Tip:
Highlight text to annotate it
X
^xSilver^
Hadi!
Ama politika hakkında hiçbir şey
bilmediğimin farkında mısın?
- Ona oy verdin, değil mi?
- Adam Lang? Elbette ona verdim.
Herkes ona verdi.
Politikacı değildi o, o bir akımdı.
İşte bak.
Onun ihtiyacı yeni bir gölge yazar,
politikacı değil.
Hatıralarına 10 milyon dolar
para ödendi...
...ama söylenenlere göre
taslağı tam bir fiyasko.
Bunu düzeltmek ve baskıyı
McAra'ya yönlendirmek için...
...Rhinehart ona okyanus kenarındaki
evini ödünç verdi.
Patolog, kanında %75 oranında
zehir olduğunu söylemiş.
Yani kazayla mı boğuldu?
Kaza, intihar, kimin umurunda?
Onu öldüren şey o kitaptı.
Cesaret verici.
Kim bu McAra?
Duymuş muyumdur hiç onu?
Evet, Lang başbakanken,
onun yardımcısı gibiydi,
o yüzden duymadığını iddia etme.
Onunla yıllardır beraberdi.
Bilemiyorum, Rick.
Bu senin için büyük bir fırsat.
Ayrıca parası iyi.
Çocuklar aç kalmayacak.
- Benim çocuğum yok.
- Benim var.
Roy.
Sizi kim bombalayacak diye bekliyorsunuz,
Random House mu?
Lang'in hatıralarını yayımlıyoruz.
Görünüşte bu da bizi
yeterince hedef haline getirir.
Sağ ol.
- Kaç tane gördün?
- Beş. Sonuncusu sensin.
Dürüst olmam lazım.
Görev için doğru kişi
olduğunu sanmıyorum.
Senin karar veriyor
olmaman iyi, Roy.
John Maddox,
Rhinehart'ın baş yöneticisi.
Efendim.
Sidney Kroll,
Bay Lang'in Washington avukatı.
Bay Kroll.
Ve Rick Ricardelli,
tanıdığına eminim.
Tamam, Rick.
Pekâlâ, Rick'den duyduğuma göre
meseleden biraz uzaksın.
Bu projeye tam olarak ne katacağını...
...söyleyip belki bizi
aydınlatmak istersin.
Hiçbir şey.
Hayır, olmadığım
bir kişi gibi davranamam.
CV'm elinizde.
Son eseri,
bir sihirbazın özgeçmişiydi,
Geldim, biçtim, fethettim.
Evet, ve sonra direkt
bir numaraya yükseldi.
Sen geri çevirdikten sonra, Roy.
Bakın, politik hatıraları okumam ben.
Kim okur ki?
Ve duydum ki bu kitaba
10 milyon dolar harcamışsınız.
Ne kadarını geri göreceksiniz?
İki milyon? Üç milyon?
Hissedarlarınız için
kötü bir haber bu.
Sizin müşteriniz için
daha da kötü bir haber, Bay Kroll.
Adam Lang, tarihte bir yer istiyor,
bakiye defterinde değil.
Lütfen!
Çünkü politika hakkında
bir şey bilmiyorum.
Adam Lang'in yüreğine inecek
sorular soracağım.
Özgeçmişleri satan da budur.
Yürek.
Harika bitirdi.
- Ne kadar saçma.
- Öyle mi düşünüyorsun?
John, elbette.
Adam Lang dünyanın tarihsel figürüdür.
Özgeçmişi, tüm dünyada
yayımlanacak bir olay.
Kâğıt hamuru olmayı bekleyen...
...tüm dünyada yayımlanacak
depolar dolusu olaylarım var.
Sid?
Mike McAra'ya olanlardan dolayı
Adam hâlâ çok üzgün.
Yeri doldurulamazdı. Yeri
doldurulamaz ama yine de yeri doldurulmalı.
Adam, farklı birini denemenin
faydalarını iyi bilir.
Nihayetinde, olay kimyayla alakalı.
Sen yapar mısın?
- Çok da değil.
- Yazık. Adam yapmak isterdi.
Guardian'da spor salonuna
giden bir yazar tanıyorum.
Belki basım programını
gözden geçirebiliriz.
Bu işi bir ayda
bitirmemiz lazım.
- Bir ay mı?
- Evet.
- Kitabı bir ayda mı istiyorsun?
- Şimdiden ilk taslağı hazır.
Üzerinde biraz daha
çalışılması lazım.
Bu yüzden özgeçmişin hoşuma gitti.
Hızlısın ve iş bitiricisin.
Sen isim ver,
o gölgesi olsun.
Ve İngilizsin.
Gölge yazar da İngiliz
olmak zorunda.
Yaşlı halini iyi
anlaması için, değil mi?
- Aile bağlantın var mı?
- Hayır, ailem yok. Neden?
Adam'ın Amerika'da
konferans turu...
...ve ayrıca Adam Lang Vakfı için
para toplama programı var.
Amerika'da bir ay kalacak.
Sorun olmaz.
Üzerinde çalışmak için taslağı
buraya getirtemez miyim?
Korkarım hayır. Marty Rhinehart'ın
kendi evinde gizli bir yerde.
Sadece birkaç insan
onu eline alabilir.
Sanki kitaptan daha çok bir bomba.
Bazı sebeplerden ötürü onu bizzat
görmem lazım. Düzeltmem icap eder.
Evet, teoride öyle.
Aslında bunu konuşmamız lazım.
- Ne kadar erken oraya gidebilirsin?
- Ne zaman isterseniz.
- Bu gece uçacak.
- Rick.
İyi böyle.
Tamam, iş senin.
Oh!
- Tebrikler.
- Teşekkür ederim. Sağ olun.
- Rick.
- Teşekkür ederim.
Aslında, elimde
bakmak isteyebileceğin...
- ...bir şey var.
- Bu... bu...
Hayır, hayır, Adam'ın kitabı değil.
Başka bir müşterimin.
Belki bana
düşüncelerini söyleyebilirsin.
Tabii ki.
Bu akşamki uçağa bineceksen,
Rick'le sözleşmeyi
konuşmamız iyi olur.
Arkadaşımıza kapıyı gösterir misin?
Gösterir misin?
Roy?
Bir saate seni ararım.
Hey!
Unutma...
Kalp.
Bu projeyle alakalı
doğru olmayan bir şeyler var.
- Ne? Beni mi kastediyorsun?
- Kesinlikle sen.
Ve McAra. İntihar?
İntihara eğilimli gibi
gelmedi bana o.
Seni görmek çok hoş, Roy.
İyi şanslar.
Tanrım.
Sağ ol.
- Evet?
- Tebrikler!
- Ne yüzden?
- Temsilcin olduğum için.
Evet, ne şanslıyım, inanamıyorum.
Valizini topladın mı?
Az önce soyuldum.
Sen iyi misin?
Evet, Sidney Kroll'un
bana verdiği taslağı aldılar.
Ne? Niye?
Bilmem. Sen söyle.
Yaralı mısın?
Hayır, iyiyim. Sanırım Rhinehart'ın
evinden beri beni takip ediyor olmalılar.
Neden bunu yapsınlar?
Belki de Lang'in kitabının
bende olduğunu sanmışlardır.
Tüm bunların kötü bir fikir
olduğunu biliyordum.
Bu gece uçacak
kadar iyisin, değil mi?
Tanrı aşkına, Rick, şoktayım ben.
İşte sana başka bir şok daha.
Zaten yazılı olan bir taslak
üzerinde bir aylık bir çalışma için...
Rhinehart şirketi sana 250,000 dolar
artı masrafları ödemeyi amaçlıyor.
Cam kenarı mı, koridor mu?
...İslam, suçu üstlenen
bir deklarasyon yayımladı.
Bültenimizin ilerleyen bölümlerinde
daha fazla bilgi vermeyi umuyoruz.
Bu arada, eski İngiliz başbakan
Adam Lang bu gece tekrar haberlerde.
Sızan bilgilere göre,
Bay Lang,
Pakistan'daki şüpheli dört
El-Kaide teröristini...
...yakalamak ve sonra da
CIA'in soruşturmasına teslim etmek için...
...İngiliz özel kuvvetlerin yasadışı
kullanımına yetki verdi.
Adları Nasir Ashraf, Marwat Seyid,
Salim Han ve Faruk Ahmed...
...olan İngiliz vatandaşları beş sene önce
Pakistan'ın şehri Peshawar'da yakalanmışlardı.
Dördü de iddiaya göre
yurtdışındaki gizli bir yere...
...gönderildi ve işkence edildi.
Bay Ashraf'ın sorgulama sırasında
öldüğü bildirildi.
Bu gibi yasadışı bir operasyon...
- Evet?
- Neredesin?
Heathrow'dayım, senin gibi.
New York uçağını bekliyorum.
Haberleri izliyor musun?
Lang haberini mi?
Evet, izliyorum.
Beni neyin içine soktun?
Seni çeyrek milyon doların içine soktum,
içine soktuğum şey bu.
Uçağımı anons ediyorlar. Gitmem lazım.
Dinle, Sidney Kroll,
Lang'in kitabını
taşıyorum gibi görünsün diye...
...bana kasten o
taslağı vermiş olabilir.
Neden bunu yapsın?
Bilmem. Beni bağlı hayvan
gibi kullanmak için mi?
Uçakta biraz uyu.
Garip konuşuyorsun.
"Bağlı hayvan."
Seni haftaya ararım.
...ve uzun süreli psikolojik travma.
Diğer bir deyişle, işkence.
Merhaba, beyefendi.
Gazete okumak ister misiniz?
- Evening Standard var mı?
- Evet, var.
Sağ olun. Teşekkürler.
Merhaba, hanımefendi.
Gazete okumak ister misiniz?
LANG, GİZLİ KAÇIRMA EMRİNİ VERDİ
Evet, lütfen. Teşekkür ederim.
TAKSİ, ADA TERMİNALİNDE BEKLİYOR.
ADAM LANG'İN OFİSİNE AİT.
Pasaport?
Tam bir skandal bu!
Ben Amelia Bly. Hoş geldin.
Adam'ın asistanı.
