Tip:
Highlight text to annotate it
X
Kafamda özgün bir düşünce var mı?
Kel kafamda? Belki daha mutlu olsaydım,
saçlarım dökülüyor olmazdı.
Hayat kısa. iyi değerlendirmem gerek.
Bugün kalan hayatımın ilk günü.
Ben yürüyen bir klişeyim. Doktora gidip,
bacağımı muayene ettirmem gerek.
Yanlış bir şey var. Kalça kemiğim.
Dişçi gene aradı. Çok geç kaldım.
işlerimi ertelemeyi kesersem, daha
mutlu olabilirim.
Tek yaptığım koca kıçımın üstünde oturmak.
Kıçım bu kadar büyük olmasaydı, daha mutlu
olabilirdim. Gömleklerimi kıçımı saklamak
için sarkıtmazdım.
Tekrar jokinge başlamalıyım.
Günde 5 mil, bu sefer yapmalıyım.
Belki de kaya tırmanışı. Hayatımı
tersine çevirmeliyim. Ne yapmam gerek?
Aşık olmam gerek. Bir sevgilimin
olması gerek. Daha fazla okumalıyım.
Kendimi geliştirmeliyim.
Rusça falan öğrensem nasıl olur?
Ve ya bir enstrüman alsam?
Çince konuşabilirim.
Çince konuşan ve obua çalan senaryo
yazarı bulmak oldukça güç. Bu harika
olur. Saçımı kısa kestirmem gerek.
Kendimi ve insanları saçlarım konusunda
kandırmaya çalışmayı kesmeliyim.
Ne kadar üzücü?
Olduğum gibi görünüp, kendime güvenmeliyim.
Kadınların etkilendiği şeyde bu değil midir?
Erkeklerin çekici olmasına gerek yok.
Ama bu doğru değil. Özellikle de şu
günlerde. Bu aralar erkeklerin üzerindeki
baskı neredeyse kadınların üzerindeki kadar.
Neden sadece var olduğum için gülünç
duruma düştüğümü hissediyorum?
Belki de beyin kimyamdan dolayıdır.
Belki de benimle ilgili yanlış olan şey budur.
Kötü kimya. Hormonel sorunlar ve korkular
kimyasal dengesizliğe indirgenebilir.
ya da bir çeşit tepki vermeyen sincapsa.
Bu konuda birinden yardım...
ama akabinde de çirkin olacağım.
Hiçbir şey bunu değiştiremez.
- Kapa çeneni! Kapa çeneni. Tamam mı?
John Malkovich Olmak film seti.
Yaz, 1998
Bugün kamera sorunlarımızı çözmeye
çalışalım. Zamanı iyi değerlendirelim.
J. Malkovick, Aktör
Bunlar çok önemli tamam mı? Herkesin
beni iyi dinlemesini istiyorum.
Çekim için önemli bir şey olmadığı
sürece vakit kaybetmeyin. Tamam.
Bunu 400 poundluk lastik gibi oturan
insanlara söylüyorum.
O elbiseyi beğeniyorum. Tamam.
T. Smith Bas yönetmen yardımcısı
- Çocuklar, bu tavsiyeye dikkat etseniz
iyi olur. Tamam mı? Buna dikkat edin.
Lance Acord Kameraman
Çekim için hazırlanın. Kamera
masadan biraz daha uzağa.
Charlie Kaufman Senarist
Sen, kamerayı kapatıyorsun.
Sahneden çekilmem mümkün mü acaba?
Burada ne yapıyorum? Neden bugün
buraya gelmek için zahmet ettim? Kimse
adımı bile bilmiyor gibi. Bu gezegende
40 yıldan beri varım ve henüz tek bir
şeyi bile anlayamadım. Neden
buradayım? Buraya nasıl geldim?
Hollywood, California
4 milyar kırk sene öncesi
Bacağım ağrıyor. Kanser olup olmadığını
merak ediyorum. Orda bir ampul var.
Terlemeye başladım. Terlemeyi kes.
Terlemeyi kesmem lazım.
Alnından dökülenleri göremiyor musun?
Oh, sh, saçıma bak. Kel olduğumu
düşünüyor. Ben kelim. O...
- Bence harikasın.
- Vay canına. Sağol. Bunu duymak çok hoş.
- Dağ gezisi çok hoşumuza gitti.
- Teşekkürler.
- Eşsiz bir ses. Beynine açılacak
bir kapı bulmak çok hoşuma gider.
- inan bana komik değil.
- Bana bu küçük çılgın projemiz
hakkındaki görüşlerini anlatsana?
- Birincisi, bence harika bir kitap.
Susan Orlean, Orkide Hırsızı
- Laroche komik bir karakter değil, değil mi?
- Kesinlikle. Ve Orlean, orkideleri
çok büyüleyici yapıyor.
Artı Florida, orkide şiirleri ve
Kızılderililer hakindeki düşünceleri.
Harika bir New Yorker çalışması.
Ve kitaba sadık kalmak istiyorum ve filmin
suni bir kurgusu olmasından çok tek
başına var olmasını sağlamak istiyorum.
Harika! Sanırım bunun ne anlama
geldiğini tam olarak anlamadım.
Oh... Bende anlamından tam olarak emin
değilim. Sıradan bir Hollywood filmi
yaparak kitabı mahvetmek istemiyorum.
Bilirsin iste, orkidelerin çalınmasını
yada orkidelerin uyuşturucuya
dönüştürülmesini anlatanlar gibi.
Neden sadece ve sadece çiçekleri
anlatan bir film olmasın?
- ileride Susan Orlean ve LaRoche aşık
olabilir diye düşündüğümüzü sanıyordum.
- Tamam. Söyle açıklayayım, cinsellik,
silahlar ya da araba kovalamaca
sahneleri yer alsın istemiyorum.
Yada karakterler, bilirsin iste, hayatı
derinlemesine anlayan karakterler, git
gide karakterlerin birbirine benzemesi,
engelleri aşmaları ve sonunda başarıya
ulaşmaları. Anlıyor musun? Demek
istediğim, kitap böyle değil. Ve...
...yaşam böyle değil.
Anlıyor musun? Böyle değil. Ve...
Bununla ilgili çok güçlü hislerim var.
- Joh Laroche uzun bir adam,
sopa kadar zayıf, donuk bakışlı.
düşük omuzlu, ön dişleri
olmamasına rağmen yakışıklı.
2 yıl önce New Yorker dergisine bir
hikaye yazmak için Florida'ya gittim.
Bu, ender bulunan orkidelerle yakalanıp
tutuklanan beyaz bir adam ve üç
Seminole yerlisi hakkındaki yazıyı
okumamdan sonraydı. Orkideleri
Fakahachee,Sahil Eyaleti
Özel Alanından çalmışlardı
Eyalet Karayolu 29, Florida, 2 Yıl Öncesi
Doğal seleksiyon, her canlının lehine
islediği sürece, canlıların fiziksel ve
zihinsel yetenekleri
mükemmelliğe doğru gelişecektir.
Bunu gözlemlemek oldukça ilginç...
- Şiirsel güzellik ıhlamur ağacıdır...
bir hayalet.
Kes şunu, Russell.
Fakahatchee Sahil Eyaleti Özel Alanı
- Warren.
- Selam.
- Size o yastık kılıfları içinde ne
olduğunu sorabilir miyim acaba?
- Evet, efendim. Elbette sorabilirsiniz.
- Tamam, o zaman soruyorum.
- Tamam, o zaman. Bakalım.
5 cins bromeliad,
bir peperomia, 9 orkide türü...
bilirsin işte, arkadaşlarımın bataklıktan
topladığı 130 kadar bitki.
- Eyalet arazisinden bitki
toplamanın yada hayvan avlamanın
suç olduğunu biliyorsun.
- Evet ve sakın unutma, bu bitkilerin
hepsi tehlikeli efendim. Her biri.
- Kesinlikle. Sorun da bu.
Burası eyalet özel arazisi.
- Evet, efendim. Aynen öyle.
Ama, oh, arkadaşlarımın üçü de Seminole
Kızılderelisi. Bunu daha önce belirtmiş
miydim? Florida Eyaleti ve James E. Billie
arasında olanları bildiğine eminim.
Yani Seminole Şefi Billie bir panter
öldürse bile...
kaçtı 40 ülkede mi?
- 40.
- 40.
- Eyalet onu yargılayamaz, çünkü o bir
Kızılderili, bunu biliyorsun değil mi? Ve
bu onun hakkı. Onun bu faaliyetlerini
öğrenen biz beyaz korumacılar olması
durumu apayrı. Ancak daha önce
başarısızlıkla sonuçlanan
3 ayrı olaydan bahsetmiyorum tabi,
Seminole'lari palmiyeleri çalmakla
suçladılar ki ben bunu
kulübelerinin çatılarını yapmak
için kullandıklarına inanıyorum.
Buna ne dersin, Strut?
- Evet, doğru söylüyor. Onları sadece
kulübeler için kullanıyoruz.
- Evet.
- Evet.
- Evet?
- Evet, ama ben...
henüz gitmenize izin veremem.
Biraz bekleyin.
- Tamam.
- Charles, sen misin?
Öğlen yemeği yedin mi?
Fırındaki karides kokteylini yedim.
Senin miydi? Umarım değildir.
Hatırlayamadım ve yedim.
Belkide bundan sonra yemeklerimizin
üzerinde isimlerimizi yazmalıyız. Ne dersin?
Senin neyin var?
- Sırtım.
- Hey, Charles, çok sevineceksin.
Beni evinden çıkartacak bir planım var.
- İş bulmak bir plandır.
Planın iş bulmak mı?
- Davullar, lütfen. Tıpkı senin
gibi bir senarist olacağım.
Bunu diğer çabucak zengin olma
tasarılarımdan biri gibi gördüğünü
biliyorum, ama bu sefer doğru yapıyorum.
3 gün sürecek bir kursa yazıldım.
Sadece 500 dolar!
- Senaryo yazma
kursları beş para etmez.
- Teoride seninle aynı fikirdeyim
ama bu seferki çok farklı.
Bu seferki film endüstrisinde
oldukça fazla saygı görüyor.
- Hayır, sakin film endüstrisi deme.
- Affedersin, unutmuşum. Charles,
bu adam senaryo yazmayı biliyor.
İnsanlar ülkenin dört bir tarafından onunla
çalışmak için geliyor. Geri ödeyeceğim,
dostum, param olur olmaz.
