Tip:
Highlight text to annotate it
X
Özür dilerim.
Özür dilerim.
Sakin ol.
Sana zarar vermeyeceğim.
-Benden ne istiyorsun?
-Şey sandım!
-Ne?
-Bilmiyorum.
İmdat! İmdat!
İmdat! İmdat!
Dur!
Ne?
-Sakin ol. Buraya gel.
Merak etme. Sakin ol.
Her şey yoluna girecek.
-İceride ne vardı?
-Anlamam icin biraz süre tanı.
-O odadan neden korkuyordun?
-Sana izin ver dedim!
Bu şeyin içinde
kac kisi var?
Dinle! Bu yerde istediğimiz
gibi dolaşamayız!
-O neden?
-Tuzaklar var.
-Ne demek tuzaklar?
-Bubi tuzakları.
Biraz önce bir odaya baktım, bir
şey neredeyse kafamı uçuruyordu.
-Yüce tanrım.
Yüce tanrım!
Sen iyi misin?
Bayım.
Worth!
Sakin ol.
-Izin ver yarana bakayım.
Merak etme. Ben bir doktorum.
Çok kötü görünmüyor.
Sen ne yaptığını sanıyorsun?
İhtiyar. Ne dediğimi
duymadın mı?
Hareket algılayıcılar.
Duvarlara monte edilmisler.
-Tanrım.
-Bekle biraz. Simdi herkes bir
dakika sakin olmaya çalışsın.
İçinizde buraya nasıl geldiğini
hatırlayan var mı?
-Köfteler.
Ben yemek yiyordum.
Köfteler. Peynir ve patates.
Sos bitti ve buz dolabına
gittim ve sonra, bilmiyorum.
-Sen? Leaven?
-Ben, yatmaya gitmiştim ve ..
-Peki ya sen?
-Ben burada uyandım.
-Gecenin bir yarısı.
Şili'de olduğu gibi.
Her zaman gece yarısı gelirler.
-Kim?
-Sadece hükümet böyle çirkin
bir şey inşaa edebilir.
-Oyleyse nedir bu?
-Bilmiyorum.
-Uzaylılar.
Lütfen. Zaten yeterince
korkmuş haldeyiz.
İstersen uzaylıları unutalım
ve neler bildiğimize bakalım.
-Annem *** korkacak.
-Rennes.
-Beni odamda bulamayacak.
Korkacak.
-Sen ne diyorsun, Rennes?
-Durup bekleyerek...
hiçbir yere varamayız.
Sonuna varana kadar...
düz bir hatta ilerleyeceğim.
-Buna ben de katılıyorum.
-Beklememiz gerekmez mi?
-Ne icin?
-Belki birileri gelir.
-Hiç kimse gelmeyecek.
-Bakın, bir giriş olduğuna
göre, bir çıkış da olmalı.
Botları kullanarak
tuzaklardan kurtulabiliriz.
Holloway'di değil mi?
Ne düşünüyorsun?
Çıkış arayalım mı?
-Tamam.
-Peki ya sen?
-Bu kadar basit olamaz.
-Zaten o kadar basit olmayacak.
Etrafınıza bakın.
Etrafınıza şöyle iyice
bir bakın.
İcimden bir ses bizi
izliyorlar diyor.
Ben uyanmak istiyorum!
Leaven. Bunu basarabiliriz.
Sadece sakin olmak zorundayız.
Bir takım olarak
çalışmalıyız.
Dışarıda bizi arayan
pek çok insan olmalı.
Ben bir polisim. Tamam mı?
-Sen polis misin?
-Evet. Seni buradan çıkaracağım.
Söz veriyorum.
Bana yardımcı olmak
zorundasın.
Tamam.
-Tamam mı?
Gönder.
Güvenli.
Bu daha yakından geldi.
-Mekanik bir ses. Düzenli...
aralıklarla harekete geçiyor.
-Belki de havalandırma sistemidir.
-Havalandırma değil.
-Bu doğru, çünkü pişiyorum.
Ne buldun?
Seri numaraları mı?
-Oda numaraları.
Her odada farklılar.
-Harika, bu durumda bu şeyde,
566 milyon 400 bin oda olmalı.
-Dua et öyle olmasın.
Hareket edemeyecek kadar...
zayıf düşene kadar sadece üç
gün yiyeceksiz dayanabiliriz.
-Bizi beslemeleri gerek,
öyle değil mi?
-Holloway.
-Ayrıca ısı var. Stres.
Fiziksel yorgunluk. Ek olarak
sıvı kaybı. Baş ağrısı.
Baş dönmesi. Denge kaybı. Zihinsel
işlevlerde yetersizlik.
Sonunda vücut kendi kendini
yeyip bitirmeye başlar.
-Em öyleyse.
Tükürük salgılamanı sağlar.
Ne?
-Hava iceride *** kuru.
-Tuzaklı mı?
-Moleküler kimyasal algılayıcı.
harekete geçirmedi?
-Bot canlı değil. Deriden
tespit eder.
-Algılayıcılar hakkında...
bu kadar şeyi nereden
biliyorsun, Rennes?
-Ren. Rennes değil.
Fransızca.
-Güzel, Fransızsın,
sana bu kadar ..
Ren. Algılayıcı uzmanı.
Ve yaşı da uyuyor.
Buna inanamıyorum.
Bu adam Ren.
-Ne?
-Bu adam Ren. Attika kusu.
Tam altı büyük hapishaneden
kaçmayı başardı.
-Yedi.
