Tip:
Highlight text to annotate it
X
-Ambulansın burada ne işi var?
-Bilmiyorum. Kontrol edeceğim.
-Merhaba, efendim.
-Nasıl gidiyor, Griff?
Söylenmiyorum... ve söylenmeyeceğim.
Bu o mu?
Evet. Bana öyle gelmiş olabilir ama
yine de sizi çağırmam gerektiğini düşündüm.
Beni adımla mı istedi?
Hayır, sadece yetkili olan
kişiyi istedi.
Şu "Tanrı'nın Eli" davası. Bu konuda
önemli bilgileri olduğunu söyledi.
-Ne olduğunu söylemedi mi?
-Hayır. Sadece sizinle konuşacakmış.
Sen "Tanrı'nın Eli" davasından
sorumlu olan ajan mısın?
Bu doğru.
Wesley Doyle.
Bu senin ve annenin
bir resmi, değil mi?
Masamdaki hiçbir şeyi ellemezsen
çok sevinirim.
Özür dilerim.
Sanırım bir süredir buradayım.
Beklerken bütün plaketlerine
ve nişanlarına baktım.
Onlara bakılıp bakılmaması
umrumda değil.
Sizin için ne yapabilirim, Bay...?
Meiks.
Adım Fenton Meiks.
Dinleyin, Bu biraz çılgınca
gelebilir ama...
Ben "Tanrı'nın Eli"
katilinin kim olduğunu biliyorum.
Tamam, inandım.
Kim?
Daha beni dinlemedin bile
ve benden kuşkulanıyorsun.
Nedenmiş o?
Çünkü bunun gibi bir davada
kimse ofise gelerek
sana katilin kim olduğunu söylemez.
İşler böyle yürümez.
-Bazen gerçek nedenlere karı koyar.
-Öyle mi?
Peki kim o zaman?
Kardeşim.
Bunu düşünmenin nedeni ne?
Ondan bir telefon aldım...
geçen gece.
Alo?
-Alo?
-İblisler dünyayı ele geçiriyorlar.
Adam?
Hepsini tek başıma yok edemem.
-Daha fazla dayanamıyorum!
-Bu konu hakkında konuşalım, Adam.
Ama konuşacak birşey yok!
Bitti...
her ne olduysa,
beni gül bahçesine götürmek
zorundasın. Söz vermiştin, hatırladın mı
-Şimdi, ama bu taa...
-Hatırladın mı?.
Söz vermiştin!
Buluşma mı?
Herşey burada oldu.
Buranın tam 200 mil batısında oldu,
Abilene'nin hemen kuzeyinde.
Neden Thurman'a gittin?
Adam'ı gül bahçesine,
gömmek için.
Neden böyle birşey yaptın?
Ona çok uzun zaman önce.
söz vermiştim.
Bu oldukça vahşi
bir hikaye,Meiks.
Ama bunun benim davamla ilgili,
bir tarafını göremiyorum.
Adam "Tanrı'nın Eli" nin katiliydi,
Ajan Doyle.
O aradığınız kişi.
Kendisini Thurman'a götürmenizi istemeden
önce mi bunları anlattı?
Eğer dava bu ise,
bu konuyu atladınız.
Daha bitirmedim.
-Oh, devamı mı var?
-Çok daha fazlası.
Bir dakika izin verin.
Şerifin ofisi.
Bir şerifle görüşebilir miyim, lütfen?
Ben Ajan Doyle , FBI'dan.
Şu anda burada değil.
Ben yardımcı olabilir miyim?
Şu anda burada ofisimde bir adam var,
ismi Fenton Meiks.
Fenton Meiks?
Orada ne işi var?
-Tanıyor musunuz?
-Burada bir sürü soruna neden oldu.
Bir ambulans
ve kardeşinin bedenini çaldı.
Hikayemi kontrol ettin mi?
Evet, ettim.
Şu anda tutuklu muyum?
Tabii ki öyle olman gerekir.
Eğer ambulansı geri götürürsen
şerif herşeyi unutmaya razı.
Kimse herhangi bir suçlamada bulunmak istemiyor.
-Küçük şehirleri seviyor olmalısın.
-Buralara kadar gelerek
Herşeyi bana anlatmak için neden
bu kadar uğraştın?
Buradayım, çünkü artık
bildiklerimle yaşayamıyorum.
Tam olarak ne biliyorsun?
Bu senin annen öyle değil mi?
-Evet, öyle.
-Biliyordum.
Aynı gözleri almışsın.
Neden
hikayemize geri dönmüyoruz?
Kardeşinin
"Tanrı'nın Eli" katili olduğunu
düşünme nedenin nedir?
O olduğunu biliyordum.
Nereden biliyordun?
Herşey Thurman'da başladı.
1979 yazının başlarıydı.
Kalbim neşe, neşe, neşe, neşe
ile doluydu.
"Neresi?" demen gerekiyordu.
O aptal şarkıyı söylemek istemiyorum.
Söylemene gerek yok.
Sadece "Neresi?" de.
Tamam. Neresi?
Şimdi değil. Zamanı geldiğinde
ben sana işaret edeceğim.
Kalbim neşe, neşe, neşe, neşe
ile doluydu.
-Neresi?
-Kalbimin içi.
-Neresi?
-Kalbimin içi.
Kalbim neşe, neşe, neşe, neşe
ile doluydu.
Ve eğer şeytan bundan hoşlanmıyorsa
bir çivinin üzerine oturabilir.
-Ouch!
-Çivinin üzerine oturabilir.
-Ouch!
-Çivinin üzerine oturabilir.
Ve eğer şeytan bundan hoşlanmıyorsa
bir çivinin üzerine bugün oturabilir.
-O kusan piliç kimdi?
-Katie Hagen. Oldukça şirin.
-Etrafı iyi batırmıştı.
-Oh, evet.
Hepsini yere!
Ve okul müdürü düşünce...
Neşe, neşe, neşe, neşe doluydum...
Thurman Halk Gül Bahçesi'nin
tam arkasında yaşıyorduk,
ellili yıllarda bahçe bakıcılarının
kaldığı evlerde.
Annem ve babam evlendiği sıralarda
babam bu işten iyi para kaznıyordu.
O beklenmeyen olay bütün bu
tehlikeli anlara neden oldu.
Timsah birden serbest kaldı.
Adam benden 3 yaş daha küçüktü.
Annem onu doğururken öldü, böylece
kendimi bildim bileli
onunla ben ilgilenmek zorunda kaldım.
