Eczaneye gidip
bana tıbbi siyah çorap al" dedim.
Döndüğünde "Ellerinde yokmuş" dedi.
"Başka bir eczaneye baktın mı?" dedim.
Gerçekten.
Ya da Bloomingdale's.
Bloomingdale's'de arayabilirdi pekala.
Evet, hiç anlamıyorum.
Keşke kendi asistanım olabilsem.
Olabilirsin.
Asistanına yol ver, yerine yenisini alma.
Hayır, onu demek istemedim Julie.
İzninizle. Ah...
- Bunlar çok hoş.
- Teşekkür ederim.
Onlara 190 de, 1-9-0. Harika.
1-9-0 mı? Ne? Neyin peşindesin?
190 milyon dolar.
Midtown'da bir arsa toparlıyoruz.
Vay canına. Harika bir şey bu Cassie.
Ne arsası?
Binalar.
Hepsini yıkıp
yerine çok katlı binalar yapacağız.
- Arsanın şerefine.
- Teşekkür ederim.
Hep seni konuştuk. Sıra bende.
Dünden itibaren şirket tanıtımından sorumlu
genel müdür yardımcısıyım.
- Olamaz.
- Yani eğer istersem...
...maaşıma zam alıp %2 faizle
yarım milyon dolar borç alabilirim.
- Harika.
- İstersen mi?
- Senin işin nasıl Julie?
- Ah, işim...
- Düşünmek bile zor. Kahredici.
- Çok üzücü.
- Acı verir.
- Kötü anlamda değil.
- İzninizle. Tanrım, unutmuşum.
- İzninizle.
- Alo?
- Alo?
- Selam.
- Selam.
Hey, Jules. Yazdığım bir makale için
seninle görüşmem lazım.
Elbette Annabelle, harika. Onur duyarım.
Röportaj için Julie'yi ara.
Kuru temizleme işini hallet.
Perşembe yemekten önce hallet.
Cumartesi parti.
Hayır.
Kız arkadaşlarımla birlikteyken
sana her gün bilgisayarı anlatamam.
Ne hakkında? Makale yani.
30 yaşına gelen bizim neslimiz hakkında.
30 yaşına gelen insanlar.
Yaşantım... Öyle meşgulüm ki.
Seni ne güne alayım, bilmiyorum.
Görüşelim diyen ben değilim.
Görüşmeyi sen istedin, unuttun mu?
Tamam. Bir sabah kahvaltısı uygun mu?
NEW YORK
30 YAŞ YENİ 20 YAŞ MI?
KAYIP BİR NESLİN PORTRESİ
YAZAN ANNABELLE SMITH
Ona inandım. Ne salağım ben.
"30 yaşına gelen neslimiz hakkında" dedi.
Ne bekliyordun?
Annabelle hep yalan söylerdi.
"Julie Powell, Amherst edebiyat dergisinde
bir dönem editörlük yaptı,
"onun 'başarılı' olacağını hepimiz biliyorduk,
"romanını bırakmadan önce
üzerinde sekiz yıl geçici olarak çalıştı,
"şimdi ise orta seviyede bir bürokrat olarak
bir odacıkta çalışıp...
"...11 Eylül'ün sonradan hissedilen
etkileriyle uğraşmaya çalışıyor."
Ezberledin mi yoksa? İçler acısı.
Birçok şeyi atlamış.
Her neyse, fotoğraf güzel çıkmış.
- Şişman görünüyorum.
- Sadece yüzün.
Söylemeyi unuttum. Annabelle'in
şu an ne yaptığını biliyor musun?
- Sarah söyledi. İnternet günlüğü.
- Ne hakkında?
Ne demek "ne hakkında"?
Annabelle'in internet günlüğü.
Kafasından geçen
her türlü düşünce hakkında.
Onun aptal, anlamsız, yavan...
İnternet günlüğü yazabilirim.
Fikirlerim var.
Annabelle için yazar diyemem ama
sen bir yazarsın,
- Keşke doğru olsa.
- Roman yazdın.
Yarım kalmış bir roman.
Kimse yayımlamak istemedi.
Birileri kitabını yayımlamadıkça
yazar sayılmazsın.
İnternet günlüğünün iyi yanı da bu işte.
Yayımlatman gerekmiyor.
Çevrimiçi olup enter'a basarsın,
hepsi anında internettedir.
Ne konuda internet günlüğü yazacağım?
Editör sensin, sen söyle.
Queens'i ne kadar sevdiğini anlatsana.
Kısacık bir günlük olur.
İşin hakkında yazabilirsin.
İşim hakkında bir günlük yazarsam
ve işyerinden biri okuyacak olursa...
- Yandım demektir.
- Çok güzelmiş.
Gerçekten çok güzel.
Üstüne üstlük günlük yazma fikri, bütün gün
yaptığım şeyden uzaklaşmak içindi.
Bütün gün yaptığım şeyden uzaklaşmak için
yemek yapmam gibi bir şey.
O zaman yemek yapmak konusunda
bir günlük yaz.
Julia Child ya da Mario Batali gibi
gerçek bir aşçı değilim.
Julia Child da Julia Child olarak doğmadı.
Yemek yapmayı
gerçekten öğrenmek isteseydim...
...Julia Child'ın kitabından esinlenerek
kendi tarzımda pişirebilirdim.
Bu konuda günlük hazırlayabilirim.
Kitap bende var. Teksas'a son gidişimde
annemden çalmıştım.
Ben sekiz yaşındayken babamın patronu
yemeğe gelmişti. Büyük bir olaydı,
annem boeuf bourguignon yapmıştı.
Ama sadece boeuf bourguignon değildi.
Julia'nın boeuf bourguignon'uydu.
Julia sanki orada, odanın içindeydi.
Bize yardım eden
harika bir iyilik perisi gibiydi.
Her şey güzel olacaktı.
Şimdi bunu havada
çevirmeye çalışacağım.
Cesaret isteyen bir iştir.
Bu kadın her şeyi değiştirdi.
Ondan önce donmuş gıda,
konserve açacağı ve şekerlemeler vardı.
Şekerlemelere laf yok.
Bir şeyi havada çevirirken...
...kendinize inanacak cesaretiniz olmalı.
Özellikle bunun gibi yumuşak bir şeyse...
Pek iyi gitmedi.
Görüyorsunuz, havada çevirirken...
- ...bana lazım olan cesaret...
- Muazzam biri.
... tam olarak yoktu.
Ama toparlayabilirsiniz.
Üstelik mutfakta yalnızsınız.
Kim görecek ki?
İnci kolye. Kadın mutfakta inci takıyor.
... piyano çalar gibi
alıştırma yapmanız lazım.
Ben Julia Child.
Bon appé***.
- Bon appé***.
- Bon appé***.
Bon appé***.
Julia Child, Fransız Yemek Sanatında
Ustalaşmak kitabının yazarlarından biri.
Bon appé***.
"Hizmetçisiz Amerikalı aşçılar için."
Tam bana göre.
Burada sorun var.
Şimdiye kadar hiç yumurta yemedim.
Benim de midem fazla asit salgılıyor.
Bir çaresini buluruz.
Julia Child'ın kitabından esinlenerek
kendi tarzımda pişirip...
...bu konuda bir günlük yazacağım.
- Ama bir süre belirlemem gerekebilir.
- Neden?
Aksi takdirde yaptığım diğer işlere döner.
Kabul etmek lazım,
hiçbir şeyi bitiremiyorum.
- Hey.
- Doğru söylüyorum.
Neden öyle düşündüğümü biliyor musun?
- Konsantrasyon bozukluğu.
- Emin misin?
Evet. Ev işlerini o yüzden beceremiyorum.
Demek o yüzden ha?
Süre koymak iyi olur diyorum.
Süre koymak. "Süre koymaya bayılırım.
"Koyulan sürenin su gibi akıp
geçmişe karışmasına bayılırım."
- Otostopçunun Galaksi Rehberi'nden.
- Ben ciddiyim.
- Tamam, bir yıl ya da o kadar bir süre.
- Bir yıl mı?
Kitap neredeyse bir kilo var.
Gündüz işte çalışıyorum. Bazen
saat 8'den, 9'dan önce eve gelmiyorum ve...
Delilik bu.
- Delilik mi sence?
- Evet.
- Günlük Z formatı iyi mi?
- Evet.
Günlük Z formatında olsun.
Burada, hizmetçisiz...
...Amerikalı aşçılardan başka kimse yok.
JULIE/JULIA PROJESİ
"Hizmetçisiz Amerikalı aşçılar."
- Nasıl buldun?
- Bayıldım.
TEBRİKLER!
İNTERNET GÜNLÜĞÜNÜZ oluşturuldu!
"İnternet günlüğü tutmaya başlayın."
"Julie/Julia Projesi."
Kitabın Adı,
Fransız Yemek Sanatında Ustalaşmak.
1961 yılındaki ilk basımı,
yazanlar Simone Beck, Louisette Bertholle...
...ve elbette Julia Child, Amerikalılara
yemek pişirmeyi ve yemeyi öğreten kadın.
Aradan 40 yıl geçti
ama böylesi henüz yazılmadı.
Hedef, 365 günde 524 yemek tarifi.
Meydan okuyan, Julie Powell.
Gündüz kamu işinde çalışır,
geceleri yemeğe kendini kaptırır.
Evliliğini, işini,
kedisinin sağlığını riske atarak...
...bu akıl karı olmayan işe girişti.
Nereye kadar gideceğini kimse bilemez.
GERİ SAYIM
Kalan gün 365
Kalan yemek tarifi 524
Sevgili Charlie, sonunda yerleştik.
Julia buraya bayılıyor.
Hep burada kalmak istiyor.
Fransızların ne kadar suratsız
olabileceğini bilirsin kardeşim.
Burada herkes çok tatlı.
Ama Julia yılanı bile
deliğinden çıkarıyor.
Çok sevimli.
O yüzden, dünyanın en harika
insanları olduklarını düşünüyor.
Kendimi Fransız gibi hissediyorum.
Fransız olmam gerekir.
Belki de öylesindir.
Hep burada kalma konusuna gelince,
bence sakıncası yok.
Geldiğin için çok mutlu oldum.
- Anlatmam mümkün değil.
- Çok hoş bir sergi.
- Geldiğin için sağ ol.
- Çok hoşuma gitti.
- Tebrikler Paul. Mükemmel bir sergi.
- Çok teşekkür ederim Jack.
Jack Donovan, bu benim eşim Julia.
- Harika bir sergiydi Paul.
- Teşekkür ederim.
- Seninle gurur duyuyorum.
- Güzel.
Fransızlar Fransız yemeği yer!
- Hem de her gün! İnanılır gibi değil.
- Yiyorlar.
Seni çok severim, o yüzden
tadına önce senin bakmana izin vereceğim.
- Çok güzel olmuş.
- Benden önce... Güzel, değil mi?
Sence ne yapmalıyım?
Hangi konuda?
Tekrar memur olarak çalışmak istemiyorum.