-Şaka yapıyorsun, değil mi?
-Bizi dısarı cıkarabilir misin?
-Belki.
-Kacma ustası.
-Evet, Herry lanet Houdini.
Sizi yanımda taşımamın sebebi
botlarınıza ihtiyacımın olması.
Biraz kendinize gelmezseniz
çoktan gitmiş olacağım.
Artık konuşmak yok.
Tahminde bulunmak yok.
Tam önünüzde durmayan şeyleri
düşünmeye bile kalkmayın.
İste asıl mücadele bu. Kendinizi
kendinizden korumanız gerek.
Kahretsin.
Cıkarın!
Aman tanrım.
Evet, elektrokimyasal ya da
öyle bir şeydi değil mi?
Ve o ıskaladı. Hem de Ren.
Bu harika.
Bu kesinlikle harika.
Tamam. Bu yeri yeniden
değerlendirmenin zamanı geldi.
-Ben hiç durmadan düşünüp
duruyorum zaten.
Masum insanları neden
buraya kapatmak istesinler?
Yoksa cezalandırılıyor muyuz?
-Ben bunu hak edecek...
hiçbir şey yapmadım.
-Unutun artık bunları!
Asıl manzarayı buradan görmek
imkansız, bu yüzden deneme bile.
Sadece önüne bak, basit düşün,
sadece önünde ne olduğunu gör.
-O da öyle demişti.
-Bizden başlayalım.
Bir kacıs uzmanımız var.
Ve bir polis.
Bunun bir sebebi olmalı.
Sen doktorsun, Holloway.
Senin de bir islevin olmalı.
Bir sebep, doğru mu?
-Hayır, sadece neden diğer
on milyon doktor değil de...
ben diye soruyorum.
Leaven. Sen nesin?
-Hiçbir şey.
Sadece okuluma giderim.
Arkadaşlarımla birlikte gezerim.
-Baska?
-Başka hiçbir şey yok.
Benim de herkes gibi birlikte
yaşadığım bir ailem var.
Hayatım sıkıcı.
-Bence, burada asıl soruyu...
sormamız gerek. Bu şey ne
istiyor? Bu şey ne düşünüyor?
-Biri gitti.
Geriye dört kaldı.
-Senin var oluş sebebin ne, Worth?
-Bunu ben de merak ediyorum?
Sadece sıradan biriyim.
Büyük bir binada çalışır...
sıradan ofis işleri yaparım.
Buraya gelmeden önce de...
yaşama sevinci dolu olduğum
söylenemezdi ve genel...
anlamda hayatım berbattı.
-Bu tavırlara dayanamıyorum.
-Çünkü doğru söylüyor.
-Senin var olus...
sebebin ne, Quentin?
-Cocuklarım. Üc tane.
Bana hâlâ ihtiyaçları var.
Ne pahasına olursa olsun...
buradan çıkacağım. İşte benim
gücümün kaynağı bu.
Siz de gücünüzü istediğiniz
yerde bulun.
Tanrı askına Worth.
Ne için yaşıyorsun?
Dışarıda bir karın ya da
kız arkadaşın yok mu?
-Hayır, ama çok iyi bir
*** koleksiyonum var.
-Harika. Benim de kimsem yok
ama yine de vazgeçmiyorum.
Cünkü *** kızdım!
Evlerimize girdiler!
Bizi çırılçıplak soydular.
Yüzüklerimi aldılar!
Her şeyi mi, yakut
kolyemi aldılar.
Kimin sorumlu olduğunu
öğrenmek istiyorum.
-Leaven. Gözlüğün.
Onlarsız görebiliyorsun.
-Sadece okumak icin.
-Onun yüzüklerini aldılar...
ama bunu bir sebepten
sende bıraktılar.
Hiçbir şey rastlantı değilse,
burada isi ne?
Leaven. Okulda ne
okuyorsun? Matematik.
-Ne demek bu?
149.
Asal sayılar. Bunu daha önce
fark edemediğime inanamıyorum.
-Neyi fark edemedin?
-Anladığım kadarıyla...
eğer bu sayılarda biri asalsa,
oda tuzaklı oluyor.
Tamam, 645.
Bu asal değil.
372. Hayır.
649.
Evet, 1 1 kere 59.
Bu da asal değil.
Yani bu oda güvenli.
-Dur. Bir asal sayı tuzağından...
bu sonuca nasıl varabildin?
-Bir değil. Alev makineli oda...
asal sayıydı. 083.
Moleküler kimyasal tuzak.
1 37 vardı. Asitli oda 149'du.
-Bu sayıları aklında mı tuttun?
-Böyle şeylere yeteneğim var.
-Sen ve güzel beynin. Gönder.
Tamam, kenara çekilin.
-Akıl güzellikten önce gelir.
Güvenli. Güvenli.
Asal sayılar! Asal sayılar!
Ne zamandır buradayız?
-9 ya da 1 0 saattir.
-Nereden biliyorsun?
-Kirli sakal saati.
Son hatırladığım şey
tıraş olduğumdu.
-Sanırım kahvaltıyı kaçırdım.
Ya da öğle yemeğini...
ya da her neyse.
-Merak etme.
Akşam yemeğinde evde olacağız.
-Dısarı cıkabilirsek...
yemeği sana ben hazırlarım.
-Anlaştık öyleyse.
İyi gidiyorsun.
Sigara içmem gerek! Şu anda
bir izmarite bile razıyım.
-Holloway. Biraz sakin
olmaya çalış lütfen, hadi.
