Tip:
Highlight text to annotate it
X
Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır...
Kalkma vakti koca adam.
"Umudunu Kaybetme"
- Tamam, baba.
- Hadi.
Bu aralar gelmesi gerek.
- Sanırım bir liste yapmam gerekiyor.
- Ne listesi?
Doğum günü hediyelerim için mi?
- Evet.
Sadece birkaç tane hediye alacağını
biliyorsun, değil mi?
Evet biliyorum. Biraz bakıp üstünde
çalışırsam en iyisini seçebilirim.
Tamam, güzel, zekice.
Bir liste yap.
Düşündüğün her şeyi
heceleyebilecek misin?
- Sanırım.
- Tamam, harika.
- Nasıl hissediyorsun, koca adam?
- İyi.
Bugün parka gidebilir miyiz?
Hayır, Oakland'a gitmem lazım.
Belki olabilir, bakarız.
Bir öpücük ver.
Sonra konuşuruz.
Pardon.
Pardon...
...biri ne zaman bunu temizleyecek?
Ve bu "D" ne oluyor?
"D. Bunu daha önce konuşmuştuk.
Bu "mutluluk"taki "T" olmalı.
"mutluluk"ta hiç "D" yok. Bu "T".
Ben Chris Gardner.
Babamı ilk defa 28 yaşımda
iken tanıdım.
Ve ben genç bir çocukken
... çocuğum olduğunda...
...çocuğumun kendi babasını tanıyacağına
dair kendi kendime söz verdim.
Bu benim hayat hikayemin bir parçası.
Bu kısmna ise "Otobüse binmek."
deniyor.
San Francisco 1981
O nedir?
Zaman makinesi, değil mi?
Zaman makinesine çok benziyor.
Aynı zaman makinesi gibi.
Bu bir zaman makinesi. Beni de götür.
Bu makine...
...dizlerimin üstünde duran bu makine...
Bu adamın bir zaman makinesi var.
Bu makineyle geçmişte yolculuk
yapıyor ve...
- Bu bir zaman makinesi değil.
Bu bir taşınabilir
kemik yoğunluk tarayıcısı.
Yaşamak için tıbbi araçlar satıyorum.
Bunu size anlatmam için bana fırsat
verdiğiniz için teşekkür ederim.
- Çok memnun oldum.
- Buna hiç ihtiyacımız yok, Chris.
Çok gereksiz ve pahalı.
- Belki sonra...
- Teşekkür ederim.
Röntgenden iki katı fiyata
az yoğunluklu resim çekmeye yarıyor.
- Selam.
- Selam, bebeğim.
- Ne oldu?
- Hiç.
Bak, Christopher'ı bugün ben alamam.
Hayır, olmaz Chris.
7'de burada olmalıyım.
Biliyorum. Fakat Oakland'a gitmem gerek.
Yani ben Christopher'ı eve götürüp,
onu doyurmak, banyo yaptırmak...
...yatağına yatırmak, ve 7'de tekrar
burada olmak zorundayım, öyle mi?
- Evet.
- Ve bugün vergi faturası uyarısı aldık.
- Bunun için ne yapacaksın?
- Bak, bu halledebileceğimiz bir şey.
Bu arabayı gördünüz mü?
Harika sarı ayakkabılı olan?
O araba benim.
Hastanelerin etrafına
park edemezsiniz.
Sürekli bir koşuşturma içindeyseniz
başınıza gelecek budur.
Yine de teşekkürler. Çok teşekkürler.
- Belki üç ay sonra.
- Olabilir.
Bir aylık kira ve günlük masraflarımız
için en azından iki tarayıcı satmam gerekli.
Cam sileceğimin altındaki
trafik cezalarını...
...ödemek içinse bir tane
daha satmalıyım.
Asıl sorun ise...
...bir süredir hiç satamamış olmam.
Ne zamandan beri fırında makarnayı
sevmiyorsun?
Doğduğumdan beri olabilir mi?
- Bu nedir?
- Ne?
- Bunu sordum.
- Christopher için bir hediye.
- Kimden?
- Cynthia, işten bir arkadaş.
Yetişkinler için. Chris kullanamaz bunu.
O bilmiyordu tabi.
Bununla ne yapmak gerekiyor?
Her tarafını aynı renk yapmak gerekiyor.
Vergileri ödedin mi?
Hayır, uzatma talebinde
bulunmam gerekecek.
- Zaten bir uzatma talebi istemiştin.
- Evet, şimdi tekrar isteyeceğim.
650 Dolar.
Gelecek ay elime geçecek bu kadar para.
Bu faiz demek, doğru mu?
- Ve de ceza?
- Evet, biraz öyle.
Bak neden bunu bana bırakmıyorsun?
Rahat ol sadece, tamam mı?
- Buraya gel. Sakinleş.
- İşe dönmek zorundayım.
Hadi uykuya hazırlanalım.
Hey, tabağını lavaboya koy.
Bir kaç gün önce, benden istenen
geniş kapsamlı denetleme raporunu...
...sundum. Öğrenmek isterseniz,
ekonomik durumumuz ile ilgiliydi.
Bu hoşunuza gitmeyecek.
Ben hoşlanmadım.
Fakat gerçeklerle yüzleşmeliyiz...
...ve işe dönüp gidişatı tersine
çevirmemiz gerekiyor.
Ve hiç hata yapmadan
bu durumu tersine çevirebiliriz.
Federal bütçe kontrolümüz dışında.
30 eylülde sona erecek olan
bu yılın bütçesine...
... yaklaşık 80 milyar dolarlık
açık ile karşı karşıyayız.
Açık 1957'deki federal bütçeden
bile daha fazla.
Ve bu 80 milyar doları...
...faizi ile birlikte bu yıl
borç alarak ödeyeceğiz.
Yirmi yıl önce, 1960'ta...
...federal hükümetimizin çalışanlara
ödediği maaş 13 milyar dolardı.
Şimdi ise 75 milyar.
Bu 20 yıl içinde nüfusumuz sadece
yüzde 23.3 oranında arttı...
Dostum, sana iki sorum olacak:
Ne iş yapıyorsun?
Ve bunu nasıl aldın?
- Borsacıyım.
- Borsacı. Aman Tanrım.
Borsacı olmak için üniversiteye
gitmen gerekti, değil mi?
Hayır, gerekmiyor. Sayılarla ve insanlarla
aranın iyi olması yeterli.
- Bu kadar yani.
- Hey, kendine iyi bak.
Bu hafta sonu arabamla
takılabilirsin...
...fakat, Pazartesi geri almak
zorundayım. - Sayacı besle.
O anı hala hatırlıyorum.
Herkes, inanılmaz
mutlu görünüyordu.
Ben neden böyle görünemiyordum?
Eve 6 gibi gelmeye çalışacağım.
İşten sonra bir komisyon şirketine
uğrayacağım.
- Ne için?
- Orada bir işe girmek istiyorum.
Öyle mi? Ne işi?
Bilirsin işte, ben...
Ben çocukken matematik kitabını
bir haftada bitirmiştim.
İşte ben de oraya gidip ne tarz
işler yaptıklarını görmeye gideceğim.
Ne işi peki?
Borsacılık.
- Borsacı mı?
- Evet.
Astronot değil yani!
Linda, benimle sakın bir daha
bu şekilde konuşma.
Oraya kaydolacağım ve bu işle uğraşacağım,
ve bütün gün işim bu olacak.
Belki de satışlarını yapman
gerekiyor.
Bana satışlarımı anlatmak zorunda
değilsin, Linda.
Ofis halen açıkken bile elimde
sadece üç tane var.
Kira ödememizin gelecek hafta
olduğunu hatırlıyor musun?
Muhtemelen hatırlamıyorsun.
Zaten iki ay geciktik.
Gelecek hafta üç aylık borcumuz olacak.
Dört aydan beridir iki vardiya
çalışıyorum, Chris.
Sadece sözleşmendekileri sat
ve bizi bu işten kurtar.
Linda, benim de yapmaya çalıştığım bu.
Ailem için, senin için, Christopher için...
...yapmaya çalıştığım şey bu.
Senin sorunun ne?
Linda.
Linda.
DEAN WITTER REYNOLDS
İNSAN KAYNAKLARI
BORSACI EĞİTİM PROGRAMI
BAŞVURULAR BAŞLAMIŞTIR
Hayatımın bu kısmına ise
"Aptal olmak." deniyor.
Bayan, sizden bir iyilik isteyebilir miyim?
Bunu şuraya bıraksam sadece beş
dakikalığına ilgilenebilir misiniz?
Orada bir görüşmem var ve
basit görünmemek için...
...yanımda taşımak istemiyorum.
İşte size bir dolar veriyorum ve geri
geldiğimde biraz daha vereceğim.
Tamam mı? Değersizdir.
Hiç kimseye satamazsınız bunu.
Ben bile işim olmasına rağmen satamıyorum.
Tamam mı?
- Chris? Tim Brophy, İnsan Kaynakları.
- Evet, benim. Nasılsınız?
- Benimle gel.
- Tabi, efendim.
Eğer senin eğitim programımız için
başvurunu bulabilirsem bir bakayım.
Korkarım, senin için tüm yapabileceğimiz bu.
Gördüğün gibi burası şube ofis.
Jay Twistle merkez ofiste,
o Witter İnsan Kaynakları ile ilgileniyor.
