Tip:
Highlight text to annotate it
X
Pekala, elimizdekilere bakalım.
Bunu taşıyalım, şundan kurtulalım,
şunu silelim.
Bu beni korkutuyor. Ona gerek yok.
Bundan kurtulabiliriz.
Oldu. Tamam, bu olsun.
Ağır bir makale olduğunu biliyorum,
ama internet bu yahu.
Bize gereken trafik, trafik, trafik.
Sende ne var?
- Bu nasıl?
- Mükemmel.
Zeki ve göç yasasından anlıyormuş gibi
görünmüyor mu?
Evet, oldu, değil mi?
Dalga geçiyorum, çocuklar.
*** sitesi mi bu?
Meme görmeye çalışan asosyaller miyiz?
Hadi, aramaya devam edin.
Kahretsin. Alo?
Bebeğim, neredesin?
Hala işte misin?
Hayır. Alakası bile yok.
Film 10 dakika sonra başlıyor.
- Biliyorum. Pantolonunu ver.
- Ne?
- Yarın yemek ısmarlarım.
- Olmaz.
Ben senin patronunum.
Pantolonunu ver.
Geç kalma.
Filmin başını kaçırmaktan nefret ediyorum.
Biliyorum.
Pantolonunu ver.
Geliyorum bebeğim.
Az kaldı.
- Ne kadar kaldı?
- Seni görüyorum galiba.
- Neredesin? Buradayım.
- Ben de.
Çok kalabalık. Üzerinde ne var?
Salonun dışındaki
tek elbiseyi ben giyiyorum.
Çünkü salonun dışında
bir tek ben varım.
Kıyafetine bayıldım.
Çok seksi olmuşsun.
Bu filmi sevdiğimi biliyorsun.
Bir fahişe ve acımasız bir iş adamı
aşık olabiliyorsa...
herkes olur.
Senin için ne kadar önemli olduğunu
biliyorum. Yani benim için de önemli.
Değil anlaşılan.
Şu anda sana bakıyorum.
Seni görebiliyorum.
Selam.
- Selam.
- Gelebildin.
- Geciktiğim için özür dilerim.
- Önemli değil. Sandviç aldım.
Seninki hindili, peynirsiz.
Glutensiz ekmeğe.
Fındık olmayan bir yerden aldın, değil mi?
Alerjilerinin hepsini biliyorum.
Hey, geldim. Geldim.
Çok özür dilerim.
"Your Body is a Wonderland"i kaçırdık.
Sadece bir şarkı.
O kadar da kötü değil, değil mi?
"Your Body is a Wonderland" lan bu.
Neyse ki, adamın daha bir sürü
güzel şarkısı var.
Bak aklıma ne geldi, bir dahaki sefere
geç kalacağına suratıma sıç daha iyi.
"Your Body is a Wonderland"i
kaçırmak böyle bir şey işte.
Hadi, içeri girelim artık.
Julia Roberts uzun
çizmelerini giymek üzere.
Konuşmamız lazım.
Bence ara vermeliyiz.
Biraz ağırdan almamız
gerektiğini düşünüyorum.
- Ciddi misin?
- Benden ayrılıyor musun?
Ruh ikizin olduğumu söylemiştin.
Öyle mi? Ne zaman?
Yatakta kahvaltı edip sevişirken.
- İyi de o...
- O ne?
- ...sayılmaz.
- İşe fazla boğuldum. Özür dilerim.
İşine biraz daha az önem verip...
çıktığın kızla ilgilensen biraz.
Çünkü bildiğim kadarıyla, tıpkı
kıçına parmak sokulmasından hoşlanman...
seni gay yapmayacağı gibi,
iş de insanı rahatlatmaz.
Ben hiç "sok" demedim.
Sadece "Parmağını gezdir." dedim.
Küçük bir düğme gibi.
Zaten neyse, artık seni ilgilendirmez.
Bu yüzden mi geciktin?
Benden nasıl ayrılacağını mı bilemedin?
Hayır, hayır, ne giyeceğime
karar veremedim.
- Sen de spor ayakkabı ve svetşört mü giydin?
- Evet.
Sonra SAT sınavına mı hazırlanacaksın?
Hemen kırıcı olma.
- Sen iyi bir insansın.
- Hiç de değilim.
Bence biz farklı yönlere gidiyoruz.
Evet, sen John Mayer konserine,
ben hiçbir yere.
Bunu tam konser öncesi
yaptığın için teşekkürler.
Harika bir ayrılma oldu.
Bizim kuşağımızın Sheryl Crow'u o.
Sana bir şey sorayım.
Bu ayrılığın beni yıkmadığını bilesin.
Dürüstçe söyle. Neden?
- Tuzak soru mu bu?
- Hayır.
Antropolojik araştırma tamamen.
Sen ayağını yerden kesecek
birini arıyorsun.
Ama ayağını yerden kesen kişiden çok...
kendi ayağının
yerden kesilmesiyle ilgileniyorsun.
Her şeyi çözdüğünü sanıyorsun...
ama aslında duygusal olarak rahatsızsın.
Ayrıca kocaman gözlerin var.
Bu da beni korkutuyor.
Teşekkür ederim. Bu kadar yeter.
Seninle alakalı bir şey değil.
Tabii ki benimle alakalı.
Böyle diyemezsin. Benden ayrılıyorsun.
Hayır, benimle alakalı.
Artık senden hoşlanmıyorum.
Bu benim suçum.
Benden daha iyisini hak ediyorsun.
Harika birisin...
ama bana sorarsan
duygusal açıdan biraz erişilmezsin.
Sormadım ki.
Cidden arkadaş kalmak istiyorum.
- Arkadaş kalalım.
- Olur.
Kesinlikle.
John Mayer.
John Mayer lan bu.
Gel buraya.
Bunu atlatacaksın.
Neden bütün ilişkiler
keyifle başlayıp rezilce biter?
Şu gerçek aşk denen Hollywood yalanına
inanmayı bırakmam lazım artık.
Kes sesini, Katherine Heigl.
Aptal yalancı.
Sadece çalışacağım ve sevişeceğim.
George Clooney gibi.
Kendimi duygusal olarak kapatacağım.
George Clooney gibi.
Merhaba.
Koltuğunuzu kaldırın lütfen.
Hudson Nehri mi bu?
Hayır. Doğu Nehri.
Öyleyse üzerine inmeyeceğiz.
Şu şey gibi...
hani sürekli madalya verdikleri
pilot vardı ya.
O pilot bir kahramandı.
Pislik.
İşin büyük kısmını uçak kendisi yaptı.
GQ'daki iş için mükemmel kişiyi
buldum galiba.
Erken iniyor. Fena dağıldım.
Hayır, henüz işi kabul etmedi
ama ben ikna edeceğim. Hep ederim.
Onu hibrit araçla alacağım.
Los Angeles'lıymış.
Böyle şeyleri sever diye düşündüm.
Bayım, şuradaki ne binası?
Empire State binası.
Hayır, hayır, diğeri.
Şu çok uzun olan.
Tepesinde anten var. Pencereleri...
Orası Empire State binası.
Evet. Doğru. King Kong.
Alo.
Bununla işiniz bitti mi?
Buluştunuz mu?
Harika. New York'a hoş geldiniz,
Bayan Penderghast.
Evet.
Affedersiniz. Özür dilerim.
Tamam.
- Çantamı verir misiniz?
- Elbette. Hangisi?
Şu askıları olan.
Orada.
Tamam.
New York'a hoş geldiniz, bayım.
Pekala.
Affedersiniz.
- Bu benim.
- Hangisi? Sarı mı mavi mi?
Rujla yazılmış dandirik isim levhası.
Benim.
- Dylan Harper sen misin?
- Evet.
Ben Jamie Rellis.
- Beni havaalanından sen alıyorsun.
- Merhaba. Evet, doğru.
İnsanları hep böyle mi karşılarsın?
İlginç olmaya çalışıyorum.
- New York'a hoş geldin.
- Teşekkür ederim.
Kariyer avcısı denince
pek akla gelecek biri gibi değilsin.
Ben "yönetici alımcısı" demeyi tercih ediyorum.
Kariyer avcısı biraz tuhaf oluyor.
Altı ay peşimi bırakmadın.
Bu da tuhaf.
Dur. Ben alayım.
Çantamı taşıyacak mısın gerçekten?
Sen öyle biri misin?
Hayır. Senin hayatını değiştireceğim.
Ben öyle biriyim.
Hayatım zaten gayet iyi.
Öyle mi? Hayatın zaten gayet iyi olsaydı
burada olmazdın.
New York'a ücretsiz gezi.
Reddetmek için aptal olmak gerekir.
Öyleyse son altı aydır aptallık etmişsin.
Evet. Pek çok kişi
daha uzun sürdüğünü söylüyor.
Bu büyük bir fırsat, Dylan.
GQ dergisinin sanat direktörü.
Büyük lig demektir bu.
Küçük bloğunu küçümsemiyorum tabii.
Ki geçen ay altı milyon hit almıştı.
Göğüslerimle pasta hamuru karıştırdığım
videomu koysam...
sekiz milyon hit alırım.
Yapıldı. dunkinmytitshynes.com.
Sahi mi?
İşinde büyük bir yetenek olduğuna
şüphe yok zaten.
Ama GQ diyorum.
New York çok kalabalık.
Etrafına bak. Ben Los Angeles'lıyım.
- Açık alanları severim.
- Ceylan mısın sen?
Hadi ama, seni endişelendiren nedir?
Bilmiyorum. Efsanevi bir şeyin...
içine sıçan adam olmak istemiyorum.
Tabir için kusura bakma.
Öyleyse içine sıçan adam olma.
Tabir için kusura bakma.
Tekrar efsane yaratan adam ol.
Görüşme öncesi kahve içeriz.
İyi gidecek.
Affedersin, kahve yok.
Yeşil çay - organik soya karışımı bir şey.
New York çok sıcakmış.
Los Angeles sıcak olmuyor mu?
Evet, oluyor ama nem önemli.
Los Angeles'ta 30 dereceyi
30 derece hissedersin.
Ama New York'ta...
30 dereceyi 100.000 gibi hissediyorsun.
Hava durumuyla ilgili bu sohbet
gerçekten harikaydı...
ama neyse ki geldik.
Sana iyi şanslar.
Ne olursa olur.
Dediğim gibi, istemiyorum zaten.
Bana bir iyilik yap.
İstiyormuş gibi davran ki forsum olsun.
- Bunu yapabilirim.
- Tamam. Hakla onları.
Bu arada, bu harikaymış.
Dikkat etsene.
- Hey!
- Hala burada mısın?
Evet. Bu benim işim.
Güzel.
Anlat, nasıl gitti?
İnandılar. Bir süre yerin garantide.
Teşekkür ederim.
Sana bir borcum var.
Senden geliyor.
Sana yapılan teklif.
- Ne, alındım mı?
- Beş dakika önce aradılar.
Tebrikler. Teklif gece yarısı sona eriyor.
Mesaj atmak yerine
neden kendin söylemedin?
Daha etkili olduğu için.
Dylan, içine sıçmayacaksın.
Çalışmalarını gördüm. İnanılmaz.
Bu büyük bir adım.
Sen olsan bir iş için bütün hayatını
alt üst eder misin? Doğru söyle.
Hayır. Bir iş için yapmam herhalde.
Ama New York için, evet yaparım.
Bu yüzden, sana işini ballandırmayacağım...
New York'u ballandıracağım.
New York işte.
Seinfeld'i seyrettim.
Turist tuzağı kısmını değil.
Yavru köpek gözleri. İyi deneme.
Evet. Hadi.
Sana içki ısmarlayayım.
Ne oldu?
Ne? Ne bekliyorsun?
Işığın değişmesini.
Siz Los Angeles'lılar çok hoşsunuz.
Hadi.
Hadi, bir şey yok.
Gördün mü?
Öleceğim.
Burada Brooklyn Köprüsü var.
Manhattan'ın merkezi...
ve önümüzde de bir açık hava barı var.
Alkol. İşte şimdi oldu.
Senden hoşlandım.
Sana bağlamanı seçme şansı vereceğim.
- Ne?
- Seni ikna etme bağlaması.
- Pekala.
- Yağ çekme bağlaması var.
Dylan, işini çok iyi yapıyorsun.
Ya kabul et ya da git bağlaması.
İşi kabul edip etmemen fark etmez.