İlerlemeye başladık.
Her şey yolunda gidiyor.
-Tamam, haklısın. Sigarayı
bırakalı yıllar oldu.
Sadece biraz meşgul olmalıyım.
-Konuş öyleyse. Sohbet edelim.
Nasıl bir doktorsun bu arada?
-Bilirsin, serbest çalışan.
İşte başlıyorum,
hadi yardım et...
bana cocuklarından bahset.
-Bizim üç oğlumuz var.
Dokuz, yedi ve beş yaşlarında.
-Yüce tanrım. Zavallı kadının...
hayatta kalmasına şaşmak gerek.
-Evet, zaten dayanamadı.
Hayır, ölmedi. Sadece ayrıldık.
-Özür dilerim.
Sadece hiç havamda değilim.
-Bu sayılar asal değil.
-Tamam, güvenli.
İzninle. Affedersin.
Bana yardım etmeye
çalışabilirdin, dostum.
-Edemezdim.
Burası da tuzaklı.
Geriye mi döneceğiz?
-Henüz değil.
-Hayır.
Bana okursun.
Nesin sen? Elbise
askısı mı? Lütfen.
Sıkısmıs.
Bu oda yeşil.
Holloway.
Merhaba.
Bu oda yeşil.
-Evet, öyle.
-Ben mavi odaya geri
dönmek istiyorum.
-Nedir bu, şok mu, ne?
-Sanırım zihinsel özürlü.
-Mavi odayı sevmiştim.
-Yüce tanrım.
-Neredeyse boynumu kırıyordu.
-Merhaba, burada yalnız mısın?
Elimi tutmak ister misin tatlım?
-Önce yemek sonra tatlı Kazan.
Önce yemek sonra tatlı.
-Nasıl hayatta kalmış?
-Mavi odaya geri dönmek istiyorum.
-Mavi odalardan *** var.
Birazdan sana yenisini buluruz.
-Bu şey bence çok garip.
-Lütfen sen asal sayılarınla
ilgilenir misin?
Hadi, ben ona bakarım.
-Neredeyse boynumu kırdığına göre
güvenli olduğu kesin değil mi?
-Biraz yürüyüşe çıkalım mı? Kazan?
Yürüyüşe çıkmak ister misin?
Quentin. İstersen onu hemen
tırmanmaya zorlamayalım.
-Holloway.
-Holloway.
Bizi New Mexico'ya kadar
götürmüş olabilirler mi?
-Neden bahsediyorsun, Holloway?
-Bu kadar büyük bir şeyin...
nerede saklanacağından
bahsediyorum.
Bu şey oldukça büyük
olmalı.
-İnanclarını sarsmak
istemem Quentin, ama...
vergilerinin nereye gittiği
hakkında hiçbir fikrin yok.
-Ücretsiz klinik doktorlarına?
-Sadece askeri endüstrinin...
böyle büyük bir şeyi inşaa
etmeye parası yetebilir.
-Holloway, askeri endüstri nedir
peki? Hiç orada bulundun mu?
İnan bana, sandığın kadar
karmaşık değil.
-Bulunduğun yerden bunu
nasıl bilebilirsin?
-Sistemin kim olduğunu sanıyorsun?
Onlar da benim gibi insanlar.
Masaları daha büyük,
ama işleri değil.
Komplo üretmezler,
tekne satın alırlar.
-Hayır bu yer bence,
Skaremanga'yı hatırlar mısın?
Altın Silahlı Adam'daki
kötü adam.
Bu zengin bir manyağın eğlencesi.
-Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?
-Güvenli.
Evet. Sen bir polissin.
Tek kurşun teorisi. Çok güzel.
Gaz!
-Holloway! Hemen geri dön!
-Merak etmeyin,
sadece düğmemi yuttum.
Nefret ediyorum.
Senin cocuk orada sinir
krizi geçiriyor.
Sanki kahvesiz krema içmek gibi.
-Biraz rahat bırak.
-Basarabilir.
Bana asal gibi görünmedi.
-Senin nacizane fikrin mi Worth?
-Eğer değeri varsa.
Evet?
-Evet, haklı. Asal değil.
Dur! Tam önünde!
Ne oldu?
Kapa çeneni!
Ne oldu bilmiyorum.
Asal değildi.
Quentin, kımıldamayı kes!
Biri sustursun şu aptalı!
-Worth!
-Botları bırak!
Ve kapa şu lanet kapıyı!
Bu adam hakkında hiç iyi
şeyler hissetmiyorum.
Bu tuzaktan haberi vardı.
-Ama sayılar asal değildi.
-Öyleyse numara sistemin
çuvalladı, ama o biliyordu.
-Neyi biliyordu?
Nasıl bilebilir ki?
-Paranoyak olan sensin.
Düşün bir. Şimdiye kadar...
yaptığı tek şey düştüğümüzde
bir tekme daha vurmak oldu.
-Tavırlarının garip olduğu doğru.
Ama bu onu bir casus yapar mı?
-Bu konuda bana güven. İnsanların
zihinlerini okumak benim isim.
Kırmızı odaları sevmiyor.
Peki ne oldu?
-Ne olduğunu sen de gördün.
-Quentin.
-Sanırım sayılar...
düşündüğümden daha karmaşık.
-Belki de hiçbir anlamları yok.
-Hayır, sadece daha karmaşıklar.
Şimdiye kadar işe yaradılar...
üstlerinde biraz daha
çalışmam gerek.