Babam Jupiter'de tamirci
olarak çalışıyordu.
Genellik 5.30 gibi eve gelirdi
ve hep beraber akşam yemeğini yerdik.
-Merhaba, çocuklar.
-Merhaba, Baba.
Birşeyler çok güzel kokuyor.
-Günün nasıl geçti?
-İyiydi.
Hadi yiyelim.
-Hey, Kaplan. Biraz da bize bırak.
-Bunları çok seviyorum.
Öyle olmalı. Ama dikkatli olsan iyi olur,
İki büklüm kalabilirsin.
-Matematik sınavın nasıl geçti?
-Kılpayı geçtim.
Evet, zaten ben de hiçbir zaman
matematikde iyi değildim.
Hala hesap makinesi olmadan
hiçbirşey yapamıyorum.
Evet, ama gelecek hafta
bir sınav daha olacak.
-Ve bu çok daha zor olacak.
-Hey, moralini bu kadar bozma.
Bak sana ne diyeceğim,
bu hafta beraber oturup
bu çöplük ile başa çıkıp
çıkamayacağımıza bakacağız, tamam mı?
Tamam.
Hey, Fenton. Yarın okuldan sonra
"Meatballs" u izlemeye gidebilir miyiz?
-Onu çoktan izledik.
-Tekrar görmek istiyorum.
"Savaşçılar" ı izlemeye gideceğiz.
-Olmaz yaşım tutmuyor.
-Gizlice sızarız.
Dişler yıkandı mı?
Bundan emin misin, Adam?
Tamam.
Nefes kontrol zamanı.
Baba!
Yapmıştım
-fırçala onları!
-Sadece seninle dalga geçiyorum, yumurta kafa!
Merak etme, Fenton. Biliyorum,
iyi geceler öpücüğü için fazla büyüksün.
İyi uykular.
Tahtakurularının ısırmasına izin vermeyin.
Bu doğru.
Sizi seviyorum.
-Bize de seni, Baba.
-İyi geceler, Baba.
İyi geceler, Curtis.
Ben tekrar "Meatballs" u izlemek istiyorum.
Tamam sen "Meatballs" u izleyebilirsin.
ve bende "Savaşçılar" ı izleyeceğim.
Ama filmleri tek başıma
izlemekten hoşlanmıyorum.
Çok kötü.
Lütfen?
Tamam.
Uyu artık.
Bu bizim ailemizdi.
Sadece üçümüz vardık.
Anne ve babamın bütün akrabaları ölmüştü,
yani bizden başka kimsemiz yoktu.
Yine de çok umrumuzda değildi.
Başkalarına ihtiyacımız yoktu.
Bebaber mutluyduk.
Taa ki...
-Fenton, uyan.
-Baba?
-Sana anlatmam gereken birşey var.
-Sorun nedir?
Birşey yok.
Adam, uyan ve dinle.
İkinizin de beni
çok dikkatli dinlemesini istiyorum.
Birşey oldu.
Bir görüntü gördüğünü anlattı
Tanrıdan gelen bir görüntü.
Bir melek ona gelmiş ve
ona bu dünyanın gerçeklerini
ve tanrının bizim ailemiz için olan
özel amacını anlatmış.
Dünyanın sonu geliyor.
Çok yakın.
O melek bana gösterdi.
Aramızda iblisler var.
Şeytan onları son savaş için göndermiş.
Şu anda bir savaş oluyor.
Ama biz ve bizim gibiler hariç
kimse bunu bilmiyor.
-Korkuyorum, Baba.
-Korkacak birşey yok.
Biz tanrı tarafından seçildik. O bizi
koruyacak. Bize yapmamız için
özel işler verdi.
Biz o iblislerden korkmuyoruz,
onları yok edeceğiz.
Onları teker teker avlayacağız ve
bu dünyadan kovacağız.
Bu tanrının bizden istediği.
Melek bize "Tanrı'nın Elleri" dedi.
Yani biz süperkahramanlar gibi miyiz?
Evet, bu doğru.
Biz bir süperkahramanlar ailesiyiz
ve dünyanın kurtulmasına yardım edeceğiz.
Ama Baba, bu
hiç de mantıklı gelmiyor.
Öyle gibi geldiğinin farkındayım evlat,
ama gerçek bu.
Peki o zaman bizim süper güçlerimiz nedir??
Şey...
Biz iblisleri görebiliyoruz,
ama diğer insanlar göremiyorlar.
Melek bana, tanrının bize iblisleri
yok etmemiz için 3 silah göndereceğini söyledi.
Büyülü silahlar mı?
Sanırım öyle.
Ne zaman gelecekler?
Bilmiyorum.
Melek yakında olduğunu söyledi.
Bütün anlatılan buydu, ama
hiçkimseye bundan söz etmemeliyiz.
Kesinlikle hiç kimseye.
Aksi takdirde onları ve kendimizi
büyük tehlikeye atmış oluruz.
Fenton?
Merak etme, önemli değil.
Anlaşılacak çok şey var.
Tam olarak anlamadan önce size
söylemek için bekledim.
Ama melek hemen yapmam gerektiğini söyledi.
Fenton?
Ne söylemem ya da nasıl
hissetmem gerektiğini bilmiyordum.
Sana anlattıklarımı anladın mı?
Kıyamet günü geldi.
Anlamak ya da kabul
etmek için çok karışık.
Yakında hepimiz cennete olacağız.
Sen, ben, Adam. Annenle beraber.
İlk başta anlamamıştım,
en azından tam olarak...
Bizleri görmek için cennette bekliyor.
Ama benim mutlu ve genelde güvenli olan
dünyam alt üst olmuştu.
-Ve burada karanlık şeyler vardı.
-Kıyamet günü geldi.
Çok karanlık şeyler.
Bizler tanrı tarafından seçildik.
Ve benim küçük çocuklarımın aklı bunu almıyor.
Adam! Fenton!
Haydi bakalım, çocuklar!
Günaydın, çocuklar.
Hey, haydi,
Tembeller. Geç oldu.
Fazla uyumuşuz.
Gidelim.
Uyanın ve
giyinin. l gotta get to work.
Giderken sizleri de bırakırım.
Senin neyin var?
Hiç birşey.
Hey, şundan bir lokma almama izin ver.
İçimizden kimse bahsetmedi
Bu sadece bir rüyaydı, bir kabus.
Çılgınca hiçbirşey gerçek olamaz.
Herşey daha önce olduğu gibi yolunda.
