Tip:
Highlight text to annotate it
X
Amerika Birleşik Devletleri'ne...
ve onun için dalgalanan bayrağa
sadık kalacağıma ant içerim.
Tanrının hizmetindeki bu ulus
bölünemez, özgürdür...
ve herkese karşı adildir.
Bu binaya giren herkesin
üstü aranacaktır.
Özel- Hakimin Bürosu
Sessiz Olun - Dava Görülüyor
Lütfen mahkeme adabına uyun
Çiklet çiğnemek,
birşey okumakyasaktır
Şahit Danışmanlığı - Oda 410
Şikayetler
Erkekler Gözaltı Odası
Kadınlar Gözaltı Odası
Bu bölüme giren kişilerin üstü
herzaman aranır
Davalı
Davacı
Peruğunu çıkart.
Peruğunu çıkart.
Dönüp duvara bak.
Dönüp duvara bak.
Duvara bak.
Tamam, bu kadar.
-Sen gerçek bir sarışın mısın?
-Fıstığa bak! Bomba gibi!
Benim yanıma koymayın.
Tipim değil.
Karım hakkında böyle konuşamazsın.
Beni ziyarete geldi.
Gel yavrum. Kocan sana
pantolonunun içindekileri gösterecek.
Onun da eteğinin altında aynısı var.
Yapmayın beyler,
aramızda bir bayan var.
Üstünde silah var mı? Kapıdaki aramada
gözden kaçmış olabilir.
-Sakladığı bir şey var.
-Ama bu, silah değil.
Emin olmamız lazım.
Soyun.
Bir yıldız doğuyor!
Kirkland! Eline dikkat!
Gel Kirkland. Gidiyoruz.
Benim için birini arayabilir misin?
Nerede bu herif be?
Hapishanede mi?
Nasıl yani?
Avukatım hapishanede mi?
Mahkemeye karşı saygısızlık mı?
Çok duygusal bu herif.
Çıkart onu. Kaza yaptım.
Kaza yerini terk etmedim!
Şu anda tam içindeyim!
Kargaşayı duymuyor musun?
Şu sesi duyuyor musun?
Beni arabadan çıkartmaya çalışıyorlar.
Sıkıştım. Çünkü gerzeğin biri...
Sizi çıkartabilmemiz için
biraz geri çekilir misiniz?
Telefondayım, görmüyor musunuz?
lndirsenize şunu!
Deniyoruz işte! Kahretsin!
Arthur'a buraya gelmesini söyle.
Eager Caddesindeyim. Neredeyiz biz?
Eager Caddesi. Buraya gelmesini söyle.
Bizi görmemesi imkansız.
Duyduğuma göre Yargıç Fleming'e
yumruk atmışsın. Doğru mu bu?
Neden şu çocuk için bir şeyler
yapmıyorsunuz? Başka bir yere koysanız.
Bizimkiler biraz eğleniyor, o kadar.
-Eğleniyorlar ha?
-Çocukların canı sıkılıyor.
Senin için hala yeni
ve heyecan verici olabilir.
Şurayı imzala.
Neden yargıcı rahat bırakmıyorsun?
O da sizden, değil mi?
Evet, Fleming sıkı heriftir.
Pisliklerden bizim kadar nefret eder.
İyi günler Kirkland.
Carl!
Gel bakalım. İyi misin?
Bunu yapan piçin bütün parasını al.
Kuruşuna kadar!
-Sen iyi misin Carl?
-Sen kaybol.
-Siz neden...
-O iyi. Raporda adı geçmesin.
-Arabada bekleyin.
-Karımın öğrenmesine gerek yok.
Ben senin ilk müşterindim.
Bekaretini ben bozdum.
Eski günleri anmanın sırası değil.
Şimdi hastaneye git.
Sen bir numarasın. Herifin
her kuruşunu alıp onu hapse tık.
-İdam edilmesini sağlayacağım.
-O da olur.
-İğrenç kokuyorsun. Üstüne mi işediler?
-Götürün onu buradan.
Kimse telefonumu kullanmasın.
Piçin biri Roma'yı aramasın.
Aşağılık herif!
Manyak!
Carl, felç geçireceksin.
Artık avukatımla uğraşırsın.
-Bu yüzden öleceksin. O bir numaradır.
-Araba da benim değildi.
Sakin ol Carl. Sakin ol.
-Başım da ağrıyor.
-lyileşeceksin. Ben seni ararım.
-Diğer sürücü nasıl?
-lyiymiş.
Bir arkadaşımın arabası.
Bu gece için ödünç almıştım.
-Şimdi ona ne diyeceğim?
-Hastaneye gitmelisiniz.
-Ben iyiyim, ama araba...
-Sizi hastaneye götüreyim.
Falımda bugünün çok iyi geçeceği
yazıyordu. Bir de şu olanlara bak.
Bu sefer öyle olmayacak.
Erteleme isteyeceğiz.
Ocak ayına kadar rahat ederiz.
Ben konuşurken yüzüme bak!
-Savcı iki yıl istiyor.
-Bu çok fazla be!
-Ben kimsenin kıçını yalamam.
-Senden istediğim bu değil.
Biraz iyi davran.
Arthur.
Arthur!
Affedersin...
Sen bir yere kaybolma.
-Nereye gidiyorsun?
-Tuvalete.
Eve gidip üstünü değiş.
Çok kötü görünüyorsun.
Mahkemeye ben böyle girseydim
sen ne derdin?
Ne derdin?
Kafanı şişirmek istemiyorum...
ama Etik Komisyonu herkesi
kontrol ediyor. Dikkatli olmalısın.
İki avukatı önemsiz şeyler yüzünden
barodan attılar.
Mahkemeye saygısızlıktan
hapse girdin.
Fleming beni delirtiyor.
McCullaugh konusunda biraz daha
üstüne gidersen, başın belaya girecek.
Adam suçsuz. Fleming'se
kanıtlara bile bakmıyor.
-Ne yapmamı istiyorsun?
-Yargıçları tehdit etme.
Bana bir iyilik yapar mısın?
Şunu sür.
Bu sabah Fleming'leyim.
Ona sevgilerimi ilet.
Kravatını beğendim.
Fleming'in en çok sevdiği renk.
Ayağa kalkın. Baltimore
Ağır Ceza Mahkemesi oturumu başlıyor.
Davanın yargıcı Henry T. Fleming.
Oturun.
Sayın yargıç izin verirse,
ilk olarak...
57746898 numaralı, Robert Wenke'ye
karşı açılmış davaya bakılacak.
Lütfen kürsüye çıkar mısınız
Bay Wenke?
Bu kürsüye kaç defa çıktınız
Bay Wenke?
Üç defa, sayın yargıç.
Bir kere saldırı, bir kere kundakçılık,
bir kere de soygun yüzünden.
Şimdi de teşhircilikten.
Sizin derdiniz ne? Büyüyünce
ne olacağınıza karar veremiyor musunuz?
Söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Evet, sayın yargıç.
Ben sadık bir Colt hayranıyım.
Aynı zamanda,
bir böcek gibi ezilmesi gereken...
isyankar, aşağılık bir serserisin!
İtiraz ediyorum.
Müvekkilim henüz suçlu bulunmadı.
Kesinlikle haklısınız sayın avukat.
Saat şu anda 9:40.
9:41'de suçlu olacak.
Sanık suçlu bulundu.
Cezaya daha sonra karar verilecek.
Bay Wenke'nin gözetim altında
tutulmasını talep ediyorum.
-Reddedildi.
-Teşekkürler.
Şimdi 57746899 numaralı davaya
bakılacak.
İyi iş becerdin.
Harikaydın Wenke. Colt hayranıymış.
Sence buna ihtiyacım var mıydı?
Yani biliyorsun...
Şu büyük, beyaz ev.
ŞuGreenway Caddesindeki yer.
Onünde büyük sütunlar var.
Kaç para, tahmin et.
-Bilemiyorum.
-Bir şey söyle.
Yedi milyon.
243.000 dolar.
Anlaşılan masraflarım artacak.
Birkaç kaza işimi görür.
Etrafa muz kabukları atacağım.
Dava birazdan görülecek.
Bir tek bu piyango davası kaldı.
Masanızdaki şeyleri yiyen biri var,
farkında mısınız?
Davacı olduğunuz adam
piyango biletlerini yiyor.
Kahretsin!
Gibson, defol git şuradan!
-Sakın yutma aşağılık herif!
-O benim müvekkilim.
Sakın yutma!
Beyler, buranın bir mahkeme salonu
olduğunu hatırlatmama gerek var mı?
Şimdi usule uygun bir şekilde
işimize devam edelim.
Sen ne yaptığını sanıyorsun?
Savunmanın ekleyeceği bir şey var mı?
Sayın yargıç...
sanırım bir ara talep edeceğiz.
Böylece müvekkilim gidip bir şeyler
yiyebilir. Anlaşılan çok acıkmış.
McCullaugh'dı görebilir miyim?
Tabii Bay Kirkland.
Ellerini çek.
Ne oldu Bay Kirkland?
Sadece dün söylediğim şeyi
tekrarlamaya geldim. Seni çıkartacağız.
Çok uğraştığınızı biliyorum,
ama bu çok saçma.
Biliyorum.
Masum olduğumu gösteren
kanıtlar var diyordunuz.
-Evet, masumsun.
-Yargıç da kabul ediyor, değil mi?