Maalesef Adam New York’ta
ve öğleden sonraya kadar gelmeyecek.
Unut dediğimi,
oldukça saçma!
Çok affedersin. Korkarım
Ruth'un belli günlerinden biri.
Uygun bir vakit değilse,
ben gidebilir...
Hayır, hayır. Seninle
tanışmak istiyor.
- Başlayalım mı?
- Tamam.
- Seyahatin nasıldı?
- Uzun.
- Ufak bir takımız.
- Sağ ol.
Bu Alice.
Lucy, Adam'la seyahat ediyor.
Başka birinin yardımına ihtiyacımız var
ama Adam onu, Mike'ın yerine getiremedi.
- Uzun zamandır beraberdiler.
- Onunla ne zamandır berabersin?
Sekiz senedir.
10 numaradan beri dostluğumuz var.
Zavallı 10 numara.
Sana taslağı göstermeden önce...
...bu gizlilik anlaşmasını
imzalaman gerekiyor.
Burayı imzala.
Ve burayı.
Ve burayı.
Ne yermiş ama.
Geceleri yalnızlık hissetmiyor musun?
En çok kocamı özlüyorum.
Evli misin?
Yüzük takmadığın dikkatimi çekmişti.
Maalesef takamıyorum.
Çok büyük.
- Havaalanı güvenliğinden geçerken ötüyor.
- Aha.
İşte geldik.
Taslak bu odadan
dışarı çıkamaz. Kopyalanamaz.
Adam New York’tan gelene kadar
altı saatin var.
- O zamana kadar bitirebilir misin?
- Denerim.
Dep'e, öğle yemeği için sana
sandviç getirmesini söyleyeceğim.
Sağ ol.
İyi eğlenceler.
ADAM LANG'İN HATIRALARI
RUTH'A, ÇOCUKLARIMA
VE İNGİLİZ HALKINA
ÖNCEKİ YILLAR
"Langler aslen İskoç halkından
ve bununla gurur duyuyorlar.
"Adımız 'uzun'dan ve eski İngilizcedeki
'uzun boylu'dan türemiş..."
"...ve atalarımın selam durdukları
İskoçya'dan gelmişler."
Si.tir.
"Büyük büyük babam, Ebenezer Lang,
"1862'de İskoçya, Pitlochry'de doğmuş.
"Yedisi erkek olan
dokuz çocuktan biriymiş."
"Amerikan başkanı
beklediğimden daha uzundu."
"Bu seneki Avrupa zirvesi
oldukça ilgi çekiciydi."
"Kraliçeyi her zaman hoş bir
espri anlayışına sahip bulmuşumdur."
Sağ ol.
"Her zaman iyimserdim.
Şimdiki zamanda yaşıyoruz.
"Ruth ve ben gelecek için can atıyoruz,
her ne getirirse getirsin."
O kadar mı kötü?
Merhaba.
Ne kadar kötü?
Okumadın mı?
Hepsini değil.
- Üzerinde biraz daha çalışılması lazım diyelim.
- Ne kadar?
Tüm kelimeler orada.
Sadece sıralama yanlış.
Hadi. Bir araya
ihtiyacın varmış gibi duruyorsun.
Benim fikrim sendin.
Öyle mi?
Christy Costello'nun hatıralarını
yazan sendin, öyle değil mi?
Okudun mu onu?
Mustique'deki bir evde oturduk,
geçen kış.
Kitap yatağın yanındaydı.
- Utandım şimdi.
- Hayır, niye?
Bayağı mükemmeldi.
Onun tutarsızlığını nasıl da
çaktırmadan uyumlu hale getirdiğini.
Adam'a şunu dedim, "Kitabını yazacak
adam bu, Mike değil."
Tanrım, evi özledim.
Napoleon'la Helena'da
evli olmak gibi bir şey.
- Neden Londra'ya geri dönmüyorsun?
- Onu tek başına bırakmak istemiyorum.
Şu an onda doğru gitmeyen
bir şeyler var.
Amelia, onun Michael McAra'nın
ölümünden ötürü çok üzüldüğünü söyledi.
Öyle dedi, değil mi?
Bayan Bly, kocamın hisleri konusunda
ne zamandan beri uzman, emin değilim bundan.
Mike'ı kaybetmek
şok oldu elbette...
...ama mesele sadece bu değil.
Yıldan yıla bu lanet olası kitap yüzünden
her şeyi yeniden yaşamak zorunda kalmak.
Of be.
Kendini neyin içine soktuğunu
merak ediyor olmalısın.
Tamam. Tamam. Söylerim ona.
İnmek üzereler.
Perşembe günü Şikago'da olacak.
Aslında ben gidip
onunla buluşmayı düşünüyorum.
Amelia burada kalıp tırnaklarını
falan parlatabilir.
Neden gelip
bir merhaba demiyorsun?
İyi. Ben de arkadaki arabayla gelirim.
Tırnaklarımı orada yapabilirim.
Selam, hayatım.
- New York nasıldı?
- Kısa ve tatlı.
Selam, Barry. Selam, Amelia.
Merhaba. Sen kimsin?
Ben sizin gölgenizim.
Doğru.
Canını sıkma.
Her zaman böyle aptal değildir.
Bu yer cidden geceleri
çok hareketli.
Dört hafta bizimle birlikte olacaksın,
doğru mu bu?
Korkarım öyle.
Peki fatura direkt
Rhinehart şirketine mi gidecek?
İyi.
Mini bar dâhil değil.
Pekâlâ. Seni bekliyor.
Otelin nasıl? Sessiz mi?
Manastır gibi.
İyi bu. Dikkatin dağılmaz.
Sağ ol, aşkım.
Selam, dostum. Başlamaya hazır mısın?
Kesinlikle.
- Taslak bunda mı yüklü?
- Evet.
Alabilir miyim?
Kusura bakma,
güvenlik riski oluşturabilir.
Tüm taslağı tekrardan
yazmam mı lazım yani?
Tüm kitabımı o küçük
şeyde mi tutuyorsun?
İçine 100 kitap koyabiliriz, Adam.
Ve anında kopyalanabilir.
Sıkıntı bu.
İlginç.
Hayatımdaki en kötü şeyi biliyor musun?
Her şeyden kopuksun.
Her şey senin için bitiyor.
Araba sürmüyorsun, para taşımıyorsun.
Nakit paraya ihtiyacım olduğunda,
korumalardan borç almak zorunda kalıyorum.
Hatıralarda ihtiyacımız olan
detaylar bunlar.
Bunu koyamam. İnsanlar benim
tümden aptal olduğumu düşünür.
Hayır, hiç de değil. Hayır, başbakan
olmanın nasıl bir şey olduğunu gösterir.
Okuyucunun tam olarak
bilmek istediği şey bu.
Bir ülkeyi yönetmek nasıl bir duygu?
Kopuk olmak nasıl bir duygu?
Çok nefret edilmek nasıl bir duygu?
Çok sağ ol.
Ve çok sevilmek.
Amelia, sen ne düşünüyorsun?
Sizi baş başa bırakmam
gerektiğini düşünüyorum.
Peki, bu işi nasıl yapacağız?
Sizinle röportaj yapacağım.
Cevaplarınızı düzyazıya dökeceğim.
Ara sıra sizin ağzınızdan
pasajlar ekleyeceğim.
Tamam.
- Mike'a olanı duydun mu?
- Evet. Üzgünüm.
Kitaba onun hakkında
güzel bir şeyler koymalıyız.
Sanırım annesi bundan hoşlanacaktır.
Elbette.
Beni etkileyen ilk şey,
çok başarılı bir
politikacı olmanız...
...çünkü bir politikacı
görüntünüz yoktu.
Gençken kesinlikle böyle bir şey
olmak istemiyordum.
Çoğu politika öğrencisinin
tamamen salak olduğunu düşünürdüm.
Ben de aynı fikirdeyim.
Politikaya kışkırtan şey neydi?
Kışkırttı, gerçekten.
Bir bakalım, 23 yaşında falandım,
Cambridge dışında geçen birkaç yıl.
Hatırladığım kadarıyla Pazar
öğleden sonrasıydı, yağmur yağıyordu.
Hâlâ yataktaydım.
Biri kapıya vurmaya başladı.
Bir önceki gece dışarıdaydım...
...ve bir şeyler içmiştim vesaire...
Ben de yastığı aldım, başımın
üstüne koydum ve tekrardan başladı.
Tak, tak, tak, tak!
Kalktım, küfrediyordum,
kapıya gittim ve bir kız gördüm.
Sırılsıklamdı ama heyecanla yerel
seçimlerle ilgili konuşmaya başladı.
Bu kadar.
- Âşık oldum.
- Ruth muydu o?
Ruth'du.
Onu tekrardan görmenin tek yolu, partiye
katılmaktan ve broşür dağıtmaktan geçiyordu.
Bu harika.
Bunu mu kullanmak istiyorsun?
Kullanmak mı? Bence kitabı
bu şekilde başlatmalıyız.
"Aşk yüzünden politikaya girdim,
"parti ya da ideoloji yüzünden değil,
bir kadına duyduğum aşk yüzünden."
Bunun mümkün olduğunca çabuk
çıktısını alabilir misin, lütfen?
Elbette.
- Sağ ol.
- Nasıl gidiyor?
Oldukça iyi.
Durmadan bana "dostum" diyor.
Birinin adını hatırlayamadığı
her zaman böyle yapar.
Mutfakta sandviç var.
Kahretsin.
Berbat bir şey.
Üzgünüm, efendim. Yukarıda
kimsenin olduğunun farkına varmadım.
Neler oluyor?
Sadece bir güvenlik talimi, efendim.
Haftada bir oluyor böyle.
İşte buradasın.
İzini kaybetmeyi yeğlerdim.
Eşek kadar adamım. Her zaman
gözünün üzerimde olmasına gerek yok.
Kendi başına etrafta dolaşma.
Güvenlikçiler bundan hoşlanmaz.
Anlaşıldı.
- Kazandın mı?
- Tenis oynamadım. Spor salonundaydım.
Spor salonu mu? Neyin antrenmanını yapıyor?
Olimpiyatların mı?