Ama ben...
Yapacak bir şey bulmam gerekmez mi?
Hanımlar burada hiçbir şey yapmıyor.
- Bana göre değil.
- Biliyorum.
Elçilikteki duyuru panosunda...
...şapka yapımı dersleri duyurusu gördüm.
Sen şapka seversin.
Severim.
Severim.
Gerçekten yapmayı sevdiğin ne var?
Yemek yemek.
- Severek yaptığım şey bu.
- Biliyorum. Biliyorum.
- Bu konuda çok iyisin. Şu haline bak!
- Ben iyi yemek yerim.
- Çok iyisin.
- Karşında kilo alıp duruyorum.
Briç dersi almayı düşünüyordum.
- Briç seversin.
- Öyle. Briç oynama fikrini severim.
As dört puan, papaz üç puan,
kız iki puan, vale bir puandır.
Kartlarınızı göğsünüze yaklaştırın.
SHAKESPEARE VE GRUBU
İngilizce basılmış
Fransız yemek kitabı var mı?
- Ne yazık ki yok.
- Hay aksi.
Satıcı. Kadın...
Hiç duymamış... Çünkü İngilizce basılmış
Fransız yemek kitabı hiç yok.
Elimde sadece Irma Rombauer'ın
Joy of Cooking'i var.
Harika bir yemek kitabı
ama Fransız tarifleri yok.
Arkadaşım Avis De Voto'dan rica ettim...
...Birleşik Devletler'de bir baksın bakalım,
bulabilir mi...
Tamam. Tamam.
Sizinle Fransızca konuştuğumu sandım!
Tanrım!
Bakalım ne çıkacak?
- Bir kitap...
- Benim anılarım.
Bakın.
Harika! Ama Fransızca!
- Öğrenirsin.
- Teşekkür ederim hayatım.
Biliyorum. Öğreniyorum. Çalışıyorum.
Doğum günüm kutlu olsun.
Doğum günün kutlu olsun.
- Bu ne demek?
- Ne?
- "Butları yıkayın."
- Hayır, "Butları batırın".
- Bak, ama o zaman...
- Neresi?
"Yağda." Bunu biliyorum. Ama...
"Butları yağa batırın, sonra..."
Bu ne demek?
- Tavuk!
- Tamam. Tavuk.
"Daha fazla almayana kadar."
- Öyle yazmıyor.
- Öyle yazıyor.
Sana sonra sözlükten gösteririm.
Tarife baştan sona birlikte bakarız.
- Aşçılık okuluna gitsem ya.
- Git tabii.
- Ben ciddiyim.
- Ben de.
Tanrım.
Ya bana aşık olmasaydın?
Ama oldum.
Tanrım.
Dün 13 Ağustos Salı, 2002 idi.
Birinci gün. 364 gün kaldı.
Holandez soslu enginar pişirdim.
Sos için, yumurtanın sarısı
erimiş tereyağ ile birlikte...
...ölüp cennete gidinceye
kadar iyice çırpılıyor.
Söylememe izin verin.
Tereyağdan daha iyi bir şey olabilir mi?
Bir düşünün. Hayal kadar...
...lezzetli bir şeyi tattığınızda
"Bunun içinde ne var?" diye sorarsınız.
Yanıt her zaman "tereyağ"dır.
Muhteşem.
Çok iyi çırpıldığı için güzel oldu.
Dünyamıza bir meteor yaklaşıyor olsa
ve 30 günlük ömrümüz kalmış olsa,
o süreyi tereyağ yiyerek geçiririm.
Konuyla ilgili son sözüm şu.
Tereyağı asla fazla oldu diyemezsiniz.
24 Ağustos, 11. gün.
"Mantarları yığın yapmayın" derken
bunu mu demek istedin? Bunlar yığın mı?
353 gün kaldı.
İşyerinde berbat bir gün geçirdim.
Karıncayı bile ezmez gibi duran
yaşlı bir anneanne,
bana masa başında oturan
kapitalist ahmak dedi.
Ama eve gelince kremalı, mantarlı
ve porto şaraplı tavuk pişirdim,
muhteşem oldu.
Sıra önemli haberde.
Mantarı hayatım boyunca
yanlış pişirmişim.
Mantarları yığın halinde koymayın,
yoksa renk değiştirmez.
Oradaki, bana kulak veriyor musun?
Buna bayılacaksınız.
22. gün.
İncir reçeliyle çok güzel gidiyor.
Dün gece Dean & DeLuca'da kendimi
kaybedip aldığım paranın yarısını harcadım.
Elimde gıda maddeleri,
bir torba kedi kumu,
onsuz yapamadığım bir şişe zeytinyağ...
...ve koca bir demet dalla metroya
giderken fark ettiğim ilk şey,
dalları yüklenmenin pek
iyi fikir olmadığıydı.
Affedersiniz.
Dallar sağımdan solumdan geçenlerin
yüzüne çarpıyordu. Çok fena terledim.
Şaşmamak lazım. Şişmanlatan yemekler
yapmaya öyle daldım ki, spora vakit kalmadı.
Sonra eve döndüm ve
annem bana büyük destek verdi.
Neden yaptığını bana bir daha söyle,
bu şey...
- Günlük.
- Her neyse.
Diyet gibi bir şey bu anne.
Mekik çekmek gibi bir şey.
- Sadece üzerindeki yükü artırıyor.
- Ne yükü?
Tam gün çalışıyorsun, kocan var,
günlükle uğraşırken hasta düşeceksin.
- Anonim Alkolik olmak gibi bir şey bu.
- Ne dedin?
Her gün yapacak bir şeyin oluyor,
sadece günlük hedef koyuyorsun.
Bu sözleri nereden biliyorsun?
Hayatım, yoksa alkolik mi oldun?
Kısa dönemli hedefler koymak
benim için iyi olur diyorum.
Aptallık bu. Aptallıktan
başka bir şey değil.
Bu günlüğü okuyan var mı?
İnsanlar okuyor,
okuyan olduğundan eminim.
Bu kararı sen verdin,
vazgeçmek de senin elinde.
Üstelik buna kimse aldırmaz.
Hayır. Anlamıyor musun?
Daha yeni başladım.
Bırakamam, bitirmek zorundayım.
Elimdeki tek şey bu.
Alo? Alo?
Aptal telefon cevap vermiyor.
Elindeki tek şey bu değil.
Biliyorum. Öyle demek istemedim.
Dün çılbır yaptım.
Gelmiş geçmiş en berbat günler içinde...
...ikincisi olabilecek böyle bir gün için
yapılacak mükemmel bir şey.
İnsan hayatı boyunca nasıl yumurta yemez?
Yumurta yedim, kekteki yumurta mesela.
Yumurtayı yumurta olarak yemedim.
Çok inatçı bir çocuktum.
Kaynıyor.
Nedendir bilmem, çılbır yapmanın
kolay olacağını sanırdım.
Ama çok yanılmışım.
"Yumurta sarısının üzerindeki beyazı
tahta kaşıkla hemen,
"iki saniye kadar yavaşça itin." Hemen.
İğrenç oldu.
Belki yumurtalar taze değildir.
Julia yumurtalar taze olmalı diyor.
Yumurtalar taze.
Tamam. Bana öfkelenme.
Ben Julia'nın sözlerini aktarıyorum.
Üçümüz birden mutfağa doluşup
kaynayan bir kap suyun başına toplandık.
Ama sonunda başardık.
- Merhaba.
- Hoş geldin.
Çok hoş, değil mi?
Hayatımda ilk kez yumurta yedim.
Yumurtanın yapış yapış,
balçık gibi olduğunu düşünürdüm...
...ama peynir sosu gibi bir şey. Nefis.
Julia Child, harikasın.
- Şerefe.
- Şerefe.
Şarap harikaymış.
- Sence Julia seni biliyor mudur?
- Keşke.
Hayalimde Julia bize yemeğe geliyor,
yeni limon soyucumu gösteriyorum.
Yakın dost oluyoruz.
Ama işin doğrusu
kimsenin benden haberi yok.
O yazıları
sanki dev gibi bir boşluğa atıyorum.
Aklıma getirdin. Annabelle'in günlüğü.
Son zamanlarda hiç okudun mu?
Evet.
- Komik sayılır.
- Komik mi?
Uçağı olan zengin biriyle çıkıyor.
Adamın adı Lester.
Uçakta sevişiyorlar. İnsanlar bayılıyor.
Çok tutuldu.
Arkadaşlarını sevmemek sence ne demek?
- Gayet normal.
- Erkekler arkadaşlarını sever.
Erkeklerden bahsetmiyoruz.
Erkeklerden bahseden kim?
Beş hafta geçti, 47 hafta kaldı,
kendimi harika hissediyorum.
Bazen merak etmekten kendimi alamıyorum.
Yazdıklarımı okuyan var mı?
Ama sen okuyorsun, değil mi?
Herhangi biri?
Kimse yok mu?
1 yorum
Ernestine, yorum geldi.
Julie, ben annen.
Bunu neden yaptığını...
...hala anlamıyorum.
Benden başka okuyan yok galiba.
Annem. O sayılmaz.
Bugün yumurta kaynatmayı
öğrenerek başlıyoruz.
Öncelikle yumurtanın taze olduğundan
emin olmalısınız.
Ben umuyordum ki...
Biraz daha ileri bir şey bekliyordum
Bayan Brassart.
Ama siz bilgili bir aşçı değilsiniz.
Ama yumurtanın
nasıl kaynatılacağını biliyorum.
Ördeğin kemiklerinin
nasıl çıkarıldığını biliyor musunuz?
Hayır, ama nasıl yapıldığını öğrenmek...
...tam benim istediğim gibi bir şey.
Bir sınıf daha var ama size göre değil.
Profesyoneller için bir sınıf.
Sizin profesyonel olmayacağınızdan eminim.
Hepsi erkek. Hepsi çakı gibi.
Üstelik çok pahalı.
Kurs ücretini
ödemek isteyeceğinizi düşünemiyorum.
Ne kadar?
Soğanlar hazır ama...
Öncelikle bıçağı şu şekilde tutacaksınız.
Bilek gevşek. Başparmak burada.
El ve bıçak uyumlu.
Elini, diğer elini korumalısın.
Sadece soğanı kesin. Tamam mı?
- Kendimi değil.
- Evet.
Başparmağınızı buraya koyun,
diğer parmaklar burada.
Jule?
Fazla hırslı davranmıyor musun?
O adamların bana nasıl baktığını
görmeni isterdim.
Sanki vakit öldürmeye gelmiş
aklı havada ev kadınıymışım.
Neyse...
- Nereye gidiyorsun?
- Başka bir yere.
- Karnın aç mı?
- Hayır.
Güzel.
Bu kadar!
Tebrikler Bayan Child.
Sevgili Avis,
Le Cordon Bleu'de üçüncü haftam.
Son derece mutluyum.
Çalar saatin alarmı her sabah 6.30'da
çalıyor. Yataktan fırlıyorum.