Yani, ben... Bilirsin işte,
sadece bu ofisle ilgiliyim.
Gördüğün gibi, elimizde bir sürü
başvuru var, bu yüzden...
Normalde, CV'ni doldurmak için belgem
vardı ama şu an bulabileceğimi sanmıyorum.
Biz...
- Çok teşekkürler.
Gitmem gerek.
Bunu geri getireceğim.
- Sağolun.
- Peki öyle olsun.
Tarayıcımı hippi bir kıza
güvenip bırakmak. Neden böyle
bir şey yaptım ki?
Pardon. Pardon.
Dediğim gibi, hayatımın bu kısmına
"Aptal olmak" deniyor.
Hey! Hey! Hey! Gitme!
Gitme! Kal orada-!
Dur! Dur!
Gitme!
Durdurun-! Treni durdurun!
Dur! Dur!
Eğitim programı her altı ayda
bir sadece 20 insan kabul ediyor.
İşi sadece bir kişi alıyor.
Liseden sonra daha fazla eğitimi
gösteren üç boş satır vardı önümde.
Benim için o kadar satır, fazlaydı.
Uyumayı dene. Geç oldu.
Bu her bir kenarı
3 inç uzunluğunda...
...yüzeyleri farklı renklerden
yapılmış, çevirip döndürerek...
...her bir yüzeyin tek bir renk olmasını
sağlamanız gereken bir bulmacadır.
Bu küçük küp 1981'in en
sıradışı hediyesi.
Sakın kolayca çözebileceğinizi
beklemeyin.
USF'de bir matematik profesörü bile...
...30 dakikada çözmeyi başardı.
Bu, benim şu ana kadar yapabildiğim
en iyisi.
Gördüğünüz üzere,
daha çok fırın ekmek yemem gerek.
Ben Jim Finnerty, Richmond'dan
KJSF için bildiriyorum.
Hey, uyan.
Ye onu.
- Güle güle anne.
- Güle güle bebeğim.
- Lütfen onsuz gel.
- Tamam, gidiyorum.
Şimdi git, ve ona hoşçakal de,
çünkü o olmadan geleceğim.
Hoşçakal, hele şükür kurtuldun.
"hele şükür kurtuldun" kısmını eklemek
zorunda değildin.
Hoşçakal anne.
Hoşçakal.
U-D-L şeklinde yazılmış, fakat onun
"mutluluk" kelimesinde "T" olması gerekiyordu.
- O bir sıfat mı?
- Hayır, aslında bir isim.
Fakat doğru telaffuz edilmiyor.
- Peki "siktir" doğru mu yazılmış?
- Evet, doğru.
Fakat o ilkelerimizin bir parçası değil,
bu yüzden onu öğrenmek zorunda değilsin.
O kelime yetişkinlerin öfkeli
olduklarında kullandıkları bir kelime.
- Ama sen onu kullanma, tamam mı?
- Tamam.
Çantanın arkasında yazan da ne?
Lâkabım.
Hepimizin lâkabı var.
- Öyle mi? Seninki ne peki?
- "Hot Rod. "
- Senin bir lâkabın var mıydı?
- Elbette.
- Neydi?
- "On Galon Kafalı"
- Ne demek o?
- Teksas yakınlarında Louisiana
diye bir yerde büyüdüm.
Herkes kovboy şapkası takardı.
On Galon da en büyük olanıydı.
Arkası inceydi ve sonra bana
On Galon kafa demeye başladılar.
- Hoss da öyle şapka takıyor.
- Hoss kim?
Bonanza'daki Hoss Cartwright.
- Bonanza'yı nereden biliyorsun?
- Bayan Chu'nun yerinde izliyoruz.
- Çocuk yuvasında Bonanza mı izliyorsunuz?
- Evet.
Ne zaman? Ne zaman izliyorsunuz?
- Yemekten sonra mı? Yoksa uykudan
sonra mı? - Aşk Gemisi'nden sonra.
Doğum günüm için bir liste yaptım.
- Öyle mi, ne yazdın bakalım listene?
- Basket topu ya da karınca çiftliği.
- Burada televizyon izlediğini söylüyor.
- Tarih bilgisi için, biraz izliyorlar.
- Aşk Gemisi mi?
- Tarihi olaylar için. Deniz kuvvetleri falan.
Onun deniz kuvvetleri ile ilgisi yok.
Yani, o zaten evde televizyon
izleyebiliyor.
Size ayda 150 dolar ödüyoruz.
Eğer burada bütün gün oturup...
...televizyon izleyecekse,
o halde buradan alalım.
Eğer Navy TV'den hoşlanmıyorsan
başka bir çocuk yuvasına git.
Nasıl olsa geç ödüyorsun.
Senin şikayetin varsa benim de var.
En azından köpeğinizi yukarıya
veya başka bir yere koyabilir misiniz?
Hoşçakalın.
Witter Menkul Kıymetler'in
başkanı Jay Twistle'ı bekliyordum...
İsmi kulağa çok hoş geliyordu, sanki
bana bir iş ve bir kucak verecekmiş gibi.
Sadece ona sayılarla ve insanlarla
aramın iyi olduğunu göstermem gerekiyordu.
- Günaydın, Bay Twistle.
- Günaydın.
- Bay Twistle, Chris Gardner.
- Merhaba.
Bunu size bizzat bırakıp, sizinle
tanışmak istemiştim.
Geçerken sizi yakalarım diye düşündüm.
Sizinle başvurumun...
...zayıf görünen yönlerini
tartışmaktan memnun olurum.
Pekâla, şununla bir başlayalım Chris.
Sonra seni çağırır, enine boyuna konuşuruz.
- Evet, efendim. İyi günler dilerim.
- Sana da.
Hey, nasıl gidiyor?
Ben Chris Gardner, Dr. Delsey
ile görüşecektim.
Evet, başka bir görüşme nedeniyle
biraz geç kaldım.
Acaba uygunsanız...
Evet, Osteo National.
Tamam. Hala yapabilir miyiz?
Yarım saat sonra nasıl olur?
Evet. Harika. Çok güzel.
Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.
Hey! Hey!
Hey!
Hayatımın bu kısmına...
- Bekle!
- ...işte bu kısmına...
..."Koşmak." deniyor.
Hey! Hey!
Bekle!
Hey! Bekle!
O, benim çalınan makinemdi.
Tabi ki, o makineyi satan bir
adamla birlikte olmadığı sürece.
Ne yazık ki...
...Bay Bölgesinde o makineleri
satan tek kişi benim.
O makineleri korumak adına
tüm ömrümü harcadım.
Devrim yaratan bir makine
gibiydi.
- Hissedebiliyor musun, bebeğim?
- Evet.
Arada bütün işi de bana yaptırdın!
Bilmediğim bir şeyse doktorlar
ve hastaneler...
...bu cihazları gereksiz bir
lüks olarak görmeleriydi.
Ev sahibimizden resmimizi
çekmesini bile istedim.
Bir tanesini kaybedersem, bir aylık
mutfak masrafımı da kaybettim demektir.
Hey, hey! Bekle! Bekle!
Hey, gel buraya!
Hey, ben...
- Kim o?
- O adam...
- Unuttun mu?
- Neyi unuttum mu?
Elinde onlardan hiç olmaması
gerekiyordu.
- Evet, biliyorum.
- Şimdi elinde iki tane var.
Selam.
Selam, Anne.
Bir, iki, üç!
- Bir basket topu!
- Hey, hey. Ne dedin?
Basket topu olup olmadığını
bilmiyorsun henüz.
Karınca çiftliği de olabilirdi.
Ya da mikroskop gibi bir şey.
- Hayır, değil.
- İşte geliyor.
Hadi artık.
Aç da görelim.
- Kağıt biraz sert galiba değil mi?
- Evet, ama açtım.
Bugün beni görmeliydin.
Birisi tarayıcımı çalmıştı. Bir kızın
peşinden koşturmak zorunda kaldım.
Her neyse.
- Ne dedin?
- Her neyse, Chris.
Bu davranışının sebebi nedir?
- "Her neyse" ne demek oluyor?
- Her gün başka bir hikaye ile geliyorsun.
Hey, Roy. Roy!
Kilimini kimsenin olmadığı bir
yerde dövebilir misin?
Her yeri batırıyorsun.
- Evimi temiz tutmaya çalışıyorum.
- Hey, bekle bir saniye.
Dinle, Linda, sakin ol.
Bunun üstesinden geleceğiz.
Herşey çok güzel olacak, tamam mı?
Bunu daha önce de söylemiştin,
ben hamileyken de herşey güzel olacaktı.
- Yani şimdi bana güvenmiyor musun?
- Her neyse, umurumda değil artık.
- Taksi!
- Bay Twistle.
- Evet, merhaba.
- Merhaba. Chris Gardner.
Merhaba. Bak, senin için ne yapabilirim?
Bir ay kadar önce eğitim programınıza
başvurmuştum...
...ve sizinle biraz oturup
kısaca konuşmak...
Dinle, Noe Valley'e gidiyorum Chris.
- Kendine iyi bak.
- Bay Twistle.
Aslında, Noe Valley benim
yolumun üstünde.
Birlikte gitmeye ne dersiniz?
- Olur, bin arabaya.
- Tamam.
Deniz Kuvvetlerindeyken
bir doktorun yanında çalışıyordum...
Her gün saatlerce golf oynamayı
çok severdi...
ve beni ofisinde bıraktığında
bazı tıbbi operasyonları...
