Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri:
Yusuf Kabadayı & HaDeS88
Tamam.
Merhaba.
- Holly.
- Eric.
- Messer.
- Messer.
- Messer. Evet, herkes bana Messer der.
- Sonunda tanıştığımıza sevindim, Messer.
- Geç mi kaldım?
- Bir saat kadarcık.
Ama ben de anca hazırlandım ve
Alison gecikebileceğini söylemişti.
- Peter da fırça atabileceğini söyledi.
- Öyle mi? Pekâlâ.
- Çok bilmiş. Gidelim mi?
- Evet, evet gidelim.
Evet, gidip bir şeyler yiyelim.
Bir saattir falan süper açım.
Atlanta'ya yeni taşınmışsın.
Evet.
- Pete'i ne zamandır tanıyorsun?
- Liseden beri.
Vay canına.
Teşekkür ederim.
Alison'ı üniversiteden beri tanıyorum.
Aynı yurttaydık.
- Araban nerede?
- Tam burada.
Al bakalım.
Hadi.
Sıkı tutun. Söz veriyorum
farklı bir anlam falan çıkarmayacağım.
- Satte 65 kilometreyle esen...
- Ne?
Saatte 65 kilometreyle esen
rüzgar için giyinmedim.
Affedersin. Ben...
Motorun üstünden bacağımı atabileceğimi
bile düşünmüyorum.
Fakat ben sürerim.
Arabam hemen burada.
Yeni olduğu için sürmeyi seviyorum.
- Hoş bir arabaymış.
- Teşekkürler.
Atla bakalım.
Tamamdır.
Peki, nereye gidelim?
Rezervasyonu nereye yaptırdın?
Hani şu yaptıracağını söylediğin.
Rezervasyonu yaptırmadın değil mi?
- Öyle mi söyledim?
- Sorun değil, neyse.
Evet, sorun değil.
Herhangi bir yere gidebiliriz, fark etmez.
Sen seç.
Bir masa kapar ve hemen sokuluruz.
Tamam. Cafe Five'a ne dersin?
Hiç gittin mi?
- Kulağa hoş geliyor.
- Aşçılık okulundan bir arkadaşım orada...
- Cep telefonum çalıyor.
- Fark ettim.
- İstersen cevap verebilirsin.
- Hayır, hayır. Sesli mesaja geçer şimdi.
Tamam.
Evet, diyordum ki aşçılık okulundan
bir arkadaşım orada...
Biliyor musun, aç şunu.
Sorun değil.
- Bekleyebilirim.
- Tamam. Biraz fazla ses yapıyor.
Selam.
Beni tanırsın, sürekli
bir şeylerin ortasındayımdır.
Evet tamam, evet.
23.00 olur mu?
Evet, biliyor musun?
Neden 22:30 yapmıyoruz?
Tamam, tamam görüşürüz.
Tamam.
Affedersin, hasta bir arkadaşım.
Bunu yapmamıza gerek yok.
Gerçekten mi?
- Tamam o zaman.
- Tanrım, ciddi misin?
Tamam, dürüst olalım.
Beni gördüğün an benden
hoşlanmadığını biliyordun.
Hayır ama bunu ortak arkadaşlarımız
ayarladı, bu yüzden bunu onlara borçluyuz...
Neyi borçluyuz, birkaç saatliğine
numaradan sohbet etmeyi mi?
Bak, en iyi ihtimalle
sarhoş olur ve yatarız.
Ne tür bir pisliksin sen?
Bugün cumartesi gecesi.
Biraz eğlenmek istiyorum o kadar.
Gidip hasta arkadaşımı görebilirim
ve sen de gidip...
...cumartesi geceleri ne yapmaktan
hoşlanıyorsan onu yaparsın.
Okuyormuş gibi görünüyorsun.
Gidip kitabını okuyabilirsin.
- Günlük tutuyor musun?
- Günlük tutuyor muyum? Tamam, bak ne var?
Bir gecenin berbat olmayacağından
emin olmak istiyorsan, işte bir ipucu!
Sakın bir saat geç kalma
ve önümde seks daveti yapma.
- Kız hasta.
- Evet tabii.
Gidip onu sihirli aletinle mi
iyileştireceksin?
Tamam.
- Peki, dışarı çıkmak istersen çıkarız...