-Zaten hepimizin dinlenmeye
ihtiyacımız var.
-Bu işe yarar. Üstelik
yapabileceğimiz fazla şey de yok.
Hâlâ bir şey söylemiyorlar mı?
-Bunlar tarot kartları değil.
Bu büyüklükteki sayılardan
bir sonuca varabilmek icin...
kaç varyasyonu göz önünde
bulundurmam gerektiğini...
biliyor musun? Kendilerini
hemen ele vermiyorlar.
-İnsanlar gibi.
Harika.
-Buraya değil, tatlım.
Hadi, köşeye git.
Sadece çişini yapıyor.
-Yüce tanrım.
-Bu harika. Simdi icerisi
berbat kokacak.
-Bunları oldukca komik
buluyorsun, değil mi?
Senin sorunun ne, Worth?
Holloway bile senden...
iyi dayanıyor. Şimdi oraya
gidip ona yardım et.
Bu senin isin. Bebek bakıcısı.
-Emredersiniz komutanım.
-Birinin burada sorumluluk
alması gerek.
-Ve bu kisi de sen olmalısın.
-Herkesin nihilisti...
oynama lüksü yok.
-Kimsenin de kahramanı...
oynama ayrıcalığı yok.
-Bu sadece yaşama isteği.
Herkesin içinde var, Worth.
Sende bile. O alaycı...
kabuğunun altında sende bile var.
-Yaşama isteği mi? İçimdeki...
o sıcak duygunun adı bu mu?
Tesekkürler dostum...
yeni bir insan oldum.
-Zavallı. Kimse beni sevmiyor.
Eğer düşündüğün şey buysa,
buraya kadar neden geldin?
Neden öylece yatıp ölümü
beklemedin?
Hadi yap. Bize cesaretin olduğunu
göster ve suşi makinesine atla.
Bir erkek ol.
Tahmin etmistim.
-Canın cehenneme, Quentin!
Ölmek istemiyorum. Sadece
gerçekleri söylüyorum.
Bu lanet şeyi kolaylıkla çıkalım
diye yaptıklarını mı sanıyorsun?
-Eğer bir çıkış olmasa sence
ip uçları bırakırlar mıydı?
-Önemli olduğumuzu mu
sanıyorsun? Değiliz.
-Kes artık ağlamayı, çünkü buradan
öyle de ya da böyle çıkacağız.
-Buradan çıkamayacaksın.
-Evet, çıkacağız.
-Hayır, çıkamayacaksın.
-Evet, çıkacağız!
-Buradan çıkmanın yolu yok!
Yakalandın.
Bunu nereden biliyorsun?
-Soruya cevap ver, Worth.
-Tanrım.
-Kimsin sen?
Ben zehirim. Dış kabuğu
ben tasarladım.
-Ne?
-Bu mezarın kabuğunu.
-Bu şeyi sen mi yaptın?
-Bu bölümünü değil. Dış yüzeyi.
Ne sayılardan ne de diğer
şeylerden haberim yok.
Sadece dış kabuğun tasarımını
yapmak için tutulmuştum. Küp.
-Bir küp mü? Bize neden
söylemedin?
-Tanrı aşkına, Worth.
Ne olduğunu biliyordun.
-Hayır.
-Worth. Yalan söylüyorsun.
-Başlarda bilmiyordum.
-Arkasında kim var?
-Bilmiyorum.
-Seni kim tuttu?
-Bunu sormadım. Ofisimden
dısarı bile cıkmadım.
Telefonda birileriyle konuştum.
Benim gibi başkaları.
Küçük ayrıntılar üstünde
çalışan diğer uzmanlar.
Kimse ne olduğunu bilmiyordu.
Kimse umursamıyordu.
-Sacmalık. En basından beri
biliyordun. Şuna bakın.
Göz bebeklerine kadar
bu şeye bulaşmış.
-Hayır, Quentin. Bu şekilde
gizlenmeyi başarıyorlar.
Herkesi birbirinden ayrı
tutuyorlar. Sol elin...
sağ elin ne yaptığından haberi
olmuyor. Asıl beyin...
hiç ortaya çıkmıyor.
-Kimin beyni?
-Hepsi aslında aynı makine,
değil mi? Pentagon...
çok uluslu şirketler ve polis!
Sen küçük bir parçasını...
yapıyorsun. Büyük çarka
küçük bir dişli ekliyorsun.
Daha farkına bile varamadan,
cölün iki mil altında...
bir ölüm makinesinin en önemli
parçası ortaya çıkmış oluyor.
Ben haklıydım! En başından beri,
tüm hayatım boyunca biliyordum!
Sana söylemiştim, Quentin!
Bir daha kimse bana...
paranoyak diyemeyecek!
Buradan çıkıp bu lanet şeyi...
havaya uçurmamız gerek!
Holloway, anlamıyorsun.
-Öyleyse yardım et, lütfen.
Öğrenmem gerek.
-Bunu anlamak senin icin...
zor olabilir. Ama bir komplo yok.
İşin başında kimse yok.
Bu bir ana plan olduğu
varsayımıyla işleyen...
bassız bir karmasadan baska
bir şey değil.
Bunu anlayabiliyor musun?
Sistem burada seni izlemiyor.
-Söylesene bu nasıl bir açıklama?
-Alabileceğin en iyi açıklama.
Baktım ve varabildiğim tek sonuç
yukarıda kimsenin olmadığı.
-Birinin bu şeye evet demiş
olması gerek.
-Ne şeyi? Ne olduğunu
sadece biz biliyoruz.
