Tip:
Highlight text to annotate it
X
Sadece gece ve sadece gündüz vardı,
ve altıncı gün...
Cennet ve Dünya yaratıldı,
ve tüm Kainat onlara hizmetle görevle kılındı...
Ve yedinci gün gelipte ,
Tanrı işini bitirdiğinde...
O gün herşeye ara verdi ve dinlendi.
Ve dinlendiği 0, yedinci günü...
Kutsadı ve diğer günlerden üstün kıldı.
Yüce Tanrım...
Sen ki tüm kainatın efendisisin...
Sen ki bizi kutsal on emirle kutsadın,
ve bizleri memnun ettin...
ve bizlere kutsal dinlenme günü "Shabbat" ı verdin...
Yaratılışın anısı olan Shabbat ki,
bizim kutsal günlerimizden ilkidir.
O günün,
Yaratılışın o kutsal gününün...
...bizlere verilen bir hatırasıdır.
Bize bu günü verdiğin için sana şükürler olsun,
Ey Yüce Tanrım.
" S C H I N D L E R 'İ N L İ S T E S İ "
Eylül 1939, Alman kuvvetleri
Polonya Ordusunu iki haftada yendi.
Yahudilere tüm aile üyelerini kaydettirmeleri ve
büyük şehirlere taşınmaları emredildi.
Hergün 10.000'den fazla Yahudi,
taşra ve civar bölgelerden Krakow'a geliyordu.
Adın?
Ben bir şey bilmiyorum. Şurada!
- Jerzy, o adamı tanıyor musun?
- Tanımıyorum.
Biraz yaklaşalım, lütfen.
Gülümseyin. Güzel.
REZERVE
Evet, efendim.
Onlara birer içki götür.
Peki, efendim.
Kimin gönderdiğini söyleyeyim?
Benim gönderdiğimi söyleyebilirsin.
— Beyefendi gönderdi.
— Nerede?
Tanıyor musun?
— Kim olduğunu öğren.
— Peki, efendim.
Agnieszka...
Bu gece senin şarkılarını dinlemek
için her şeyimi verirdim.
Ama söylemeyeceğini biliyorum.
Beni utandırıyorsun.
Ne yapıyor?
Sen otur.
Nasılsınız?
Böyle bir yerde bir hanım
masada yalnız bırakılır mı?
Tatlım, bir yalnızlık abidesi gibisin.
Ne hoş bir koku.
Kalbimi kırıyorsun.
Bir sandalye daha, lütfen.
Dostuma da votka.
— Hanımefendi için?
- Pernod.
Masaya gelin, kızlar!
Bizimle için!
Bize gelin! Bizimle evlenin!
İşbirliğinden neyi kastettiğimi
söyleyeyim.
Bütün Yahudilerin yıldız takmasını
öngören yasa çıktıktan iki gün sonra...
Yahudi terziler her türlü
malzemeden tanesi üç zlotiye...
düzinelerle yıldız dikiyorlar.
Söyle bakalım,
iyi şarap olarak ne var?
Mükemmel bir
Alman Riesling'im var. 1937.
Fransız. Bordeaux.
Chateau Latour, 1928, 1929?
Ne biçim bir yasa olduğunu
sanki bilmiyorlar.
Sanki bir binicilik kulübünün
amblemi.
- Margaux, 1929?
- Hayır, yok.
Peki ya Burgundy?
Romanée-Conti, 1937?
İnsan tabiatı.
“Ondan kaçınmak için bunu yapıyoruz.”
Binlerce yıldır yaptıkları şey.
Yaptıkları hep budur.
Fırtınanın geçmesini beklemek.
Ama bu fırtına farklı. Bunlar
Romalılar değil. Bu, SS fırtınası.
"Bir seyyahtı babam benim
O yüzden kanımda var benim"
"Kanımda var benim yürürüm yürüyebildiğim yere kadar,
Dolaşırım gönlümce gönlümün istediği yere kadar,
Ve elimde şapkam, sallarım onu özgürce"
"Falleri, Fallera,
Falleri, Fallera ha ha ha ha ha"
"Falleri, Fallera,
Ve elimde şapkam, sallarım onu özgürce"
Martin?
Evet, efendim.
Kim o adam?
Oskar Schindler!
"Bir çiçek açar çayırda,
İsmi onun Erika"
"Diğer yüzbinlerce çiçek
Hepsi sana, hayrandırlar güzel Erika"
Yahudilerin dikkatine!!!
Bugünden itibaren,
yahudi usulü et kesmek yasaklanmıştır.
YAHUDİ KONSEYİ
Yahudi Konseyi; iş ekipleri, yiyecek ve konut konularında,
Krakow'da rejimin emirlerini yerine getirmekten bizzat sorumlu,
24 seçilmiş Yahudi’den oluşuyordu.
-Özel mülkiyete el konamaz.
-Okullar ne zamana kadar kapalı kalacak?
- Bunun cevabını bilmiyorum.
- Madde 47--
- Hiçbir şey bilmiyorsun!
- Lahey Konferansını biliyorum.
Evimize gelip artık orada
oturmadığımızı söylüyorlar.
Artık bir SS subayına aitmiş.
Lütfen. Ben sadece
bana söylediklerini biliyorum...
ve bana söyledikleri de
her gün değişiyor.
Bize yardımcı olabilmen
gerekmiyor mu?
Bu zımbırtıyı çıkarsam ne olur?
Ne yaparlar yani?
Kafana bir kurşun sıkarlar.
Kes artık şu--
Itzhak Stern.
Itzhak Stern'i arıyorum.
Itzhak Stern siz misiniz?
Benim.
Nerede konuşabiliriz?
Lipowa Caddesinde defterlerini
tuttuğunuz bir şirket vardı.
Ne üretiyordu? Kap kacak mı?
Yasa gereğince Yahudi olduğumu
size açıklamam gerekiyor, efendim.
Eh, ben de Almanım.
İşte o kadar.
- Sizce iyi bir şirket mi?
- Oldukça başarılı.
Ben emaye eşya hakkında
hiçbir şey bilmem. Ya siz?
Ben sadece muhasebeciydim.
Ama basit bir teknoloji,
öyle değil mi?
Makinelerde biraz değişiklik
yaparsan...
başka şeyler üretebilirsin,
değil mi?
Sahra takımları, sefer tasları.
Askeri ihaleler.
Savaş bitince boş ver,
ama şimdi harika.
Çok para kazanmak işten bile değil,
öyle değil mi?
Bence şimdi çoğu insanın
farklı öncelikleri var.
Ne gibi?
Eminim ihalelerde
başarılı olursunuz.
Asında durum ne kadar kötüleşirse,
işler o kadar iyi gider.
Ben gerekli imzaları alabilirim.
Bu, işin kolay yanı.
Şirketi almak için gerekli parayı
bulmak-- zor olan bu.
Paranız yok mu?
O kadar çok param yok.
Tanıdığın var mı?
Evet, Yahudilerden. Yatırımcılar.
Yahudi camiasında burada çalışan
tanıdıkların vardır.
Ne camiası?
Yahudiler artık iş sahibi olamıyorlar.
- Burası da onun için tasfiye ediliyor.
- Ama onlar işin sahibi olmayacak ki.
Ben olacağım. Paralarını ürünle
ödeyeceğim-- kap kacakla.
Kap kacakla.
Kullanabilecekleri şeylerle.
Elle tutabilecekleri şeylerle.
Karaborsada alıp satabilirler,
istediklerini yapabilirler.
Herkes memnun.
İstersen, şirketi benim için
sen yönetebilirsin.
Şunu bir anlayalım.
Paranın tümünü onlar yatıracak,
bütün işi de ben yapacağım.
Kusura bakmayın ama,
siz ne yapacaksınız?
Herkesin şirketin varlığından
haberdar olmasını sağlayacağım.
Belli bir fiyakası
olmasını sağlayacağım.
Benim iyi yaptığım şey budur,
iş değil.
Sunuş.
Bununla ilgilenecek kimseyi
tanımadığımdan eminim.
Ama ilgilenmeleri gerekir,
Itzhak Stern.
İlgilenmeleri gerektiğini
söyle onlara.
2,45 zlotiye Alman markı satan
bir müşterim var.
Yünlü, vizon yaka.
Güzel bir palto.
Yiyecek kuponlarıyla
değiştirmeye razı.
- Fitil, lambalar için.
- Bir kamyon dolusu fitil mi var elinde?
Bir kamyon dolusu fitili
ne yapayım?
Dokuza 12, dokuza 14.
Bilmiyorum.
Büyük, güzel, İran işi.
- Ne var?
- Bunu tanımadın mı?
- Ayakkabı boyası.
- Metal kutuda mı?
- Ayakkabı boyası istedin.
- Metal kutuda. Bu ise cam.
- Benim istediğim bu değildi.
- Ne fark eder?
Ne fark mı eder?
Müşterim onları kendi müşterisine sattı,
o da Alman Ordusuna satmış.
Ancak oraya vardığında
dondurucu soğuk yüzünden kırılmışlar.
- 10 bin adedin hepsi.
- Bu benim sorunum değil.
- Senin sorunun değil mi?
- Benim sorunum değil.
Pekâlâ.
Alman Ordusu malın
kaynağını öğrenmek istiyor.
- Öğrenmelerini sağlayacağım.
- Artık senin sorunun oldu.
Sen sus.
Metal kutu.
Merhaba.
Lafa karıştığım için kusura bakmayın,
ama gömleğiniz çok güzel.
Güzel gömlek.
Nerede böyle güzel gömlek
bulabileceğimi biliyor musunuz?
Böyle mi?
Sokakta bir şey alıp satmak yasak.
Biz yapmayız.
Buraya ibadet için geldik.
Böyle bir gömleğin
fiyatını biliyor musunuz?
Güzel şeyler pahalıdır.
Kaç adet?
Başka şeylere de ihtiyacım olacak,
iş çıkınca.
- Sorun olmaz.
- Zaman zaman.
20 MART 1941
GETTO'YA GİRMEK İÇİN SON GÜN
44/91 N0.lu emirle Vistül Nehrinin
güneyinde bir Yahudi bölgesi kurulur.
Duvarla çevrili gettoya yerleşmek zorunlu tutulur.
Krakow ve civar bölgelerdeki tüm Yahudiler
evlerinden zorla çıkartılır|ve sadece onaltı metrekarelik dairelerde
sıkış tepiş oturmaya zorlanırlar.
Belli ki doğru yere gelmişim.
Nasılsınız?
Güle güle, Yahudiler!
Aman Tanrım.
Aman, Tanrım.
Aman, Tanrım.
Daha iyisi olamazdı.
- Daha kötüsü de olabilirdi.
- Nasıl? Söylesene bundan daha kötüsü
nasıl mümkün olabilir be kadın?
Merhaba.
- Hey, Goldberg.
- Poldek.
- Bu da nesi?
- Artık "Yahudi Konseyi" 'nin kendi polisi var.
- Sahi mi?
- Bir tür asayişi sağlama görevi.
Polis oldum, hiç aklına gelir miydi?
İnanılır gibi değil.
Hayır, hiç de inanılmaz değil.
İyi iş.
Burada yapılabilecek tek iş.
Belki üstlerime seni önerebilirim.
Üstlerin mi?
Yapma. Herkesin dediği
kadar kötü değiller.
Aslında herkesin dediğinden kötüler,
ama çok para var.
Çok para.
Konut tahsis kâğıdımı ver bana.
Haydi.
O şapkayla çok komik
oluyorsun, Goldberg.
Biliyor musun,
soytarı gibi olmuşsun.
Çok önemli bir adam.
Ona iki dakikanızı ayırın.
Ne kaybedersiniz ki?
Sadece oturup dinleyeceksiniz.