- Tanrım, hayır.
Seninle dışarı falan çıkmıyorum.
Nesin sen, kaçık mı?
İn arabamdan.
İn Smart arabamdan.
- Ne düşündüklerini bilmiyorum.
- Ben de öyle.
Alison, Tanrım.
Bunu telafi edebilmenin tek yolu...
...bir daha onu görmek zorunda
kalmayacağıma söz vermen.
Cidden, hayatımdaki en önemli kadınsın ve...
...Alison hiç sahip olamadığım
kız kardeşim gibi.
Seni o kadar çok seviyorum ki,
ikinize de minnettarım.
Mess'e bakın, arka tarafta.
Harika.
Evet.
Neyse ben de, sizin için ne kadar
heyecanlandığımı söylüyordum...
Seni seviyorum, Alison.
Messer, sıra bende. Benim sıram.
Sen konuşmanı çoktan yaptın.
- Siz baş nedime misiniz?
- Evet.
İkiniz yer değiştirebilir misiniz?
Sizi gelinin yanında istiyorum.
Tam yanınızdayım çocuklar.
Dokunma bana.
Bunu yapacağını biliyordum.
Dokunma dedim.
Şuna gaz vermeyin.
Kes şunu.
Yemin ederim, kes şunu.
Üzgünüm, onun yanında duramam.
Selam çocuklar.
İşte yılbaşı partisindeyiz. Holly, Ben.
Al bakalım.
İlk buluşmanız nasıl gidiyor, çocuklar?
Cidden ne oldu? Anlatsana.
Mess, Mess.
- Yapacak işleri var.
- Dostum, dostum.
- Yardım et, kamerayı al.
- Ver şu kamerayı bana.
Şuna da bakın.
Gel buraya.
Alison'ın karnına bak.
Karnı burnunda. Affedersiniz çocuklar.
İyi misin tatlım?
Şuna da bakın.
- O benim kızım.
- Fazla uzun sürmeyecek.
Karnımı fazla sıkma.
Selam Holly.
Bu ne bu?
Hadi ama, ufak bir noel öpücüğü.
Ona ufak bir...
Aman ne güzel.
Mutlu yıllar.
Sığırın tekisin.
Merhaba bebeğim.
Merhaba, Tanrım.
- Bebek.
- Merhaba.
Bekle Messer, şimdi aldım onu.
- Holly Teyzesi'yle şimdi.
- Ahbap.
- Dikkat et, Messer. Nazikçe tut.
- Tuttum, tuttum.
- Tatlım.
- Şaka yapıyorum.
- Hiç komik değil.
- Bir şeyi yok.
- Ufak bir top gibi.
- Keser misin artık? Messer, Messer.
- Tamam.
- Cidden, kes artık.
Dostum, bunu yapmaya devam edersen
patlayacak. Kusma döneminde.
Hayır, bu hoşuna gidiyor.
Bunu seviyor, değil mi Soph?
Uğruna traş olacağım tek kız sensin.
Biliyorsun değil mi?
Lafı açılmışken, Liz niye gelmedi?
İkinizin ciddileştiğini sanıyordum.
Hayır, birkaç hafta önce bitirdik.
Yürümüyordu.
- Ne oldu?
- Bilmiyorum.
İkimizi bir yastıkta kocarken
hayal edemedim.
- Benim hatam. Ondan hoşlandığını sanmıştım.
- O sendin. Ben taş gibi olduğunu düşündüm.
Tatlım, kaleyi kuran çocuklara
bahşiş vermeyi unutma.
Bir saat geç kaldılar ve
bütün işi bana yaptırdılar.
- Ama neden olmasın, hadi onlara bahşiş
verelim. - Grasshopper.
Ben de Sophie'yi şu yeni
aile hekimliğine götürmeye başladım.
Orada bir doktor var.
Çok yakışıklı.
Sonunda Anderson Cooper aşkımı
söküp atabilirim.
- Neyse, yüzüğü olmadığını fark ettim...
- Kay kenarı.
...bu yüzden ben de hemşiresiyle
muhabbet etmeye başladım.
- Hayır.
- Tırnaklarını beğenmiş gibi yaptım.
- Hayır. Çöpçatanlık işini bırakacaktın.
- Ondan hoşlanmayacağını ne biliyorsun ki?