İşte çıktın.
Cambridge. Bunun hakkında konuşalım.
Affedersin?
Cambridge?
Çok uzun zaman önceydi,
zar zor hatırlıyorum.
Çok oyunculuk yaptınız mı?
Bazen.
Politika için iyi alıştırma olmuştur.
Kızlarla tanışmak için
iyi bir yoldu.
Bunu koymayalım, tamam mı?
Yine de oyunculuk sizin için
çok önemli olmalıydı.
Diyelim ki zevk aldım.
Bilirsin işte, sahneye çıkarsın,
başka birisiymiş gibi yaparsın...
...ve insanlar bunun için
sana alkış tutarlar.
İyi, bu daha güzel.
Bunu koyalım.
- Olmaz.
- Niye?
Çünkü bunlar
bir başbakanın hatıraları.
Ve her ne zaman muhaliflerim bana
vuracak bir şey bulmakta sıkıştılarsa,
bana hep lanet olası
bir aktör dediler!
İstifa ettiğim gün Times of London'ın
ne dediğini biliyor musun?
"Kibarca sahneyi terk et."
O yüzden, oyuncu olarak geçirdiğim
öğrencilik günlerimin üzerinde durmayacağız.
Aynen Mike'ın
yazdığı şekilde bırakacağız.
Biraz ara vermek ister misiniz?
Aslında iyi bir fikir,
sağ ol. Telefon etmem lazım.
Ne piç adam.
Şuna bir bak.
"Eski İngiliz Dışişleri Bakanı
Richard Rycart,
"Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden,
eski İngiliz başbakanı Adam Lang'in,
" CIA'in işkence etmesi amacıyla
terörist zanlılarının...
"...yasadışı devir teslimi emrini
verdiği iddialarını...
"...araştırmasını istedi."
Sakın açma!
Paket hareket halinde.
Telefonları fişten çıkarın.
Ruth dışarıda dolaşıyor mu hâlâ?
Kahretsin! Dolaşıyor, değil mi?
- Barry! Barry!
- Evet.
Bayan Lang'i bulup en kısa sürede
buraya getirebilir misin lütfen?
- Tamam.
- Gidelim.
- Rycart açıklama yapmış.
- Evet, biliyorum.
- Biraz önce aradı beni.
- İnanılmaz bir şey.
Bunun kişisel bir şey olmadığına
inanmamı çok istiyormuş.
Sadece insan hakları hususundaki
bilinen ısrarından dolayı...
...artık daha fazla
sessiz kalamayacağını...
...bana söylemeyi çok istemiş.
"İnsan hakları hususundaki bilinen ısrarı."
Yüce Tanrım!
- Kendimi kaybettiğim için üzgünüm.
- Unutun gitsin.
Ona söyledin mi?
- Evet. Şimdi aradım.
- Nasıl karşıladı?
Kusura bakma, Adam.
Associated Press'te bunlar geçiyor.
"Lahey'deki kaynaklara göre,
"Uluslararası Ceza Mahkemesi savcılığı...
"...sabah bir açıklama yapacak."
Adam.
Sağ ol, Alice.
Neden bize bir uyarı verilmedi?
İngiliz hükümeti nerede?
Telefonların bağlantısı kesik.
Switch şu an meseleyi
halletmeye uğraşıyor.
Şu an mı? Şu an ne işe yarar?
Siz ne yaparsınız?
Siz değil misiniz...
...Hükümet Ofisi'nin bunun
olacağından haberi olmadığını?
Savaş suçları mahkemesi
soruşturma altındaki şüpheliyi uyarmaz.
Adam şimdi bir şüpheli mi?
Sid Kroll'u araman lazım.
Bence önce Londra'yı aramalıyız.
Adam! Onların işine gelirse,
seni suçlu bulurlar.
Sana bir avukat lazım.
Ara Sid'i.
- Sid'i bağla.
- Peki ya medya?
Bir açıklama yap, kısa bir şey.
Tam da Mike'a ihtiyaç duyduğumuz an.
Ben bir şeyler yazayım.
Bırak o yapsın.
Yazar olan o.
- Bir dakika bekle.
- Kendinden emin görünmem lazım.
Savunur vaziyette değil, bu vahim olur.
Ama kibirli de olamam.
Sertlikten uzak, öfkeden uzak
ve sakın...
...adımı ya da başka bir şeyi temize çıkarma
fırsatından memnun olduğumu söyleme.
Savunur durumda değilsiniz
ama kibirli de değilsiniz.
Sinirli değilsiniz
ama memnun da mı değilsiniz?
- Budur.
- O zaman tam olarak nesiniz?
Komik olduğunu söylemiştim.
Her zaman ateşli bir destekçi oldum...
Hayır, iptal edin.
Her zaman Uluslararası
Suç Mahkemesi'nin...
...güçlü, hayır,
bağlı bir destekçisiydim. Öyle miydi?
Yazar olan sensin.
Teröre karşı mücadele,
şahsi intikam...
...gayesiyle kullanıldığı zaman
önem ihtiva eder.
Çok iyi.
Yeni Mike McAra olabilirsin.
- Alo?
- John Maddox.
Büyük olay olacak.
Sadece bizim için iyi olabilir.
- Olabilir.
- İlk bölüm burada.
Tamam.
Şimdiye değin ne kadarını hallettin?
İlk yıllar, çocukluk, üniversite.
Pekâlâ, bırak bu saçmalıkları.
Onu savaş suçlarına odakla.
Ayrıca başkalarıyla konuşmasın, tamam mı?
- Tamam.
- Bize münhasır olmalı.
Taslağı daha erken
bitirme şansın var mı?
Daha erken mi?
Evet, evet, daha erken.
Ne kadar erken?
İki hafta gibi düşünüyorum.
Tanrım.
Bak, zor olduğunu biliyorum
ama bunu yapabiliyorlarsa, sen de yaparsın.
Sana güveniyorum. Sonra konuşuruz.
Kahretsin.
Sigara içtiğini hiç düşünmezdim.
Sadece stres ya da hoşnut olduğum
zamanlarda kendime izin veriyorum.
- Pek bu hangisi?
- Çok tuhaf olanı.
Az önce Maddox aradı. Kitabı dört
haftaya değil de iki haftaya istiyor.
Tanrım.
Birinin beni otele atmasını isterdim.
İşime orada devam ederdim.
O taslağı buradan götürmeyi...
- ...düşünmüyorsun, öyle değil mi?
- Elbette hayır.
Çünkü işlerin ne kadar
ciddileştiğinin farkındasın, değil mi?
- Arayabilirsin beni, istersen eğer.
- Buna gerek kalmayacak.
Pekâlâ. Eşyalarını kap. Seni alması
için çocuklardan birini arayacağım.
Bay Lang, Uluslararası Suç Mahkemesi'nin
her zaman bağlı bir...
...destekçisi olduğunu
ısrarla belirtti.
Bay Lang şunları ekledi,
"Teröre karşı mücadele,
şahsi intikam...
"...gayesiyle kullanıldığı zaman
önem ihtiva eder."
- Aynısı mı, efendim?
- Bu açıklama,
- Evet, teşekkürler.
- eski İngiliz Dışişleri Bakanı...
...Richard Rycart'a karşı
bir dil uzatma olarak yorumlandı...
Kanalı değiştirebilir misin?
- Elbette.
- Sağ ol.
Söz konusu
sorgulama yöntemlerinden biri olan...
...ve sözde su ile yapılan
işkence yöntemi...
- Yiyecek bir şey ister misiniz?
- Neyin var?
- Kulüp sandviç. Deniztarağı çorbası.
- Çorba iyi olur.
İngiliz misin?
Sen de öylesin.
Gerçekten öyleyim.
- Tatil için mi buradasın?
- Hayır, çalışıyorum.
Mesleğin nedir?
Ivır zıvır. Özür dilerim.
Adam Lang'in adada olduğunu duydum.
Öyle mi?
Ben öyle duydum.
Yerini bilmiyorsun, değil mi?
Hayır.
Korkarım hayır. Müsaade ederseniz.
Raymond'dan Naslund'a ve Mattias Ohlund'a.
Lukas Krajicek'e sert bir pas.
Çok zor durumda...
...Barret Jackman ve hakemin karşısında...
Puşt.
...ve Ohlund artık tutamıyor
ve bu pres taktiği bitmek üzere.
Keith Tkachuk neredeyse geri dönmeye başladı.
Kimse yok mu?
- Yardımcı olabilir miyim?
- Selam.
Evet, söyleyebilir misiniz bana
acaba biri odama çıktı mı?
Hayır, efendim.
- Beni kimse sordu mu?
- Hayır.
Peki ya diğer konuk?
Bir İngiliz var.
Otelin tek konuğu sizsiniz, efendim.
- Alo?
- Otelden derhal...
...çıkış yapman lazım.
İşler değişti. Sana gelen bir araba var.
Ne?
Görüşürüz.
Alo?
- Tamam.
- Sen onu kontrol et. Tamam mı?
SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİ, ESKİ İNGİLİZ
BAŞBAKAN HAKKINDA HÜKÜM VERECEK
- Mesele giderek büyüyor.
- Bence de öyle.
Kiminlesin?
Tek başınayım.
Kahretsin. Yine başlıyoruz.
Rick Ricardelli'nin ofisi.
Mesajınızı bırakın.
Selam, Rick.
Şimdi de kitabı iki haftada istiyorlar.
Bulduğun bu iş için sağ ol.
Konuşamıyorum. Barış protestocuları
beni öldürmeye çalışıyorlar.
Bir katil için çalışıyorsun!
Bir katil için çalışıyorsun!
Yalancı! Yalancı! Yalancı!
- Hasta mısın?
- Hayır, yaşlanıyorum.
Buralar hayali cennetin tam tersi.
Dün gece defalarca
seni aradım.
Cevap vermedin.
Telefonumu şarj etmeyi unutmuşum.
Gerçekten mi? Peki ya otel telefonu?
Uykum ağırdır.
Bundan sonra burada
ağır uyku uyursun.
- Burada mı?
- Kuşatma altındayız.
Her gün medyanın
elinden kaçamazsın.