Lütfen. Efendim?
Yatırdığınız her binliğin
karşılığı olarak size iki yüz...
- İki yüz.
- Ayda 200 kilo emaye eşya vereceğim.
Temmuz ayından itibaren
bir yıl süreyle.
Sonra ödeşmiş olacağız.
Hepsi bu kadar. Gayet basit.
- Yeterince iyi bir teklif değil.
- Yeterince iyi değil.
Yeterince iyi değil mi?
Şu yaşadığınız yere bakın. Sizi
koydukları şu yere. “Yeterince iyi değil”miş!
Birkaç ay önce haklı olurdunuz.
Artık öyle değil.
Para hâlâ paradır.
Hayır, değil.
Zaten onun için burada oturuyoruz.
Şimdi gettoda tek geçer akçe,
alınıp satılacak mallar.
Durum değişti, dostum.
Bu toplantıyı ben mi istedim?
Bay Stern'e benimle konuşmak
istediğinizi söylemişsiniz.
Ben de geldim.
Size makul bir teklifte bulundum.
Şirkette bir pay önerseniz,
makul bir teklif olurdu.
Unutun gitsin.
Çıkın dışarı.
Söylediklerinizi yapacağınızı
nereden bilelim?
Çünkü ben öyle söylüyorum.
Sözleşme mi istiyorsunuz?
Hangi mahkemede hak arayacaksınız?
Ne yapacağımı söyledim.
Sözleşmemiz budur.
Yahudi kalifiye işçiler için
standart SS ücreti...
günde yedi Mark, vasıfsız işçiler
ve kadınlar için beş Marktır.
Devlet Ekonomi Bürosuna
ödeyeceğiniz para bu.
Yahudilerin kendilerine hiçbir şey
verilmeyecek.
Polonyalılara ise ücret ödeyeceksiniz.
Genellikle biraz daha fazla alırlar.
- Dinliyor musunuz?
- SS hakkında söylediğin neydi?
Ücret mi? Ne neydi?
Yahudi işçilerin ücreti-- işçiye değil,
doğrudan doğruya SS'e ödenir.
- İşçiye hiçbir şey verilmez.
- Ama daha az.
- Bir Polonyalıya ödeyeceğimden daha az.
- Daha az.
Benim söylemek istediğim de
buydu zaten.
Polonyalılar daha pahalıya geliyor.
Neden Polonyalıları çalıştırayım ki?
Lipowa Caddesinde
bir emaye eşya fabrikası.
Bir Alman'a ait.
Ama gettonun dışında; böylece
gerekli başka şeyler için--
yumurta falan, artık ne lazımsa--
Polonyalı işçilerle takas edebilirsiniz.
Burada bulamayacağınız şeyler.
Ayrıca, on tane sağlıklı kadın da
istiyor, şey için--
- Ben sağlıklıyım.
- Kız kardeşini de getir, tamam mı?
Çekilin yoldan!
Boşaltın yolu!
Savaş çabasına yararlı olacak
bir zanaatın olduğuna...
- onları ikna etmelisin.
- Ne gibi?
- Ben müzisyenim.
- Ya yoksa?
- Adını bir listeye yazıyorlar.
- ve kamyonlara bindiriyorlar--
- Yok, bu doğru değil.
- Müzisyen misin?
- Evet.
- Ben olsam, saklanacak yer arardım.
Ben bir hayvan gibi saklanmayacağım.
Saklanacak yerler var.
Ben Lwow Üniversitesi mezunuyum.
Roznow'daki hidroelektrik santralinde
çalışıyordum--
Blauschein.
Gerekli kâğıtları alacağım,
çünkü bu kart artık işe yaramıyor.
Bütün gün bu kuyrukta beklesen bile
ancak bunlardan alırsın.
Bir işe yaramıyor bunlar.
Şimdi kuyruktan çıkmalısın...
sonra da zaruri işçi olduğunu
belirten bir mavi kart...
yani Blauschein almalısın.
Pankiewicz'de sana
bu kâğıtlardan alırım.
Eczacı. İşte, bak.
Bil bakalım burada kim var?
Poldek!
Hava almaya mı çıktın, Poldek?
- Kuyrukların zevkini mi çıkarıyorsun?
- Ayakkabı boyası lazım mı?
Belki metal kutuda?
Zaruri değil mi?
Bence siz bu kelimenin
manasını yanlış anlıyorsunuz.
Size "Mavi Kart" veremem, beyefendi.
Şuraya geçin.
Yürü. Sıradaki!
Ne demek “zaruri değil”?
Ben tarih ve edebiyat öğretmeniyim.
Ne zamandan beri zaruri değilmiş?
O, metal perdah ustası.
- Olmadı mı?
- 53 yaşında.
- Çok yeni görünüyor.
- Teşekkür ederim.
Sen aklını kaçırmışsın.
Bunu çekmecende bırakmışsın.
Kaç kere söyledim sana?
Çalışma belgeni
daima yanında taşımalısın.
Ama sen çekmecende bırakıyorsun.
Kaç kere söyledim sana?
Ben metal perdah ustasıyım.
Yuvarlak saç levhayı alıyoruz...
sabun çözeltisine daldırıyoruz.
Sonra presin ortasına
yerleştiriyoruz.
Çorba kazanı elde ediyoruz.
Grosz, Bayan Grosz,
birbirinizden ayrılmayın.
Efendim, burada Bay Bankier ve
tarafımdan imzalanmış...
Alman Emaye Fabrikası için
on çalışma izni var.
Kömürleşmişse,
eğeyle temizle.
Ama iki elektrodu aynı anda tutma.
Elektrik çarpar.
Haydi, bir dene bakalım.
Metali presin altına kaydırın...
ama çok dikkatli olun,
yoksa parmaklarınız...
çaydanlığın bir parçası
haline gelir.
- Mesleğin?
- Yazarım. Flüt çalarım.
Ama Moses vasıflı
metal işçisidir.
Tencere yapabilir.
Depo yapabilir.
Bay Schindler ne isterse, onu yapabilir.
Çok vasıflı işçidir.
Kartını ver ona.
Moses, ona kartını ver.
Şimdi de çanağı maşayla tutup...
emaye çözeltisine daldırın.
Sağa sola döndürdükten sonra
kuruması için dikkatle bir kenara koyun.
Ne sorarsa sorsun,
bırak senin adına ben konuşayım.
Sakın bir şey söyleme.
Dosyalama, faturalama,
randevu takibi ve steno.
Tabii, daktilo.
Daktilonuz nasıl?
- İyi.
- Lütfen.
Bir sekreter lazım.
Bir tanesini seçin.
Nasıl seçeceğimi bilemiyorum.
Hepsi de o kadar... vasıflı ki.
Birini seçmelisiniz.
Gülümseyin. Gülümseyin.
Lütfen,
konuğumla ilgilen.
Kutuda çay iyi olur.
Kahve, pate...
Kielbasa sosisi,
çeşitli peynirler, Beluga havyarı.
ve tabii Alman sigarası
olmazsa olmaz.
Bulabildiğin kadar al.
ve biraz daha taze meyve.
En zor bulunanlardan--
portakal, limon, ananas.
Birkaç kutu Küba purosu lazım.
En iyisinden.
ve siyah,
bitter çikolata.
Dilber parmağı gibi olanlardan değil.
Kalıp çikolata.
Şöyle el büyüklüğünde,
şarap tadımlarında tadılanlardan.
Tonla konyağa ihtiyacımız olacak.
En iyisinden, Hennessy.
Dom Perignon şampanya.
L 'Espadon sardalye konservesi al...
ve naylon çorap bulmaya çalış.
Askeri kullanım için özel olarak
tasarlanmış ve yapılmış...
emaye çanak çömlek
fabrikası...
Alman Emaye Fabirikası'nın
tam üretime geçtiğini...
size bildirmekten kıvanç duyuyorum.
Yalnız en modern
donanımın kullanıldığı DEF'in...
son derece yetenekli ve
tecrübeli...
zanaatçı ve ustalardan
oluşan personeli...
eşsiz bir kaliteye sahip
ürünler yaratmakta...
ve bana mutlak bir
güven ve gururla...
rakiplerimin hiçbir alanda
erişemeyeceği bir...
komple sahra ve mutfak eşyaları
portföyü sunma imkânı sağlamaktadır.
İlişikteki listeye
ve renk seçeneklerine bakınız.
Ekteki tekliflerin
onayınızı alacağı beklentisiyle...
uzun süreli ve karşılıklı yarar
sağlayacak bir ilişki umut ediyorum.
Size şimdiden en derin
şükran duygularımı...
ve saygılarımı sunuyorum.
Oskar Schindler.
Gelecek Perşembe için buradan
700 gros istiyorum.
Dokuz yüz--
Hayır, Çarşamba için bin olsun.
Bu malzemelerin hepsi gelecek Salı
Madritsch'in fabrikasına gidiyor.
Babam, “Hayatta üç şey
gereklidir” derdi...
“iyi bir doktor...
bağışlayıcı bir rahip...
ve akıllı bir muhasebeci. “
İlk ikisine hiçbir zaman
pek ihtiyaç duymadım.
Ama üçüncüsü--
Hiç olmazsa kaldırırmış gibi yap,
Tanrı aşkına.
Hepsi bu kadar mı?
Sana teşekkür etmeye çalışıyorum.
Sen olmasan bunları
başaramayacağımı söylüyorum.
Normal davranış,
teşekkürümü kabul etmek olurdu.
Aynı zamanda,
nezaket de bunu gerektirir.
Bir şey değil.
Dışarı çık.
Klonowska, kim o?
Çok utandı.
Haline bak.
Biliyor musun?
Aslında ondan hoşlanırdın.
- Oskar, lütfen.
- Ne?
Sırf sen hoşlanıyorsun diye
benim de ondan hoşlanmam gerekmez.
Bu işler böyle olmuyor.
Burada durumun iyi.
Harika görünüyorsun.
- Basamağa dikkat, küçük hanım.
- Bayan Schindler, Marek.
- Göz boyama değil mi, bütün bunlar?
- Nasıl göz boyama olabilir?
- Araba, daire.
- Dur bir dakika.
Tahmin et bakalım,
kaç kişi çalıştırıyorum?
Kariyerinin zirvesinde
babam 50 kişi çalıştırıyordu.
Ben 350 kişi çalıştırıyorum.
Fabrikada 350 işçi,
tek bir amaç için çalışıyor.
Kap kacak imal etmek için mi?
Para yapmak için.
Benim için.
Beni soran oldu mu?
Memlekette mi?
Herkes. Sürekli olarak.
Burada Schindler adı kolayca
unutulmayacak, bu kesin.
“Oskar Schindler,” diyecekler.
“Onu herkes hatırlar.
Olağanüstü bir şey yaptı.
Kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptı.
Geldiğinde hiçbir şeyi yoktu--
tek bir valiz dışında--
ve iflas etmiş bir şirketi
büyük bir imalat tesisi haline getirdi.
ve bir sandık--
İki sandık dolusu parayla gitti.
Dünyanın serveti.”
Hiçbir şeyin değişmediğini görmek ferahlatıcı.
Yanılıyorsun, Emilie.
Daha önce bunu bilmem
mümkün değildi...
ama daima bir şey eksikti.
Giriştiğim her işte, başarısız olan
ben değilmişim; bunu şimdi anlıyorum.
Eksik olan bir şey vardı.
Ne olduğunu bilseydim bile,
yapabileceğim bir şey yoktu...
çünkü onu yaratabilmek
mümkün değil.
ve başarıyla başarısızlık arasındaki
fark tamamen ona bağlı.
Şans mı?
Savaş.
Kalayım mı?
Çok güzel bir şehir.
Kalayım mı diye sordum.