Kalktım!
7.30'da sınıfta oluyorum,
önlüğümü giyip patates soyuyorum.
Kırmızı et pişirip balık ayıklıyoruz.
Güvercinin tüylerini temizliyoruz.
Bol tereyağlı hamur tatlısı yapıyoruz.
Öyle çok yağ koyuluyor ki,
bakınca bile insanın kalbi durur.
Öğretmenim öyle hızlı ilerliyor ki
bazen kafam karışıyor.
Ama sınıfta diğerlerinden,
bütün erkeklerden çok ilerdeyim.
Korkmadığımı anlayana kadar
düşmanca davrandılar.
Korkmadığımı onlarla
hemen hemen birlikte anladım.
Sabah dersi 12.30'da bitiyor.
Eve gidip Paul'e yemek hazırlıyorum.
Sonra Paul biraz kestiriyor.
Akşamüstü o elçiliğe dönüyor,
ben de okula.
Elinizde havan ve tokmak olmalı.
Aklıma gelmişken, aşçılık okuluna
gittiğim için babam dehşete düştü.
Aşçı tutmam için para vermeyi önerdi.
Devam edin. Eğlenin! Tadını çıkarın!
Önemli olan bu.
Paris'te yemeklik malzeme almayı...
...elbise almak kadar eğlenceli bulan
tek Amerikalı herhalde benim.
Bedenine uygun hiçbir şey bulamadığın
bir ülkede olsan...
...sen de benim gibi düşünürdün.
Bu arada, etin suyunu almazsan...
...güzel kızarmayacağını
biliyor muydun?
Irma Rombauer, Joy of Cooking'de
bundan hiç bahsetmiyor.
Avis, burada sanki cennetteyim.
Hayatım boyunca
bir uğraşım olsun istemiştim...
- Sevgililer günün mutlu olsun.
...ve işte buldum.
Seylan'da Stratejik Hizmetlerdeyken tanıştık.
Başta benim farkıma varmadı.
Doğru değil. Fark ettim.
Bacaklarını hemen fark ettim.
Çok çapkındın.
- Bütün kadınlar onun için deli oluyordu.
- Onları suçlayabilir misin?
Her neyse, Çin'e gönderildik.
Övünmek gibi olmasın ama
çok lezzetli olmuş.
Julia.
Okulu bitirince
Cordon Bleu'de ders verirsin sen.
Hayır, sanmıyorum.
Okulu yöneten kadın benden nefret ediyor!
Yapma. Senden nefret eden biri olamaz.
Doğru. Ama o ediyor.
Casusluk yaptınız mı?
Hayır. Evet. Hayır.
Çok uyanık, değil mi?
Stratejik Hizmetler Bürosu'ndaydınız
ama casus değildiniz, öyle mi?
Ben sadece evrak memuruydum.
Ya Paul? General Mountbatten'ın
bütün gizli harekat odalarını Paul tasarladı.
Sadece haritalar, sunumlar falan. O kadar...
O yaptı!
Savaşı bizim için tek başına kazandı.
Yapmak zorundaydım. Biri yaptı.
Savaş uzayıp gidiyordu, öyle değil mi?
Her neyse,
Çin'de sadece yemek yiyen iki arkadaştık,
sonra benim Julia'm oldu.
Sonra hep Julia vardı.
Julia, sen benim ekmeğimdeki tereyağsın,
aldığım nefessin.
Seni seviyorum hayatım.
Sevgililer günün mutlu olsun.
Sevgili Charlie,
Julia fırınının önündeyken
beni aynı şekilde büyülüyor.
Sanki timpaniyle senfoni çalıyor.
Fırının kapağı hızla açılıp kapanıyor,
kaşığı güvece ustaca daldırıp
tadına bakmak için ağzına götürüşü...
...zar zor fark ediliyor.
Kusursuz zamanlanmış
iki kat hızlı davul vuruşu gibi.
Sonra tencerede kaynayan sudan...
...hamur sarmaları çıplak
parmaklarıyla çıkarıp...
...bağırıyor,
"Bunlar kalkmış sik gibi el yakıyor".
- Ne demiş?
- Biliyorum.
- Julia Child "Kalkmış...
- Biliyorum. Ben de şaştım.
1949'da, Julia Le Cordon Bleu'de
ders almaya başladığında...
...Paul Child'ın ikiz kardeşi
Charlie'ye yazdığı mektuptan alınmış.
O zaman Julia ve Paul beaucoup, beaucoup.
- Biliyorum. Bu da doğruluyor.
- Neyi.
Bir kişiye dışarıdan bakarak
onun seks hayatını bilemezsin.
Birbirlerine delicesine aşıklarmış.
Bir okuyucumdan gelen acılı sos.
Bugün okuyuculardan 12 yorum geldi,
hiçbirini tanımıyorum.
Sadık okuyucularıma
bu ganimetlerden dolayı teşekkür ederim.
Şu an, 47 günde
65 tarif tamamlamış bulunuyorum.
59 gün gitti, daha 437 yemek tarifi var.
TATLI SUFLELER
İki aydan az bir sürede
103 yemek tarifiyle iyi gidiyorum.
Kağıtlı keke benziyor.
Sırada ıstakoz yahni var.
Bir kabuklu hayvanı öldürüp
parçalarına ayırmak zorunda kalacağım.
Ben bunu nasıl yaparım?
Apartmanın önünden
homurdanarak geçen kamyonların...
...sesini boğmak için kullandığımız,
yatağın başucunda duran uyku makinesi,
dün gece benimle konuştu. Dedi ki,
"Istakoz katili.
"Istakoz katili, ıstakoz katili."
Okuyucularımdan biri,
ıstakozu dondurucuya koyarsan...
...uyuşurlar demiş.
Bir yorum daha aldım, "Cesur ol,
öldür şu iki paralık ıstakozu.
"Bıçağı al ve işi bitir" diyor.
Yaşıyor!
Eric.
Tanrım.
"Canlı ıstakozlarla ilgili not.
"Istakozu canlı canlı haşlamam diyorsanız",
aynen öyle,
"bıçağın ucunu iki gözünün arasına batırın."
Julia, her şeyi öyle basitleştiriyorsun ki.
Istakoz katili.
Eric.
Eric.
Git buradan.
Sana ihtiyacım yok. Bir işe yaramıyorsun.
Istakozları suya atıp
kapağı kapatacağım, hepsi bu.
Tamam.
Tamam.
Merhaba.
Güle güle.
Üzgünüm.
Üzgünüm.
İyi misin?
Tamam.
Tamam. Pekala.
Tamam çocuklar.
Kasabaya yeni şerif geldi.
Istakoz katili.
Istakoz katili.
Kontrol altında.
Sen bir azizsin.
Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
- Teşekkür ederim.
- Önemli değil.
- Yapamam.
- Yapabilirsin.
- Hayır, yapamam. Çok işim var.
- Yapabilirsin.
- Eric, yapamam.
- Sorun değil.
- Eric.
- Bir öpücük daha.
- Bir öpücük daha.
- Tamam. Git hadi, çok işim var. Dışarı!
Çık!
- Selam, iyi ki geldin.
- Selam. Nasılsın?
Doğum günün kutlu olsun.
Evet, harika. Seni gördüğüme sevindim.
- Pasta.
- Pasta. Enişte.
- Seni çok seviyorum.
- Selam.
Selam, selam.
Bon appé***.
Bon appé***.
Doğum günün kutlu olsun Julie.
- Doğum günün kutlu olsun.
- Selam. Sağ ol hayatım.
Geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim.
Selam.
İnanılır gibi değil.
Paul'le tanıştığında Julia bakireymiş.
- Sahi mi?
- Vay be.
Neredeyse 40 yaşındaymış.
- Ciddi misin?
- Doğru olduğu ne malum?
Julia'nın arkadaşı Avis De Voto'ya yazdığı
mektuplarda var bunlar.
Paul de kardeşine yazmış, anladığım
kadarıyla bütün mektupları saklamışlar.
Evlendiklerinde
yumurta kaynatmayı bile bilmiyormuş.
İlginç değil mi?
Sahi mi?
- Kısık ateşte pişirilmiş salatalık bir keşiftir.
- Güzel olmuş.
Kadına kafayı taktım. Kesin takıntılıyım.
Kesinlikle takıntılı.
Bu harika olmuş,
o yüzden takıntın iyi bir şey.
Gerçekten. Çok iyi olmuş.
Tadını çıkar çünkü hepsi bu kadar.
Istakoz felaket pahalı.
Web sayfana PayPal eklesene.
İsteyen para gönderebilir.
Evet. Kesinlikle.
Hayranların var, okuyucuların seni seviyor.
Sahi mi? Hayranlarım var mı?
Evet, var.
- Onlardan para isteyemem.
- Neden?
PayPal işini bir düşün.
O zaman daha çok ıstakoz yeriz.
- Daha güçlü. Söndür. Söndür.
- Otuz. Otuz. Otuz. Otuz.
Doğum günün kutlu olsun hayatım.
Teşekkür ederim.
Tıpkı Julia'nınki gibi.
Ama muhtemelen onunkiler sahte değildir.
Çok güzel.
Takmana yardım edeyim.
Bir deneyelim.
Nasıl oldu?
Güzel.
30 yaşındayım.
Korkunç olacağını sanmıştım...
...ama senin sayende,
Julia'nın sayesinde...
...galiba baş edebileceğim.
Pasta.
Biraz daha pasta. Pastayı beğendin mi?
Hey.
Ben yatıyorum.
Ernie, ıstakozla ilgili günlüğe
53 yorum gelmiş.
İnanmıyorum.
- Ben Julie Powell.
- Bir sorunum varsa...
...sizinle mi konuşmam gerekir?
Evet efendim. Sorun nedir?
Çok fazla yemek, yetersiz seks.
Eric, hiç komik değil.
Komik olduğunu düşünmüştüm.
Tamam, komikti.
- Bil bakalım ne oldu.
- Ne?
Salon. Com'da en sevilen
üçüncü günlük seninki.
- Benimki mi?
- Evet, seninki.
Benimki!
Günlüğe bir kişi yorum yazıyorsa,
yorum yazmayan yüzlerce kişi vardır.
Öyle değil mi?
Benimle bağlantı kuran bir grup insan var.
Bir şekilde bana ihtiyaçları var.
Yazmazsam gerçekten
hayal kırıklığına uğrarlar.
Yazmazsan zehir alıp
kendilerini öldürmeye kalkarlar.
Julia.
Hala şapka yapıyor musun?
Hayır, o işi bıraktım.
Ama Cordon Bleu'den
mezun olmak için hazırım.
Okulu yöneten aksi kadına
bir türlü sınav yaptıramıyorum.
Bayan Brassart mı?
Cadının tekidir.
Öyle, haklısın.
Dünyada katlanamadığım tek insan o.
Benim katlanamadığım başkaları da var.
Tanışıyor musunuz?
Tanışmanızı isterim.
Julia Child, Simone Beck.