Çünkü berbat bir çöpçatanlık
geçmişin var.
- Mesela?
- Hırsız gibi, diş teli olan çocuk gibi.
İnanılır gibi değil.
Bunu hâlâ yüzüme vuruyorsun.
Bu daha hiçbir şey. 2007'deki
Messer bozgunundan bahsetmiyorum bile.
Onu ayarlayan Peter'dı.
O zamanlar onu az çok tanıyordum.
Kendine Messer dediğini biliyordun.
Bir de en iyi arkadaşım olacaksın.
Yüzük takmıyorum diye beni yargılayan
kadınlar gibi olamazsın.
Değilim.
Bir taraftan, harika bebeklerin
olup duruyor...
...ben de onları bununla
şımartıp duruyorum.
Cidden, düğün pastamdan
çok daha iyi bu.
- Onu da ben yapmıştım.
- O biraz kuruydu.
Çocuklar içindeyken şişko yetişkinlerin
içine girmesine izin vermeyin.
Ot mu içiyordunuz?
- Bu yasadışı.
- Siz uçmuşsunuz.
Elinde ne var? Bakayım bir.
Hadi, polisleri aramamı mı istiyorsun?
Lütfen aramayın.
Babam bir papazdır.
Pekâlâ, bunu alıyorum.
Bir dahakine, başınız derde girer.
- Şimdi toz olun buradan.
- Bu...
- Yürüyün, gidin buradan.
- Defolun!
- Ona para ödemiştim.
- Bu kesinlikle kabul edilemez.
Kargocu çocuklar kafalar uçmuş
şekilde çıkıp geliyor.
- Torbacıyı kim ne etsin?
- Şu anda dürüst değilsin ha?
Rahat ol. Yılda bir kez,
doğru koşullar altında...
...Alison'la kaçırdığımız gençliğimizi
yaşamayı seviyoruz.
- Yılda bir kez mi?
- Evet.
- Evet tabii. Yılda bir kezmiş.
- Tamam, belki yılda iki kez.
Çıkmak ister misin?
Hadi, hadi.
- Messer, onu fazla zıplatma.
- O iyi. Bunu seviyor, bak.
- Messer, seni uyarıyorum.
- Hadi ama bir şeyi yok.
Tanrım.
O...
Aman Tanrım.
Üzülme Sophie, Messer Amca'nın üzerine
kusan ilk kız sen değilsin.
Sophie bak.
Yelloz denen şey böyle bir şey işte.
Messer, yukarı çık ve kimse gelmeden
Peter'ın dolabından bir şeyler al.
- Niye, saat kaç oldu?
- 11.00
Gerçi Messer saatine göre saat daha 10.
Ayakta olmana bile şaşırdım.
- Seks yaparken saat takıyorsun, değil mi?
- En azından şapkamı her yerde takmıyorum.
Artık onu çıkarabilirsin, Messer.
Hepimiz alnının açıldığını biliyoruz.
Geniş alınlıyım.
Saç çizgim açılmıyor.
Ufaklığın doğum günü.
Köşelerinize çekilin, birer bardak alın.
İlk doğum gününde, resim çekilmek için
şapkanı çıkarabilirsin.
- Var işte.
- Herkes gelmeden önce...
...Sophie'nin en sevdiği iki kişiye
kadeh kaldırmak istiyoruz.
Bizim de en iyi dostlarımıza.
Sizin sayenizde ilk yaşını
sağ salim atlattık.
- Sizi seviyoruz çocuklar.
- Ağlıyor musun?
Anneler ağlar.
- Çok şükür, bakıcı geldi.
- Niye bakıcı çağırdınız? Siz buradasınız.
Çünkü o bir dahi.
Sophie ortalığı ayağa kaldırdığında,
onu bir tek o susturabiliyor.
- Ona bebek susturucusu diyoruz.
- Bebek susturucusu öyle mi?
- Ateşli biri mi?
- Kesinlikle taş gibi.
- Derdin ne senin?
- Millet, bu Amy.
- Merhaba Amy.
- Bakın kim gelmiş.
Sophie.
Gidip üzerini değiştirelim.
Teşekkürler.
Siz ciddi misiniz?
Bebek susturucusu o mu?
Cidden, Peter'la seks yapacak yaşta
olsaydı pabucum dama atılırdı.