Bu sana kalmış bir şey.
Bana söz ver, Oskar...
bir daha hiçbir kapıcı
veya metrdotel...
Bayan Schindler'den başka birisi
olduğumu zannetmeyecekse...
kalırım.
- Güle güle, tatlım.
-Hoşçakal, Kendine iyi bak.
Bunu okumaya çalışabilirim ya da
soğutmadan yemeğimi yiyebilirim.
İşler iyi gidiyor mu?
- Evet.
- Bu ay geçen aykinden iyi mi?
Gelecek ayın daha kötü olacağını
düşünmemiz için bir neden var mı?
Savaş sona erebilir.
- Ne?
- Dışarıda bir makinist var...
kendisini işe aldığınız için
size bizzat teşekkür etmek istiyor.
Her gün geliyor. Çok müteşekkir.
Sadece birkaç dakikanızı alır.
Bay Lowenstein?
Size teşekkür etmek istiyorum,
efendim...
bana çalışma fırsatı
verdiğiniz için.
Bir şey değil.
Eminim işinizi çok iyi yapıyorsunuzdur.
SS'ler beni dövdüler.
Beni öldürürlerdi...
ama sayenizde savaş çabası
için gerekliyim.
Bu çok iyi.
Sizin için var gücümle çalışıyorum.
Bundan eminim.
Sizin için var gücümle
çalışmaya devam edeceğim.
Çok iyi. Teşekkürler.
- Tanrı sizi korusun, efendim.
- Peki.
Siz iyi bir insansınız.
- Hayatımı kurtardı.
- Evet, öyle.
Tanrı onu korusun.
Tanrı sizi korusun.
Özür dilerim, Müdür Bey,
ama çok geç kaldınız.
Bu, Yarbay için, efendim.
Bu da yeğeni Greta için.
Doğum günü de.
Sırası gelmişken, bir daha
bunu asla yapma.
Git, direksiyona geç! Eğilme.
O adamın tek kolu olduğunu
fark ettin mi?
Öyle mi?
- Ne işe yarıyor?
- Çok yararlı.
Birazdan kürekler gelecek.
Herkes eline bir kürek alacak ve caddeyi silip süpüreceksiniz.
Anlaşıldı mı?
İşe geç kalacağız.
Haydi çabuk olun!
Haydi indirin kürekleri aşağıya!
Onları kendi malın olarak
görmemelisin, Oskar.
Üretim konusunun
buradaki subaylardan bazılarının...
umurunda bile
olmadığını anlamalısın.
Yahudilere kar küretmek...
onlar için bir ulusal öncelik.
Bunun gerçek durumla
bir ilgisi yok, Oskar.
Bunu sen de ben de biliyoruz.
Yahudilerin kar küremesi--
Töresel bir önem taşıyor.
- Gel benimle.
- Ben zaruri işçiyim.
- Zaruri işçi mi?
- Evet.
Oskar Schindler'in
yanında çalışıyorum.
Tek kollu bir Yahudi?
İki kat işe yaramaz!
Bir günlük üretim kaybettim, Rolf.
Oskar Schindler'in
yanında çalışıyorum.
Danka, kara bak.
Kara bak!
Bir işçi kaybettim.
Tazmin edilmeyi bekliyorum.
Ekonomi Dairesine şikâyet dilekçesi ver.
Bu senin hakkın.
- Bir işe yarar mı?
- Tabii ki yaramaz.
SS Bütçe ve İnşa Dairesinden bir
kodaman öğle yemeğine geldi...
ve bize, Yahudi vasıflı işçinin...
Alman Devlet Ekonomisinde
bir yeri olduğunu sanmanın...
haince bir düşünce olduğunu söyledi.
Tek kollu makinist mi, Oskar?
Metal pres operatörüydü.
Oldukça ehliyetli.
Müdürüm?
Kahretsin. Olamaz.
Stern, sen misin?
Hayır, ben Poldek.
Stern'le ilgili.
Çantalarınızı platformda bırakın.
Okunaklı bir şekilde etiketleyin.
Önce adınızı,
sonra soyadınızı yazın.
Çantalarınızı yanınıza almayın.
Arkanızdan gönderilecekler.
Çantalarınızı platformda bırakın.
Okunaklı bir şekilde etiketleyin.
- Adı listede.
- Öyle mi?
- Haydi, onu bulalım.
- Üzgünüm. Onu alamazsınız.
Adı listede.
Zaruri işçi olsaydı--
Bir kâtiple konuşuyorum.
Senin adın ne?
- Liste doğru, efendim.
- Sana listeyi sormadım.
- Sana adını sordum.
- Klaus Tauber.
Tauber.
Başçavuş, bu beyefendi
bir hata yapıldığını düşünüyor.
Fabrika müdürüm bu trenin içinde.
Tren onunla kalkarsa,
üretim kesintiye uğrar...
ve Silahlanma Kurulu
nedenini öğrenmek ister.
- Adı listede mi?
- Evet, efendim.
Evet, liste doğru, efendim.
Yapabileceğim bir şey yok.
Adınız nedir?
Benim adım mı?
Benim adım Kunder.
Başçavuş Kunder.
Ya sizinki?
Schindler. S-C-H-l-N-D-L-E-R.
Beyler, çok teşekkür ederim.
Sanırım bu ay çıkmadan...
her ikinizin de Güney Rusya'da
olacağınızı garanti edebilirim.
İyi günler.
Efendim?
Özür dilerim.
- Treni durdurun!
- Özür dilerim.
Burada! Treni durdurun!
Treni durdurun!
Burayı imzalayın.
Şuraya da parafınız.
Bizim için fark etmez,
anlıyor musunuz?
Şu ya da bu.
Listede aksama oluyor.
Kırtasiye işi.
Çalışma belgemi evde bırakmışım.
Bir hata olduğunu
onlara açıklamaya çalıştım, ama--
- Özür dilerim, Aptallık ettim!
- Ya beş dakika geç kalsaydım?
O zaman kimbilir nerede olacaktın?
“YAHUDİ MAHALLESİ”
KRAKOW GETTOSU, 1942 KIŞI
Bu sabah bir rüya görürken uyandım.
Beş parasızdım ve 12 kişiyle
aynı odada kalıyordum...
sonra fark ettim ki...
beş parasızım ve 12 kişiyle
aynı odada kalıyorum.
- Buna gülüyor musun?
- Gülmek zorundayım.
Duvarların ardında yaşıyorsun.
Duvarlar bana koymuyor.
Hayatımın kısıtlanmasından bezdim.
O duvarlar onları dışarıda tutuyor.
Beni ilgilendiren tek şey bu.
Burayı seviyorum.
Ne bileyim işte, bir tür...
ata mirası sefalet hissi var.
Bu insanların kölesisin.
- Ben akıllıyım.
- A, evet, sen akıllısın.
- Sen gerçek bir dahisin.
- Sen fırsatı kaçırdın.
Bugün düşüncelerimi toplayacak
zaman bile buldum.
Bunu son ne zaman yaptığımı
hatırlamıyorum bile.
En son ne zaman yaptık bunu?
En son ne zaman durup konuştuk?
Bugün kimse bir kamyona
binmemi emretmedi.
Kimse işyerimi elimden almadı.
Elinden alınacak
bir işyerin yok ki.
Buradan düşebileceğimiz
bir yer yok.
İşte bu kadar. Dibe vurduk.
Getto... özgürlük demek.
Bu cadde gettoyu hemen hemen
tam ortadan ikiye bölüyor.
Sağ tarafta, Getto A:
memurlar,
sanayi işçileri ve saire.
Sol tarafta, Getto B:
işgücü fazlası...
çoğunlukla yaşlılar ve sakatlar.
TEĞMEN AMON GOETH
İşe başlamak isteyeceğiniz
yer de burası, ha?
TEĞMEN AMON GOETH
TEĞMEN AMON GOETH
Bir sorunuz var mı, efendim?
Evet, tente neden açık?
Götümdeki bok dondu.
PLASZOW ÇALIŞMA KAMPI
İNŞA HALİNDE
Beklenen işgücü
25 - 30 bin arasında.
PLASZOW ÇALIŞMA KAMPI
İNŞA HALİNDE
PLASZOW ÇALIŞMA KAMPI
İNŞA HALİNDE
Tabii, ayrılmış olacak. Erkekler
taşocağının yanındaki barakalarda.
- Kadınlar diğer tarafta--
- Benim yerim neresi?
- Orası, efendim.
- Orası?
- Evet, villa.
- Sen şuna villa mı diyorsun?
- Sinagog, görebiliyor musunuz?
- O villa değil.
- Onu ahıra dönüştürmeyi düşünüyoruz.
- O bir ev.
Şuradaki nedir?
Anaokulu. Elli bir.
Ayrıca dişçimiz, kunduracımız,
pratisyen doktorlarımız da var.
İşte geldiler, efendim.
İçinizden biri çok şanslı bir kız.
Bu ağır işlerden uzakta...
benim villamda çalışacak...
biri lazım.
Aranızda kimin
ev işlerinde tecrübesi var?
Evet, düşündüm de, aslında
başkasının hizmetçisini istemiyorum.
Sinir bozucu bir sürü
alışkanlığı unutturmak gerekecek.
Soğuk algınlığımı sana
geçirmek istemiyorum.
Adın ne?
- Helen Hirsch.
- Ne?
- Helen Hirsch.
- Ne? Duyamıyorum.
Evet.
Hepsini yıkın!
- İş başına!
- Hepsini yıkın!
Yıkın!
Güvenli değil!
Temelin betonunun yanlış döküldüğünü
söylüyor. Yıkılması gerekiyormuş.
Söyledim ona, alt tarafı bir baraka,
Hotel Europa değil ki.
Kahrolası Yahudi mühendis karı.
Pis kaltak!
Bütün temelin yıkılıp
yeniden beton dökülmesi lazım.
Yoksa en azından
barakanın güney ucunda...
göçük olur.
Göçük, sonra da bina yıkılır.
- Sen mühendis misin?
- Evet.
Adım Diana Reiter.
Milano Üniversitesi...
İnşaat Mühendisliği
Fakültesi mezunuyum.
Eğitilmiş bir Yahudi,
tıpkı Karl Marx gibi.
-Otto buraya gel.
- Emredin Komutanım.
- Vur onu.
- Ne?
Komutanım,
ben sadece işimi yapmaya çalışıyorum.
Evet, ben de benimkini.
Ama, efendim, o inşaat ustabaşısı.
Bu insanlarla
tartışmaya girmeyeceğiz.
Hayır. Onu burada vur,
ben yetki veriyorum.
Bundan daha fazlası gerekecek.
Eminim haklısındır.
Yıkın, yeniden beton dökün,
yeniden yapın...
aynen dediği gibi.
Daha göreceğimiz şeyler var,
ama bir saat sonra hava kararacak.
Bugün tarih yaratılıyor.
Bugün hatırlarda kalacak.
Bundan yıllar sonra...
gençler hayranlık içinde...
bugünü soracaklar.
Bugün tarih yaratılıyor
ve sizler bunun bir parçasısınız.
Altı yüz yıl önce...
başka yerlerde veba salgını
nedeniyle suçlanırlarken...
sözde Büyük Kazimierz...
Yahudilere Krakow'a
gelebileceklerini söyledi.
Onlar da geldiler.
Pılı pırtılarını taşıyarak
şehre doluştular.
Yerleştiler.
Kök saldılar.
Ticarette, bilimde...
eğitimde ve güzel sanatlarda
başarılı oldular.
Buraya geldiklerinde
hiçbir şeyleri yoktu.
Hiçbir şey.
ve gelişip zenginleştiler.
Altı yüzyıldır...
bir Yahudi Krakow var.
Düşünün.