...gerçekleştirmek zorunda kalırdım.
Böylece ben de kararlar vermem gereken
bir yerde çalışabileceğimi düşünmeye başladım...
Bay Twistle, dinleyin lütfen.
Bu çok önemli...
Üzgünüm, pardon.
Ama bu şeyi yapmak imkânsız.
- Ben çözebilirim.
- Hayır, yapamazsın. Hiç kimse yapamaz.
- Saçmalık.
- Hayır, yapabileceğimden eminim.
- Hayır, yapamazsın.
- Bakmama izin verin.
Verin hadi bana.
Tamam. Baya karıştırmışsınız.
Üzgünüm.
Kendi etrafında dönüyormuş gibi işliyor,
böylece merkez parça hiç hareket etmiyor.
Eğer merkezde sarı parça varsa,
bu yüzey de sarıdır.
Merkezdeki kırmızı ise,
yüzey de kırmızıdır.
- Tamam.
- Biraz yavaşlayabilirsin.
Bak, bütün gün boyunca yola devam
edebiliriz, ama yapabileceğine inanmıyorum.
- Tabi ki yapabilirim.
- Hiç sanmıyorum.
- Yapabilirim dedim.
- İmkanı yok.
Söylüyorum sana işte, kimse yapamaz.
Gördün mü? Bu kadarını
ben de yaptım zaten.
Neredeyse bir tarafını yaptın bile.
Vay canına!
- Neredeyse o yüzü de yaptın.
- Yapacağım.
Şuna bak.
Bitirmek üzeresin.
- 17.10.
- Benim durağım.
İyi iş.
- Hoşçakalın.
- Yakında görüşürüz.
Nereye gidiyorsunuz bayım?
Pardon, bayım.
Nereye gideceksiniz?
İki blok öteye.
- Buradan geri dönün.
- Tamam.
Hey! Dur! Hey!
- Nereye gidiyorsun? Gel buraya!
- Hayır!
- Hayır, hayır, hayır!
- Seni aşağılık herif, paramı ver!
- Paramı ver.
- Lütfen dur.
- Lütfen, lütfen!
- Or.spu çocuğu.
Lütfen! O ödemeliydi!
- Gel buraya!
- Üzgünüm.
- Çok üzgünüm.
- Senin kafanı ezeceğim!
- Özür dilerim!
- Ahmak.
Seni yakalayacağım!
Seni öldüreceğim!
Seni öldüreceğim!
Hey!
Dur seni or.spu çocuğu!
Durdurun onu!
Durdurun onu!
Kapılar kapanıyor.
Lütfen kapılardan uzaklaşın.
Hayır! Hayır!
Olamaz!
- Alo?
- Selam.
Üzgünüm, bugün vaktinde
evde olamayacağım.
- Chris, vardiyemi kaçırdım.
- Evet, biliyorum. Üzgünüm bunun için.
Bak, şimdi yola çıkacağım.
Christopher ile sen iyi misiniz?
Ben gidiyorum. Chris, seni terkediyorum.
- Ne?
- Ne dediğimi duydun?
Yanıma bazı eşyalarımı ve
oğlumu alıyorum...
...ve şimdi gidiyoruz.
Telefonu kapatıyorum.
- Linda, bekle bir dakika. Bekle, dur...
- Terkedeceğim seni. Gidiyoruz.
İşte Thomas Jefferson'ı düşünmeye
tam o an başladım...
...Bağımsızlık Bildirgesini ve...
...o bildirgenin yaşama hakkı, özgürlük
ve mutluluğu kovalama kısmını.
Şöyle düşündüğümü hatırlıyorum:
Kovalama kısmını oraya koyacağını
nereden biliyordu?
Belki de mutluluk, sadece peşinden
koşabileceğimiz bir şey olduğundan.
Ve belki de ona
hiç ulaşamayacağız...
...her ne pahasına olursa olsun.
Peki o bunu nereden biliyordu?
Linda. Linda.
- Alo?
- Chris.
- Kimsiniz?
- Jay Twistle.
- Selam.
- Dean Witter'dan.
Evet, tabiki. Nasılsınız?
İyiyim. Dinle, hala gelip benimle
konuşmak istiyor musun?
Evet, efendim. Kesinlikle.
Bak ne diyeceğim. Yarın değil
öbür gün, sabah bir uğra.
Stajyerler için mulakat yapacağız.
Kalem ve kağıdın var mı?
Evet. Evet, var.
- Bir saniye bekleyin.
- Bekliyorum.
Alo?
- Chris?
- Buradayım, buldum.
Vereceğim numarayı yaz ve
sekreterim Janice'i ara.
- Sana gereken tüm bilgileri verecektir.
- Tamamdır.
- Yaz, 415.
- 415.
- 864.
- 864.
- 0256.
- 0256.
- Dahili 4796.
- 4796.
- Tamam. Yarın ara onu.
- Evet, efendim. 415-864-0256.
- Tamam, dostum.
- Peki.
- Çok teşekkür ederim.
- Görüşürüz.
864-0256.
4796. Janice.
- Chris.
- Hey.
Linda ve Christopher'ı gördün mü?
- Hayır. Dün geceki maçı izledin mi?
- Hayır.
Görmedin yani, 118'e...
Pardon, Linda ve Christopher
buraya geldi mi?
- Hayır, onları görmedim hiç.
- 119-120. İki kere uzatma oldu.
Moons, 17 saniye kala bir üçlük attı.
Wayne, Wayne, Wayne.
Şu an sayılarla ile ilgili
bir şey söyleme.
- Sayılarla derdin ne senin?
- 864-2...
- Ve bana borcun var.
- Evet.
Bana 14 dolar borcun var.
Sana ödeyeceğim.
Paramı istiyorum.
Paramı istiyorum.
Ondört de bir sayı.
Hey, oğlumu bir daha sakın
benden alıp götürme.
- Duydun mu beni?
- Beni yalnız bırak!
Bunu bir daha aklından bile geçirme.
Söylediklerimi kafana soktun mu?
Seninle konuşurken benden uzaklaşmaya
çalışma. Duyuyor musun beni?
- Ayrılmak mı istiyorsun?
- Evet.
- Gitmek mi istiyorsun?
- Evet, gitmek istiyorum!
Defol git o zaman, Linda.
Defol git!
Christopher benimle kalıyor.
Bizi böyle süründüren sensin.
Duydun mu beni?
- Hastasın sen.
- Hayır. Artık mutlu değilim.
- Artık mutsuzum!
- O zaman git de mutlu ol, Linda!
Git de mutlu ol.
Fakat Christopher benimle yaşayacak.
- Kes artık!
- Ne dediğimi duydun mu?
Christopher benimle kalıyor!
Selam. Haydi gidelim.
- Nasılsınız Bayan Chu?
- Selam.
- Annem nerede?
- Hadi, eşyalarını al getir.
Ama bana bugün beni almaya
geleceğini söyledi.
Evet, biliyorum.
Annenle konuştum.
Herşey yolunda, tamam mı?
Bu gece nerede uyuyacağım?
Sana bir soru soracağım.
Mutlu musun?
- Tabi ki.
- Tamam o zaman. Çünkü ben de mutluyum.
Eğer sen mutluysan, ben de mutluysam
bu iyi bir şeydir, doğru mu?
- Evet.
- Tamam o halde.
Benimle birlikte uyuyacaksın.
Evde, ait olduğun yerde
kalacaksın, tamam mı?
Christopher.
Selam. Dinle. Kirayı almam gerekiyor.
Daha fazla bekleyemem artık.
Evet, durumum yerinde Charlie.
En kısa zamanda ödeyeceğim.
Neden iki blok ötedeki
Mission Inn moteline yerleşmiyorsun?
Buraya ödediğinin yarı fiyatına.
Bak, Chris. Sabah buradan
ayrılmanız gerekiyor.
Yarın nasıl ayrılmamı
bekliyorsun ki?
Yarın boyacılar gelecek.
- Tamam, bak, biraz daha
vakite ihtiyacım var. - Olmaz.
Peki o zaman, ben kendim boyarım.
Tamam mı, fakat bana biraz daha
zaman verirsin, içeride oğlumla kalıyoruz.
Peki, olur. Bir hafta daha.
Ve badanayı sen yapacaksın.
Chris Gardner?
Evet. Sorun nedir?
- San Francisco belediyesine ödenmesi gerekiyor.
- Tüm miktarı ödemek zorunlu mu?
Bütün park cezalarını ödemek zorundasın,
aksi takdirde burada kalıyorsun.
Verebileceğimin hepsi bu kadar.
Yarın 9:30'da sorgulanacaksın.
- Ne?
- Bu iş temizlenene kadar burada kalıyorsun.
Hayır.
Hayır, geceyi burada geçirememem.
- Oğlumu almam lazım.
- Sorgulanman yarın 9:30'da.
Bayım, yarın sabah saat 10:15'te
Dean Witter'da iş görüşmem var.
- Kalamam
- Yarın sabah 9:30.
Peki oğlum ne olacak?
- Yardım edebilecek harhangi biri...?
- Ona ben bakıyorum.
Belki onu alıp Sosyal Hizmetler'e
bırakabiliriz.
Tamam.
Telefon görüşmesi yapabilir miyim, lütfen?
- Merhaba.
- Selam.
Ne istiyorsun?
Yuvadan Christopher'ı alman gerekiyor.