Herkes suçsuz olduğumu kabul ediyorsa
niye hapishaneye dönüyorum?
Yeterince kanıt var,
ama mahkeme onları kabul etmeyecek.
-Niye?
-Bir kanun maddesi var.
Buna göre deliller belirlenen sürede
mahkemeye sunulmalı.
Biz üç gün geç kaldık.
Ne fark eder ki?
Üç sene sonra gelse ne olur?
Ellerinde delil var.
Beni bırakmaları lazım.
Yargıç masum olduğumu biliyor ve beni
hapishaneye gönderiyor. Neler oluyor?
Bu iş biraz daha sürecek.
Başka biri seni serbest bırakırdı.
Ama Fleming
kanunları harfiyen uygular.
Jeff, söz veriyorum seni çıkartacağım.
Söz veriyorum.
Seni kurtaracağına söz verdi.
Merak etme.
Yargıç Fleming.
Mahkemedeki davranışlarım yüzünden
özür dilemek istiyorum.
Duymak istemiyorum.
Hiçbir şey duymak istemiyorum.
Bunu anlayabiliyorum efendim.
Ama şu McCullaugh davasını
tartışabileceğimizi düşünmüştüm.
Siz ve ben, erkek erkeğe.
Kayıt dışı.
Benimle anlaşmaya çalışıyorsan
hemen hapishaneye geri dönersin.
Anlaşma mı? Hayır efendim,
anlaşma yapmaya çalışmıyorum.
Kanunları harfiyen uygulamanızı
anlayışla karşılıyorum.
Ama müvekkilimin anayasal hakları
gözardı ediliyor.
-Müvekkilim suçsuz.
-Müvekkilin umurumda değil!
Merhaba Sherry.
-Merhaba Bay Kirkland.
-Bayan Tate, nasılsınız?
Sizinle şimdi ilgilenir.
-Çok yorgun görünüyorsun.
-Kahve ver lütfen.
Bayan Tate'in oğlu yine, komşunun
garaj girişinde bacağını kırmış.
Bricker, müvekkilin 60.000 dolara
razı olur mu, öğrenmek istiyor.
Kahve ver lütfen.
Üç yeni müşteri var. Bir tane araba
kazasında sakatlanma, bir tane boşanma.
Bir tane de amnezi var.
Ne demek olduğunu bilmiyorum.
Ne yapıyorsun sen?
-Köpük kalmamış.
-Çünkü o deodorant.
Bugün dedeni ziyaret etmeyi unutma.
-Saat ikiyi çeyrek geçe adliyede ol.
-Kahve ver lütfen.
Kahve ister misin?
Sherry, bugün bir yere kaybolma.
Sana ihtiyacım var.
Arthur.
Arthur, buraya gel.
Merhaba yargıç.
Bu hafta sonu gidiyor muyuz?
Bilemiyorum. Bu aralar
tek görüştüğüm insan sizsiniz.
Benimle uçacağına söz vermiştin.
Bir şey söyleyeceğim.
Yerden yüksekte olan şeylerden
hoşlanmam.
Bilemiyorum.
Yükseklikle ilgili bir sorunum var.
-Uçmak farklıdır.
-Ne kadar yükseliyorsunuz?
Sen ne kadar yükselmek istersin?
Hadi ama, sana da iyi gelir.
-Öbür türlü çok yalnız kalıyorum.
-Neden karınızı götürmüyorsunuz?
Birlikte yaptığımız son şey
evlenmekti.
Hadi Arthur. Söz vermiştin.
-Tamam. Saat kaçta?
-Pazar sabahı. Saat onda.
Onu hep yanınızda mı taşırsınız?
Kanun ve düzen.
İşte düzen bu.
Çin böreği sever misin?
-Evet.
-Güzel.
Hadi gidelim.
Yavaş, yavaş. Oldu işte.
Lanet olası.
Demek bir hafta oldu.
Bir hafta olmuş.
Zaman ne çabuk geçiyor.
Bir sorunun var mı dede?
Her şey yolunda mı?
Şu güzel bayan var ya? Kocasının
cenazesine gittim. Çok iyi biriydi.
Gitel.
Merhaba Sam.
Nasılsın?
Bu, torunum Arthur.
-Memnun oldum.
-Ben de.
-Hukuk fakültesine gidiyor.
-Ben avukatım.
Benden sana tavsiye,
acele etme.
Çok yakışıklı bir çocuk.
-Torunum.
-Evet.
-Tanıştığımıza memnun oldum.
-Ben de.
Demek bir hafta oldu.
Bir hafta oldu. Geçen hafta
arabayla dolaştık, hatırlıyor musun?
Güzel araba.
Dönüşlerde hep sinyal ver.
Sağ. Sol.
Evet...
İyi bir avukat mısın?
Dürüst müsün?
Bilemiyorum.
Avukatlığın dürüstlükle
pek ilgisi yok dede.
Dürüst değilsen
bir hiçsin demektir.
Babanlar bu halini görmeli.
Gözüme gözükmesinler.
Daha önce hiç ilgilenmediler.
Şimdi niye ilgilensinler?
-Onlar yine de senin ailen.
-Hayır.
Beni sen büyüttün.
Hukuk fakültesine de sen gönderdin.
Sen harika birisin dede.
Ama oğlun aşağılık biri.
Doğuştan kabızdır.
Seni seviyorum Sam.
Şuraya bak!
lrileşmişsin, erkek olmuşsun.
Yakında bir avukat gibi olursun.
Olacaksın da.
Ben zaten avukatım.
12 yıldır avukatım.
Demek bir hafta oldu.
-Jules Stouffer'ı tanıyormusunuz?
-Evet, tanıyorum.
-Sizin müvekkilinizdi, değil mi?
-Evet.
Başlangıçta Alvin Burton'ın müvekkili
değil miydi?
-Evet, bu doğru.
-Niye avukatını değiştirdi?
Gaspla suçlanıyordu.
Bu benim alanım, Burton'ın değil.
Bay Stouffer hiç Bay Burton'dan
şikayetçi oldu mu?
Kesinlikle hayır. Burton mükemmel
bir avukattır. Onun peşinde misiniz?
-Biz kimsenin peşinde değiliz.
-David Crebbs'i tanıyor musunuz?
Baroyu pislikten uzak tutmak için
bazı suçlamaların doğruluğunu...
değerlendirmeye çalışıyoruz.
Onun için duygusal yaklaşmayalım.
Bu, McCarty soruşturması değil.
Şimdi rahatladım.
"Avukat mısınız, ya da hiç avukatlık
yaptınız mı" diye sormayacaksınız yani.
-Bu hiç de komik değil Bay Kirkland.
-David Crebbs'i tanıyor musunuz?
Hayır, hiç de komik değil Bayan...
Bayan Packer. Komik değil, gülünç.
Evet, David Crebbs'i tanıyorum.
Hiç...
Bu mikrofon çalışıyor mu?
-David Crebbs'i tanıyor musunuz?
-Neden mikrofon kullanıyoruz?
-Neden mikrofonsuz konuşmuyoruz?
-Bu bir oturum Bay Kirkland.
Doğru, bu bir oturum.
-Jules Stouffer'ı tanıyor musunuz?
-Bunu daha önce sorduk.
Stouffer'ı sorduk mu?
Ya Alvin Burton'ı?
-David Crebbs'i tanıyor musunuz?
-Ben bunu zaten sormuştum.
-Ne cevap verdi?
-Evet dedi.
Mahkeme salonuna
hiç sarhoş geldi mi?
David Crebbs konuşma güçlüğü çeker.
Kayıtlarınıza bakın. Orada var.
Sorunuza da cevap vereyim,
hayır, içki içmez.
Ve hemen şunu eklemek istiyorum...
Bu komisyon teoride
övgüye değer bir şey yapıyor.
Ama pratikte bir boka yaramaz bir şey.
Ve bundan sonra
sorularınıza cevap vermeyeceğim.
Bizim ne yapmaya çalıştığımızı
zannediyorsunuz?
-İçmek ister misin?
-Hayır.
İstediğinizi düşünebilirsiniz,
ama biz cadı avına çıkmadık.
Ya ne yapıyorsunuz o zaman?
Siz farkında olmayabilirsiniz...
ama müthiş bir yozlaşma var
ve kimse bu konuda bir şey yapmıyor.
-Siz yaptığınızı mı zannediyorsunuz?
-Evet.
Bu komisyonla çok tehlikeli
bir komedi sahneliyorsunuz.
Vay, Bay Kirkland!
Günde 14 saatimi
o komisyonda geçiriyorum.
Gelip oyunumuza gülsünler diye
yapmıyorum bunu.
İstersen hayatının sonuna kadar
orada kal. Polis olup çıkarsın.
Belki yanlış yola sapmış
bir iki avukatın işini bitirirsiniz.
Onun dışında hiçbir şey yapamazsınız.
Ne düşünüyorsun?
Ne hakkında?
Benim hakkımda. Ne dersin?
Sence ilginç biri miyim?
Birlikte bir şeyler içmeyi
isteyebileceğin biri miyim?
Bence sen delinin tekisin.
Daniel'a ne dersin?
Mesela yedi buçukta.
Hiç sanmıyorum.
Sekiz?
Sekiz buçuk.
Tamamdır.
Ben Arthur Kirkland.
Beni görmek istemişsin.
Evet.
Benim Bambi seni acayip tavsiye etti.