Okulda iyi bir gün geçirin çocuklar.
Ve unutmayın, kimseye anlatmak yok.
Anlatmayız baba, hoşçakal.
Evet, şimdi hepininiz bu cümleyi
yazmanızı istiyorum. Cümle yapısıyla
ilgileneceğiz.
"Mavi elbiseli
küçük kız..."
İnanmak istemedim
-"kahverengi..."
-Sonraki hafta da bir rüyaydı.
"köpeğini...
gezdiriyor."
Baban eve "büyülü" silahlarını
getirmeye başladığı zaman olduğu gibi.
Tam işe gitmekte olduğu sırada...
tanrı onunla konuşmuştu.
Dikkatli ol.
Yine de hala bu eldivenlerin
ne işe yaradığını anlamıyorum.
Sadece uzun, çok uzun bir rüya.
Bunlarını sayfalarınızın başlarına
büyük harflerle yazmanızı istiyorum.
Çocuklar! Çocuklar, şuna bakın.
Hepsi elimizde.
Artık çok uzun sürmez.
Dün gece melek bana tekrar geldi ve
tanrının bize ilk 7 iblisin adını
göndereceğini söyledi.
Gerçek değildi.
Olamazdı.
Sadece bitmesini beklemeliydim.
-Bir dakika buraya gel, Fenton.
-Bulaşıkları yıkıyorum.
Bekleyebilir. Gel buraya.
Seninle konuşmak istiyorum.
Herşeye alışmakta zorluk
çektiğini biliyorum.
Ve üzgünüm.
Ama bunu tanrı istedi,
ve bizler de tanrıya itaat etmeliyiz.
Belki de sen bunu sadece hayal ettin.
Hayal etmedim. Böyle bir şeyi
uyduramazdım, evlat.
Belki...
Belki de kafanda bazı şeyler
düzgün işlemiyordur.
Bu oldu, Fenton.
Hepsi gerçek.
Yakında sen de göreceksin.
Seninle konuşmak istediğim de
buydu. İlk liste geldi.
Melek, o işteyken gelmişti.
Baba,
-Bunlar insanların adları.
-Bu doğru.
Ve onlar diğer insanlar gibi görünecekler.
Ama öyle değiller.
Melek, onlara dokunduğumda
gerçekte ne olduklarını göreceğimi söyledi.
Aslında ne olduklarını
açığa çıkaracağım.
Eldivenler de bunun için.
Eldivenleri giydiğimde onlara yakalayıp
buraya getireceğim.
ve onlar buraya gelince de eldivenleri
çıkarıp onları serbest bırakacağım.
Göreceksin.
O zaman inanacaksın.
Başka kimse bu kelimenin anlamını biliyor mu?
Bu kelimenin anlamını hatırlıyor musun?
Sonunda rüya bitmişti.
Hepsi gerçekti.
Ve Onu durdurmam gerekiyordu.
En iyi çözüm birilerine onun planlarını anlatmaktı.
Ama bunu yapamazdım.
Çıldırmış olsa bile onu seviyordum.
Baba, bak, Bende de bir liste var.
Bunu nereden buldum, Adam?
Bana tanrı verdi.
Travis Shed seni geçen hafta
okulda pataklayan çocuk değil mi?
O bir iblis.
Gerçeği söyle, Adam.
Bu listeyi kendin hazırladın, değil mi?
-Hayır, Tanrı yaptı.
-Adam?
Haydi, gel buraya.
Şimdi, beni dinle, evlat.
Böyle şeyler yapmamalısın.
Biz iblisleri yok ediyoruz.
Eğer senin listeni kullanacak olursak,
insanları öldürüyor oluruz.
Ve bunu asla yapamayız.
Şimdi, iblisleri yok etmek
güzel bir şeydir.
İnsanları öldürmek ise kötüdür.
Anladın mı?
Üzgünüm, Baba.
Herşey yolunda.
Tamam.
Sadece biraz sabırlı olmalısın.
Üzülme.
Daha büyüdüğünde tanrı sana
kendi listeni gönderecek.
Tamam. Git biraz ev ödevi yap.
Geriye kalan tek şey anlatmaktı.
Bunu söylemesi yapmaktan kolaydı.
Babam o gece bizi sinemaya
götürmeye söz vermişti.
Ama işten eve gelmedi.
Babam ne zaman geliyor?
Bilmiyorum.
Sence bir iblisi mi yok ediyordur?
-Sadece kendi öyle sanıyor, Adam.
-Hayır, değil. Bu gerçek.
Beni dinle. O iblis saçmalığının
hiçbir kısmı gerçek değil. Hepsini babam uydurdu.
-Hayır, yapmadı.
-Yaptı.
Tıpkı Noel Baba gibi.
Babamı ağaçların altına hediye
koyarken yakaladığın zamanı hatırlıyor musun?
Tıpkı onun gibi.
Adam,
sana hiç yalan söyledim mi?
Tamam, bak.
Herşeyi babam uydurdu. O listedeki
isimlerin hepsi gerçek insanlar.
Anlıyor musun?
-Ama neden uydursun ki?
-Bilmiyorum.
Ama sanrım gitmemiz lazım.
Demek istediğin... kaçmak mı?
Benimle gelecek misin?
Sadece
-kısa bir zaman için.
-Babamı bırakmak istemiyorum.
Ben de öyle.
Ama yapmamız gerekebilir.
Neden?
Babam birilerini öldürecek.
Evlat, buraya gel.
Haydi, yardımına ihtiyacım var.
Baba?
Gel buraya, Adam.
Bu ışığı bu tarafa çevir.
Hey, Baba, bu da kim?
Bu bir iblis, evlat.
Buraya gelin, çocuklar.
Herşey yolunda.
Haydi, korkmayın.
Tanrı bugün erkenden gelmişti
ve ona zamanın geldiğini söylemişti.
İşten sonra arabayla Jacksonville'e gitmişti,
Thurman'ın 45 dakika kadar güneybatısında.
Daha önce oraya hiç gitmemişti ama
bulmakta bir sorun yaşamadığını söyledi.
Tanrı ona yol gösteriyordu.
-Cynthia Harbridge?
-Evet?
-Baba, yapma. Lütfen yapma.
-Fenton,
Eğer sizi bundan ayrı tutabilseydim, yapardım.
Ama bizler tanrının kullarıyız,
ve ona itaat etmeliyiz.
Sakın korkma, evlat.
Bu gerçek mi?
Neden uydurayım ki?
Baban şimdi nerede?