Er geç kim olduğunu bulacaklardır.
Ve bu da senin için çok fena olacak.
Büyükanneyi koyduğunuz yer
burası demek.
Hayır.
Burası Mike McAra'yı koyduğumuz yer.
Henüz temizleme fırsatımız olmadı.
Yine de çarşaflar değiştirildi.
Aslında asla müşterinin evinde
kalmama gibi bir kuralım var.
Ama şimdi taslağa
sürekli ulaşabilirsin.
İstediğin de bu değil mi?
Ayrıyeten Sid Kroll
her an burada olabilir.
Neden önce yerleşip,
sonra da gelip bize katılmıyorsun?
- Neredeyse bizden birisin artık.
- Öyle miyim?
Dünkü demeci sen tasarladın.
Bu da seni suç ortağı yapar.
Durum şu.
Suçlanmıyorsun, tutuklanmıyorsun.
Bunların hiçbiri
zerre kadar zarar vermez.
Savcının isteyeceği tek şey...
...resmi bir soruşturma
başlatmak için izin.
- Ne için beni sorgulayacaklar?
- Connie?
Ya insanlık suçu
ya da savaş suçu.
Bu mantıksız.
Bu hiç de soykırım değil.
"25. Maddeye göre, eğer bir kişi
herhangi bir suçun işlenmesine...
"...olanak tanımışsa ya da işlenmesinde
yardım ya da yataklıkta bulunmuşsa,
"o kişi savaş suçlusu sayılabilir."
- Bu oldukça genel bir ifade.
- Eğer rahat olursa,
burada, arkadaşlarının arasında
kaldığın müddetçe tehlikede olmazsın.
Amerika'yı terk edemem mi diyorsun?
Avukatın olarak, Uluslararası Savaş
Mahkemesine yargı hakkı tanıyan...
...hiçbir ülkeye seyahat etmemeni
şiddetle öneriyorum.
Neredeyse tüm ülkeler USM'ni tanıyor.
Amerika tanımıyor.
- Başka kim?
- Josh?
Irak, Çin, Kuzey Kore, Endonezya, İsrail.
- Bu kadar mı?
- Ayrıca Afrika'nın bazı bölgeleri.
Durun!
Kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Soru almayacağım.
Bu sabah bana, 1998
Uluslararası Suç Mahkemesi...
...Roma Yasasının 7. ve 8. maddeleri
uyarınca, eski İngiliz başbakan...
...Sayın Adam Peter Bennett Lang hakkında
soruşturma yapma yetkisi verildi.
En kısa zamanda Sayın Lang
ve İngiliz hükümetiyle temasa geçip...
...onlardan işbirliği isteyeceğim.
Teşekkür ederim.
Aman Tanrım.
Seni Washington'a götürmemiz lazım,
Adam, derhal.
Uçağım havaalanında.
Öğle yemeğinde Temsilciler
Meclisi Başkanı'yla görüşmeni...
...ve öğleden sonra da Dışişleri Bakanı'yla
fotoğraf çekilmeni sağlayabiliriz.
Panik yapıyormuşum
gibi gözükmeyecek mi?
Hayır, ikisi de haftalar öncesinden
ayarlandığını söyleyecekler.
Neyi tartışacağız?
AIDS? Yoksulluk? İklim değişikliği?
Kimin umurunda? Önemli olan dünyaya
her şeyin normal olduğunu göstermek.
- Sen ne düşünüyorsun, Ruth?
- Bence berbat bir fikir.
Amerika'nın
şamar oğlanı gibi gözükeceksin,
koşup babasına ağlayan çocuk gibi.
- Ne yapardın sen?
- Londra'ya uçardım.
Hükümet seni destekleyecektir.
"İngiliz hükümeti soruşturmaya
tamamen destek olacaktır."
Gerçekten mi? Seni böyle düşündüren nedir?
Böyle düşünmüyorum,
Ruth, bunu okuyorum.
...şimdi New York’taki
BM'ye gidiyoruz,
İngiliz eski Dışişleri Bakanı
Richard Rycart...
...bir açıklama yapmak üzere.
Lahey'deki bugünkü bildiriyi
büyük bir şok ve üzüntüyle izledim.
Adam Lang eski bir
dostumdu ve hâlâ öyle.
Seni küstah herif!
Bunu şahsa indirgemeyi seçmesinden
üzüntü duyuyorum.
Bu şahsi değil. Adalet meselesi.
Her politik liderin,
herhangi bir karar verdiklerinde...
...uluslararası hukuk tarafından...
...sorumlu tutulacaklarından
emin olmaları meselesi.
Teşekkür ederim.
Tanıklık etmek için çağrılırsanız,
gidecek misiniz?
- Kesinlikle gideceğim.
- Elbette gideceksin, seni bok herif!
Tamamdır. Washington.
Hâlâ diyorum ki kötü gözükecek.
Heathrow'dan kelepçeli
alıp götürülmek kadar kötü değil.
Cesaretin olduğunu gösterirdi.
O zaman niye bensiz uçmuyorsun?
İngiliz hükümeti beni bu usulsüz mahkemeye
teslim etmek isterse, ağzına geleni söyle!
İnsanların beni
istediği yere gideceğim.
Amelia, adamlara gideceğimizi söyle.
Kızlardan birine çantamı hazırlattır.
Kendin için de bir tane
hazırlasan iyi olur.
Neden bavulu paylaşmıyorsun?
Daha pratik olur.
Yarın görüşürüz.
Seni terk ettiğim için üzgünüm.
En azından satışlara yardımcı olur.
Belki de tüm bunları Rhinehart'ın
halkla ilişkiler departmanı düzenlemiştir.
Söyle onlara bıraksınlar, olur mu?
Pekâlâ, unutmayın.
Mutlu, mutlu yüzler.
Şimdiye kadar elde ettiklerimizi
özetlersek, artık resmileşti,
Uluslararası Savaş Suçları
Mahkemesi'nin özel savcısı...
...bir soruşturma başlatıyor...
...özel savcı, onun Bay Lang'i
soruşturacağını bildirdi...
...ve büyük bir alkış koptu diyebilirim.
Protestocuların birkaçıyla konuşalım.
- Siz, beyefendi, sanırım İngilizsiniz.
- Öyleyim.
Sizi evden bu kadar uzağa
getiren şey nedir?
Oğlum. Bay Lang'in yasadışı
savaşlarının birinde öldürüldü.
Lang yaralıları hiç ziyaret etmedi.
Hiç özür dilemedi.
30 yıl İngiliz ordusundaydım.
Bu bir rezalet!
Teşekkür ederim.
Aynı soruyu size sorabilir miyim?
Sen bir katilsin, Lang!
Sen bir savaş suçlususun!
Yalancı, yalancı, yalancı!
Lang, Lang, Lang!
Katil, katil, katil!
- Lang, Lang, Lang!
- Yalancı, yalancı, yalancı!
- Lang, Lang, Lang!
- Katil, katil, katil!
Buraya, Bay Lang!
Sizi soğukta bu kadar
tuttuğum için özür dilerim.
Bay Rycart'ın açıklamasına
tepkiniz ne olacak?
Lahey'den gelen haberlere cevaben
birkaç şey söylemek istiyorum.
Durmadan kin kusan
ve demokrasiyi yok etmeye çalışanların...
...mağdur gibi muamele gördükleri bir yerde,
özgürlük ve adalet yanlısı birinin
suç işlemekle itham edilmesi...
- ...çok gariptir.
- Savaş suçlusu!
Bir şeyi tam açıklığa kavuşturayım.
Nefes aldığım sürece,
terörizmle savaşacağım,
Yalancı!
savaş alanında,
eğer gerekirse mahkemelerde.
Çok teşekkür ederim.
Başkanla konuştunuz mu,
Bay Lang?
Tanrı aşkına.
Tanrım.
1977, İŞÇİ YILI OLABİLİR
PARTİ ÜYELERİ A. LANG VE R. CAPEL
MÜŞTERİLEREN OY İSTİYORLAR
İŞÇİ PARTİSİ
Hassi.tir!
Bir dakika!
Evet?
Efendim? Öğle yemeği ister misiniz?
Harika olur.
Bana beş dakika ver, sağ ol.
P. Emmett?
Richard Rycart.
Kim o?
- Dep?
- Efendim?
Ödünç alabileceğim
bir ada haritası var mı?
Bakın. Birazdan yağmur yağar.
Bilmem ki. Bence sorun olmaz.
Neden arabayı almıyorsunuz?
Konuklar için. İşte anahtar.
- Konuklarımız için, çok hoş bir araba.
- Evet.
Bay McAra bu arabayı çok sevmişti.
Bisikleti...
Ben bisikleti alacağım. Sağ ol.
Bu... Bir dakika, bir dakika.
Yağmur yağacak. Ben...
Şapkamı ve eldivenlerimi vereyim.
- Bu çok hoş, teşekkür ederim.
- Size iyi şanslar.
- Teşekkür ederim. Evet, hoşça kal.
- Güle güle.
Bir dakika.
Tanrım, beni korkuttun.
- Sen İngilizsin.
- Evet, öyleyim.
Sorun değil, sığınabilirsin.
Sığınmak bedava.
Hayır, hayır, hayır! Rosie, Rosie!
İçeri gir. İçeri.
İşte.
- Demek İngilizsin, ha?
- Evet.
- Lang denen adamla bir ilgin var mı?
- Bir bakıma, evet.
Zeki görünüyor.
Neden gidip Beyaz Saray'daki...
...aptala kendini bulaştırdı?
Herkesin bilmek istediği şey de bu.
Seni adanın bu tarafına
getiren şey ne?
Etrafı geziyorum.
Bunun için tam da gününü seçmişsin.
Tanıdığım biri sahilde
ölü halde bulundu.
- Feribottaki İngilizi mi kastediyorsun?
- Doğru.
- Yalan dolandı o.
- Ne demek istiyorsun?
Akıntının onu o kadar
batıya taşımasına imkân yok.
- Olmaz mı?
- İmkânsız!
Emin misin?
54 senedir burada yaşıyorum.
Bundan polise bahsettin mi?