- Sana bir şeyi açıklamama izin ver.
- Pekala.
- Her kim bir cevap bulduğunu söylüyorsa
ümitsiz insanları etkilemek istiyor demektir,
dinlerin olduğu dünyada...
- Ben sadece, sen bunu bana anlatırken
sırt üstü uzanmam gerek. Affedersin,
özür dilerim. Tamam, devam et.
Affedersin. Tamam, hadi başla.
- Kural yoktur, Donald. Ve her kim kural
olduğunu söylüyorsa, bilirsin işte...
- Kural değil, prensip.
McKee'ye göre bir kural yapmak zorunda
olduğun şekli belirtir. Bir prensipse bunu
gerçekler ve her zaman hatırlanır.
- Başladığım senaryo, çiçeklerle ilgili.
Daha önce hiç kimse çiçeklerle ilgili
bir film yapmadı.
Bu yüzden, bir rehber yok.
- Ya Algernon için Çiçekler?
- Bahsettiğin çiçeklerle ilgili değil
artı o film falanda değil.
- Affedersin, izlememiştim. Devam et.
Bak, söylemek istediğim şey şu, amacın
yeni bir şey yapmaya çalışmaksa o
öğretmenler tehlikelidir. Yazarlar bu
amaca her zaman ulaşmalıdır. Yazarlık
bilinmeyene yapılan bir yolculuktur. Bu
maket uçak yapmak gibi değildir.
McKee eski bir Fulbright mezunu,
Charles. Sende Fulbright mezunu musun?
Bir şey söyle. Bu gece bir şeyler duymaya
çalışıyorum ve hiçbir şey söylemiyorum.
Gülemiyorum. Komik bir şey söyle.
Partilerden nefret ederim, Emilia.
Neden buraya geldik?
- Çünkü biz genç modasını belirliyoruz,
değil mi?
- Daha çok yerde oturan yaşlı
zavallılar gibiyiz, Emilia.
- Tanrım, Charlie. Kendi adına
konuş. Tamam...
Charlie, simdi seni neşelendireceğiz.
Bu yaşlı Charles Kaufman durumunu
bugün ve sonrası için çözeceğiz.
- Tamam.
- Tamam. Bakalım. Neye ihtiyacın var?
Ne? Ne? Ne?
Orkide senaryosunu aldığın için sevindim.
- Gerçekten mi?
- Gerçekten! Bence senin hazırlaman
senin için çok iyi. Demek istediğim,
bu, doğayla ilgili daha büyük projelerde
çalışmana zemin olacak.
- Evet, hala işi bana verdiklerine
inanamıyorum. Yani, o yemekten sonra,
manyak gibi terliyordum,
bos konuşuyordum, berbattım.
- Heyecanlıydın çünkü o çok güzeldi.
Hepsinin tek sebebi bu.
- Onu güzel bulduğumu nerden biliyorsun?
- Seni 8 aydır tanıyorum ve bu süre içinde
sanırım seni neyin terleteceğini öğrendim.
Her neyse. Sırada ne var?
Sana yeni bir gömlek lazım.
Bu çiçekli gömlekler renksiz
yada gri tonlarda değil.
- Bu gece benimle geldiğin için
teşekkürler, Emilia.
Başlamak, başlamak...
Nasıl başlamalı?
Açım. Kahve içmeliyim.
Kahve düşünmeme yardımcı olur.
ilk önce bir şeyler yazmalıyım
böylece arkasından kendimi
kahveyle ödüllendirebilirim.
Kahve ve çörek. Tamam.
Temaları oturtmam lazım.
Belki de muzlu fıstık.
Çörek alacağım.
Orkide avlamak ölümcül bir iştir.
Orinco Nehri, Venezüella. 100 yıl öncesi
Viktorian-dönemi orkide avcısı William
Arnold bir toplama seferinde boğuldu.
Aussimers, Asya'da arkasında
tek bir iz bile bırakmadan kayboldu.
Augustus Margary diş ağrısı, romatizma,
ve dizanteriden kurtuldu.
Görevini tamamladığında öldürüldü
ve Bhamo'nun ötesine gitti.
Laroche orkideleri çok seviyordu
ama ben en az bir o kadarda
onun orkideleri
toplamaktaki güçlüğü ve tehlikeyi
sevdiğine inanmaya başladım.
Miami, FL. 6 ay sonrası
- Ben yaklaşık 12 yıldan beri
profesyonel bahçıvanım.
Kendime ait bir seram vardı taki kasırga
onu yerle bir edene kadar. Ben profesyonel
bir bitki yetiştirme öğretmeniyim.
Bitki toprakları konusunda
60'tan fazla konferans verdim.
Yazılarım dergilerde
ve kitaplarda yayınlandı. Orkidelerle
ilgili çok derin deneyimlerim var. Aseptik
şartlar altında orkidelerin eşeysiz
üremeleri konusunda deneyimliyim.
Tabi bu laboratuar çalışması.
Bu sizin sera işlerine hiç benzemez.
Muhtemelen ben tanıdığım en zeki insanım.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
- Bay Laroche, ben Susan Orlean.
New Yorker'da yazarım.
Bu dergi bir...
- New Yorker'i duymuştum.
New Yorker.
Evet, New Yorker, değil mi?
Evet. Ben sadece, buradaki durumunuzla
ilgili bir yazı yazmak istiyorum.
- Oh, öyle mi? Bunu da katın, burada
olup bitenler umurumda değil.
Ben haklıyım ve bunu
bir üst mahkemeye kadar götüreceğim.
Bugünkü yargıç kendini becerebilir.
Bunu gerçekten yazacak mısın?
- Kesinlikle.
- Eyalet Karayolu 29'da başlıyoruz.
Külüstür beyaz bir minibüs
Fakahatchee Eyalet Özel Arazisi'ne
sapıyor. Minibüsün şoförü zayıf,
ön dişleri olmayan bir adam.
Bu adam John Laroche.
Ara vermem gerek.
- Çello konçertosunu çok seviyorum.
- Evet, bende. Harikaydı.
Sonu biraz garipti ama...
- Oh, hayır. Tanrım. Heyecan vericiydi.
Oldukça coşkuluydu.
Solist inanılmaz derecede yetenekli,
kusursuz. Basımı döndürdü.
Çelloyu onun gibi çalabilmek isterdim.
- Zaten çalıyorsun.
- Oh, kes sunu Charlie. Çalamıyorum.
Ben en iyi ihtimalde vasat sınıfındayım.
- Çello çalmanı dinlemek
çok hoşuma gidiyor.
- Oh, sağol, Charlie.
İşte geldik.
Eee, beni bıraktıktan sonra ne yapacaksın?
- Muhtemelen yatacağım.
Yarın yapacak bir sürü işim var.
-İyi geceler o zaman
- Biraz uzaklaşmalıyım. Su aralar
senaryo konusunda oldukça
zorluk çekiyorum.
Çok küçük düşünüyorum. Sadece
Laroche'yle ilgili yazıyorum.
Bu yeterli değil. Ben çiçeklerle ilgili bir
şeyler yazmak istiyorum. Her neyse,
sebebini bulamadım ve son zamanlarda
pek iyi uyuyamıyorum, bu yüzden
eve gidip uyumayı denemeliyim.
Güne zinde başlamam gerek.
Aksi takdirde senaryodan uzaklaşırım.
- Anlıyorum. Umarım bunun sebebini
bulursun, Charlie. Gerçekten.
- Sağol. Benimle çıktığın için teşekkürler.
- Rica ederim. İyi vakit geçirdim.
- Yani, her neyse, önümüzdeki hafta sonu
orkide sergisi için Santa Barbara'ya
gitmek zorundayım.
Gelmek istersin diye düşündüm.
- Hayır. Önümüzdeki hafta sonu
çıkabileceğimi sanmıyorum.
Gelebileceğimi sanmıyorum.
Önemli bir işim var. Affedersin.
- Tamam. Pekala.
- Neden duraksadım? Tavuk gibiyim.
Ben sersemin tekiyim. Onu öpmem
gerekirdi. Her şeyi mahvettim.
Derhal gidip kapıyı çalmalı ve onu
öpmeliyim. Bu çok romantik olur.
ileride çocuklarımıza anlatacak bir anı olur.
Hemen şu anda bunu yapacağım.
Florida, 3 yıl öncesi
- Selam.
- Merhaba.
- Beni aldığın için teşekkürler.
- Minibüsüm dökülüyor ama
piyango bana çıkar çıkmaz,
kendime güzel bir araba alacağım.
Sen ne kullanıyorsun?
- Şey, kiralık araba,
markası Lumina.
- Güzel. Sanırım bir tanede
onlardan alacağım.
işte gidiyoruz.
Bu insanlar araba kullanmayı nerde
öğreniyorlar? Dünya çıldırmış.
- Bahçecilik dünyasında
ne kadar başarılı olduğunu
duyduğumda çok etkilendim.
- Evet. Bak, bilmen gereken şey
benim tüm hayatım değerli bir
bitkiyi aramakla geçiyor.
O bitki bir hayalet.
- Neden hayalet orkidesi?
- Lanet şey çok ender bulunuyor.
Anlıyor musun? Dünyada onu toprağa
ekmeyi bilen tek kişi benim.
Kafamdaki şuydu; onu almak için
Kızılderilileri bataklığa götür.
Çünkü bunu araştırdım. Ben bitkiye
dokunmadığım sürece, Florida da
bize dokunamaz. Çiçeklerin dükkanlarda
hali hazırda satılmasını engelliyorum.
Ben bir kahramanım. Çiçekler emniyette.
Laroche ve doğa kazanıyor.
Büyüklük sanıları
- Son kısmı yazdın mı?
- Evet. Elbette.
- Orkideler dünyadaki en seksi
çiçeklerdir. Orkide adi Latince'deki
orchis kelimesinden türemiştir,
*** anlamına geliyor.
- Hiçbir şey...
- Hey Charles,
yarın senaryoma başlayacağım.
- O kelimeyi kullanma.
- Affedersin. Neyse, Kuzuların Sessizliği’nin
Sapık’la birleşimi olduğunu söyledi.
- Belki de birlikte çalışmalısınız.
Annemin kurguda iyi olduğunu duyuyorum.
Neden Emilia artık gelmiyor?
Çok mu ileri gittin?
- Merhaba. Ben John Laroche'yi
arıyorum. Merhaba. Merhaba.