Öldü.
Efendin, çıkmayı düşünüyorum.
Tabii, eğer kalmamı istemiyorsanız.
Hayır.
Tamam, devam et.
İyi geceler, efendim.
Yani o kadını sizin önünüzde öldürdü mü?
Hayır, o şekilde düşünmemek lazım.
O bir kadını değil, bir iblisi öldürdüğünü düşünüyordu.
Ellerini üzerine değdirdiği o kadının,
günahlarını açığa çıkardığını düşünüyordu.
Baba, yapma! Lütfen!
Hayır, Adam.
Bu şekilde yap.
Belli bir şekilde yapılması lazım.
Melek tam olarak tarif etti.
Neden burada gül bahçesinde?
Tanrı seçti.
Sanırım, tıpkı bizleri seçtiği gibi.
Onun için ağlama, Fenton.
O bir insan değildi.
Ona dokunduğum zaman görmedin mi?
Gördüm, Baba.
Onu öldürdün.
Ben onu öldürmedim, evlat.
Ben bir iblisi öldürdüm.
She was a demon.
Tek başıma yapabileceğimden pek emin değildim.
Bana da normal bir kadın gibi görünmüştü.
Ama ona dokunduktan sonra,
görebildiğim tek şey kötülüktü.
Ve yapmam gerekeni yaptım.
Sizin de göremediğinize üzüldüm.
Gelecek sefer göreceksiniz.
Sen... Tekrar birini mi öldüreceksin?
Artık bu bizim işimiz, evlat.
Bunu kabul etmen lazım.
Sana izin vermeyeceğim.
-Burada tanrının isteklerini yerine getiriyoruz.
-Anlatacağım.
Bunu yaparsan, birileri ölecek.
Melek bunu kesin olarak söyledi.
Anlıyor musun?
Bana cevap ver, Fenton.
Anlıyor musun?
Ve sen de anlatmadın?
Hayır. Anlatmalıydım,
ama korkmuştum.
Demek istediğim, babamı seviyordum,
ama ondan çok korkmuştum.
Kardeşimin "Tanrı'nın Eli" katili olduğunu
nereden bildiğimi şimdi anladın mı?
Hiç fiziksel bir kanıtın var mı?
Okuduğum kadarıyla 6 kurbanın
sadece bir tanesinin cesedi bulunmuş.
Bu doğru mu?
Bunu gazetelerden okudun öyle değil mi?
Bu doğru olduğu anlamına gelmez.
Bu durumda gelir.
İlk kurbanın hırpalanmış cesedi
onu Tanrı'nın Eli'nin aldığını söyleyen
bir notla beraber bulunmuştu.
Ondan sonra hep notlar bulundu.
Bedenler ortada yoktu.
Ölmüş olduklarını nereden biliyor sunuz?
Oh, tam olarak bilmiyoruz.
Ama ilk not bundan sonra bendenleri
bulamayacağımızı söylüyordu.
Söylediğine göre
Onları muhafaza etmek istiyordu.
Diğer bedenlerin nerede olabileceğine dair
oldukça iyi bir fikrim var.
Gül bahçesi mi?
Bunu neden en başta bana söylemedin?
Bana inanır mıydın?
Haydi.
Burası.
Bu nedir?
Giy onları.
ya da ben giymene yardım ederim.
Gidelim.
Bana anlatsana...
Neden beni görmeye daha önce gelmedin?
Buradan 30. Doğu yoluna döneceğiz.
Böyle bir şeyi bu kadar süre içinde
nasıl tuttuğunu anlayamıyorum.
Sanırım bundan kaçındım.
öyle olmasını istedim.
Annenin neden sadece o resmini
ofisinde tuttuğunu
bana söylemedin.
Annem o resmin çekilmesinden
birkaç gün sonra öldürülmüştü.
Seni baban gibi aklını oynatmış bir
katil tarafından doğrandı.
Onu yakalayabildiler mi?
Hayır.
Bu işi almanın nedeni bu mu?
Bu işte bayağı iyisin.
Hiç polis olmayı düşündün mü?
Şey, bilirsin,
çocukken.
Bu iş için gereken içgüdülere sahipsin.
Bir polisin iyi içgüdüleri olması gerekir.
Benimler bana ne diyor biliyor musun?
Sen benden birşeyler saklıyorsun.
Ne sakladığımı düşünüyorsun?
Neden anlatmaya devam etmiyorsun?
Belki ne olduğunu bulurum.
İyi misin, baba?
İyiyim, evlat.
Geldim.
Baba, tanrı neden bunun bana olmasına izin verdi?
Tanrıyı suçlama, Davy.
Bu onun hatası değildi.
Bunu yapmama tanrı neden oldu.
Tanrı her zaman yapacağın şeyi senin
seçmene izin verir.
-Sen iplerle bağlı bir kukla değilsin.
-#Hayır.#
Yani tanrı seni birşey yapmaya zorlamaz.
O senin kendi kendi karar vermeni istiyor.
O geceden sonra pek birşey olmadı.
Babam bu konudan fazla bahsetmedi.
Adam da öyle.
Böylece bir ay geçti,
ben artık birşey olmayacağına ve
herşeyin yoluna girdiğine kendimi
inandırmaya başlamıştım.
-Hoşçakal.
-Görüşürüz.
Dün gece Tehlike'nin Dükleri'ni izledin mi?
Daisy Dükü aşağılığını hatırlıyor musun?
Ben Patron Hogg'u seviyorum.
O çok komik.
Onun göğüslerini görebilmek için
herşeyi yapabilirdim.
-Ahhh... "göğüsler" dedin
-Kes sesini, Adam.
Bu gece birşeyler yapalım mı?
Corey'in evine kayalım mı.
-Tabii önce babama sormam lazım.
-Eğer istersen annem sorabilir.
-Tabii.
-Birazdan görüşürüz.
-Hoşçakal.
-Hey, "kaymak" ne demek?
Sonra anlatırım.
Hadi, yarışalım.
Haydi!
Hayır, ben yol boyunca gideceğim.
-Baba?
-Buradayım.
Dışarıdaki kimin komyoneti?
Bizim. Harika değil mi?
Arkadaşının annesi aradı.
Bu gece olamayacağını söyledim.
Sabah yapmamız gereken işler var.
Babam bazen insanların kaybolabileceği
anlar olduğunu söyledi.
Kimsenin bilgisi olmadan,
nereye ve ne için olduğu bilinmeden..