Arthur Kirkland,
derdine çare odur, dedi.
Pekala Ralph.
Bana olanları anlat.
Burada bir soyguna karıştığın yazıyor.
Hayır.
Bir zenci yakalamaları gerekiyordu.
Bu, sigara gibidir. 20 dakikada bir,
bir tane zenci yakalamak zorundalar.
Şöyle oldu...
Beni yakaladıklarında bir arka sokakta
köpeğimi gezdiriyordum.
Burada yazılanlara göre,
o arka sokakta...
köpek sana saldırıyormuş.
Köpeğim bazen böyle şeyler yapar.
Burada köpeğin
Bayan Jackson'a ait olduğu yazıyor.
Aynı benim köpeğime benziyordu.
Onun gibi küçük...
Burada yazılanlara göre
ne yaptığın sorulduğunda...
"o taksi hakkında
hiçbir şey bilmiyorum" demişsin.
Doğru. Bir şey bilmiyorum.
-Bu taksi işini nereden biliyordun?
-Hep bir taksi vardır.
Ya gerçeği söyle, ya da yeni bir
avukat bul. Bu saçmalıklara karnım tok.
Tamam.
Taksideydim, ama ben soymadım.
Kuzenimin fikriydi.
Ben bilmiyordum. O delinin tekidir.
-Kuzeninin adı ne?
-Bilmiyorum. Yani...
-Hillsdale'de oturuyor.
-Kuzeninin adını bilmiyor musun?
Sen kiminle konuştuğunu zannediyorsun?
Salak birine mi benziyorum?
Bir dosyayı okurum ve karşımdaki
benimle kafa mı buluyor anlarım.
Ya doğru dürüst cevap ver,
ya da başka birini bul.
Kalça kıvıran birinin benimle
dalga geçmesini dinleyecek vaktim yok.
Tamam.
Benim fikrim değildi,
ama neler olacağını biliyordum.
Bak, ben ve kuzenim Royce,
Royce Shavers...
Aklına bir fikir geldi.
Böyle biri olduğuma göre...
Kirkland, isteyince
gerçekten çok iyi görünürüm.
Bundan eminim.
Royce bir çift olabileceğimizi
düşünmüş. Karı koca gibi.
Taksiler iki zenci erkeği almazlar,
ama bir çifti alırlar.
Garrison Caddesinde taksiye bindik.
Sanki turistmişiz gibi,
bizi limana götürmesini istedik.
Ben hapishaneye gidemem.
Bunu yapamam.
Oraya gidemem.
Lütfen Kirkland,
bana yardım etmen lazım.
Lütfen.
Tamam, sana yardım edeceğim.
Bana yalan söyleme yeter.
-Tamam mı?
-Tamam.
-Bana yalan söyleme, tamam mı?
-Tamam.
Teşekkürler.
Beni eve bıraktığın için sağol.
Aman Tanrım!
Tamam, sen mobilyasız ev
kiralıyor olabilirsin.
Ama daha sonra bir şeyler alabilirsin.
Ne oldu? Karın seni
boşanma anlaşmasında kazıkladı mı?
Daha iyi bir avukatı vardı.
Çocuklarını sık görebiliyor musun?
Kaliforniya'dalar.
Telefonda, tatillerde...
Sen yemekleri çıkar.
Tabakları ben ayarlarım.
Sanırım ben şanslıydım.
Çocuğumuz yoktu.
-Kaç yılevli kaldın?
-Uç yıl.
-Aşık mıydın?
-Hayır.
Hukuka aşıktım.
Bilmem anlatabildim mi.
Servis kaşığı var mı?
Servis kaşığı.
Teşekkürler.
Daha çok dışarıda mı yiyorsun?
-Evet. Ya sen?
-Ben de.
Komisyon neredeyse
her gece çalışıyor.
Komisyondan çıktığın zaman
ne hissettin?
-Sırtındaki bıçakları hissettin mi?
-Çok tehlikeli bir topluluk.
Yine başladık.
Neden tehlikeli olduğumuzu
düşünüyorsun?
İnsanlar bir şeyler yaptığınızı
sanıyor, ama bir şey yaptığınız yok.
Bir şeyler yapıyoruz. İnsanları
ahlaksız avukatlardan koruyoruz.
Gözüken şeylerle uğraşıyorsunuz.
Gerçek güçlere dokunmuyorsunuz.
Vay be! Bu çok korkunç.
Gerçek güçler de ne Arthur?
-Bilmiyor musun?
-Hayır, ama sen söyle.
Artık onların gerçekten de
güvende olduklarını biliyoruz.
Her şeyi bildiğini zannetmene
sebep olan şey ne?
-Çok şey bildiğim yok.
-Hayır, söyle.
Seni bir otorite yapan şey ne?
Otoriteymişim gibi davranmıyorum.
Sadece ne yaptığınızı
bilmediğinizi düşünüyorum.
Anladım.
Hoş oldu, değil mi?
Hayır, bence hoş olmadı Arthur.
Yine sinirlendim işte.
Sinirlenmek hiç hoşuma gitmez.
-Çok hoş değil.
-Niye beni bu iş için eleştiriyorsun?
Seni eleştirmiyorum.
Çok kişiselleştirdin işi.
Komisyon olanlar hakkında
bir şeyler yapıyor.
Gecelerimizi mahkemeye saygısızlıktan
hapishanelerde geçirmiyoruz.
-Nedenini biliyor musun?
-Yargıç Fleming'e yumruk atmışsın.
-Niye biliyor musun?
-Hiçbir fikrim yok. Anlatsana.
Stop lambaları çalışmadığı için
hapishanede olan bir müvekkilim var.
-Ve onu çıkartamıyorum.
-Bu da ne demek?
Müthiş adalet sistemimiz hakkında
bir hikaye duymak ister misin?
Tabii.
Jeff McCullaugh adında biri
geceleyin otoyolda gitmektedir.
Polisler onu durdurur,
çünkü stop lambaları bozuktur.
Adamı soruştururlar.
Bilgisayar...
Jeff McCullaugh'nın silahlı saldırıdan
arandığını söyler.
-Aynı adam mı ki?
-Hayır.
Ama tarife uyar,
onu tutuklarlar.
Yanlış kişiyi tutukladıklarını
söylemiş mi?
Denemiş. Mahkemenin tayin ettiği
avukata söylemiş.
Ama adam çok meşgulmüş.
Araştırmakla uğraşmamış.
-Sen ciddi misin?
-Dur, sonrası daha da iyi.
Jeff hapishanedeyken
bir gardiyan bıçaklanır.
Bıçağı Jeff'in hücresine koyarlar.
Ve Jeff yeni bir suçtan yargılanır.
Bir gardiyana silahlı saldırı.
Duruşma için bir tarih belirlenir.
Altı ay sonraya.
Ben özetliyorum tabii.
Altı ay geçer.
Ve çok kötü durumdaki, delirmek üzere
olan Jeff mahkemeye çıkar.
Avukatı Jeff'e,
suçlu olduğunu kabul ederse...
onu kurtarabileceğini söyler.
Yargıçla anlaşma yapacaktır.
Jeff masum olmasına rağmen
suçunu kabul eder.
Yargıç Callahan'la da
anlaşma yapılmıştır.
Duruşma günü Yargıç Callahan bulunamaz.
Onun yerine Fleming gelir.
Fleming'in anlaşmadan haberi yoktur.
Jeff suçlu olduğunu söyler.
Fleming ona beş yıl verir.
Yani adamın biri,
stop lambaları çalışmadığı için...
bir buçuk yıldır hapiste.
Masum olduğunu kanıtlamak için
bir yılımı delil toplamakla geçirdim.
Ve kanıtladım.
Bütün delilleri Fleming'e getirdim.
Ama o fırlatıp attı.
-Niye?
-Uç gün geç kalmıştım.
Kahretsin!
Bu inanılmaz.
İnanılmaz değil, sadece Fleming.
Hayır Arthur.
Yasalar böyle. Yasalar açısından
Fleming'i suçlayamazsın.
Kanunlara harfiyen uyuyor diye
bunu yapamazsın.
-Sen dalga mı geçiyorsun?
-Hayır.
Böyle devam edersen
beni yatağa atamayacaksın tatlım.
Seni yatağa atacağım.
Daha zorlu davalarım oldu.
-Sen çok kolaysın.
-Demek bunu anladın ha?
Onun için benimle çıktın.
Şunu da bitir.
Arthur! Arthur!
Polisin kimi enselediğini
hayatta bilemezsin.
-Bir tahmin et.
-Hadi Warren...
Bu çok saçma gelebilir,
ama Yargıç Fleming'i götürdüler.
-Götürdüler de ne demek?
-Tutukladılar.
Hadi canım.
Ciddiyim. En sevdiğin yargıç
biraz önce tutuklandı.
-Yargıç Fleming mi?
-Yargıç Fleming.
Şaka mı bu?
Bu kesin bir şaka.
Şaka falan yapmıyorum.
Nedenini ben de bilmiyorum.
Bu konuda hiçbir şey söylemiyorlar.
Hiç kimseden bir şey öğrenemedim.
Warren...
Bir şey öğrenirsen...
-Yargıç, başlamaya hazırız.
-Hemen geliyorum.
Tebrikler avukat bey.
Teşekkürler.
Ne yaptım ki?
Gel buraya, gel.
Yargıç Fleming.