Ben nasıl olsa paramı aldım.
Sempati bağlaması.
Bende böbrek yetersizliği var.
Kadınlar neden, sadece manipülasyonla
erkeklere bir şey yaptırabileceği sanır?
Tarih, tecrübe, romantik komediler.
Kabul etsen de etmesen de
buraya bir şey için geldin.
Evet, bir seçeneği değerlendirmeye.
Kim seçeneklerini bilmek istemez ki?
Durumu mükemmel olan biri.
Sen mükemmel durumda mısın?
İş anlamında mı? Kesinlikle.
Diğer şeyler de seni ilgilendirmez.
Shaun!
Jamie!
- Ne var ne yok bebek?
- Burada ne işin var?
- Shaun White?
- Harika görünüyorsun.
- Spor mu yapıyorsun?
- Hayır. Sadece çok yiyorum.
Tamam.
İçki ister misin?
Sana içki ısmarlayayım.
- Dikkat et. Dikkat et.
- Affedersin.
Birader, duble McTakla 1260 gibiydi o.
- Evet, o hareketi severim.
- Dylan.
Jamie, şu herifin kafasını kırmadan önce
gözümün önünden çek.
Affedersin, birader. Saygısızlık etmek
istemedim. Senin hayranınım.
Beni tanımıyorsun bile.
Benimle, tanışıyormuşuz gibi konuşma.
Snovbord yaptığım için
dost canlısı olacağımı falan mı sandın?
Bir kelime daha edersen
seni dinamit gibi patlatırım.
Dinamit mi?
Dalga geçiyorum, birader.
Jamie'nin arkadaşları
benim de arkadaşımdır.
- Her şey yolunda.
- Her şey yolunda.
Ölü bir adamın kulağına fısıldıyorum.
Sonra görüşürüz.
Güle güle hayatım.
Shaun White harikadır. Çok da iyi biri.
- Onunla nasıl tanıştın?
- Onun bekaretini aldım.
Yani birbirinizi
uzun zamandır tanıyorsunuz.
Hayır. Sekiz ay falan oluyor.
Vay be.
Halıyla perdeler uyumlu mu bari?
Yerler ahşap döşeme, anladın sen.
Tanrım. Korkunç bir görüntü.
Dalga geçiyorum.
Eski bir arkadaşım işte.
Aynı şampuanı kullanıyorsunuz.
Saçları çok dinç.
Altı numara alabilir miyim?
Ekstra soslu.
- Ne arıyorsun?
- Polisler.
- Çabuk.
- Polis mi?
Evet.
Hadi. Hadi.
- Beni nereye götürüyorsun?
- Görürsün.
İşte sana açık alan.
Koş ceylan, koş.
Vay canına. İnanılmaz.
Seinfeld'de bu yoktu.
Baban bu konuda ne düşünüyor?
Hangi konuda?
Bir fikri vardır.
23 yıl boyunca L.A. Times'ta yazmış.
Biri ödevini iyi yapmış.
İş yerinde bir alet var. Adı Google.
Söylesene, işin için ne düşünüyor?
Ona sormadım.
Öyleyse ne diyeceğini biliyorsundur.
İçimden geldiği gibi yapmamı
ve ne yaparsam yapayım benimle
gurur duyacağını söyleyecektir.
Harika biriymiş.
Evet, öyledir.
Çok fiyakalı bir şey görmek ister misin?
Fiyakalı bir şeyi her zaman görmek isterim.
Ne...?
Gel hadi.
Tamam.
Şehirde, yıldızları görebileceğin tek yer.
- Vay canına.
- Evet.
- Süper bir yermiş.
- Biliyorum.
Buraya düşünmek için gelirim.
Aşağıda işler bana
biraz fazla gelmeye başladığında...
New York'taki dağ tepesi gibi oluyor.
En iyi yanı da, cep telefonu çekmiyor.
İşe alacağın herkesi buraya getirir misin?
Buraya daha önce hiç kimseyi getirmedim.
- Sahi mi?
- Evet.
Teşekkür ederim.
Bundan kimseye bahsedersen
kulaklarını yolup ensene yapıştırırım.
Bu şehirde herkes şiddet yanlısı.
Hadi, gidelim. Bir durak daha var.
- Daha yeni alışmıştık.
- Biliyorum. Gel hadi.
Burası New York. Acele et biraz.
- Hadi, hadi, hadi.
- Bana Times Meydanı'nı gösteriyorsun.
- Hiç de turistik değil.
- Susar mısın? Gel hadi.
Her yere koşturarak gitmemiz şart mı?
Evet.
Yani herkes gideceği yere
yürüyerek mi gidiyor?
Burası nasıl?
- Nasıl yani?
- Geldik.
Aman Tanrım. Sene 1988.
Pekala, ukala şey.
Beş saniye müsaade et.
- Bu nedir?
- Anlık çete.
- Oprah gibi mi?
- Aynen.
Kenara çekilelim mi?
Hayır, tadını çıkart. Hepsini sindir.
Çok iyiymiş.
Çok eğlenceli.
Bu insanlar bunun için para alıyor mu?
Hayır. Eğlenmek için yapıyorlar.
Bir şeyin parçası olduğunu
hissetmek güzeldir.
New York'ta insan çok yalnızlık çekebilir.
Sen de bana bunu satmaya çalışıyorsun.
İnsan her yerde yalnızlık çekebilir.
- Dikkat et.
- Tanrım.
- Hadi. Yere yat.
- Tamam.
- Kahretsin. Yere yat.
- Tamam.
- Kabul.
- Ne?
- Beni ikna ettin.
- Sahi mi?
- İşi kabul ediyorum.
- Aman Tanrım.
- Ne oldu? Şaşırdın mı?
- Ne? Hayır, hayır. Harikalar yaratacaksın.
Muhteşem.
- Artık gidebilirsiniz. Teşekkürler.
- Çok komik.
Hadi.
Tebrikler, satıldın!
Teşekkür ederim.
Demek istediğim,
uçağın mekanizmasıyla kıyaslandığında...
pilotun yeteneği çok da önemli değil.
Kaptan Sully'nin
kahraman olmadığını mı söylüyorsun?
Hayır, hayır.
Başka etkenler de vardı sadece.
Amerikalı değil misin sen?
Baksana bok suratlı,
eşyalarını alacak mısın artık?
Evet.
New York'a hoş geldin. Hadi siktir git.
New York'a hoş geldin.
Belki sıçarsın diye.
Tabirin kusuruna bakma.
Kahretsin.
Sizden tek istediğim,
güveninizi kazanmak için biraz zaman.
Henüz yeni olduğumu biliyorum ama
tecrübe eksikliğimi klişelerle kapatacağım.
Kapım her zaman açık.
Ciddiyim, kapım her zaman açık.
İlk talimatım: Daha hafif kapılar.
- Tamam, teşekkürler.
- Hoş geldin, Dylan.
Merhaba. Tommy Bollinger. Spor editörü.
Tommy, yazılarını okudum.
İyi yazıyorsun.
Gerçeklere bağlı kalmaya çalışıyorum.
Bir akşam birlikte takılıp çük avlayalım.
- Ne?
- Los Angeles'ta da çok hoş çocuklar var...
ama buradakiler tam manyak.
Tam dağıtırız.
Ben gay değilim, Tommy.
Sahi mi? Sanat yönetmeni olunca,
bir de bu...
Hiç önemli değil.
Bana daha çok kamış kalır.
Bu arada, hokeyde ırkçılık üzerine
bir yazı yazıyorum.
Fontla ilgili fikirlerini duymak isterim.
Ben Helvetica düşünüyorum
ama Courier New için ikna olabilirim.
Ama ben ne bilirim ki?
Ben sadece spor editörüyüm.
- Gay olmadığından emin misin?
- Evet.
Eminim.
Tamam.
- Merhaba.
- Merhaba.
Kapıyı çalacaktım ama kapın yokmuş.
- Yok.
- Hayır.
Şuna baksana.
- Gerçekten varmış.
- Demiştim. Ama ona değil, buna bak.
Harika.
Ama bu olsaydı daha da harika olurdu.
Bekle.
Güzel.
Anlık çete kuran bir adamla görüştüm.
Gerilla reklam için
onları kullanmayı düşünüyoruz.
Bu kadar saf bir şeyi alıp ticarileştirmek.
Doğru adamı bulduğumu biliyordum.
- İşte ben.
- Sözleşmen burada.
İmzala da gideyim.
Tamam.
Bütün bir yıl mı?
Neden bir yere ilk defa bağlandığın
hissine kapılıyorum?
Değil. T-Mobile, iki yıl.
Ve çok da pişmanım.
Bir ricam var. Bir sene dolmadan
istifa etme ya da kovulma.
Yoksa ikramiyemi alamam.
İstediğim zaman ayrılabilir miyim?
- O zaman sözleşmeye ne gerek var?
- İmzala gitsin.
Tamam.
Seninle çalışmak güzeldi, Dylan Harper.
Ben de yemeğe çıkacaktım.
Bildiğin bir yer var mı?
Bana çıkma mı teklif ediyorsun?
Çıkma teklif etmiyorum.
Bana bir lokanta göstermeni istiyorum.
New York'taki tek arkadaşın benim.
- Durumu karmaşıklaştırma.
- Farkındayım. Çıkma teklif etmiyorum.
Tabii keyfimize bakıp, yuvarlanıp...
erotik aşağılama fantezisi yapabiliriz.
Ama sonu çok fena biter
ve birbirimizin yüzüne bir daha bakmayız.
Sana çıkma teklif ettiğim falan yok.
Yemin ederim.
Tamam, benden o şekilde hoşlanmıyorsun.
Ama bu kadar acımasız olmana gerek yok.
Özür dilerim. Ben...
Tanrım, amma duyarlısın.
Gel hadi, benden olsun.
Kolay taşındın mı?
Babamdan ayrılmak zor oldu.
Kız kardeşim fena ayar çekti.
Ama zamanlama doğruydu.
Zamanlaması çok iyi.
- Kız kardeşin mi o?
- Hayır, eski sevgilim.
Harikadır. John Mayer seviyor.
Arkadaş kalmamızı istiyor.
Ayrıca duygusal olarak erişilmezliğimi
tedavi edebileceğini düşünüyor.
- Duygusal olarak erişilmez misin?
- Evet.
Tanrım. Ben de duygusal olarak rahatsızım.
Seni toplantılarda görmedim.
İlişki faslını kapattım artık.
Kızım, cemaate vaaz veriyorsun.
- Koro.
- Ne?
"Koroya vaaz veriyorsun." denir.
Çünkü aslında cemaate vaaz vermen gerekir.
Ne demek istediğimi anlamadın mı?
Ukalalık etme o zaman.
Aman Tanrım. Müsaadenle.
- Lütfen.
- Harika.
Alo. Dylan Harper'ın cep telefonu.
Kendisi duygusal olarak erişilemez
ama isterseniz...
- John Mayer Ian bu.
- Alo?
Alo. Ne?
Cep telefonları burada berbat çekiyor.
- Değil mi?
- Evet.
Yarın arkadaşlarım bana gelecek.
Sen de gelsene.
Yeni birileriyle tanışırsın.
Önce programıma bakayım.
Çok meşgulüm.
Artık GQ'da çalışıyorum,
internetteki küçük bir blogda değil.
- Gelmişsin.
- Geciktiğim için özür dilerim.
Hayır, lütfen. İçeri gel.
Teşekkür ederim.
Hey, millet! Hey!
Bu Dylan. Los Angeles'lı.
Yuuh!
Bu biraları onun sayesinde aldım.
Tamam, pekala.
Ben bir hayvanım.
Evet.
Bu işi iyi yapıyorum.
1 Yeni Mesajınız Var.
Teğmen Kali, beş yıl önce tanıştığım
Batı Yakası'ndan bir sokak ressamı.
- Onun postmodern yorumuyla... -
- İnanılmaz bir şey.
Değil mi?
Aradığınız pozisyon için
en uygun adayı bulacaksınız.
Tamam, başlıyorum.
İlk aday Joey Morena.
Çok iyi Vietnamca biliyor.
1 0 yıllık aşçılık deneyimi var.
EZİK
Bunu daha fazla yapamayacağım.
Hayır, ikimizin de mutluluğu
bulmaya ihtiyacı var.
Artık yüze çıkmıyor.
New York'ta yaban mersini
kalmamış anlaşılan.