Böyle anların seni Tanrı'nın Elleri'nin
alabileceği anlar olduğunu söyledi.
Bababa göre, hiçbirşey,
bir kamera bile bizi yakalayamazdı.
Tanrı'nın Elleri olduğumuz zaman
biz görünmezdik.
Şimdi ne yapıyoruz, Baba?
Dışarı çıktığında onu yakalayacağız
tıpkı sana anlattığım gibi, hatırladın mı?
Fenton?
-Ben bunu yapamam, Baba.
-Hiçbir zaman hiçbirşey yapamazsın.
-Ben yapabilirim, Baba.
-Evet, tabii ki yapabilirsin,
kaplan.
-Eğer biri bizi görürse?
-Görmeyecekler.
-Henüz alacakaranlık.
-Tanrı bizim için onları kör edecek.
İşte orada, çocuklar.
-Haydi, Fenton.
-Baba, yapamam.
Evet, yapabilirsin. Haydi kıpırda.
Sana söylediğimi yap!
Lütfen, Trixie!
Trixie, haydi!
Gel, Trixie!
Trixie, haydi!
Ne yapıyorsun, evlat?
Köpeğim...
Sizin arabanızın altında.
Oh, tamam, bir bakalım.
Bacaklarını yakalamama yardım et.
Hemen bacaklarını yakalamama yardım et!
Haydi!
Edward March.
Oradakinin suçsuz bir adam
olduğunu mu düşünüyorsunuz,
öyle mi düşünüyorsunuz?
Hayır, öyle değil.
Başka kimsenin bunu bilmediğini
sanıyordunuz, öyle değil mi?
-Ama Tanrı sizi gördü.
-Baba, yapma! Lütfen!
Sessiz olun!
Ve siz tanrının gazabından kaçamazsınız!
Hala göremediğine inanamıyorum.
O küçük çocukların katiliydi, Fenton.
Bebeklerin.
Bekekler.
Katil olan o.
Buradan uzaklaşmalıyız, Adam.
-Ne demek istiyorsun?
-Kaçmalıyız.
Yapmamız gerekebileceğini söylemiştim.
Ben kaçmak istemiyorum.
-Yapmak zorundayız.
-Neden?
Beni dinle, Adam.
-Babam insanları öldürüyor..
-Hayır, öldürmüyor.
-O bir iblis avcısı.
-Bunların hepsi yalan, Adam.
Hayır, değil.
Onlara değdiğinde gerçeği görüyorum.
Hayır, görmüyorsun. Babam senin
beynini yıkamış. Bu büyük bir yalan.
O bir katil ve
sen de ona yardım ediyorsun.
Hayır! Bizler sadece tanrının buyruğuna hizmet ediyoruz.
Bunu babama anlatacağım!
Adam! Adam! Adam!
Kalk ve giyin.
Ve kardeşini uyandırma.
Otur.
Kardeşin bana dün gece
söylediklerini anlattı.
Hayatım boyunca hiçbir şeyi
öldürmediğimi bilmeni istiyorum.
Bu bir yalan ve sende bunu biliyorsun.
Sen yattıktan sonra uzun süre
düşündüm ve dua ettim.
Melekten seni ziyaret etmesini istedim.
Ama o beni ziyaret etti.
Ve bana inanmak istemediğim
bazı şeyler anlattı.
Ne?
Önemli değil.
Çünkü sen ve ben bunun yanlış
olduğunu ispatlayacağız.
Senin hiç inancın yok.
Bu yüzden de gerçeği göremiyorsun.
Ama bunu değiştireceğiz.
Tam buraya bir çukur kazmanı istiyorum.
Yaklaşık 3 metre derinliğinde ve
ve her bir kenarı 5 metre genişliğinde olmalı.
Eni ve boyu tam bir kare olacak şekilde düzgün olmalı.
-Ne?
-Beni duydun.
Neden?
Çünkü ben senin babanım ve sen dediklerimi
yapacaksın. Anlaşıldı mı?
-Anladın mı?
-Evet, efendim.
Tamam. Kazma işinin yarısının ben bu
gece eve gelene kadar bitmesini istiyorum.
-Baba, ben bunu yapamam.
-Dua et!
Lanet olası çukuru kazmaya başladım,
ama dua etmedim.
Etmezdim.
Tanrı'dan nefret ediyordum.
Onu küçümsüyordum.
Nefretim kazmaya devam etmemi sağladı.
Babamın ya da Tanrı'nın, kimin planı olursa olsun,
benim üzerimde işe yaramayacaktı.
Babamın yaptığı şeyin yanlış olduğunu biliyordum,
ve bunu hiçbirşey değiştirmeyecekti.
Fenton?
Seni ispiyonladığım için üzgünüm.
-Ona kaçışı mı anlattın?
-Hayır.
O zaman, benimle gelecek misin?
Gitmek için bir neden yok.
-O bir katil.
-Hayır, değil.
Senin için dua ediyorum.
Sen de ediyor musun?
Hayır, ve etmeyeceğim!
-ama babam dedi ki...
-Babanım söylediği umrumda değil!
Beni bu çukuru kazmaya zorlayabilir ama
dua etmemi sağlayamaz.
Buradan uzaklaş ve beni yanlız bırak.
Eğer babama söylemeyeceğine söz verirsen
sana yardım ederim.
-Senin yardımını istemiyorum.
-Ama barakada fazladan
-bir kürek daha var.
-Git buradan!
Pislik!
Uzaklara kaçıp gitmek istiyordum ama
Babam ne kadar deliriyor olursa olsun
Adam'ı yanlız bırakamazdım.
Ayrıca, gidebileceğim bir yer de yoktu.
-Sonunda pes mi ettin, evlat?
-Sabah yine burada olacağım.
Haydi,
Onu demek istememiştim.
Seninle kavga etmek istemiyorum, evlat.
Bunu sana zarar vermek için yapmıyorum.
Keşke bunu anlayabilseydin.
Senin neyin var?
-Hiçbirşey.
-Ellerine bakayım.
-İyi durumdalar.
-Bakmama izin ver.
Bugün eldivenlerini giymedin mi?
Onlara ihtiyacım yok. İyiyim.
Burada.
Biraz yardım acını azaltır.
İyi olduğumu söylemiştim.
Bana kızgın olduğunu biliyorum ama
bu yüzden kendine acı çektirmemelisin.
Kulübede yedek bir çift çalışma eldivenim var.
Bundan böyle onları kullanmanı istiyorum.