Pabucun hiçbir zaman dama atılmayacak.
Gel bakayım buraya.
Tanrım, biraz uzaklaşır mısın?
Bebek kusmuğu gibi kokuyorsun.
Cidden mi?
- Kokuyorsun. Yaklaşma bana.
- Affedersin.
Hepiniz daha önce tanıştınız.
- Tanıştınız, unuttun mu Sophie?
- Artık 4 yaşında olduğunuza inanamıyorum.
- Hiç yırtılması oldu mu?
- Evet, tepeden tırnağa.
Kadını ıstakoz gibi açmaları gerekti.
Affedersiniz.
Affedersiniz bayan, şef siz misiniz?
Evet, Alison'ın da arkadaşıyım.
Pekâlâ, çünkü gelip
buraya oturmalısınız.
Tamam mı? Hemen buraya gelip
yanıma oturmalısınız.
Birilerinin başı dertte...
...çünkü şahane yemekler yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim.
- Üniversitedeyken gerçek bir sporcuydum.
- Öyle mi?
Koşucuydum.
- Gerçekten mi?
- Evet, 4.24 koştum.
- Vay canına, hızlıymış.
- Evet, hızlı.
Buradaki Bayan Pennsylvania'yı
nasıl kaptım sanıyorsun?
- Hakkımda konuşan kim? Tamam.
- İşte burada.
Tamam, yeter bu kadarı. Peki bu kim?
Merhaba, adım Beth.
- Messer.
- Memnun oldum.
- Ben de.
- Daha önce tanışmadık.
Yüzünü hatırlardım.
Seni seven bir eşin varsa,
her şeyin üstesinden gelebilirsin. Scott!
- Evet, ben...
- Scott!
- Tut şunu, bekle.
- Scott.
- Oğlanları doyurmaya çalışıyordum.
- Tamam.
Sanırım Conner'ın başı biraz dertte,
anlatabildim mi?
- Tamam, tamam.
- Bu, kocam Scott.
- Merhaba, nasılsınız?
- Tanıştığımıza memnun oldum. Adım Holly.
Bezleri arabada unutmuşum.
Bir zamanlar sevişirdik.
Eskiden sürekli sevişirdik,
her yerde.
Her yerde.
Şimdiyse bebeğin beslenmesi,
çocukların uyutulması gerek...
...ve önceki gece uyumuş olmaları gerek
yoksa bitersin.
- Merhaba, ben Ted'in eşi Gary.
- Yakalandım.
Hayır, aslında bekarım...
- Bir ben varım.
- Tamam, tamam.
Harika etli ve peynirli şeyler
hazırlamışsın.
- Sanırım hepimiz bundan bahsediyorduk.
- Teşekkür ederim.
Bu da bir şeydir. Bence
böyle bir yeteneğinin olması güzel.
- Bunları sen mi sardın?
- Evet.
Şuna bakın, o sarmış.
Ben ete dokunmam.
Yalnızca dudaklarımla.
Mutlu yıllar, sevgili Sophie...
...mutlu yıllar sana.
Çocuklar, Sophie'yi vaftiz ebeveynleriyle
resim çekmek istiyorum.
Tamam.
- Harika.
- Çok heyecanlı görünüyor.
Fotoğraf.
Pekâlâ üç deyince,
"Messer'ın açık alnı var" deyin.
Bir, iki...
- Peynir.
- Sophie.
Yaşasın.
Güzel bir parti değil mi?
Biraz pasta ister misin?
İLKBAHAR
Hadi, at bakalım.
- Selam.
- Selam.
Geç kahvaltı yapmak ister misin?
Hayır yapamam. Bir saate maçım var.
Gidip duş almalıyım.
- Emin misin?
- Evet, eminim. Kahve var.
Bardaklar dolapta.
- Çok lezzetli görünüyor.
- Daha hazır değil.
- Bir ısırık o kadar.
- Kırıntılar fazla gelmiş.
- Tarçın kullanmalıydım.
- Tanrım.
- Cassia yanıldı.
- Sen bir dahisin. Dahisin.
Bipolar olabilirsin, ama tam bir dahisin.
Yemin ederim, çöpten çıkarıp yerdim.
- Yerdim, çok güzeller.
- Bu çok iğrenç.