- Simca.
- Memnun oldum Simca.
Bu da benim arkadaşım Louisette Bertholle.
Tanışmadığınıza inanamıyorum.
Simca ve Louisette yemek kitabı yazıyor.
- Amerikalılar için.
- Sahi mi?
Aptal bir sınava girmene ne gerek var?
O zaman diploma alabilirim.
O zaman yemek yapmayı öğretebilirim.
Öğretmek için diplomaya ihtiyacın yok.
Haklı olabilirsin.
- Avis de aynı şeyi söylüyor.
- Avis kim?
Arkadaşım Avis De Voto,
Cambridge, Massachusetts'de oturuyor.
Çok akıllıdır.
Ama elimde değil.
Diplomam olsun istiyorum.
Ben çok gelenekçiyimdir.
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Korkunç Madame Brassart'a yazıp...
...tehdit etsene.
Tehdit mi edeyim? Neyle?
Amerika Birleşik Devletleri.
Evet!
Bu sınava girmeni,
Amerikan büyükelçisinin...
...şahsen istediğini söyle.
Hayır, hayır, hayır.
Yapamam. Asla olmaz!
Amerikan büyükelçisi.
Adamı tanımıyorum bile.
Elbette yaparsın.
Sevgili Bayan Brassart,
Amerikan elçiliğinde herkes,
sevgili dostum büyükelçi dahil,
sınava girmeme izin verilmezse
çok şaşıracak.
Oeufs mollets için...
...yemek tarifini yazın.
Côtelettes de veau en surprise,
et creme renversee au caramel.
Côtelettes de veau en surprise.
Dana en surprise'in ne olduğunu
hiç bilmiyordum.
Sınıfta pişirmiştik. Doğranmış dana eti
ve mantarlar torba içine koyuluyor.
Kağıt bir torba. Sürpriz buymuş.
Torbayı açıyorsun, sürpriz!
Dana eti ve mantar.
Hayatımda bir kez bile sınavda çakmamıştım.
- Ben başarılı bir öğrenciyim.
- Sınavın tekrarlanmasını isteyebilirsin.
- İsteyebilir miyim?
- Elbette.
O arada bizimle birlikte
yemek dersi verebilirsin.
Vay be!
Eğitim vermeyi planladığınız doğru mu?
Evet, Paris'teki Amerikalılara
yemek pişirmeyi öğreteceğiz.
Bayan Child, yemek konusunda
yeteneğiniz olmadığını söylemeliyim.
Ama Amerikalılar aradaki farkı asla anlamaz.
Üzgünüm ama et jöle bölümüne geldik.
Et jöle, sığır eti tadında
Jell-O gibi bir şey.
Nefis bir şeye benziyor, değil mi?
Neden bilmiyorum,
artık kimse yapmıyor.
Dananın ayağından başlanıyor.
Elimde dana ayağı var.
Ermiş sabrına sahip kocam sağ olsun,
mutfak tabakhane gibi kokana kadar
ayak kaynatılıyor.
Sonra buzdolabında jel haline geliyor
ve bir tabağa aktarıyorsun.
Julia Child'a göre kolay işmiş.
Niyetim kabalık etmek değil ama,
cadı karı yalan söylemiş.
Lanet olsun.
- Lanet olsun!
- Daha kaç tane et jöleli tarif var?
Yedi.
Yapmasan da kimse bilemez.
Ortalıkta et jöle polisi falan yok.
Yalan söyleyebilirsin.
Yapamam. Yapamam işte.
Julia öğrenir. Sanki beni izliyor.
Beni etkiliyor.
Onun sayesinde çok daha iyi biri oluyorum.
İğrenç! Lavabo! Şuna bak!
Buradan nefret ediyorum!
Lavaboya bir şey mi attın?
Buradan nefret mi ediyorsun?
Bu mutfakta nasıl yemek yapabilirim ki?
Kalıp düşmese şaşardım.
Lavabo açıcı yok sanırım.
Satın almazsan olmaz.
Bütün bunları yapıp
bir de lavabo açıcı mı almam lazım?
Şu an Julia Child'ın
pek etkisi altında değilsin.
Ya belirlediğim sürede bitiremezsem Eric?
Hayatımın bir yılını boşa harcamış olurum.
Eskiden zayıftım, şişmanlamaya başladım.
- Şişman mı?
- Üstüne üstlük...
...bir ördeğin kemiklerini
çıkarmak zorundayım.
- Ne zaman?
- Bir zaman.
- Böyle bir şeyi düşünebiliyor musun?
- Hayır.
Elbette düşünemezsin.
Hatırlarsınız, daha birkaç gün önce...
...et jöle yüzünden çok sinirlenip...
...daha iyi biri olmaya elveda demiştim.
Sonra poulet rôti à la normande'yi,
yani içine tavuk ciğer...
...ve krem peynir doldurulmuş
kızarmış tavuğu bağlarken...
...tavuk yere düştü, içindekiler yere saçıldı
ve ortalık vıcık vıcık oldu.
Uzun sözün kısası
bir sinir nöbeti daha geçirdim.
Delilik bu.
Öncekinden daha kötüydü.
Bağlamayı bile beceremiyorum.
Küsmüş küçük bir çocuk gibi ağladım.
Berbat durumdayım.
Ben bakarım.
Alo?
Evet, kim arıyor?
Bir saniye bekler misiniz?
Evde olduğundan emin değilim.
Dışarı çıkmış olabilir. Bir saniye.
The Christian Science Monitor'dan
bir muhabir arıyor.
Seninle ilgili bir yazı yazmak istiyor.
Sahi mi?
Sonra aramasını söylerim, olur mu?
Hayır, hayır, konuşurum.
Alo?
Evet?
Yemeğe kimi getirmek istiyorsunuz?
Hayır, kim olduğunu elbette biliyorum.
Çok iyi biliyorum.
Kimmiş? Kimmiş, kimmiş?
Harika olur, kesinlikle harika.
Hoşça kalın.
- Kimmiş?
- Bil bakalım yemeğe kim geliyor?
Tanrım.
Les Trois Gourmandes için.
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.
Evet!
Bu tarifleri metrik sisteme dönüştürürken...
...çok sıkıldım.
- Ölçü önemli değildir.
- Ama önemli!
Kesinlikle önemli.
Yemek kitabımızın üzerinde çalışırken...
...Louisette'le çok tartıştığımız
konulardan biri bu.
Kitap nihayet bitti.
Yayıncıya gönderdik.
Simca ve ben yakında meşhur oluruz.
İkinci Bayan Joy of Cooking biz olacağız.
Belki. Şunu bir kaldıralım. Şuraya...
Yardım edeyim mi?
Evet. Şimdi daha iyi oldu.
Evet. Erken geldiler. Amerikalılar!
Sevgili Dorothy, kardeşin
Julia artık yemek dersi veriyor.
Ders başına 2 dolar ödeyen
üç öğrencimiz var.
Yemeklik malzemenin masrafını
zor karşılar ama kimin umurunda?
Simca, Louisette ve ben
Les Trois Gourmandes olduk.
Gerçi bazen sadece
Les Deux Gourmandes oluyoruz,
çünkü Louisette'in baş ağrıları,
doktorla olan randevuları...
...hep ders saatine denk geliyor.
Başım biraz ağrıyor.
Gelecek ay buraya geldiğinde
ikisiyle de tanışırsın,
Louisette'in karnı ağrımazsa tabii.
Mükemmel. Mükemmel olmasa bile
asla özür dilemeyin.
Mazeret yok! Açıklama yok.
Louisette bizi yüzüstü bıraktı,
gene karnı ağrımış.
Ondan önceki gün,
çikolatalı Bavyera tatlısını bile bitirmeden
dersi terk etti.
Dişçisinin başka vakti olmadığına
inanamıyorum.
Etrafa iyi bak, Dorothy'yi kaçırmak istemem.
Kardeşini görmemek mümkün değil.
Göremiyorum!
- İşte orada.
- Dorothy!
Selam Julia! Seni özledim!
Seni gördüğüme...
- Paul!
- Selam. Selam hayatım.
Okyanusu geçerken macera yaşadım!
- Bir kez bile midem bulanmadı!
- Aferin. Ya bacakların?
Herkes sapır sapır döküldü!
- Bak.
- Tanrım.
Şuna bak.
Yemek konusu gündüz aklımdan çıkmıyor,
gece rüyama giriyor.
Doğru, takıntısı var.
Mutfakta oturmazsam yüzünü göremiyorum.
Geçen hafta babama
cassoulet yapmayı düşledim,
hiç beğenmedi tabii ki.
Hiç anlamıyor.
Onun adına üzülüyorum.
Pasadena'da kalmamızı,
Cumhuriyetçi biriyle evlenip...
...tavşanlar gibi ürememizi çok istedi.
- Neden öyle yapmadık?
- Fazla uzun boyluyuz.
Kabul et, bu doğru.
Baştan beri hiç bir yere sığamadın.
Abartmıyorum.
- Sen de sığamadın.
- Biliyorum, doğru.
Babam geldiğinde
politikadan konu açıp kışkırtmaya kalkma.
- Yapmam.
- Yoksa lokantada hesabı ödemez.
- Ödemez, değil mi?
- Söz veremem.
- Senatör McCarthy'ye bayılıyor.
- Bilirim.
- Pasadena.
- Pasadena.
Uğursuzluk.
Dort, krem peynir... Krem peynir almışsın.
- Krem peynir bu mu?
- Evet. Krem peynir.
Hayatında yediğin en muhteşem peynir bu,
değil mi?
- Evet!
- Evet.
Cevabı evet.
Beurre blanc tarifini vermesi için
Chez la Mere Michel'in aşçıbaşını ikna ettim.
Beurre blanc. Beurre blanc ne ki?
- Kaynamış beyaz şarap sirkesinde tereyağ.
- Tereyağa bayılırım.
Birlikte iyice çırpıyorsun.
Sirkedeki asit yağdaki süte etki ediyor,
böylece tereyağ erimek yerine...
...krem gibi, hafif, köpük köpük oluyor,
çok hoş bir...
Mayhoş.
Hafif mayhoş.
Mayhoş mu?
Evet.
Bu...
İşte benim evlendiğim adam.
Neyse,
balığın üzerine koyunca harika oluyor.
Senin için yaparım.
- Muhteşem olur.
- Evet.
Dort, senin için bir parti vereceğiz.
- Sahi mi?
- Çok heyecanlı.
Aklıma gelmişken,
seninle tanıştırmak istediğim bir adam var.
Bence onu...
Bu adam...
Uzun boylu. Çok uzun boylu.
- Anlayamadım?
- Uzun. Çok uzun.
- Son derece uzun.
- Ben son derece uzunum.
- O daha da uzun, yani iyi bir şey.
- O daha da uzun.
Çok iyi.
Tamam.
Çok hoş.
Ama muhteşem değil.
Merhaba hanımlar. Almak ister misiniz?
Evet.
Buyurun. Tapenade harika oldu.