-Ne olduğu hakkında hiçbir
fikrimiz yok.
-Baska herkesten fazlasını
biliyoruz. Yani, belki...
geçmişte birileri kovulmadan
ya da oylamada elenmeden önce...
biliyordu. Ama bu yerin bir amacı
varsa, ya iletişim kesildi...
ya da kargaşada kayboldu.
Bu sadece bir kaza...
bir unutulmuş, kontrolden çıkmış
bir projeden ibaret.
İnsanların soru sorduğunu mu
sanıyorsunuz? Herkesin...
istediği rahat bir vicdan ve
dolgun bir maaş çekidir.
Yani, ben bu şey için aylarımı
verdim. Bu şey büyük bir işti.
-İçine insanlar neden konuyor?
-Cünkü burada.
Ya kullanacaksın ya da anlamsız
olduğunu kabul edeceksin.
-Ama bu zaten anlamsız.
-Quentin, demek istediğim bu.
-Geldiğimiz noktaya bakın.
Bu düşündüğümden çok daha kötü.
-Pek sayılmaz.
Sadece daha acınası.
-Midemi bulandırıyorsun, Worth.
-Ben de kendimden iğreniyorum.
İkimiz de sistemin parçasıyız.
Ben bir kutu yaptım.
Sen onu korudun. Tıpkı senin
dediğin gibi, Quentin.
Başımızı öne eğelim.
Her şey basit olsun.
Sadece önümüzde ne olduğuna
bakalım. Asıl manzarayı...
kimse görmek istemiyor.
Hayat fazla karmaşık.
Yani, artık kabul edelim.
Burada olma sebebimiz...
kontrolden cıkmıs olması.
Dünyayı bu şekilde mi
yok ediyoruz?
-Evet. Hayatın boyunca uyuşmuş
halde miydin yoksa?
Ben daha yedi yaşından beri
dünyayı mahvettiğim için...
suçluluk yaşıyordum.
Tanrım. Birini...
suçlamak istiyorsan
havaya bir taş at.
Şimdi daha iyiyim.
-Bu yüzden bizimle kaldın.
İtiraf etmek icin.
Hâlâ suçlayacak birini
arıyorsun musun, Quentin?
Quentin kes şunu! Kes dedim!
Ona ihtiyacımız var.
-Neden?
-Kendini tamamen kaybettin.
Bu yer hakkında bir şeyler
bilen tek kisi o.
Worth.
-Merhaba.
-Demek bir dıs kabuk var.
-Evet.
-Ve bir küp, doğru mu?
Bunun gibi mi?
-Sanırım öyle.
-Bir kapısı var mı?
-Bir kapı var.
-Nerede?
-Kapıyı yapanın koyduğu yerde.
Altı yer var.
Ve dışarıdan görülemiyor.
-Dış kabuğun boyutları nedir?
-144 metre kare.
İzin verir misin?
-Hadi, tatlım, yana kay.
-14 çarpı 14 çarpı 14.
-Iç küpü kabuğa göre...
hesaplayamazsın. Bunu
biliyorum, boşluk var.
-Bir küp mü?
-Bilmiyorum. Bu mantıklı.
-Bu durumda içine sığabilecek
en büyük küp şey olur...
yukarı doğru 26 oda,
yana doğru 26 oda...
yani, 17 bin 576 oda olmalı.
-17 bin 576 oda mı?
Midem bulanmaya başladı.
-Dekart.
Leaven, sen bir dahisin.
-Ne?
-Kartezyen koordinatlar,
kodlanmış kartezyen koordinatları.
Geometride üç boyutlu grafiklerde
nokta belirlemekte kullanılırlar.
-İngilizce. Yavaşça.
-Bu sayılar aslında işaret.
Tıpkı haritalarda kullanılan
enlem boylam çizgileri gibi.
Numaralar bize küp içinde
nerede olduğumuzu söylüyor.
-Öyleyse neredeyiz?
-İşe yarıyor. Tamam,
tek yapmamız gereken şey...
sayıları birbirleriyle toplamak.
X koordinatı 1 9.
Y, 26 oda.
Bu durumda yerimiz...
sınırdan 7 oda uzaktayız.
-Harika. Hadi gidelim.
-Sadece meraktan soruyorum.
Yani bana, yeniden vurmanı...
istediğimden değil, ama oraya
vardığında ne yapacaksın?
-Belki lanet kapıyı açabiliriz.
-Şimdi düşünmemiz gereken şey...
odalardaki tuzakları
nasıl geçeceğimiz.
-Bunu ben de düşünüyorum.
Burada daha pratik...
bir çözüm bulmaya çalışıyorum.
-Ama henüz bir tane bulamadın.
-Sayılar ve botlarla
riski azaltacağız.
İçeri önce Worth girecek.
-Hayır, yapmayacak Quentin...
herkes sırayla girecek.
-Sakin ol.
Orada iki kisilik
yer var mı?
Sorun ne?
-Bu koordinatlar.
14, 27, 14.
-Ne olmus onlara?
-Mantıklı değiller. Küpün
bir yöne doğru 26 odadan...
oluştuğunu varsayarsak, 26'dan
büyük bir koordinat...
olmaması gerekir. Bu doğru olsa
şimdiye dışarı çıkmış olmalıydık.
Hayır, küpün dışında değiliz.
-Sanırım bu durumda...
yemeğe çıkamıyoruz.
-Tuzak, tuzak, tuzak ..
Sese duyarlı.
Harika.
