Tip:
Highlight text to annotate it
X
Merhaba Lotte Hala.
Benimle Macarca konuşma lütfen.
Hayır, 10 yıldır ondan haber almıyorum.
Evet, mektubunu aldım.
İngilizce konuş lütfen.
Evet küçük kuzenim Eva.
Biliyorum, buraya gelip geceyi geçirecek.
Ne zaman geliyor?
Bugün mü?
Budapeşte'den bugün mü geliyor?
Oh hayır!
Bunu asla kabul edemem.
10 gün boyunca ilgilenmem mümkün değil.
Bütün hayatımı altüst eder.
Onu ailemin bir parçası olarak...
kabul etmiyorum.
Anlıyor musun?
Hastaneye yatıyor olman anlaşılır bir durum.
Anlaşıldı. Hoşçakal.
Y E N İ D Ü N Y A
Günaydın, ben Eva Molnar.
Yapma ya?
Béla Molnar siz misiniz?
Bendim.
Bana Willie diyebilirsin.
Benimle Macarca konuşma.
Sadece İngilizce, anlaşıldı mı?
Buradayken yalnızca İngilizce.
Girsene içeriye!
Yarın trenle Cleveland'a
gitmem gerekiyor.
Sen yarın Cleveland'a filan
kesinlikle gidemezsin.
Lotte Hala on gün boyunca
hastanede kalacak.
Geceyi burada geçirebilirsin.
Sonra ne yaparsın bilemiyorum.
- On gün boyunca mı?
- Evet.
On gün?!
Alo?
Evet, uyuyor.
Nasıl? Anlayamadım?
Anlamıyorum.
Evet ben onun kuziniyim.
Gerçekten onun kuziniyim.
Pardon?
Daha yavaş konuşabilir misiniz lütfen?
Evet, Courguy mı?
Tamam, ona söylerim.
Birisi mi aradı?
Evet, telefon çaldı.
İyi de, kimdi arayan?
Courguy...
Adı Courguy'mış.
Nasıl?
Arayan kişi adının Courguy
olduğunu söyledi.
Courguy diye birisini tanımıyorum.
Ama bana öyle söyledi.
Şu lanet telefona cevap verme,
tamam mı?
Eva, dışarıya mı çıkıyorsun?
Bak, Clinton Caddesi'nden öteye gitme,
buradan iki blok güneyde.
Neden?
Çünkü oraları tehlikelidir.
Başımın çaresine bakabilirim.
Tanrım, buraya yeni geldin
ve bu şehrin nasıl bir yer olduğunu
bile bilmiyorsun.
Evime geldin, seni istememe rağmen.
Ama, 'burada işler nasıl
yürür bilirim' havasındasın.
Ben yalnız gidiyorum.
Eh, git o zaman tek başına.
TV akşam yemeği istemediğinden
emin misin?
Evet. Aç değilim.
Neden TV akşam yemeği dedin?
Çünkü akşam yemeği yerken
TV izlersin.
Televizyon.
TV'nin ne olduğunu biliyorum.
Bu et nereden geliyor?
Ne demek istiyorsun?
Bu ne eti?
Sığır eti sanırım.
Sığır mı?
Ete benzemiyor bile.
Eva, canımı sıkıyorsun, anladın mı?
Biz burada, Amerika'da bunu yiyoruz.
Etim var, patatesim var...
sebzem var, tatlım var...
ve bulaşık da yıkamıyorum.
- Hey Willie, nasılsın?
- İyidir, ya sen?
Misafirin olduğunu bilmiyordum.
O benim kuzinim.
Macaristan'dan.
Çok şirin.
Kes sesini!
- Merhaba, ben Eddie.
- Eva.
- Nasılsın?
- İyidir.
Macaristan'dan mısın?
Uzun zamandır mı New York'tasın?
Sadece iki gündür.
Beğendin mi?
Evet.
Bir haftalığına Cleveland'a gideceğim.
Cleveland çok güzel bir şehirdir.
Büyük ve güzel bir gölü vardır.
Çok seveceksin.
- Oraya hiç gittin mi?
- Hayır.
İkinci yarışta kimler koşuyor?
Indian Giver, Face the Music,
Inside Dope, Off the Wall,
Late Spring, Passing Fancy
ve Tokyo Story.
- Tokyo Story, bu iyi bir tüyo.