Haklıymışım. Bu sabah tutuklanmış.
Artık sabıkası var.
-Bunu biliyoruz.
-Neden olduğunu hayatta bilemezsin.
-Tahmin et.
-Neden?
Tecavüzden. Fleming'in
tecavüzden sabıkası var.
-Dayanamıyorum.
-Müthiş, değil mi?
-Tecavüz!
-İnanamıyorum.
Bu bir şey değil.
Şimdi esas bombayı patlatacağım.
Bu çok hoşuna gidecek.
Yardımcısı aramış.
Bay Fleming onu
temsil etmeni istiyormuş.
Benim mi?
Benim mi?
Neden ben?
O piçten nefret ediyorum.
Kafayı yiyeceğim!
Bay Kirkland,
sizin de bildiğinizden eminim...
Yargıç Fleming genç bir bayana
cinsel saldırıda bulunmakla suçlanıyor.
Tabii bu doğru değil. Ve sizin
kendisini temsil etmenizi istiyor.
Affedersiniz.
-Bu kadar komik olan nedir?
-Sadece...
Bence bu çok saçma.
Bana pek öyle gelmiyor.
Üçüncü katta, erkekler tuvaletindeki
iki avukat farklı düşünüyor ama.
Şu anda bir tanesi
öyle bir gülüyor ki, boğulabilir.
Çok fazla sevilmediğimin
ben de farkındayım.
Ama ben masumum
ve bu mahkemede kanıtlanacak.
Bay Bates ve ben de,
bu çok özel durum karşısında...
savunmam için
çok uygun olduğunuzu düşündük.
Nasıl yani? İkiniz kafa kafaya verip
bu karara mı vardınız?
Bu harika bir şey.
Ama esas sorun şu: Neden?
Neden ben, beyler?
Sizi politik sebeplerden dolayı seçtik.
Politik sebepler mi?
Neymiş bunlar?
Bu dava medyanın
çok ilgisini çekecek.
Yargıçla aranızdaki düşmanlığı
herkes biliyor. Bunu kullanabiliriz.
Bu kadar nefret ettiğiniz birini...
gerçekten suçsuz olmasa, ki öyle,
bunu biliyorsunuz, niye savunasınız?
Olağanüstü. Olağanüstü.
Ama açıkcası,
umurumda bile değil.
Seni aşağılık köpek!
Henry! Henry!
Hayatımda hiç suç işlemedim.
Yargıç, eğer suçsuzsanız,
gerçekten suçsuzsanız...
bana ihtiyacınız yok.
Kendinize başka birini bulun.
Neye gülüyorsun?
Bunu söylemek
hiç hoşuma gitmiyor, ama...
bana biraz
eski kocamı hatırlatıyorsun.
Nasıl?
Çünkü o da sevişirken
aynı şeyi söylerdi.
"Hadi! Hadi!"
"Hadi" mi?
Ben hadi demem.
-Seni duydum.
-Ben demem.
"Hadi" çok salakça.
"Tanrım" derim.
-Emin misin?
-Eminim.
Birkaç defa hadi dediğine
yemin edebilirim.
"Tanrım" dedim.
"Ahhh" demiştim,
"hadi" anlamışsındır.
Sonra da "Tanrım" dedim.
"Ahhh Tanrım".
Ahhh Tanrım...
Evet? Kim o?
Arthur, benim Jay.
-Jay mi?
-Neler oluyor?
Ortağım.
Jay... Jay...
Tamam, tamam.
Ne diyorsun?
Müthiş bir gece.
-Saat sabahın ikisi.
-Biliyorum, barlar az önce kapandı.
Ne işin var senin burada?
-Sana birşey sormaya geldim.
-Oyle mi? Ne?
-Ben iyi bir avukatım, değil mi?
-Evet.
-Earl Soames'ı kurtardım, değil mi?
-Sen neden bahsediyorsun?
Earl Soames'ı...
-Evet, onu kurtardın.
-O kadar basit değil.
Onu cinayetten kurtardım.
Ve hepimiz onun yaptığını biliyoruz.
Doğru, o yapmıştı.
Suçluydu. Bunu hepimiz biliyoruz.
Müthiş bir savunmaydı.
Müthiş.
-Müthiş bir savunmaydı Arthur.
-Doğru.
Müthiş. Müthiş!
Müthiş! Yasalardaki boşluklardan
yararlanıp kurtardım onu.
Biliyorum Jay.
Haklısın. lyiydin.
-Soames yine yaptı.
-Ne demek istiyorsun?
Bu gece saat on ikide
iki çocuğu öldürdü.
Aman Tanrım.
Çocuk öldürdü, anladın mı?
Jay...
-İşemem lazım.
-Jay...
Ortağım.
-Burada bir kadın var.
-Merhaba.
Neler oluyor?
Hadi, bir şey olmaz.
Başını biraz eğ. Bir metre var.
Hadi ama, bin artık.
Nasılsın? Hazır mısın?
Uçakla uçtuğunuzu sanıyordum.
Kanatlı bir şeyle.
Kore'den beri
helikopter kullanıyorum. Hadi bin.
Kemerini bağla.
Kapıyı kapa.
Size şunu söylemem şart yargıç.
Bu işten çok hoşlanmıyorum.
Sakin ol.
Şöyle biraz havalansak olmaz mı?
Buralarda bir tur atsak...
Ne istersen onu yaparız.
Şimdi sıkı dur bakalım.
İşte bu kadar.
Çok güzel, değil mi?
Konuşmak istemiyorum.
Ne?
Konuşmak istemiyorum.
Hiç paraşütle
serbest atlayış yaptın mı?
-Paraşütle serbest atlayış yaptın mı?
-Hayır! Neden?
Denemelisin.
Bir şeyler öğrenirsin.
Bir keresinde paraşütüm açılmadı.
Yedek paraşüt de açılmadı.
Yere çakılıyordum.
Ağaçlara çarptığımda
hayatın anlamını çözdüm.
-Neymiş?
-Çok boktan bir şey. Hem de çok.
Native Dancer'ı burada besliyorlardı.
Native Dancer bir at.
Burada besliyorlardı.
Çok güzeldi.
-Nereye gidiyoruz?
-lstediğin bir yer var mı?
Aşağısı.
Aşağıya inmeyi isterim.
Rahatla ve keyfini çıkar Arthur.
Eski bir Çin atasözü.
Harika, değil mi?
Aman Tanrım!
Sana bir şey göstereceğim.
Şuna bak.
Korkunç, değil mi?
-İşte buraya kadar!
-Nasıl yani? Ne oldu?
Depoyu yarıladık.
Bu bir oyun.
Bir depoyla ne kadar uzağa gidip
dönebileceğimi hep hesaplarım.
Sonra yolun yarısını geçip
biraz daha giderim.
Yani yolun yarısını geçtik mi?
Yani dönemeyecek miyiz?
Belki döneriz, belki dönemeyiz.
İn o zaman.
İn! İndir şunu!
Hadi, her şey yolunda.
Yolun yarısını geçtiysek
hiçbir şey yolunda değil. ln!
Hadi bakalım!
Geri dönüyoruz.
On altı yıldır evliyiz
ve karım hala Çin yemeği yemiyor.
Bu çok saçma. Hele Çin lokantasında
tanıştığımızı düşünürsen.
Nasıl gidiyor?
Neredeyiz?
Hala gelmedik mi?
Bana güven.
Protesto ediyor. Çin yemeği ona
evliliğimizi hatırlatıyor.
Dönemeyeceğiz!
Biliyordum! Biliyordum!
Dönemeyeceğiz!
Baksana Arthur.
İçgüdülerimin çok güçlü olduğunu
söylemiştim.
Sıkı tutun Arthur.
Sıkı tutun.
Sıkı tutun Arthur.
Başaracağız. Tutun.
Tanrım!
Aman Tanrım!
Sıkı tutun!
Tutun!
Eve geldik.
Neredeyse beceriyorduk,
çok az kalmıştı.
Üç metre daha.
İçgüdülerimin çok güçlü olduğunu
söylemiştim.
Hadi kıyıya çıkalım.
Kahretsin, tekerleğim.
Hadi Arthur.
Kemeri çıkartırsan
daha kolay olur. İşte böyle.
İyi misin?
Hadi, kahve içmeye gidelim.
Düzelirsin.
Hala adrenalin salgılıyorsun.
İtiraf et, yaşadığını hissettin.
Şu anda ölmüş olabileceğimizi
düşününce...
Niye herkes ölümü
bu kadar kafaya takıyor?
Ben de genelde kafaya takmam,
ama bu sefer tam zamanıydı.
Bir tane daha tavuklu sandviç.
Ya sen?
Yok.
Fleming meselesine dönelim.
-Kabul etmeyi düşünemez misin?
-Hayır. llgilenmiyorum.
İlgilensen iyi olur.
Kariyerini mahvedebilecek
çok güçlü insanlar var.
Kariyerimi mi?
Ne demek istiyorsun?
Mesela seni barodan attırabilirler.
Daha kahve ister misiniz?
Barodan mı?
Sen neden bahsediyorsun?
Ernest Drago diye
bir müvekkilin var mıydı?
Vardı. Ne olmuş onu?
Onun hapse girmesini sağlayan bilgileri
polise sen vermişsin.
Drago çılgının tekiydi.
Deliydi.
Büroma geldi ve aklına gelebilecek
en garip fantezileri anlattı.