Hoşça kal, şekerparem.
Taksi. Taksi.
Şekerparem.
Bu filmlerin müziği
neden hep çok kötü oluyor?
Her saniye ne hissetmen gerektiğini
bilesin diye.
"Kalbim kırıldı."
"Hayallerimin erkeğiyle evleniyorum."
"Ofise sinsice giriyorum."
Madison, bekle.
Madison.
Madison, dur.
Bryce.
Grand Central İstasyonu'nda
olduğumu nereden bildin?
Değilsin. Bu filmin çekildiği
Los Angeles'tasın sen.
Seni, senden daha iyi tanıyorum.
Ş u çatlak komşun Susie söyledi.
Susie.
Buraya neden geldin?
Seni ağlatan...
gün batımlarını sevdiğimi...
emlakçı sınavından geçememenin
umurumda olmadığını...
iyi ki beş kere çıkma
kuralının olduğunu...
ve seni sevdiğimi söylemeye geldim.
Benim seni sevdiğim kadar değil.
Beşinci peron yolcu almaya
başlamıştır. Sevgiler.
Tanrım. Bazen hayatımın
bir film olmasını istiyorum.
Saçımı dert etmez...
tuvalete gitmek zorunda kalmazdım.
Sonra, tam dibe vurduğum anda...
adamın teki caddede beni takip edip
kalbini bana sunardı...
ve öpüşürdük.
Sonsuza dek mutlu olurduk.
Yani, bir at ve at arabası.
Müthiş bir şey bu.
Bu berbat filmi seyrederken
çok iyi vakit geçirdiğine...
ikna etmek için koydukları...
konuyla alakasız bu ritmik şarkı kadar
muhteşem değil tabii.
Neden öpücükten sonra olanlarla ilgili
bir film yapmazlar?
Yapıyorlar. *** deniyor.
Tanrım, sevişmeyi özledim.
İnsanın bazen ihtiyacı oluyor. Tıpkı...
ne bileyim, boynunu kütürdetmek gibi.
Neden hep komplikasyonları oluyor?
- Ve duygular.
- Ve suçluluk duygusu.
Evet, suçluluk.
- Kadınların suçu.
- Ne?
Dediğimi duydun.
"Tut beni. Bir ömrü beraber geçirelim."
Lütfen, siz sanki daha iyisiniz.
"Hadi bebeğim. Adımı söyle. Evet.
"Bitti. Nasıldım?"
Kiminle beraber oldun sen?
Neden öyle olmasın ki?
Fiziksel bir şey bu. Tenis oynamak gibi.
İki insan, tenis oynarmış
gibi sevişebilmeli.
Hiç kimse tenis oynadıktan sonra...
hafta sonu kaçamağı yapmak istemez.
Alt tarafı bir oyun.
El sıkışırsın, kendi işine bakarsın.
- Evet.
- Evet.
Bir bira daha ister misin?
Tamam.
- Jamie.
- Evet.
- Tenis oynayalım.
- Ne?
Tenis oynarmış gibi sevişelim.
Hadi oradan be.
Gülme. Harika olabilir.
Garip yanlarını kırpmış oluruz.
Bunu konuşmuştuk.
Senden o şekilde hoşlanmıyorum.
Ben de senden o şekilde hoşlanmıyorum.
O yüzden mükemmel olacak.
Seni çekici bulduğumdan bile emin değilim.
Çok hoş.
Sersemlere karşı bir sempatim var tabii.
Beni çekici buluyor musun?
- Çok hoş.
- Hayır, hayır...
muhteşem kişiliğimi tanımadan önce.
Sadece fiziksel olarak.
Beni ilk gördüğünde.
- Sadece konuşuyor muyuz?
- Evet.
Bennigan'da fazla içmiş iki kız. Söyle.
Gözlerini sevdim. Hiç bu kadar büyük,
güzel gözler görmemiştim.
Dudakların. Evet, senin
iyi öpüşebileceğini düşündüm.
Öyle zaten.
- Göğüslerin.
- Nesi var?
- İlgimi çekti.
- Sahi mi?
Bence fazla küçükler.
- Yine de göğüs.
- Teşekkürler.
- Ellerini sevdim.
- Ağzını.
- Kalçan.
- Sesin.
- Göğsün.
- Gözlerin.
- Onu demiştin.
- Ciddiydim.
Benden, seksten başka bir şey
istemediğine yemin eder misin?
Sen başka bir şey istemediğine
yemin eder misin?
Kızları bilirim.
Tik-tak. Tik-tak.
Yapma.
- Ne yapıyorsun?
- İncil uygulamasını açıyorum.
- İncil uygulaman mı var?
- Evet. Ben iyi bir kızım.
- iPad'i ver.
- Tamam.
Dur, hayır.
Bunu neden çözemezler ki sanki?
Bu şey seni ben, beni sen sanıyor.
Ellerini sabit tut.
Ben iPad'i çevireceğim.
- Başımı döndürüyor.
- Bekle.
İşte oldu.
İlişki yok.
Duygu yok.
Sadece seks.
Ne olursa olsun, arkadaş kalacağız.
- Yemin et.
- Yemin et.
Yeminle.
Tamam.
Başlayalım o zaman.
Tamam.
Servis bende.
Şu tenis benzetmesi yeter.
Yatak odasına gidelim.
Kanepenin nesi var?
Daha az duygusal.
Işıklandırması daha iyi.
Sadece arkadaş olduğumuza göre
vücudum için endişelenmeme gerek yok.
Hadi ama, güzelsin işte.
Endişelenmene hiç gerek yok.
Bu yaptığın fazlasıyla duygusal destek.
Buna bir son ver.
- Kıçın biraz kemikli.
- Daha iyi.
Meme uçlarım çok duyarlıdır.
Edepsiz konuşmalardan hoşlanmam.
Böyle bir şey olacağını bilseydim,
sabah bacaklarımı alırdım.
Çenem gıdı***ır.
Bazen boşaldıktan sonra hapşırırım.
Böyle bir şey olacağını bilseydim...
sabah bacaklarımı almazdım.
Tamam o zaman.
Çoraplarım kalacak.
Yakınlaşma sorunu.
Harika, çünkü ayakları çok itici bulurum.
Baba sorunu.
Harika.
Bunu yapabilirim.
İyi gidecek.
Bunu yaptığıma inanamıyorum.
Duralım mı? Koşuya çıkabiliriz.
Bilmem. Böyle şeyler için
yaşlanıyor muyuz?
- Seks için mi?
- Hayır, bayağı seks için.
Ne bileyim, biraz okullu işi...
Third Eye Blind şarkıları söyleyebilirim.
- Third Eye Blind değil bu.
- Onlar olduğundan eminim.
- Ne oldu?
- Bunu bir kerelik yapacağız.
- Aynı fikirdeyim.
- Tamam.
- Harika.
- Harika.
Biraz daha hızlı.
- Biraz daha dairesel.
- Çeneme dikkat et.
- Kulaklarıma dokun.
- Tamam.
Boynumu öp.
- Adımı söyle.
- Dylan Francis Harper, Jr.
Tamamını değil.
Affedersin. Bir sürü form doldurdum.
- Konuşma.
- Tamam.
Aman Tanrım, gerçekten de...
- Hayır, Dylan. Ben...
- Sakin.
Bir arkadaşa badana yapan
bir arkadaşım ben.
Evet bebeğim. Fırtına.
Ne oldu?
Çin'e tünel kazmaya
falan mı çalışıyorsun?
- Bu işi iyi yaparım.
- Kim demiş?
Birlikte olduğum her kız.
Ya yalan söylemişler
ya da vajinaları çuval kaplıymış.
Sakin ol, sen kertenkele değilsin.
- İyi, tamam.
- İyi, tamam.
- Biraz sağa.
- Tamam.
- Sola biraz daha.
- Anlaşıldı.
- Şimdi aşağı.
- İniyorum.
- Biraz daha a... Çok oldu.
- Affedersin.
- Ne oldu?
- Hiç.
Kadınların çığlık atması
dikkat dağıtabilir.
Devam et.
Evet, işi biliyorsun.
Sana nasıl sevdiğimi anlatayım.
Çoğu kız, yumuşak başlamak
gerektiğini düşünüyor.
Ama başladıysan tam yapacaksın.
Evet, işi biliyorsun.
- Obama'yı koyalım.
- Hayır, hayır.
Hemen anlaşılıyor. Shaun'u koyalım.
Tarz sahibi, kendi dalında en iyisi
ve mandalina gibi kıçı var.
- Hödüğün tekiymiş diye duydum.
- Hayır, değil.
Evrendeki en iyi kar sporları atleti olduğu
ve bir ağaçtakinden daha fazla...
sincabı olduğu için
ondan gözün korktu.
Dylan. Jamie Rellis lobide seni bekliyor.
Tamam, teşekkürler.
Bunu yemekten sonra konuşalım, olur mu?
Kimse Obama'yla yatmak istemez.
Fil gibi kulakları var.
Bir filin istediğin organı orası olmaz.
- Merhaba.
- Merhaba.
Böyle habersiz geldiğim için özür dilerim.
Hayır, önemli değil.
Pekala.
- Yürüyelim mi?
- Seve seve.
Harika. Tamam.
Olanlar hakkında.
- Saçmalıktı ve hiç yapmamalıydık.
- Aynen. Hayır, aynen.
Ben öyle biri değilim.
Aynı fikirdeyim. Olanları unutalım.
Harika. Yani bak, bir
gecelik ilişkilerim oldu.
İkimizin de oldu.
Hiçbirimiz gurur duymuyoruz, ama...
Sahi mi?
İkimizin, başka hiçbir şeyi etkilemeden...
cinsel ilişkiye girmesi sadece bir...
- Yanılgıydı.
- Aynen.
Seni bu sabah arayacaktım.
Ama aramadın.
Ama aramadım.
Şimdiden aramıza girdi bile.
Ben de bunu istemiyorum.
Girmeyecek.
Güçlüymüş gibi görünebilir,
güçlüymüş gibi konuşabilirim...
Kendini kendi zayıflıklarından
korumak için bir kalkan sadece.
Şimdi de terapistim mi oldun?
Hayır, sadece arkadaşınım.
Küfür ederken göz kırptığını bilen biri.
- Vücudun sanki kelimeleri reddedermiş gibi.
- Reddetmiyor.
- Siktir git.
- Göz kırptın.
- Siktiğimin gözünü kırpmadım.
- Yine kırptın.
- Kahretsin.
- Kırpmadın.
Demek "kahretsin" diyebiliyorsun.
- Aptalcaydı.
- Evet.
- Biz arkadaşız, arkadaş kalalım.
- Evet. Bunu kaybetmek istemiyorum.
Ben de.
- Harika.
- Muhteşem.
Sevimli çiftin portresini çizeyim mi?
- Ne halt ediyoruz biz?
- Bilmiyorum.
- Saçımı okşa.
- Ensemi öp.
- Meme ucuma dikkat.
- Tamam.
- Dövmen olduğunu bilmiyordum.
- Evet.
Neden daha önce fark etmedim?
Çünkü sarhoştuk.
- Köpeğin miydi?
- Hayır, hiç köpeğim olmadı.
Ama diğer herkesin oldu.
Köpek beslersem normal bir aile
olacağımızı düşünüyordum.
1 7 yaşında ümitsizce istiyordum.
Sen de bir isyan göstergesi olarak...
aklına gelen
en kabul edilebilir şeyi yaptırdın.
O zamanlar süper müthiştim.
Bak.
- Şimşek mi?
- 18.
- Süper güç istiyordum.
- Evet.
O zamanlar Harry Potter hayranıydım.
- O zamanlar gay miydin?
- Harry Potter seni gay yapmaz.
- Tamam.
- Bundan emin misin?
- Ya sen?
- Hayır.
Ben de.
- Günün nasıl geçti?
- İyiydi.
- Yemekte hindili sandviç yedim.
- Tadı nasıldı?
Çok iyi değildi.
Senin günün nasıl geçti?
Hala metroyu anlamaya çalışıyorum.
Çok zor.
Top dışarıda.
- Kıçım.
- Ne?
- Kıçıma.
- Ciddi misin?
Hayır, kıçıma kramp girdi.
Şuradan bir yastık getirir misin?
Olur.
- Kıç yok yani.
- Yok.
- Ciddi misin? Şimdiden mi?
- Şaka yaptım.
- Bu pozisyonu sevdin mi?