- Kesinlikle, sence iyi bir bahis mi?
- Gömleğimin üstünden kalksana!
- Afedersin.
Ya üçüncü yarış?
Song and Dance, The Real McCoy,
Square Dealet, The Female Touch.
Female Touch iyidir.
Hayır, ben bu yarışta oynamayacağım.
Eva'yı da götürüyor muyuz?
Hayır, kesinlikle!
Çok canımı sıkıyor.
Bizimle gelebilseydin
çok eğlenirdin.
- Çok mu güzel?
- Evet, çok eğlencelidir.
Tamamdır, ben hazırım.
Neden Eva'yı da almıyoruz?
- Onu götürmek istemiyorum.
- Ama orada çok eğlenirdi.
Eva, seni sıkmak istemiyorum, tamam mı?
Ama, ben yokken uslu ol ve burada kal.
Haydi abi, gidelim.
- Onu neden almadık ki?
- Haydi, yürü.
Bir dahaki sefere Eva...
yakında görüşeceğiz.
Topu tutan adamı görüyor musun?
İşte o oyun kurucu.
Topu koşucuya verir,
ya da ileri doğru atar.
Biraz sanki bir...
bir general gibi,
hücumu yönetir.
Tüm atağı kontrol eder.
Oyun kurucu defansta mı durur?
Nasıl?
Takım defanstayken
oyun kurucu ne yapar?
Oyun kurucu
defansın bir parçası değildir.
Bunu sana nasıl açıklarım bilmiyorum.
Maçı izle.
Bu oyunu çok aptalca buluyorum.
Bu kayıt Krel müzisyenleri tarafından...
500 000 yıl önce yapıldı.
Size onların zanaatlerinden
birkaç nadir örnek göstereyim.
Bu, Krel metalinden.
Deneyin silahınızı komutanım.
Bu parça erimiş olmalı!
Artık pek sıcak değil!
Radyoaktivite izi yok!
Elektrikli süpürgen var mı?
Ne?
Evin çok kirli.
Ne arıyorsun?
Elektrikli süpürge mi?
Açma orayı!
Elektrikli süpürge yatağın altında.
Onu açma demiştim.
Önce alttakini kapat,
sonra üsttekini.
- Nerede?
- Yatağın altında.
Willie, torbasını değiştirmeme
yardım eder misin?
Bu dolu.
İyi durumda olduğundan eminim.
Kullanmayalı yıllar oldu.
Kirli görünüyor.
Çalışır, çalışır.
Emin misin?
Biliyor musun?
Bunu söylemenin daha gösterişli yolu var:
''Elektrik süpürgesiyle
süpürüyorum'' yerine...
Öyle mi, nasıl deniyor?
''Timsahı boğazlamak istiyorum'' dersin.
Eğer birisi gelirse,
yani sen bu işi yaparken, dersin ki:
''Timsahı boğazlıyorum.''
Tamam.
Ben şimdi timsahı boğazlıyorum.
Selam Willie.
Merhaba Eva.
- Nasılsın?
- İyidir.
Bunları nereden buldun?
Paran olmadığını sanıyordum.
Paraya ihtiyacım olmadı.
Bu senin için...
Bir TV tabağı.
Senin hakkında hepten kötü
düşünmüyorum ufaklık.
Bütün akşamüstümü kaybederek
geçirdim, biliyor musun?
Ben de kazanarak.
Aaa, merhaba.
Bu nedir be?
Bu tür müzikten nefret ederim.
Bu ""Screamin' Jay Hawkins",
o bir vahşidir,
dolayısıyla beni rahatsız etme.
- Sana bir şey getirdim.
- Neymiş o?
Bir hediye.
Hediye mi? Teşekkürler.
Nedir bu?
Bir elbise mi?
Oh, teşekkür ederim.
Çirkinmiş,
sence de öyle değil mi?
Hiç de değil, çünkü ben aldım!
Neden denemiyorsun?
Açıkçası pek tarzım değil.
Eğer burada yaşıyorsan, buradaki
insanlar gibi giyinmen gerek.
Daha sonra denerim.
Bana birkaç paket Chesterfield bıraksana.
Cleveland'da bunlardan bulabilir miyim?
Evet, bulabilirsin.
Oradakiler de bunlar
gibi iyi mi?
- Aynı Chesterfield gibi.
- Öyle mi?