Polis mi? Bu yaşımda yapmam gereken
başka işler var, genç adam.
Annabeth polisle ilgileniyordu.
Eşin mi?
Annabeth Wurmbrand,
Mars Wurmbrand'ın dul eşi.
Onlara fenerlerden bahseden kişi o.
- Fenerler mi?
- Sahildeki el fenerleri.
- Ne zaman?
- Cesedin göründüğü gece.
Acaba bana...
...Bayan Wurmbrand'ın evinin
istikametini gösterir misin?
Tabii ki. Sadece...
İşte. Okyanusu oradan takip et.
Okyanusa en yakın ev.
Ama seninle konuşmaz.
- Neden?
- Komada.
Bir hafta önce merdivenlerden düştü.
O zamandan beri komada.
Aşağı gel!
Aşağı gel!
Dep senin burada olduğunu söyledi!
Ne?
Dep senin burada
olduğunu söyledi dedim.
Fırtına gelmeden seni almaya geldik.
Ne yapıyorsun?
- Hava alıyorum.
- Hayır, gerçekten.
Mike McAra'nın bulunduğu
yeri görmek istemiştim.
Neden?
Adam bana, kitaba onun hakkında
bir şeyler yazmamı istedi.
- Bisikletin nerede?
- Yukarıda.
Barry, arabayla etrafı dolaşıp gelir misin?
Yolun kenarında buluşuruz.
Korkarım bunu yapamam, Bayan Lang.
Hep sizinle kalmak zorundayım.
Tanrı aşkına!
Eğer teröristlerle karşılaşırsam,
sana mesaj yazarım.
Tamam o zaman, yoldan ayrılmayın.
Kimseyle konuşmayın.
Hiç kimseyle konuşmayız,
memur bey, söz veriyorum.
Zavallı Mike. Evden bu kadar uzakta
hayatının sona ermesini hazmedemiyorum.
Bunun kaza ya da intihar olup olmadığını
öğrenecek miyiz merak ediyorum.
Elimden bir şey gelmez.
Onunla hiç tanışmadım.
Çok da bir şey fark etmez.
Sarhoştu. Boğuldu. Hikâyenin sonu.
- Feribotta ne işi vardı?
- Bir fikrim yok.
Cenaze Pazartesi günü Londra'da.
Gitmeyi düşünüyorum.
Birimizin görünmesi lazım...
...ve büyük ihtimalle de bu,
kocam olmayacak.
Onu bırakmak istemediğini sanıyordum.
Bilakis o beni terk etmiş gibi görünüyor,
böyle değil mi sence?
- Kimse mi var?
- Kusura bakma. Çalmadım kapıyı. Benim.
- Sana kuru giysiler getirdim.
- Önemli değil. Ben hallederdim.
Akşam yemeği bir saate hazır, tamam mı?
Tamam, sağ ol. Tanrı aşkına ya.
"Londra'daki seçimlerin
olduğu zamanlarda...
"...Ruth'u yeni tanıyordum.
"Oxford'da birinci oldu...
"...ve sonra da Fulbright bursuyla
bir yıllık lisansüstü araştırmasını bitirdi."
Ruth.
Mmm.
- Mükemmel uydu. Şimdi tek ihtiyacın bir içki.
- Neyimiz var?
Napa vadisindeki Rhinehart üzüm
serasından biyodinamik beyaz şarap.
Rhinehart'ın içki fabrikası
yok sanırsam.
Akşam haberleri.
...savaş suçları için.
Politika editörümüz daha fazlasını biliyor.
Tanrım, ilk haberiz.
Biraz daha şarap koyar mısın?
Değişiklik olsun diye
sarhoş olmam lazım.
Bay Lang Washington'da,
bu gece başkan yardımcısıyla yiyeceği...
...akşam yemeğinin öncesinde,
kongre liderlerinden...
...ve Dışişleri Bakanı'ndan
destek sözü aldı.
Adam Lang, teröre karşı yapılan savaşta
Amerika'nın yanında durdu...
...ve bugün de ben onun yanında
durmaktan onur duyuyorum.
- Adam, seni gördüğüme sevindim.
- Teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim, gerçekten.
Seni gördüğüme sevindim.
Sırıtma sakın.
Irak'ta bir intihar bombacısı...
Tanrı aşkına!
Adam.
Nasıl gittiğini düşündüğümü
sormak için arıyor.
- Bırak biraz ter döksün.
- Her zaman tavsiyeni sorar mı?
Evet...
...ve çoğu zaman da uygular.
Son günlere kadar böyleydi.
- Evli misin?
- Kesinlikle hayır.
- Eşcinsel?
- Hayır.
- Var mı hiç...
- Vardı...
- Ne? Kız arkadaşı mı?
- Biraz daha fazlası.
Eş mi?
Ondan biraz daha az.
Bilmiyorum,
40,000 yıldır insan dili var...
...ama ilişkimizi anlatan
bir kelime yok.
Kaderine terk edilmiş.
Hadi. Bir şeyler yiyelim.
- Nasıl gidiyor?
- Kitap mı?
- Dürüst olmak gerekirse pek gitmiyor.
- Otur oraya.
- Sana bir şey sorabilir miyim?
- Tabii ki.
Bazı şeyleri anlamakta zorlanıyorum.
- Ne gibi şeyler?
- Şey...
Anlayamadığım, politikaya
en ufak bir ilgisi olmadan...
...Cambridge'e giden,
zamanını oyunculukla ve kızların...
...peşinden koşmakla geçiren
bu yakışıklı adam,
- birdenbire nasıl...
- Benimle evlenmiş?
Hayır, o değil. Hayır, o hiç değil.
Hayır, anlamadığım...
...neden 22 yaşında aniden
politik eylemci olduğu.
- Yani nereden çıkar böyle bir şey?
- Sormadın mı ona?
Senin yüzünden partiye
katıldığını söyledi.
Yağmurda, kendinizi bir anda onun evinde
bulduğunuz o harika hikâyeyi anlattı bana.
- Kitaba bununla başlayacaktım.
- Şimdi onunla başlamıyor musun?
Hayır, başlayamam. Bu doğru olmaz.
- Öyle mi dersin?
- Olmadığını biliyorsun.
Senle tanışmadan
iki yıllık bir üyeydi zaten.
Nereden biliyorsun bunu?
Orijinal parti üyelik kartının
kopyası var bende.
Mike McAra onu arşivlerde bulmuş.
Tipik Mike, iyi bir hikâyeyi
pek çok araştırmayla heba eder.
Başka bir şey bulmuş mu?
Fazla değil. Genelde
Cambridge’den bir şeyler.
Ondan daha fazla politikmişsin.
Cambridge'deki kız arkadaşlarından
tamamen farklıydım.
Tüm o Jocastalardan ve Pandoralardan.
O halde seninle olan evliliği
oldukça hayati olmalıydı,
bilgin ve partideki bağlantıların.
Ben de vücudum için
benimle evlendiğini sanıyordum.
Kendi doğrularını savunan gerçek bir
politikacı olmak istedin mi hiç?
Elbette. Sen hiç
gerçek bir yazar olmak istemedin mi?
Off.
Affedersin. Duygularını incittim.
Tahminimce gölge yazarların da
duyguları vardır.
Bizler duyarlı ruhlarızdır.
Ruhlardan konuşmuşken, acaba...
Sana gerçek bir içki getireyim.
Beyaz şarap,
nedenini hiç anlamadım.
Mike da bu türden şeyler söylerdi.
En sonunda ortak bir şey çıktı.
Sorgu yargıcı Mike'ın yaklaşık
yarım şişe içtiğine hükmetmiş.
Çok münasip.
- Ne demek yani?
- Hiçbir şey.
- Sence ölümü şüpheli miydi?
- Sence değil mi?
Evet.
Evet, bence de öyle.
Bugün sahilde...
...bir adamla tanıştım,
oraları iyi bilen yaşlı biriyle.
Feribottaki o adamın cesedinin
o noktada...
...sahile vurmasının
imkân dâhilinde olmadığını söyledi.
Şaka yapıyorsun.
Ayrıca o gece sahilde el fenerleri
gören bir kadın olduğunu söyledi.
Sonrada merdivenlerden düşmüş ve şimdi de
komadaymış. Tüm bildiğim bu.
Tüm bildiğin bu mu? Tanrım.
- Telefonunu alabilir miyim?
- Niye?
Adam'ı aramam lazım.
- Ne oldu?
- Bir şey yok.
- Arayacak mısın onu?
- Sonra. Yürüyüşe çıkacağım.
Ama ortalık zifiri karanlık.
Yağmur da yağıyor.
- Kafamı boşaltır.
- Ben de seninle geleceğim.
Hayır. Sağ ol ama bunu
tek başıma halletmem lazım.
Burada kal. Bir içki al.
Beni bekleme.
Uyanık mısın?
- Şimdi uyandım.
- Affedersin.
Sorun değil. Bekle.
- Saat kaç?
- Bilmiyorum.
Adam'ı aradım.
- Eee?
- İçeri girebilir miyim?
Mike öldükten bir gün önce,
o ve Adam büyük bir
kavga yaptılar.
Bunu daha önce kimseye söylemedim,
polise bile.
- Ne hakkında?
- Bilmiyorum.
Ama çok öfkeliydiler.
Bir daha konuşmadılar.
Adam'a bu olayı sorduğumda
konuşmayı reddetti.
Az önceki anlattıklarından sonra
ona bir daha sorma isteği uyandı bende.
Peki ne dedi?
Başkan yardımcısıyla
akşam yemeği yiyormuş.
Lanet olası Bly denen kadın
ona telefonunu bile vermemiş.
Tanrım. Yüce Tanrım.
Kendini neyin içine sokmuş?
Her şey yoluna girecek.
Korkuyorum.
Daha önce hayatımda hiç korkmadım
ama şimdi korkuyorum.
Saçın ıslak, sırılsıklamsın.
Dur sana havlu getireyim.
Kötü fikir.
Mahzuru var mı?
Tabii ki yok.
Akşamdan kaldığın için
utanç mı duyuyorsun?
Kusura bakma. Uyuduğunu sanıyordum.
Gittiğimi mi sandın yani?