Hırsızlıkla suçlanıyordu. Avukatı
olduğum için bunları her gün dinledim.
En büyük fantezisi de şuydu...
Bir insanın ağzına
kestane fişeği sokmak.
Sonra gazetelerde...
silahla rehin aldığı insanların ağzına
bomba sokan manyağı okudum.
Drago olduğunu biliyordum.
Ben de polise söyledim.
Suç işlemedin,
bir müvekkiline ihanet ettin.
-Bu, meslek etiğine uymaz.
-Sen neden bahsediyorsun?
-Neler oluyor?
-Seni istiyorlar Arthur.
Sen güçlü ilkeleri olan bir avukatsın,
ama hiçbir siyasi desteğin yok.
Ben sana söyleyeyim.
Ahlaklı ve dürüst olduğum için
beni istiyorlar.
Ve onu savunmazsam etiğe uymadığım için
beni barodan atacaklar.
Arthur, duygularını unut.
Bu davayı al.
Bunun için çok çalıştın.
Kariyerini mahvetme.
İnanamıyorum.
Buna inanamıyorum.
-McCullaugh serbest kalacak yargıç.
-Bu imkansız.
Bunu yemem.
Dava yeniden görülsün.
Davayı yeniden görün.
Ben onu beraat ettiririm.
Bak... Benden bir şey isteyecek
durumda değilsin.
Ama yapılabilecek bir şey var mı
bakarım.
Belki de kanunlarda bir boşluk vardır.
Tamam.
Tamam.
Bana kızdan bahsedin.
Leah Shephard'dan. Onun hakkında
bana bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Ne öğrenmek istersin? Onu bir iki defa
gördüm. Valilikte çalışıyor.
-İlk buluşmanızda da ilişkiniz oldu mu?
-Evet. İlkinde de, ikincisinde de.
-İşte bu yüzden çok saçma.
-Sizce ne oldu?
Ona tecavüz etmediğimden
emin olabilirsin, ama...
Bilmiyorum. Belki ben çıktıktan sonra
başka biri geldi ve çok sinirlendi.
Sinirli biri mi?
Bu sizce de biraz hafif olmadı mı?
Sadece tecavüz edilmemiş.
Çok kötü dövülmüş ve işkence yapılmış.
Bunun için sinirlenmek yetmez.
Haklısın. Özür dilerim.
Ben bu duruma nasıl düştüm?
30 yıldır hukukla uğraşıyorum.
Ve masum olduğuma inanan
beş kişi bulamıyorum.
-Yalan makinesine girer misiniz?
-Niye? Geçerli bir delil değil ki.
Biliyorum.
Benim için yapmanızı istiyorum.
-Bakarız.
-Hayır, hayır...
-Bakarız dedim ya.
-Olmaz o zaman.
Savunmayı hazırlamak için
buna ihtiyacım var.
-Tabii avukatınız olacaksam.
-Avukatım olacaksan mı?
-Kirkland, benim avukatım sensin.
-Biliyorum, avukatınız benim.
Ve avukatınız olarak
sizden bazı şeyler isterim.
Sana daha önce de söyledim,
bir şey isteyecek durumda değilsin.
Şimdi otur yerine.
Yapılacak bir sürü iş var.
Otur dedim.
Onu burada bırakın.
-Jeff, ne oldu sana?
-Beni dövdüler.
-Niye?
-Bilmem. Sormadım.
Bak, Fleming'le konuştum.
Bu işi halledeceğiz.
Seni buradan çıkartacağız.
Ne zaman?
Üç hafta falan sürer. Söz veriyorum
seni üç hafta sonra çıkartacağım.
-Üç hafta mı?
-Daha çabuk olmaz.
-Bu bir şaka mı?
-Daha çabuk olmaz.
-Ben ne yaparım?
-Burada kalmak zorundasın.
-Sen kendine dikkat et.
-Ne?
O adamlardan uzak olmak için
bir hücre ayarladım. Ben dövüşemem.
Hapishanelerde yer kalmadığı için
serbest bırakılanları okudum gazetede.
Ben hiçbir şey yapmadım
ve buradayım.
Sanki bu yetmezmiş gibi.
Biliyorum Jeff.
Umudunu yitirmemelisin. Anladın mı?
Umudunu yitirmemelisin.
İyi bayramlar.
-Güzel bir hindi yiyeceğimizden eminim.
-Tabii.
Dişlerin nerede?
Hindi yiyeceksen
o dişlere ihtiyacın olacak.
Dişlerin nerede dede?
Son geldiğinde dişlerim var mıydı?
Tabii vardı.
Bu sabah dişlerini takmıştın.
Bazı şeyleri pek hatırlayamıyor.
-Dişlerimi ne yaptım?
-Seninle gurur duyuyor.
Hep, avukat olmak için hukuk
fakültesine giden torununu anlatıyor.
Artık avukat olduğumu
hatırlamasını isterdim.
Bazen hatırlıyor. Ne fark eder?
Yine de seninle gurur duyuyor.
Bu sabah dişlerimi takmış mıydım,
bundan emin misin Arnie?
Dişlerin vardı, eminim.
O da ne?
Televizyonun orada.
Tamamdır. Hazırım.
Umarım arkadaşın
gelmemden rahatsız olmaz.
Yok canım. Bu Şükran günü.
Bir sürü insan olacak.
Rahatsız olmazsın.
Şunu da halledelim.
-Tamamdır beyler.
-Hadi gidelim.
İnşallah tatlı patates yoktur.
Hiç sevmem.
Burada yemek yiyemem.
Masada oturmanın nesi varmış?
"Tuzu uzatır mısınız" dersin,
"sosundan biraz daha lütfen" dersin...
Fleming'in yalan makinesine girdiği
doğru mu?
Bu özel bir bilgidir Larry.
Benim de özel biri olduğumu düşünelim.
Doğru mu, değil mi?
Şansınız ne?
Kimse masum olduğuna inanmıyor.
Bu konuda konuşamam.
Bunlar hazır alınmış.
Bu hindi, tamam.
Ya bu ne?
-Özür dilerim.
-Geç hadi, geç.
-Teşekkürler.
-Geçtin işte.
Ya bu şey de ne?
Beğenmediysen yemezsin.
Eminim tatlı patatestir.
Ben yiyeyim diye araya karıştırmışlar.
Merhaba.
Nasılsınız?
Bu Jay mi?
Buna ne diyorsun Arthur?
Merhaba Larry.
Beğendin mi?
Gece birden aklıma geldi.
-Seninle konuşmam lazım.
-Affedersin.
Ben hemen dönerim Marcie.
Gitmeden kafamı bir okşa istiyorsan.
-Ne yaptın böyle? Neler oluyor?
-Bir şey yok.
Nasıl yani?
Bu kafanın hali ne?
-Nasıl yaptın?
-Kazıdım.
-Niye?
-Daha çabuk uzasın diye.
Saçların daha çabuk uzasın diye
kafanı mı kazıdın?
Bak nasıl oldular.
Daha gür çıkacak.
Saçlarım uzadığında
daha gür olacak.
Canını sıkan şey ne?
Bana ağabeylik taslama, tamam mı?
Şu Marcie nerede?
Sanık ayağa kalksın lütfen.
Sanığı silahlı gasptan suçlu buldum.
Anlamadım. Ne oldu?
Hapse mi gireceğim?
Bu, sanığın ilk saldırısı olduğuna...
sabıkası bulunmadığına
ve bir işi olduğuna göre...
bir gözetim raporu talep edeceğim.
-Sizce bu rapor olumlu mu olacak?
-Evet sayın yargıç.
Gözetim altında tutulması için
15 gün sonraya bir rapor hazırlanacak.
Karar da o zamana ertelenmiştir.
Şimdi ne olacak?
Yargıç için bir rapor hazırlayacaklar.
15 gün sonra
tahliye edilmen mümkün.
-Mümkün mü? Tahliye olmam şart.
-Merak etme. Kurtulacaksın.
Arthur!
Nereye gidiyorsun?
-Büroya.
-Gel, ben seni götürürüm.
-Yeni mi bu?
-Evet, beğendin mi?
-Bir sorunum var Arthur.
-Ne?
-Şu kız.
-Yapma Carl.
Sanırım babalık davası.
Beni bilirsin.
Jay saçlarını uzatıyor mu,
yoksa hala kesiyor mu?
Her gün kazıyor.
Yanında bir ustura taşıyor.
Sürekli kafasını kazıyor.
Tanrım! Çok kötü.
Pek iyi değil galiba, öyle mi?
İyi. Yakında düzelir.
Komisyon onu çağırmayı düşünüyor.
Müvekkilleri şikayet ediyor.
Davaları sürekli erteliyor.
Bir sorunu var.
Bir şeyi yok.
O iyi.
Başına gelenleri biliyorsun,
değil mi?
Avukatlar her gün suçluları sokağa
salıyor ve bundan etkilenmiyorlar.
Etkilenmemeleri lazım.
Tek fark Jay bundan etkilendi.
Bu onu yıktı.
-Mesele bu değil.
-Şaka gibi, değil mi?
Bu işten etkilenen tek avukat da
Etik Komisyonuna çıkartılıyor.
Dünyadaki tek hassas insan olduğunu
düşünme.
Jay'in çok üzüldüğünü biliyorum.
Mesele bu değil.
Bu onun işine engel oluyor.
Bir şeyi yok. Zamana ihtiyacı var.