Amerika'nın her yerinde.
Sana istasyona kadar eşlik etmemi
istemediğinden emin misin?
Kendi başıma gitmek istiyorum.
İyi şanslar, kendine iyi bak.
Hoşçakal Willie.
Belki bir gün görüşürüz.
Evet, belki.
Selam.
Bu elbise beni rahatsız etti.
Ben ayrılıyorum.
Cleveland'a gidiyorum.
Güzel şehirdir!
Hoşçakal.
Seninle tanıştığıma memnun oldum.
Evet, o da çok memnun oldu.
- N'aber?
- İyidir.
Eva'yı gördüm.
Cleveland'a mı gidiyor?
Evet, gitti.
Ona aldığım elbiseyi gördün mü?
- Güzel, değil mi?
- Evet, güzel bir elbiseydi.
- Bira ister misin?
- Evet.
B İ R Y I L S O N R A
10 dolar koyuyorum.
10 dolar daha.
Güzel.
Ben de.
Üç kart.
Kart istemez.
Tek kart.
Ben de iki alıyorum.
Beş koyuyorum.
Beşini görüyorum, beş daha.
- Beş daha.
- Bana uyar.
Ful.
- Blöf yapıyorsun sandım.
- Kahretsin, ben de.
Buna inanabiliyor musun!
Eddie her dağıttığında Willie kazanıyor.
Willie her dağıttığında Willie kazanıyor.
- Evet öyle, haklısın.
- Ne demek istiyorsun?
Diyorum ki,
her beş elin ikisini kazanan elin...
ikisi de aynı eldi.
Beş taneden ikisi, bu doğru.
- Hile yaptığımı mı söylüyorsun?
- Hile yaptın demiyorum.
Pekâlâ, ne demek istiyorsun?
Diyorum ki her seferinde...
Neden bu kadar sinirleniyorsun?
Bunu dinlemek zorunda değilim.
Hile yaptığıma göre ben gidiyorum.
- Bu lanet oyunu oynayacağız.
- Beni oyundan çıkarın!
Sen de onun ortağısın değil mi?
- Onun elini görmedim.
- Bir daha asla sizinle oynamayacağım.
- Siz yerinizden kıpırdamayın!
- Sende mi gidiyorsun?
Evet, gidiyor.
Sonunda anladın.
Orada oturup baktınız,
hakkınızı savunmadınız bile.
Neyiniz var sizin?
Sen de evine hep aynı
pis herifleri çağırıyorsun!
Willie, neden burada durduk?
Kendimizi onlardan korumalıyız,
bir şeylerden şüphelendiler.
Üçkağıtla oyunu kazandık,
atyarışını da kazandık.
Kayınbiraderinin adı Max miydi?
Max bize arabasını
ödünç verir mi?
Sanırım verir.
Kenti bu adamlar yüzünden
terk mi edeceğiz?
Hayır, onlar benim için devede kulak.
Sadece birkaç gün hava değişikliği
için buradan gitmek istiyorum.
Gerçekten mi? Bilmiyordum.
Nereye gidebiliriz?
- Willie, nereye gidebiliriz?
- Bilmiyorum.
Ne yapmak istiyorsun Willie?
Bu şey bizi Cleveland'a götürür mü?
Evet, götürür sanırım.
Yoksa, bundan kurtulup
otobüsle gidelim.
- Max bundan rahatsız olmaz mı?
- Max'i ne ilgilendirir ki?
Dursana biraz.
Şuradaki adamla konuşmak istiyorum.
Afedersiniz.
Bayım!
- Ne istiyorsunuz?
- Biraz gelebilir misiniz?
- Ne istiyorsunuz?
- Biraz buraya gelebilir misiniz?
Ben sadece otobüs bekliyorum.
- Bana yol tarif etmenizi istiyorum.
- Ne?
Buraya gelin ki,
bağırıp durmayayım.
Cleveland'a hangi yoldan
gidebileceğimizi söyleyebilir misiniz?
Beni uğraştırmayın.
İşe gitmem gerekiyor.
Nerede çalışıyorsunuz?
Bir fabrikada.
Haydi gidelim!
Zavallı adam.
Pislik yapmak zorunda değildin.
Bir fabrikada çalışmanın nasıl bir şey
olduğunu düşünebiliyor musun?
Hayır, bunu hayal edemem.