Ben alamayacağım.
Ona sadece bir geceliğine göz kulak
ol ve ben...Sadece bir gece.
Ne oldu?
Onu yarın yuvadan ben alırım.
Şimdi gitmem gerek.
Sen sadece...
Onu yuvaya bırak ve ben
oradan alırım.
- Hayır.
- Hadi ama, Linda.
- Neden böyle yapıyorsun?
- Hayır, onu parka götürmek istiyorum.
Yuvadan sonra Golden Gate'e
götüreceğim yarın.
- Durumu nasıl?
- İyi.
Tamam, onu sadece,
parka götür...
...ve geri getir, tamam mı?
Peki, sadece oğlumu geri getir.
Tamam mı?
Linda?
Onu 6 gibi getiririm.
Tamam, uygundur.
Sağol.
Hoşçakal.
Gidebilir miyim?
Pardon. Pardon.
Evet, ben yaptım.
Bay Gardner.
Bu taraftan.
Bu taraftan lütfen.
Ne yazıyor onda?
Chris Gardner.
Chris Gardner.
Nasılsınız? Günaydın.
Chris Gardner. Chris Gardner.
Sizi tekrar görmek güzel.
Chris Gardner. Memnun oldum.
Neden böyle giyindiğimi
açıklamak için...
...son yarım saattir orada oturup...
...bir hikaye üretmeye çalışıyordum.
Ve sizlerin çalışkanlık ve ciddiyeti
takdir ettiğinizden emin olduğum için
...size bu yetilerimi göstermek üzere
bir hikaye anlatmak istedim.
Takım çalışması gibi mesela.
Fakat hiçbir şey bulamadım.
Asıl gerçek ise...
...dün gece park cezalarımı
ödemediğim için tutuklandım.
Park cezaları mı?
Ve Polk Polis Karakolundan
buraya kadar koştum.
Tutuklanmadan önce ne yapıyordunuz?
Dairemi boyuyordum.
Şimdi kurumuş mudur?
Öyle olmasını ümit ediyorum.
Jay oldukça kararlı olduğunu söyledi.
Bir aydan beri binanın
önünde...
...elinde 40 kiloluk
bir cihazla bekliyor.
- Çok zeki biri olduğunu söyledi.
- Böyle düşünmesine sevindim.
- Peki sen bu işi öğrenmek istiyor musun?
- Evet, bayım, öğrenmek istiyorum.
Kendi başına öğrenmeye başladın mı?
Kesinlikle.
- Jay?
- Evet, efendim.
Chris'i kaç kez gördün?
Tam bilmiyorum.
Birden fazla olduğuna eminim.
- Hiç böyle giyinmiş miydi daha önce?
- Hayır.
Hayır. Ceket ve kravatlıydı.
Sınıfınızda birinci miydiniz?
- Lisede yani?
- Evet, efendim.
- Sınıfta kaç kişi vardı?
- 12.
Küçük bir kasabaydı.
- Anlıyorum.
- Fakat Deniz Kuvetlerindeki radar...
...sınıfımda da birinciydim,
ve 20 kişilik bir sınıftı.
Bir şey söyleyebilir miyim?
Ben, bana bir soru sorulduğunda...
...eğer cevabını bilmiyorsam...
...bilmediğimi söyleyebilen
bir insanım.
Fakat bahse girerim ki,...
Cevabını nasıl bulacağımı öğrenirim
ve cevabı bulurum.
Yeterince açık mı?
Chris.
Bir adam gömleksiz bir şekilde
iş görüşmesine...
...gelir ve ben...
...onu işe alırsam ne dersin?
Bu durumu nasıl açıklarsın?
Harika bir pantolonu
varmış demek ki.
Chris, neden çöpçü gibi
giyindiğini bilmiyorum...
- ...ama olayı iyi kıvırdın.
- Teşekkür ederim, Bay Twistle.
Hey, artık bana Jay diyebilirsin.
En kısa zamanda görüşeceğiz seninle.
Ben sana haber veririm Jay.
Sen mi bana haber vereceksin?
Ne demek oluyor bu?
Seni yarın bir ara arayacağım...
Sen neden bahsediyorsun?
Bunun için peşimden koştun durdun.
- Aday oldun...
- Bak, maaş yokmuş.
- Hayır.
- Bunu farketmemiştim.
Koşullarım biraz değişti...
- ...ve gerçekten bu işi yapmak istediğimden...
- Tamam, peki o halde.
Bu gece.
Yemin ederim istediğini alacaksın.
Söz veriyorum.
Eğer vazgeçersen ortaklarıma
nasıl görüneceğimi biliyor musun?
Evet, göt...
gözlerinden düşersin.
Evet, göt
gözlerinden düşerim.
Sen de bunun bir parçasısın.
Bu gece.
Maaş yoktu.
İşi alacağıma dair bir
garanti de yoktu.
20 kişilik bir havuzdan sadece
bir stajyer işe alınır.
Ve eğer o bir kişi değilseniz...
...altı ay içinde başka bir
komisyon şirketine...
...başvuru bile yapamazsınız.
Altı ay içindeki tek
gelir kaynağım ise...
...halen satmaya çalıştığım
altı adet tarayıcım olacaktı.
Eğer hepsini satabilseydim
bir şekilde idare edebilirdik.
- Ben alayım.
- Uyuyor.
Peki.
Geldik, bebeğim.
Kalsın.
New York'a gidiyorum.
Kızkardeşimin erkek arkadaşı...
...restoran açtı,
ve bana bir iş verebilirler.
Bu yüzden New York'a gidiyorum, Chris.
Christopher benimle kalıyor.
Ben onun annesiyim hatırladın mı?
Annesinin yanında kalmalı.
Onu ben almalıyım değil mi?
Ona bakamayacağını biliyorsun.
Peki ne iş yapacaksın?
Dean Witter'da stajyerlik için
bir görüşmem vardı...
...ve kabul edildim.
Bu şekilde kendimi gösterebileceğim.
Satıcılıktan, stajyerliğe dönüş mü?
Hayır, öyle değil.
Gitmem gerek.
Ona, onu sevdiğimi söyle, tamam mı?
Ve...
Ona iyi bakacağını biliyorum, Chris.
Bundan eminim.
- Dean Witter.
- Evet, merhaba.
Jay Twistle için bir mesaj
bırakmak istiyorum.
- Adınız?
- Adım Chris Gardner.
Mesaj ise :
Programınıza beni davet ettiğiniz
için çok teşekkür ederim.
Gerçekten minnettarım ve davetinizi
seve seve kabul ediyorum.
Bu kadar mı?
Evet, hepsi bu.
- İleteceğim.
- Teşekkürler.
Hoşçakalın.
- Ona dikkat et.
- Ne dedin?
Dikkat... Devam et.
- Geldik mi?
- Evet.
- Hey, bugün günlerden ne biliyor musun?
- Elbette.
- Ne peki?
- Cumartesi.
- Cumartesi ne günüdür biliyorsun, değil mi?
- Evet.
- Ne günü?
- Basketbol.
- Biraz oynamak ister misin?
- İsterim.
Tamam, sonra da bir tane kemik
yoğunluk tarayıcısı satmaya gideceğiz.
- Nasıl olur? Gelmek ister misin?
- Hayır.
Hey, baba. Profesyonel olacağım ben.
Profesyonel olacağım.
Tamam.
Bilemiyorum...
Belki de en az benim kadar
iyi olacaksın.
Bu işe yarar bir yolmuş gibi görünüyor.
Ben vasatın altındaydım.
Belki de eninde sonunda...
...orada kendine bir yer bulacaksın,
işte bu yüzden...
...ben gerçekten... Bir çok şeyde
üstün olacaksın, sadece bu değil.
Bu yüzden gece gündüz sadece bu
topla atış yapmanı istemiyorum.
- Anlaştık mı?
- Anlaştık.
Tamam o zaman.
Hadi devam et o zaman.
Hey.
Hiç kimseye sana bir şeyi yapamazsın...
...demesine izin verme.
Ben olsam bile.
- Anlaştık mı?
- Anlaştık.
Bir hayalin varsa...
...onu korumalısın.
İnsanlar kendi yapamadıkları şeyleri...
...senin de yapamayacağını
söylemek isterler.
Eğer bir şey istiyorsan, onu elde
etmelisin. Nokta!
Hadi gidelim.
Baba, neden motele taşındık?
Söyledim sana. Çünkü daha
iyi bir işim olacak.
- Bana güveniyorsun değil mi?
- Sana güveniyorum.
Hadi gel buraya.
Acele et. Tut elimi.
Annem ne zaman dönecek
Baba, annem ne zaman dönecek?
Bilmiyorum, Christopher.
Baba, dinle şunu.
Bir gün, adamın biri suda boğuluyormuş.
Bir gemi gelmiş ve demiş ki,
"Yardıma ihtiyacın var mı?"
Adam demiş ki, "Hayır, sağ ol.
Tanrı beni kurtarır. "
Sonra başka bir gemi gelmiş ve demiş ki
"Yardıma ihtiyacın var mı?"
Adam gene, "Hayır, sağ ol.
Tanrı beni kurtarır. " demiş.
Sonra adam boğulmuş ve
cennete gitmiş.
Ve demiş ki, "Tanrım,
neden beni kurtarmadın?"
Ve Tanrı demiş ki, "Sana iki
koca gemi gönderdim, salak herif. "
Beğendin mi?