Ellerin mahvolduktan sonra pek
bir faydaları olmayabilir ama,
bir kaç gün içinde birşeyin kalmaz.
Seninle gurup duyduğumu bilmeni istiyorum.
Ve Tanrı'nın da gurur duyduğunu biliyorum.
Biraz ara ver ve şu toplamış yerlerin
sertleşmesini bekle.
Ondan sonra işine geri dönebilirsin, tamam mı?
Pekala, iyi geceler.
Haydi, kaplan.
Yatak zamanı.
Fenton uyanık kalmak istiyor.
Lütfen, baba?
Haydi.
Dişlerini fırçala. Bir dakika içinde
iyi geceler demeye geleceğim.
Kazmaya devam ettim.
Ellerim kanadı,
ama ben durmadım.
5 gün boyunca sabah, öğle ve akşam kazdım.
Ve altıncı günün sonunda kazdığım çukur
Babamın Tanrı'sına olan nefretim kadar karanlıktı.
Pekala, tamamını bitirmişsin.
İddiaya girerim bir kere bile dua etmedin öyle değil mi?
Hayır.
Ondan sonra da mahzeni yapmaya başladık.
En azından babam bu şekilde adlandırıyordu.
Ama ben biliyordum.
Bir orada bir zindan inşa ediyorduk.
Temel olarak toprağın içinde tahtadan
büyük bir kutu inşaa ettik.
Harika, çocuklar. Onu buraya getirin.
Güzelce sarın.
Babam kaldırabileceğini söylemişti.
Tanrı'nın bunu gördüğünü söylemişti.
Buraya geri gelin
ve itmeme yardım edin!
Haydı. Devam edin!
İtin! Devam! Devam!
Devam edin! Devam edin!
İyi iş becerdiniz.
Özellikle de sen, Fenton.
Hayır. Sadece bana söylenenleri yaptım.
-Pekala, ne düşünüyorsun?
-İyi olmuş.
Ertesi gece eve bir iblis daha getirdi.
Oraya git.
Yapılması gerekiyordu.
Bu Tanrı'nın isteği.
Haydi,
sana gösterdiğim gibi...
ilk önce boyun, Fenton!
Fenton, buraya gel!
Evlat!
Fenton!
Gecenin karanlığından meleklerin ya da Tanrı'nın
gelip beni durduracağını sanmıştım.
Ama yapmam gerekiyordu.
Artık son bulmalıydı.
-Merhaba?
-1034'den Bahçe'nin civarındaki
tüm birimlere.
Sokağın ters yönünde ilerleyen
bir 501 ile ilgili şikayetler alıyoruz.
Merhaba?
Merhaba?
Sakin olun, çocuklar.
Kapımı kırmayın.
Pekala, sorununuz nedir?
Uzun zamandır duyduğum en çılgınca şey.
-Ne yapıyorsunuz?
-Babanı arıyorum.
-Yapamazsınız.
-Evet, yaparım. Böyle hikayeler uydurduğun için
-kendinden utanmalısın.
-Ama, bu doğru! Size gösterebilirim!
Haydi.
Gidelim.
-Arka tarafta, garajın kulubenin altında.
-Bu kadarı yeter, evlat.
-Buna bir son vereceğim. Gel hadi.
-Hayır... arka tarafta.
Bakalım baban bu olanlara ne diyecek.
Sorun nedir şerif?
Sizi uyandırdığım için üzgünüm ama
oğlunuzun bir sorunu var sanırım.
İçeri gelin.
Thomson Gölü'ne balık avlamaya
gitmek üzereydim.
Ve koşarak gelip bana bu vahşi hikayeyi anlattı.
-Evet. Bayağı ilginç bir hikaye doğrusu.
-Bu gerçek ve sen de bunu biliyorsun.
Ofisinizdekilere de neler anlattığını düşününce
delirecek gibi oluyorum.
Bu konuda rahat olabilirsiniz.
Orada sadece ben vardım.
Tabii ki, bir kelimesine bile inanmadım.
Benim asıl ilgilendiğim nokta
neden böylesine çılğınca bir hikayayi
uydurmuş olması?
Neden uydurduğunu bilmiyorum.
Sanırım onu cezalandırdığım için
benden intikam almak istedi.
Ona bundan bahsettiniz mi?
Yalan söylüyor.
Kulübeyi kontrol edin.
Onunla ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
Sanrım ergenlik çağına gelmeye başlayınca
bütün saygılarını kaybediyorlar.
Ben ve evlatlarım da bunu yaşadık.
Siz de yaşayacaksınız.
Sadece kulübeyi ya da gül bahçesini
konrol edin, Size nerde
-gömüldüklerini gösterebilirim.
-Neden bütün bunlara bir son vermiyorsun?
Lütfen, size gösterebilirim.
Belki de sadece onu susturmak için
kulübeye bir göz atmalıyız.
Pekala, yapılması gerekiryorsa,
yapılmalıdır.
Ne düşünüyorsun, evlat?
Yapılması gerekiyor mu?
Gördün mü?
Bir fırtına sığınağımız olması gerektiğini düşünmüştüm.
Devm edin ve bir bakın.
Adımlarınıza dikkat edin.
Pek iyi bir marangoz sayılmam.
Ben birşey görmüyorum.
O buradaydı.
Böyle bir şeyle meydana getirebileceğin
sorunun farkında mısın?
Buradaydı. Onu taşımış olmalılar
Adam. Adam onu bir yerlere
sakladı, biliyorum.
-Yeterince gördüm sanırım.
-Ama...
Size cesetlerin gömüldüğü yeri gösterebilirim.
Lütfen!
Bana inanmalısınız!
Tanrı seni kabul etsin
ve kutsasın.
Bu geceye kadar kimseyi öldürmemiştim.
Bir sürü insanı öldürdüğünü gördüm.
Onlar iblisti.
Bu ise bir insandı.
Neden bunu göremiyorsun?
-Onu öldürmene gerek yoktu.
-Misyonumuzu korumak zorundaydım.
Misyon falan yok!
O adam senin yüzünden öldü.
Onu görüyor musun?
Bak ona!
Senin hiç inancın olmadığı için öldü.
Bana ne yaptırdığını görüryor musun?
-Bana cinayet işlettin!
-Ben sana hiçbirşey yaptırmadım!
Sen yaptın!
Sen delisin!
Kes senini!
Korkuyorsun!
Baba, hayır!
Baba, yapma!
Ben... Ben yapamam.
Tamam, Baba.
Ağlama.
Bir dakika bekle, Fenton.