Şimdi kendimi kötü hissediyorum.
Kötü hissetme.
Yeter artık Willie!
Cleveland'a gittiğimizde nerede kalacağız?
Kuzinin Eva ve halanda mı?
Hiç bilmiyorum.
Eva'nın beni hatırlayacağına
ihtimal veriyor musun?
Emin değilim.
- Ne kadar paramız var?
- Çok.
Ne kadar çok, Eddie?
Hemen hemen 600 dolar.
Biliyor musun Eddie,
sen iyi bir adamsın.
İkimiz artık zengin kişileriz.
Durum kötü Eddie,
hava bozuyor.
Şu kara bak!
Ohio'ya gelmedik mi hâlâ?
Hayır, sanırım henüz Pennsylvania'dayız.
Geçen yıl,
kuzinin buraya gelene dek...
Macaristan ya da Budapeşte diye yerler
olduğunu bilmiyordum bile.
Eee, ne olmuş?
Amerikalı olduğunu sanıyordum.
Senin kadar Amerikalı'yım.
Cleveland biraz
Budapeşte'yi mi andırıyor?
Kapa çeneni Eddie!
Willie, uyuyor musun?
Hayır, uyumuyorum.
- Siz de kimsiniz?
- Merhaba.
Benim, Béla.
Beni hatırlamadın mı?
10 yıldır seni görmedim!
Senin olduğunu nerden bileyim?
Beni gördüğüne memnun olmadın mı?
Çok memnun oldum.
- Bu genç adam kim?
- Arkadaşım Eddie.
Seninle tanıştığıma ve seni
gördüğüme memnun oldum.
Haydi, içeriye girin!
Aç değiliz.
Biranız var mı?
Çıkar şapkanı.
- Sana Béla mı diyor?
- Boşver sen onu.
Teşekkürler.
Çok lezzetli.
Çok teşekkürler.
Bir şey değil.
Çok teşekkürler.
Eva nerede?
Eva bir bir hot dog büfesinde
çalışıyormuş.
İşten ne zaman çıkıyor?
Saat 10 gibi...
Ona bakmaya gideriz.
Tamam, bana uyar.
Beğendin mi?
Çok güzel. Çok lezzetli.
Çorbanı iç.
Geliyor.
Ne alırdınız?
Beni hatırlayacağını söylemiştim sana!
İnanmıyorum!
Burada ne arıyorsunuz?
Tatildeyiz.
Gerçekten mi?
New York'tan mı geldiniz?
Arabayla geldik.
Ödünç aldık.
- Başınız belada değil, değil mi?
- Hayır.
Beni nasıl buldunuz?
Lotte Hala söyledi.
Oh, önce ona mı gittiniz?
Birkaç gün kalacak mısınız bari?
Evet, neden olmasın?
Sizi gördüğüme memnun oldum.
Hot dog ister misiniz?
Yeni mi yediniz?
Yapılacak işlerim var.
Beni 20 dakika bekler misiniz?
Evet, seni almaya geldik.
Tamam, elimi çabuk tutarım.
Seni arabada beklesek daha iyi olacak,
buradan pek hoşlanmadım.
Ben de.
Güzel, 20 dakika sonra hazırım.
Sana beni hatırlayacağını söylemiştim.
Sanırım maaşıma zam yapacaklar.
Benimle sinemaya gelir misin?
''Uzaylı Büyücüler'' diye bir film oynuyor,
ya da şu "Güneş Bizimle Değil mi?"
adındaki...
yabancı film var.
Bilmem.
Kung-Fu filmi yok mu?
Bir bakayım.
Bak ve beni tekrar ara.
Hoşçakal.
- Merhaba.
- Nasılsın?
Bilirsin, Cleveland'da isen,
Riders'ı izlemeye gidebilirsin.
Berbat bir takım.
Niyeymiş?
Bu sene bir maç bile kazanamadı.
Yapacak başka bir şeyimiz yok.
Ne yapmak istersin?
Ne bileyim?
Ben Billy'yle...
sinemaya gidiyorum.
Öyle mi?
Ne diyorsun?
Ne yaptığımı biliyorum.
Çocuk değilim.
Bana göz kulak olmalarına
ihtiyacım yok.
Artık bir yetişkinim!
Lotte Hala, lütfen.
Seni görmek için New York'tan
buraya geldik.