Çiftlik hindisi burada.
Nereye gidiyorsun? Bak, biliyordum.
Buraya her gelişinde bunu yapıyorsun.
- Heyecanlandığını biliyorum.
- Kes sesini sorumlu davranmaya çalışıyorum.
Bundan sonrasını ben hallederim.
Sağ ol.
İhtiyar Johnson geldiğinde
böyle davranmıyorsun.
- Çok bilmiş. Git kurabiyeleri düzelt.
- Tamam.
- Selam.
- Dur tahmin edeyim.
- Ekmek arası hindi mi?
- Gittikçe tahmin edilebilir mi oluyorum?
Bunu alışkanlık olarak görmeyi seviyorum.
Aynı sandviçten 35 tane oldu.
- Sayıyor musun?
- Yani o kadar. 35 kadar olmuştur.
Farklı bir şey denemek istersen
menüde başka şeyler de var.
- Şaşırt beni.
- Tamam. Peki, harika.
- Kruvasan sever misin?
- Evet severim.
Güzel, o zaman bunu alıyoruz.
Üzerinde isminin yazılı olduğu beyaz
önlüklerden niye giymiyorsun?
Böylece ismini öğrenebilirim.
- Adım Holly.
- Holly demek, ben de Sam.
- Memnun oldum.
- 35 sandviç önce tanıştık.
Artık 36 oldu.
- Teşekkürler. Üstü kalsın.
- Teşekkür ederim.
Kartını kutuya atmak istemediğinden
emin misin?
Kazanan bedava öğle yemeği alıyor.
Benden bir akşam yemeğine ne dersin?
Sakin ol, sakin ol.
Kapıdan çıkmasını bekle.
- Hadi.
- Tamam, hayır.
Hangisiydi ki? Tamam,
bir Benjamin var. Bir Sam var.
- Senin için bir tane seçebilirim.
- Bu şehirde kaç tane Sam var böyle?
Atlanta Hawks topu diğer
yarı sahaya götürmeye çalışıyor.
Hadi millet, enerjiyi tavan yaptıralım.
Heyecan dolu bir oyun, hadi.
- Sayıyı yapıyor.
- Kamera 7'ye geç.
Simon, atış yüzdelerine ihtiyacım var.
8 hazır ol. 8'i yakınlaştırın.
Yaklaş, yaklaş, yaklaş.
Evet, tam oraya. 8'ye geçin.
2 hazır ol ve 2'ye geçin.
6 hazırlan. 6 nerede?
Bekle biraz, Hawks baskı yapacak.
Defans oyuncularında kalmalıyız.
Pas geliyor. Bibby topu çalıyor ve
pota altındaki Smith'e atıyor.
Güzel düşündün Mess.
Simon, atış yüzdelerini istemiştim.
Hadi, zeki olmamak için çok çirkinsin.
Hadi, hızlanın.
- Ondan nefret ediyorum.
- 4 hazır ol.
Birinin üzerine cinayet suçu atmasını
istiyorum, anlıyor musun?
- Suç mahalline parmak izleri falan.
- Ne dedin Simon?
Atış yüzdeleri geliyor, efendim.
Merhaba Sam,
ben Fraiche'den Holly Berenson.
Sanırım ücretsiz öğle yemeği için
kartınızı kavanoza bırakmışsınız.
Umarım öylesinizdir, çünkü bu hafta
kartını bırakan dört Sam'den birisiniz.
Bana çıkma teklif eden sizseniz,
kabul ediyorum.
- Eğer...
- Alo?
- Alo?
- Niye kocamı arıyorsunuz?
- Tabii, onun eşisiniz. Elbette.
- Çok mutlu bir evliliğimiz var.
Mutlu bir evliliğiniz olduğunu
anlıyorum.
Cidden, hiçbir şey ima etmek istemedim.
Çok üzgünüm. Tamam.
Kendinize iyi bakın, özür dilerim.
- Merhaba, Sam?
- Evet, Samantha.
Samantha demek. Bir Samantha'mız var.
Üzgünüm, yanlış numarayı çevirdim.
Belki değildir. Bekar mısın?
Bekarım, evet.
Merhaba, Sam Nelson.
Dr. Sam Nelson.
Ben Fraiche'den Holly Berenson...
...ve gerçekten umuyorum ki bugün
konuştuğum Sam sensindir.