John hakkında bir makale yazıyorum,
geçerken uğramak istedim. Onu
görebileceğimi umuyordum.
- John bugün burada değil.
- Oh. Bataklıkta onunlaydın değil mi?
Seni mahkemede gördüm.
Tek bildiğim bu.
- Evet, ben Matthew Osceola.
- Susan Orlean. Tanıştığımıza memnun
oldum. Belki de seninle konuşabiliriz.
Çok daha fazlasını
hissetmeye başlıyorum...
- Saçların çok güzel.
- Oh, teşekkür... çok teşekkür ederim.
teşekkür ederim, bu sabah yıkadıktan
sonra kuruttum.
Sadece yeni bir saç
şekillendirici kullandım.
- Üzüntünü görebiliyorum. Bu çok güzel.
- Sadece yorgunum. Hepsi bu.
Tek sorunum bu.
Belki biraz konuşabiliriz böylece geçmişiyle
ilgili biraz daha fazla bilgi sahibi olabilirim.
Seninle konuşmayacağım.
Üstüne alınma ,Bu Kızılderili tarzı.
Angraecum sesquipedale.
Ne güzellik! Tanrım!
Darwin'in bununla ilgili yazıları var.
Charles Darwin? Evrim. Merhaba?
Aşağıya kadar uzanan nektar sapını
görüyor musun? Darwin 12 inçlik
burnu olan bir güvenin
onu polenledigini varsaydı. Herkes
onun deli olduğunu düşündü. Daha
sonra bunun 12 inç uzunluğunda
hortumu olan bir güve olduğu anlaşıldı.
Bu arada hortum burun anlamına geliyor.
- Hortumun ne olduğunu biliyorum.
- Konumuzdan sapmayalım.
Sidik yarıştırmıyoruz.
Harika olan şey, her çiçeğin onu
polenleyen böcekle arasında özel
bir ilişki olması. Çünkü bazı orkideler
onu polenleyen böceğe benzer
bu böceği o çiçeğe çeker.
Çiçek onun çiftidir, ruh esidir.
Ve başka hiçbir şeyi onunla aşk
yapmaktan daha fazla istemez.
Böcek uçar ve başka bir
ruh eşine konar, onunla aşk yapar
dolayısıyla onu polenlemis olur.
Ne çiçek nede böcek az önce
yaptıkları aşkın önemini anlar.
Demek istediğim, küçük dansları
sayesinde dünyanın devam ettiğini
nasıl anlayabilirler ki? Ama bu böyle...
...yapmaya tasarlandıkları şeyi
basitçe yerine getirirler ve
kocaman, muhteşem bir şey olur.
Bu şekilde bize nasıl yasayacağımızı
gösterirler. Sahip olduğun tek
barometrenin kalbin olduğunu görmen.
Çiçeğini seçtiğin zaman, hiçbir şeyin
yoluna çıkmasına izin vermemen.
Oldukça sağlam bir karakteri var. Ön dişleri
olmaması onu hiç rahatsız etmiyor.
Neden dişlerini yaptırmıyoruz?
Görünüşe göre insanların ona
bakması onu çekingen yapıyor.
Kimse bundan çok fazla zevk almaz...
- Olağanüstü biri.
- Altın madeni bulmuş
gibi konuşuyorsun, Sue.
- Olabilir, bilemiyorum.
aklından çıkmıyor. Güneş gözlüklerini
takıyor ve etrafta boynundakilerle
şıkır şıkır dolaşıyor.
- Onlara minibüsü anlatsana.
- Tamam, minibüs, minibüs?
Tuvalete gitmeden minibüsü anlatamam...
- Pekala.
- Müthiş, neredeyse...
- Minibüste mi yaptınız?
- Kapa çeneni.
Sakın anlatma. Sakın anlatma.
- Tamam, minibüs.
Bu minibüs bir sürü ıvır zıvırla dolu.
- Kapa çeneni.
...kürekler, yemek kapları, gübre. Susie,
onun gübre olduğunu umduğunu söyledi.
Laroche'nin onunla ilgili aromatik bir
görünüşü olduğuna emin. Muhtemelen
aşırılığı yüzünden kişisel hijyene önem
vermediğini söylüyor. Belki de tüm suyu
orkideler kullanıyordur.
- insanların bu bitkileri istediği kadar
çok bir şeyleri istemek istedim.
Ama, bu benim bileşimimin bir
parçası değil. Sanırım benim
bastırılmamış tutkularım var.
Bir şeyleri tutkulu bir biçimde önemsemenin
nasıl hissettirdiğini bilmek istiyorum.
Bir insan hayalet orkideyi görecek
kadar şanslı olabilir mi? Görürse
diğerleri anlamını yitirir.
Hayalet orkide gerçekten bir hayaletse,
insanların yıllarca, peşinden millerce
yol katetmesini sağlayan
büyülü bir şey olmalı.
Eğer gerçek bir çiçekse,
beni orkideleri sevmeye iten sebebin
ne olduğunu görmek isterim. Aslında
özellikle orkideleri sevmem.
Tek görmek istediğim insanların
nasıl bu kadar garip ve güçlü bir
şekilde ona kapıldıkları.
Eee, bıraktığında kaç tane
kaplumbağa toplamıştın?
- Ondan hemen sonra ilgimi kaybettim.
- Oh...
- Buz Devri fosillerine aşık olunca
kaplumbağaları unuttum.
Ne bulursam topladım.
Fosiller bu beş para etmez
dünyada benim için anlamı
olan yegane şeylerdi. Fosiller
eski aynaları yeniden sırlamak için
kullanılır. Annem ve ben 19. yüzyılın
en geniş Hollanda yapımı ayna
koleksiyonuna sahiptik. Muhtemelen
bizim hakkımızda yazanları okumuşsundur.
Ayna Dünyası, Ekim 1998.
Buralarda bir yerlerde bir kopyası vardı.
Sanırım kendini bu derece adadığın
bir işten nasıl kopabildiğini
öğrenmek istiyorum.
Yani, kaplumbağaları hiç mi özlemedin?
10 sene boyunca hayatını verdiğin
şeyi hiç özlemedin mi?
- Bak sana bir hikaye anlatacağım.
Tamam mı? Bir zamanlar,
kendimi feci bir şekilde
tropikal balıklara kaptırmıştım. Evimde
60 tane akvaryum vardı. Uygun balıkları
bulabilmek için tüpsüz dalış yapardım.
Anisotremus virginicus.
Holacanthus ciliaris,
Ohaetodon capistratus.
Aklına ne gelirse.
Bir gün, balıkların canı cehenneme dedim,
balıklardan vazgeçtim. Ve bir daha
okyanusa ayağımı bile sokmadım.
Balıkların hikayesi işte böyle.
Bu 17 yıl önceydi ve o günden beri
parmağımı bile okyanusa sokmadım.
Okyanusu çok severim.
- Ama neden?
- Balıklarla işim bittide ondan.
- Bir şeyi gerçekten çok sevseydiniz,
vazgeçmek daha zor olmaz mıydı?
Laroche'nin ne zaman
yapabilmeyi istiyorum.
- İyi aksamlar. Bugün hangisi
iyi gözüküyor?
- Bir dilim pasta lütfen?
Küçük bir dilim. Ve kahve lütfen.
Kaymaksız süt lütfen.
- Orkideler! Orkidelere bayılırım.
- Harika. Bu..
- Pastanızı hemen getireceğim.
Çok heyecanlandım. Hep bir orkide
sergisine gitmek istemişimdir.
Bence bu çiçekler çok seksi.
Bakalım arkada ne var.
- Ne!?
- Senaryomun girişini dinlemek ister misin?
- Git başımdan. Lanet olsun!
- Sadece bir şeyler
yapmaya çalışıyorum.
- Çok teşekkürler, dostum. Harika.
- Tamam. Bir seri katil var, tamam mı?
Hayır, bekle. Bir polis
onu arıyor ve o polisle
dalga geçiyor, tamam mı?
Bir sonraki kurbanıyla ilgili ipuçlarını polise
yolluyor. Rehin aldığı kurbanını tüyler
ürperten bodrumunda tutuyor.
Polis kafasını kadın katilin kimliğini
ortaya çıkarmaya takmış durumda ve
ilerledikçe ona aşık olmaya başlıyor.
Onunla hiç karsılaşmamasına rağmen.
Onun için ulaşılmaz hale geliyor
tıpkı kutsal kadeh gibi.
- Sence çok belli değil mi?
- Tamam. Ama aldatmaca burada.
Katilin çift kişilikli olduğunu
ve bu yüzden acı çektiğini
buluyoruz. Tamam mı? Aslında
o, polis ve katil kızı aynı
bünyede barındırıyor. Hepsi o.
Kafa karıştırıyor değil mi?
- Seri katiller hakkında yapılan
filmlerin en çoğu çift kişilik
üzerine kurulu. Ve daha önemlisi, sen
polis ve suçlunun aynı kişi
olduğunu keşfediyorsun.
Polisiye filmlerin tamamı bunun
gibi diğer örneklerle dolu.
- Annem buna psikolojik gerilim dedi.
- diğer bir şeyse, bunu yazmanın hiçbir
yolu yok. Bunu hesaba kattın mı?
Yani, nasıl olurda
bodrumda tutulan biri aynı zamanda
karakolda çalışabilir?
- Fotoğraf hilesi.
- Tamam, ama ben onu sormadım.
Dikkatli dinle. Ben sana,
bu filmin gerçekliği bir karakter üzerine
kurulu değil mi? Tamam mı?
nasıl olurda...
nasıl...
Anneme katılıyorum. Bir gerilim.
Sybil haklı, bilmiyorum. Dressed to kill.
- Güzel. Dressed to Kill'i çok sevmiştim
Third Act Demileoned'e kadar.
- Öyle telaffuz edilmiyor.
- Affedersin, ben. Tamam. Affedersin.
- Merhaba.
- Merhaba. ince bir dilim pasta mı?
- Tamam. Evet. Harika.
- Sana büyük bir dilim pasta getireceğim.
Devamlı müşterimiz için.
- teşekkür ederim, çok tatlısın.
- Tatlıyım, değil mi?
Sanırım hala orkideleri okuyorsun?
- Evet.
Arkadaşımın ağaç dalında yetiştirdiği
küçük incecik pembe bir orkidesi var.
- Hatırlayamıyorum...
- Onun adi epiphyte.
- Doğru! Doğru!
- Oğlum, işini iyi biliyorsun.
- Hayır. Pek sayılmaz.