Julia, buradasın demek.
John!
Geldin demek.
Kız kardeşin nerede?
Şu tarafta. Selam John.
- Selam Paul.
- Orada.
Senden çok bahsettik.
Sohbetini bölmek istemem.
Ivan Cousins'la sohbet ediyor.
Yeni tanıştılar.
Dorothy'nin lvan Cousins'a
gönül vereceğini sanmam.
Sevgili dostlar...
John, çok hoş.
Böyle bir düğün hiç görmemiştim.
Al Julia.
- Ne güzel bir düğün.
- Teşekkür ederim baba.
Bu evliliği can-ı gönülden desteklemiyorum.
Bizim evliliğimizi de
canı gönülden desteklemediniz.
Doğru.
Elçilikte işler nasıl Paul?
İyi. Sağ ol Phila. Sağ ol.
Aslında iyi değil.
Kütüphane ödeneğimizi %90 düşürdüler.
Senatör McCarthy'nin eli her yere uzanıyor.
Senatör McCarthy ne yaptığını bilen biridir.
Ne yaptığını bilen adamları severim.
Washington'da tanıdığımız birçok kişi,
yıllarca devlet hizmetinde çalıştıktan sonra
yok yere işini kaybetti.
Paul, elçilik kütüphanesindeki tüm
kitapların listesini çıkarmak zorunda kaldı.
Fransız hükümeti daha iyidir
demek istemiyorsun herhalde.
- Ve...
- Dans edelim mi?
Hadi, benimle dans et.
İzninizle.
Bu konuda konuşmak istemediğini
söylediğin halde üstüne üstüne gittin.
Biliyorum, ben adam olmam.
Benim koca filizim nerede?
Yukarıdayım, bir şeyler çırpıyorum.
Yemekte mayonez mi var?
- Güzelmiş.
- Güzel, değil mi?
- Çok. Kardeşin göndermiş.
- Bu tarifi Avis'e göndereceğim.
Çok heyecanlıyım.
- Bence büyük bir icat.
- Tadı öyle diyor.
Dorothy hamileymiş.
Paul.
Harika, değil mi?
Evet.
Tamam.
Tamam.
- Çok mutluyum.
- Biliyorum.
Biliyorum.
Yumurtanın sarısını çırpmadan önce
kaseyi azıcık ısıtırsan...
...bambaşka oluyor.
Kusursuz bir mayonez. Kesinlikle kusursuz.
Daktiloda yazdım.
- Katılmıyor musun?
- Mayonez konusuna mı? Katılıyorum.
Haklı olduğundan kuş*** yok.
Bilimsel geçerlilik. Benim kuralım bu.
Julia.
Ufak bir sorunumuz var.
- Editörümüz...
- Yemek kitabımız konusunda.
...kitabımızın
İngilizce olmadığını düşünüyor.
Ama kitabınız İngilizce.
Reddettiler.
Ama üstünde çalışmaya devam edersek,
hazırladığımız tarifleri alıp...
...Amerikalı aşçılara göre
düzenleyecek biriyle...
...ortak çalışmamızı öneriyorlar.
Yapmak ister miydin Julia?
Yapmak ister miyim?
Olur.
Şimdi azıcık "Bil Bakalım
Yemeğe Kim Geliyor" oynayalım.
Bu çarşamba, çok değerli
bir konuğu ağırlayacağım.
Bir numaralı ipucu.
Julia Child ile aramdaki ayrım,
binde bir kadar azalmak üzere.
Binde bir.
Sorularınıza yanıt olarak,
The New York Times'dan Amanda Hesser,
Nigella Lawson
ya da Ina Garten değil diyorum.
İşte iki numaralı ipucu,
boeuf bourguignon yapacağım.
Değerli konuğumuz
Fransız Yemek Sanatında Ustalaşmak'ı...
...okuduğu zaman ilk
pişirdiği yemek buymuş.
Boeuf bourguignon.
Julia Child'ın boeuf bourguignon'u.
Gizemli konuğumu kimse
tahmin etmediğine göre ben söyleyeyim.
Judith Jones,
Julia'nın yemek kitabının basılmasından...
...bir zamanlar sorumlu olan kişi,
pelür kağıdındaki taslakların
kalıcı öneme sahip olduğunu sezen kadın.
Yaşı hayli ileri, gece
10'da yemek yediğini sanmıyorum.
O yüzden hamaratlık edip
yahniyi bir gece önceden hazırlıyorum.
Yemeği pişirirken,
zaman ve mekan farkına rağmen
derin, ruhsal, mistik bir seviyede...
...Julia'yla sohbet ediyormuş gibiyim.
Ama daha çok
kendi kendime konuşuyorum.
- Pişmesi ne kadar sürüyor?
- İki buçuk saat.
Hoş geldiniz.
Ben Julia Child.
Bugün bayram yemeği yapacağız,
ya da les fêtes d'holiday diyebiliriz.
Kemiklerinin yarısı çıkarılmış tavukla, yani
poularde demi-désossée ile başlıyoruz.
Önce ciğeri çıkarın, aperatif olarak
tavada biraz soğanla birlikte kızartın...
...ya da kraker üzerine,
Ritz kraker, tuzlu kraker üzerine...
...nefis bir ciğerli sosis olabilir.
Tuzlu kraker.
Evcil hayvanınız, bir kedi
ya da köpeğiniz varsa onlar ciğere bayılır.
Ciğeri saklayın.
- Ciğeri saklayın.
- Ciğeri saklayın.
Şimdi tavuğu karnının üzerine koyun.
Omurgasını, tavuğun gerisine kadar
boydan boya kesin.
Takır takır!
Şimdi becerdim işte,
parmağımı fena kestim.
Böyle olmasına bir yerde sevindim.
Mutfakta zaman zaman kazalar olur.
Ne yapmak gerektiğini
hiç konuşmadık sayılır.
Öncelikle kanamayı durdurmalısınız.
En iyi yöntem
doğrudan önlüğe bastırmaktır, böyle.
Elinizi başınızdan
yukarıda tutmanız iyi olur.
Tavuk ciğeri gibi
doğal pıhtılaştırıcı kullanmanızı öneririm.
Ciğeri atmamanız için
işte bir sebep daha.
Tanrım, zonkluyor!
Bana bir turnike lazım.
Neden hepiniz fırıl fırıl dönüyorsunuz?
Ben artık uyuyacağım. Bon appé***.
Hayır, hayır!
Kocaman, yavan bir
yemek tarifi koleksiyonu olmuş.
İşe yaramaz.
Çoğunu atıp baştan başlamam gerekecek!
Bu yemek kitabı,
aşçısı olmayan Amerikalıları
Fransız yemeklerine ulaştırmalı.
Hizmetçisiz olanları.
Böyle bir kelime var mı?
Hizmetçisiz.
Var sanırım.
Julia?
- Paris'ten ayrılmak zorunda kalırsak ne olur?
- Neden Paris'ten ayrılmak zorunda kalalım?
Çünkü buraya dört yıllığına atandım.
O zaman hala vaktimiz var.
Sekiz ay.
Bu kitap
sekiz ayda bitirebileceğin bir şey değil.
Evet. Ama iki yılda bitebilir.
Julia.
Ya beni başka bir yere gönderirlerse?
Yaparlar mı?
Evet.
Beni düşündükleri falan yok.
Paul. Elbette düşünüyorlar.
Düşünmüyorlar, gerçekten.
Paris'te kalamazsak,
o zaman Louisette ve Simca'ya
sayfaları postalarım,
onlar da bana mektup yazar.
Posta sistemini, karbon kağıdını ve
pelur kağıdını bu yüzden icat ettiler.
Ya da üçümüzün birlikte çalışması
illa gerekirse...
...trene atlayıp Paris'e gidebilirim.
Aslında iki kişi çalışıyoruz.
Louisette bir şey yapıyor sayılmaz.
Ama Avrupa'da bir yerde oluruz.
Öyle değil mi?
Mevcut politik ortama bakarsan
bir şey söylemek çok zor.
Senatör McCarthy
bizim gibi insanları sevmiyor.
Bizim gibi mi? Neden? Biz ne yaptık?
Bir şey yapmadık. Konu bu değil.
Konu, bir dönem Çin'deydik.
Bu kadarı yeterli.
Ama şu an buradayız.
- Evet, buradayız. Haklısın.
- Evet.
Kitaba.
Herkes İçin Fransız Yemeği!
Ya da Ev Yapımı Fransız Yemekleri.
Beğendin mi? Hangisi hoşuna gitti?
İkisini de sevdim.
Sevgili Avis, yemek kitabımızın soslar
bölümünden bir parçayı ekte gönderiyorum.
Kimseye gösterilmemesi gerektiği çok açık.
ÇOK GİZLİ
Yayıncılık işinde çalışan,
yayıncılık işinde çalışmış olan,
yayıncılıkla ilgisi olan
hiç kimseye gösterilmemeli.
Bu holandez tarifini...
...bayıla bayıla çalacak insanlar var.
Geç kaldık! Sence orada mıdır?
Louisette mi? Elbette oradadır.
Onun evinde toplanacağız.
Küçük bir şakaydı.
- Konu neymiş?
- Söylemiyor.
Sürpriz olacakmış.
Belki de projeden çekiliyordur.
Ne güzel olurdu.
- Julia.
- Ama güzel olurdu.
Dostlarım, bu Irma Rombauer.
Bayan Joy?
Joy of Cooking'in ilk
baskısını yazmam bir yılımı aldı.
Sadece bir yıl mı?
Tarifleri test etmek dahil mi?
Bütün tarifleri test etmedim.
Çok fazla tarif vardı.
Sonra bir yayıncı buldum.
St. Louis'de küçük bir matbaaydı.
Size ne kadar ödeme yaptı?
Ben ona 3000 dolar ödeme yaptım.
- 3000 dolar mı?
- Ufak bir servet.
Hayat sigortasından biraz para almıştım,
çünkü kocam...
- Olamaz!
- İntihar mı etti?
Evet.
"Sigorta parasıyla başka ne yapabilirim?"
Diye düşündüm.
Sonra kitap satmaya başladı,
kitabı Bobbs-Merrill üstlendi.
Artık gerçek bir yayıncım vardı.
Bu sefer para verdiler, değil mi?
Kesinlikle hayır.
Beni dolandırdılar. Telif hakkımı çaldılar.
Şu an yeni bir basımı var,
bilin bakalım ne oldu?
- Ne?
- Dizin kısmı tam bir felaket.
Kitapta şehir tavuğunu ararsanız
Ş'de ya da T'de bulamazsınız.
Sahi mi?
"Baget, Sahte" diye geçiyor.
Olamaz.
Yayıncısının onu kandırıp...
...binlerce dolarlık telif hakkını...
...elinden aldığını anlatıp durdu.
Şunun farkına vardım, bu iş...
Kitabı yayımlamak pek kolay olmayacak.
Avis'ten gelmiş, sana.
Vay vay.
Ne diyor?