Tüm soy ağacını çizmişsin.
Adam, Lang ailesinden çok gurur duyar.
Soy ağacı istiyorsan,
bahçeye git.
Neden her defasında
ismimin altını çizmişsin?
Senden daha fazla
bahsetmediğine şaşırdım.
Niye? Sadece karısıyım.
Yine de öyle.
Tarihin dışında olmaman lazım.
Niye olmasın? Çoğu kadın öyle.
O zaman haklarını iade ediyorum.
Unuttuğu tüm ortamları
sana sunacağım.
Ne kadar hoş. Karısının doğum gününü,
onun yerine hatırlayan patron sekreteri gibi mi?
Öyle bir şey. Ama senin de dediğin gibi,
gerçek bir yazar değilim.
- Ne yapmayı planlıyorsun?
- Gitmeyi.
Bana kalırsa, buna gerek yok.
Bana kalırsa, korkarım var.
- Nereye gideceksin?
- Otele geri döneceğim.
Üzgünüm. Asla müşterinin
evinde kalmamalıydım.
- Bitişi her zaman...
- Müşterinin karısını düzerek mi olur?
Hayır, her zaman değil.
Ama profesyonel
mesafeyi korumayı zorlaştırır.
Dün gece konuştuğumuz şey?
Bunun hakkında ne yapmayı öneriyorsun?
- Bu beni ilgilendirmez.
- Görmemezlikten gelemezsin.
Ben onun gölge yazarıyım.
Araştırmacı gazeteci değilim.
- Ne yapacaksın peki?
- Belki de kendi hatıralarımı yazarım.
Eski Başkanın Eşi Her Şeyi Anlatıyor.
Bunun yapmaya karar verirsen,
beni bir ara.
Kitabımı yayınlamak için senin gibi
birine ihtiyaç duyduğumu mu sanıyorsun?
Onun lanet hatıralarında
olmak istemiyorum.
Artık tek başına o.
Boşanacağım.
O da hapishane ziyaretlerini yapar.
Günaydın, efendim.
- Gece işi bitirdiniz, değil mi?
- Neden yakamdan düşmüyorsun?
BMW ConnectedDrive.
Gideceğiniz yere kadar trafik açık.
Mümkün olduğunda yola girin.
200 metre sonra sola dönün.
Kusura bakma, bayan,
ama otel sağda.
Mümkün olduğunda geri dönün.
Gittikçe saçmalıyor.
Mümkün olduğunda dönün.
Pekâlâ, sen kazandın.
50 metre sonra sola dönün.
Sola dönün.
Şaka yapıyor olmalısın.
Tek yön mü yoksa gidiş geliş mi?
Gidiş geliş. Umarım.
Kırk dolar, lütfen.
- İyi yolculuklar.
- Sağ ol.
Tamam, gel. Gelmeye devam et.
Biraz daha. Dur.
50 metre sonra sola dönün.
Lütfen gösterilen yolu takip edin.
200 metre sonraki çıkıştan çıkın.
1,5 km. sonra, sağa keskin dönüş yapın.
Sola dönün.
200 metre sonra
hedefinize ulaşmış olacaksınız.
Hedefinize ulaştınız.
Paul Emmett?
Profesör Paul Emmett?
"Harvard Üniversitesi'nden
profesör Paul Emmett,
"İngilizce konuşan insanların,
tüm dünyada demokrasinin yayılmasındaki...
"...eşsiz önemini yazmıştır.
"Bu milletler bir arada
durduğundan dolayı,
"her sendelediklerinde,
zulüm kuvvet kazandı."
Alo?
- Siz Bayan Emmett misiniz?
- Kim o?
Merak ediyorum da acaba
profesör Emmett'le görüşebilir miyim.
Randevunuz var mı?
Adam Lang hakkında. Hatıralarını
yazmasına yardımcı oluyorum.
Bir dakika, lütfen.
Ben Paul Emmett.
Sanırım bir hata yapıyor olmalısın.
Cambridge'de Bay Lang ile beraber miydiniz?
Yaşıttık, evet,
ama onu tanıdığımı iddia edemem.
Birlikte çekilmiş fotoğrafınız var.
Gel eve.
Randevusuz asla kimseyle
görüşmeme kararı almıştım.
Ama bahsettiğin fotoğraf
biraz merakımı celbetti.
- Lütfen, içeri gir.
- Teşekkür ederim.
Evet, şu an burada.
- Bakabilir miyim?
- Elbette.
Evet, tek başına.
Söylemedi.
İngiliz, 40 yaşlarında.
Bunu gerçekten hiç hatırlamıyorum.
- Ama o siz misiniz?
- Evet, benim.
Dramat'ın yönetim kadrosundaydım.
Anlayacağın bayağı zaman geçirdim.
- Dramat?
- Affedersin. Yale Drama Birliği.
Doktora araştırmam için
Cambridge'e gittiğimde...
...tiyatroya olan ilgimi sürdürdüm.
- Bu bende kalabilir mi?
- Korkarım hayır.
- Ama eminim size kopyasını verebilirim.
- Öyle mi? Bu hoş olur.
Belki de bunu nasıl
ele geçirdiğini anlatabilirsin.
Mutluluk duyarım.
Çalışma odama geçelim.
Ego duvarı.
Hepimizin bir tane vardır.
Dişçinin akvaryumuna denk geliyor.
Otur lütfen.
Peki, resim.
Adam Lang'le hatıraları
üzerinde çalışıyorduk.
Evet, biliyorum, bahsettin.
Evet, zavallı Lang. Lahey'in
ona saldırması çok yanlış.
Rycart'ı sorarsan, savaştan sonraki
en kötü Dışişleri Bakanı.
Lang ona saldırmakta haklıydı.
- Lang'i ne kadar iyi tanıyorsunuz?
- Hayal meyal.
- Şaşırmış gibisin.
- Hatıralarında sizden bahsediyor.
Gerçekten mi?
Şimdi de benim şaşırma zamanım.
Ne diyor?
Çok nazikmiş.
Başkan olarak,
her zaman iyi sezgilere sahipti.
- Ama bu demek değildir ki onu tanıyorum.
- Ama...
Arcadia'nın 10. yıldönümünü
akıllara kazımak için...
...Londra'daki bir resepsiyonda çekildi.
- Arcadia?
- Evet, benim yürüttüğüm küçük bir organizasyon.
Çok entellektüel.
Haberdar olman için bir neden yok.
Başkan, katılımıyla
bizleri onurlandırdı.
Cambridge'den hangi
yönlerini hatırlıyorsunuz?
- Pardon, kusura bakmıyorsunuz, değil mi?
- Hayır, hiç de değil. Devam et.
Sadece biraz şaşırmış vaziyetteyim.
Bu kadar yıldır hiç kimse aramızdaki
Cambridge bağlantısından bahsetmedi.
- Beraber sahne aldınız mı?
- Bir yapımda.
Yaz revüsüydü.
Adını bile hatırlamıyorum.
- Size başka bir şey gösterebilir miyim?
- Eğer zorundaysanız.
Amanın.
Düşündüğüm şey mi bu?
Umalım ki içine çekmemiş olsun.
Ama arkasında duran sizsiniz,
öyle değil mi?
Sanırım benim.
Ve sanırım, ilaç istismarının tehlikeleri
hususunda sert bir uyarı...
...yapmak üzereyim.
Bay Lang cidden bu resimleri
hatıralarında kullanacak mı?
Eğer öyleyse, ismimin
yazılmamasını tercih ederim.
Çocuklarım utanabilir.
Günümüzde, bizim zamanımızdan
daha fazla bağnaz var.
- Diğerlerinden de bahsedebilir misiniz?
- Korkarım hayır.
O yazı hayal meyal hatırlıyorum.
Bu resimler hakkında konuşacaktın.
Michael McAra'dan aldım.
Tam olarak kim o?
Lang'in hatıralarını yazan
benden önceki selefim.
- İstifa mı etti?
- Hayır, öldü.
Duyduğuma üzüldüm.
Evet, birkaç hafta önce.
Arabasıyla sizi görmeye gelmiş.
Ve birkaç saat sonrasında da ölmüş.
Beni görmeye mi gelmiş?
Hayır, korkarım hatan var.
- Nasıl ölmüş?
- Boğulmuş.
Zavallı adam.
Boğularak ölmenin acısız olduğu
efsanesine hiç inanmadım, ya sen?
Çok eziyet veriyor gibime geliyor.
Peki polis bunun hakkında
sana bir şey söylemedi mi?
Polisle irtibata geçmedim.
O haftasonu burada mıydın?
Ocak'ın 11'i ve 12'siydi.
Benden daha az ılımlı bir adam,
sorularını küstahça bulmaya başlayabilirdi.
Nancy?
Nancy?
Ziyaretçimiz Ocak'ın 11 ve 12'sinde
nerede olduğumuzu bilmek istiyor.
Bu bilgiye sahip miyiz?
O haftasonu Colorado'daydık.
Evet, elbette, Aspen Enstitüsü'nde.
Çok kutuplu dünyada
iki kutuplu ilişkiler.
- Eğlenceli geliyor kulağa.
- Evet, öyleydi. Ana konuşmacıydım.
Cambridge'e geri dönersek...
Hayır, kusura bakmazsan,
Cambridge'e geri dönmeyelim.
O konu hakkında söylemem
gereken her şeyi söyledim.
Politik hatıraların yılmaz okuyucusuyum.
Bay Lang'inki çıktığında, benim de elime geçer.
Belki de eski günlerin hatırına
size bir kopyasını gönderir.
Hiç sanmıyorum.
Kapı otomatik açılır.
Yolun sonuna geldiğinde
sağa döndüğünden emin ol.
Sola dönersen, yol seni
ormanın derinliklerine götürür...
...ve bir daha hiç gözükmeyebilirsin.
BMW ConnectedDrive.
Son feribot ne zaman?
- Tam zamanında geldin.
- İşte, dönüş biletim.
Pekâlâ.
Bilet?
- Tamam.
- Tamam.
Kahretsin.
Hey, sen! Dur!
Sakın yapma! Nereye gidiyorsun?