Bu akşama kadar...
o altı yüzyıl rivayet
haline gelecek.
Hiç yaşanmamış gibi.
Bugün tarih yaratılıyor.
GETTONUN TASFİYESİ
13 MART 1943
Eşyalarınızı arkanızdan yollayacağız!!
Bence Getto B'den başlayalım.
- Tamam mı?
- İki taraftan mı başlayalım?
Hayır, oradan başlamak istiyorum.
Sağ taraftan.
Sonra da öbür tarafa geçeriz.
- Dışarıda bir şeyler oluyor.
- Sen çocukları al.
Açın kapıları!
Herkes dışarı çıksın!
Açın kapıları! Size açın kapıları dedik.
Açın kapıları! Çıkın dışarıya.
Çıkın dışarı. Yahudi domuzlar!
Çıkın dışarı! Haydi çıkın.
Sıkı giyinin ve çıkın dışarı!
Sıkı giyinin ve çabuk aşağıya inin.
Sıkı giyinin ve çabuk aşağıya inin.
Yanınıza bavul almayın.
Gold, Haim!
Devam edin.
Gold, Haim!
- Evet Gold benim.
- Götürün.
Çabuk yürüyün.Bavul yasak dedik. Almayın.
Bir dakika.
Kaç yaşındasın? Adın ne.
Bavul yasak dedim size!
Bırak elindeki çantayı.
Oraya doğru yürüyün.
Bavullar burada kalacak.
- Benim mavi kartım var.
- Sana yürü dedim.
Bavulları buraya bırakıyorsunuz.
Herkes karşıya doğru yürüsün.
Lağımlardan kaçacağız.
Açık mı diye kontrol etmem lazım.
- Mila, çantaya birkaç şey koy.
- Ben lağıma giremem.
Lağıma girmeyeceğimi
sana söyledim.
Girebilirsin. Evet, girebilirsin.
Lağıma girmem.
Yürüyün! Oraya!
Oraya! Yürüyün!
Kartını göster, Yahudi!
Kartın nerede Yahudi!
Kartın nerede Yahudi!
Şu sıraya.
O lanet olası kimliğini göster diyorum.
O pis kimliğini ya gösterirsin.
Ya da seni burada gebertirim.
Durun ateş etmeyin!
Ne yapıyorsun, salak?
Kafayı mı yedin?
Beni de vurabilirdin. Farkında mısın?
Kıl payı kurtuldum.
-Özür dilerim.
-Ne demek özür dilerim?
Devam edin.
Konuşmayın.
Yürümeye devam edin.
" ZEHİR"
Ölmüş sayılır. Bırak onu.
Bir dakika müsaade edin.
Bırakın içeriye götüreyim.
Ya sen de onunla gidersin...
ya da sıraya geçersin.
Kadınlar sola!
Erkekler sağa.
Kadınlar sola.
Bırak beni!
Kocam olmadan gitmem!
Kadınlar sola,
erkekler sağa.
Aman Tanrım!
- Senin "Mavi Kartın" ın var.
- Artık fark etmez.
- Getto'yu temizliyorlar.
- Senin için yer yok.
Ne diyorsun be?
Daha önce denedik. Yeterli yer var.
- Fikrimi değiştirdim!
- Anne!
Bak ne kadar yer var.
Bir de bana bak. Sadece korkuyorsun.
Kıza yer var, ama sana yok.
- Anne, ben çıkıyorum!
- Olduğun yerde kal.
Bilmem nerede olacağına
burada olmanı tercih ederim.
Çok iyi selam duruşu.
Geçişi engellememeleri için...
yol üzerindeki bohçaları
temizleme emri aldığımı...
saygıyla bildiririm.
İşini bitir ve sıraya geç,
küçük Polonyalı şak-tak asker.
- Bayan Dresner?
- Evet.
Sen oğlumun arkadaşısın.
Merak etme, sessizce gidiyorum.
Hiç mesele çıkarmam.
Hayır, merdivenin altına geçin.
Yakında aramaya son verirler.
O zaman orada emniyette olursunuz.
Lütfen saklanın! Lütfen!
Merdivenin altına saklanın.
Binayı aradım.
Kimse yok.
Merhaba, Adam.
Merhaba, Danka.
Benimle gel.
Sizi iyi sıraya sokacağım.
Şu sözü bilir misin?
“Bir saatlik hayat, gene de hayattır.”
Artık çocuk değilsin.
Senin için dua ediyorum.
"Küçücük sobamızda, parlak bir ateş yanar,
Isınır içimiz rahatlar"
"Ve Haham öğretir alfabeyi tüm küçüklere.
Der ki bu alfabe, önce gelir A-Be-Ce"
"Ve Haham öğretir alfabeyi tüm küçüklere.
Der ki bu alfabe, önce gelir A-Be-Ce"
"Dinleyin küçüklerim, hatırlayın canlarım,
bu öğrendiklerinizi benden"
"Tekrarla bir kez daha, ve hatta bir kez daha
Alfabenin temelidir öğrendiğin, bunu sakın unutma"
"Tekrarla bir kez daha, ve hatta bir kez daha
Alfabenin temelidir öğrendiğin, bunu sakın unutma"
"Küçücük sobamızda, parlak bir ateş yanar,
Isınır içimiz rahatlar"
"Ve Haham öğretir alfabeyi tüm küçüklere.
Der ki bu alfabe, önce gelir A-Be-Ce"
"Ve Haham öğretir alfabeyi tüm küçüklere.
Der ki bu alfabe, önce gelir A-Be-Ce"
Lütfen, gidelim.
Gidelim, lütfen.
Haydi.
"Dinleyin küçüklerim, hatırlayın canlarım,
bu öğrendiklerinizi benden"
"Tekrarla bir kez daha, ve hatta bir kez daha
Alfabenin temelidir öğrendiğin, bunu sakın unutma"
"Tekrarla bir kez daha, ve hatta bir kez daha
Alfabenin temelidir öğrendiğin, bunu sakın unutma"
İşaret koy.
İşaretle.
- Çaldığın ne? Bach mı?
- Hayır.
Hayır Motzart.
- Mozart mı?
- Elbette.
- Buraları da bugün mü halledeceğiz?
-Hayır halledemeyiz. Bugün bitmez.
Şu kahrolası gece bir bitse.
Dikkat! Sıraya girin!
Arka sıralar çabuk olun!
Hadi sıraya girin dedim.
Arka sıralar!
Şapkaları indirin!
Yoklamayı yapın!
Adını duyan elini kaldırsın.
Yoksa kaldırmasını bilirim.
Burada.
- Tamam gidebilirsiniz.
- Haydi yürüyün.
En beter kısmı bitti.
Artık işçiyiz.
Hay Tanrım.
Amon, sen ne kahrolası
rezil bir çocuksun be!
Haydi uyan artık.
- Kahve yap.
- Git kendin yap.
SS, Plaszow'daki belli sanayileri
bizzat yönetecek--
bir metal fabrikası,
fırça fabrikası...
Almanya'da bombardımandan
zarar gören ailelerin kullanımı için...
Getto'daki Yahudi giysilerini
işleyecek başka bir fabrika.
Ama Komutanın tel örgülerinin
arkasına taşınmaktan--
en yararlı çıkacak olanlar sizin gibi
özel sektör kuruluşları olacak--
Hayır, hayır, kalkmayın.
Julian, nasılsın?
Seni gördüğüme memnun oldum,
dostum.
- Oskar Schindler.
- Leo John.
- Franz, seni gördüğüme sevindim.
- Merhaba. Gelebildiğine sevindim.
- Ben de. Julius.
- Nasılsın? Kilo vermişsin.
Yalnız üst taraftan.
Oturun, lütfen.
Nasıl gidiyor?
Oskar Schindler.
- Sizi beklemedik.
- İyi. Bir şey kaçırdım mı?
Bay Bosch ve Bay Madritsch'e
fabrikalarını Plasow'un içine...
taşımalarının bazı avantajlarını
anlatıyordum.
Ben yemeği kastetmiştim.
İşçilerin işyerinde oturduğu için
her an emrinde olacak.
İstersen onları
bütün gece de çalıştırabilirsin.
Fabrikanda uyguladığın politikalar,
geçmişte neyse...
aynen devam edecek.
Onlara saygı gösterilecek.
Söylesene, böyle bir elbiseyi
nereden buluyorsun?
- İpek mi o?
- Tabii.
Hoş bir pırıltısı var.
- Teşekkür ederim.
- Çok güzel.
Sana da bir tane alayım diyeceğim,
ama yapan adam muhtemelen ölmüştür.
Bilmiyorum.
Geçen gün işe gittim.
Ortalıkta kimse yok.
Kimse bana bir şey söylemedi.
Öğrenmem gerekiyor. İçeri giriyorum.
Herkes gitmiş.
Hayır.
Gitmediler.
Buradalar.
Onlar bana ait!
Her gün para kaybediyorum. vurulan
her işçi bana para kaybettiriyor.
Başka birini bulmam,
eğitmem gerekiyor.
O kadar çok para kazanacağız ki,
bütün bunların önemi olmayacak.
Kötü iş yönetimi.
Teşekkür ederim.
Şişeyi bırak.
Lena...
Teşekkür ederim.
Scherner bana senin hakkında
başka bir şey daha anlattı.
Öyle mi? Neymiş o?
Senin “şükran” kelimesinin
anlamını bildiğini.
Başkalarının aksine,
senin için bunun...
muğlak bir şey olmadığını.
Olduğun yerde kalmak istiyorsun.
Başka menfaatlerin var.
İşler iyi gidiyor.
Kimsenin sana ne yapman
gerektiğini söylemesini istemiyorsun.
Aslında bütün bunları anlayabilirim.
Seni tanıyorum.
Senin istediğin kendi
tali kampına sahip olmak.
Bunun neleri içerdiği
hakkında bir fikrin var mı?
Sadece kırtasiye işleri bile?
Bu şeyi inşa etmen gerekiyor.
Sırf gerekli izinleri almak
bile insanı çıldırtmaya yeter.
Sonra mühendisler boy gösterir,
ortalıkta dolaşırlar...
drenaj, temeller, yönetmelikler,
tam spesifikasyonlar...
kilometrelerce tel örgüler,
1200 kilo dikenli tel...
6 bin kilo elektrikli çit,
seramik yalıtıcılar...
mahpus başına üç metreküp hava
hakkında tartışır dururlar.
Şakası yok, katil olmak işten bile
değil. Başımdan geçti. Biliyorum.
Evet, biliyorsun.
Bunları yaşadın.
Benim işlerimi kolaylaştırabilirsin.
Müteşekkir olurum.
Stern nerede?
Goldberg ve Chilowicz,
bu kamptaki fabrika sahiplerinden...
payımı almamı sağlıyorlar...
böylece sana da esas hesabımla
ilgilenmek kalıyor--
Schindler hesabıyla.
Bağımsız olmak istiyor.
Ona bağımsızlığını verdim.
Ama bağımsızlığın bir bedeli var.
Bunu anlıyor musun?
Yüzüme bak.
Şimdi kime çalıştığını unutma.
- Bize daha fazla şarap lazım.
- Daha fazla şarap!
Arkadaşımı tut.
Gitmesine izin verme.
Teşekkürler, Müdür Bey.
- Ne yapıyorsun?
- Ne? Başımı kaşıyorum?
Bitlendiğimizi sanmalarını sağlıyor.
Uzak durmalarına yardımcı oluyor.
- Bitli misin?
- Not defteriniz yanınızda mı?
SS dostlarımızın eş ve çocuklarının
doğum günleri masamdaki takvimde var.
Bir şeyler göndermeyi unutmayın.
Ana Yönetim ve Ekonomi Bürosuna,
Silahlanma Kuruluna--
Yavaş, Stern, yavaş yavaş.