-Kapağın açılma sesi...
neden harekete geçirmedi?
-Duymamaya ayarlanmış olmalı.
-Sonuc bu mu? Sınır
tuzaklarla mı cevrili?
-Sanırım artık geriye dönüp,
başka bir yol denemeliyiz.
-Kaç odadan geçmemiz
gerektiğini biliyor musun?
Ben bu odayı geçelim diyorum.
-Elbette.
-Kaç tane botumuz kaldı,
Holloway?
Hepsini çıkarın. Nasıl
çalıştığını biliyoruz.
Tek yapmamız gereken sessiz olmak.
-Bu çok güven verici doğrusu.
-Benimle aynı fikirde
olmana sevindim, Worth.
Önce sen gidiyorsun.
Ve o bizimle gelmiyor.
-Elbette geliyor.
-Bu imkansız.
-Onu tek başına bırakamayız.
-Ne yapacağını bilmiyoruz.
Sınıra vardığımızda onu almak
icin dönebiliriz.
Ama burada birimizin ölümüne
sebep olabilir. Haksız mıyım?
-Utanın kendinizden.
Kendinize bir bakın.
Neye döndünüz böyle? Elimizden
hayatlarımızı alabilirler ama...
bizler hâlâ insanız.
Geriye kalan tek şey bu.
-Onu almaya döneriz.
-Bu bir yalan, sen de biliyorsun.
Sessiz olacak.
Seni lanet olası aptal!
-Bu kadar yeter!
-O bir tuzak!
-Sana hemen bırak diyorum!
-Bu orman kanunudur, Holloway.
Sürüyü tehlikeye atıyor!
-Sana bırak dedim seni Nazi!
-Sen bana ne dedin?
-Quentin, hemen o masum
çocuğu bırakacaksın!
-Beni iyi dinle kadın!
Her gün senin gibilerin...
kanayan kalplerini temizliyorum.
Var olmanın bile tek sebebi...
seni hayatta tutuyor olmam!
Senin gibileri bilirim.
Çocuğun yok. Seni becerecek
bir erkeğin de yok.
Bu yüzden bütün öfkenle dolaşır,
başka insanların peşine düşer...
onların isine karısırsınız!
Sen artık gemiyi kaçırdın!
Iste senin sorunun bu.
-Ona bunu ne hakla söylersin?
Onu tanımıyorsun, Quentin.
Burada kimse birbirini tanımıyor.
-Ben tanıyorum.
-Hayır, tanımıyorsun!
-Karının seni terk...
etmesine şaşmamak gerek.
Tüm bu birikmis nefret.
Ve kücük kızlara
olan zaafın.
Tanrı sana yardım etsin,
Quentin.
Çocuklarına da böyle
vuruyor musun?
Bu kapının arkasında ne olduğunu
benden baska merak eden var mı?
-Ac sunu.
Altı numaralı kapı mı? Bir numara
ya da iki numaralı kapı?
-Aç şu lanet şeyi.
-Gün ışığı!
Gece olmus.
-Eski dostum kabuk.
İste burada!
Günaydın!
-Beni tutun!
Hiçbir şey göremiyorum.
Tutanacak bir şey yok.
Bir şeyler düşünmeliyiz. Kapının
yerini bulmak zorundayız.
Birinin aşağı sarkıp
bakması gerek.
-Sarkmak mı?
-Elbiselerimizi kullanarak...
bir halat yapacağız. Çıkarın,
halatı belime bağlayacağım.
-Sanki gidecekmişsin gibi.
250 kilo musun?
İki saniyede kopacaktır.
En hafif benim.
-Unut bunu.
-Ben giderim.
-Ben gidiyorum, Holloway.
-Doğru söylüyor Quentin...
sen çok ağırsın. Leaven'dan
sonra en hafif benim.
Zaten sıra da bendeydi.
İnsanların buraya konulduğunu
ne zamandan beri biliyordun?
-Birkaç aydır.
-Hayatını düşünecek olursan...
bu süre çok uzun değil.
-Düşünüyorum.
-Sen gözlerimi açtın Worth,
bu da bir şeydir.
-David.
-Helen.
-Sen yok musun Helen.
En fazla bu kadar
gidebilirsin.
-Burada hiçbir şey yok!
Sıkı tutun!
Yan tarafa kaymaya
çalışacağım!
Sıkı durun, bunu yeniden
deneyeceğim!
Tamam! Son bir kez!
-Acele et! Ağırlaşmaya başladın!
Neler oluyor böyle?
-Hemen yukarı çık, çabuk!
Quentin! Neler oluyor?
-Yakaladın mı? Quentin?
Her şey yolunda mı?
-Hayır.
Elimden kaydı.
-Holloway?
Hadi Kazan. Kazan, lütfen
şunu yapmayı keser misin?
-Leaven, güçlü olmalısın tatlım.
-Sakın konusma benimle.
-Aşağıya inmek zorundayız. Kabuğa
ulaşmak oradan daha kolay olacak.
Tek bir botla gidemeyeceğimiz
kadar uzun bir yol.
Ama çok yorgun düşmeden
bunu yapmamız gerek.
Sayıları çözmeye devam
etmelisin, Leaven.
-Artık düşünemiyorum.
-Elbette düsünebilirsin.
Bu senin yeteneğin.
-Bu bir yetenek değil.
Bu sadece beyin.
-Neden biraz uyumuyoruz?
O kadar uzun zamandır uyumadık ki.
-Tamam. Bir saat.