Evet, çok komik.
Elini ver bana.
- Çok teşekkür ederim efendim.
- Ben teşekkür ederim.
- Burada satış faturanız var.
- Evet.
Ve ihtiyacınız olan tüm bilgiler.
Ürünümüzü tercih ettiğiniz için
çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
100, 200,
20, 40, 45, 46...
...7, 8, 9, 10.
Sağ ol.
- Hey, onlardan birini istiyor musun?
- Hayır, gerek yok.
Hadi, bir tanesini alabilirsin.
Hangisi olsun?
- Bunu mu sevdin? Ne kadar?
- Yirmi beş sent.
Hayatımın bu kısmına
"stajyerlik" deniyor.
1200 bina Medley Endüstri
ve Sanko Petrol'e ait.
Caddenin karşısındaki bina
Lee-Ray Gemicilik'e ait.
Birkaç hafta içinde finans alanındaki,
...en büyük 500 şirketin,
telefon numaraları...
...çalışan sayıları gibi bilgiler olan
arama kağıtlarını alacaksınız.
60 büyük şirkete paylaştırılacaksınız.
Çoğunlukla potansiyel müşterilerle
ön teması sağlayacaksınız.
Fakat eğer onlarla öğle yemeğine çıkmanız,
kahvaltı yapmanız...
...hatta bebek bakıcılığı yapmanız, ya da
onlara iletişim kurmak için ne gerekiyorsa...
...masraflar tarafımızdan karşılaşacaktır.
Bizim çok sayıdaki finansal çözümümüz için...
...onların gereksinimlerini ve hedeflerini
bulmanız gerekiyor. Gerçekte...
...balığı siz tutarsınız,
biz pişiririz.
Burada bazılarınız birisini
tanıdığı için bulunuyor.
Bazılarınız da o "birisi" olduğunuz
için bulunuyor.
Burada sadece bir kişi
o "birisi" olmak için bulunuyor.
O "birisi" olacak kişi...
...bunu, buna çevirecek kişidir.
Sekiz yüz bin dolarlık
komisyon görevi.
Sen, sen, şunları dağıtmama
yardım edin.
Bu kitap sizin kutsal kitabınız olacak.
Bununla yemek yiyeceksiniz.
- Bununla bir şeyler içeceksiniz.
- Çok basitti.
X sayıdaki arama
eşittir X sayıda ihtimal.
X sayıda ihtimal
eşittir X sayıda müşteri.
X sayıda müşteri
eşittir şirketlerin cebindeki...
- ...X sayıda dolar.
- Final sınavınız.
Geçen yıl yazılı sınavda bir stajyerimiz
96.4 puan aldı.
Seçilemedi. Sadece sınavı geçmek
ya da geçememek değil.
Adayları ayırdetmek için
kullandığımız bir araç sadece.
Güvenilir olmanız yüz puan demektir.
Şimdi biraz mola verelim.
10 dakika sonra burada olun.
- Chris, nasılsın?
- İyiyim. Siz nasılsınız?
- Ben de iyiyim, teşekkür ederim.
- İlk gün. Heyecanlı geçti.
Bizi hemen bırakıp gitmiyorsun
değil mi?
Hayır, efendim. On dakikalık mola.
Hemen bir şeyler atıştırıp derse
hazırlanmak için döneceğim.
Dostum, benimkini hatırladım birden.
Ve bizim sadece bir saatimiz vardı,
sizinki gibi üç saat değildi.
Dünya pazarı ile ilgilenmiyorduk,
vergilerle canlarını sıkamıyorduk...
...ve hala kıçımızda bir sızıdır.
Bunları hatırlamak eğlenceli.
Sınıfta çok güzel bir
kız vardı.
İsmini hatırlayamıyorum,
fakat onun yüzü çok...
Eski bir arkadaşımı gördüm.
Sorun olur mu?
- Hayır, devam et.
- Sizinle konuşmak güzeldi efendim.
Hey, aşağılık herif.
İyi misin pislik herif?
İyi misin?
Ne düşünüyordun böyle?
Ne yapıyorsun?
Seni öldürebilirdim.
Caddenin karşına geçmeye çalışıyordum.
- Sen şimdi iyi misin?
- Evet, iyiyim.
- Ayakkabım nerede?
- Ne?
- Ayakkabımı kaybettin!
- Ayakkabının nerede olduğunu bilmiyorum.
- Nerede bu lanet ayakkabı?
- Bilmiyorum.
Hey.
- Gördünüz mü? Ayakkabımı kaybettim.
- Hayır, üzgünüm.
Hey. Hey, ne yapıyorsun?
- Polisi beklemeliyiz.
- İşe dönmeliyim.
Daha biraz önce bir ara çarptı sana.
Hastaneye git.
Dean Witter'da stajyerim.
Hey, adamım, ayakkabını kaybetmişsin.
Öyle mi, sağol. Teşekkür ederim.
Baba.
- Ayakkabının biri yok.
- Evet, biliyorum.
- Ne oldu bilmek ister misin?
- Evet.
Bana bir araba çarptı.
- Sana araba mı çarptı?
- Evet.
- Nerede?
- Ofisin hemen sağ tarafında.
- Hayır, nerene çarptı?
- Bacaklarımın arkasından.
- Hoşçakalın, Bayan Chu.
- Hoşçakalın.
- Caddenin neresindeydin?
- Caddede koşuyorduk.
Bunu yapma sakın. Yaralanabilirsin.
Tamam, sağol.
Bir dahaki sefer hatırlayacağım.
Ve gene buradaydım.
- Erkenden kendini göster.
- Nitelikli insanlar...
...yatırım yapmakla ilgilenir ve
yatırım için paraları vardır.
- Chris.
- Evet efendim.
Bana kahve getirebilir misin, lütfen?
Ofis sorumlumuz Frakesh
için hizmet etmek. Bütün gün boyunca.
İsmim Chris Gardner,
Bay Michael Anderson'ı aramıştım.
Evet efendim, aslında bu Salı
öğle yemeğimiz vardı.
Tamam, gelecek sefere.
Sizi haberdar edeceğim.
Evet, tamam, teşekkürler.
Kim bana çörek almak ister?
- Chris?
- Evet efendim.
Hafife alınmak ve
kendimi değersiz hissetmek.
Merhaba, Bay Ronald Fryer.
Size de günaydın efendim.
Benim adım Chris Gardner.
Sizi Dean Witter'dan arıyorum.
Size çok çok özel bir bilgi
vereceğim ve adına da vergi...
Teşekkür ederim, efendim.
Ardından "mutluluk"'un hecelenemediği
yere, 4 otobüsünü yakalamak.
Kasabayı geçmek.
Saat 22'de ev.
- Selam, Chris!
- Selam, Ralph.
- Bekliyorum.
- En kısa zamanda getireceğim, Ralph.
Halledeceğim bunu senin için.
Genellikle altı ayın sonunda
en çok parayı getiren işe alınırdı.
Merhaba, Chris Gardner,
Bay Walter Hobb'u aramıştım.
Müşterilerimizi belirlemek için
hepimiz arama kağıtlarımız üzerinde
çalışıyorduk.
- En alttan, en tepeye.
- Evet efendim.
- Kapıcılıktan CEO'luğa.
- Anlıyorum.
Onlar 7'ye kadar kalıyordu,
fakat benim Christopher'ım vardı.
Onların dokuz saatte yaptığını
ben altı saatte yapmak zorundaydım.
Tünaydın, benim adım Chris
Gardner. Dean Witter'dan arıyorum.
Gereksiz vakit kaybı yerine...
...aramalar arasında telefonu
kapatmıyordum.
Tamam, çok teşekkür ederim.
Telefonu kapatmayarak
bir gün içinde...
...fazladan bir sekiz dakika
kazandığımı farkettim.
Neden, size de günaydın,
adım Chris Gardner.
- Dean Witter'dan arıyorum.
- Su içmiyordum...
...böylece lavaboda
zaman kaybetmiyorduk.
Evet, bir fırsatımızın olması...
Hiç sorun değil bayım.
Çok teşekkür ederim.
Fakat tüm bunları yapmama
rağmen bile...
...iki ayın ardından, halen daha
bir iş koparamadım.
Bundan oldukça eminiz efendim.
Walter Ribbon'un ofisi.
Merhaba, adım Chris Gardner.
Bay Walter Ribbon ile görüşmek istiyorum.
- Haberi var mı?
- Evet, bayan.
Dean Witter'dan arıyorum.
Biraz bekleyin.
- Alo?
- Bay Ribbon.
Merhaba efendim. Adım Chris Gardner.
Dean Witter'dan arıyorum.
- Evet, Chris.
- Bay Ribbon...
...sizinle bazı ürünlerimiz hakkında
konuşmayı istiyordum.
Eminim ki bazı konularda size çok
yardımım dokunabilir.
20 dakika içinde burada olabilir misin?
- Yirmi dakika. Elbette.
- Biraz önce bir görüşmem iptal edildi.
49ers maçından önce bir
kaç dakika verebilirim sana.
- Pazartesi Gecesi Futbolu, dostum.
- Evet efendim. Çok teşekkür ederim.
- Görüşürüz.
- Hoşçakalın.
Pardon.
- Chris, nasıl gidiyor?
- Merhaba, Bay Frakesh.
Hey, beş dakikan var mı?