Seninle sinemaya gelebiliriz,
değil mi?
Beni neden çocuk gibi gördüğünü
anlamıyorum.
Tamam mı?
Sinemaya gidiyor muyuz?
Haydi, haydi!
Sinemaya gidiyor muyuz?
Arkadaşlar, beni hayata döndürdüğünüz
için teşekkür ederim.
Sinema için teşekkürler.
- Eva, bana kapıya kadar eşlik eder misin?
- Tamam.
Çabucak.
Kahrolası... 'Eva, bana kapıya
kadar eşlik eder misin?'
Biz burada ne yapıyoruz?
Bilmem?
Cleveland'da uzun süre kalmayı
düşünüyor musun?
Neden, gitmek mi istiyorsun?
Bilmem... belki.
Yarın dönebiliriz, ya da öbür gün.
Ne ilginç, değil mi?
Yeni bir yeri geziyorsun,
ve her şey aynı.
Dalga geçme Eddie.
Burası acayip soğuk!
Evet, ben de buradan
çekip gitmek istiyorum.
İngilizce konuşan tek kişi
Lotte Hala.
O da çok inatçı...
ailenin geri kalanları gibi.
Sence Billy sempatik biri mi?
Evet, iyi biri.
Bak sana bir fıkra anlatayım.
Üç adam yolda yürüyormuş.
Biri diğerine demiş ki:
''- Hey, ayakkabının bağı çözülmüş''.
O da demiş ki: ''- Biliyorum''.
Yürümeye devam etmişler.
Yok, olmadı.
Bunlar iki kişiymiş.
Biri diğerine demiş ki:
''- Hey, ayakkabının bağı çözülmüş''
Diğeri cevaplamış: ''- Biliyorum''.
Biraz daha gitmişler,
Bir başkasını görmüşler,
o da demiş ki:
''- Ayakkabının...''
''- Ayakkabının..."
Fıkranın gerisini hatırlamıyorum.
Ama çok komik.
Eminim.
Güzel oyundu, değil mi?
Ben kazandım.
Üçüncü kez kazanıyorsun.
Kağıtlar uğurlu geldi,
hep kazanıyorum.
Bu inanılmaz bir şey!
Şaşırtıcı!
Selam Billy, nasılsın?
İyidir.
Lanet olsun, unuttum.
Yapamam.
Kuzenim ve arkadaşı yarın gidiyor.
Akşamı onlarla geçireceğim.
Hayır, gerçekten yapamam.
Haydi Billy!
Bunu anlayabilirsin.
Bana bunu yapma!
Çok önemli değil,
ama yarın gidiyorlar.
Yapma Billy!
Tanrım!
Önümüzdeki hafta beni ara,
tekrar konuşuruz.
Hoşçakal.
Ben kazandım.
Büyük göle gidecek misin?
Bu oyuna devam etmek dışında
ne olursa yaparım.
- Orada olsaydım, göle giderdim!
- Lotte Hala!
- Daha sonra benimle oynar mısın?
- Evet.
Bir kez olsun kazanmak isterim.
Senden intikamımı alacağım.
- Sonra.
- Anlaşıldı.
Burası Erie gölü.
Ne kadar çok kar yağmış!
Çok güzel!
Her zaman böyle buz tutmaz.
Eee, ne yapıyoruz?
Bütün o yolu beni görmek
için gelmeniz çok hoş.
Burada, seninle olmak güzel.
Neler yaptığını görmek istedik sadece.
Açıkçası, burası berbat bir yer.
Tekrar hoşçakalın.
Yarışlarda iyi para kazanırsanız,
gelip beni kaçırın, olur mu?
Seni daha sıcak bir yere götüreceğiz,
burası korkunç.
Hoşçakal Eva.
Seninle yeniden görüştüğüme
çok memnun oldum.
C E N N E T
- Ne kadar paramız kaldı?
- Bayağı var.
Saysana!
Ne yapmam gerektiğini neden
bana söylüyorsun ki?
Eğer söylemezsem hiçbir şey yapmazsın.
Ne kadar kalmış?
550 dolar kalmış...
bu da demektir ki,
50 dolar harcamışız.
Florida'ya hiç gittin mi?
Florida mı? Orası çok güzeldir.
Beyaz kumlu plajlar, bikinili kızlar,
Cape Canaveral, Miami Beach.