-Bir saatin ne kadar olduğunu
nereden bileceksin?
-Bir saat benim söylediğim
kadar sürecek.
Ne yapıyorsun?
-Aşağıya inmek zorundayız.
Orası sessiz olur ve daha
rahat düsünürsün.
-Onları burada mı bırakacaksın?
-Onlar tuzak, Leaven.
Anahtar biziz. Bizi aşağı
indirebilirsin.
Çıkış yolunu bulabilirsin.
Bana inanmalısın.
Gördüklerimi görmeye çalış.
Beynimin nasıl çalıştığını.
Birine baktığım zaman röntgen
ışınları gibi içlerini görüyorum.
Duvarlara bakıyordum.
Rüyamda onu gördüm.
Onu ve masasını.
Her şeyi tasarlıyordu.
Bulmacayı çözmene izin vermez
çünkü, bunun bir amacı var.
Küpün amacı biziz. İkimiz.
-Quentin.
-Sayılar gibi uyumluyuz.
Bir erkek ve bir kadın.
Denklemin iki yarısı.
Seni aşağı indireceğim.
Mükemmel anahtar.
Seni kilide sokacağım.
Leaven. Aşağı inme
zamanı geldi.
Ondan uzak dur! Leaven.
Onlar kahrolası casuslar.
O geri zekalı. Holloway ailem
hakkında çok şey biliyordu.
Neden kaydı sanıyorsun?
Cünkü sınırı astı.
-Onu sen düsürdün.
-Artık git, Quentin.
-Botu bize ver seni domuz!
Botu istemiyorsun.
Bizimle gelmek istiyor
musun Worth? İn öyleyse!
Bunun nesi var böyle?
Nasıl olur?
-Bu Ren.
Yaşlı hapishane kaçkını.
-Nasıl?
-Olduğumuz yerde daireler
çiziyorduk.
-Bu imkansız.
Neredeyiz?
-Bilmiyorum.
-Sana neredeyiz dedim!
Bunu sen bul!
Hiçbir şey yapamadın!
Tek yaptığın herkesi
korkutmaktı! Seni katil!
Belki de sen haklısın, Worth.
Buradan cıkmak imkansız.
Uzak dur benden.
Ren o odada ölmemiş miydi?
Neden dışarıda bir şey yok?
-Sınırdayız.
-Daha önce sınırda değildik.
Rennes'i öldüren oda nerede?
-Canın cehenneme!
Bu çok iyiydi.
-Artık ne fark eder ki?
Zaten ölmüş sayılırız.
-Beni dinleyecek misiniz?
Daha önce burada bir oda vardı!
Olduğu yerde dönen biz...
değildik, odalar dönüyordu.
-Elbette.
-Odalar.
-Bu gürültüyü ve sarsıntıyı...
acıklar. Basından beri
yer değiştiriyorduk.
-Tek mantıklı acıklama bu.
O kadar aptalım ki.
-Ne düşünüyorsun, Leaven?
-Biraz izin ver.
Sayılar harita üstündeki
işaretlerdi, değil mi?
Peki haritada hareket eden bir
noktayı nasıl işaretlersin?
-Permutasyonlar.
-Permu ne?
-Permutasyonlar. Odanın geçtiği
tüm koordinatların bir listesi.
Odanın nereden başladığı,
kaç hareket yaptığı ve...
nereye gideceğini gösteren
bir harita gibi.
-Bunların hepsini sayılar mı
söylüyor?
-Bilmiyorum. Ben haritada sadece
bir noktaya bakıyordum.
Bu muhtemelen başlangıç
pozisyonuydu. Benim gördüğüm...
küpün harekete başlamadan önce
nasıl göründüğüydü.
-Tamam, küp hareket ediyor.
Dışarı nasıl çıkacağız?
-27. Cıkısın nerede
olduğunu biliyorum.
-Nerede?
-Benden uzak dur.
-Uzak dur, Quentin!
-Sadece öğrenmek istiyorum.
Sen öğrenmek istemiyor musun?
-Daha önce geçtiğimiz...
şu odayı hatırlıyor musun? Şu
26'dan büyük koordinatı olanı?
-Ne olmus ona?
-O koordinat odayı küpün...
dışında bir yerde gösteriyordu.
-Bir köprü.
-Doğru, ama sadece ilk
yerine geldiği zaman.
-Sen neden bahsediyorsun?
-Bakın, oda bir köprü...
olarak basladı. Ve sonra
labirent icinde bizimle...
karşılaşana kadar yol aldı.
Ama bir noktada...
yeniden ilk yerine dönmesi gerek.
-Yani o oda gerçekten bir köprü.
-Ama kısa bir süre için. Bu şey
dev bir şifreli kilit gibi.
Odalar başlangıç
noktalarındayken kilit açılıyor.
Ama harekete geçtiklerinde
kilit kapanıyor.
-Böyle büyük bir yapının tam bir
tur atması günler alacaktır.
-Peki ne zaman acılacak?
Sakın! İlk yerini sayıları
toplayarak bulabiliriz.
Permutasyonlar sayıları
çıkarırsak bulunuyor.
İste buldum. Bu oda X
ekseni üstünde sıfır...
bir ve eksi bir hareketi yapacak.
Y ekseninde iki, beş ve...
eksi yedi hareketi.
Ve üstünde bir, eksi bir...
ve sıfır hareketleri.
-Bunların anlamı ne?
-Matematikten kaldın mı?
Tamam, referans noktaları...
olarak yan odaların numaralarına
ihtiyacım var.