Sadece araştırıyorum.
Epiphyte türü ağaçta yetişir ama parazit
değildir. Tüm besinlerini havadan ve
yağmurdan elde ederler.
- Çok etkilendim. Olağanüstü.
- Dünyada 30 binden fazla orkide türü var.
- Vay canına, çok fazla değil mi?
- Evet.
- Orkide uzmanım için hemen büyük bir
dilim pasta getireceğim.
- Ama, neyse, merak ediyordum da...
Bu Cumartesi orkide sergisi için
Santa Barbara'ya gideceğim ve ben...
-Oh,şey...
-Affedersin.Özür dilerim.
- Pastanızı hemen getireceğim.
- 30 binden fazla bilinen orkide türü vardır.
Bir tür, kaplumbağaya benzer.
Bir türü, maymuna benzer.
Bir türü, soğana benzer.
- Bir başkası öğretmene benzer.
Bir diğeri jimnastik uzmanına.
Bir diğeri lisedeki yumuşak tenli kıza.
başka bir tanesi yatakta Sunday Times
gazetesindeki bulmacayı çözdüğünüz
New York'lu bir entellektüele.
Bir diğeri orta batı güzellik kraliçesine.
Bir diğeri Emilia'ya. Birinin dans eden
gözleri vardır. Birinin gözleri dünyadaki
tüm üzüntüyü barındırır.
- Böylece evlendim. Güzel karımla,
tabi artık eski karım, sürtük,
birlikte sera açtık. insanlar gelip bitki
yetiştirme malzemeleri sormaya başlamıştı.
Bitkilerime, bana hayrandılar.
Bence bazı insanlar yalnız oldukları
için benimle vakit geçiriyordu.
- Bitkileri neden seviyorum biliyor musun?
- Hayır.
- Çünkü hiç değişmiyorlar.
Adaptasyon derin bir süreç.
Dünyada nasıl başarılı olunacağını
bulmayı kast ediyorum.
- Evet, ama bu, bitkiler için daha kolay.
Demek istediğim, bitkilerin hafızası yok.
Sırada ne varsa ona geçiyorlar.
Tanıdığın insanlar için adapte olmak
neredeyse utanç vericidir.
Kaçmaya benzer.
- Selam, dostum.
- Lütfen ekiptekilerle takılma, Donald.
- Ne? Makyözle mi?
Asıl o bana takılıyordu, kardeşim.
- Beni utandırma yeter, tamam mı?
- Bu insanlarla çalışmak zorundayım.
- Utandırmam. Neyse dinle. Sana bir şey
sormak istiyorum, insanları öldürmenin
güzel bir yolunu bulmam gerek...
Merak etme, senaryom için.
- Ben o tip şeyler yazmıyorum.
- Hadi, dostum, lütfen. Sen dahisin.
- Pekala. Katil edebiyat profesörü.
Kurbanları ölene kadar, onlardan
küçük parçalar kesiyor. Kendine
Baştan Yaratan diyor.
- Güzel gibi. Hoşuma gitti.
- Şaka yapıyordum, Donald, anladın mı?
- Oh, Tamam. Affedersin. Beni kandırdın.
Bunu kullanmamın sakıncası var mı?
- Gerçekten çok iyi.
- Ama bu fikri Oassie sahnesini ikiye
ayırmayı denediklerinde biliyordun
baştan sona.
- Biliyorum, görmüştüm.
Bunu neden yaptın?
- Çünkü daha fazla gerilim olmasını istiyorum.
Anladın mı? Daha sonra toplarım.
- Bunu gerçekten sevdim.
- Bu gece çok seksi görünüyorsun, bebek.
- Kes şunu, dalga geçiyorsun.
- Sence de çok seksi değil mi, kardeşim?
- Ben eve gidiyorum, Donald.
- Gerçekten mi? Hadi. Hey, bu Emilia.
- Emilia, merhaba!
- Merhaba Donald! Merhaba Charlie.
- Merhaba. Merhaba.
- Emilia, seni artık fazla görmüyoruz.
Sana ne oldu?
- Seni görmek çok güzel.
- Oh, tanıştırayım, sevgilim Caroline.
Makyözlük yapıyor.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Arkadaşım, David.
- Merhaba.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
Emilia senden çok bahsetti.
- Merhaba, ben Donald.
- Caroline.
- Hey, güzel bir kamera.
- Eee, nasılsın?
- Beni tanıyorsun, berbat durumdayım.
- Oh, Charlie. Seni görmek gerçekten çok
güzel. Senaryo nasıl?
- Tam bir felaket. Ne yaptığımı bilmiyorum.
Her neyse, bu benim sorunum. Canını
sıkmak istemiyorum. Seninkiler sana yeter
zaten, değil mi? Her ikimizin de
kendine göre işleri var. Neyse, gitmeliyim.
Çalışmak için eve gidiyordum.
Geliyor musun?
- Hayır, dostum. Bu gece Caroline'la
kalacağım. Biraz takılacağız.
- Çok adisin!
- Görüşürüz Charlie.
- Çiçek hakkında yazmak. Çiçeği sinemaya
uyarlamak. çiçeğin geçmişini göstermeliyim.
çiçeğin geçmişi yaşamın başlangıcına
kadar gidiyor.
Bu çiçek buraya nasıl geldi?
Yolculuğu nasıldı?
İngiltere, 139 yıl öncesi
- Sonuç olarak, bu dünyada
yaşayan organik varlıkların
tamamı, ilk ortaya çıkan yaşam
formundan türemiştir.
- Bir evrim süreci var, adaptasyon.
Hepimizin geçtiği süreç.
Her birimizi birleştiren bir süreç.
Darwin hepimizin tek hücreli bir
organizmadan türediğini söylüyor.
Ben hala varım ve Laroche var.
Orlean ve hayalet orkide var.
Hepimiz tarihin kısa süreçlerinde,
kendi bedenlerimizde esiriz. İşte bu.
Bu yapmam gereken şey.
Tarihi bir araya getirmek. Bu
gezegende hayatın başladığı anın
hemen sonrasından başlayacağım.
Hepsi... cansız ve sonra tıpkı
hayatın organizmalarla başlaması gibi.
Tek hücrelilerle.
Ve bu cinsiyetten önce, her şeyin cinsiyetsiz
olduğu zamanlar. Ondan sonra büyük şeylere
dönüştük. Deniz anası.
O balığın bacakları çıktı ve karaya adım
attı, ve sonra dinozorlar ortaya çıktı.
Ve çok çok uzun bir süre hüküm
sürdüler. Daha sonra bir göktaşı
geldi ve böceklere güç verdi, küçük
memeliler, primatlar, maymunlar, basit
maymunlar, modası geçmiş maymunlar,
hatta yeni maymunlar,
daha sonra kuyruksuz maymunlar ve insan.
Tarihin daha sonrası insanın
medenileşmesiyle dolu. Avlanma, çiftçilik,
bir arada yaşama, savaş, aşk, din, kalp krizi,
hastalık, teknoloji, tarihi şimdi bulunduğumuz
noktaya getirdi
ve New Yorker yazarı Susan Orlean
çiçekleri kaleme aldı ve ***! Film başladı.
Bu harika. Bu insanı sıkmayacak bir filmin
prensibi, gördüğün gibi her şeyi birleştiriyor.
- McKee bir dahi!
- Bu çok derin.
- ... ve komik. Sahneye çıkıyor ve
espriler yapıyor, herkes ona gülüyor.
Ama o aynı zamanda ciddi, Charles.
Ona bayılacaksın. Yaratıcılık vaat ediyor.
tıpkı senin gibi. Ama fark etmemiz gereken
şey hepimizin bir film türünde karar kılması.
O tür içinde kendi yaratıcılığımızı
bulmak zorundayız.
Robert McKee'nin Hikayesi
Donald Kaufman
Fellini'nin fantastik taslama türünü icat
etmesinden beri yeni bir tür ortaya çıkmadı.
Benim türüm gerilim. Seninki ne?
- Sen ve ben aynı DNA’yı paylaşıyoruz.
- Bundan daha yalnız ve
mutsuz bir şey var mı?
- Ne dedin, kardeşim?
- Evet?
- Merhaba..
- Merhaba, Susie Q. nasılsın?
Seni rahatsız etmek istemiyorum. hakkında
daha fazla bilgi sahibi olabilirim düşüncesiyle
aradım. Kendinle ilgili
bir kaç şey daha söylersin diye düşündüm.
- Evet. Ne bilmek istiyorsun?
- Eeee, serana ne oldu?
- Oldukça iyi gidiyordu. Ama bilirsin işte,
bazen kötü şeyler olur, karanlık günler
hakim olur.
Kuzey Miami, 9 yıl öncesi
- Sera işi iyi mi, Johnny?
- Her şey oldukça iyi, Jim Dayı.
Geçen sene güzel bir rüya gibi geçti.
- Borçlardan tamamen kurtulmak üzereyim.
- Şükürler olsun, tatlım.
İkinizle de gurur duyuyorum.
- Hangisi öldü?
- Efendim, lütfen konuşmayın.
- Hayır, hangisi öldü?
Annemi ve dayımı öldürdüm.
Ön dişlerimi böyle kaybettim.
Ve karım 3 hafta kadar komada kaldı.
Ve bilirsin işte, bilinci yerine
geldikten hemen sonra beni boşadı.
- Bende ölümün kıyısına gelseydim,
evliliğimi bitirirdim.
- Neden?
- Çünkü yapabilirim. Çünkü
bunu yapmaya hakkım olur.
Ölümün kıyısına geldiysen kimse
seni yargılayamaz.
- Şeyy, ben onu yargıladım.
Belki de ben de yargılanıyordum. Kazadan
yaklaşık bir ay sonra Andrew Kasırgası
ortaya çıktı ve her şeyi silip süpürdü,
tıpkı Tanrı’nın bir meleği gibi.
Elimde kalan her şeyi silip süpürdü.
Her şeyi.
Ama kalbimin beni başka bir
sera açmaya iteceğini biliyordum,
Seminole yerlileri aradı,
seralarını yönetecek beyaz birini yada bu
konuda uzmanlaşmış birini arıyorlardı. İşi
kabul ettim. Onlara küçük,
sıradan bir bahçe vermeyecektim.
Onlara olağanüstü bir bahçe yaratacaktım.
Anlıyor musun?
- Evet, anlıyorum, John.
Anlıyorum.
- Onlara olağanüstü bir şey verecektim.