Davalarını da ben üstlendim.
Artık anlaşmalarla ilgileniyor.
Ondan uzak durun, tamam mı?
Ben sadece sana olanları söyledim.
Hiyerarşiye hayranım.
Jay gibileri yakalamaya çalışırsınız...
ama kimse intihar eğilimleri olan
Yargıç Rayford'a dokunmaz.
-Rayford mı?
-Evet.
Adam kendini öldürmeyi kafaya koymuş.
Mübaşirlerden biri onu
kendini asmaya çalışırken yakaladı.
Nerede yemek yiyor, biliyor musun?
Dördüncü katta,
pencerenin pervazında.
Bu adam insanların hayatlarını
etkileyen kararlar veriyor.
Kişisel davranışları
işini etkilemiyor.
-Bundan emin misin?
-O mükemmel bir yargıç.
-Jay de mükemmel bir avukat.
-Biliyorum, öyleydi. Mesele bu değil.
Onun sorunu müvekkillerini etkiliyor.
İşte bu yüzden komisyon
onunla görüşmek istiyor.
Tanrım.
Biliyor musun, bazen...
seni sevip sevmediğimi anlayamıyorum.
Düşüncelerimiz, hissettiklerimiz...
o kadar farklı ki.
Belki de böyle daha iyi.
-Mükemmel, değil mi?
-Evet.
Bu tartışmaları büyütmediğimiz sürece
bir sorun yok.
Fleming davasındaki
bütün fotoğraflar bunlar.
Bu da, Leah'nın komşusu olan
bir şahidin adı ve adresi.
-Bu adamı görmen gerektiğini düşünüyor.
-Burada ne yazıyor? Reisler mı?
Evet, Reisler.
Somurtkan biri.
Suratında öyle bir ifade var.
Saldırının olduğu gece Leah'nın evine
giren birini gördünüz mü?
Tarif edebilir misiniz?
Genç biriydi diyebilirim.
İriyarı değildi.
Boyu da 1,70 civarındaydı.
-Şeker?
-Yok, teşekkürler.
İriyarı değildi demek.
Görseniz onu teşhis edebilir misiniz?
Hayır, çok karanlıktı.
Çok da uzaktı.
Herkesin bu davayı konuştuğunu
biliyor muydunuz?
Ya Yargıç Fleming hakkındaki haberleri?
O zaman niye bunu polise bildirmediniz?
Karakola gittim.
Bildiğim şeyler olduğunu söyledim.
Bana beklememi söylediler.
Saatlerce bekledim.
En sonunda çıkıp eve geldim.
Bütün gece orada bekleyemezdim.
Leah Shephard'ı tanıyor musunuz?
Bilirsiniz, merhabamız vardı.
Bunları mahkemede de
söyler miydiniz?
Gerekirse söylerdim sanırım.
Ama bu işe pek bulaşmak istemiyorum.
Sonra ne oldu?
Ona uzaklaşmasını söyledim,
ama o küfür edip reddetti.
Nasıl küfürler?
Bildiğimiz şeyler işte.
Hepimiz o kelimeleri biliyoruz.
Ne dedi?
Çok fazla "siktir" dedi.
Bir de "ağzına sıçarım".
Ve aşçıyı "pataklayacağını" söyledi.
Garson kızı da "becereceğini".
Böyle şeyler işte.
Bir sebebi vardı sayın yargıç.
Neymiş o?
Ben şeker hastasıyım.
Anlayamadım. Şeker hastalığının
insanın ağzını bozduğunu duymamıştım.
Çünkü gerzeğin tekisin.
Bu adama psikiyatrik inceleme
yapılacak.
Kararı doktor raporuna göre vereceğim.
Her gün aynı şey!
Bu adamlar tımarhanelik!
Bu yargıç kaplumbağadan yavaş.
-Benim için ne yapabilirsin?
-Bir yıl.
Dalga mı geçiyorsun? Bugün
anlaşma günü değil mi? Altı ay olur.
Tamam.
Başka ne var?
Fenwick.
-On sekiz ay.
-On sekiz ay mı?
Ona sen söylesene.
Herif deli. Boynunu kırar.
Bir yıl. Ama bu teklif
sadece bugün için geçerli.
Hadi Frank.
Herifin gözleri fıldır fıldır.
Manyağın teki.
Hücre arkadaşlarının
parmaklarını ısırdı. Bir yıl diyemem.
Benden bu kadar.
Pek havamda değilim.
-Frank!
-Geliyorum.
-Hepsi bu mu?
-Evet.
Fenwick işini yine konuşuruz.
-Konuşmalıyız.
-Birazdan bir davam var.
Daha sonra ne oldu Bay Saltzman?
Bu serseri karımın çantasını çekmeye
devam etti, karım da bırakmadı.
Ben de onu itmeye çalıştım.
Beni bir kenara,
karımı da duvara fırlattı.
İlk önce iyi haberi mi istersin?
-Söyle.
-Fleming yalan testini geçti.
Bir de görgü tanığım var.
Sanık Robert Avillar'ı
kürsüye çağıracağız.
Senin şu yıldız tanığın
Leah Shephard'a gelince...
Ne kadar güvenilir olduğunu biliyoruz.
Bu Fleming işini
çöpe mi atayım yani?
Seni çok kötü sıkıştırdım.
Adam masum.
Savcılık davayı düşürürse, herkes bunun
politik bir şey olduğunu söyleyecek.
Kadın çantayı bir türlü bırakmadı.
Bıraksa ben de gideceğim.
Ama bırakmadı.
Zarar vermek istemiyordum.
Bu işin sonunda
aptal durumuna düşeceksin.
Olabilir.
Ama sana şunu söyleyeyim.
Bu sıradan bir cinayet olsaydı
anlaşabilirdik.
Ama öyle değil. Bu çok önemli.
Herkesin gözü bu davada.
Savcılığın bir sorusu var mı?
-Sen ne yapıyorsun?
-Rüyalarım gerçek oldu.
Bunu mahvedemezsin. Fleming'i
elime geçirince çarmıha gereceğim.
Müvekkilimin sabıkası yoktur.
Sadece parayı almak istemiş.
Bu final maçı Arthur.
Ben de pasörüm.
Üç saniye kalmış.
Ben pası atıyorum ve gol oluyor.
Fleming sedyeyle çıkarılıyor.
Bu iş o kadar önemli.
Suçlu bulundunuz.
Ama hapis cezası vermeyeceğim.
Bir yıl gözetim altında tutulacaksınız.
Bir yıl gözetim mi?
Bu nasıl bir ceza?
İnsanlar bu hukuk sisteminden bıkmış.
Ben de bundan yararlanacağım.
Sen kurbanlık koyunu savunuyorsun.
Adalet bu mu?
Nerede yaşıyoruz?
Çıldırmış, herkes çıldırmış!
Neler oluyor?
Jay Porter.
Adam delirmiş.
Jay!
Jay!
Benim, Arthur!
-Tabakları nereden bulmuş?
-Kafeteryadan.
Sabahtan beri oradan taşıyormuş.
Kimsenin dikkatini çekmemiş.
Hayır, hayır!
Silahlı değil.
-Ne varmış yanında?
-Tabak.
Kaldır şunu.
Neler oluyor?
Silahlı değil.
Sadece tabak fırlatıyor.
-Kim olduğunu bilen var mı?
-Jay Porter. Avukattır.
Avukat mı?
Bay Porter!
-Al.
-Dur, dur.
Tut şunu.
Onu yakalayacağım.
-İyi misiniz?
-Evet.
Teneke kutu ayarla.
Gaz kullanacağız.
Tanrım!
-Ben araya girip koşsam nasıl olur?
-Nasıl yani?
Ben de bu var.
Sen benim arkamda kal.
Yargıç geliyor!
Benim Jay, Arthur!
Beni dinle Jay!
Beni dinle!
Hayır! Daha hazır değilim!
Hayır!
Bu davaya hazırlanamadım!
Hazır değilim!
Yargıç, lütfen!
Yardım edin!
Yardım edin!
Bana bir iyilik yapar mısın Warren?
Saat üçte, A salonunda.
Müvekkilimin adı Ralph Agee.
Gözetim raporu görüşülecek.
Çok kötü bir rapor hazırlamışlar.
Düzeltmeler yaptım.
-Yargıç bunu mutlaka görmeli.
-Sorun değil.
İşin beş dakikada biter.
Sarı bir peruk takıyor.
Seni şaşırtmasın.
Bu onu mutlu eder.
Gelemediğim için özür dilediğimi,
bu gece onu arayacağımı söyle.
Anlaşmayı ben hazırladım.
Senin bir göz atmanı istemiştim.
-Ben de bir göz attım.
-Ve 7.000 dolar mı istiyorsun?
Doktorlar birbirlerinden para almaz.
Mesleki nezaketin yok mu?
Boşversene, bu bir iş.
Hem yemek de var.
-Hadi Warren.
-Tanrım! Arthur'un davası.
Tamamen unutmuşum.
Görüşürüz.
Ne bekliyoruz?
Ralph Agee'nin avukatı
Arthur Kirkland'ı.
Koridorlara bakın.
Belki kaybolmuştur.
Başlayalım.
Özür dilerim, geciktim.
Bay Kirkland'in yerine geldim.
Bu tip davranışlara
bir daha izin veremem.
Sizi saat üçte bekliyorsam
zamanında gelmenizi isterim.