İçişleri Genel valiler Bölümüne
ve Polis Müdürüne...
ödenen rüşvetleri “ücret” olarak
kayda geçirin...
ve ödemeleri her ayın ilk günü yapın.
SS'teki adamlarımızın durumu
ise farklı...
Onların listesi
yazı masamın alt çekmecesinde--
“Ayın ilk günü--”
SS'teki adamlarımız: liste, masamın
alt çekmecesinde; bunlar...
gerçek hayır kurumlarına bağış olarak
her görevlinin bürosuna gönderilecek.
Yasal defterde tedarikçi
olarak görünen...
karaborsacı bağlantılarımızla
ilişkiler--
- Boş ver.
- Ne demek boş ver?
- Başımı ağrıtıyor!
- Bunları unutamazsınız!
- Seni buradan çıkaramadım.
- Beni merak etmeyin.
Her neyse, Hemen her hafta buradayım.
Genellikle Çarşamba günleri.
Sana uğrar,
nasıl olduğuna bir bakarım.
Al.
Bunları cebine koy.
Haydi.
Müdür Bey, her şeyin mahvolmasına
izin vermeyin. Çok çalıştım.
Teşekkürler, şey için--
İyi şanslar.
Dikkat.
Bırakın işi.
Komutan geliyor!
PLASZOW ÇALIŞMA KAMPI
İÇİNDEKİ METAL MALZEME FABRİKASI
Çalış!
PLASZOW ÇALIŞMA KAMPI
İÇİNDEKİ METAL MALZEME FABRİKASI
- Ne yapıyorsun?
- Menteşe, efendim.
Yarın yeni işçiler geliyor.
Neredendiler?
Yugoslavya, Komutanım.
Onlara yer açmam lazım.
- Bana bir menteşe yap.
- Peki, efendim.
İyi gidiyorsun.
Çok iyi.
Ama biraz kafam karıştı,
belki sen yardımcı olabilirsin.
Anlamadığım şey şu ki,
sen sabahtan beri çalışıyorsun...
galiba sabah saat
6'dan beri, değil mi?
Ama burada çok az menteşe var.
- Hey Tanrım.
- Ben deneyebilir miyim, efendim?
Mekanizmayı kontrol et.
Belki eğilmiştir.
Hayır. Mekanizma olsa,
tıklamayı duymazsın.
Sorun iğnede.
- Belki iğne mili yağlıdır.
- Ben şimdi ne dedim? Al.
Arz etmeme izin verin: Yaptığım
menteşelerin sayısı azdı...
çünkü bu sabah makinelerin
kalibrasyonu yapıldı.
Bana kömür küreme görevi verildi.
Garip, ha?
Teşekkür ederim, Muek.
A, Lisiek. Deriye dokunma.
Yeni yağlandı.
- Rottenführer Onbaşı.
- Benim için mi?
Çok teşekkür ederim, Müdür Bey.
Sayın müdürüm!
Sayın müdürüm!
Menteşeleri yavaş yapıyormuş.
Tamam, adam bir dakika içinde bir
menteşe çıkarıyormuş. Ne olmuş?
- Teşekkür ederim, efendim.
- Bir şey değil.
Tavuğu kimin çaldığını bilen yok mu?
Adamın biri bir tavukla dolaşıyor
ve kimse fark etmiyor.
Canınızı kurtarın.
Tavuğu kimin aldığını söyleyin.
Hâlâ kimse bilmiyor mu?
Sendin.
Bu suçu sen işledin.
- Hayır, efendim.
- Ama kim olduğunu biliyorsun.
- Evet.
- Kim?
O!
- Çok yetenekli.
- Evet, tabii. Onu bana getir.
Efendim.
Teşekkür ederim.
- Tekrar teşekkürler, Müdür Bey.
- Tekrar bir şey değil.
Böyle harika bir şirket
için çalışmak onurdur.
Geldiğin için çok mutluyuz.
Emaye eşya üretimi
hakkında her şeyi...
- öğreneceğime söz veriyorum.
- Çok iyi.
- Alo? Bayan Elsa Krause burada.
- Sadece beş dakika alır.
Müdür Beyle görüşmek istiyor.
Evet.
Sizinle görüşmeyecek.
Lütfen, oturun.
- Pernod? Cognac?
- Hayır, teşekkür ederim.
Sizin için ne yapabilirim?
Burada kimsenin
ölmediğini söylüyorlar.
Fabrikanızın bir sığınak
olduğunu söylüyorlar.
İyi bir insan olduğunuzu söylüyorlar.
Kim söylüyor bunu?
Herkes.
Benim adım Regina Perlman,
Elsa Krause değil.
Getto katliamından beri
Krakow'da sahte kimlikle yaşıyorum.
Ailem Plaszow'da.
Adları
Chana ve Jakob Perlman.
Yaşlı insanlar.
Şimdi Plaszow'da yaşlı insanları
öldürüyorlar. Ormana gömüyorlar.
Bakın.
Param yok.
Bu elbiseleri ödünç aldım.
Size yalvarıyorum.
Lütfen.
- Lütfen onları buraya getirtin.
- Ben bunu yapmam.
Sizi yanıltmışlar.
Tek şeye bakarım: İşçinin bir yeteneği
olmasına. Tek ilgilendiğim budur.
Babam metal işçisi değil,
ithalatçıdır.
Böyle faaliyetler yasaktır. Beni
tuzağa düşüremezsiniz, Bayan Krause!
Ağlayın, sizi tutuklatacağım.
Yemin ederim!
İnsanlar ölür.
Bu hayatın bir gerçeği.
Herkesi öldürmek mi istiyor? Harika!
Ben ne yapabilirim?
Herkesi buraya mı getireyim?
Düşündüğün bu mu?
Onları Schindler'e gönderin.
Hepsini gönderin!
Onun işyeri bir sığınak,
bilmiyor muydunuz?
Orası fabrika değil.
İşletme falan değil.
Hahamlar, yetimler...
ve hiçbir becerisi olmayan
insanlar için bir sığınak!
Ne yaptığını bilmediğimi mi sanıyorsun?
Hep o kadar sessizsin ki.
Biliyorum!
- Para kaybediyor musunuz?
- Mesele o değil!
Tehlikeli!
Benim için tehlikeli!
Anlaman lazım.
Goeth muazzam baskı altında.
Kendini onun yerine koymalısın.
Bu koca yeri yönetmesi gerekiyor.
Buradaki her şeyden, bütün bu
insanlardan o sorumlu.
Bir sürü şeyle uğraşması gerekiyor.
ve bir de savaş var. Savaş insanda
kötülüğü ortaya çıkarır.
Asla iyiliği değil, daima kötülüğü.
Daima kötülüğü.
Ama normal şartlarda
böyle olmazdı.
Düzgün biri olurdu.
O zaman sadece
iyi yönleri görülürdü ki, onlar da--
Eşsiz bir düzenbaz.
İyi yemekleri, iyi şarabı...
kızları, para kazanmayı
seven bir adam--
Öldürmeyi.
Ondan hoşlanıyor olamaz.
Bejski'nin geçen gün anlattığına göre,
tel örgünün dışında çalışan...
bir iş ekibinden birisi kaçmış.
Goeth kaçağın barakasındaki
herkesi sıraya dizmiş.
Bejski'nin solundaki adamı,
sonra da sağındaki adamı vurmuş.
Sıranın önünden geçerken tabancasıyla
her iki kişiden birini vurmuş.
Tam yirmi beş kişi.
- Ne yapmamı istiyorsun?
- Hiçbir şey.
Sadece konuşuyoruz.
“Perlman.”
Perlman!
Karı koca.
Jakob ve Chana Perlman!
Söyle Goldberg'e, buraya getirsin.
Eminim o paçavralardan
daha iyi olacak, Lisiek.
Müdür Bey, Lisiek'e Komutanın
banyosundaki lekeleri temizlerken...
kullanabileceği bir şey
bulmaya çalışıyordum.
- Haydi, git temizle.
- Özür dilerim, Müdür Bey.
Bana tekmil vermen gerekmez, Helen.
Kim olduğumu biliyorsun?
Ben, Schindler'im.
Tabii. Duydum...
ve daha önce de geldiniz.
Al, bunu bir kenara koy.
- Haydi, alsana.
- Burada fazladan yiyecek veriliyor.
Yemek istemiyorsan,
takas edersin.
Ya da Lisiek'e verirsin.
Biraz güçlenmenin ne zararı var?
Buraya ilk geldiğim gün...
yemek artığı kemikleri
attığım için beni dövdü.
Gece yarısı bodruma geldi...
ve nerede olduklarını sordu.
Köpekleri için, aslında.
Ona dedim ki--
Bunu nasıl söylediğimi bilmiyorum.
Şimdi olsa söyleyemezdim.
Ona, “Beni neden dövüyorsunuz?”
dedim.
“Şimdi seni dövmemin nedeni”...
“neden dövdüğümü sorman,” dedi.
Neler çektiğini biliyorum, Helen.
Önemi yok.
Ben kabullendim.
Kabullendin mi?
Bir gün beni vuracak.
Hayır, seni vurmaz.
Ben biliyorum.
Bazı şeyleri görüyorum.
Pazartesi günü damdaydık,
genç Lisiek'le ben...
ve Komutanın ön kapıdan
çıktığını gördük...
hemen aşağımızdaydı,
merdivenden taraçaya iniyordu.
Orada, merdivenin üzerinde
tabancasını çekti...
ve oradan geçen bir kadını vurdu.
Elinde bohça olan bir kadını.
Boğazından.
Bir yere giden bir kadıncağız.
Başkalarından daha şişman
veya zayıf...
ya da daha yavaş
veya hızlı değildi...
ve ben suçunun ne olduğunu
tahmin edemedim.
Komutanla ne kadar çok karşılaşırsan...
hayatta uyulması gereken belli kurallar
olmadığını daha iyi anlıyorsun.
“Bu kurallara uyarsam,
emniyette olurum,”
diyemiyorsun.
Seni vurmaz, çünkü senden
çok hoşlanıyor.
Senden o kadar hoşlanıyor ki,
sana yıldız bile taktırmıyor.
Hoşlandığı kişinin Yahudi olduğunu
kimsenin bilmesini istemiyor.
O kadını merdivenden vurdu...
çünkü onun için hiçbir şey
ifade etmiyordu.
Kendisini ne rahatsız ne de memnun
eden bir dizi insandan biriydi o.
Ama sen, Helen.
Merak etme.
Öyle öpücük değil.
Teşekkür ederim.
Al.
Tamam. Şarap.
Harika bir partiydi, Amon.
Teşekkür ederim.
O makine yağını neden içiyorsun?
Sana sürekli
iyi içkiler gönderiyorum.
Karaciğerin el bombası gibi patlayacak.
Biliyor musun, sana bakıyorum--
Seni seyrediyorum.
Asla sarhoş olmuyorsun.
Bu tam anlamıyla kontrol.
Kontrol güç demektir.
Bu güçtür.
Bizden bunun için mi korkuyorlar?
Elimizde adam öldürme yetkisi var,
onun için korkuyorlar.
Bizden korkuyorlar, çünkü
keyfimizce öldürme yetkisine sahibiz.
Adam suç işliyor,
işlememesi gerektiğini bilmeliydi.
Onu öldürtüyoruz
ve oldukça keyif duyuyoruz.
Ya da bizzat öldürüyoruz
ve daha da büyük bir keyif duyuyoruz.
Ama bu güç değil.
Bu, adalet.
Güçten farklı bir şey.
Güç, öldürmek için
her türlü gerekçeye sahip olup da...
öldürmemektir.
Sence güç bu mudur?
İmparatorların sahip olduğu buydu.