-666. 897. 466.
-567. 898. Tamam mı?
-Evet.
-Ve 545. Bunu da yazdın mı?
-656. 778. 462.
-Bu yeterli. X 17,
Y 25, ve Z 14.
Sonuca göre bu odanın ilk yerine
varmasına iki hareket kalmıs.
-Zamanımız var mı?
-Belki.
-Öyleyse gidelim.
-Bu sistemle tuzakların...
yerini belirleyebilir misin?
-Tuzakların canı cehenneme!
Hadi köprüye gidelim.
-Ama son botumuzu dısarı...
attığını unutuyorsun aptal.
-Teknik olarak tuzakları...
tespit edebilirim.
-Teknik olarak mı?
-Önce asal sayılarla
isaretlendiklerini sanmıstım...
ama değil, asal sayıların kuvveti
olan sayılarla işaretlenmişler.
-Yani?
-Bunu hesaplayabilir misin?
-Sayılar çok büyük.
-Ama yapabilirsin değil mi?
Yapabilirsin.
-Her gruptaki sayıların...
çarpanını hesaplamam gerek.
Belki bir bilgisayarım olsaydı.
-Senin bilgisayara ihtiyacın yok.
-Evet, var.
-Yapabilirsin dedim.
-Yapamam!
-Bu lanet olası labirentte
ölmek istemiyorum!
-Bak! Dünyada bunu aklından
yapabilecek hiç kimse yok!
Sayılara bir bak!
567 milyon 898 bin 545.
Bunun çarpanlarını bulmama
imkan yok.
567'den bile başlayamam!
Bu sayılar astronomik!
-İki. Astronomik.
-Sen ne dedin?
-Astronomik.
-Ondan önce.
-Çarpanlar?
-567 Kazan. Kaç çarpanı var?
-İki.
-Benimle alay mı ediyorsunuz?
-Kazan? Sadece otuzun
kaç çarpanı var?
-Üc.
-Peki ya yedi?
-Bir. Sekerleme.
-Hiç şekerlemem yok.
-Sekerleme.
-Kazan, her cevabın için...
sana bir kutu şekerleme vereceğim.
-Sekerleme torbada satılır.
-Torbada mı istiyorsun?
Torbada olacaklar.
-Ben kırmızıları sevmiyorum.
-898.
-İki.
-545.
-İki.
-Bize çarpanları söylüyor.
-Astronomik.
-Bana geri zekalı çocuğun...
dahi olduğunu mu söylüyorsunuz?
-Bu sayılara göre...
oda güvenli olmalı.
-Bunu anlamanın bir yolu var.
-Hayır!
Güvenli.
-Kazan. Adamım.
Sayılar ne diyor, evlat?
Buraya bak! Bak dedim!
Yapmasını sağla.
-Kazan, birkaç numaraya...
daha bakacağız. Sayılarla
oynamayı seviyoruz değil mi?
-Asal sayılar.
-Çok doğru. Bana 656'nın...
-Iki.
-779.
-İki.
-462.
-Üc.
-Güvenli.
-Gir. Hadi, acele edin!
Sen de Worth. Celimsiz
poponu kaldır, Worth.
Seninle isim henüz bitmedi.
Leaven, aç şu kapıyı.
Bırak numaralarla
Einstein ilgilensin.
-Tanrım.
-Gidin! Cabuk!
-Leaven.
-563. Lütfen Kazan, 563.
-Lanet olası, sen öldün!
-İki.
-Güvenli!
Bir.
-Tuzaklı.
-Yerdekine bak.
-Öldü mü?
-Pek sayılmaz.
-Yaklasamadınız bile!
Seninle işim bittiğinde
lanet olası...
bir tuzağın içini
boylayacaksın!
Nerede? Buraya gelin. Size
hemen buraya gelin dedim!
Yakalandın. Bu tarafa.
İki.
-Güvenli.
-Dört.
-Güvenli.
Sanırım bu teorimizi
ispatlıyor. Sayılar.
-423.
-Güvenli.
Kazan!
Dinle.
-Fazla uzağa gitmedik.
-Onu bulacağız.
Ne diyorsun?
-Geriye pek fazla canın kalmadı.
Kazan?
-Ben hic kımıldamadım.
-Aferin sana, şimdi buraya
tırmanacaksın tamam mı?
-Bu hoşuma gitmiyor.
14. 26. 14. Worth,
çabuk buraya geri dön!
-Bes torba sekerleme.
-Toplam 27 torba.
-27 torba. Anlastık.
-Bu odanın sonraki hareketi...
bizi köprüye götürecek!
-Tamam, geliyoruz!
-Buraya! Çabuk!
Fazla zamanımız yok, hadi!
Worth.
-Umarım haklı cıkarsın.
-Doğru olmalı.
Hangisi?
Bir dakika bekle. Sabırlı ol.
Evet, tahmin et ne oldu?
-Hayır.
-Bu başladığımız odaydı.
Haklıydım. Yerimizden
hiç ayrılmamalıydık.
Köprü.
-Kırmızı.
-Kazan.
-424.
-Güvenli!
Worth?
-Sen git.
-Ne yapıyorsun?
Şimdi pes edemezsin!
Bu senin suçun değil!
-Dışarıda uğruna...
yaşayacağım hiçbir şey yok!
-Dısarıda ne var?
Sınırsız insan aptallığı.
-Buna katlanabilirim.
Hayır!
Kazan, hemen o kapıdan çık!
Kırmızı, Kazan!