- Çok güzel.
tıpkı eşi benzeri olmayan bir ses gibi.
- Çok teşekkür ederim.
- Tebrikler.
- Oh, teşekkür ederim.
- Laroche komik bir karakter.
- Evet.
- Komik ve yeni.
başka bir açıdan da hüzünlü.
- Sırada ne olduğunu merak ediyoruz.
- Random House,
kitap haline getirmemi teklif etti.
Şu anda bununla uğraşıyorum.
- Susan, bunu değerlendirmek isteriz.
- Filme mi çekmek istiyorsunuz?
- Evet.
- Oh, Tanrım. Bu çok güzel.
- Kulağa nasıl geliyor?
- Oldukça heyecan verici.
Çok tuhaf. Demek istediğim, daha önce
hiç senaryo yazmamıştım yani...
- Bunun için endişelenme.
Senaryolaştıracak yazarlarımız var.
- Merhaba, süper star, ben ajanstan Marty.
Başlayalı 13 hafta olduğunu ve Valerie'nin
taslak görmek için sabırsızlandığını
hatırlatmak için aradım, Pazartesi günü ona
iletilmek üzere bir şeyler hazırlayabilirsen,
harika olur. Mesajı aldığında
beni ara. Adios amigo.
Orkide Hırsızı, hazırlayan Charlie Kaufman
- Neden gülüyorsun?
- Sen bir dahisin.
- Hangi satır?
- Sen bir dahisin. Sen bir dahisin.
İsviçreli orkide avcısı Augustus Margary,
başında acıyı şiddetlendirecek çok kirli
gri büyülü bir şey takıyor. Pantolunun
arkasında dizanteri yüzünden oluşan
*** bir akıntının lekeleri var.
İğrenç yabani bitkilerle dolu ormana
atılan her adım... Ben mahvoldum.
- Pekala. Laroche ile başlıyoruz. Komik biri.
Bitkileri mutasyona uğratmayı sevdiğini
söylüyor. Bunun eğlenceli olduğunu söylüyor.
Çiçekleri gösteriyoruz ve tamam mahkeme
olmak zorunda. Tamam. Laroche'yi
gösteriyoruz, tamam. Mutasyona uğrayıp
bebeğe dönüştüğünü bu yüzden bu kadar
zeki olduğunu söylüyor. Bu komik. Zamanın
başlangıcıyla başlıyoruz. Hayır, Laroche
bataklığa giderken başlıyoruz.
- Çılgın deli bir adam.
- Yeter!
Bunu nasıl uyarlayacağımı bilmiyorum.
Kendi işlerime takıldım kaldım.
Neden bunu yazabileceğimi sandığımı
bilmiyorum.
- Görüyor musun? Onu arkadan becerdim.
Hayır, şaka yapıyorum.
Belki yardımım dokunabilir.
- Çiçeklerle ilgili.
- Tamam. Ama yanlız çiçeklerle
ilgili değil, değil mi?
Elinde bitki manyağı bir herif var, değil mi?
Komik biri, değil mi?
- hakkında kitap doldurmaya yetecek
kadar çok şey yok. Bu yüzden Orlean
asil konudan sapıyor, vs vs.
''Pasajlar birbirinden kopuk'',
New York Times Eleştirisi.
Bunu kurgulayamıyorum.
New Yorker saçmalığı yüzünden.
- Oh, dostum. Onu arkadan becermeliyim.
- Kitapta bir hikaye yok.
içinde tek bir hikaye bile yok!
- Pekala. O zaman bir hikaye oluştur.
Bu şehirde senin gibi çılgın bir hikaye
yazacak bir kişi daha yok.
Sen bu işin kralısın.
- Hayır. Bunu bu kez yapmak istemiyorum.
Bu başka birinin işi. Benim Susan'a
karşı sorumluluğum var.
her neyse, bir yazar olmak istedim. Basit bir
şey yapmak istiyorum. insanlara çiçeklerin
ne kadar olağanüstü olduğunu göstereceğim.
- Çiçekler gerçekten olağanüstü mü?
- Bilmiyorum. Sanırım öyleler.
- Beni bu işten kurtarman lazım.
- Charlie, onları aylardır bekletiyorsun.
Bu noktada onlara bir şey vermemek,
işin açısından çok kötü bir hamle olur.
Hey, senaryom müthiş gidiyor. Şu anda,
imge sistemi üzerinde çalışıyorum.
Çift kişilikli temam yüzünden,
kahramanımın kendini parçalamasını
göstermek için kırık aynalardan oluşan
bir motif seçtim. Bob imge sisteminin
duygulardaki karışıklığı ve estetiği
müthiş derecede arttıracağını söylüyor.
- Sözlerin oldukça kült.
- Hayır! Bu sadece iyi bir senaryo
yazma tekniği. Senin için McKee'nin
10 emirinin bir kopyasını hazırladım.
Birini ortak çalışma alanımıza astım.
R. McKee'nin 10 emri
- Bunu yapmamalıydın.
- Çok faydalı olduğu için açtım.
Hey, Charles. Senaryoya bir şarkı
ekliyorum, şarkının adı, Birlikte Mutlu.
Şarkı başlıyor, karakterler pijamalarıyla,
etrafta dans ediyor. Gerilimi kırmanın
güzel bir yolu olduğunu düşündüm.
Başta bir gerilim filmine şarkı sokma
konusunda oldukça tereddüt ettim.
Ama Bob, Oasablanca'da, ki bu
şimdiye kadar yazılmış en önemli
senaryolardan biridir, aynı şeyin
olduğunu söylüyor. Türleri karıştırmak.
- Bir haftadır uyumadım, Donald.
- Evet?
- Merhaba. John, ben Susan.
- Merhaba, Susie Q!
- nasıl gidiyor?
- Harika. İnternette çalışıyorum. Bu çok
etkileyici. *** işiyle uğraşıyorum.
Sersem insanların bu fotoğraflara ne kadar
para ödediğini görmek çok müthiş.
Kızların şişman yada çirkin olması
kimsenin umurunda değil.
- Kulağa oldukça iyi geliyor.
- Bu harika. Kesinlikle.
- Dinle, John. Başına bela oluyormuş gibi
hissetmekten nefret ediyorum ama ben,
hala bir hayalet görmedim.
- Evet?
- Belki bana bir...
- Evet. Evet, seni götüreceğim. Yarın.
- Gerçekten mi? Çok teşekkür ederim.
Oh, John.
- Lanet olsun.
- Çok fazla fikir, bir sürü şey ve insan var.
Sapılabilecek çok fazla yön var.
Dünyayı yavaş yavaş daha kullanışlı
hale getirmek için bir şeylere ısrarlı
ısrarlı bir şekilde sarılmak
gerektiğine inanmaya başladım.
- Çok sevimli ve hazin bir yaklaşım...
..çok doğru.
- Sana bakmak hoşuma gidiyor.
- Bende sana bakmaktan
hoşlanıyorum, Charlie.
- Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Seni hayal kırıklığına uğratacağımdan
korkuyorum. Çok güzel bir kitap yazdın.
Uyuyamıyorum.
saçlarım dökülüyor.
Şişman ve iticiyim.
- Shh. Hayır. Değilsin.
Sadece yavaş yavaş azalt.
Biliyorsun. Tarihteki bir konuya odaklan.
Tutkulu bir şekilde önemsediğin şeyi bul.
Daha sonra onunla ilgili şeyler yaz.
- Susan Orlean'i görüyoruz. Hassas,
yalnızlığın tutsağı olmuş,
kırılgan, güzel. Duyarsız kocasının yanında
yatıyor ama uyumuyor. Sesini duyuyoruz.
Sanırım bastırılmamış tutkularım var.
Bir şeylere tutkuyla bağlanmanın
nasıl hissettirdiğini bilmek istiyorum.
- Selam.
- Günaydın.
- Selamlar. Değişiklik yapmak
için mi erken kalktınız?
- Neşeli gözüküyorsun.
- iyiyim. Aklıma yeni fikirler geldi.
- Oh, Tanrım. ikinizde çok zekisiniz.
Burası zeki insan üreten bir fabrika gibi.
- Bu sabah benimde aklıma
yeni fikirler geldi.
- Gerçekten ama gerçekten çok iyi fikirler.
Donald'in stilinde.
- Bir kova.... hey...ne?
Bir kovalamaca sahnesi ekleyeceğim.
Katil kızı atının arkasına atarak kaçıyor
poliste motosikletiyle peslerinden gidiyor.
Motorlar ve atlar arasındaki
bir savaş gibi.
Teknolojinin ata karşı olması gibi.
- Ve hala hepsi tek bir kişi, değil mi?
- Bu büyük bir ceza.
- Kulağa heyecan verici geliyor.
- teşekkürler dostum.
- Beğeneceğini söylemiştim.
- Sen benim ilham perimsin. Kesinlikle.
- ilham perin olmaya bayılıyorum.
- Neden bu kadar sevindin?
Kaufman için verilen siparişi almaya geldim.
- Merhaba.
- Merhaba, John.
- Seninle karşılaşmak müthiş bir tesadüf.
- Affedersin, seni aramadım.
Geçen hafta dışarıdaydım.Arayacaktım.
-Önemli değil.
- Arayacaktım çünkü artık fiziksel
olarak çok iyi hissediyorum.
Bunu sana söylemek istiyordum.
- Bu harika. Bir şeyler görmek için
sabırsızlanıyorum. Dinle, şimdi
biraz oturman gerek çünkü
Susan'la birlikteyiz. Ve seninle tanışmak için
heyecandan ölüyor. Tam senden bahsederken
karşılaşmamız çok tuhaf. Otursana.
- Arayacaktım çünkü artık fiziksel
olarak çok iyi hissediyorum.
Bunu sana söylemek istiyordum.
- Bu harika. Bir şeyler görmek için
sabırsızlanıyorum. Dinle, şimdi
biraz oturman gerek çünkü
Susan'la birlikteyiz. Ve seninle tanışmak
için heyecandan ölüyor. Tam senden
bahsederken karşılaşmamız çok tuhaf. Otursana.
- Susan Orlean burada mı?
- Evet. Konferans için şehirde.
Her neyse, az önce telefon etmeye
gitti. Otursana, hadi otur.
Seninle tanışmak için ölüyor.
- Şey, um, gitsem iyi olacak çünkü,
şeyy, bende onunla tanışmak istiyorum.
Ama beni görmesini istemiyorum.