Adamın biri bir şey çalar,
imparatorun huzuruna çıkarılır...
yere kapanır ve merhamet diler.
Öleceğini bilir.
Ve imparator onu bağışlar.
O değersiz adamı,
serbest bırakır.
Bence sen sarhoşsun.
Güç budur, Amon.
Güç işte budur.
İyi insan Amon.
Seni bağışlıyorum.
- Ne istiyorlar?
- Bilmiyorum...
ama şu anda büroda
defterlerinizi inceliyorlar.
Muhasebecim olarak söyle bana,
denetçilerin defterlerimi...
incelemeleri karşısında
endişelenmeli miyim?
- Ya da işini iyi yaptın mı?
- Endişelenmenize gerek yok.
Endişelenmeme gerek yok.
Özür dilerim, efendim.
Bu eğerin değerini biliyor musun?
Kaça mal olduğunu biliyor musun?
Pekâlâ.
Tamam.
Niye peşimde dolaşıp duruyorsun?
İş başında sigara içiyordu.
Söyle bir daha yapmasın.
Söylemek zorundayım, efendim...
küvetinizdeki lekeleri
çıkaramadım.
- Ne kullanıyorsun, Lisiek?
- Sabun, Komutanım.
Sabun? Soda değil mi?
Haydi. Çık.
Seni bağışlıyorum.
Seni bağışlıyorum.
Haham olmamama rağmen
bu koşullarda...
duayı benim yapmamı
hoş görmesini...
Tanrıdan diliyorum.
Yüce Tanrım, huzuruna çıkan bu çifti kabul et,
Senin huzurunda senin adınla bu ikisini karı-koca ilan ediyorum.
Onları koru, ve bir hayat boyu birbirlerini desrek olmalarını sağla.
Demek...
benden saklanmak için
buraya geliyorsun.
Ne kadar iyi
bir aşçı...
ve iyi eğitilmiş
bir hizmetçi olduğunu...
sana söylemek için geldim.
Gerçekten böyle düşünüyorum.
Savaştan sonra
bonservise ihtiyacın olursa...
memnuniyetle veririm.
Üst katta herkesin alabildiğine
eğlendiğini duyduğun zaman...
herhalde kendini yalnız hissediyorsundur.
Öyle mi?
Cevap verebilirsin.
Ama doğru cevap nedir?
Bunu düşünüyorsun.
Acaba duymak istediği cevap nedir?
Gerçek, Helen,
daima doğru cevaptır.
Evet, haklısın.
Bazen ikimiz de yalnızız.
Evet. Ben--
Demek istediğim--
Elimi uzatıp...
yalnızlığında sana dokunmayı
ne kadar isterdim.
Bu nasıl bir şey olurdu acaba?
Yani...
bunun neresi yanlış olurdu?
Tam anlamıyla
bir kişi olmadığını...
biliyorum, ama--
Yok, belki bu konuda da
sen haklısın, aslında.
Belki de yanlış olan--
Biz değiliz.
Yanlış olan bu.
Yani, seni...
haşaratla ve sıçanlarla
ve bitlerle bir tuttuklarında...
Ben hiç--
Hayır, iyi bir noktaya değindin.
Çok iyi bir noktaya değindin.
Bu bir sıçanın yüzü mü?
Bunlar bir sıçanın gözleri mi?
Bir Yahudi'nin gözleri yok mudur?
Senin için yüreğim sızlıyor, Helen.
Hayır, olmaz.
Sen pis bir Yahudi parçasısın.
Az kalsın beni ikna ediyordun,
değil mi?
Bravo.
İşçiler adına, efendim...
doğum gününüzü kutluyorum.
Doğum gününüz kutlu olsun.
Lütfen personele teşekkür edin.
Nefis kek için çok
teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim.
Benden onlara teşekkür edin.
Trenler gelmiş ve insanları
sopalarla dışarı çıkarmışlar.
İki büyük antreponun önünde
sıraya dizmişler.
Birinin üzerinde “vestiyer”, diğerinde
“Değerli Eşyalar” yazıyormuş.
Orada soyunmalarını emretmişler.
Bir Yahudi çocuğu onlara sicim vermiş,
pabuçlarını birbirine bağlasınlar diye.
Saçlarını kazımışlar.
Denizaltı mürettebatlarının kullandığı
özel bir şey için gerekli demişler.
Sonra ite kaka
geniş bir koridordan geçirilerek...
kapılarında Davut'un Yıldızı...
ve “Banyo ve Dezenfeksiyon Odası” yazısı
bulunan binalara doldurulmuşlar.
SS'ler onlara sabun vermiş.
Dezenfeksiyonu kolaylaştırdığı için
sürekli nefes almalarını söylemişler.
Sonra da onları gazla boğmuşlar.
Mila, niçin sabun?
Galiba onları içeri girmeye
ikna etmek için.
Mila, yeter. Hikâyelerinle
herkesi korkutuyorsun.
Bunların saçma olduğunu biliyorsun.
İnanmıyorum.
Ben inandığımı söylemedim ki.
Sadece duydum dedim.
Kimden?
Orada bulunan bir kişiden
duyan birinden.
Tabii orada olsalardı,
gazla boğulmuş olurlardı.
Evet.
Anlamsız bir şey.
Biz onların işgücüyüz.
Kendi işgücünü öldürmenin
ne anlamı olabilir?
Bir işgücü yaratmak için bu kadar
çaba harcayacaksın, sonra da--
Yok, doğru olamaz.
Biz onlar için
son derece önemliyiz.
Evet. İyi geceler.
- İyi geceler.
- İyi geceler. Tatlı rüyalar.
Dikkat, dikkat.
Hayatta olan herkes...
Yoklama Alannına gelmeye mecburdur.
- Ne oluyor?
- Yoklama Alanına gitmemiz gerekiyor.
Listeciler de orada.
Seçme yapılacak.
Dikkat, dikkat.
Hayatta olan herkes...
Yoklama Alanına gelmeye mecburdur.
Biraz kilo verebilirsin, Amon.
Konyağı biraz azaltmalısın.
Günaydın. Ne oluyor?
Gene altı aylık sağlık muayenesi.
İşte.
Bir parti daha geliyor--
Bu sefer kimler?
Macarlar.
Yer açmak için sağlıklı olanları
hastalardan ayırmamız lazım.
Herkes soyunmuş olmalı.
Seçilmeyenler ebiselerini giysinler.
Canlı görün, Rebeka.
Bu benim makinistim.
Onu defetmek kimin
parlak fikriydi?
Dur, git.
O çalışabilir. Gel buraya.
Bak, hastaları
sağlıklı olanlardan ayırın.
Çalışabilecek olanlar
ve olmayanlar. O çalışabilir.
Sen çalışabilirsin.
Sen gelebilirsin.
Nakledilmek üzere ayrılmayanlar...
elbiselerini tekrar giysin.
- Barakalara gidin.
- Barakalara dönün.
Barakalara dönün.
Aman Tanrım!
Olek?
- Danka?
- Olek?
Olek?
Danka?
- Onu görmedim!
- Saklanıyorlar. Benden söylemesi.
Danka'yı tanırım.
İyi bir yer biliyor.
Hepsini götürmüştür.
Kendine saklanacak bir yer bul.
Burada sana yer yok.
Git, çabuk!
Çık. Burası bizim. Çık dışarı!
Amon. Beyler.
- Beni neden çağırmadın?
- Çağırmaya çalıştım. Hujar, kalk.
Piknik yapıyorsunuz, ha? Madritsch.
Biraz geciktim.
Beklediğimden yavaş gidiyor.
- İçecek bir şey?
- Soğuk bir şey. Bowle.
Gene güzel bir gün.
Teşekkür ederim.
Ne dersin, yangın hortumlarını
çıkarıp vagonları ıslatalım mı?
Teşekkür ederim.
Şımart beni.
- Hujar.
- Evet, efendim.
- Git yangın hortumlarını getir.
- Yangın nerede?
Pencerelere.
Tamam.
Dama. İşte öyle, güzel.
Pencereye.
Haydi.
Haydi.
Tamam. Daha sık.
Tamam. Biraz daha.
Bu gerçekten gaddarlık, Oskar.
Onlara umut veriyorsun.
Bunu yapmamalısın.
Gaddarlık bu!
Haydi.
Sondakine kadar yetişmeye çalış.
Fabrikada 200 metrelik
hortumlarım var.
Evimin bahçesinde de
20 metrelik hortumlar.
Sondaki vagonlara yetişebiliriz.
Ne dersin?
Ne?
- Hujar.
- Evet, tabii.
Damı unutma.
Öbür tarafta dama.
Çavuş, tren her durduğunda...
kapıları açıp,
onlara su vereceksin, tamam mı?
Bu vagona.
Pişman olacaksın demiyorum,
ama olabilirsin.
- Bunun bilincinde olmalısın.
- Pişmanlığı göze almak zorundayız.
Peki, tabii. Güzel bir gün.
Sizinle araba gezisine çıkarım.
Ya sen?
Irk ve Yeniden İskân Yasasını
ihlal ettim.
Gerçi kimsenin ilgili hükmü
gösterebileceğini sanmıyorum.
Bir Yahudi kızı öptüm.
Çükün düştü mü?
Kadınları seviyor.
Güzel kadınları seviyor.
Güzel bir kadın görünce,
aklı duruyor.
O kadar çok kadını var ki.
Hepsi de ona bayılıyorlar.
Ona bayılıyorlar.
Evli, evet, ama o--
Tamam, hayır. Kız Yahudi'ydi.
Yapmaması gerekirdi.
Ama siz kızı görmediniz.
Ben o kızı gördüm.
O kız--
O kız çok güzeldi.
İnsanı büyülüyorlar,
biliyor musunuz, yani, Yahudiler.
Onların yakınında çalıştığınız zaman
bunu fark ediyorsunuz.
Böyle bir güçleri var.
Bir virüs gibi.
Bu virüs adamlarımdan
bazılarına da bulaştı.
Onlara ceza vermek yerine acımak lazım.
Tedavi edilmeliler.
Tifüs kadar somut bir şey bu.
Bunu sürekli görüyorum.
Bu bir para sorunu mu?
Bana rüşvet mi teklif ediyorsunuz?
Rüşvet mi? Hayır.
Hayır, rica ederim.
Minnettarlığımın bir göstergesi.
Merhaba, Amon.
Otur.
Oskar, sana günde 5 Marktan
Yahudi kızları veriyoruz.
Onları değil, bizi öpmelisin.
Sakın ha gerçekten bir
Yahudi kızına tutulmayasın.
Orada gelecek yok.
Onların geleceği yok.
Bunlar sadece bildiğimiz, alıştığımız
Yahudi düşmanı sözler değil.
Artık politika haline geldi.
CHUJOWA GORKA
NİSAN 1944
D Dairesi, Goeth'e,
Plaszow'da ve Krak0w Getto Katliamında öldürülen
10 binden fazla Yahudi'nin cesetlerini çıkarıp yakma emrini verdi.
Hareket edin biraz,
Çabuk olun.
Çabuk olun! Hareket edin!
Haydi kıpırdatın kıçınızı!
Laftan anlamıyor musun?
Hızlı çalışsana.
Hadi uyuklamayın!
Uyuklamayın.
Her kolla tek tek uğraşma.
Yürü git.
Çabuk olun küçük parçaları bırakın,
büyükleri yükleyin.
Hareket edin biraz,
Çabuk olun.
Kömür oldular!
Kül oldular!
İşleri bitti! Yanıyorlar!
Herkesin önünde yanıyorlar!
Olacak şey mi bu?
Yeterince işim yokmuş gibi,
bir de bunu çıkardılar.
Burada gömülü olan her kadavrayı
bulup yakmam gerekiyor.