Avis benim sos bölümünü çok beğenmiş.
Harika bir şey hayatım.
Ah, olamaz.
Birine göstermiş.
Özellikle göstermemesini istemiştim.
Boston'da Houghton Mifflin'in
bir editörüne göstermiş.
Boston'lı editör
kurumun başkanına göstermiş ve...
Paul! Paul!
Evet? Ne, ne, ne? Ne?
Kitabı...
Kitabımızı basmak istiyorlar.
Harika bir haber!
Üstelik bize avans vermek istiyorlar.
Ne kadar?
- 250 dolar!
- Olamaz.
Kitap bittiğinde 500 dolar daha!
Seninle gurur duyuyorum.
Editör kitaba bayılmış!
Kitaba bayılmış.
"İçerisi hala yanık yahni kokarken...
"...karın ağrısından kıvranarak uyandım.
"Ofisi arayıp hasta olduğumu söyledim."
Yatağa dönüp saatlerce yattım.
Dediğimi yaz. Bakarsın ofisten biri
günlüğü okur, o yüzden yaz.
Yatağa dönüp saatlerce yattım.
K & T KALİTELİ ET
Öğlen olduğunda
ayağa kalkacak kadar toparlanmıştım.
Ne pişireceksiniz?
Boeuf bourguignon için
bütün malzemeleri yeniden aldım.
Boeuf bourguignon
Eve sürünerek döndüm.
Bir boeuf bourguignon daha yaptım.
Tatlı olarak
ahududulu Bavyera kreması yaptım.
Gün biterken kendimi iyi hissediyordum.
Adını birkaç ay önce duymuş olsam da,
bir efsaneye yemek hazırlıyordum.
Belki de bir kitap sözleşmesi önerir.
Ya önerirse?
Bunun anlamı ne?
Yazar olabileceğim anlamına gelir.
Yazarlar kitaptan kaç para alır?
Avans olarak mı? Hiç fikrim yok.
- 100.000 dolar var mıdır?
- Yüksek sesle söyleme.
Alo?
Merhaba.
Biliyorum. Burası da öyle.
Bardaktan boşanırcasına yağıyor.
Biliyorum.
Biliyorum.
Biliyorum.
Teşekkür ederim.
Hoşça kalın.
Yani gelmiyor.
The Christian Science Monitor'deki adamdı.
Yağmur yüzünden.
Üstelik biz Long Island City'deyiz,
o da yaşlı bir kadın.
Utanç verici.
Olaya iyi tarafından bakarsan,
daha fazla yahni yiyebiliriz.
Bir kez olsun
iyi tarafından bakmasan olmaz mı?
Dünyanın sonu değil ya.
Düşündüm, gerçekten düşündüm.
Aklıma "kitap sözleşmesi" geldi.
Ben, Judith Jones,
sonsuza kadar mutlu bir hayat.
Biraz paramız olurdu,
hayatımızın kalanını
pizza yiyerek geçirmezdik.
Bunu nasıl açıklarım?
Okuyucularım çok üzülecek.
Çok heyecanlanmışlardı.
- Okuyucuların çok üzülecek.
- Herkese söylememeliydim.
Hayatlarına devam ederler.
Okuyucuların bir şekilde...
...hayatlarına devam eder.
- Yavan mı olmuş?
- Yok, şimdi iyi.
Söylediğin için sağ ol.
Judith Jones'a yavan boeuf bourguignon
yedirmeme izin verecektin.
Bu bir kabus.
Gelecek diye herkese söyledim.
Atlatırlar.
Bu yıl bir bitsin,
okuyucuların nasıl olsa
hayatlarına devam ederler.
- Ben etmez miyim, onu mu diyorsun?
- Bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok.
Evrenin merkezi olmaktan çıktığın zaman
ne olacak?
Harika.
Sonunda kendimi verecek bir şey buldum.
Tamam, biraz narsist davranıyor olabilirim.
Biraz mı? 10 üzerinden kaç verirsin?
Peki, 9,3. İyi de günlük sence ne demek?
Her geçen gün ben, ben, ben demek.
Eğlenceli olur sanmıştım. Aptallıkmış.
"Sinir nöbeti" dediğin şey
sık sık olmaya başladı...
...ama bana öyle gelmiyor.
Tamamen yabancı bir avuç insan için
bir şeyler yazan...
...çok bencil biriyle
yaşadığımı hissediyorum.
Büyük bir macera olması gerekiyordu
ama öyle değil.
Bu bizim hayatımız. Bizim evliliğimiz.
Burada macera falan yaşanmıyor,
burada boktan bir hayat var.
- Senin fikrindi!
- Biliyorum, özür dilerim.
Zırvalamışım işte. Bir şey daha söyleyeyim.
Ben aziz falan değilim.
- Evet, öylesin.
- Hayır, değilim!
- Evet, öylesin.
- Hayır, değilim!
Bunu her söyleyişinde
kendimi salak gibi hissediyorum!
Günlüğünde bunu yazma sakın.
- Neyi yazmayayım?
- Bu kavgayı!
Ben gidiyorum.
- İyi misin Julia?
- Evet, iyiyim.
Çok iyiyim.
Sevgili Avis,
eşyaları toplamayı bugün bitirdik.
Yarın sevgili Paris'ten ayrılıp
Marseilles'e gidiyoruz.
Paul, Güney Fransa Kültür Delegesi
olarak atandı.
Yıkılmamış gibi davranmaya çalışırken
çok zorlanıyorum.
Gidip ekmek alayım.
Marseilles'in iyi yanı, Paris gibi
insanın dikkatini dağıtan şeyler olmaması.
Yani kitabı bitirebileceğiz.
Zamanında olmasa da bitecek.
Sevgililer Günü Mutlu Olsun
Eski Marseilles'den - 1954
En azından hala Fransa'dayız.
Sevgili Avis, bunu hak edecek
ne yaptığımızı bilmiyorum...
...ama Almanya'dayız.
Burası Ren Nehri üzerinde,
Bonn'un Plittersdorf adında bir banliyösü.
KEŞKE BURADA OLSAYDIN
Olduğundan daha canlı gibi duruyor.
Aklıma gelmişken verilen yeni sürede
kitabı bitirmemiz mümkün değil.
En az iki yıl daha devam eder.
Bu arada Paul'ü Washington'a çağırdılar.
Neden çağırdıklarını bilmiyoruz.
Seni sonunda terfi ettirecekler.
Yapmak zorundalar.
Böyle bir şey söylemek için
beni neden Washington'a çağırsınlar?
Teleks gönderebilirlerdi.
Çok daha ucuza gelirdi.
O zaman seni başka bir yere atayacaklar.
Paris'i mi, yoksa Paris'i mi tercih edersin,
onu soracaklar.
Olabilir. Pek sanmıyorum ama olabilir.
Bizi tekrar Paris'e gönderirlerse,
haftaya oraya gittiğimde daire bakabilirim.
İyi fikir, değil mi?
Söz veriyorum, bizi tekrar Paris'e
alacaklarını söyledikleri an...
...seni ararım, tamam mı?
Tamam.
- Biliyorum hayatım.
- Böyle bir şey olabilir.
Biliyorum, olabilir.
Tam orada dur. Harika.
- Peynir de ördekcik.
- Elini çek.
- Güzel. Harika.
- Bacaklarını topla hayatım.
Çok basit.
Telif hakkından
daha az pay alması gerektiğini söyleyeceğiz.
Bizim gibi haftada 40 saat ayıramadığı
çok açık.
- Haftada altmış. Seksen.
- Kesinlikle.
- Seninle ben vaches enragées'yiz.
- Kesinlikle. Keçi gibiyiz.
Ama bir türlü Louisette'e söyleyemiyorum.
- Senin yapman gerekecek.
- Yaparım. Acımasız olmalıyız.
Bu iş kapandığı zaman
onu daha çok seveceğim.
Biraz yardım etmiyor değilsin.
Ama ben yardım ediyorum.
Coq au vin tarifine bezelye eklemek
benim fikrimdi.
Biliyoruz, harika bir fikirdi...
...ama kitap büyük bir eser haline geldi.
Ama biz bir ekibiz.
Biz Les Trois Gourmandes'yiz.
Birimiz hepimiz için.
Evet, kesinlikle doğru Louisette. Evet, doğru.
Proje için çok değerliydin.
Teşekkür ederim.
Ama...
Ama...
Boşanıyorum.
- Ne?
- Jean-Luc beni terk ediyor.
Çok üzüldüm. Louisette.
Söylediklerimi unut gitsin.
Ama Louisette'in
bizimle aynı parayı alması haksızlık.
Simca, bunu tartışmanın sırası değil.
Boşanıyor.
Ama çalışmıyor.
Çalışmıyorsun, o yüzden payın %10 olmalı.
Yüzde on mu?
Çalışmıyorsun.
Yirmi beş.
- On beş.
- Yirmi.
On sekiz, bir peni fazla olmaz.
Adımızın geçtiği yerlerde...
..."Yazan Julia Child ve Simone Beck,
ayrıca Louisette Bertholle" yazmalı.
- Ayrıca mı?
- Daha küçük fontlarla.
Hayır, hayır Simca.
İsimlerimiz aynı... Aynı...
Ve alfabetik sırada.
Coq au vin'e bezelye koymak
onun fikri değildi ki.
- Evet.
- Ama canımı sıkıyor.
Bana mı geldi?
Sevgili Avis, Kafka'nın
bize uyarlanmış versiyonunu yaşadık.
Paul Washington'a gitti.
Ben saf bir şekilde,
Birleşik Devletler hükümeti
onun ne kadar değerli olduğunu...
...sonunda anladı diye düşündüm.
Alakası yokmuş. Soruşturma yapmışlar.
Penceresiz bir odada, 30 santim
kalınlıkta uğursuz bir kağıt yığını...
...masanın üstünde dururken
Paul'e üç gün ter döktürmüşler.
Arkadaşlarımızı, kitaplarımızı,
Çin'de geçirdiğimiz yılları,
yurtseverliğimizi sormuşlar.
Homoseksüel olup olmadığını bile
sormuşlar.
- Homoseksüel misiniz Bay Child?
- Hayır.
Homoseksüel değilim.
Şaka yapmıyoruz.
Tamamen farkındayım.
Aklanmış, ama derinden
yaralanmış olarak döndü.
Julia, tam bir kabustu.
Ne yapacağım ben?
Bütün hayatım sanki bir hiçmiş.
- Paul.
- Bir kez daha atanıp...
...sonra emekli olacağım, ya sonra?
Bir çaresini buluruz.
Yaptıklarım neye hizmet etti, bilmiyorum.
Anlıyor musun?
Senin en azından kitabın var.
O senin de kitabın.
Öyle.
Sen olmasan kitap olmazdı.
Simca'yla kitabı bitireceğimiz de yok zaten.
- Günün birinde bitirirsiniz.
- Artık kuşku duymaya başladım.
Sonuç olarak,
dün gece 6.22'de
bilin bakalım yemeğe kim gelmedi?