Git buradan!
Git buradan!
Kahretsin!
Rick Ricardelli'nin ofisi.
Mesajınızı bırakın.
Def ol git işine.
Sizin için ne yapabilirim, efendim?
Bu gece havaalanından uçak kalkma...
..durumu var mı?
Kendi özel jetiniz yoksa, yok.
Kâhyaya ödünç verdim.
Sizi İngilizler!
Yarın sabah 8:30'da...
- ...Boston'a uçak var.
- Kahretsin!
- Bir oda ne kadar?
- Sizin için 89 dolar.
- Nakit ödeyeceğim.
- Kartınız kimde? Ninenizde mi?
Tekrar aradın.
Bu sefer hatta kalacak mısın?
Evet.
Sana ulaşmaya çalışıyordum.
Biliyorum, kusura bakma...
Seninle konuşmak doğru gelmedi.
Kimsin sen?
Yeni gölge yazarım...
İsim yok, isim kullanma.
Bu numarayı nasıl buldun?
Selefimin eşyaları arasındaydı.
Mesele...
Mesele şu ki başım belada.
Müşterin yüzünden mi?
Evet.
Yanlış bir şeyler var
ama kimle konuşacağımı bilmiyorum.
Neredesin? Çok belirli olmamak kaydıyla.
Adada mı?
Ben... Hayır, ana karadayım,
feribotun yanındaki otelde.
Oda numarası?
201.
- Kitap sende mi?
- Evet.
Tamam. Orada kal.
Hatherton?
İdaresi altındaki 35 milyar dolarlık fonla,
Hatherton Grubu, savunma
ve güvenliğe ayrılmış şirketleri...
...aile şirketleri altında topluyor.
Ve Ortadoğu'daki
rakipsiz deneyimiyle,
iki eski Başkan,
üç eski Başbakan...
...ve iki CIA yöneticisinin
hizmetleri dâhilinde,
Hatherton, teröre karşı mücadelenin
en ön saflarında durmaktan gurur duyar.
Hatherton, felakete karşı bir sığınak.
"CIA muhbiri
Frank Molinari'ye göre,
"Yale mezunu Paul Emmett...
"...1971'de CIA'ye
memur olarak katıldığı...
"...ve Yabancı Kaynaklar
Bölümü'ne atandığı rapor edildi..."
1971?
1974.
- Alo?
- Yaşıyorsun.
Evet, aşağı yukarı.
Çok meraklandım.
Polis arayıp, feribotta
bir araba bulduklarını söyledi. Yine!
Çok özür dilerim, park ettim
ve sonra da gemiden ayrıldım.
Ana karada neler
karıştırıyordun bu arada?
- Arabayla New York'a gittim.
- Neden?
John Maddox'u görmem lazımdı.
Peki şimdi neredesin?
Hâlâ feribot terminalindeyim.
Son gemiyi kaçırdım.
Sen hakikaten ümitsiz vakasın!
Az önce Adam'la telefondaydım,
seni bulmak için uğraşıyordum.
Bu gece geri dönüyor.
Sesi iyi geliyordu.
Ona bizden bahsetmedin, değil mi?
Tanrı aşkına, Ruth!
Kapatmam lazım. Seni sonra ararım.
- Kim o?
- Beni Bay Rycart gönderdi.
Bekle.
Mahzuru yoksa,
hızlı bir kontrol yapayım.
Al eşyalarını yanına. Gidiyoruz.
Hey! O benim özelim!
- Temiz.
- Sağ ol, Frank.
Bunun için üzgünüm. Lütfen, bin.
- Tuzak mı sandın?
- Aklımdan geçti.
Lang için çalışıyorsun.
Evet, üç gündür. Adamı çok az tanıyorum.
Kim tanıyor ki? 15 yıl ona çalıştım, beni
kovana kadar ve hâlâ onu kavrayamıyorum.
Evet, karısı da bana
aşağı yukarı aynı şeyleri söyledi.
İşte bak. Ruth gibi keskin biri onu
anlayamamışsa, bizim ne umudumuz olur ki?
- Zor bir gün müydü?
- Evet, öyle de diyebiliriz.
Kitap sende mi?
Evet.
Onda.
Daha fazla gitmeden, o kitaba
bakıp bakamayacağımı merak ediyorum.
Hayır. Daha fazla gitmeden,
bilmek istediğim birkaç şey var.
Mesela, neden Mike McAra'da
senin numaran var?
Tamam. Elbette.
Bana yardım ediyordu.
McAra mı? Nasıl?
Mike, Lang'in işkence uçuşlarıyla
bağlantısını gösteren belgeleri buldu.
Ne? Belgeleri sana veren McAra mıydı?
- Evet, Mike McAra. Sadıkların en sadığı.
- Ama niye?
Bir savaş suçlusu için çalıştığının
bilinmesini istemedi.
Sen ister miydin?
Unutmuşum. İstiyorsun.
Kitap?
Bana şimdi okuyacağını söyleme sakın.
Hepsini değil. Sadece başlangıcı.
Çok önemli olan bir şey var.
Evet. Uykusuzluğun ilacı.
İşte buyurun, beyler.
Başka bir şey daha getireyim mi?
Hayır, sağ ol, bir tanem.
Mike yeni bir şey keşfettiğini söyledi.
Beni son arayışıydı.
Hükümetteyken yanlış giden her şeyi
bu hatıraların açıkladığını söyledi.
- Neymiş o?
- Telefonda demedi.
Durmadan, eğer başına bir şey gelirse, gerçeğin,
Lang'in hatıralarında saklı olduğunu söylüyordu.
"Hepsi başlangıçta."
Başlangıçta mı?
Demek Cambridge'i kastediyor.
Bu da ne?
Bu Lang, bu da Paul Emmett.
Emmett? Arcadia'lı adam. Ne olmuş yani?
Mike McAra öldüğü gün,
arabasıyla Emmett'a gitti...
...ve sanırım evine
dönerken öldürüldü.
- Ne?
- Bugün Emmett'ı görmeye gittim...
...ve evinden itibaren iki adam
beni takip etti. Bu yüzden seni aradım.
Bu fotoğrafın çekildiği zaman...
...Paul Emmett CIA'de bir memurmuş.
Emmett?
- Yabancı Kaynaklar Bölümü.
- Aman Tanrım.
Bunun ne kadar önemli
olduğunun farkındasın, değil mi?
Lang'in neden politikaya
girdiğini açıklıyor bu.
Herkes onun o ufak beyninde politik
bir düşünce olmadığını biliyor.
Bu yüzden bu kadar çabuk yükseldi,
arkadaşlarının ufak yardımlarıyla.
- Sence mümkün mü...
- Sana bir soru.
Başbakan olduğu 10 yılda,
Lang'in Amerika aleyhine...
...verdiği bir karar söyle.
Hadi ama, tuzak bir soru değil.
Irak, Orta Doğu politikası,
Yıldız Savaşları savunması,
Amerikan nükleer silahı satın alımı,
terörist yorumlamasına destek.
Washington'ın hoşlanmadığı
herhangi bir bakanın kovulması,
seninki dâhil.
McAra haklıydı.
Bu, her şeyi açıklıyor.
Arayan Amelia Bly.
Cevapla.
- Merhaba, Amelia.
- İyi akşamlar. Adam seninle konuşacak.
Lang.
Gelip seni alacağız.
Ne?
Ruth senin feribot terminalinde
mahsur kaldığını söyledi.
Az önce New York’tan havalandık.
Pilot, uğrayıp
seni alabileceğimizi söyledi.
Gerçekten mi? Buna gerek yok.
Yazmamız gereken
bir kitap var, unuttun mu?
Bekle bir saniye, Adam.
Özel jetiyle beni
almak istediğini söylüyor.
- Evet de.
- Peki ya tuzaksa?
Reddedersen, şüphelenir.
Evet de.
Harika olur, Adam. Evet, sağ ol.
Havaalanına geçiyorum.
Orada görüşürüz.
Endişeli gibiydi.
Bunun iyi bir fikir
olduğunu sanmıyorum.
Seçme şansın yok.
Emmett, onu gidip gördüğümü
Lang'e söylemiş olmalı.
Peki ne yapacak?
Okyanusa mı atacak seni?
- Daha önce oldu bu!
- Bu da demek ki bir daha olmaz.
Tanrı aşkına, iki gölge yazarı da boğamaz
adam. Kedi yavrusu değilsiniz ki siz.
Tüm bunlar bir teori.
Hiçbir kanıtımız yok.
- Kanıtı sen bulacaksın.
- Ben mi?
Sen onun gölge yazarısın.
Herhalde onu kasete almana izin verir.
- Disk kullanıyorum aslında.
- Disk, kaset.
Onunla yüzleşmelisin.
Tepkisin kaydet.
Yalanlasa bile, bu da bir şeydir.
Hileli bir pozisyondayım.
Gizlilik anlaşması imzaladım.
Bunun için biraz geç.
- Bu demektir ki diskler onun malı.
- Mahkemeye çağrılabilir.
Peki ya diske kaydetmezsem?
O zaman sen mahkemeye çağrılırsın
ve senden tüm hikâyeyi tekrar etmen istenir.
O zaman ben de yalanlarım.
O zaman ben de bunu onlara veririm.
Frank her kelimeyi kaydediyor.
Öyle değil mi, Frank?
Yapma!
Şaşkına dönmüş gibi bakma.
Ne bekliyordun?
Lang için çalışan
bir adamla buluşmaya...
...tedbir almadan geleceğimi mi?
Ama artık Lang için çalışmıyorsun.
İyi adamlar için çalışıyorsun.
Tüm bunların anlamsız
olduğunu biliyorsun, değil mi?
En sonunda, CIA emekliliğiyle
burada bir köşeye çekilecek...
...ve size, savaş suçları mahkemesine gitmenizi
ve istediğiniz bo.u yemenizi söyleyecek.
İyi akşamlar, efendim.
Hatherton'a hoş geldiniz.
Teşekkür ederim.
İlk defa özel bir jete biniyorum.
Umalım sonuncusu olmasın.
Selam, dostum.
- Otur.
- Sağ ol.