İçeriye gir, evlat. Birzdan seni içeri
kapatmak için yanına geleceğim.
Devam et, birşey yok.
Git.
Kulübeye git.
İçeri gel ve kapıyı kapat.
Korkuyor musun?
-Neden?
-Senden.
Sadece iblisler benden korkar.
Ve sen de bir iblis değilsin, öyle değil mi?
Melek öyle olduğunu söyledi.
Ama ben buna inanamam.
İnanmayacağım.
Sen benim oğlumsun.
Ve seni kendi canımdan bile çok seviyorum.
Komik olan ne biliyor musun, Fenton?
Senden korkuyorum.
Devam et.
-Ama, Baba.
-Bunu yapmak istemiyorum, Fenton,
ama yapmalıyım.
Bu gece bir insanı öldürmek zorunda kaldım.
Bunun bir daha olmasına izin veremem.
Ama, Baba,
Anlatmayacağıma söz veriyorum.
Sana güvenmiyorum.
Keşke yapabilseydim.
Şimdi devam et.
Ama, Baba, üzgünüm.
Ben de üzgünüm ama bunun yapılması gerek.
Şimdi şuraya gel,
ya da ben seni oraya getiririm.
-Ama, Baba...
-Hadi!
Hayır!
Hayır! Hayır!
Baba, lütfen!
Baba! Baba! Hayır, lütfen!
-Hayır! Lütfen, Baba!
-Gerçeği görene kadar orada kalacaksın.
-Lütfen, Baba, yapma! Lütfen, hayır!
-Tanrıya dua et, Fenton.
-Lütfen, hayır!
-Sana sadece o yardım edebilir.
Lütfen bunu yapma,
Baba! Hayır!
Lütfen! Lütfen,
bu benim, Fenton, tamam mı?
Lütfen bunu yapma.
Bu benim. Bu benim, Fenton.
Ben bir iblis değilim! Lütfen!
Lütfen, lütfen!
Lütfen, hayır! Lütfen!
Lütfen bunu yapma.
Hayır! Hayır! Hayır, lütfen, Baba!
Fenton?
Fenton!
Fenton, iyi misin?
Adam?
Adam, sen misin?
Adam?
Adam, beni buradan çıkartman lazım.
Yapamam.
Ama acıktım ve tuvalete gitmem lazım.
Babam sana yemek vermeme izin vermiyor.
Yine de sana biraz su getirdim.
Hergün bir bardak içebileceğini söyledi.
Ama eğer getirebilirsem daha fazlasını getireceğim.
Adam, beni öldürecek.
Beni buradan çıkartmalısın.
Yapamam.
Ağzını tam buradaki değiğe daya.
Hazır mısın?
İşte.
Biraz daha ister misin,
yoksa saklayayım mı?
-Daha! Daha!
-Beni buradan çıkartmalısın.
-Babamın dediğine göre
eğer Tanrı'nın buyruğunu kabul edersen
haftanın sonuna kadar buradan çıkmış olacaksın.
Bir hafta mı?
O kadar uzun süre
-burada kalamam.
-Senin için dua edeceğim.
Adam?
Adam? Adam?
Günler geldi, geçti.
Günleri, ambar kapağından sızan ışık ve
Adam'ın ziyaretleri ile sayıyordum.
Sadece yorgunluktan kendimden
geçtiğim zamanlarda uyudum.
Peki ya baban?
En azından kontrol etmek için
bile gelmedi mi?
Yedinci günde.
Tanrı hala seninle konuşmadı mı?
Tanrı falan yok.
Ondan sonra günlerin sayısını unuttum.
Sanırım haftalar geçti.
Korkunun ötesinde tam bir
deliliğe sürüklendim.
Tanrıyı gördüm.
Sonunda bana bir görüntü gönderdi.
Ondan sonra kaderimim tıpkı
babamın dediği gibi olduğunu gördüm.
Baba! Fenton cevap vermiyor!
Fenton? Fenton?
Fenton!
Fenton.
Ne?Haydi, evlat.
Bana su verin.
Sakin ol, evlat.
Yavaş. Yavaş.
İşte burada, evlat.
İşte, evlat.
Baba?
Tanrıyı gördüm!
Küçük bir yudum içmeye çalış evlat.
Biraz yavaşla. O kadar hızlı yeme.
Hasta olacaksın.
Tanrı sana iblislerden bahsetti mi?
Sana inanmadığım için üzgünüm.
Ben de üzgünüm, evlat.
Tanrı neye benziyordu?
-Anlatması güç.
-Büyük müydü?
Adam,
abinin rahat rahat yemesine izin ver.
Bu şekilde hiçbirşey
-anlatamaz.
-Ama bilmek istiyorum.
-O zaman belki de bunun için dua etmelisin.
-Bu haksızlık.
Ben sadece iblisleri görebildim,
ve o bir anda Tanrı'yı gördü.
Bu doğru. Ama ödediği bedele bak.
Bunların hepsi geride kaldı.
Artık yeni bir gün.
Öyle değil mi, Fenton?
Şimdi gidip bir iblis mi yakalayacağız?
Bir süre sonra.
Fenton hazır olduğunda.
Bir hafta sonra hazırdım.
İlk iblisim Dallas'tan Brad White'dı.
-İşte orada.
-Görüyorum.
Bunun için hazır olduğuna emin misin?
Evet, efendim.
Bunları senin için getirdim. Tanrı seninle
konuştuğuna göre bunlara ihtiyacın var.
-Tamam, haydi gidelim.
-Ben de gelmek istiyorum, Baba.
Bu defa olmaz, Adam. Sen burada
kalıp gözlerini dört aç.
Üzülme.
Senin de zamanın gelecek.
Gidelim.
-Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm ama...
-Evet?
Annem ve benim kamyonetimizin
lastiği patladı.
-Evet.
-Şey,acaba lastik değiştirme demiriniz var mı?
Bizimkini evde unutmuşuz.
Hey, dostum, bu eldivenler ne için?
Oh, lastiği değiştirmek için.
-Ellerini kirletmek istemiyor musun?
-Evet.
Brad, o kim?
Sen işine bak, lanet kaltak!
Lanet olası kadınlar.
Evet, sanırım
bir tane var.
-Arkada.
-Harika.
Tam arkada.
Bakalım.
İşte burada.
Kahretsin!
Bacaklarını yakalayın.
Brad White?
Biliyorsun, Fenton,
Herşey başladığından beri
bu anı bekliyordum.