Walter Ribbon yeliş ışık yaktı..
Brome'a ürünlerimizin sunumunu yapmam
gerekiyor. Arabamı çekebilir misin?
Beni büyük bir dertten kurtaracaksın. Samson
caddesinden yarım blok ötede, gümüş Caprice.
Sadece karşı tarafa çek. Geniş bir
cadde. Yeterince yer vardır.
Bunlar sende kalsın.
Masamda yedekleri var.
Ve biraz mıncıklamalısın.
- Neyi mıncıklayacağım?
- Anahtarı mıncıklaman lazım biraz.
Ve diğer kapı da açılmaz.
Mıncıkla.
Hadi ama, mıncıklıyorum işte.
Hayır!
Açıl artık.
- Dosyalar bunlar, Bay Ribbon.
- Teşekkürler.
- Çok teşekkür ederim.
- Sağolun. Gerçekten iyi fikir.
Hayır, hayır!
Rachel, Ristuccia'yı bana
bağlar mısın lütfen.
- Merhaba.
- Merhaba.
Ben Chris Gardner. Bay Ribbon ile
randevum vardı.
Biraz önce kaçırdınız onu.
Sağolun.
- Nedir o?
- Çek yazıyorum...
...bazı faturalar...
...ve park cezası için.
Ama bizim arabamız yok ki artık.
Biliyorum.
Bu haftasonu seni de yanımda
götürmem gerekecek.
Birkaç doktorun ofisine gideceğiz.
- Satış için, olur mu?
- Olur.
Sonra, belki futbol maçına
gidebiliriz.
- Gerçekten mi?
- Belki dedim.
- Tamam mı?
- Tamam.
Hadi, bitir yemeğini.
- Emin misin?
- Belki.
Gerçekten mi?
- Onu maça da getirecek misin?
- Evet, bırakmak istemiyorum.
Ayrıca, maça belki gideceğiz.
- Şimdi nereye gidiyoruz?
- İşimle ilgili birini görmeye.
Anlamadım.
- Neyi anlamadın?
- Maça gidecek miyiz?
Maça belki gideceğiz dedim.
- "Belki"nin ne demek olduğunu biliyor musun?
- Muhtemelen gibi bir şey.
Hayır, "muhtemelen"in anlamı gitmek
için iyi bir şansımız var demek.
"Belki" ise gidebiliriz de
gitmeyebiliriz de demek.
- "Belki" ne demekmiş?
- Gitmek için şansımız var.
Peki "belki" ne demekmiş?
- Ne demek olduğunu biliyorum.
- Ne demek?
Maça gitmiyoruz demek.
- Nasıl bu kadar zeki olabiliyorsun?
- Çünkü sen zekisin.
- Geldik mi?
- Geldik.
- Bay Ribbon.
- Evet benim?
Nasılsınız efendim?
Chris Gardner. Dean Witter'dan.
- Merhaba, merhaba.
- Bu oğlum, Christopher.
- Merhaba.
- Selam, Christopher.
- Ne yapıyorusunuz buralarda?
- Randevuya gelemediğim...
- ... için özür dilemek için geldim.
- Hiç gereği yoktu.
Bu civardaki çok yakın bir arkadaşımı
ziyarete gelmiştik...
...ve bu fırsatı kullanarak bana zaman
ayırdığınız için teşekkür etmek istedim .
- Muhtemelen beni beklemişsinizdir.
- Biraz bekledim.
"Biraz"ı kibarlığınızdan söylediğinizi
biliyorum efendim.
Boşver.
Bu nedir?
Bu bir Osteo National marka
kemik yoğunluk tarayıcısı.
Witter'a girmeden önce bir şirketten
satın almıştım.
- Maçtan sonra bir görüşmem var.
- Siz de maça gidiyor musunuz?
- Evet.
- Belki.
- Belki.
- Biz de gidiyoruz.
Oğlum Tim'i de götürüyorum.
12 yaşında.
Biz de çıkmak üzereydik. Tim!
Biz de gidelim artık.
Tekrar çok teşekkür ederim,
ve önceki gün için özür dilerim.
Ve ümit ediyorum ki daha sonra
tekrar bir gün ayarlayabiliriz.
- Elbette.
- Çok teşekkür ederim.
Kendinize iyi bakın.
Hadi, gidelim.
- Hoşçakal de, Chris.
- Hoşçakalın.
Güle güle, Christopher.
Beyler, bizimle gelmek ister misiniz?
- Biz mi? Candlestick'e?
- Biz şimdi gidiyoruz. Bizimle gelin.
- Biletleriniz ne taraftan?
- Arka sıralardan.
Kutumuz var. Gelin siz de.
- Kutuda oturmak ister misin?
- Hayır.
Aslında bahsettiği bildiğimiz kutu değil.
Özel bir tribün.
Çok komforludur.
Gitmek ister misin?
- Tamam.
- Çocuklar arkaya.
Neden onu kendi arabana koymuyorsun?
- Evet, olabilir. Elbette.
- Bizim arabamız yok.
- Ne oldu?
Sanırım arı soktu.
- İyi misin?
- Evet. Şükür. İyiyim.
- Alerjin falan var mı?
- Hayır, yok.
- Nereden soktu?
- Tam başımın arkasından.
- İyi misin?
- Evet, ben iyiyim, Christopher.
- Acıyor mu?
- Christopher, ben iyiyim.
- Dur bakayım.
- Christopher, otur yerine. Otur.
Thomas Jefferson, Bağımsızlık
Bildirge'sinde...
... bir kaç kez mutluluktan bahseder.
O belgede garip bir kelime
gibi görünebilir...
...fakat o bir tür...
Sanatçıydı.
İngilizleri "ahengimizi bozanlar"
diye adlandırırdı.
Ve o gün orada dururken...
...benim ahengimi bozanları
düşündüğümü hatırlıyorum.
Kafamda ise bütün bunların
iyi olup olmadığı sorusu vardı.
Bunu başarıp, başaramayacağım.
Ve Walter Ribbon'un milyon
dolarlar tutan...
...Pacific Bell emekli maaşını.
İşte böyle!
Başka bir yere açılan bir yoldu.
Vay canına, bu...
Bir futbol maçını buradan
izlemek harika.
- Gerçekten bunun için çok teşekkür ederim.
- Zevkle, Chris.
Ve, Bay Ribbon, ayrıca Dean Witter'ın
servet yönetimi yeteneklerini...
...size anlatmam için bana bir şans
verdiğiniz için çok teşekkür ederim...
...inanıyoruz ki Morgan Stanley'de
gözden geçirdiğinizde...
...istediğinizden çok daha fazlasını
elde edeceksiniz.
Gerçekten, çok şaşırtılacağınızı
düşünüyorum.
Aşikar ki, Dean Witter sizin emeklilik
portfoyünüzü yönetmek zorunda.
Bak Chris, orada yeni olup olmadığın
hakkında hiç fikrim yoktu.
Seni sevdim, fakat sermayemizi yönetmen
konusunda bir şans vermem mümkün değil.
Bu çok yakın zamanda olacak
bir şey değil, dostum.
Bu yüzden, biraz rahatla.
Maçı izleyelim. Yürü, yürü!
Evet!
İste bu!
- İşte burada.
Zaten bir kaç fikrim vardı, kesinlikle.
- Chris, seninle sonra görüşeceğiz.
- Seni arayacağım.
Seninle tanışmak güzeldi, Chris.
Ara beni.
Kesinlikle arayacağım. Sağol.
- Hoşçakal.
- Hoşçakal, Christopher.
Dört ayın sonunda, tüm
tarayıcılarımızı sattık.
Başarıyoruz gibi görünüyordu.
Dünyanın...
- ... en hızlı hayvanı hangisi?
- Tavşan.
İyi gidiyoruz gibi görünüyordu.
Bir gün gelene kadar...
...o gün...
...o mektup beni yeniden
dünyaya getirdi.
Hayatımın bu kısmına
"Vergileri Ödemek" deniyor.
Eğer onları ödemediyseniz...
...devlet, elini banka hesabınıza
sokabilir...
...ve paranızı alır.
Baba.
Uyarmadan. Habersizce.
Çok geç olamaz.
O benim param.
Herhangi biri nasıl oluyor da benim
paramı alabiliyor?
Ben, ben...
Bakın, tüm sahip olduğum para o.
Benim banka hesabıma giremezsiniz.
Hayır...
Eylül'ün 25'iydi.
O günü çok iyi hatırlıyorum.
Çünkü o gün banka hesabımda...
...sadece 21 dolar ve 33 sent
kaldığı gündü.
Beş parasız kalmıştım.
- Giyinmedin mi hala?
- Hayır.
Chris! Chris!
Beni peşinden koşturma, tamam mı, Chris?
Seni peşimden koşturmuyorum, Ralph,
tamam mı? Sana paranı vereceğim.
- O paraya şimdi ihtiyacım var, sonra değil!
- Ben aldığım zaman sen de alacaksın, Ralph.
Şimdi!
Selam, nasıl gidiyor ahbap?
Wayne, sendeki 14 dolara ihtiyacım var.
Sana artık borcum olduğunu düşünmüyorum.
- Nasıl yani? Neden?
- Ne neden?
Neden bana borcun olduğunu
düşünmüyorsun?
Taşınmana yardım ettim ya.
Beni sadece iki blok taşıdın, Wayne.
200 metre ediyor.
Dört ay geçti, Wayne.