Değilsen sıçtım,
çünkü ücretsiz öğle yemeği için...
...kartını kavanoza atan son Sam sensin.
Affedersin.
Bekleyen bir çağrım var.
Alo?
Evet, ta kendisi.
Affedersiniz.
Memur Young'ı arıyorum.
Olay yerindeki memur adınızı
ve numaranızı...
...cüzdandaki sigorta irtibat
kartında bulmuş.
En yakın akrabalarının numarası lazım.
Bunları bulabilir misiniz?
Evet, Pete'in babası.
Araba nasıl takla atmış?
Çarptığında mı takla atmış?
- Oturmak istemediğinize emin misiniz?
- Bir bebekleri var.
Sophie, arabada mıydı?
Onlarla birlikte arabada mıydı?
Hayır. Kaza anında küçük bir kızla,
bakıcıyla birlikteymiş.
Bu yüzden memurlar onu bu geceliğine
SHK'ya yerleştirdiler.
- Kesinlikle iyi durumda.
- SHK mı?
Sosyal Hizmetler Kurumu.
Bu tip vakaları götürdükleri yer.
Bu tip vakalar mı?
Öksüz kalan çocukları.
Messer.
Hayır, hayır, hayır. Yalnızca onu niye
bu gece göremediğimizi anlamıyorum.
Hayır hanımefendi, protokolünüz
umurumda değil. Bu...
Evet, bu numarada olacağız. Evet.
Sabah 8'e kadar hiçbir şey yapmayacaklar.
Tamam, tamam.
Eminim durumu iyidir.
Neden bu gece burada kalmıyoruz?
Erkenden ararlarsa böylece
burada oluruz. Tamam mı?
- Tamam.
- Niye misafir odasını sen almıyorsun?
- Olur, istersen onların odasını al.
- Hayır kalsın. Burada yatarım.
- Sabah görüşürüz.
- Tamam.
- Teşekkürler, Messer.
- Tamam.
Kimse aradı mı?
Yalnızca avukatları.
Şu an buraya geliyor.
Bizimle konuşmak istiyormuş.
Sizin için çok zor bir zaman
olduğundan eminim.
Şirketteki herkes,
hepimiz Peter'ı çok özlüyoruz.
Şimdi, bir sürü sorunuz olmalı.
Sophie.
Sanırım ikimizin de düşündüğü o.
- Evet.
- Şimdi ona ne olacak?
Peki, transferini çoktan ayarladım.
Dün gece birlikte olduğu bakıcı aile
onu SHK'ya bırakacak.
En iyisinin bulunduğu çevreye
ayak uydurması olduğunu düşündüler...
...bu yüzden ilk olarak,
SHK'dan alınıp buraya getirilmeli.
Peki, bunu kim yapacak?
Affedersiniz, Alison'la Peter vasilik
anlaşmasıyla ilgili sizinle konuştu mu?
- Hayır.
- Hayır.
Vasiyetlerini hazırlarken, ikisinin de
ölmesi gibi kötü bir durum olduğunda...
...Sophie'yle kimin ilgileneceği
konusunda konuştuk...
...ve sizin isminizi verdiler.
İkinizin birlikte.
- Affedersiniz.
- Affedersiniz.
- İkimizi birlikte mi seçtiler? - Bu şekilde
aile kurmak istemediğinizden eminim.
- Bir yanlışlık olmalı. Biz evli değiliz.
- Hayır, hayır, hayır.
Tanışma randevusu ayarlamaya çalıştılar
ama biz restauranta bile gidemedik.
Ona randevu diyebilir miyiz ondan bile
emin değilim. Kendisi tam bir puşttu.
Bunun size fazla geldiğini biliyorum.
İnanın bana, onları
aksine ikna etmeye çalıştım.
Fakat seçeneğiniz var.
Hayır diyebilirsiniz.
Çünkü bu zor bir durum.
Bir çocuk söz konusu.
Ağır bir sorumluluk.
Aman Tanrım.
Tanrım, Tanrım.
- Affedersiniz.
- Seçenekler.
Bazı seçenekler olduğundan bahsettiniz.
Evet, Peter'ın babası var.
- Harika. Bence o harika olur.
- Bir bakalım.
- Birkaç kuzenleri var.