Kaderime uymaya hazırım.
Seninle gurur duyuyorum, evlat.
Lanet olsun!
Seni lanet!
Çek şu pis ellerini!
Defol git!
Onu yoket!
Baba!
Baba, hayır, hayır, hayır!
Hayır!
Onu gül bahçesine gömdüm.
Bir hafta sonra
şerifin ofisine gittik, onlara
Babamın işten eve gelmediğini söyledik.
Bir kayıp formu hazırladılar
ama birşey bulamadılar.
Bir süre sonra bizleri
ayrı yetimhanelere gönderdiler.
Böylece,
ondan sonra bu konudan
kimsenin haberi olmadı mı?
Hayır.
Şu ana kadar olmadı.
Peki ya Adam?
Hiç kimseye anlatmadı mı?
Sadece oturabilir miyiz? Artık
konuşmaya devam etmek istemiyorum.
Bana kardeşine verdiğin
şu sözden bahset.
Yine o gecenin sonrasında..
Adam?
Eğer bir gün beni yok edersen,
beni buraya gömeceğine söz ver.
Seni buraya gömeceğime
tanrı adına söz veriyorum.
Anlamadım.
Seni buraya gömeceğine söz mü verdi?
Evet.
Eğer seni öldürürse.
Hayır, öldürme değil. Yok etme.
Hiç mantıklı gelmiyor.
Evet, mantıklı.
eğer karşında duran adam Adam Meiks ise.
Demek bütün o insanları sen öldürdün.
Hayır. Hayır, Sana daha önce de anlattım,
Ben hayatımda hiç kimseyi öldürmedim.
Katil olan Fenton'du.
Palavrayı kes ve bana gerçeği anlat.
Yakında anlayacaksın.
Sana Fenton'u nereye gömdüğümü
göstermeme izin ver.
Tut şunu.
Çok yavaşça.
İşte hepsi bu.
Herşeyin odak noktası burası.
Burada çok fazla mezar var.
Sadece altı kurban var.
Fenton kurbanlarını buraya gömmedi.
Onları bodruma hapsetti.
Burası iblisleri koyduğum yer.
Abinin bir iblis olduğunu mu düşünüyordun?
Öyleydi.
O yüzden gerçeği göremiyordu.
Babam da biliyordu.
Sadece kabullenemedi.
Gördüğün gibi, Tanrı babamdan
oğlunu yok etmesini istedi,
tıpkı Abraham'dan oğlu Isaac'ı
kurban etmesini istediği gibi.
Ama babam yapamadı.
Ve Tanrı'da Abramama mermahet
etmediği gibi babama da etmedi.
Böylece görevi bana verdi.
Fenton geleceğimi biliyordu.
Bu yüzden de o notları yem olarak kullandı.
Sanırım ölümler duyulmaya başlayınca
onun için geleceğimi tahmin etti.
Ama Tanrı onu benim listeme
koyana kadar beklemem gerekiyordu.
Daha önce gelmek cinayet olurdu.
Adam?
Tanrı aşkına, bunlara
gerçekten inanıyor musun?
Her zaman inandım.
Bunların hepsi yalan, Adam.
Hayır, değil. Onlara değdiği
zaman görüyordum.
Tamamen çıldırmışsın.
Fenton ya da Adam
lanet adın her neyse.
Umrumda bile değil.
Şu anda bildiğim tek şey
senin katil bir orospu çocuğu olduğun.
Ve seni yakaladım.
Belki.
Ama bu anneni geri getirmeyecek,
öyle değil mi?
O öldü.
ve katili de kaçtı, değil mi?
Lanet olası.
Orospu ço...
Nereden biliyorsun?
Sen benim listemdeydin.
Bunu kimsenin bildiğini sanmıyordun
değil mi?
Tanrı biliyordu.
O yüzdden beni gönderdi.
Ben bir FBI ajanıyım.
Beni aramaya gelecekler.
Hayır, gelmeyecekler.
Onlar Fenton'u aramaya devam edecekler.
Sen de onun son kurbanı olacaksın.
Seni gördüler.
Sen olduğunu bilecekler.
Tanrı beni koruyacaktır.
Şu anda konuşamam, yapamam.
Seni arayacakğım.
-Burada.
-Teşekkürler.
Hiçbirinizin onun neye benzediğini
hatırlayamadığına emin misiniz?
Bakın, size anlattım,
sadece bulanık bir görüntü.
Anlamayamıyorum. Gözlerinin içine
baktım. Ellerini sıktım.
Dave, bir sorunumuz var.
Şuna bir baksan iyi olur.
İşte orada.
Şimdi seni yakaladık, dostum.
-Bu nedir?
-Bütün teypler buna benziyor.
Lanet olsun!
-Size verdiği ismi araştırıyoruz.
-Sahte bir isim olabilir.
Kulağa sahte geliyor. Fenton Meiks.
Fenton Meiks, FBI!
İçeri giriyoruz! Girin! Girin!
Temiz!
-Birşey var mı?
-Hayır.
Tamamdır, pudralayalım.
Oh, tanrım.
Burada kimse yok, efendim.
Bunu borumda bulduk.
Kendisi de orada mı?
O değil...
1034, ya da 1070...
Affedersiniz.
Geldiğinizi duymadım.
Nasıl yardımcı olabilirim?
Ben FBI ile birlikteyim. Şerifle
konuşmam lazım. İçeride mi?
Tabii ki.
Şerif?
-Kahve ister misiniz?
-Hayır, böyle iyi, teşekkürler.
-Pekala, selam, Curtis.
-Merhaba, Becky.
Şerif?
Evet.
Ben FBI'dan Ajan Griffin Hull.
Kardeşinizle ilgili bazı
sorular sormam gerekiyor.
Fenton?
Evet, efendim.
Neden dönüp arkadan gelmiyorsunuz?
Anlatmak için zahmet edip gelmenize
teşekkür ederim.
Halk tarafından duyulmadan önce
bilmenizi istedim.
Bakın, dinleyin, eğer yapabileceğim
birşey olursa aramaktan çekinmeyin.
Sanırım buraya kadar herhangi
bir pürüz yok.
Ama tekrar söylüyorum, eğer aklınıza
birşey gelirse ya da sizinle bağlantı kurarsa...
-Tabii ki.
-Anlaştık.
Sen iyi bir adamsın, Ajan Hull.
Herşey yolunda mı, Adam?
Herşey mükemmel, Becky.
Tanrının buyruğu yerine geldi.
Tanrıya şükür.