O paraya ihtiyacım var.
O parayı hemen şimdi istiyorum.
- Üzgünüm hiç param yok dostum.
- Bana paramı ver.
- Wayne, paramı ver. - Gerçekten
veremem adamım. 14 dolar için mi bunlar.
O benim param!
Paramı geri ver!
- Tüm bunlar 14 dolar için mi?
- Paramı ver, Wayne.
Baba, bana bak!
Baba.
- Kayabilir miyim?
- Tabi, evlat. Neden olmasın?
- Burada kal.
- Baba, bak.
- Hayır, burada kal.
- Baba.
Ne dediğimi duydun mu?
Duyuyor musun beni?
- Baba, nereye gidiyorsun?
- Sana ne dedim ben?
Baba!
Baba, bekle! Baba!
- Baba.
- Gitmem gerek..
60'lara geri gitmem gerek adamım.
Senden istediğim bu.
Ben gençken. Jimi Hendrix'i o ateşli
gitarını çalarken görmek istiyorum.
Zaman makinemi geri getir!
Zaman makinemi geri getir!
- Baba, nereye gidiyoruz?
- Sessiz ol sadece.
Git ve eşyalarını getir. Koş.
- Chris?
- Evet.
Doktor Telm sizinle görüşemeyecek.
Üzgünüm.
Şimdi nereye gidiyoruz?
Birini görmemiz gerekiyor.
Yoruldum.
Biliyorum.
Şu an çalışmıyor gibi görünüyor.
- Gitmem gerekiyor, Chris.
- Hayır, hayır.
Bana sadece bir saniye verin.
Çalıştırabileceğimden eminim.
Chris. Chris, çalıştığı zaman
tekrar gelirsin.
- Hayır, hayır. Şimdi düzeltmem gerek.
- Hayır.
Bak, parayı ofiste tutuyor
olacağım, tamam mı?
Gerçekten gitmem gerekiyor, Chris.
Teşekkür ederim.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Müteşekkirim.
Yakında görüşürüz.
Neden eşyalarımız burada?
Baba.
- Hadi gidelim.
- Nereye?
- Başka bir yere.
- Neden?
- Bu gece burada kalamayız.
- Evet, kalabiliriz. Kapıyı aç!
- Sana ne dediğimi duydun? Yürü, gidiyoruz.
- Kapıyı aç!
Ne dediğimi duymadın mı?
Kes şunu.
Kes dedim.
Yürü hadi.
Hadi.
Wayne!
Wayne!
Wayne!
Kalk. Ayağa kalk. Hadi.
Nereye gidiyoruz?
- Baba, nereye gidiyoruz?
- Bilmiyorum.
Zaman makinesi değil o.
Baba.
O bir zaman makinesi değil.
O adam zaman makinesi olduğunu söyledi.
Ama değil. Yanlıyordu.
- Hangi adam?
- O adam işte. Parkdaki adam.
Onun zaman makinesi olduğunu
söylüyordu.
Evet, öyle.
Hayır, değil.
- Öyle.
- Hayır, değil.
Tek yapmamız gereken şuradaki
siyah butona basmak.
Basmak ister misin?
Olur.
Hadi bas.
Hadi evlat.
Tam şuraya.
Bekle biraz.
Nereye gitmek istersin?
Bilmiyorum.
Geçmişte bir yere.
Gözlerini kapatmalısın.
Sen gözlerini kapat.
Ben görmek istiyorum.
Tamam o zaman, birlikte basalım.
Gözlerini kapatman gerek.
Kapa gözlerini.
Bir kaç saniye sürer.
Aman Tanrım.
Aç gözünü, aç!
- O neydi?
- Dinozorlar.
- Nerede?
- Dinozorları görmüyor musun?
Etrafına bak.
Şu dinozorlara da bak.
- Görebiliyor musun?
- Evet.
Dur. Hadi, gel.
- Dikkat et.
- O nedir?
Ateşe basma.
Biz mağara adamıyız.
Ateşe ihtiyacımız var,
çünkü elektrik yok...
...ve burası soğuk, anladın mı?
- Dikkat et!
- Vay canına! Amanın, bir T-rex.
Topla eşyalarını.
Topla hadi.
- Güvenli bir yer bulmalıyız.
- Nasıl yani?
Bir mağara lazım bize.
Mağara mı?
- Mağara bulmamız lazım. Hadi.
- Tamam.
Hadi, acele et.
Arkana bak! Dikkat et.
İşte burada. Mağara burada, hadi gel.
Bu tarafa doğru.
Koş, koş, koş.
Devam et. Gir içeri.
Acele et, acele.
- Güvende miyiz?
- Evet, sanırım
Selam.
- Nasıl gidiyor, Jay?
- İyi sayılır.
Sen ne durumdasın?
- İyiyim ben de.
- Demek iyisin?
- Senin işler nasıl?
- Harika gidiyor.
Nereye gidiyorsun?
Sacramento.
Bir kaç adamı bizim tarafa
çekmeyi deneyeceğim.
PacBell ile çalışıyorlar,
ve onları...
Bize getirmeye çalışacağım.
Onlar da beni golfe davet ettiler.
Harika.
Bir tur kazanmalarına izin ver.
Deborah, biri seni soruyor.
- Nerede?
- Dışarıda. Lütfen benimle gel.
Merhaba.
- Size bir soru sorabilir miyim?
- Elbette.
Bize bir oda lazım.
Sadece bunu tamir edip satana kadar.
- Sadece biraz lens işi var.
- Lütfen bölmeme izin verin.
- Keşke size yardım edebilsem...
- Bu benim oğlum, Christopher.
- Beş yaşında.
- Merhaba güzelim.
- Kalacak bir yere ihtiyacımız var.
- Size yardım edebilmeyi çok isterim...
...fakat buraya erkekleri almıyoruz.
Sadece çocuklar ve kadınlar.
O burada kalabilir, fakat siz kendinize
kalacak başka bir yer bulmalısınız.
Birlikte kalmalıyız.
Biz...
- Tamam, dinleyin.
- Yeterince yeriniz var...
Glide Memorial'a bakın.
Saat 5'e kadar yer veriyor.
Bu yüzden acele etmelisiniz.
Kesin sıra vardır.
- Peki nerede orası?
- Ellis ve Jones'ta.
Bakın millet. Sadece dört yerimiz kaldı,
ve hepsi bu kadar.
- Adamım.
- Hey, baksana adamım.
- Bak dedim.
- Neye bakacağım?
- Hey, o benim yerim.
- Geri çekil.
Bak, sakın bunu yapayım deme.
Sakın...
Baba!
Kesin şunu! Ayrılın!
Ayrılın!
Kesin! Kesin şunu!
İkiniz de sıradan çıkın.
İkiniz de.
İlk ben geldim. Zamanında gelmem
gerektiğini söylediler bana.
Ben zamanında geldim. Sıradaydım.
İşten çıkıp geldim, oğlumu da
alıp geldim.
Tam zamanında buradayım.
İkimiz de tama zamanında geldik!
Onun önüne kaynak yaptı.
- Kim?
- O.
Hadi, Rodney.
Hadi git. Çık sıradan.
Bu kadar. Yer kalmadı.
- En çok sevdiğin renk hangisi?
- Yeşil.
Yeşil mi?
- Yeşil olan neyi seversin?
- Ağaçları.
Ağaçlar. Başka?
Kutsal şeyler.
- Kutsal şeyler. Hangi kutsal şeyler?
- Noel şeyleri.
Demek Noel şeyleri.
Ne oldu?
Sanırım uyumamızı istiyorlar.
Kaptan Amerika'nın burada
üşümeyeceğinden emin olmalıyız.
Nefes alabiliyor musun?
- İyi misin?
- Evet.
- Tarayıcı üstünde biraz çalışmam gerekiyor...
- Gitme.
Hayır, hayır. Hemen kapının
ardında olacağım.
Tamam mı? Hemen orada olacağım.
Kapıyı biraz açık bırakacağım.
Ve eğer beni çağırırsan seni
duyabiliyor olacağım.
Eve gitmek istiyorum.
İşte bu yüzden tarayıcı
ile uğraşmam gerekiyor.
Anlaştık mı?
Şimdi dışarı çıkacağım.
Kapıyı açık bırakacağım.
Üst katta olacağım.
Beni çağırdığında seni duyabileceğim.
- Tamam mı?
- Tamam.
Bana güvenmelisin, anlaştık mı?
Güven bana.
Sana güveniyorum. Sana güveniyorum.
Sana güveniyorum.
- Seni duyamıyorum.
- Sana güveniyorum. Sana güveniyorum.
Bir öpücük ver.
- Çok kısa sürecek, tamam m?
- Tamam.
- Hemen şuradayım.
- Tamam.
- Beni hala duyuyor musun?
- Evet.
- Beni duyuyor musun?
- Evet.
- Bana güveniyor musun?
- Evet.
- İşte böyle.
- Bunun gibi mi?
- Evet, şuraya koy...
- Sonra da şöyle çekiyoruz.
- Oldu mu?
- Bilmem. Sen ne dersin?
Güzel.
Hadi gidelim. Eşyalarını getir.
- Baba, neden onu bırakmıyorsun?
- Bırakamayız da ondan.
Daha sonra başka bir odamız olacak.
Gidelim.
Selam, Chris.
- Günaydın, Bay Frakesh.
- Bu nedir?