- Evet. İyidir.
İtiraf ediyorum,
biraz iğdiş edilmiş hissettim.
Üzerinde çıplak bir kız yatarken
iğdiş edilmiş mi hissettin?
- Biraz.
- Bu kelimenin anlamını biliyorsun değil mi?
Evet, anlamını biliyorum
ve öyle hissediyorum.
Tamam, pekala. Koca bebek.
- Yer değiştirelim.
- Tamam.
- Şimdi erkek gibi hissediyor musun?
- Evet.
Tamam. İçine sok.
Hiç komik değil.
- Biraz komik.
- Biraz komik.
- Bekle.
- Ne oldu?
Tuvalete gitmem lazım.
- Şimdi mi?
- Evet, şimdi. Dünyanın karpuzunu yedim.
Ne yapıyorsun?
Sertleşmişken işemek ne kadar zor,
biliyor musun?
Pek sayılmaz.
Trafikte iki arterin birleşmesi gibi.
Biraz zaman alıyor.
- Kakanı mı yapıyorsun?
- Hayır.
- Neden oturdun?
- Kontrol etmek daha kolay.
- Burayı berbat edeyim mi?
- Hayır, hayır, affedersin.
Tamam.
Evet.
Ne oldu? Damlattım mı?
Ellerini yıkadın mı?
Hadi ama.
Sadece arkadaş olabiliriz
ama ben hala bir bayanım.
Şimdi git ellerini yıka,
sonra o güzel kıçını buraya getir.
Böyle konuşmaya devam edersen
geri gelmem.
- Tanrım. Dizim çok acıyor.
- Muz ye. Dolapta var.
Muzu neden dolaba koyuyorsun?
- Bütün suyunu çeker.
- Çekmez. Kabukları var.
Zırh değil sonuçta. Hava içeri girer.
Muz istiyor musun istemiyor musun?
Kurumuşsa hayır. Ben hayvan değilim.
En azından evde yiyecek bir şey var.
Seninkinde sadece sıvı yoğurt var.
Yoğurdu içmeyi seviyorum.
Zaman tasarrufu.
O zamanı tıraş olarak
değerlendirebilirsin.
Kılların canımı yakıyor.
İşte bak, sevgilim olsaydın sana
"kapat çeneni." diyemezdim.
Arkadaşım olduğun için ben de sana...
eğer burayı tıraş etmezsen benim de
burayı tıraş etmeyeceğimi söylüyorum.
Hey, hey. Oha.
- Anne!
- Anne mi?
Gözlerim kapalı.
Ne yaptığınızı bilmiyorum.
Siyah donunu giydiğini göremem.
Jamie bebeğim. Seni özledim.
- Göğüslerin mi büyümüş senin?
- Anne, buradayım.
Merhaba bebeğim.
Yok, büyümemiş.
- Burada ne işin var?
- Victor ne mal olduğunu gösterdi.
Kıroyum ama para bende.
Victor, nişanlısı.
Eski nişanlım.
- Ne oldu?
- Hiç. Hödüğün tekiydi.
Hoştu ama çamurla konuşmak gibiydi.
Bir gün, "Lorna." dedim.
Ben Lorna.
- Dylan.
- "Lorna, bu seni mutlu etmiyor." dedim.
- "Sırf 39 yaşındasın diye..."
- 48.
"...evlenmek zorunda değilsin.
O adam seni sigortan değil."
Ben de ilk uçakla adadan ayrıldım.
- Cleveland ada değil.
- Bebeğim, tabii ki ada.
Neyse, geldim işte.
Seni gördüğüme çok sevindim.
Çekici bir sevgilin olduğundan
bahsetmemiştin hiç.
O sevgilim değil, anne.
- Biz sadece arkadaşız.
- Ne hoş.
Tıpkı yetmişler gibi olmuş.
O zamanlar daha iyiydi. Sadece seks.
Biraz ot, biraz tiner.
Hamileyken değil ama.
En azından son üç ayda.
Hiç komplikasyon yok. Harika.
Teknik olarak öyle olduğunu söyleyebiliriz.
Tam da öyle işte.
Kızıma basıyor musun yani?
Hayır, hayır. Basmak mı?
Dalga geçiyorum. Bas gitsin.
İyi eğlenceler.
Bence harika bir şey bu.
Tek sorun, seni pazar dışı bırakıyor.
Ama neyse, pazara gitmenin
tek sebebi ürün almak...
ki sen almışsın zaten.
Seni gördüğüme çok sevindim.
Sadece birkaç hafta kalacağım.
Açlıktan ölüyorum. Cin var mı?
Mutfakta.
Sen de git.
- Axe deodorant mı sıkmış?
- Bilmiyorum. Hadi.
Buzdolabında muz mu?
Porto Rikolu musun sen?
- Çok ayıp anne.
- Şaka yaptım. Baban da Porto Rikoluydu.
Ne? Yunan demiştin bana.
- Ha Ali ha Veli.
- Ayakkabılar.
- Tamam. Pekala.
- Hayır. Git hadi artık.
Bunları motora mı koyayım?
Evet.
Sizinle tanıştığıma...
Pantolonunuz çıkıyor.
Tanrım. Anne, lütfen, lütfen!
Geriye, geriye.
İşte budur.
Karşımıza çıkan her gay'i yeniyoruz.
Hakaret anlamında söylemedim.
Ümit dolu olarak söyledim.
Durun. Siz gay misiniz?
- Sen bile mi?
- Hadi ama.
Sonra konuşalım.
Bana 5 dakika ayır.
Belki mantıklı davranmanı sağlayabilirim.
Bakın siz şuna.
Hadi, bebeğim.
Jamie'yle buluşacaktım.
Şu kariyer avcısı mı?
Çıkıyor musunuz yoksa?
Hayır, sadece arkadaşız.
Biraz takılıyoruz.
- Nasıl yani?
- Yatıyoruz.
Ama sadece seks için.
O iş hiçbir yaramaz yürümez.
O bir kız. İtiraf etmeseler de
seks onlar için her zaman büyük mevzudur.
Jamie farklı.
Diğer kızların vajinasının olduğu yerde
penisi mi var?
- Penisi yok.
- O zaman farklı değil.
Sen kadınlar hakkında ne bilirsini ki?
Kanka, senin sahip olamayacağın
kadar kadını geri çevirdim ben.
Tabii ki. Sen gay'sin.
Ama hala teklifler geliyor.
Bana baksana.
Ben kadınları severim. Güzel,
muhteşem, gizemli, büyüleyici varlıklar.
Zeki, sevecen.
Her bakımdan erkeklerden üstünler.
Seçme şansım olsa, öldüğüm güne kadar
kadınlarla birlikte olurdum.
Ama ben kamış seviyorum,
o yüzden kamışa bağlıyım.
Yani sadece seks için, öyle mi?
Hayır, aşık da oldum.
O tavşan yuvasına girdim.
Ne keşfettim biliyor musun?
Önemli olan Cuma gecesini
kimle geçirdiğin değil...
bütün Cumartesiyi kimle geçirdiğin.
Anlıyor musun, Felix?
Evet. Ama o zaman ömür boyunca
her Cumartesiye mahkum olursun.
Tamam. Anlamadın.
Önemli değil. Ama anlayacaksın.
Bir gün, nefesini gerçekten
kesecek biriyle tanışacaksın.
Nefes alamıyormuşsun gibi.
Ciğerine hava gitmiyormuş gibi.
- Sudan çıkmış...
- Evet, anladım, Tommy.
Öyle işte.
Bu arada site iyi gidiyor.
Manşetin fontu neydi?
Times Roman.
Times Roman. Etkilendim.
Ben çıkıyorum.
Teknen mi var?
Jersey'de oturuyorum. Vapura binmem.
Yemekli program yoksa tabii.
Senle Dylan'ın olayı var ya, süper bir şey.
Şu arkadaş - sevişme olayı.
Tebrikler bebeğim.
Çok önemli bir şey değil.
Şaşırtıcı aslında. Senin hep
gerçek aşkçı olduğunu düşünmüşümdür.
Neyse zaten, beni herhangi bir şeyden
mahrum edecek değil bu.
78'de ben de öyle düşünüyordum.
Ve sonraki her yılda.
Gururum okşandı.
Armut dibine düşermiş.
Şaşırtıcı sadece.
- İşte oldu. Bitti.
- Tamam.
Harika görünüyorsun. Harika.
Prenses gibi oldun.
- Evet.
- Sahi mi?
Evet.
Bir arkadaşım, 4 Temmuz için bana
Montauk'taki evini verdi.
Birlikte gidelim.
Erkek yok, zırvalamak yok.
Sadece ana-kız.
Nora Ephron filmi gibi.
En son ne zaman bir hafta sonunu
birlikte geçirdik?
Sekiz yaşımdayken, kayak hocasıyla
Vermont'ta mahsur kaldığımızda.
- Demitri.
- Bill.
Bana babanı hatırlatıyordu.
Kıvırcık siyah saç, esmer ten,
Soğuk Savaş aksanı.
- Babam Rus muydu?
- Hatırlamıyorum.
Ama dünyanın votkasını içip
sürekli ateş ettiğimizi hatırlıyorum.
Anne, bu "Baban Kim" oyunu sıktı artık.
Çok iyi bir anne olamadığımı biliyorum.
Affedersin, lafa girmemi mi bekliyordun?
Hadi. Benimle gel. Hadi.
Hadi. Hadi.
Tamam, gideriz. Eğlenceli olur. Tamam.
- Anne.
- Bağ kurmaya çalışıyordum.
Ya o, ya da tiner kokusu.
- Annemin kusuruna bakma.
- Bence komikti.
Evet, para isterken çok komiktir.
Kalacak bir yer ararken
tam komedyendir.
Dylan, ben yine çıkmaya
başlamak istiyorum.
Bence buna bir son vermeliyiz.
Öyle.
Haklısın sanki.
Değil mi?
Her yeni başlangıç
başka bir başlangıcın bitmesiyle başlar.
Gayet mantıklı.
Third Eye Blind'ın bu kadar
bilge olacağı kimin aklına gelirdi?
Third Eye Blind değil.
Onlar olduğundan eminim.
Bir şeyler yemeye gidelim mi?
Evet.
- Sen ısmarlıyorsun.
- Ne?
İyi.
- Pantolon.
- Gömlek.
Yani bitirdik.
- Galiba. Ama güzeldi.
- Evet.
- Üstelik başardık.
- Saçmalamadan.
- Gömlek.
- Süveter.
Arkadaş kalmayı başardık.
- Evet.
- Evet.
Senin tipin ne?
Belli bir tipim yok.
- Daha çok, içindeki önemli.
- Lütfen ama.
Pekala, o nasıl?
Evet, içini öğrenebilirim.
Üstelik kitap okuyor.
Muhtemelen Nicholas Sparks.
- Onunla konuşacağım.
- Ne?
Ne demek "ne"?
Tekrar çıkacağız dedik.
- Onunla konuşacağım.
- Şimdi mi?
Bu kadar insanın önünde mi?
"Tecavüz edeceğim." demedim,
"Konuşacağım." dedim.
Affedersin. Adım Dylan.
Tanıştığıma memnun oldum.
"Defter" okuyorsun.
Tanıştığımıza memnun oldum.
- Evet?
- Konuştuk. Güldük.
- Belçikalı.
- Kitap okuması anlaşıldı.
Ona balkonun yerini gösterdim.
Çünkü orada buluşacakmış...
Kocasıyla.
Yıldönümlerini kutlamak için
New York gezisi.
Üç çocuk: Christof, Karlina ve Pepjin.
Yeter.
Neden hala gülüyorsun?
Ben en azından denedim.
İyi, sıra bende.
Bakalım bende hala iş var mıymış?
Tamam.
Bak, orada. Saat 11 yönünde.
- Buzlu kahve.
- Yakışıklı ama farkında değil.
Ağaca bakıyor, yani
parka gerçekten doğa için gelmiş...
güneşlenen kadınlar için değil.
- Geri zekalı.
- Fark etmez.
Ben varım.
- Affedersin.
- Evet?
- Selam.
- Merhaba.
- Adım Jamie.
- Parker.
Evet. Olur.
Merhaba.
Pekala.
Memnun oldum.
Adı Parker. Çocuk onkoloğu.
Bu Cumartesi çıkıyoruz.
- Güzel.
- Teşekkür ederim.