Pelikanlar, flamingolar
ve envai tür tuhaf kuş.
- Oraya gitmiş miydin?
- Hayır, hiç gitmedim.
Sen de amma dalgacı adamsın be Eddie.
Haydi, şaka yapıyorum!
- Florida'ya gitmeye ne dersin?
- Gerçekten mi?
Geri dönüp Eva'yı alırız.
Oradan da Florida'ya ineriz.
Nasıl olsa arabamız var.
Dalga geçmiyorsun, değil mi?
New York'a geri dönmekten iyidir.
İyi fikir.
- Florida'ya gitmek isterim.
- Oraya hiç gitmedin mi?
Bir sonraki çıkış nerede?
Onu götürmenizi istemiyorum.
Sadece tatile çıkıyoruz.
Yakında geri döneceğiz.
Hoşçakal.
Seni orospu çocuğu!
Beni kurtarmaya geldiğiniz için
çok memnun oldum, çok teşekkürler.
Florida'ya gittiğimize inanamıyorum.
Bikinini yanına aldın mı?
Tabii ki.
Florida'da timsahlar var, değil mi?
Olamaz!
- Bu 'Screamin' Jay'
- Beş para etmez!
Hiç de öyle değil. O benim idolüm.
- Ben beğeniyorum.
- Bu aptallığı beğeniyor musun?
Teşekkürler Eddie.
Destekle beni.
Korkunç bir şey bu.
Tam otoyol müziği.
Çok güzel.
Bunu dinlemeyeli uzun zaman oldu.
Şimdi tam turist kılığında olduk.
Bu klas bir şey.
Eva, resepsiyonist ofisine
gidene kadar gizlen.
Neden?
Neden üç kişilik ödeyelim ki?
- Senin zengin olduğunu sanıyordum!
- Saklan!
Nasılsınız?
Merhaba, nasılsınız?
Adam odayı hazırlayıp dönene kadar bekle.
Oda N° 3.
Hiç gücüm kalmadı.
Çok uykum var.
- Yerfıstığını bitirdin mi?
- Evet?
Neden çantaya koydun o zaman?
Tanrım, Eva, nihayet!
Sana sessizce gelmeni söylemiştim.
Anlıyor musun?
Önemli değil.
Bu senin için.
Bu senin için.
Ben onda uyumam. Sizden biri
bunda uyusun. Ben yatakta yatacağım.
Arabada beklerken uyumaya başladım bile.
Rahat bir yatakta uyumak istiyorum.
İnanılmaz!
Bu su garip kokuyor.
Hey, ben katlanır yatakta yatmam.
Çok mu komik?
Katlanır yataklar iyidir.
Evet... Ben de sizi seviyorum.
Nedir bu başıma gelen!
Yarın plaja gider miyiz?
Yarıştan sonra.
Tazı yarışlarına bir göz atar mısın?
Tazı yarışları benim için
bir anlam ifade etmiyor.
Sessiz olun, uyumak istiyorum.
Sen uyu, biz tatilin tadını çıkaralım.
Fena değil.
- Böyle çok güzel oldu.
- Sizi bağışlıyorum çocuklar.
Willie, tazı yarışlarına
gitmeyecek miyiz?
Daha fazla para kazanacağımıza
dair bir şey söyle bana.
Gerçekten mi?
İçimde bir his var.
Belki de iyi bir fikir,
bilemiyorum.
Tazı yarışları.
- Tatlı rüyalar.
- İyi geceler.
Kahretsin!
Aman ne hoş!
En azından bir not bırakabilirlerdi.
Kahretsin, inanamıyorum!
Tatil sıkıntılı başladı.
Bütün gün neredeydiniz alçaklar?
Hiç olmazsa bir not bırakabilirdiniz!
Burada yapayalnız kaldım.
Hiç kimseyi tanımıyorum.
Bir not bile bırakmadan
çekip gitmişsiniz!
- Kapa çeneni, Eva!
- Bana hiç kapa çeneni filan deme!
Miami'ye gideceğimizi sanıyordum.
Burada kaldım,
hiç bir yere gidemedim!
Bana içinde bir his olduğunu
söylemiştin.
Her zaman kazanılmaz.
Neler oldu?
Beni yarışlara soktun...
ve her zaman kazanılmaz diyorsun.
- Oynadığımız kumardı!
- Ne oldu?
- Hiçbir şey.