Eğlence bitti, Oskar. Bizi kapatıp
herkesi Auschwitz'e gönderiyorlar.
-Ne zaman?
-Sevkıyatları ayarlar ayarlamaz.
Belki 30, 40 gün.
Herhalde eğlenceli olacak.
- Goeth'la konuşuyordum.
- Nereye gideceğimizi biliyorum.
Tahliye emri burada.
Sevkıyatların örgütlenmesine yardım
edip son trene binmem gerekiyor.
Benim söyleyeceğim şey
o değildi.
Senin lehinde konuşacağına dair
Goeth'e söz verdirdim.
Orada sana kötü bir şey olmayacak.
Özel muamele göreceksin.
Berlin'den gelen emirlerde “Özel
Muamele”den daha çok söz edilir oldu.
Umarım kastettiğiniz o değildir.
Ayrıcalıklı muamele, tamam mı?
Yepyeni bir dil mi
yaratmak zorundayız?
Sanırım, öyle.
Herhalde siz kalacaksınız.
- Krakow'da mı? Niçin?
- Niçin mi? Burada iş yapıyorsunuz.
Tabii, yeni işçi almanız
gerekecek. Herhalde Polonyalı işçiler.
Onlar biraz daha pahalı, ama--
Ne yapacaksınız?
İşlerimi sen yürütüyordun.
Hayır, ben memleketime dönüyorum.
Burada yapmak istediğimi yaptım.
Bir insanın hayat boyu...
harcayabileceğinden daha fazla param var.
Bir gün...
bütün bunlar sona erecek.
O zaman birer içki
içeriz diyecektim.
Bence o içkiyi şimdi içsem
daha iyi olacak.
Anlamıyorum.
Bu adamları mı istiyorsun?
“Bu adamlar”? Benim adamlarım.
Kendi adamlarımı istiyorum.
Kimsin sen, Musa mı?
Yapma be, nedir bu?
Bunun neresinde para var?
Üçkâğıt nerede?
- İş için iyi.
- Sana göre iş için iyi.
Onları, donanımı, her şeyi
Çekoslovakya'ya taşıman gerekecek.
Hepsinin parasını ödeyip yeni bir
kamp kuracaksın. Anlamsız.
- Benden bir şey saklıyorsun.
- Benim için iyi olacak.
Onları tanıyorum.
Onları eğitmem gerekmeyecek.
-Senin için de iyi. Bedelini vereceğim.
-Doğru.
- Ordu için iyi.
- Tabii.
- Ne üreteceğimi biliyor musun?
- Ne?
- Top kovanları.
- Herkes üretiyor zaten!
Tank kovanları; onlara ihtiyaç var.
- Herkes mutlu olacak.
- Benden başka.
Herhalde şu anda
beni kazıklıyorsun.
Ben yüz kazanacaksam,
sen herhalde üç yüz kazanacaksın.
Eğer üç yüzü kabul edersen,
aslında dört yüzdür. Ama nasıl?
- Söyledim ya.
- Söyledin, ama söylemedin.
Tamam, söyleme.
Tamam, kabul ediyorum.
- Anlayamadığım için kafamı bozuyor.
- Bak...
Senin için bunun değerinin ne
olduğunu söyle, yeter.
Senin için bir insanın
değeri nedir?
Tek kişinin değeri senin için nedir?
Poldek Pfefferberg.
Mila Pfefferberg.
ve--
Stagel, Stagel-- Paul.
Paul Stagel.
Doktor.
- Yatırımcılar. Hepsini istiyorum.
- Evet, efendim.
Fischer. İsmail Fischer.
- Josef Scharf.
- Bir dakika, efendim. Affedersiniz.
Haydi, Stern. Scharf.
Çocuklar.
Çocukların hepsi.
Herbert Stier.
- Kaç kişi?
- 400, 450.
Daha fazla, daha fazla.
- Feigenbaum, Jakob.
- Wolf Wein.
Feigenbaum: Lutek, Jakob, Nacha.
Nacha, evet.
ve Wolf.
Kaç oldu?
600.
Daha fazla.
Benim yaptığımı yapabilirsin.
Hatta para bile kazanabilirsin.
- Bilemiyorum.
- Haydi, Julius.
Onlara fazladan yiyecek ve
giysi verdiğini biliyorum.
Parasını kendi cebinden ödüyorsun.
Birlikte hareket edersek...
4 binden fazla kişiyi
çıkarabiliriz.
Moravia gibi güvenli
bir yere yerleştirebiliriz.
Bilemiyorum.
Bu gece kaç sigara içtiniz?
Çok fazla.
Sizin içtiğiniz her sigarayla
ben de yarım sigara içiyorum.
- Yapabileceğim her şeyi yaptım.
- Bunu kabul edemem.
- Yok, Oskar, başka bir şey yapamam.
- Bunu kabul edemem.
- Kaç oldu?
- 850, aşağı yukarı.
Aşağı yukarı ne demek, Stern?
Saysana. Kaç oldu?
Tamam.
O sayfayı tamamlayabilirsin.
Goeth bu işe ne dedi?
Kaç kişi istediğinizi
söylediniz ve o da--
Onları satın alıyor olamazsınız.
Bu adların her biri için
ona para mı veriyorsunuz?
Hâlâ benim yanımda çalışıyor olsaydın,
beni vazgeçirmeye çalışmanı beklerdim.
Bana bir servete mal oluyor.
Sayfayı tamamla
ve en sonda bir kişilik yer bırak.
Bu liste mutlak iyilik demek.
Bu liste... hayat demek.
Kenarlarında çepeçevre uçurum var.
Oskar, son sayfanın dibinde
bir daktilo hatası var.
Hayır, oraya koymak istediğim
bir isim daha var.
Brinnlitz'de asla onun kadar
iyi eğitilmiş bir hizmetçi bulamam.
Hepsi köylü kızları.
Hayır.
- Bir el Yirmibir oynayalım.
- Hayır.
Kazanırsan,
sana 7 400 Mark veririm.
21 çekersen, 14800'e çıkarırım.
Ben kazanırsam,
kız listeme girer.
- Helen üzerine kumar oynayamam.
- Neden?
Doğru olmaz.
Nasıl olsa Auschwitz'e gidiyor.
Ne fark eder ki?
Auschwitz'e gitmiyor.
Ona asla böyle bir şey yapmam.
Hayır, onu birlikte
Viyana’ya götürmek istiyorum.
Orada da yanımda
çalışmasını istiyorum.
- Onun yanında ihtiyarlamak istiyorum.
- Delirdin mi?
Amon, onu Viyana’ya götüremezsin.
Evet, götüremem tabii.
Ama götürmek isterdim.
Eğer adam olsam,
yapabileceğim şey...
ikinci en merhametli şeyi
yapmak olur.
Onu ormana götürüp...
kafasının arkasına bir kurşun sıkarak
acı çektirmeden öldürmek olur.
21 çekme konusunda ne demiştin?
14800?
Schindler'in Yahudileri
bu masalara gelsin!
İsimlerinizi
anlaşılır biçimde söyleyin.
- Biz Dresner ailesiyiz.
- Juda, Jonas...
Donata ve Chaja.
- Biz Rosner ailesiyiz. Henry, Manci--
- ve Leo.
- ve oğlumuz.
- Ben, Olek.
Maria Mischel.
Chaim Nowak.
Wulkan, Markus.
Michael Lemper.
Rebeka ve Joseph Bau.
- Rosalia Nussbaum.
- Wilhelm Nussbaum.
Jakob Levartov.
- Farber, Rosa.
- Farber, Andrzej.
Sara.
Friehof, Fischel.
Mietek Pemper.
Poldek ve Mila Pfefferberg.
Horowitz, Dolek.
Adam Levy.
Marcel Goldberg.
Klipstein, Isak David.
Altmann, Eduard.
Grunberg, Miriam.
Luftig, Eliasz.
Hilmann, Eduard.
Erna Rothberg.
Zuckermann, Jetti.
Helen Hirsch.
En zor kısmı bitti.
Erkekler bu trene,
kadınlar da bu trene.
Dikkat edin.
Erkekler bu trene,
kadınlar da bu trene.
Bastığınız yere dikkat edin.
Harika, Olek.
Harika.
Buzdan nasıl
su elde ettiğimizi biliyor musun?
Olek, bir tane daha getir!
ZWITTAU-BRINNLITZ, ÇEKOSLOVAKYA
OSKAR SCHINDLER'İN DOĞDUĞU KASABA
Bu işçilerden elde ettiğim
verimden memnun kalacaksınız.
Benim komutam altındaki Budzyn...
çalışma kampları sistemindeki bütün
komutanların kıskandığı bir kamptı.
- Ama mahkumlara gelince--
- Özür dilerim.
Başka bir yerde
olmayı tercih ederlerdi.
Kadınları getiren tren
Plaszow'dan çıktı...
ve kısa bir süre sonra burada olacak.
Uzun bir yoldan
geldiğinizi biliyorum...
ama fabrikaya kadar
biraz daha yürüyeceksiniz.
Orada sizi sıcak çorbayla
ekmek bekliyor.
Brinnlitz'e hoş geldiniz.
- Chunt'ta kuru fasulye?
- Fasulyeden iyisi yoktur.
Ben fasulye sevmem.
Fasulye ve et
ve patates ve ekmek.
Chunt öyle yapılmaz.
- Chunt'a yumurta konur mu?
- Evet!
- Ben chunt'u sevmem.
- Evet, sevmezsin.
- Ne seversin?
- Havyar severim.
Bir gün ocağın başında--
AUSCHWITZ TOPLAMA KAMPI
Herkes inip bir yere toplansın.
İnsanları bir yere toplayın.
Çabuk inin!Yürüyün dedim size.
30. 35. 40. 45. 50.
- Listeciler nerede?
- Masalar nerede?
Anne, neredeyiz?
Auschwitz'e gitmişler.
Tren buraya gönderilmemiş.
Kağıtlarda hata yapılmış.
Atın ayakkabılarınızı!
Hadi soyunun! Çabuk! Sallanmayın!
Dezenfeksiyon için içeri girin.
Eller omuza.
Eller omuza dedim.
Kaç yaşındasın, anne?
- Altmış sekiz.
- Öksür bakayım, anne.
Tel örgünün üzerine düşmek
kurtuluş olur diyorlar.
Tel örgünün üzerine atlayarak
kendini öldürme, Clara.
Yoksa başına ne geldiğini
asla bilemezsin.
- Kaç yaşındasın, anne?
- Altmış altı, efendim.
- Efendim?
- Günaydın.
Bir yanlışlık yapıldı.
Bizim burada olmamamız gerekiyordu.
Biz Oskar Schindler'in işçileriyiz.
Biz Schindler Yahudileriyiz.
- Oskar Schindler de kim?
- Krakow'da fabrikası vardı.
Emaye eşya fabrikası.
Tencereci.
Kaç yaşındasın, anne?
İşçiye ihtiyacı olan
tek sanayici siz değilsiniz...
Bay Schindler.
Hatırlıyorum da, IG Farben bu yıl
kimyasal madde fabrikası için...
bir tren dolusu Macar ısmarlamıştı.
Tren kemerin altından geçip geldi...
ve seçme işleminin başındaki subay
hemen kolları sıvayıp...
2000'ini anında...
Özel Muameleye gönderdi.
Burada yapılan işlemlere
müdahale etmek benim görevim değil.
IG Farben'e yardım edemezken...
size yardım edebileceğimi
düşünmenizin sebebi nedir?
İzin verirseniz sebebini açıklayayım.
Sizin hakkınızda bir yargıda bulunmuyorum.
Sadece önümüzdeki aylarda hepimizin...
taşınabilir servete ihtiyacımız olacağını biliyorum.