Doğru.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya
başladı ve Judith Jones iptal etti.
Yıkılıp kalmıştım.
Yetmezmiş gibi,
kocamla aramızda korkunç bir kavga çıktı
ve beni terk etti.
Yetmezmiş gibi, kocamla aramızda
korkunç bir kavga çıktı ve beni terk etti.
Sil
Yemedim ama
Boeuf bourguignon nefis olmuştu.
Ahududulu Bavyera kremasına gelince,
onu ofise götüreceğim.
Günaydın.
Julie, biraz gelir misin?
Ben söylemedim, yemin ederim.
Julie?
- Daha iyi misin?
- Çok daha iyiyim.
Demek yahniyi yaktın.
Ama işe gelmeme nedenim o değil.
Gelmedim, çünkü...
Mideni üşüttün.
Dinle, burası özgür bir ülke.
İnternetteki o senin ufak iş var ya,
orada yer almak istemiyorum. Tamam mı?
İşe gelmek istemiyorsan bana söyle.
Bu işi isteyen başkası vardır.
Burada iş yapmaya çalışıyoruz.
Özür dilerim.
Başkası olsa seni işten atardı.
Bir Cumhuriyetçi seni işten atardı.
Ben aşağılık biri değilim.
Çok şaşırdım. İnanamıyorum.
Parmakla gösterilirdiniz.
Siz yürütemezseniz başka kim yürütebilir?
Herkes yürütebilir.
Bir tek ben yapamam, çünkü şirretin tekiyim.
Öyleyim Sarah. Şirretim.
Biliyorum. Şirret olduğunu biliyorum.
Bu arada Garth'la ayrıldık.
Tanrım, sormadım bile. Eric'in dediği gibi
sadece kendimi düşünüyorum.
Sorun değil. Ona aşık değildim.
Sence gerçekten şirret miyim?
- Evet.
- Biliyorum.
Şirret olmayan kim var ki?
Julia.
Julia'yı ve beni düşünüyordum.
O devlet dairesinde sekreterdi, ben de.
O çok iyi bir adamla evlendi.
Ben çok iyi bir adamla evlendim.
İkimiz de ne yapacağımızı bilmiyorduk,
ikimiz de bir şekilde yemek sayesinde
kendimizi bulduk.
Önemli şeyler çakışıyor. Ama
Julia Child olmadığımı kabul etmek lazım.
Julia Child tenceredeki taştı diye,
fırının içindeki devrildi diye...
...ya da iyi kabarmadı diye hiç sinirlenmedi.
Ve kocasına karşı hiç kötü davranmadı.
Bundan eminim.
Kocasına karşı "İşim başımdan aşkın"
havalarına girmedi.
Ben bazen öyle yapıyorum.
Üzgünüm ama böyle.
Keşke biraz ona benzeseydim.
O kocasını hak ediyor, ben etmiyorum.
Gerçek bu.
Her neyse, durum şimdilik bu.
Akşam yoğurt yedim.
YAYINLA
Merhaba, Arkeoloji dergisinden
Eric Powell'a ulaştınız. Mesaj bırakın.
Dün gece sensiz uyumak çok kötüydü.
Neredesin?
Seni özledim.
- Alo?
- Bir sorun mu var hayatım?
Hayır.
Neden öyle düşündün?
Eric'le aranda sorun mu var?
Elbette yok.
- Yanında olduğu için mi konuşamıyorsun?
- Burada değil.
Günlüğünü okudum.
Garipti, farklı bir şekilde sıkıntılıydı.
- Nerede o?
- Dışarıda.
Pizza almaya gitti.
Yemek yapmıyor musun artık?
Ara verdim. Bir süre pişirmeyeceğim.
Tekrar pişirmeye başla.
Hayatında bir kez olsun
bir şeyi tam olarak yapmış olursun.
- Julia vazgeçmemişti.
- Vazgeçtiğimi kim söyledi?
Ben sadece vazgeçme diyorum.
Selam.
Dönecek misin?
Lütfen dön.
Yemekte ne var?
Avis burada olacağını söylemişti.
Geç kalsak bile bekleyecekti.
Burada değilse taksi tutabiliriz.
Boston'da taksi vardır herhalde.
Burada bekleyecekti.
Sırtında ekose ceket olacaktı.
Ceketinden tanıyacağım.
"Tanıyacağım" mı? Çok mu değişmiş?
Şey...
"Ekose ceketli orta yaşlı bir kadın ara."
- Yani...
- Avis'le hiç karşılaşmadınız mı?
Biz sadece mektup arkadaşıyız.
Birbirinizi tanımıyor musunuz?
Tanıyoruz. Yazışıyoruz.
İyi de yazışmaya nasıl başladınız?
Uzun hikaye.
Avis'in kocası Bernard De Voto,
artık yaşamıyor, harika bir yazardı.
Harper's Magazine'de paslanmaz
çelik bıçaklardan nasıl nefret ettiğini...
- ...anlatan bir makale yazmıştı.
- Evet.
Tamamen haklı olduğu için,
ona hayranı olarak mektup yazdım,
cevap Avis'ten geldi.
Ben de tekrar ona yazdım.
O da bana tekrar yazdı.
Sekiz yıl olmuştur.
- Avis.
- Julia.
- Sevgili dostum.
- Arkadaşım benim.
Değerli dostum. Tanrı seni korusun.
Bayan Child, Bayan Beck,
çok etkileyici bir proje bu.
Çok teşekkür ederim.
Editörünüz bayılıyor.
Evet. Bence mükemmel.
Piyasada bunun gibisi yok.
- Sorun sadece uzun olması değil.
- 700 sayfa.
- Evet, biliyoruz. Uzun.
- Evet, biliyoruz. Uzun.
700 sayfa sos ve tavuk eti tarifiniz var.
Birkaç cilt halinde
basabileceğinizi düşünmüştük.
Birinci Cilt, Soslar.
- İkinci Cilt...
- Tavuk ve Hindi Eti.
Evet.
Üçüncü Cilt, Balık. Et, sebzeler, tatlılar.
Bir, iki, üç... Altı cilt.
Yumurta.
- Yumurta.
- Yumurta. Yedi. Yedi cilt.
Ansiklopedi yayınlamak istemiyoruz.
Ev hanımlarına
yönelik olduğunu sanıyordum.
Evet, ev hanımları çabuk yapabilecekleri
farklı şeyler ister.
Bunun gibi.
Gerçek Ev Yemekleri
Della Simmons
Bir çözüm yolu önermek isterim.
Siz elinizdekini gözden geçirmeyi
düşünürseniz, basmayı mutlaka düşünürüz.
Çok üzgünüm Simca.
Sen sadece yanlış kişiyle ortak iş yaptın.
Evet, bu kadınla çalışmam gerekirdi.
"Saksıda Fırınlanmış Alaska".
Kitabı Houghton Mifflin'den alıp
başka bir yayımcı buluruz.
Mücadeleye daha yeni başladık.
Julia, kitabın bir şaheser.
Şekerleme Kreması nedir?
Avans sizde kalsın. 250 dolar sizde kalsın.
Onlara bir peni bile geri vermeyin.
Böyle bir şeye neden kalkıştık?
Ne düşünmüştük ki?
Hatırlayan var mı?
Ben.
Aşçısı olmayan Amerikalı kadınlar için
Fransız yemek kitabı yazmak istedik.
O zaman yapacağımız şey bu.
Baştan başlayacağız.
Karar verilmiştir. Kolay olacak.
Kolay olacak. Tatlı bölümü bitti.
Simca sayesinde çok güzel oldu.
Teşekkür ederim.
Ama henüz daktilo etmedim.
Hiç değilse Oslo'da yapacak bir işim olacak.
Yüzen Ada
Dün gece yüzen adayı yaptım.
Eric, gel dünyanın
en mükemmel tavuğunu gör.
Yaramaz.
Vay be.
Tanrım.
Harika olmuş. Hayır, ciddiyim. Bayıldım!
Sadece bu anın tadını çıkarmak istedim.
Şu an her şey olabilir.
Şu an, yaptığın her şeyi çok beğeneceklerini,
milyon tane satıp
dünyayı değiştireceğini hayal edebilirsin.
Evet. Ama bunun için
bir şişe iyi şarap gerekir.
- Öyle değil mi?
- Evet.
Yemekte ne var?
Ya domuz eti yemezse?
Kadın yemek eleştirmeni.
Elbette domuz eti yer. Sorun olmaz.
Haklısın. Haklı olduğunu biliyorum.
Haklı olduğundan eminim.
- Erken mi geldi?
- Tam zamanında geldi.
- Ben hallederim.
- Teşekkür ederim.
Korkunç bir insansın.
Seninle birlikte yaşamak çok zor.
Kim o?
The New York Times'dan Amanda Hesser.
İçeri gelin.
Böyle bir şey yaparken Julia'yı bir öğretmen,
bir ses olarak hissediyorsun.
Yemek yaparken onunla konuşuyorum.
Mutfaktaymış, yanımdaymış gibi
hissediyorum.
Hayali arkadaşın gibi.
Evet.
Her gün yazı yazmamın sebebi o.
Okuduğunu sanmıyorum ama, bilemiyorum.
Onunla tanışmayı öyle istiyorum ki.
1946'daki düğününde
nedimesi olmak isterdim.
Zaman içinde yolculukta
anlaşılması zor bir bölüm olurdu...
...ama bu tür şeyler düşünüyorum işte.
Bu iş bittiğinde,
Julia'nın Smithsonian müzesindeki...
...Cambridge mutfağını
gidip ziyaret etmek istiyoruz.
Ama önce bunu bitirmeliyim.
Önümde 15 gün, 24 tarif var...
...ve ördeğin kemiklerini hala çıkarmadım.
Yemek yerken "nefis" demenin
hoş olmadığını okumuştum, ama "nefis".
Fransız Yemek Sanatında
Ustalaşmak İçin Yarış
Aşağı Manhattan İmar Kurumu,
ben Julie Powell. Lütfen bekleyin.
Aşağı Manhattan İmar Kurumu,
ben Julie Powell. Bekleyebilir misiniz?
- Evet.
- Harika.
- Aşağı Manhattan İmar Kurumu...
- Julie, ben Sarah.
The New York Times. İnanamıyorum!
Biliyorum. Biliyorum.
Seni sonra arasam olur mu?
Seni sonra ararım. Bir saniye.
Alo, ben Julie Powell.
Nasıl yardımcı olabilirim?
- Selam.
- Selam.
Bil bakalım ne oldu? Telefonda mesaj var.
Altmış beş tane.
- Altmış beş mi?
- Altmış beş.
Bu sabahki New York Times'daki
Julie Powell sizseniz, ben Judy Clain.
Little Brown'da editörüm,
kitap yazmayı düşünür müydünüz diye...
...sizinle konuşmak istiyordum.
Beni (212) 049-0067 numaralı
telefondan arayabilirsiniz.
Merhaba, Ben Sarah Chalfant.