Çünkü hakkında bir şeyler yazdığın
insanla tanışırsan, senaryoyu yazarken
karakterleri ayırmak çok zor olur.
Daha sonra konuşuruz.
Neredeyse bitirdim. Neredeyse.
Susan'a ileri bir tarihte onunla
tanışmak istediğimi söyle lütfen.
- Tamam.
Kimi kandırıyorum? Bu Susan Orlean'in
hikayesi değilki. Onunla hiçbir bağlantım
yok. Onunla tanışamıyorum bile.
Kimseyle tanışamıyorum. Panik durumumu
ve kendimden nefret etmem dışında
hiçbir şeyi anlayamıyorum. Beş para etmez
küçük varlık. Anladığım tek şey bu gibi.
Aslında kendi hakkımda yazı yazma
konusunda oldukça iyiyim, kendi hakkımda.
Charlie Kaufman'la başlıyoruz, şişko,
yaşlı, kel, itici, Valerie Thompas'in
karşısında bir Hollywood restoranında
oturuyor. Film yapımcısının çok güzel bir
heykeli. Kaufman, yazı işini almaya çalışıyor.
Onu etkilemek istiyor. Bol bol terliyor.
Şişko, kel Kaufman odasında dört dönüyor.
Elindeki kayıt cihazıyla konuşuyor, ona,
şişko, kel, itici, yaşlı Charlie Kaufman'in
Valeri Thomas'la bir Hollywood
restoranında oturduğunu söylüyor.
Kaufman, iğrenç, gülünç herif,
kitabın içine ediyor ve...
Ne istiyorsun?
- Senaryomu bitirdim. Bitti.
Eee,ajansına gösterecek misin?
Adı 'Üç'
Teşekkürler. Fikrin içinde teşekkür etmek
istiyorum. Çok yardımı dokundu. Biraz
değiştirdim. Şimdi katil
vücudu parçalara ayırıyor. Ve parçaları
kurbanlarına zorla yediriyor. Caroline'in
dövmesindeki gibi
yılan kendi kuyruğunu yutuyor.
- Ourobouros.
- Ne anlama geldiğini bilmiyorum.
- Yılan. Yılanın adı Ourobouros.
- Sanmıyorum. Ama herneyse,
katilimin kendine has bir
tarzı olması güzel, çünkü sonunda kadını
zorladığında ki aslında kadını yiyen o,
aynı zamanda
kendini yiyor olacak.
- Ben deliyim. Ben Ourobouros'um.
- Ne demek olduğunu bilmiyorum.
- Senaryoma kendimi dahil ettim.
- Bu biraz garip değil mi?
- Bu kendini beğenmişlik. Bu narsistik,
solipsistik, beş para etmez. Ben işe
yaramam. Şişko ve beş para etmez biriyim.
- İyi sebeplerin olduğuna eminim, Charles.
Sen bir sanatçısın.
- Bunun tek sebebi kitabı yazan kişiyle
konuşacak cesaretim olmaması. Çünkü
ben değersizim. Çünkü nasıl yazacağım
konusunda en ufak bir fikrim yok,
çünkü çiçekleri olağanüstü yapamıyorum.
Çünkü ben beş para etmez biriyim.
- Senaryoda ben mi varım?
- New York'a gideceğim.
Onunla tanışacağım. İşte bu.
Yapmam gereken şey bu.
Bunu söylediğim için bana kızma,.
Charles.Ama hafta sonu Bob'un
New York'ta bir konferansı var.
Yani, tıkandıysan...
- Sadece Laroche'nin komik bir
karakter olduğunu biliyorum.
- Hayır, kahretsin. Komik karakter benim.
Beni kim oynayacak?
- Oh, ilk önce
kitabı yazmam lazım, John. Sonra,
senaryoyu yazması için birini bulacaklar.
- Hey, sanırım kendimi ben oynamalıyım.
- insanların çoğu bir şeylere özlem duyar.
İstinai şeyler, etkileyici şeyler,
o tutku için her şeyi tehlikeye atmak
isterler ama çok azı bunu oynayabilir.
Hayat dolu birinin etrafında olması
çok güçlü ve sarhoş edici bir şeydir.
- Sadece beni izle.
Çok yaklaştık.
- Sana özel bir soru sorabilir miyim?
- Bak, kaybolmadık.
Bunu milyonlarca kez yaptım.
Her şey beni öldürürken, kendime
''takma kafana'' dedim ve devam ettim.
Güneş saati. Toprağa dikeyim.
Birkaç dakika bekleyelim,
daha sonra güneşin ne tarafa hareket ettiğini
anlayabiliriz. Güneydoğuya doğru gitmeliyiz.
Eee, topladığın bir şeyler var mı?
- Pek sayılmaz. Hayır.
- Evet, şey. Bilirsin işte,
aslında amaç bir şeyler toplamak
değildir. Bu bir şeyleri yapabilmekle...
Bilgisayarlar hakkındaki şeyi biliyor musun?
Bilgisayarlarda hoşuma giden olay,
kendimi onlara kaptırmam ama
canlı değiller yani seni asla terk
etmezler yada bir gün ölmezler.
- John, affedersin. Ben sadece, ben...
- Tamam. Hey, tamam. Güneş saatini boş ver.
Buradan nasıl çıkacağımızı biliyorum.
nasıl kurtulacağımızı biliyorum. Bu
bataklığı lanet olası avucumun içi gibi
bilirim. Sende diğerleri gibisin.
Lanet olası sülükler.
Bana yapışırsın ve iliğimi sömürene kadar
beni emersin. Neden kendi lanet olası
hayatınla ilgilenmiyorsun?
Neden kendi lanet hobilerinle
ilgilenmiyorsun? Lanet olası
şımarık sürtük.
- Yaşamda tıpkı hayalet orkideler
gibi şeylerle dolu.
Hayal etmesi harika ve
aşık olması çok kolay.
Ama ulaşamadığın zaman,
fantezi gibi ve çok kısa süreli.
- Ama biraz fantezi gibi,
çok kısa süreli ve ulaşmak imkansız.
- Alo?
- Merhaba, ben Marty. nasıl gidiyor?
Yazarla konuşman faydalı
oldu mu? Adı neydi?
- Susan Orlean. Oldu.
- Uh huh. şey, benim sorduğum mesafe
kaydettip etmediğin? Valerie boğazıma
çökmüş durumda.
- ilham olayı aceleye gelmez.
- Tamam. Pekala. Yeterince adil.
Olağanüstüydü.
- Ne olduğunu bilmiyorum.
- Donald'in senaryosu: okuduğum zekice
hazırlanmış, gerilim dolu senaryolardan biri.
- İyi.
- Bir sürü kişiye göstereceğim. Bir
ailede iki doğuştan yetenekli adam.
Aslında, belki de kardeşini buraya
getirsen iyi olur, sana orkide senaryosu
için yardımcı olabilir.
- Marty, Marty sakin bunu söyleme.
- Pekala, pekala. Sadece bir düşünceydi.
Demek istediğim kurgu konusunda çok iyi.
- Kapatmam gerek.
- Pekala. Adios amigo. Bitir...
- Kahretsin!
- Tamam. Teşekkür ederim. Teşekkür
ederim. Önümüzde 3 uzun gün var.
Yıllar sonra lüks bir partide kendinizi,
hafta sonunu Hollywood'dan bir
pislikle geçirdiğiniz için
tebrik ediyor olacaksınız.
- Ben beş para etmez biriyim. Başarısızım.
- Eee, yazı yazmanın özü nedir?
- Başaramadım. Panikledim.
Tükendim. beş para etmem. Ben,
burada ne yapıyorum?
burada ne işim var benim?
Kahretsin!
Bu benim zayıflığım. Beni buraya getiren
karar verme konusundaki eksikliğim.
Kolay cevaplar. Başarıya ulaşmanızın
kestirme yolu. Ve ben buradayım çünkü
dibi olmayan işim beni servet sahibi yaptı.
Bu yeni bir şeye kalkışan birinin
alması gereken bir risk değil midir?
Burayı hemen terk etmeliyim. En baştan
başlamalıyım, kafamı toplayıp bu projeyle
yüzleşmeliyim. Ve..
- Sesi kullanırsanız, Tanrı
size yardim eder, dostlarım.
Tanrı size yardım eder. Bu gevşek ve
saçma bir yazıdır. Gerizekalının teki bile
karakterin düşüncelerini anlatmak
için sesi kullanabilir. Tamam.
Bu kadar. Yemek için 1 saat ara.
isteksiz bir kahramanınız olamaz.
Bu çok anlamsız olur! Çok anlamsız.
Takip ediyor musunuz? Güzel. Başka?
Evet.
- Efendim, peki yazar içinde
pek fazla bir şey olmayan bir
hikaye yazmaya çalışırsa? insanların
değişemiyor ve doymuyorlarsa?
Zorluk çekiyorlar, hayal kırıklığına
uğruyorlar ve hiçbir şey çözümlenmiyor.
Gerçek dünyanın daha fazla yansıması.
- Gerçek dünya mı?
- Evet, efendim.
- Lanet olası gerçek dünya mı?
Her şeyden önce, çatışma yada kriz
olmayan bir senaryo yazarsan,
izleyicileri göz yaşlarına boğarsın.
ikincisi, dünyada bir şey olmuyor mu?
Sen aklını mı kaçırdın?
insanlar her gün öldürülüyor.
Dünyada soykırım, savaşa ve her gün
artan yozlaşma hüküm sürüyor.
Dünyada bir yerlerde birileri kendi hayatlarını
başka birini kurtarmak için feda ediyor.
her gün birileri bir yerlerde
başka bir kişiyi öldürmek için sapıkça
kararlar alıyor. insanlar aşkı buluyorlar.
insanlar aşkı kaybediyorlar.
Tanrı aşkına, küçük bir çocuk, annesinin
klişe merdivenlerinde dayak yemesini izliyor.
Birileri açlık çekiyor.
başka biri en iyi arkadaşını bir kadın için
aldatıyor. Bu şeyleri yaşamda bulamıyorsan
o zaman, dostum, yaşam hakkında
bir bok bilmiyorsun. Ve neden
benim 2 saatlik
kıymetli zamanımı filminle harcıyorsun?
Bu benim işime yaramaz!
Bu benim işime yaramaz!
- Tamam. Teşekkürler.
- Çok ateşli.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
- Bay McKee.
- Evet?
- Ben bu sabah bağırdığınız kişiyim.