Bana neden el salladınız?
Senin gay arkadaşım olduğunu söyledim.
Sana kardeşini ayarlayacak.
Yüksek okul, tıp fakültesi,
bir daha da hiç uyumadım.
Kanseri tedavi ettiğine inanamıyorum.
Bir ben, bir de Tanrı.
- Ne?
- Dermişim.
Böyle bir şey diyen birini
düşünebiliyor musun?
Evet, düşünebiliyorum.
Bir sürüsüyle beraber oldum.
- Kanser doktorlarıyla mı?
- Hayır, hödüklerle.
Neyse ki, o sayfayı kapattın artık.
Ama seni uyarayım,
kanser doktorlarının çoğu hödüktür.
- Sahi mi?
- Evet.
Ya beyin cerrahları? Hepsi sapık.
Bunu yaparlarken bunu da yaparlar.
Selam.
Teşekkür ederim.
Seni tekrar ne zaman görebilirim?
Şimdi.
Dermişim.
Böyle bir şey diyen birini
düşünebiliyor musun?
Lisede tuba çalardım.
Dünyanın en aptal aleti.
Özellikle sekiz kere taşındığında.
- Neden taşındınız?
- Annem erkeklerden ayrılmayı sever.
Bu konuda çok başarılıdır.
- Baban da onlardan biri miydi?
- Hayır, o, onlardan çok önceydi.
Babamı hiç tanımadım.
Üzüldüm. Berbat bir durum.
Tamam, sana bir şey söyleyeceğim.
Lütfen erkek olduğunu söyleme.
Yoksa, buraya taşındığımdan beri
üçüncü olur.
Bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum.
Beş kere çıkma kuralım var.
- Beş kere çıktıktan sonra...
- Anladım.
Bir filmde görmüştüm.
Deneyeyim dedim.
Beklemeye değersin.
Eminim o filmde böyle diyorlardı.
Harikaydı.
Birkaç aydır üzerinde çalıştığım
dört yaşındaki çocuk...
iyileşiyor.
- Harika.
- Evet.
Senin gibi biri nasıl bekar olur?
Parkta yanıma gelip, güneşlenenlere değil
ağaçlara baktığım için...
iltifat edecek birini bekliyordum.
Ciddiyim. Çok etkileyiciydi.
Sana karşı dürüst olacağım:
Ayakta durduğum yerde uyuyordum.
36 saattir çalışıyordum.
Parka nasıl geldiğimi bile bilmiyorum.
Senin gibi bir kız nasıl bekar olur?
Sorunlarım var.
Hatta rahatsız bile denebilir.
Hatta, biri bana rahatsız dedi.
Hadi canım. Nesi rahatsızmış?
Gerçek aşka inanıyorum.
Beni bekleyen bir Beyaz
Atlı Prens olabilir.
Ağaçlara Bakan'la nasıl gidiyor?
Sürekli çalıştığın için
hayır diyeceğini biliyorum...
ama bir bira içmeye gidelim mi?
Yok, böyle iyiyim ben.
Hayır, gay bar değil.
Çekici erkekler kadar çekici kızlar da var.
Baksana, geliyorum.
Tamam. Sana bir hatun bulalım.
Hala gay değilsin, değil mi?
- Değilim.
- Tamam.
Ne oldu?
Bugünün hangi gün olduğunu
biliyor musun?
- Beşinci buluşmamız.
- Saymadım bile.
- Yatak odasına gidelim mi?
- Hayır. Burası iyi.
Bugün buluştuğumuza çok memnun oldum.
Ben de.
Ne düşünüyorsun?
Ne kadar harika olduğunu.
Annie, merhaba.
Annie de kim şimdi?
Kardeşim.
Umarım öyledir. Yoksa onu keserim.
Tabii ki geliyorum.
Evet, 4 Temmuz'da izinliyim.
Yani üç gün oradayım.
Evet. Babam nasıl?
Kötüleşti mi?
Tamam, selamımı iletirsin.
Görüşürüz, Babannie.
Ailemle tanışmanı istiyorum.
Hayır. Ciddi mi?
Aman Tanrım.
Hey. Bekle, bekle.
Hayır, bekle. Bir saniye izin ver.
Konuşacak bir yer bulmalıyım. Tamam.
Kahretsin. Bekle.
Affedersin.
Dün akşam bayağı geç geldim.
Geldiğimde kız arkadaşınla kanepedeydin...
ben de hemen içeri girdim.
- Kız değil o.
- Kız gibi kokuyor.
- Kokladın mı?
- Krema şekeri alacağım.
- Ne dedin?
- Bu hafta sonu Montauk için.
Kamp ateşi yakacağım.
Çocukluğundaki gibi.
Tamam.
- Sonra da sopa arayacağız.
- Dinliyorum. Sopa dedin.
Sonra da şarkı söyleyeceğiz. Sonra da...
Bir saniye.
Tamam.
Ne oldu?
Sence erkekler küresel ısınmayı mı...
yoksa dışarıda yerken
beyaz giymeyi mi umursar?
Duruma göre değişir.
Karların üstünde bikiniyle duran
çekici bir manken var mı?
Hayır. Kayak pistinde.
Ben yine de dışarıda yerken
beyaz giymeyi seçerdim.
Evet, ben de.
Senin Parker nasıl?
Hala ağaçlara bakıyor mu?
İki kahve. Evet, hala bakıyor...
ama artık benim dairemden.
- Beş oldu mu?
- Belki. Teşekkür ederim.
Beşinci kere çıktınız mı?
Bu ne cüret?
Bir hanımefendi buna asla cevap vermez.
Biliyorum. O yüzen sordum ya.
Kapatıyorum. Sana iyi yolculuklar.
Varınca beni ara.
Tamam.
Parker.
Hey.
Kahve aldım. Yağsız.
Bir şeker, bir Splenda.
- Gitmem lazım.
- Ne?
Bugün nöbetin yoktu hani?
Yok. Ama benim başka bir işim var.
Ben... Beni aradılar da.
- Öyle mi?
- Evet.
Tüyüyorsun. Ne kadar da sıradansın.
Beyaz Atlı Prens'in
olabileceğimi sanmıyorum.
Tanrım, dediklerimden
hiçbir şey anlamamışsın.
- Hayır, hayır, bence harika birisin.
- Evet, sen de.
Hatta baksana, arkadaş olarak kalalım.
- Sahi mi?
- Hayır. Siktir git şuradan.
Kim ayakta uyur ki?
Benimle gurur duyardın.
"Siktir git." derken gözümü bile kırpmadım.
- Şimdi yaptın ama.
- Bu sayılmaz. O an geçti.
Ne bileyim, belki kötü sevişiyorumdur.
İnan bana, kötü değilsin.
- Teşekkür ederim.
- İlgi istiyorsun.
Belki de adam evli falandır.
Hayır, işteyken araştırmasını yaptım.
Bekar, sabıka kaydı yok.
Kredi notu 720.
Araştırdın mı?
Beni de araştırmış mıydın?
Old Navy kredi kartının
limitini nasıl doldurursun?
Üniversiteden sonra
kargo pantolon takıntım oldu.
Dylan, sorunun bende olmadığını
düşünemem artık.
- Sorun bende olmalı.
- Sende falan değil.
Sende bir sorun yok.
O bir erkek.
Ona beş defa çıkma şartı koştun.
İstediğini aldı, sonra da tüydü.
Unut o hödüğü.
Hıyarın teki. Hıyar hödük.
Annenle bir güzel eğlen.
- Tamam.
- Az daha unutuyordum. Sana bir şey aldım.
Teğmen Kali.
Şu konuştuğumuz sokak ressamı.
Senin için özel bir şey yaptırdım.
"Peri masalı."
- Böyle kızsal şeyleri sevdiğini biliyorum.
- Çok hoş.
Dylan, bu gerçekten çok hoş.
- Güzel, değil mi?
- Evet. Teşekkür ederim.
Taksi için borç verir misin?
Metroya binmem.
Kapkaça kurban gitmeyeyim.
Ayaklarını yatağımdan çektiğin sürece
sorun yok. İğrençler.
Ne yapıyorsun?
Bunu neden yapıyorsun?
Hayvansın sen. Yapma.
Hayvan. Dur.
Anne.
Anne, hadi. Yola çıkacağız.
Hadi.
Anne?
Jamie, kusura bakma, Cleveland'a,
Kıro Victor'a dönüyorum. Öptüm, annen.
Vay canına. Neden bu sefer farklı
olacağını sandım ki?
- Benimle Los Angeles'a gel.
- Ne?
Başka ne yapacaksın ki?
Herkes şehir dışına çıktı zaten.
Sorduğun için çok teşekkürler
ama gerek yok.
Burada kalacağım.
Tek başıma idare ederim.
Tek başına idare edeceğini biliyorum.
Bebek değilsin.
Gelirsen bana da yardım etmiş olursun.
Ailemin dikkatini üzerine çekersin.
Böylece bekar olduğum için
kafamı ütülemezler.
Birlikte olduğumuzu sanmazlar mı?
- Hayır dersem, hayır.
- İnanırlar mı yani?
Evet. Yalan söylemeyen
o çılgın ailelerden biriyiz.
PBS bizle ilgili bir belgesel yapıyor.
Sana bayılacaklar.
Kaba saba ve hızlı konuşuyorsun.
Eve karnaval getirmişim gibi.
Davetin için teşekkürler
ama burada kalacağım.
Spora falan giderim.
Sana millerimle bilet aldım bile.
Havaalanında görüşürüz.
- Ama...
- Aması yok.
- Sanki spora gidecektin de.
- Gitmeyecektim.
Los Angeles çok hoşmuş.
Herkes çok içten ve saygılıdır.
Bunun için teşekkürler.
Sen iyi bir arkadaşsın.
İyi arkadaş sensin.
Ailemle henüz tanışmadın.
Neye bulaştığını bilmiyorsun.
Tamam.
Bu uçaklar kendi kendilerine iniyor.
Kimin umurunda?
Tam bir hıyar gibi konuştun.
New York'ludur da.
Özür dilerim.
Bu çok normal görünüyor.
Öyle.
Teşekkür ederim.
Burada mı büyüdün?
Dedemindi.
Aldığında burası bomboşmuş.
Babam, kız kardeşim ve oğlu oturuyor şimdi.
Neden New York'a taşındın?
Bir kariyer avcısı kandırdı.
- Geldin mi?
- Sammy.
Merhaba Dylan Dayı.
Ne var ne yok bakalım?
Nasılsın?
Jamie, bu benim yeğenim
Muhteşem Sam.
- Merhaba.
- Sigaran için ateş verebilir miyim?
Maalesef, sigara içmiyorum.
İçiyormuş gibi yap. O bir sihirbaz.
Tabii sigara içerim.
Sigara içmek iyidir.
- Vay canına. Teşekkür ederim, bayım.
- Benim için zevkti, hanımefendi.
Tanrım, bana bırak.
Söndür şunu. Üzerine bas.
Ben hallederim.
İyi misin?
Gösterinin bir parçası.
- Sonra Jet-Ski yapalım mı?
- Kesinlikle.
Hala sihirbazlıkla uğraşıyor demek.
Evet ama arkadaşlarına
seks mesajı çekmesine tercih ederim.
- Dilbert.
- Babannie.
Jamie, bu benim kardeşim, Annie.
- Selam.
- Beni ağırladığınız için teşekkürler.
Dylan'ın eve bir kız
getirmesine sevindim.
- Sadece arkadaşız.
- Biliyorum.
Sevgilisi olsaydın
seni buraya asla getirmezdi.
- Yakınlaşma sorunu var da.
- Farkındayım.
- Dylan.
- Baba.
- Dylan.
- Selam.
- Tanrım. Nasılsın evlat?
- İyiyim.
Sizi özledim ama iyiyim.
Dede Spencer?
Jamie. Dylan'ın arkadaşıyım.
- Özür dilerim.
- Önemli değil.
Bir an için eskiden tanıdığım
bir kıza benzettim.
- Önemli değil. Olur bazen.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
Memnun oldum.
Eviniz çok güzelmiş.
Teşekkür ederim.
Havuz biraz soğuk
ama ısıtmak çok pahalı.
Gel-git saatlerine bakacağım.
Çünkü sabah erkenden tekneyi çıkaracağım.
- Sen de gel.
- Seve seve.
Tekneyi sattık.
Doktor artık tekneye binmeni istemiyor.