Ralph Agee'nin gözetim raporu önümde.
-Bundan haberdar mısınız?
-Evet sayın yargıç.
Sen kimsin?
Bu işle ilgilenmemi Kirkland istedi.
Birazdan özgür olacaksın.
Bu rapor hakkında
söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Önünüzdeki rapor uygundur.
Ben pek memnun olmadım.
Ralph Agee, lütfen
ayağa kalkar mısınız? Ayağa kalkın.
Bu rapora...
Peruğu çıkartın.
Bu rapora dayanarak sizi,
ıslah bölümünün gözetiminde...
üç yıl hapis cezasına çarptırıyorum.
Kirkland gözetim altında
serbest bırakılacağımı söylemişti.
Serbest kalacağımı söylemişti!
Raporda yapılan düzeltmeleri
size sunmak isterim.
Temyize başvurabilirsiniz.
Şimdi işime devam etmek istiyorum.
Şimdiki dava, Maryland Eyaletinin
Della'ya karşı açtığı dava.
Sen delirdin mi?
Arthur!
Arthur, lanet olası!
Çekil şuradan!
Arabaya dokunma!
Çekil şuradan!
Sen delirdin mi?
-Dışarı çık!
-Lütfen kes artık!
Uzaklaşırsan çıkarım.
Senin neyin var?
Arabama ne yaptın?
Konuş bakalım.
Agee meselesini anlat.
Anlat bakalım.
Atladım.
Atladın mı? Atladın mı?
Demek atladın!
Unuttun!
Arabadan uzak dur!
Agee'nin hapse girmemesi gerekiyordu!
O hapse girmeyecekti!
10 ay sonra şartlı tahliyeyle
serbest kalır. Benim suçum değil.
Böyle davalardan nefret ederim.
Sana bir iyilik yapıyordum.
-Bu ne biçim bir iyilik?
-Her şeyin bir karşılığı vardır!
Senin umurunda değil mi?
Umursamıyor musun Warren?
Madem umursuyordun, sen niye gelmedin?
Ben umursuyorum, ama onları değil.
Onlar da insan Warren.
Onlar da insan.
Sadece insan.
Bu hafta içeri girmeseydi
haftaya girerdi.
Bu tip hataları bilirsin,
temyize git.
Temyize gidemem.
O öldü!
O öldü!
İçeri girdikten yarım saat sonra...
kendini asmış.
Kahretsin!
Üzgünüm.
-Kahretsin!
-Üzgünüm...
Kahretsin!
Yargıç!
-Yargıç!
-Evet.
Savcılıkla görüştüm.
Dava açacaklar.
-Kiminle konuştun?
-Frank Bowers'la.
Adam haklı.
Öbür türlü insanlar, bunun
politik bir karar olduğunu düşünürdü.
Her şeyin açık olmasını istiyorum.
Buna çok sevindim.
Tamam.
McCullaugh ne oldu?
Davanın yeniden görülmesi teklifimi
onaylamanız lazım. Ne oldu?
Ön hazırlıklar tamam.
Yakında bir tarih belirleriz.
Ön hazırlıklar da ne demek?
Siz benimle kafa mı buluyorsunuz?
Ya evet, ya hayır diyeceksiniz.
Ona sabırlı olmasını söyle.
Ne?
-Ne dedin?
-Sabırlı olsun da ne demek?
Yargıç, bu maddi zarar davası değil.
Burada bir insandan bahsediyoruz.
Hapishanede korkudan
ölmek üzere olan birinden.
Her gün hayatı için endişeleniyor.
Ona sabırlı olmasını söyleyemem.
Hapishaneler korkunç olmalı.
Bırak kendi cehennemlerini yaratsınlar.
Delirdiniz mi?
Siz neden bahsediyorsunuz?
Ceza sistemi suçlara engel olamıyor.
Haksız cezalar lazım.
Silahlı gasptan birini as bakalım.
Bir dene. Kaybedecek bir şeyimiz yok.
Sen ne dediğimi anlıyor musun?
Anlamıyorsun, değil mi?
Sizin şu müthiş ıslah etme
fikirleriniz yok mu...
lslah etme kavramı tam bir saçmalık.
Johnny Cash'i alıp...
hapishanede şarkılar söylettiğin zaman
insanların ıslah olacağına...
gerçekten inanıyor musun?
İnsanların çoğu sokaklarda işlenen
suçlardan artık bıktı.
Ne dediğimi duydun mu?
Arthur! Arthur!
Neler olduğunu söyleyebilir misiniz?
Kaç rehine var?
İstediğimiz tek şey bir açıklama.
Doktor hücresine dönebilecek kadar
iyileştiğini söylemişti.
Birden McCullaugh bir silah çıkarmış.
Bu gardiyanları nereden buluyorlar?
Eğitimleri yok,
bir motivasyonları yok.
Umarım bu işi halledebilirsiniz.
Çok fazla bekleyemeyiz.
Bu binada çok fazla mahkum var!
Açın.
Hemşireleri buradan uzaklaştırın.
Affedersiniz.
Onu daha fazla tutamadım.
Dönmesi gerekiyordu.
Demek öyle?
Mesele bu değil.
Hala nasıl ayakta duruyor bilemiyorum.
Çıkmadan önce ona bir sürü
sakinleştirici vermiştim.
Jeff!
Benim, Arthur.
Merhaba Bay Kirkland.
Merhaba.
-Nasılsınız?
-Çok iyi. Ya sen?
İdare eder.
-Yanına gelebilir miyim?
-Neredesiniz?
-Koridordayım.
-Sizi göremiyorum.
Şimdi görebiliyor musun?
Koridordayım.
Beni görebiliyor musun?
Görebiliyor musun?
Ne diyorsun, gelebilir miyim?
Sanırım evet.
Tamam, geliyorum.
Ne haber?
Bildiğiniz gibi işte.
Bu çok saçma Jeff.
Bunun farkında mısın?
Biliyorum. Ben rehine alıyorum...
Esas saçma olan bu.
Onları bağlamam 40 dakika sürdü,
çünkü düğüm atmasını bile bilmiyorum.
-Siz bilir misiniz?
-Bilmem... Sanırım.
Düz düğüm atmışsın.
Bu en kolayıdır. Bilemiyorum.
Bir bakabilir misiniz
düzgün bağlamış mıyım?
Tabii Jeff.
Şuraya bak.
Onları iyi bağlamışsın.
Düğümler sıkı.
Buraya gelmemelerini söyleyin!
Kimseyi istemiyorum!
Gidin buradan!
Gidin!
Jeff...
Bak, başaramazsın.
Anlıyor musun?
Başaramazsın.
Bu onların işi. Bu işler için
eğitiliyorlar. Lütfen.
Artık dayanamıyorum.
Bana tecavüz ettiler.
Hem de kaç defa.
Başka şeyler de yaptılar.
Jeff. Jeff...
Biraz yaklaşabilir miyim?
-Yaklaşabilir miyim?
-Evet.
Şuraya oturayım.
Seninle konuşmak istiyorum.
Beni dinle Jeff.
Sana ne diyebilirim bilmiyorum.
Gerçekten.
Tek bir şey söyleyebilirim...
Vazgeçmelisin.
-Neden vazgeçmeliyim?
-Dediğimi yapmalısın.
Herkes beni becerdi.
Sırada kim var?
Uzak durun lütfen.
Sadece kendime ait şu kadarcık bir yer
istiyorum, hepsi bu.
Yemin ederim Jeff...
Her şey düzelecek.
Elinizden geleni yaptınız.
Ama artık bir anlamı kalmadı.
-Ne yapacaksın?
-Hiçbir şey. Bir şey yapmama gerek yok.
-Burada böyle oturamazsın.
-Tabii oturabilirim.
İstediğim tek şey bu.
Tamam.
-Burası çok soğuk.
-Paltomu ister misin?
Bacaklarım... Tanrım!
Bacaklarıma kramp girdi,
kımıldatamıyorum.
Kalkma!
Arthur! Atla.
-Bugün pazar Carl.
-Sana göstermek istediğim bir şey var.
Ne var?
Duyduğuma göre ortağın
geri dönüyormuş.
-İşine devam etmesine izin verirler mi?
-Tabii. Neden olmasın?
Doğru, bu işlerde akıl sağlığı
şart değil.
Hadi, ne göstereceksin?
Benden ne istiyorsun?
Sana bir hediyem var.
lyiliğine karşılık bir iyilik.
Ona fotoğrafları ver tatlım.
İşte.
Etik Komisyonunun başkanı...
Yargıç Fleming ve bir orospu.
İyi fotoğraf çekiyor ha?
Ne diyorsun, bunlar iki yıllık
mahkeme masraflarımı karşılar mı?
Carl...
Al şu fotoğrafları.
Sana değer verdiğimi göstermek için.
Vay be!
Bak Arthur...
Bu fotoğraflar iğrenç, ama Fleming'in
Shephard'a tecavüz ettiğini kanıtlamaz.
Yapmış.
O piç herif suçlu.
Tamam. O zaman davayı bırak.
-Yapamam.
-Neden?
Çünkü kırbaçlı adam
bana şantaj yapıyor.
Şantaj mı?
Nasıl?
Uzun zaman önce bir müvekkile
ihanet etmiştim.
Çok uzun hikaye.
Demek Zinoff senin dosyanı
onun için çıkarmıştı.
Nasıl yani?