- Biraz daha hatırlat.
- Ben hayatta bir şeyler olmadığını
düşünen kişiyim.
- Doğru. Tamam. Seni gördüğüme sevindim.
- Konuşmalıyız. Bay McKee, burada dikilmem
bile çok korkunç.
insanları pek iyi anladığım söylenemez.
Ama bu sabah bana söyledikleriniz beni
ateşledi. Söylediğiniz şeyler
senaryo seçeneklerimden daha büyüktü.
Bunlar insan olmamla ilgiliydi. Lütfen.
- Evet. şey, bir içkini içebilirim, dostum.
- Ama biraz fantezi gibi,
çok kısa süreli ve ulaşmak imkansız.
- Sonra ne oluyor?
- Bu kitabın son cümleleri.
Senaryoyu büyük karakterler olmadan
yada hikayeyi mükemmelleştirmeden
hazırlamak istiyorum. Ben çiçekleri Tanrı’nın
mucizesi gibi göstermek istiyorum. Orlean'ın
hiçbir zaman hayalet orkideyi göremediğini
vermek istiyorum. Bu hayal kırıklığıyla ilgili.
- Anlıyorum. Bu bir film değil.
Vazgeç. Bunu tiyatroda sergile.
- Vazgeçemem. Elimde bir tomar hatalı giriş
ve yanlış yaklaşımların olduğu sayfa var ve
senaryoyu bitirmem gereken zamanı aştım.
- Sana bir sır vereceğim.
...filmi yapan şeyler,
sonunu bağla...
ve başarılı ol. Kusurlar ve sorunlar olabilir.
Ama sonunu bağlarsan, başarılı olursun.
Bir son bul ama sakın başka bir yerden
kopyalama. Ve sakın ilah olmaya kalkma.
Karakterlerin değişmek zorunda.
Ve bu değişim kendiliğinden olmalı.
Bunu yaparsan her şey yoluna girer.
- Söz veriyor musun?
Bay McKee.
- Daha önce benim kursuma katılmış mıydın?
- Kardeşim katılmıştı. ikizim, Donald.
Beni kursunuza katılmama o ikna etti.
- ikizin öyle mi?
- Evet.
- Jukius ve Philip Epstein birlikte,
Casablanca'yi yazdı,
onlarda ikizdi.
- Bundan seminerde bahsetmiştiniz.
- Şimdiye kadar yazılmış en iyi senaryo.
- Senaristlerin malikanesi.
- Donald.
- Merhaba. Tatilin nasıl gidiyor?
Gazeteci bayanla iyi anlaşıyor musunuz?
Seni hergele.
- Evet. Dinle, senaryonu tebrik
etmek için aradım.
- Harika değil mi? Marty beni seçkin
senaristler sınıfına sokabileceğini söylüyor.
- Bu harika Donald.
- Yardımların için teşekkür ederim.
- Yardım etmedim ki.
- Oh, hadi, evinde kalmama müsaade ettin.
Ve bana dürüst davranman en azından
denemem için bana ilham verdi.
Zor bir yolculuk oldu.
Catherine, Cassie'yi oynamak
istediğini söylüyor.
- Oh, lütfen. Lütfen, Donald.
- Catherine Keener mi? Catherine
Keener evimde mi?
- Evet. Birlikte Boogle oynuyoruz.
Harika bir kadın. Onunla takılman
lazım, Charles.
- Evet. Bak...
Düşünüyordum da...
Belki bir kaç günlüğüne New York'ta
benimle takılmak hoşuna gider.
- Aman Tanrım. Evet!
- Tamam mi?
Senaryomu bir kaç kişiye göstermek
istiyordum ve belki sende okuyabilirsin.
Tabii istersen...
- Elbette. Çok memnun olurum.
- Tamam.
- Teşekkürler, Charles.
- Tamam. Hoşçakal.
Eee, ne yapacak?
- Senaryo beni komik duruma sokmaya
çalışıyor, değil mi?
- affedersin, bir şey denemeye çalışıyordum.
- Hey, biliyorum. Bu komik.
- Oh, güzel. Tamam.
Eee, ne yapacaksın?
- Sen ve ben çok farklıyız, Charles.
Biz farklı yeteneklere sahibiz.
- Biliyorum. Öylesine soruyorum,
muhteşem Donald senaryoyu nasıl bitirir?
- Kapa çeneni. Muhteşem Donald.
Bir şeyleri kaçırdığını hissediyorum.
- Pekala, ne gibi?
- Bak...
...uçakta küçük bir araştırma yaptım...
Bazen bu tip hikayeler daha fazla bir şeye
dönüşebilir. yaşamın anlık bir perdesi,
şu suya atılınca çiçeğe dönen Japonların
yaptığı kağıt toplar gibi genişleyebilir.
Çiçek harikuladedir.
Çiçeğin kağıt bir top
ve bir bardak sudan
oluştuğuna inananamazsın.
Her şeyden önce, bu çelişkili.
Çiçeklerin umurunda olmadığını söyledi.
- Tanrı aşkına, sadece mecazi olarak söyledi.
- Ama ne için?
Kağıt topu çiçeğe dönüştüren şey ne?
Cevabı kitapta yazmıyor, Charles.
- Bilmiyorum. Ulaşıyorsun...
- Belki. Ama bence bu
kadınla konuşman gerek.
Onu tanımak için.
- Yapamam. Gerçekten...
Ben gideceğim. Senmişim gibi
davranacağım. Yapmak istiyorum, Charles.
Bunun dibine inmeliyiz.
Filmini düzelteceğiz, kardeşim.
-Ama aynen ben olman lazım.
Ünümü koruman gerek.
Pot kıramazsın.
Sersem gibi davranamazsın.
- Ben sersem değilim.
Ne demek istediğimi anladın. Flört etmek
yok. Belaltı espriler yapmak yok. Sakın
kendi güldüğün biçimde gülme.
- Gülmeyeceğim. insanlar benim
sen olduğumu sanacak.
- Şeref duyacağım.
Sanırım artık silahımı çekme zamanım geldi.
Laroche'yle görüşüyor musun?
Bunu sormamım sebebi satır aralarında
ondan etkilendiğini hissetmem.
ilişkimiz muhabir-özne çerçevesindeydi.
Kesinlikle, bu tip ilişkiler
dostluğa doğru gidebilir.
Açıkçası, söylediği şeylerin
tamamı çok ilgimi çekti.
Ama, kitap bitince
ilişkide biter.
Ne?
- Yok birşey: başka bir sorum daha var.
Tarihe mal olmuş, yaşayan yada ölmüş
bir kişiyle yemek yeme şansın olsaydı,
kimi seçerdin?
- şey, sanırım,
Einstein yada İsa.
- Çok güzel. ilginç bir cevap.
- Yalan söylüyor.
- Ne demek istiyorsun? Ne oldu?
- Hiçbir şey. Her şeyi doğru söyledi.
Hem de fazlasıyla doğru.
- Doğru oldukları için onları yazdığını
söylediğini unutuyor musun? Beni
küçük mü düşürdün?
- Sorulara fazlasıyla doğru cevap veren
insanlar yalancılardır. Herkes Einstein yada
İsa diye cevap verir. Bu beylik bir cevaptır.
- İsa ve Einstein'la neyi kast ediyorsun?
- Dinle, Charles. Bir fikrim var.
Dürbün bulman lazım.
- İsa ve Einstein ne alaka?
- Beni ve kendine hayal et, ben ediyorum.
Hadi, seni gece gündüz düşünüyorum.
Tek doğru bu. Hadi! Bana eşlik et.
Sevdiğin kişiyi düşün ve ona sıkı sıkı sarıl.
Birlikte çok mutlu!
- Dürbünle ne yapacaksın?
- Gidelim! Gidelim!
- Telefonda. Çok kızgın.
- Onu izlemeyi kes. Onu rahat bırak.
- Ağlıyor. Bilgisayar başında.
- Bu ayıbın da ötesinde.
- United havayolları, Miami'ye.
Yarin 11:55'te.
- Laroche'yi unuttu sanıyordum.
- Ailesi Florida'da yaşıyor, Donald.
- Bu ailesinden aldığı bir telefon
değildi, dostum.
- Sakın bana dostum deme.
- Adam cevap veriyor.
- Kocası olmalı.
- Ona karşı garip davranıyor, değil mi?
Böyle düşünmüyor musun?
Ondan ne saklıyor?
belki de lezbiyendir ve ona nasıl
söyleyeceğini bilmiyordur.
Ne düşünüyorsun?
Laroche'nin *** sitesini gördün mü?
- Hayır. Kitap okumaya çalışıyorum.
- Her neyse, siteye bakacağım.
Araştırmak için.
Benim yaşlı kadına söyleme.
- Annemi mi kastediyorsun?
- Hayır, annemi kastetmiyorum.
Hala yarın Miami'ye gitmemiz
gerektiği konusunda ısrarcıyım.
- Unut bunu.
- Bu piliçlerin bazıları oldukça iyi. Ve bil
bakalım ne oldu? Yarin Miami'ye gidiyoruz.
- Hayır dedim.
- Bende, evet bebek, buraya gel, dedim.
- Anlamaya başladığım şey
değişimin bir seçenek olmadığı.
Ne bitki türleri ne de benim için.
Öylece olur ve birden farklılaşırsın.
Fakahatchee, 3 yıl öncesi
Bitkilerle beni ayıran tek fark, yaşadığım
değişim konusunda yalan söylemem,
kitabımda yalan söyledim.
Kocamla sanki her şey eskisi
gibiymiş gibi davrandım.
Ama o gün o bataklıkta bir şey oldu.
- Hey, bak, sana Fakahatchee'nin
mücevherini bulacağımı söylemiştim.
- Bu bir çiçek. Bu sadece bir çiçek.
- burada olduğuma göre onu
almamda bir sakınca yok.
Evlat, *** sitem baya büyük olacak.
Bak. Sana söylemediğim bir şey var.
Sana hayaletten bahsetmek istiyorum.
Tamam mı?
Sana faydası olabileceğini düşünüyorum.
İşe daha yeni başlamıştım ve bir gece
bir şeyler almak için arka tarafa gittim.
Hayaleti sadece uyuşturucu
yapmak için istiyorlardı.
Resmi bir tören gibiydi.
Genç çocuk, bilirsin işte,
kafa yapmak hoşlarına gidiyor.
- Matthew mi? Onlardan biri miydi...