Hiçbir şey olmadı.
Neredeyse bütün paramızı kaybettik.
Tazı yarışlarında mı?
- Paranın hepsini mi kaybettiniz?
- Evet.
Tanrım!
Üzgünüm.
Ne yapacağız şimdi?
Willie, gidelim buradan. 50 dolar
paramız kaldı. New York'a geri dönelim.
- Ben dönmüyorum.
- Eee, ne yapmak istiyorsun?
Yarışa gidip, atlara bahis oynayacağım.
Tazılara değil!
Bunu söyleyeceğini biliyordum.
Yarışlar kötü gidecek, bunu hissedebiliyorum!
İçgüdülerini kendine sakla.
- Ne harika tatil!
- Kapa çeneni Eva! Haydi, yürü gidiyoruz.
Sabit fikirlisin, Willie.
- Ne yaptın?
- Ne söylemek istiyorsun?
- Bizimle gelme.
- Bize şans getirir.
- Willie, bizimle gelmeliydi.
- Burada kalacak!
Çık dışarıya! Senin de diğerlerinden
hiç farkın yok. Def ol git!
Willie, zavallıcık bütün gün
oteldeydi ama.
Hop, Chinema, beni çıldırtıyorsun.
Bu saate kadar neredeydin?
Kahretsin be! Sen kendini
ne sanıyorsun ki?
Şapkan var, tepesini görüyorum.
Neyse, dinle...
Göster maharetini ve benim kokuyu
almamamı sağla. Al şunu.
Rammell'e de ki,
ben artık bu pisliğin içinde olmayacağım.
Benim tuzum kuru, tamam mı?
Haydi kaybol artık.
Atlar demiştim, tazılar değil.
Beni hiç dinlemiyorsun.
Atlar, evet atlar.
Kesinlikle atlar.
Ver onu bana!
Def ol git!
Lanet olsun, burası çok karanlık.
"Mighty Joy"u gördün mü?
Evet, harikaydı. Burayı bir
aydınlatayım.
Kes şunu! Eşeklik yapma!
- Şuraya bak!
- Nedir o?
Aman Tanrım, Willie!
Nedir o?
Ne yazıyor?
Eva bu, Macarca yazmış.
Ne diyor peki?
Bu çok aptalca.
Havalanına gidiyormuş.
- Onu durdurmalıyız.
- Bu parayı nereden bulmuş?
Ben ne bileyim parayı
nereden bulmuş?
Onu bulmalıyız. Tamam.
Buradan gidiyoruz, değil mi?
Bu parayı nereden buldu acaba?
- Valizini topladın mı?
- Evet, hazırım.
Bu şapka Eva'nın mı?
Eva'nınkine benziyor.
Bu şapkayı nereden buldu ki?
Haydi Willie, gidelim.
Her şeyi aldın mı?
Evet, aldım. Şişeyi al.
- Yerfıstıklarını almıyor musun?
- Hiç kalmamış ki!
Bugün Avrupa'ya sadece
tek bir uçuş kalmış.
45 dakika içinde kalkıyor.
Binmek için zamanınız var.
Varış yeri Orta Avrupa...
Budapeşte.
Buradan Budapeşte'ye
uçuş mu varmış?
Evet, var.
Avrupa'ya uçuşların hepsi bu mu?
Yarın bir kaç tane daha var.
Ayrıntılarına bakayım.
Madrid'e 12:20'de bir uçuş var,
Paris'e 14:05'te var.
Ama yarına kadar beklemeniz gerek.
Ne zaman kalkıyor?
Budapeşte uçağı...
44 dakika içinde kalkacak.
- Ne oldu?
- Buraya geldiğini söyledi.
Sanırım uçağa bindi.
Neden bilet aldın?
Uçağa yaklaşabilmek için
bilet almak zorundaydım.
Ne zaman kalkıyor?
- Beş dakika içinde.
- Acele et!
10 dakika sonra arabada buluşuruz.
Tamam, bekliyorum.
Arabada olacağım.
Lütfen dikkat, Royal Havayolları,
904 no.lu Budapeşte uçağı...
kalkmak üzere.
Kat A, kapı N° 7...
Bu işin kötü biteceğini biliyordum.
Kahretsin!
Ne halt edeceksiniz ki Budapeşte'de?
Çeviri ve altyazı:
Aliska, 2005