- Püreye döndü.
- Hayır.
Seni gördüğüme sevindim, oğlum.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- Ben de.
- Jamie. Gördünüz mü?
- Evet.
- Pantolon olayı ne?
- Artık onları sevmiyor.
Durumu ağırlaşıyor.
Gelmene çok sevindim.
Ona plajı göster hadi.
- Sana plajı göstereyim. Gel hadi.
- Tamam.
Kuma bulanın. Kirlenin biraz.
Dylan bana babasından hiç söz etmedi.
Evet, o da çok yıkıldı.
Araları çok iyiydi.
Dylan, Alzheimer'lılara
nasıl davranılacağını bilmiyor.
Üzüldüm.
Bazen kendinde oluyor.
O zaman her şey iyi.
Sonra aniden gidiveriyor.
- Dylan dokuz yaşındayken.
- Saç örgüsü mü o?
O sırada Kriss Kross hastasıydı.
Hatırlıyor musun?
Kriss Kross sizi zıplatacak
- Şu da anneniz mi?
- Hayır, Dylan'ın konuşma terapisti.
Kekeliyordu.
Heyecanlanınca iyice kötü oluyordu.
Çocukluğu zor geçmiş.
Matematik öğretmeni buna
- "olgunlaştırıcı" diyordu.
- Matematik öğretmeni mi?
Sekiz kere altı 1200 falan diyordu.
Ama görsel zekası müthiş, neyse ki.
- Bana bu resmi açıklar mısın lütfen?
- On ikinci yaş günümde sürpriz partisi.
- Selam.
- Muhteşemmiş.
Çok yoruldum. Yatağa gidiyorum.
- Jamie, odandan memnun musun?
- Evet. Mükemmel.
Teşekkür ederim.
Her şey için teşekkür ederim.
Sammy'yle kızı ikiye bölme kutusu yaptık.
O yüzden dikkatli ol.
- Gerçek testere kullanmıyor, değil mi?
- Tabii ki kullanıyor. O muhteşem.
Dişlerini fırçalamış mı diye bakacağım.
Sen de onun dediklerine inanma.
Yalan söyler.
- Çok özel biri.
- Evet, sanırım.
- Jamie. Merhaba.
- Merhaba.
- Uyanık mısın?
- Evet. İçeri gir.
- Yatmıyor muydun sen?
- Yatıyordum.
Sonra, ikimizin de bekar
olduğunu fark ettim.
- Olmaz, kanka.
- Neden ki?
Ellerimi yıkadım.
Bu sefer sabunla hem de.
Ciddi misin sen?
Neden böyle düşündün ki?
Sundurmada boynunu kütürdettin.
Bu hareket. Bu, her şeyi belli ediyordu ya.
Altı saat uçtuğumuz için
boynumu kütlettim.
Yol boyunca uçakların
kendi kendine uçtuğunu anlatıp durdun.
O yüzden boynuma biraz kramp girdi.
- Yani hayır mı?
- Hayır. Seninle sevişmeyeceğim.
Muayyen günün mü?
Bunun için bir uygulama var. Hayır, dur.
- Hayır, sorun yok.
- Bunu konuşmuştuk.
- Ayrıca yeni terk edildim.
- Tamam, affedersin.
Onu unutmana yardımcı olur dedim.
Bende öyle olmuyor.
Seks işe yaramaz.
Ne yarar biliyor musun?
Duygusal destek.
Önceden duyguları karıştırmadan seks vardı.
Şimdi, seks olmadan duygular.
Aynen.
Şu anda arkadaşım olmana ihtiyacım var.
Tamam. Bana mastürbasyon
yaparken seni dinlerim.
- Hayır.
- Şaka yaptım. Anladım. İyi geceler.
Dur. Arkadaşlar yine de takılıp,
ne bileyim, müzik falan dinleyebilir.
Müzik mi?
Annie'yi öldüreceğim.
- Eskiden onları sevdiğine inanamıyorum.
- Onları sevmiyordum.
Şarkılarını...
Sonraki kısmın sözlerini bilmiyorum ama...
Dalga mı geçiyorsun?
Herifler bomba gibiydi.
Hepimizin Girbauds kotu vardı.
Ters giyerdik.
Beysbolcular.
Cadılar Bayramı'nda üç yıl üst üste
Kriss Kross gibi giyindim.
- Zavallı çocuk.
- Gurur duymuyorum.
Kitaplarından birini aldım.
Sakıncası yok, değil mi?
Aptallar için Günlük Matematik.
Sonra şöyle.
Hayır.
Sürpriz.
Eve daha önce hiç
kız getirmedin mi cidden?
Seni getirdim.
Gerçek bir kızı diyorum.
Arkadaş değil.
- Gerçek kız mı?
- Evet.
Sanırım hayır.
- Din işleriyle devlet işlerini ayırmak.
- Tabii.
Mümkün olduğunca çok duvar dik.
Çok sağlıklı gerçekten.
- Bana duvardan mı bahsediyorsun?
- Evet.
Senle annen ne olacak?
Bizi öyle yakaladığında
beni nasıl kovacağını bilemedin.
O, seni korumak içindi.
Sana numarasını vermeye
kalkmamasına çok şaşırdım.
Verdi. Telefonuma eklemiş.
- "MILF" diye.
- Aman Tanrım.
Önemli değil.
Sadece iki kere yaptık.
Evet, gözümde canlandırabiliyorum.
İstersen video görüntüsü var.
Hayır, yapma. Dur.
Yanlış işte.
Ne oldu?
Hiç. Seninle tanıştığıma memnun oldum.
Seni tanımak da fena değil.
- Ama şey demiştin...
- Ne dediğimi biliyorum.
Muhteşem Sam.
Tanrım.
Lasorda iyi bir atıcıydı ama
ondan da iyi bir yöneticiydi.
Çok iyi bir yönetici değildi demedim.
Atıcı olarak kıymeti bilinmedi dedim.
Anladık. Erkeksiniz.
Günaydın.
- Günaydın.
- Burası her zaman bu kadar güzel midir?
Yangınlar ve seller arasında,
1 0 gün falan böyle.
Hayır, buraya.
Siz ikiniz birlikte oturun.
- Emin misiniz?
- Evet. Hayır, hayır.
- Buna gerek yok, baba.
- Biliyorum. Tekneye bakmak istiyorum.
O tekneyi çok seviyorum.
- İşte. Affedersiniz.
- Harika. Teşekkür ederim.
İşte.
Teşekkür ederim. Bu... Tamam.
- Kahve, hanımefendi?
- Evet, lütfen.
Teşekkür ederim.
- Pekala.
- Şuna bak.
- Çok etkileyiciydi.
- Aferin, Sammy.
Pekala.
Olamaz, kanka. Gömleğinden akıyor.
Hayır. Bu...
Özür dilerim.
Dur.
- İyi misin?
- Evet.
- Sen?
- Evet.
- Gördün mü, Sammy?
- Evet. Vay canına.
- Çok hoş, değil mi?
- Evet.
Tanrım, çok güzel.
Buradaki sabahları özlemişim.
Güneş tam çıkarken çok güzel olur.
Jamie'yi sevdim.
Çok da güzel.
Sakin ol bakalım.
Sakın ona büyü yapma kalkma.
Ben sihirbazım, büyücü değil.
Senin şu gay Harry Potter'ın.
Hogwarts'a gitmenin insanın hayatını
değiştireceğini inkar edemezsin.
- Seni özledim.
- Ben de seni özledim.
Annem de seni özlüyor. Dedem de.
Bir şey dedi mi?
Hayır ama bazen bana Dylan diyor.
Bu işi istemediğini söylemişti.
New York'a seçeneklerini
araştırmaya gelmiş.
Saçmalığa bak.
Ülkenin diğer ucuna
seçeneklerine bakmaya mı gidilir?
Hiç sanmam.
Aynen. Daha uçaktan indiği anda
onu ikna ettiğimi biliyordum.
- Şimdi öyle mi oldu?
- Evet.
Çıplak ayak valizlerin üzerine atlayıp...
Will & Grace'den sahne
canlandırdığın sırada mı?
- Öyle mi yaptı?
- Evet. Onu görmeliydiniz.
"Bana bakın. Kaçık ama güzelim."
O da planın bir parçasıydı.
Plana bak.
Üniversitede
Kariyer Avı Planlama mı okudun?
Çok zekisin.
Orası gerçek bir üniversite değil,
bu arada, kanka.
Yaşlı evli çiftler gibi tartışıyorsunuz.
Bir kart seçin, hanımefendi.
Tamam.
Hayır, o değil. Üstteki.
- Bu iyi bir numara.
- Baksana.
Evet?
Ona nişan hediyesi aldın mı?
Biz nişanlı değiliz baba.
Birlikte değiliz. Sadece arkadaşız.
Adını koymak istemiyorsun.
Anlıyorum. Ama ona mücevher al.
Annenin tek sevdiği şey mücevherdir.
Canı ne kadar sıkkın olursa olsun,
ona mücevher alınca neşelenir.
Nerede ki o?
- Burada değil, baba.
- Farkındayım. Onun için sordum. Nerede?
- Gelmeyecek.
- Neden?
Artık seninle oturmuyor.
Siz evli değilsiniz.
- Ne?
- Seni 10 yıl önce terk etti.
Anlamadım.
Senden boşandı, baba.
- Onu aramalıyım.
- Baba, arayamazsın.
Bana ne yapacağımı söyleme.
Ellerini...
Dede.
Dylan.
- İyi misin, baba?
- İyiyim.
- Kalkmana yardım edeyim.
- Hayır. Yapma.
Geldik.
Burası çok güzelmiş.
Ben de buraya düşünmeye gelirim.
Benim çatı katım.
Bu çitin yüksekliği ne?
1,80'den biraz daha uzunum.
Benim üç katım kadar var.
Üç kere bir seksen...
30 metre.
- 30 metre. Bayağı yüksekmiş.
- Evet.
Oraya çıkmanı istemiyorlar.
O yüzden mantıklı.
- Bir saniye, üç kere 1,80...
- Tanrım, zavallıcık.
- Ne oldu?
- Hadi.
Ne? Ne yapıyorsun?
Jamie, hayır, hayır. Dur.
Bu işi bayağı ciddiye alıyorlar.
Şu kameralara bak.
Scientology Merkezi haricinde
şehrin tek büyük anıtı bu.
Bu kameralar
Scientology Merkezi'ne bağlıysa eğer...
kötü bir şakaydı, özür dilerim.
Bilim kurgu özgürlüğünden yanayım ben.
Ödlek. Özür dilerim.
Ödlek.
Hadi.
- Buraya daha önce hiç çıkmadın mı?
- Hayır.
Rektumunda eroin de taşımadım.
Çünkü yasadışı.
Bazen basitçe "evet"
ya da "hayır" demek yeterli.
Annenden neden hiç bahsetmedin?
Konuşmaya değmez.
Çok acımasız oldu.
Kocanı ve çocuklarını terk etmek de öyle.
Evet, bana babandan da bahsetmemiştin.
Bana söylemediğin bir sürü şey var.
Bana acımanı istemiyorum.
İnsanların o bakışı haricinde
her şeye katlanabilirim.
- O bakış.
- Başkaları ne düşünürse düşünsün.
Tanıdığım en akıllı adam o.
Tavsiye istediğim tek kişi.
O benim babam.
Dylan, o hala aynı insan.
İnsanların ona nasıl baktığını görünce...
İnsanların ona nasıl baktığı fark etmez.
Önemli olan senin ona nasıl baktığın.
Evet ama pantolonunu çıkartıp dolanıyor.
Herkes ona bakıyor.
- Ne olmuş?
- Utanç veriyor.
Hiçbir şeyin değişmediğini...
senin için hala aynı insan olduğunu
bilmeye ihtiyacı var.
Bu konuyu kapatsak?
Çok akıllıca.
Duygularımızdan bahsetmeyelim.
Etmemeye gayret ediyorum.
Bir sorun mu var?
Tuhaf davranmaya başladın.
- Başlamadım.
- Evet, başladın.
Önceki gece olanlar yüzünden mi?
Seks mi? Onun bir anlamı yok.
Sen de biliyorsun.
Evet.
- Ayrıca garip davranmıyorum.
- Tamam.
- Aman Tanrım.
- Kahretsin.
- Sana demiştim.
- Özür dilerim.
Hasiktir.