Sizi tutuklatabilirim.
Beni koruyan güçlü dostlarım var.
Bunu bilmelisiniz.
Bunları kabul ettiğimi söylemiyorum.
Sadece masanın üzerinde durmalarından
rahatsız olduğumu söylüyorum.
Yarın bana bir sevkıyat geliyor.
Size ondan 300 birim ayırırım.
Yenilerinden.
Bunlar tazedir.
Tren gelir, çeviririz.
- Sizin olur.
- Anlıyorum.
Ben bunları istiyorum.
İsimlerde ısrar etmemelisiniz.
Evet.
Çok kırtasiyeciliğe yol açıyor.
Zoldinger, Ernestina.
Waldergrun, Hilda.
Waldergrun, Leonora.
Laast, Anna.
Pfefferberg, Mila.
Dresner, Ruth.
Dresner, Danka.
Nussbaum, Sidonia.
Rosner, Manci.
Hirsch, Helen.
Grosz, Chaja Sara.
Seelenfreund, Estella.
Danka! Danka!
Hey! Hey!
Ne yapıyorsun?
Bunlar benim! Benim işçilerim!
Benim trenimde olmaları lazım!
Bunlar vasıflı mühimmat işçileri!
Zaruri kızlar!
Parmaklarıyla mermi kovanlarının
içini cilalıyorlar.
45'lik mermi kovanlarının içini
yoksa nasıl cilalayacağım?
Söylesene.
Herkes tekrar trene!
w Dairesi yönetmeliğine göre...
haklı bir nedeni olmaksızın
işçi öldürmek yasaya aykırıdır.
İş Tazminat Fonu
hükümlerine göre...
böyle ölümler için
tazminat talebinde bulunabilirim.
Düşünmeden ateş edersen...
sen hapsi boylarsın,
ben de para alırım.
Bu işler böyle yürüyor.
Dolayısıyla burada
sorgusuz sualsiz infaz yapılmayacak.
Üretime hiçbir şekilde
müdahale edilmeyecek.
Bunu sağlama umuduyla...
muhafızlar artık
benim onayım olmadan...
fabrika içine sokulmayacak.
Yardımlarınızı şükranla karşılarım.
Haydi. Gelin.
Haydi, çocuklar. Gelin.
Hiçbir kapıcı veya metrdotel...
bir daha seni asla
başkası sanmayacak.
Söz veriyorum.
Bu, muhasebecim Itzhak Stern.
- Siz Bayan Schindler olmalısınız.
- Memnun oldum.
Emilie klinikte çalışmak
istediğini söyledi.
- Çok iyi kalplisiniz.
- Biliyorum.
Biraz vaktiniz olunca
konuşmamız lazım.
Bu benim eşim.
Ondan hiçbir şeyi gizlemem.
Oskar, lütfen, işlerinle ilgilen.
Çok daha çekici.
Ne var?
Silahlanma Kurulundan
sert bir şikâyet geldi.
Top kovanları, tank kovanları
ve roket kovanları--
Anlaşılan hepsi kalite kontrolü
testlerinde başarısız olmuş.
Bu anlaşılır bir şey.
Üretime geçiş sorunları.
Bunlar kap kacak değil.
Bu hassaslık gerektiren bir iş.
- Onlara bir mektup yazarım.
- Ödemeyi askıya aldılar.
Ben de öyle yapardım. Sen de.
Endişelenmeye gerek yok.
- Yakında hallederiz.
- Bir dedikodu var...
makinelerin kalibrasyonunu
bozduğunuzu söylüyorlar.
Fabrikayı kapatabilirler,
bizi tekrar Auschwitz'e yollayabilirler.
Bir bakayım, mermi alacak bir yer bulup,
burada yapılmış gibi gösteririz.
Bir fark göremiyorum.
Ha burada yapılmışlar--
- Bence bir fark var.
- Bir ton para kaybediyorsunuz.
Daha az mermi yapılmış oluyor.
Stern, eğer bu fabrika gerçekten...
ateşlenebilecek bir mermi üretirse,
ben çok mutsuz olurum.
- Merhaba, madam.
- Nasılsınız?
Nasıl gidiyor, Haham?
Haham!
İyi, Sayın müdürüm.
Güneş batıyor.
Evet, batıyor.
Bu gün günlerden nedir? Cuma mı?
- Cuma, değil mi?
- Öyle mi?
Ne oldu sana?
Şabat için hazırlık yapmalısın.
Öyle değil mi?
Bende biraz şarap var.
Büromda. Gel.
Faaliyette bulunduğu yedi ay b0yunca
Schindler'in Brinnlitz silah fabrikası
bir üretimsizlik timsaliydi.
Aynı dönemde, işçilerini yaşatmak
ve Nazi görevlilerine rüşvet vermek
için milyonlarca Mark harcadı.
Ne?
Hiç paranız var mı...
bir kenara sakladığınız,
benim bilmediğim?
Hayır.
Neden? İflas mı ettim?
Şey--
Dün sabah, saat 2.41'de....
General Jodl...
General Eisenhower'ın karargahında...
Avrupa'daki tüm Alman kara,
deniz ve hava kuvvetlerinin...
Müttefik Harekat Kuvvetlerine
ve aynı anda
Sovyet Yüksek Komutanlığına...
kayıtsız şartsız teslim
belgesini imzaladı.
Dolayısıyla Alman savaşı
sona ermiştir.
Ancak bir an için bile
unutmayalım ki--
Sanırım muhafızların fabrikanın içine
girme zamanı geldi.
Almanya'nın kayıtsız şartsız
teslim olduğu az önce açıklandı.
Bu gece yarısı
savaş sona erecek.
Yarın ailelerinizden
hayatta kalanları...
aramaya başlayacaksınız.
Çoğu kez...
onları bulamayacaksınız.
Uzun altı yıl boyunca işlenen
cinayetlerden sonra...
dünyanın her tarafında
kurbanlar için yas tutuluyor.
Biz hayatta kaldık.
Birçoklarınız gelip
bana teşekkür ettiniz.
Kendinize teşekkür edin.
Korkusuz Stern'inize...
ve sizler için endişe duyan...
ölüme meydan okuyan aranızdaki
diğer kişilere teşekkür edin.
Ben, Nazi partisinin bir üyesiyim.
Ben bir silah imalatçısıyım.
Ben, köle emeği kullanan
bir vurguncuyum.
Ben bir suçluyum.
Bu gece yarısı sizler özgür,
bense bir kaçak olacağım.
Gece yarısını beş geçeye kadar
yanınızda kalacağım...
ama sonra,
umarım beni mazur görürsünüz...
kaçmam gerekiyor.
Biliyorum, komutanınızdan,
o da kendi üstlerinden...
bu kampta yaşayanları
yok etmeniz yolunda...
emir aldınız.
Yapacaksanız,
bunu şimdi yapmalısınız.
İşte burada duruyorlar.
Hepsi buradalar.
Fırsat bu fırsattır.
Ya da buradan ayrılır...
birer katil olarak değil,
insan olarak...
ailelerinizin yanına dönebilirsiniz.
Halkınızın verdiği
sayısız kurbanın anısına...
üç dakika saygı duruşunda
bulunmamızı öneriyorum.
- Teşekkür ederiz, Bay Jereth.
- Teşekkür ederiz, Bay Jereth.
İyice aç.
Teşekkürler, Bey Jereth.
Teşekkürler, Bey Jereth.
Barış olur olmaz, o--
O kumaşın
işçilere dağıtılmasını istiyorum.
Herkese iki buçuk metre.
Ayrıca, herkese
birer şişe votka verilecek.
Onu içmezler.
Değerini biliyorlar.
Ayarladığımız o Egipshi sigaraları
da aynı şekilde.
Yerine getirilecek.
Söylediğiniz her şey.
Bir mektup yazdık,
yakalanmanız olasılığına karşı...
bazı şeyleri açıklamaya çalıştık.
İşçilerin hepsi imzaladılar.
Teşekkür ederim.
İbranice, Talmud'dan.
(musevilerin tefsir kitabı)
“Bir kişinin hayatını kurtaran,
tüm dünyayı kurttarmış sayılır” diyor.
Daha fazla insanı kurtarabilirdim.
Daha fazla kurtarabilirdim.
Bilmiyorum.
Keşke--
Daha fazlasını kurtarabilirdim.
Oskar, sayende 1100 kişi
bugün hayatta.
Bak işte.
Daha fazla para kazansaydım.
O kadar çok parayı sokağa attım ki.
Hiç bilmiyorsun.
Yaptıkların sayesinde
kuşaklar var olacak.
Yaptıklarım yeterli değildi.
O kadar çok şey yaptın ki.
Bu araba.
Satsam, Goeth bu arabayı alırdı.
Arabayı neden satmadım?
On kişi ederdi.
On kişi.
On kişi daha.
Bu iğne-- iki kişi.
Bu altın.
İki kişi daha.
Buna karşılık bana iki kişi verirdi.
Hiç değilse bir kişi.
Bana bir kişi verirdi,
bir kişi daha.
Bir kişi daha.
Bir insan, Stern.
Bunun için.
Bir kişiyi daha kurtarabilirdim...
ve kurtarmadım.
Kurtarmadım!
Sovyet Ordusu tarafından...
kurtarıldınız!
- Polonya'da bulundunuz mu?
- Polonya'dan yeni geldim.
Orada hiç Yahudi kaldı mı?
Nereye gidelim?
Sakın Doğuya gitmeyin.
Orada sizden nefret ediyorlar.
Yerinizde olsam,
Batıya da gitmezdim.
Biraz yiyecek olsa iyi olurdu.
Orada bir kasaba yok mu?
"Dağın havası su gibi temiz ve duru
Hertarafta çamların o güzel kokusu"
"Yayılıyor alacakaranlığın o tatlı melteminde,
Neşeyle çalan çanların eşliğinde"
"Sakince uyuklarken ağaçlar ve taşlar,
Hepsini bir rüya kucaklar"
"Rüyada bir şehir yalnız ve vakur, öylece uzanır yatar
Ve şehrin kalbinde vardır bir Duvar"
"Herşeyin Altındadır senin Kudüs
Herşeyin ışık ve bronzdandır senin Kudüs"
"Yücelteceğim daima kalbimde,
Senin şarkını ve çehreni"
"Herşeyin Altındadır senin Kudüs,
Herşeyin ışık ve bronzdandır senin Kudüs"
"Yücelteceğim daima kalbimde,
Senin şarkını ve çehreni"
Amon Goeth, Bad Tolz'daki bir
sanatoryumda yatarken tutuklandı.
İnsanlığa karşı suçlardan dolayı Krakow'da asıldı.
Oskar Schindler savaştan sonra evliliğinde
ve giriştiği işlerde başarısız oldu.
1958'de, Kudüs'teki Yad vashem Kurulu
tarafından Erdemli İnsan ilan edildi ve
Erdemliler Caddesinde
bir ağaç dikmeye davet edildi.
Ağaç hâlâ orada boy atıyor.
Schindler Yahudileri bugün
Janek Dresner
Danka Dresner
Mordeci Wulkan
Ryszard Horowitz
Niusia Horowitz
Schindler'in doğum gününde öptüğü küçük kız
Joseph ve Rebeka Bau
Olek Rosner
Manci Rosner
Henry Rosner
Leopold Rosner ve karısı Helen
Mila Pfefferberg
Leopold Pfefferberg
Bayan Itzhak Stern
Helen Hirsch
Bayan Emilie Schindler
Polonya'da bugün hayatta kalan
Yahudilerin sayısı 4000'den az.
Schindler Yahudilerinin soyundan
gelen 6000'den fazla kişi var.
Katledilen 6 milyonu aşkın
Yahudi’nin anısına