Komisyondan çıkınca
senin geçmişini inceledik.
-Beni mi incelediniz?
-Evet.
Zinoff istemişti.
Neden istediğini bilmiyordum.
Yani biz seninle birlikteyken...
arkadaşlarınla hayatım hakkında
bir karar mı veriyordunuz?
-Söyler misin?
-Bitirmeme izin verir misin?
Sonra Zinoff senin dosyanla
kişisel olarak ilgilenmek istedi.
-Yemin ederim hiçbir şey bilmiyordum.
-Bütün bunlar çok iğrenç!
Öyle düşünüyorsan onlara karşı koy.
Hiç durma.
Onlarla mücadele et.
Sonuçlarına da katlan.
Sonuçlarına katlanayım...
Barodan atılırım.
-Biliyorum.
-Ben avukatım. Başka bir işten anlamam.
O zaman onu savun. Davayı kazanırsın.
Barodan da atılmazsın.
Çok da önemli bir avukat olursun.
Yargıcın biri, tecavüzden
ve dayak atmaktan suçlu.
Saçmalıyorsun.
Suçlu olduğunu bilmiyorsun.
Suçlu olduğunu düşünüyorsun
çünkü ondan nefret ediyorsun.
Suçlu olsa bile
ne fark eder ki?
Bir ceza avukatı suçlu olanları da
savunmak zorundadır. Bunu biliyorsun.
Sen onu savunur muydun?
Savunurdum, çünkü bu benim işim,
biliyorsun.
Bak...
Müvekkillerini en iyi şekilde
savunacağına dair yemin ettin.
Bunu yapamıyorsan bırak bu işi.
Bunları nereden buldun?
Birkaç gündür onları yanımda taşıyorum.
Bu ne anlama geliyor?
Kafan tıkır tıkır çalışıyor.
Seks fotoğrafları, seks suçu...
Acaba suçlu mu?
Suçlu mu?
Evet.
Ya yalan testi?
Ya görgü şahidi?
Nasıl yaptın?
Hepsini ben ayarladım.
Evet, artık biliyorsun.
Mahkemede görüşürüz Arthur.
Bunları unuttun.
Veda etmeye mi geldin?
Arthur sahil güvenlikte.
Anlayamıyorum.
Gittikçe kötüleşiyor.
Belli olmuyor.
Gidip geliyor.
Üç haftadır gelmiyorsun.
Seni çok özledi.
Çok meşguldüm.
Bir davam vardı.
Biliyorum.
Senin için bu çok önemli.
Ama üç salı gelmedin,
o da zaman kavramını yitirdi.
Biliyor musun...
ona bir şey olsa
ne yaparım bilemiyorum.
-O benim ailem.
-Seninle gurur duyuyor.
Onun sayesinde avukat oldum.
Olmamı o istemişti
ve bunu için de her şeyi yaptı.
Onun için...
avukat olmak
olabileceğin en iyi şeydi.
Sayın yargıç,
dava başlamak üzere.
Geliyorum!
Geliyorum!
Çok çekici biri olduğunu
kabul etmelisin.
Onu yine görmek isterim.
Başaracaksın.
Sadece basit ve düz cevaplar ver.
Sessiz olun.
Herkes ayağa kalksın.
Salondaki herkes yerine geçip
hazırlansın.
Sayın Yargıç Francis Rayford.
Oturun.
Çok basit.
Burada bir yargıç var,
adaletin temsilcisi.
Bu genç kızı hunharca dövmekle
ve tecavüz etmekle suçlanıyor.
Bu konuda bir şey yapabiliriz.
Bunu bugün,
birlikte yapabiliriz.
Burası bizim savunma kalemiz olsun.
Sadece suçlu olduğuna karar verin.
Yardımınıza ihtiyacım var.
Teşekkürler.
Savcı açılış konuşmasını tamamladı.
-Savunma tarafı hazır mı?
-Evet sayın yargıç.
Sayın yargıç, Bay Foreman,
sayın jüri üyeleri...
Benim adım Arthur Kirkland.
Sanığın avukatıyım.
Yargıç Henry T. Fleming'in.
Şurada oturan bey savcı.
Hiç bu kadar mutlu olmamıştı.
Bugün çok mutlu
çünkü bir yargıcın peşinde.
Ve eğer onu yakalayabilirse...
bir yıldız olacak.
Bu ayki Hukuk Dergisine konuk olacak.
Orta sayfaya.
Ayın avukatı.
Ve bu davayı kazanabilmesi için
size ihtiyacı var.
Tabii, çünkü sizden başka bir şeyi yok.
O yüzden sizin içinizdeki
o duyguyu yakalamaya çalıştı.
"Güçlü birini yakalayalım.
Bir yargıç yakalayalım" duygusunu.
Bütün bunlara rağmen, herkes buraya
adalet yerine gelsin diye toplandı.
Adalet de, her aklı başında insanın da
söyleyebileceği gibi gerçeği bulmaktır.
Burada gerçek nedir?
Çok üzücü bir gerçek var.
Bu genç bayan dövülmüş
ve tecavüze uğramış.
Başka bir gerçek de şu,
savcılığın tanığı yok.
Kurbanın kendi ifadesinden başka...
tek bir kanıtları yok.
Başka bir gerçek de,
müvekkilim kendi arzusuyla...
ki savcılık da bunu
çok iyi biliyor...
yalan testinden geçti.
İtiraz ediyorum!
Bu kanıt sayılmaz.
-Hadi Arthur.
-Ve gerçeği söyledi.
Jüri bu son söylenenleri
dikkate almasın.
Yalan testi geçerli kanıt olarak
kabul edilmez.
Özür dilerim sayın yargıç.
Biz işimize dönelim.
Adalet nedir?
Adaletin amacı nedir?
Adaletin amacı suçluyu cezalandırıp
masum olanı serbest bırakmaktır.
Çok basit, değil mi?
Ama bu kadar basit değil.
Savunma avukatlarının görevi...
bireyin haklarını korumaktır.
Savcılığın görevi de eyalet yasalarının
uygulanmasını sağlamaktır.
Herkese karşı adil.
Ama burada bir sorunumuz var.
Bu nedir, biliyor musunuz?
İki taraf da kazanmak ister.
Kazanmak isteriz.
Gerçeği umursamadan
kazanmak isteriz.
Adaleti umursamadan kazanmak isteriz.
Suçlu olan kim umursamadan.
Kazanmak her şeydir.
Bu adam bugün kazanmayı çok istiyor.
Bu onun için çok önemli.
Kazanma ihtimaliyle
öyle sarhoş olmuş ki...
bu iş için zorunlu olan
bir şeyi unutmuş.
Davayı unutmuş.
Ortada bir dava yok. Ben göremiyorum.
Siz görebiliyor musunuz?
Savcılığın açacak
bir davası olması lazım.
Tek bir tanık yok.
Kurbanın kendi ifadesinden başka...
tek bir delil yok.
Benim elimdeyse herhangi bir davayı
bitirebilecek şeyler var.
Müvekkilimin şahitleri var.
Referansları var.
İfadeler var. Yan yana koysanız
buradan Washington'a kadar gider.
-Yalan testi var.
-İtiraz ediyorum!
Kabul edilmiştir. Bay Kirkland,
usule aykırı davranıyorsunuz.
Ama beni rahatsız eden bir şey vardı.
Bir türlü
aklımdan çıkartamadığım şey şuydu...
neden?
Bu genç bayan neden yalan söylesin?
Yalan söylemesinin sebebi
ne olabilirdi?
Müvekkilim masumsa o zaman
bu kız yalan söylüyordu. Neden?
Şantaj için mi?
Hayır.
Kıskançlıktan mı?
Hayır.
Dün bunun nedenini buldum.
Bir sebebi yoktu.
Niye biliyor musunuz?
Çünkü yalan söylemiyordu.
Sayın jüri üyeleri...
Savcılık makamı...
bugün bu adamı yakalayamayacak.
Hayır!
Çünkü onu ben yakalayacağım!
Müvekkilim, saygıdeğer
Yargıç Henry T. Fleming...
hemen hapse tıkılmalıdır!
Bu orospu çocuğu suçlu!
Bu herif suçlu!
Şuradaki herif...
O herif bir pislik!
Tam bir pislik.
Bu adam serbest kalırsa...
o zaman burada
gerçekten yanlış olan bir şey var.
-Usule aykırı davranıyorsunuz.
-Siz usule aykırı davranıyorsunuz!
Bütün mahkeme!
Herkes usule aykırı davranıyor!
Bu seks manyağı, ahlaksız herif...
bu kadını dövüp tecavüz etmiş.
Ve yine yapar!
Bu bir gösteri! Gösteri!
"Anlaşalım mı" oyunu!
Anlaşalım!
Anlaşma yapalım mı Frank?
Kadınları dövmekten hoşlanan
akıl hastası bir yargıcım var.
Önerin ne?
Üç hafta gözetim mi?
Seni piç herif!
Senin insanları
korumaya çalışman lazım.
Sense onlara tecavüz edip öldürüyorsun!
McCullaugh'yı sen öldürdün!
Onu sen öldürdün!
Durun!
Durun!
Açılış konuşmamı bitirdim sadece!
Kahretsin.
Yargıç davayı kazandın dedi.
Adam 10 yıl yedi.
Merhaba Arthur.
Seni gördüğüme sevindim.
Güzel bir gün.