Polis konuşuyor. İzinsiz giriş yaptınız.
Hemen tabeladan inin.
Atlayalım.
- Dylan, atla.
- Dondum.
Hadi in.
Bayım, bu son uyarıdır.
- Merdivenden in.
- Yükseklik korkum var.
Ayrıca helikopterleri
hiç güven verici bulmam.
Yükseklik korkum var da ne demek?
Buraya neden çıktın?
Bana ödlek dedin.
Bugün güney bölgesinde
garip bir şey oldu.
Los Angeles Polisi, şehrin tek anıtı olan
Hollywood tabelasından...
bir adamı kurtardı.
Resmen folyoya sarmalamışlar.
Öncesinde maraton mu koştun?
- Yeter. Şu kumandayı...
- Hayır.
- Bunu kaydetmek istiyorum.
- Bu kadar yeter.
- Kumandayı ver.
- Sarmalandığına...
- ...kimse inanmayacak.
- Kes sesini.
Tamam, tamam.
Fark etmez. Zaten YouTube'da çıkar.
Sam'le sınıf gezisine çıkacağım hafta
babama bakabileceksin, değil mi?
- Evet. New York'ta benimle kalacak.
- Güzel.
Jamie'yi bir daha ne zaman göreceğiz?
Bilmiyorum.
Derdin ne senin?
Sevgilinle kavga mı ettin?
O benim sevgilim değil.
Neden inanmıyorsun?
Yalan söylemesen inanırdım.
Önceki gece seni
onun odasından çıkarken gördüm.
Az önce sevişmişsiniz gibi,
anlatabildim mi?
Evet, anlatabildin. Söyledin zaten.
Ayrıca seviştikten sonra
nasıl göründüğümü...
Bu konuyu seninle konuşmayacağım.
Birlikte değiliz dedim.
- Dylan.
- Yeter. Bu konuda konuşmayacağım.
Dylan.
Testereyi unutmuşum.
Hemen geliyorum.
Burada bekliyorum.
Beni merak etme.
Sevişen arkadaşlar mı?
Üniversiteli misiniz siz?
- Fark etmez. Bitti zaten.
- Neden?
Çünkü birbirimizden
o şekilde hoşlanmıyoruz.
Bu konuyu konuşalım mı?
Otur hadi.
Daha ne arıyorsun?
- Bir şey aradığımı kim söyledi?
- Dylan.
- Bilmiyorum ama Jamie'yi değil.
- Neden? Çok uyumlu olduğunuz için mi?
Birbirinizle gerçekten
arkadaş olduğunuz için mi?
Seni hiç bu kadar mutlu
görmediğim için mi?
Ne diyeceğini bilmiyorum, Annie.
Ondan o şekilde hoşlanmıyorum.
- Sevişecek kadar hoşlanıyorsun ama.
- Fiziksel bir şey o.
- Tenis oynamak gibi.
- Bunun ne demek olduğunu bile bilmiyorum.
O dövmeyi yaptırdığından beri
bu kadar aptallık ettiğini görmemiştim.
Şimşek o. Ekstra güçleri var.
Dylan, onun hiçbir kötü yanını
söyleyemezsin.
Onunla çıkamam.
Fena sıçmış halde.
Sevgili falan istemiyor o.
Duygusal açıdan rahatsız.
Dedektif Magnum bile
onun kafasından geçenleri çözemez.
Tam birbirinize göre olduğunuzu
kabul etmemek için her şeyi söylersin.
- Neden hala konuşuyorum ki?
- Çünkü haklıyım.
- İyi konuşmaydı, Annie.
- Dylan.
Bence üç sayı çizgisi
bir şeyi değiştirmezdi.
Herkesten daha uzun boyluydu.
Kobe Bryant inanılmaz biri.
- Sporu seviyorsunuz. Siz erkeksiniz.
- 81 sayı yaptı. Lütfen.
Hey. Seni bekliyorduk.
İşten aradılar.
Bu gece New York'a uçmam lazım.
- Bu gece mi?
- Evet.
- Yarın ayın dördü.
- Biliyorum. Berbat bir durum.
O zaman seni havaalanına bırakayım.
Hayır, gerek yok. Sen kal.
Taksi çağırdım bile. Önde bekliyor.
Ama her şey için teşekkürler.
Beni misafir ettiğiniz için teşekkürler.
Harikaydı.
- Hey.
- Hey.
- Her şey yolunda mı kanka?
- Evet kanka. Her şey yolunda.
Gitmem lazım.
Tekrar teşekkürler.
Kusura bakmayın, gitmem gerekiyor.
- Seni Dylan bıraksın.
- Evet.
- Yanına yiyecek bir şey alır mısın?
- Seni ikiye böleyim mi?
Alt tarafını New York'a gönderirsin,
üst yarın burada kalır.
Ya da tamamın kalabilir.
Kusura bakmayın, gitmeliyim.
Jamie.
Gitti. Taksiye atladı.
- Bir şeyler yiyelim. Aç mısın kanka?
- Evet.
Tamam. Tabağını uzat, hayatım.
Gönderen: Dylan Harper
Eve vardın mı?
Aç mısın birader?
Bir şeyler yemeye gidiyorum.
Sağ ol. Yemek molasında da çalışacağım.
İş ahlakı. Bunu sevdim.
Bu ülke bu sayede hala bir numara.
Önünde sadece Almanya, Fransa,
Belçika, Japonya, Çin ve...
Bangladeş için şükürler olsun.
Bu arada, kapını neden
menteşelerinden çıkarttın?
Aptalca bir şeydi.
Bir işletme kitabında okumuştum.
Doğru. Warren Buffett da
böyle zengin olmuş.
Kapıları sökermiş.
Hayatta herkes kestirme ister.
Benim kılavuzum çok basit.
Kilo mu vermek istiyorsun?
Yemek yeme, şişko.
Para mı kazanmak istiyorsun?
Çalış o zaman, tembel.
Mutlu olmak mı istiyorsun?
Kendine göre birini bul
ve sakın bırakma o adamı.
Ya da kızı.
Böyle tuhaf bir şeyle ilgileniyorsan.
Geçen hafta seni ektiğim için özür dilerim.
Lütfen geri dönebilir miyim?
Merhaba, Jamie Rellis'i aradınız.
Ş u anda telefona bakamıyorum.
Mesaj bırakırsanız ben sizi ararım.
Anne, ekrana tutman lazım.
Yerini göstermen lazım.
İyi. Burada kendime bir içki hazırlıyorum.
Sevişme çağrısı.
İstersen yürüyüşe çıkabilirim.
Hayır, gerek yok.
Burası senin dairen.
Sana engel olmak istemem.
Arayan Dylan'dı değil mi?
- Harika birine benziyordu.
- Bir kere karşılaştınız.
Çıktığın diğer herkesten
daha fazla görmüşüm demek ki.
Bilmem, saçma bir sebepten
dünyalarımı ayrı tutuyor olabilir miyim?
Tam bir hıyarım.
Sitenin yeniden tasarlanmasına
öncülük edecek biri lazım.
Tamamen altını üstüne getirecek biri.
Hangi şirket için çalıştığınızı
söyleyemez misiniz?
Gizlilik dolayısıyla, hayır.
İpucu veremez misiniz?
Nette satılan bir malın en büyük satış
sitelerinden biri olabiliriz de olmayabiliriz de.
Satılan mal derken kitapları kastediyorum.
GQ'ya yeni bir sanat yönetmeni
bulmuştunuz, değil mi?
Evet.
Öyle birini istiyoruz. Hatta onu istiyoruz.
Bize gelmesini sağlayabilir misiniz?
Artık onunla bir ilişkim kalmadı.
- Ona ulaşamaz mısınız?
- Henüz sözleşmesinin ilk yılında.
Bu, uygun olmaz.
Bir kitabı Barnes & Nobles'dan
almak da öyle...
ama insanlar aptallık edebiliyor.
Merhaba, Jamie Rellis'i aradınız.
Ş u anda telefona bakamıyorum.
Mesaj bırakırsanız sizi ararım.
Doğruca sesli mesaj açıldı.
Telefon çalmadı bile.
Jamie.
Burada olduğumu nereden bildin?
Cep telefonu çekmeyen tek yer.
Doğru.
- Benden neden kaçıyorsun?
- Kaçmıyorum.
Sahi mi? Hadi ama Jamie.
Dylan, duydun mu bilmiyorum ama
ben fena halde sıçmış durumdayım.
Dedektif Magnum bile
burada olanları anlayamaz.
Aman Tanrım. Özür dilerim.
Kafamdakileri düzeltmeye çalışacağım.
Bu mümkünse eğer.
Öyle dememeliydim.
Kardeşimden kurtulmaya çalışıyordum.
- Birbirimizden hoşlandığımızı sanıyordu.
- Ben de öyle, Dylan.
Dost olduğumuzu sanıyordum.
Ama dostlar birbirinin arkasından konuşmaz.
Bu da, bizim hiç dost olmadığımız
anlamına geliyor.
- Tek istediğin pantolonumu indirmekti.
- Ne?
Babanın evinde fırsatı hiç kaçırmadın.
Boynunu kütlettin.
İşaret veriyorsun sandım.
Bunu konuşmuştuk.
Tanrım, gerçekten mi?
Bornozumu sen çektin.
"Hay aksi." Unuttun mu?
Evet. Sen de odadan kaçmıştın.
"Hay aksi." Unuttun mu?
Sarılmadığım için mi kızdın?
Bu anlaşmayı bu yüzden
yapmamış mıydık?
Bunu sen istedin.
Ben mi istedim?
Sadece ben mi?
Tanrım, diğer erkeklerden farkın yok.
Asıl üzücü olan,
senin farklı olduğunu sanmamdı.
Kimden farklı?
Senin sevgilin değilim, arkadaşınım.
Senin gibi arkadaşlar varken,
arkadaşa ne gerek var?
Dağ tepemi mahvettiğin için de
teşekkürler...
hıyar.
Hey, buraya çıkamazsınız.
Tamam.
- İyi misiniz?
- İyiyim.
Bryce, bu bana mı?
Evet. Bu da öyle.
Madison, benimle evlenir misin?
Emin olabilirsin.
- New York'u seviyorum.
- Seni seviyorum.
Tanrım, bak.
Empire State binası.
Vay canına.
Bak, Özgürlük Heykeli.
Gelen arama Ofis.
Alo, ben Jamie.
Ne? Nasıl doğrudan ona giderler?
Peki kabul edecek mi?
Hayır, ben hallederim.
Hemen şimdi arıyorum.
Tamam.
Merhaba, ben Dylan.
Mesaj bırakın.
Affedersiniz. Yardım edebilir miyim?
Merhaba. Dylan Harper nerede?
Spor sayısı için fotoğraf
çekimlerine gitti.
Doğru. Fotoğraf çekimi.
Nerede demiştiniz?
Affedersiniz, siz kimsiniz?
Mankenlerinden biri.
Harika bir Photoshop vücudum var.
Bunlar biraz daha köşeli,
bunlar da daha uzun...
bu da daha Hristiyan oluyor.
Nerede demiştin?
Spor, dünyayı bir arada tutmak için
son şansımız, birader.
O yüzden, insanların spor aracılığıyla...
birleşmesini anlatan
resimler istiyorum.
Hadi çocuklar, başlayalım.
İşte bu.
Güzel.
Şimdi, kollarınızı...
birbirinizi seviyormuş gibi
birbirinize dolayın.
- Çok mu gay oldu?
- Biraz.
Biraz kız katın.
Hadi bayanlar. Acele edin.
Kızlar, kızlar, bakın.
Güzellik, araya karış.
Şöyle dizilin. Erkek, kız, erkek...
erkek, erkek, erkek, erkek.
- Burada ne işin var?
- Başka iş görüşmesine mi gittin?
- Şimdi de gidiyor musun?
- Bilmiyorum. Sadece bir kere konuştum.
- Sana inanamıyorum.
- Gel.
- Bu şekilde mi intikam alıyorsun?
- Ne?
Bir yıldan önce ayrılırsan
bana gireceğini biliyorsun.
Doğru.
Henüz bir kez buluştuğum için bilmiyorum
ama gidecek olursam...
sana ikramiyeni ben veririm.
Kaç paraysa veririm.
Memnun oldun mu? Oldu mu?
- İş aradığını bana neden söylemedin?
- Özel bir mesele.
Ayrıca artık arkadaş değiliz.