- Elbette! Matthew bitene kadar
o bokla yaşıyordu.
- Demek o yüzden benden çok etkilendi.
Saçımdan. Üzüntümden.
- Öyle mi? Dediğini yapar. Sana söylemek
istediğim şey de bu zaten. Bence hoşuna
gider, Susie. insanların etkilenmelerine
yardımcı olur. Sana verebilirim. nasıl
yapıldığını biliyorum. izledim. Muhtemelen
bunu bilen tek beyaz adam benim.
Bunu yapmak istiyorum, Susie.
- Benim işim bitti, Laroche.
- Alo?
- Merhaba. Ben John. Paketi aldın mı?
- John?
John! Johnny.
Hey, John.
- Evet?
- Şu anda çok mutluyum.
- Buna sevindim.
- Çok mutluyum.
John? Bunu yapabilir misin?
Hayır, devam et.
Hayır. Hayır.
Sabit bir ses tonu yakalamaya çalışıyorum.
Biraz daha uzatman lazım. Sonra sana
katılacağım. Tek başıma yapamıyorum.
- Tamam. Hangisini yapmamı istiyorsun?
- Evet. Evet. Evet!
- Tamam. Başlıyoruz.
- İşte bu.
- Başardık.
- Bu olağanüstü.
Bazen sende yanlızlığa kapılır mısın, Johnny?
- Biraz, ufaklık.
Kimse beni sevmiyor.
Bu hep aklımda.
Yeterince uzun bir süre bekleseydim,
biri gelir ve bilirsin işte, beni anlardı.
tıpkı annem gibi...
...başka birisi hariç.
Bana bak.
Evet dediklerine eminim...
...bunun gibi.
Ve, ondan sonra bir
daha yanlız kalmazdım.
- Karınca olmak isterdim.
Çok parlaklar.
- Sen karıncalardan daha parlaksın, hayatım.
- Bu hayatımda duyduğum en hoş şey.
- Seni seviyorum, sebebi bu.
Florida, 3 yıl sonrası
- Hey.
Daha yakından bakacağım.
Sen burada bekle.
- Hayır, dur. Benim gitmem gerek.
Benim yapmam lazım, değil mi?
Bu benim... Yani, anladın.
- Dinle, kardeşim, patron sensin.
- Allah kahretsin! Hey!
- Kahretsin, hayır!
- Hey! Buraya gel!
Kapa çeneni! Otur!
- Otur şuraya!
- Bu kim?
- Sende kimsin?
- Ben sadece, ben... ben sadece...
- Bekle bir dakika, bekle, sen benim kim
olduğumu... bu o senarist.
- Ne? Kitabımızı uyarlayan adam mı?
- Evet.
- Bu çok çılgınca. Tanıştığımıza memnun oldum.
Ahbap, beni kim oynayacak?
- Ben... henüz bilmiyorum. Benim...
- Kendimi oynarım diye düşünmüştüm.
- Beni takip mi etti?
- Hayır, elbette etmedim. Gitmem gerek.
- Evet. Evet.
Seninle tanıştığıma sevindim,
numaramı vereyim.
- Aklımı kaçırmak üzereyim, Johnny.
O neden burada? Neden beni takip etti?
Ne biliyor?
- Hiçbir şey bilmiyorum.
- Yeşil evi gördü.
- Oh, kahretsin! Kahretsin!
Bunu senaryoya dahil edecek misin?
- Bunun ne olduğunu bilmiyorum.
- Yalan söylüyor. Dur.
- Söyle, sadece...
- Onu öldürmek zorundayım.
- Ne?
- Bilmiyorum.
- Ne yapmamız gerekiyor?
- Sakin ol!
Susie, sakinleşmen lazım.
Duygusallaşmaya başladın ve bilmiyorsun...
- Beni yazmasına izin veremem!
Herkesin bizi öğrenmesini göze alamam...
...ve bunu.
- Neden? Susan benden utanıyor musun?
- Hayır! Konu bu değil. Hayır.
Bunu nasıl düşünebilirsin?
Ben profesyonel bir gazeteciyim,
ve uyuşturucu kullanıyorum,...
- Susie, kimseyi öldüremeyiz.
- Tamam. Tamam.
O zaman ben yaparım, tek başıma.
- Susie, hey! Hadi, kahretsin!
Dışarı çık!
- Bakmıyordum.
- Kapa şunu. Hadi dışarı çıkalım.
- Koş! Koş!
- Susan! O da kimdi?
- Bilmiyorum! Göremiyorum!
- Kahretsin! Lanet olsun! Hadi!
Feneri bulmamız gerek.
Onu gördüm. Erkekti.
- Evet. Şişkoydu. Tek söyleyebileceğim bu.
- Bu çok saçma.
Ayrılmamız lazım.
- Yapamam. Ne düşüyorsun?
Yapamam.
Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum.
- Bizi bulacaklar.
Hayatımı boşa harcadım.
- Harcadım. Sana hayranım Donald,
biliyor musun? Hayatımı insanların
hakkımda düşündükleri şeyleri düşünerek
mahvettim. Ve sen, farkında değilsin.
- Farkındayım.
- Hayır, anlamıyorsun.
iltifat olarak söyledim.
Lisedeyken seni kütüphane penceresinden
izliyordum, Sarah Marsh'la konuşuyordun.
Oh, Tanrım, ona sırılsıklam aşıktım.
- Biliyorum...
Onunla çıkıyordun ve sana
oldukça sevecen davranıyordu.
- Hatırlıyorum.
- Ama sen gittikten sonra, yanına
Cincinetti'yi alarak seninle dalga geçti.
Sanki bana gülüyorlar gibiydi.
Bunları bilmiyor muydun?
Çok mutlu gözüküyorsun.
- Biliyorum.
Bunları duydum.
- nasıl bu kadar mutlu
olmayı beceriyorsun?
- Ben Sarah'i seviyorum, Charles.
O benimdi ve aşk...
Bana aitti.
Sarah'in bunu benden almasına
hakkı olmasa bile.
Canımın istediğini sevebilirim.
- Ama senin beş para etmez biri
olduğunu düşünüyordu.
- Bu benim değil,
onun karar vereceği bir şey.
Sevdiğin şeyi istersin,
seni seven şeyi değil.
Buna çok uzun zaman önce karar verdim.
Ne oldu?
- Sağol.
- Ne için?
- Shhhh! Onları duyuyorum.
Nefeslerini duyuyorum.
Charlie?
- Charlie?
- Charlie!
Çocuklar?
- Charlie!
- Charlie?
- Minibüs nerde? Gitmiş mi?
- Bilmiyorum. Belki.
- John? John!
- Kahretsin!
- Vurulduğuma inanamıyorum!
Berbat bir şey değil mi?
- Kapa çeneni. Gülmeyi kes.
Donald, iyileşeceksin.
Her şey düzelecek, Donald.
Sakın uyuma.
Sakın uyuma, Donald.
Bana bak. Bana bak, Donald.
Bana bakmaya devam et.
Gözlerini aç, Donald,
lütfen gözlerini aç.
Beni ve kendini hayal et, yapıyorum.
Gece gündüz seni düşünüyorum
Sevdiğini sıkı sıkı sarıldığını düşün.
Birlikte çok mutlu...
Beni ve kendini hayal et, yapıyorum.
Ve ben...
Yardım edin!
- John!
- Üzgünüm. Simdi bunu da yapmak
zorundayım. Onu öldürebilirim.
Kendini benim...
- Johnny! Hayır! Johnny! Dur!
Seni beş para etmez şişko. Öldü.
- Kapa çeneni!
- Seni sersem!
- Kapa çeneni!
- Hayatimi mahvettin! Sen...
- Kapa çeneni!
Canın cehenneme bayan! Sen yanlız,
yaşlı, ümitsiz, beş para etmez bir
uyuşturucu bağımlısısın!
- Tanrım...
Bitti.
Her şey sona erdi.
Hayatımı geri istiyorum.
Hayatımı geri istiyorum.
Tekrar bebek olmak istiyorum.
Yeni biri olmak istiyorum.
Yeni biri olmak istiyorum.
- Alo?
Alo?
- Anne.
- Charles? Charles, sen misin?
Charles, sorun ne? İyi misin?
- Donald, bunun benim değil
onun kararı olduğunu söylüyor.
Sevdiğin şeyi istersin,
seni seven şeyi değil.
Buna uzun zaman önce karar verdim.
Kaufman ağlamaya başlar.
Kardeşine teşekkür etmeye çalışır.
Ama bunu kelimelere dökemez.
- Nasılsın?
- iyiyim..
Onu özlüyorum...
- Senaryo ne durumda?
- iyi. Bitirmek üzereyim.
başka bir şeye başlarsam çok sevineceğim.
- Güzel.
- Sen iyi misin?
- Ocak ayının ortalarında,
David'le Prag'a gittik.
High Point'ti.
- Bu harika.
- Evet. Bugün sette müthiş bir kukla vardı.
- Evet, duydum. Mutlaka görmeliyim.
- Evet, Bayan Church kuklanın
parçalarını gerçek kafatası
ve kemik gibi görünecek şekilde yaptı.
Binlerce kafatası ve kemik.
Oraya gittiğimde seni düşündüm.
Charlie, ben biriyle birlikteyim.
Neden bunu şimdi yaptın?
- Seni seviyorum.
- Ben... gitmem gerek.
Gitmek zorundayım...yapacak işlerim var.
Bu hafta sonu şehir dışına çıkacağım.
Yapacak milyonlarca şey var, tamam mı?
- Evet.
- Bende seni seviyorum. Biliyorsun.
- Direkt eve gitmem gerek. Artık senaryoyu
nasıl bitireceğimi biliyorum. Emilia'yla yemek
yedikten sonra, senaryoyu nasıl bitireceğimi
bilerek eve gidiyor olacak. Kahretsin.
Anlatım biter. McKee onaylamayacak.
Düşüncelerini başka nasıl gösterebilir ki?
Bilmiyorum. McKee'nin söyledikleri
kimin umurunda? Bence doğru.
Kesin. Beni kim oynayacak,
merak ediyorum? Fazla şişman olmayan biri.
Gerard Depardieu olmasını isterim ama...
aksanını değiştirse olur mu?
Her neyse, bitti. Artık anlamlı bir şey.
Böylece, Kaufman Emilia'yla arasındaki
sorunu çözer ve eve doğru gider.
İlk kez bir şeyler umut ederek.
Bunu sevdim. Bu çok güzel.