Yazar temsilcisiyim.
Temsilciniz olup
olmadığını bilmiyorum...
...ama sizi temsil etme konusunda
konuşmak isterim.
- Ben CBS Sabah Haberlerinde yapımcıyım.
- Eric, yazar olacağım!
Sen zaten yazarsın.
Ben Ruth Spungen,
Food & Wine Magazine'de editörüm.
(212) 157-3245 numaralı telefondan
lütfen beni arayın.
- Armutlu tart yapmak zorundayım.
- Sonra yaparsın.
Merhaba. Ben annen.
The New York Times'da çıkmışsın!
Bir bilsen, herkes arıyor.
Jessie halanın Abilene'deki akrabası,
hani kocası turta yeme
yarışmasını kazanan,
kare bulmaca delisi olan,
onlar The New York Times'a abone.
Abilene'de görmüşler.
Herkes öyle heyecanlı ki!
Ben Ken Dryer.
Random House'da editörüm.
Günlüğünüzü şimdi okudum, harika.
Yazılarınızı basmak isteriz.
Bon appé***'de editörüm.
Merhaba, Food Network'de yapımcıyım.
Sizinle tanışmak isteriz.
- Konuşuruz.
- Bazı fikirlerimiz var.
Farklı bir şey düşünür müydünüz,
bilmiyorum...
- Kitap.
- Film.
- Televizyon dizisi.
- Tek kadının programı.
- Beni arayın.
- Beni arayın.
Beni arayın.
Teşekkür ederim Tanrım.
Kokteyl.
- Al bakalım.
- Teşekkür ederim.
- Merhaba, ben Julie.
- Ve Eric.
- Ve yemek yapıyoruz.
- Ve günlük yazıyoruz.
Başka şeyler yapıyoruz, mesaj bırakın.
- Sen daha iyi yapıyorsun.
- Ben sadece daha fazla alkol koyuyorum.
Merhaba, ben Barry Ryan,
Santa Barbara New-Press'ten.
Julia Child'ın 90. doğum günü
hakkında bir makale yazıyorum.
Günlüğünüzü ona sordum,
açıkçası canı sıkılmış gibiydi.
Bir şey söylemek istersiniz diye düşündüm.
Alo?
Evet, benim.
Öyle mi söyledi?
Julia Child öyle mi dedi?
Günlüğümü okumuş mu?
Hayır, yorum yapmak istemiyorum.
Ama aradığınız için teşekkür ederim.
Julia benden nefret ediyor.
Jule?
Bizden nefret ediyorlar.
Kim?
Houghton Mifflin.
- Senden nefret etmiyorlar.
- Ediyorlar. Kesinlikle nefret ediyorlar.
Hayır, kitabın iyi olduğunu söylüyorlar.
Ama yayımlamak istemiyorlar.
Pahalı olacağını düşünüyorlar.
O fiyata satılamayacağını düşünüyorlar.
Hayatımızın sekiz yılında
yapacak bir şey bulmuştum,
şimdi yapacak hiçbir şeyim yok.
Neyse.
Hüngür.
Şimdi ne olacak?
- Öğretmensin.
- Evet.
Öğretebilirsin.
Değil mi? Evimize döner...
Evimiz neresi?
Nerede yaşıyoruz?
- Bulunduğumuz her yer evimiz.
- Tabii.
Tamam mı? Bir çaresini buluruz.
- Mutfağımızda ders verebilirsin.
- Doğru.
Televizyonda ders verebilirsin.
Televizyon mu?
- Ben mi?
- Evet.
- Paul.
- Hayır Julia.
Bence televizyonda harika olursun. Evet.
- Paul!
- Evet. Evet.
Yapma...
Şaka yapmıyorum. Hayır.
Birileri kitabını yayımlayacak.
Birileri kitabını okuyup
yaptığın şeyi anlayacak.
Çünkü kitabın bir harika.
Kitabın bir deha eseri.
Kitabın dünyayı değiştirecek.
Anladın mı?
Çok tatlısın.
Dünyanın en tatlı adamı...
...sensin.
Canları cehenneme.
Judith, şuna bir bakar mısın?
Gözü pek yazar avcımız Avis De Voto,
kocaman bir Fransız yemek kitabı yazmış
bir kadınla arkadaş.
Houghton Mifflin onları reddetmiş.
"Amerikalı Aşçılar İçin Fransız Tarifleri."
Korkunç bir ad.
İyi eğlenceler Judith.
Nefis.
Nefis.
Tanrım.
- İşte burada. Elbette.
- Ne...
- Kim bu?
- Bilmiyorum.
Bayan Julia Child için özel teslimat.
Soğukmuş!
Oldu.
Alfred A Knopf Incorporated
ÖZEL TESLİMAT
Sevgili Bayan Child.
Muhteşem Fransız yemek kitabınızı okuduk.
Kitabı inceledik, tariflere göre yemek yaptık,
değerlendirdik vesaire.
Bu kitabın
benzeri olmadığı sonucuna vardık.
Kitabınızı yayımlamaktan gurur duyarız.
Paul! Paul!
Ne var? Ne, ne, ne?
Knopf...
Kitabımızı yayımlamak istiyor.
K-Nopf mı yoksa Nopf mı okunur?
- Kimin umurunda?
- Kimin umurunda?
1500 dolar avans teklif ediyorlar.
Tanrım.
"Rombauer'ın Joy of Cooking'i
nasıl bir etki yarattıysa,
"sizin kitabınızın Fransız yemekleri için
burada aynı etkiyi yaratacağına inanıyoruz.
"Tanıtımını da bu şekilde yapacağız."
Julia!
Tanıştığımızda, umarım
kısa zamanda tanışırız,
sizinle özellikle kitabın adı hakkında
konuşmak istiyorum.
Çünkü bu kitabın adının,
piyasadaki diğer yemek kitaplarından...
...ayırt edici olması
son derece büyük önem taşıyor.
- Bunu hep yapar mısınız?
- Kesinlikle hayır.
"Fransız Yemek Sanatında Ustalaşmak."
Ne düşünüyorsun?
Şu an hiçbir fikrim yok.
- Julia, bu şekilde olmaz.
- Tamam o zaman.
Bayıldım.
"Nefret" mi demiş?
Julia Child "nefret" kelimesini mi kullanmış?
Hayır.
Saygısız olduğumu, ciddi olmadığımı,
ya da onun gibi bir şey söylemiş.
Bundan daha ciddi nasıl olunur?
Sence onu kullandığımı mı düşünüyor?
Günlüğünü okumuş olamaz.
Okumuş mu?
Okuyup okumadığını bilmiyordu.
Ama Julia kesin bir kanıya varmış.
Sık sık küfür ettiğim için olabilir mi?
Belki. Kim bilir?
Ne yaptığını anlamıyorsa
sorun onda demektir.
Onun bir sorunu yok.
Onunla birlikte bir yıl yaşadım.
Kusursuz biri.
Kusursuz olan, senin kafandaki Julia Child.
Yaptığın şeyi anlamayan Julia Child
kusursuz değil.
Önemli olan senin kafandaki Julia.
Onunla asla tanışamayacağım.
Sen onu zaten tanıyorsun.
- Teşekkür ederim.
- Hiç önemli değil.
- Julia beni kurtardı.
- Sen kendini kurtardın.
Boğuluyordum,
beni tutup okyanustan çıkardı.
Abartma.
Julia Child kocasını sevdiği için,
yemekleri sevdiği için
yemek pişirmeyi öğrenmeye başladı.
Hayatta ne yapacağını bilmiyordu.
Bu süreçte mutluluğu buldu.
Bunu uzun zaman anlamamıştım,
ama şimdi anlıyorum.
Bunu bana Julia öğretti.
Ama Julia'nın
bana gerçekten öğrettiği şey şu.
Bana yemek yapmayı öğretti
Geldik bu güne.
Bir gün ve bir tarif kaldı.
Ördeğin kemiklerini çıkarmanın
imkansız olduğunu düşünebilirsiniz.
- Bütün işlem...
- Hiçbir şey imkansız değildir.
... ilk defasında korku yüzünden
45 dakika sürebilir.
Korkmayın.
Korkmuyorum Julia. Korkmuyorum.
Bıçağınızı alın, ördeğe karşı koyun.
Ördeğe karşı koymak.
Sen benim ördeğimsin.
Ördeğin sırtını derince kesin,
omurgasını ortaya çıkarmak için
boynundan kuyruğuna kadar kesin.
Küçük, keskin bir bıçak kullanın,
kenarı neredeyse kemiğe...
Başardım. Şuna bak Julia.
Tıpkı seninki gibi oldu.
... kuşun bir tarafına... eti çekin.
Kemikleri alınmış ördeği bir tahtanın
üzerine koyun, derisi aşağıya baksın.
... hafifçe vurarak yerleştirin.
Hamuru açın.
... iki saat, sonra fırından çıkarın,
birkaç saat soğumaya bırakın.
Tam olması gerektiği gibi görünüyor.
Al. Tabakları da alabilir misin?
- Emin misin?
- Tuttum.
Geldim.
İşte geliyor. Vay vay!
Teşekkür ederim. La piéce de résistance.
365 gün. 524 tarif.
- Tebrikler!
- Teşekkür ederim çocuklar.
Hayatım. Muhteşem olmuş.
Harika.
Bayıldım.
Eric, sen olmasan bunu asla yapamazdım.
Birinin bir zamanlar dediği gibi,
sen benim ekmeğimdeki tereyağsın,
aldığım nefessin.
Kocamın şerefine.
Seni seviyorum hayatım.
Teşekkür ederim.
Artık bitti.
Proje sona erdi. Başladığımız yere döndük,
Eric, ben, kedi, biraz yorulduk,
dış semtlerden birinde
oturup yemek yiyoruz.
Herkese teşekkür ederim.
Bilin bakalım ne diyeceğim?
Bon appé***.
Julia Child'ın Mutfağı
Tezgahları yükseltmiş, gördün mü?
Kendine göre ayarlamış.
Meşhur havan ve tokmağı işte şurada.
Öyle diyorsan öyledir.
- Mükemmel.
- Benim fotoğrafımı çek.
Tamam.
Güzel. Bir poz daha ver.
Tamam. Onunla konuşuyorum.
Güzel.
Bir tane daha.
Çok tatlı.
Oldu. Bu güzel oldu.
Bu güzel oldu.
Bana azıcık izin ver.
Seni seviyorum Julia.
Geldin demek!
Güzel kokuyor. Ne yiyoruz?
Navarin D'agneau.
Sana gelmiş.
Paul Child 1994'te, 92 yaşında öldü.
Julia Child 2004'te, 91 yaşında öldü.
Fransız Yemek Sanatında Ustalaşmak
49. baskısını yaptı.
Julie Powell'ın kitabı Julie & Julia
2005'te yayımlandı.
Julie ve Eric hala Queens'te oturuyor
ama artık sürekli pizza yemiyorlar.
Julie, bir yazar.
Kitabı film haline getirildi.