- Hey, gölgeme bir Calvados ver.
- Peki, efendim.
Mahzuru var mı?
Şimdilik bırak.
Ruth'un dediğine göre
Maddox'u görmek için New York'taymışsın.
- Doğru.
- Nasıldı?
İyiydi.
Enerji dolu muydu?
- John'u bilirsin.
- Evet, bilirim John'u.
Aslına bakarsan, biraz önce onunlaydım.
Bugün onu görmedin, değil mi?
Hayır.
Bana söyleyeceğin bir şey var mı?
Emmett'ı görmeye gittim.
O gevezeyi. Neden?
Sen ve Emmett arasındakileri biliyorum.
- Ben ve Emmett mı?
- Biliyorum ki o senin...
- Benim?
- ...eğiticindi, eğer böyle adlandırıyorlarsa.
- Eğiticim mi?
- Evet, CIA'deki eğitimcindi.
Aman Tanrım.
Sen ciddisin, değil mi?
McAra bunları bulduğunda, bunu
Emmett'a göstermek için Boston'a gitti...
...ama eve dönerken öldü
ve bence öldürüldü.
Sanırım sende bunlardan biraz daha var.
Sana politikaya girmeni ilk söyleyenin
Emeet olduğuna inanan kişi McAra'ydı.
- Emmett? Adamı zor bela tanıyorum.
- Partiye katılma nedenin,
Ruth ve propaganda hakkında anlattığın
hikâyelerde tarihler birbirini tutmuyor.
Tarihleri yanlış hatırlamışım.
Ne büyük mesele!
Sonra bu fotoğrafı bulduğunda...
...ve Emmett'ın CIA çalışanı olduğu
söylentisini duyduğunda...
- Söylenti?
- İnternette var.
Hayatımda böyle
bir saçmalık duymadım.
Mike asla böyle saçmalıklara inanmazdı.
Çok zekiydi. Çok sadık.
Mike seni Rycart'a sattı.
- Nereden biliyorsun?
- O söyledi bana.
Rycart?
Yalan söylüyor.
Fotoğrafın arkasındaki bu numara,
Rycart'ın numarası.
El yazısı, McAra'nın.
Mike.
- Mike, Mike.
- Kırgın olduğunu biliyordun.
Ölmeden hemen önce onunla
büyük bir kavga yapmışsın.
Evet, biliyorum ama bundan hiç bahsetmedi.
Bu... Bu çok garip.
Ben kimseden hiç emir almadım.
Her ne yaptıysam, doğru
olduğuna inandığım için yaptım.
İşkence yapmak için yasadışı adam
kaçırmayı desteklemek için bile mi?
Tanrı aşkına,
kız kalpli olmayı bırak!
Güç yine elimde olsaydı,
ne yapardım biliyor musun?
Havaalanlarında bekleyen
iki uçağım olurdu.
Birisi, özgeçmiş
kontrolleri yapmadığımız,
kimsenin sivil özgürlüğünü ihlâl etmediğimiz,
işkence ile bilgi almadığımız yerler için.
Ve diğeri de,
tamamen mükemmel olması için...
...mümkün olan her şeyi
yapabildiğimiz yerler için.
Ve sonra da bakardık,
Rycart acaba hangi uçağa...
...çocuklarını koyacak diye!
Bunu da kitabına koyabilirsin!
Git evine!
Git evine!
İşte katil geliyor!
İşkence için dava aç!
Buraya, Bay Lang!
Bay Lang!
Bay Lang, Amerika'da mı yaşayacaksınız?
Bay Lang, Amerikan
vatandaşlığına mı geçeceksiniz?
Eve döndüğümüzde
bir toplantı yapmamız lazım.
- Aman Tanrım!
- Katil!
Çatıdan ateş ediliyor!
Bırakın ona gideyim! Hayır! Hayır!
Git, git, git!
Bay Lang'i ne zamandır tanıyordun?
- Birkaç gündür.
- Hangi seviyede?
Gölgesiydim.
Gölge yazarı.
Bu adamı tanıyor musun?
Protestocularından biriydi.
Oğlu Irak'ta öldürülmüş.
Hiç onunla konuştun mu?
Kaldığım otelde bir gece bardaydı.
Konuştun mu onunla?
Adam Lang'in adanın neresinde
kaldığını bilip bilmediğimi sordu.
- Bilmediğimi söyledim.
- Bu konuşmayı rapor ettin mi?
Affedersiniz?
Bu konuşmayı Bay Lang'in
koruma ekibine rapor ettin mi?
Hayır.
O akşam Bay Lang'in tavrı nasıldı?
İyiydi. İyi görünüyordu.
Bir tanık, Bay Lang'in
sana bağırdığını duyduğunu söyledi.
Hayır.
- Bize pasaportun lazım.
- Neden?
Amerika topraklarında önemli bir cinayet
işlendi ve sen de en önemli tanıksın.
Seni yakınımızda tutacağız.
Düşen bir asker gibi,
Adam Lang bugün evine gitti,
sarsılmış ve kederli ülkesine.
Sadece ailesi değil, dostları
ve politik muhalifleri hürmette birleştiler.
Harika bir meslektaş
ve gerçek bir vatansever.
İhtilaflarımız vardı
ama hep dost kaldık.
Kalbim Ruth ve onun ailesiyle.
Ve demek istiyorum ki Adam...
Kim o?
Tebrikler!
Ne için?
Hâlâ temsilcin olduğum için.
Sana artık ihtiyaçları yok.
Gitmekte serbestsin.
- İşe geri dönmeye hazır mısın?
- Yapabileceğimi sanmıyorum, Rick.
- Üzgünüm. Tüm bunlardan sonra.
- Aptallaşma.
Önemli bir kitap bu.
Adam Lang'in mezardan yükselen sesi.
- Adam bir kahraman.
- Sadece eve gitmek istiyorum.
Gidebilirsin.
Git. Eve git.
Ve kitabı Londra'da bitir.
Bilemiyorum, Rick.
İşte buradayız.
Buradayız.
Affedersin.
Üstesinden geldiğimi sanıyorum
ama birden bakıyorum ki gelememişim.
- Sence bu uygun mu?
- Elbette. Davetiyemde artı bir yazılı.
Kocanı getirmek
isteyeceğini düşünmüştüm.
İşe yaramadı.
Benim artı birim olmaktan
ne kadar sıkıldığını hiç hazzetmedim.
- Girelim mi?
- Evet.
- Amelia Bly, artı bir.
- Teşekkür ederim.
Beklemediğim bir şeydi,
senin beni araman.
Davet edilmediğini duydum
ve burada olman gerektiğini düşündüm.
Kural olarak gölge yazarlar
lansman partisine davet edilmezler.
Utanç kaynağıyızdır.
Düğündeki bir metres gibi.
Affedersin.
Sana bir hediye getirdim.
Teşekkür ederim.
Bu çok acayip.
El altında tutmaya hevesli
olduğun için, bir hatıra olarak...
...bunu sevebileceğini düşündüm.
Senin ve benim aramda biz yoktuk,
Amerikanlar vardı.
Kitabın ulusal güvenlik için
bir tehlike olduğunu düşünüyorlardı.
Ama içinde hiçbir şey yok.
Başlangıçlar hakkında bir şeyler.
Sanırım duyduğum şey buydu.
- Başlangıç mı?
- Hayır, başlangıçlar. Başlangıçlar.
Başlangıçlar mı?
İyi misin?
O adamı tanıyor musun?
Ruth ile konuşanı.
- Paul Emmett?
- Ne işi var burada?
Fulbright bursuyla okurken,
Ruth'un Harvard'daki özel hocası.
Niye burada olmasın ki?
Buna biraz bakmamın
bir mahzuru var mı?
Gidi...
- Bayan?
- Hayır, teşekkür ederim.
"Langler aslen İskoç halkından."
"Karısı ve beraberindeki çocuğu, yerleşmeye...
"Yerleşmeye karar verdim."
Bayanlar ve baylar, dikkatinizi
buraya verebilir misiniz, lütfen.
Teşekkür ederim.
Ruth Lang'den birkaç cümle söylemesini istiyorum.
Adam'ı her an özlüyorum.
Ama bu geceki kadar değil.
Sadece harika kitabının lansmanını
yapmak için toplandığımızdan...
...ve burada olup hayat hikâyesinin neşesini
bizimle paylaşması gerektiğinden değil,
aynı zamanda çok harika konuşma yapabildiği...
...ve benim de berbat olduğum için.
"Langler İskoç halkından."
"Karısı ve çocuğu, Langler İskoç halkından."
"Karısı, Langler. Lang'in karısı."
"Lang'in
"karısı Ruth
"işe alındı
"CIA ajanı olarak
"Harvard Üniversitesi'nden
Profesör Paul Emmett tarafından."
Bu gece konuşma yapmayacağımı
duyduğunuzda içiniz rahatlayacak.
Harika yayımcılarımıza
teşekkür etmek istiyorum,
Marty Rhinehart'a ve John Maddox'a,
ve avukatımız ve dostumuz
Sidney Kroll'a.
Son olarak ama özellikle
Mike McAra'ya.
Mike, düşüncelerimiz seninle.
Bu çok zorlu aylarda, ikisini de
kaybetmemizin çifte trajedisine rağmen,
Mike ve Adam'ın en azından
bu kitabı bitirmek için...
...yeterince uzun yaşadıklarını bilmek,
bana büyük bir teselli verdi.
Ve gerçekten şuna inanıyorum,
insanlar bu sayfaları okuduklarında...
...Adam'ın sesi gelecek nesillere
dokunaklı, güçlü ve umut dolu olarak...
...ulaşmayı sürdürecek.
Söyledikleri için teşekkürler ona,
o hâlâ bizimle.
Eğer ismini söylemediğim varsa,
umarım beni bağışlarlar.
Ama şimdi kadeh kaldırmam lazım.
Harika bir adam, harika bir vatansever,
müthiş bir koca...
...ve sadık bir baba anısına.
Adam'a!
Adam'a!
Harikaydın.
Müsaade...
İğrenç gözüküyor.
Evet, daha yeni oldu.
Evet, yapabilirsen.
^xSilver^