Bunu açıkça belli ettin.
Tek istediğim
seninle sevişmekti ya, unuttun mu?
En iyi arkadaşım senmişsin gibi davrandım.
Sana, başka kimseye
açılmadığım kadar açıldım.
Sonra seks bitince,
seni ailemle tanıştırmak için...
Los Angeles'a davet ettim.
- İşi kabul edersem sana çek gönderirim.
- Zahmet etme.
Onu kaldırsana.
Evet. Yukarı kaldır.
Seni küçük İsa figürü.
Dylan, New York'a hoş geldin. Belki s.
çarsın diye. Tabirin kusuruna bakma.
Merhaba, Dyl.
Babam Newark Havaalanına geliyor,
değil mi?
Evet. Bizim saatimizle dokuzda kalkıyor.
Dokuz. Uçuş beş saat.
Üç saat fark var. Yani...
otuz iki mi?
Beş. Öğlen beşte orada ol, Dylan.
Tamam. Babam nasıl?
Aklı daha sık gitmeye başladı.
Ama bazen tamamen kendinde oluyor.
Ortası yok.
- Tamam.
- Jamie nasıl?
- O iş bitti.
- Oh, Dylan.
- Bitti işte.
- Aptallık etme, lütfen.
Teşekkür ederim, Annie.
Yarın babamı havaalanından alırım.
- Tam otuz ikide.
- Seni seviyorum.
Ne olduğunu bilmiyorum.
Gideceğini varsayarak yerine başka birini
aramaya başlayamıyorum.
- Sevgi dolu anne tavsiyesi ister misin?
- Pek sayılmaz.
İyi, çünkü nasıl yapıldığını bilmiyorum.
Ama bildiğim şey
çok da büyük bir sır değil.
Benim hatalarımı
tekrarlamaktan korkuyorsun.
Haksız değilsin.
Benden bir şeyler öğren.
Hayatımda kaç erkeği
mükemmel zannettiğimi biliyor musun?
- Seksen.
- Bir.
- Seksen bir mi?
- Bir.
Babanı. Tanıdığım en harika adamdı.
Sana bakınca anlaşılıyor.
Ne kadar zeki, ne kadar harika,
komik, azimlisin.
Belli belirsiz Orta Doğu güzelliğin.
Benden almadığın kesin.
Doğru söyle anne...
babamın nereli olduğunu gerçekten
hatırlamıyor musun?
Yoksa savunma mekanizması mı?
- İkisinden de biraz.
- Tamam.
Ama Avrasyalı olduğundan eminim.
Hepimizin Beyaz Atlı Prens'i var.
Gördüğün zaman anlaman lazım.
Beyaz Atlı Prens'ten bahsediyoruz.
Görünce anlarsın.
Senin Prens, seni atıyla
kurtarmaya gelmeyecek.
Sen öyle birini istemiyorsun.
Sen, partnerin olacak birini arıyorsun.
Dünyayı birlikte keşfedeceğiniz.
Masalını güncellemen lazım, bebeğim.
Benim Beyaz Atlı Prens'im mi?
Sensin.
Anne.
- Selam.
- Tekerlekli sandalye. Sanki ben acizim.
- Yolculuk nasıldı?
- Karnım aç.
Artık yemek servisleri yokmuş.
Bu yeni uçaklar
kendi kendine uçuyor adeta.
Bir pilotu işten atıp onun maaşıyla
yemek servisi verebilirler.
- Değil mi? Hadi yemek yiyelim.
- Tanrım.
Bu uçakların teknolojisi çok gelişmiş.
Tamamen bilgisayarlı.
- Video oyunu oynar gibi.
- Aynen.
Ne zamandır bekliyoruz burada?
Çok saçma.
Hemen geliyorum.
Affedersiniz. Bir süredir bekliyoruz.
- Harper.
- Evet, varsınız.
Yolcuları geldikleri sıraya göre
oturtmak zorundayım.
Anlıyorum ama yanımda babam var.
- Sağlığı pek iyi değil.
- Çok üzüldüm.
Araya bir masa sıkıştırabilir miyiz?
Hayır. Listeye göre alıyorum.
Baba?
Kahretsin. Baba?
Bana eşlik edecek misin?
Kesinlikle.
Affedersiniz bayım
ama bunu yapamazsınız.
Orta boy biftek alabilir miyim lütfen?
- Bayım, burası Daily Grill.
- İki tane olsun.
Dede? Dede!
Baba.
Dede kim?
Tanrım. Donanmadayken tanıştığım bir kız.
Hayatımın aşkıydı.
Tamam mı?
Neden daha önce bahsetmedin?
Çocuklarınla konuşabileceğin
bir konu değil bu.
Ayrıca, sen ve Annie varsınız.
Pişman değilim.
Şimdi anlat.
Hayatımın aşkıydı...
ama ben fark edemeyecek kadar aptaldım.
Onu, hatırlayamadığım aptalca
bir sebep yüzünden kaybettim.
Onu hiç unutamadım.
Annenin gitmesinin sebeplerinden
biri de bu olabilir.
Arkadaşlarım hep
Dede'yle birbirimize bakarken...
elektrik çıktığını söylerdi.
Ve ben, gitmesine izin verdim.
Öylece izin verdim.
Çünkü onun için neler hissettiğimi
söyleyemeyecek kadar gururluydum.
Senin yaşındayken bilmiş olmayı
isteyeceğim bir şey söyleyeyim.
"Hayat kısa" lafını
milyon kere duymuşsundur.
Sana şunu diyeyim:
Bundan aldığım ders...
hayatın fazlasıyla kısa olduğu.
Bir dakikasını bile israf edemezsin.
Affedersin. Affedersin.
Şu Los Angeles'a getirdiğim kız, Jamie.
- Evet. Aranız nasıl?
- Galiba berbat ettim.
- Düzelt.
- Benimle konuşmuyor.
Belki dinler.
Her zaman bir yolu vardır.
Onun hayatının aşkı olması
ihtimali varsa, git düzelt.
Sana bunları Annie mi söyletiyor?
Annie kim?
Şaka yaptım.
Ne yani, bununla dalga geçemez miyim?
- Tanrı aşkına, baba.
- Başka ne yapabileceğimi bilmiyorum.
Gidelim.
Bifteğini bitirmeyecek misin?
Kahrolası bir havaalanındayız.
Bifteğimi bırakabilirim. Hadi.
Evet, en GQ'dan Dylan Harper.
Birkaç hafta önce görüşmüştük.
Evet. Sizden bir şey isteyebilir miyim?
- Çok affedersiniz efendim.
- Suç bende.
Suç bende. İyi misiniz?
- İyiyim.
- Size yardım edeyim.
- Teşekkür ederim. Çok iyisiniz.
- Tamam. İyi yolculuklar.
- Sağ olasın.
- Teşekkür ederim.
Alay mı ediyorsun sen?
Pekala, hadi dans edelim Palyaço Brown.
- Benle ne alıp veremediğin var?
- Seni barda Jamie'yle gördüm.
Öylesine muhteşem bir kız
nasıl bunu seçer de bunu seçmez.
Yıllardır kobrayı salmak için uğraşıyorum.
- Selamını iletirim.
- Ne?
Burası kalmış. Old...
Dylan. Taksi çevirdim. Hadi.
Seni bir daha görecek olursam...
kulak memelerini kesip çorba yaparım.
- Hayal gücün çok güçlüymüş.
- Öyledir.
- Taksiye bineceğim.
- Seni çorba yapacağım.
- O kızın derdi neymiş?
- Bilmiyorum.
Tanrım. Bir de Los Angeles'ı beğenmem.
Trafik korkunç.
Şehre gitmenin başka bir yolu var mı?
Sana borcum var, Tommy.
Telafi edersin.
Aslında, zaten şehre gidiyordum.
Bu gece Kelebek Balosu var.
Erkek seçmek için harika bir yer.
- İyi misin, baba?
- Dalga mı geçiyorsun?
1 937 Chris-Craft.
Daha iyi olamazdım.
Güzel.
Merhaba, ben Dylan. Daha önce...
Evet. Sizden bir şey isteyebilir miyim?
Telefon numaram.
Bu da uzaktan kumanda.
Karşı dairedeki arkadaşım Dave'in
fırını bozulmuş. Bu mutfağı kullanacak.
Arkadaşın Dave mutfağı mı kullanacak
bana mı bakacak?
Git hadi.
- Hay...
- Ne oldu?
Dışarıda Yerken Nasıl Beyaz Giyilir.
The Times'ı atlattın mı?
Pulitzer kokusu alıyorum.
Pekala.
Jamie'ye benden selam söyle.
Görüşürüz baba.
Teşekkür ederim.
Merhaba, karşı dairedeki Dave.
Merhaba, Bay Harper. Nasılsınız?
Buraya neden geldiğin belli oldu.
Anne, Lexington Çıkışı'ndayım.
Sen neredesin?
Kravatlı adamın yanındayım.
- Milyon tane kravatlı adam var.
- Yanında durduğum adamı ara o zaman.
Dediğini hiçbir zaman yapmazsın ki.
Ne zaman öğreneceğim?
Bekle bebeğim.
Ne?
Galiba gelemeyeceğim.
Bir işim çıktı.
Yarın buluşalım.
Merdivenlerde olacağım.
Tam karşında.
Aman Tanrım.
İyi geceler bebeğim.
Bu ne?
Semisonic'in "Kapanış Saati" şarkısı.
Third Eye Blind değilmiş.
İnanabiliyor musun?
Hayır. Şarkıyı demiyorum.
Bunu diyorum.
Hayatının film gibi olmasını
istediğini söylemiştin.
Sahte Grand Central yerine
gerçeğini kullanmak zorunda kaldım.
Dinle, Jamie.
Seni çok zor duyuyorum.
Evet, bu kısmı düşünememişim.
Galiba filmlerde
önce adam kalbini sunuyor...
sonra müzik çalıyor.
Ne?
Berbat ettim.
Korktum.
Annemle babama olanlara bak.
Tabii korkarım.
Yani mahvettim.
Gün içinde ne olursa olsun hep...
"Bunu Jamie'ye anlatmak için
sabırsızlanıyorum." diye düşünüyorum.
Birini küfrederken gördüğümde,
aklıma senin göz kırpman geliyor.
Bir çocuğun
kanserden iyileştiğini duyduğumda...
seni eken o ağaçlara sarılan
hödük doktor olmaması için dua ediyorum.
Kanserin iyileşmesi harika bir şey
ama umarım başka biri yapmıştır.
Gel.
Seni özledim.
Evet, ben de seni özledim.
Ama haksız değildin.
Ben rahatsızım.
Ben de öyle. Kim değil ki?
Bu yüzden muhteşemiz ya.
Dövmelerimiz de var.
- Hayır, hayır, hayır.
- Sus bir dakika. Sandığın şey değil.
Jamie, tekrar en iyi arkadaşım olur musun?
- Çok saçma oldu.
- Biliyorum.
Ama Beyaz Atlı Prens'in olayı
bu değil mi?
Kalk ayağa.
Bir daha seninle
hiç sevişmeden yaşayabilirim.
Çok zor olur tabii.
Hey. En iyi arkadaşımı geri istiyorum.
Çünkü ona aşığım.
- Tek şartla.
- Ne olursa.
Öp beni.
- Herkesin önünde mi?
- Çok acayip bir şey...
Artık gidebilirsiniz.
Tamam. Yani...
- Şimdi ne olacak?
- İlk kez çıkacağız.
Tamam.
Aman Tanrım.
At ve fayton mu kiraladın?
O senin için değil.
Neyse ki. Atlardan ödüm kopar benim.
- Sahi mi?
- Evet.
Nerelisin peki?
- Philly'nin kasabasından, aslında.
- İlginç.
Ben de Los Angeles'lıyım.
New York'a yeni geldim.
İlginç. Sormamıştım ama devam et.
Heyecanlıyım. İlk defa çıkıyoruz.
O yüzden...
Bu hiç de garip değil.
Pekala.
Siktir et.
Kapanış yazıları aksın.
Şimdi de hatalı sahneler geliyor.
Oyuncular filmi çekerken eğlendilerse,
iyi bir şeyler olmalı.
Hiç şüphen olmasın Jason.
Aman Tanrım, ona Jason dedim.
Bakın, ekip gülüyor.
Beni mecbur ettiler! Beni mecbur ettiler.
En sevdiğim kısım bu.