İş gezisi.
Karınız, Martha, PacBell'de de
çalışıyor, değil mi?
- Evet, doğru.
- Ve siz ikiniz...
...aynı zamanda emekli olmayı
planlıyorsunuz?
Emekli olmayı ve hayatımızı tonla...
...vergi ödemeden sürdürmek istiyoruz.
Yani temel olarak, cebinize kendi elinizden
başka birinin elinin girmesini istemiyorsunuz?
Vergisiz kırsal alanla ilginiz oldu mu hiç?
İşimi çabuk bitirmeyi öğrenmiştim.
Çabuk bitirmek zorundaydım.
Glide'daki sıraya saat 5'te yetişmek için.
Acele et.
Hadi.
Otobüsü bekletin! Otobüsü bekletin!
Kaptan Amerika!
Baba! Baba!
Sus! Kes sesini!
- Neden bayanlara öncelik vermiyorsun?
- Hey, geri çekil.
- Dostum bu hiç hoş değil.
- Çekil! Geri çekil!
Hadi.
Baba, onu almamız lazım!
Özgürlük treninin en önemli şeyi...
...dağlara tırmanmak gerektiğidir.
Hepimiz dağlarla mücadele
etmek zorundayız.
Bilirsiniz ki dağlar göklere kadar uzanır.
Ve dağlar yerin dibine kadar iner.
- Amin de peder, !
- Evet.
O dağların tam burada Glide'da
olduğunu biliyoruz.
Onlar için şarkı söylüyoruz.
Tanrım, dağları yürütme...
Bana tırmanma gücü ver
Lütfen engelleri hareket ettirme
Fakat bana onların etrafında
bir yol göster tanrım
Yüküm çok ağır
Taşımak zor geliyor
Fakat vazgeçmeyeceğim, hayır
Çünkü bana söz verdin
Benimle dua edenlerin mihrabına
görüşeceksin
- Tanrım, dağları yürütme...
- Lütfen dağları yürütme...
Fakat bana tırmanma gücü ver
Sınavın ne zaman?
Yarın.
Hazır mısın?
Tabi ki.
Teşekkür ederim efendim.
- Selam, nasıl gidiyor?
- Selam.
Demek hepsini bitirdin, yoksa bir
yere mi gitmen gerekiyor?
Bir yere gitmek zorundayım.
- Fakat hepsini de bitirdim.
- Güzel.
- Sen?
- Ben de.
- Grafikleri nasıl yaptın?
- Kolaydı.
Arkadaki kompozisyon sorusu biraz
uğraştırdı. Sen ne yazdın?
- Kompozisyon sorusu mu?
- Evet, arkadaki.
Hey, Chris.
- Hey. Jeff değil mi? 49ers maçındaki.
- Evet.
- Beni arayacaktın ne oldu?
- Aslında numaran bende yoktu.
İşte numaram. Ara beni, tamam mı?
Elbette arayacağım.
Çok teşekkür ederim.
Chris, beş papelin var mı?
Cüzdanımı yukarıda unuttum.
İsterseniz sizin için hemen gidip
getireyim Bay Frohm.
Gerek yok, saat 4'te CAL Bank'ta
olmam gerekiyor, geç kaldım.
- Sana geri öderim, söz.
- Beş yeter mi?
Çok bile. Sağol.
Bu kadar. Odalar doldu.
Boş yer yok.
Dağılın.
Bugünlük bu kadar.
Yarın tekrar gelin.
Tüm odalar dolu.
Tamamen dolu.
Bu kadar. Dağılın!
Yarın tekrar gelin.
Sevdin mi?
Yirmi. Bir, iki, üç, dört.
İşte ampülün ve bu da ferrit
bobinin.
- Ne kadar?
- Sekiz dolar.
- O ne?
- Işığı tamir edecek şey.
Bakabilir miyim?
Evet, tabi ki. Ama sakın kırma.
Hayatının kalan kısmında benimle bir
odada geçirmeyi istemiyorsan kırma.
Sorun değil benim için.
Evet, öyle olacak.
Biraz uyumayı denesen olmaz mı?
Olur.
- Sıcak mı?
- Evet.
Tamam o zaman.
Annem benim yüzümden mi gitti?
- Ne?
- Annem benim yüzümden mi gitti?
Böyle bir şeyi aklından bile geçirme.
Annen kendi gitmek istediği için gitti.
Ve buna sen sebep olmadın tamam mı?
Tamam.
Sen iyi bir babasın.
Hadi, uyu artık.
- Seni seviyorum.
- Ben de seni seviyorum.
Her şey yolunda gidiyor, Chris.
- Çalışıyor.
- Çok teşekkür ederim.
İki yüz elli dolar.
Dört haftalık oksijen demek.
Yüz, 20, 40, 60, 80, 200.
Yirmi, 30, 40, 50.
- Başka bir şey?
- Hayır.
Sağolun.
- Hazır mısın?
- Evet.
- Kilise olan yere mi gideceğiz?
- Hayır.
O zaman nereye gideceğiz?
- Belki bir otelde kalırız.
- Otel mi?
Sadece gece için.
Eğer istersen mağaraya dönebiliriz.
Hayır, kalsın.
- Hiç mi?
- Umarım gitmeyiz.
Neden?
Çünkü bazı şeyler ilk yaptığında
eğlenceli olabilir...
...fakat sonra pek de eğlenceli olmazlar.
- Otobüs gibi mi?
- Evet, otobüs gibi.
Özür dilerim, gülmedim,
gülmeli miydim?
Bazen geceleri giderken...
...ışıkları yanan evleri ve insanları
geçeriz.
Bazen onların güldüklerini duyabilirsin.
Sonraki gün, işten sonra...
...sahile gidebildik sonunda.
Her şeyden uzaktık.
Herşeyden.
Sadece Christopher ve ben.
- Beni gördün mü?
- Evet.
Otobüslerden, gürültüden...
...on galonluk kafamın içindeki değişmez
hayal kırıklıklarımdan...
...ve kendimden uzaktık.
- Chris, çok teşekkür ederim.
- Ben teşekkür ederim, Dean.
- Kendine iyi bak!
- Çok doğru bir karar verdiniz.
Sağ ol, Chris.
Çünkü ben küçükken...
...tarih sınavından ya da başka
bir dersten A aldığımda...
...her şeyi yapabileceğimi düşünmek gibi
güzel bir duyguya kapılırdım.
Fakat sonra onlardan hiç biri olamadım.
- Selam, Chris.
- Selam.
- Nasıl gidiyor, Jay?
- İyi sayılır.
Söylentiye göre Pacific Bell'den
bizim için 31 müşteri kapmışsın.
Evet, öyle oldu.
Futbol maçında bir kaç adam tanıdım,
kartlarını aldım. Çalışıyordum.
Galiba.
Bir gün kaldı demek.
Heyecanlı mısın?
- Hayır, iyiyim.
- Öyle mi?
Bak, her ne olursa olsun...
...harika iş çıkardın, Chris.
Çok ciddiyim.
Kendine iyi bak.
Evet, Bay Johnson.
Chris Gardner, Dean Witter'dan.
Evet, efendim. Sadece desteğiniz
ve geçen ayki seminer için...
...teşekkür etmek için aramıştım.
Evet, efendim. Kesinlikle.
Evet, efendim.
Hayır, hepsi bu kadar.
Çok teşekkür ederim. Hoşça kalın.
Chris. Gel.
- Merhaba, Chris.
- Bay Frohm, sizi görmek güzel.
- Güzel gömlek.
- Sağ olun efendim.
- Chris.
- Selam, Jay.
- Chris.
- Chris, otur lütfen.
Bugün gömlek giymem
gerektiğini düşündüm.
Bilirisiniz işte, son gün.
Teşekkür ederim. Sağ ol.
Çok takdir ediyoruz.
Fakat...
...yarın da giyersin değil mi?
Çünkü yarın, eğer burada aracı olarak...
...çalışmak istersen ilk günün olacak.
Bunu istiyor musun, Chris?
Evet, efendim.
Güzel. Daha mutlu olamazdık.
Öyleyse, hoş geldin.
- Göründüğü kadar kolay mıymış?
- Hayır efendim. Hayır, değilmiş.
- İyi şanslar, Chris.
- Sağ olun. Sağ olun.
Chris.
Neredeyse unutuyordum.
Teşekkür ederim.
Hayatımın bu kısmına...
...bu küçük kısmına...
..."Mutluluk" deniyor.
Christopher. Christopher.
Buraya gel.
Dean Witter'daki kariyerine başladıktan
sonra Chris Gardner...
...1987'de Gardner Rich şirketi
adına, yatırım toplamayı sürdürdü.
Peki, orada..
...kaç gezegen var?
- Yedi.
- Yedi mi?
Dokuz.
Ormanın kralı kim?
- Goril.
- Goril mi?
Goril mi?
Hayır. Aslan.
Evet, aslan, aslan.
Baba, şunu dinle.
Tak, tak.
- Kim o?
- Shelby.
Shelby de kim?
Shelby dağlardan geliyor, geldiğinde...
- Tak tak.
- Kim o?
- Kimse.
- Kimse de kim?
- Kimse de kim?
Komikti. Sevdim bunu.
2006 yılında, Chris Gardner,
borsacılık kariyerinde...
...milyonlarca dolarlık bir anlaşmada
azınlık hisselerini sattı.
Çeviri : Moonface