- Affedersiniz, biraz durur musunuz?
- Kuzenler her zaman...
- Evet.
Ya içimizden birisi, kendi başımıza...
...Alison'la Peter'ın vasiyetini
yerine getirmek isterse?
Veya ikimiz birlikte,
varsayım yapıyorum.
İsminizi verdiler,
bu yüzden geçici velayet için...
...bir celse ayarlarım, o kadar.
Şimdi mali duruma gelecek olursak...
...miras ipoteği kapatacaktır,
fakat hepsi o kadar.
Fazla birikimleri yoktu. Alison'ın annesi
öldükten sonra bu evi yatırım için aldılar.
Şimdilik bunu düşünmeyelim, tamam mı?
Sophie'ye odaklanalım.
- Evet.
- Tabii.
Sophie için, geçici olarak
ikinizin buraya taşınmasını öneriyorum.
- Birlikte yaşamamızı mı istiyorsunuz?
- Şimdilik, Sophie için.
Ne yapacağınıza karar verene dek.
Fakat en iyisi bu.
Tamam. Burayı imzalayın,
Bayan Berenson.
Siz de burayı, Bay Messer.
- Teşekkür ederim.
- İşte geldi.
Merhaba.
Merhaba tatlım.
Tatlım, seni görmek çok güzel.
Biliyorum, biliyorum.
Biliyorum. Bak, bak.
Messer Amca'yı mı istiyorsun? İşte.
İşte Messer Amca.
Tanrım, onu eve götürmeliyiz.
- Kesinlikle bunu her yönden düşünmemişler.
- Bir uyku takvimi hazırlamalıyız.
- Bu çok önemli.
- Ne?
Sanırım.
- Ne dedin sen?
- Bunu iyice düşünmemişler dedim.
Pete sana bir şey söyledi mi?
Veya Alison?
- Çünkü bana hiçbir şey demediler.
- Hayır.
Bu söylemeyi unutacağın türden
bir şey değil.
"Hey Mess, Kobe'nin dün gece yaptığı
hareketten sonra...
...geriye sıçrayarak attığı
şutu gördün mü?"
"Bu arada ölürsem,
çocuğumu sana bırakacağım."
- Berbat bir durum.
- Alison ayrıntıları düşünürdü.
- Bir planın parçasıyız. - Bu planın
sonuna kadar benimle gitmek istiyor musun?
Bu evin içinde birlikte
yaşamamız mı gerekiyor?
Evi paylaşıp, uykusuz mu kalalım?
Kulağa zoraki bir deney gibi geliyor.
Tabii ikimizin de buranın parasını
karşılayabildiğimizi varsayıyorum.
Dunn ipoteğin kalktığını söyledi.
Peki bakımlar?
Veya yan ihtiyaçlar ya da vergiler?
Böyle bir yerin aylık giderinin ne kadar
olduğunu biliyor musun?
Pete avukatlık firmasının ufak bir
hissedarıydı. Ben bu kadar kazanmıyorum.
Peki sen ne yapıyorsun?
Yaşamak için hamur işi mı pişiriyorsun?
Başarılı bir iş yeri işletiyorum, Messer.
Bunu da oldukça iyi yapıyorum.
Bebek büyütmek fırın işletmeye benzemez.
- Öyle olduğunu söylemedim.
- Her yeri dağıtırlar. Her yere işlerler.
Isırırlar, temelde köpekler gibidirler.
En azından bir köpek prizlerin
yalanmaması gerektiğini bilir.
Uyandı, uyandı.
- Tamam tatlım, merhaba.
- Merhaba, bak şu uykucuya.
- Selam tatlım.
- Gel bakalım.
Gel buraya.
- Hayır, hayır. Alma onu.
- Niye?
Çünkü kendi kendine
sakinleşmeyi öğrenmeli.
- Neyi öğrenmeli?
- Kendi kendine sakinleşmeyi.
Şimdi okudum, Messer. Önemli bir şey.
Ona bir dakika verelim.
Her şey yolunda.
Neşeli mutlu kızım.
Ne yapalım biliyor musun?
Şarkı söyleyelim. Şarkı söyleyelim.
Bilemiyorum.
Güzel.
...sonra da adam ölür.
- Benden bu kadar.
Ölüyor mu?
Bilemiyorum.
Tamam, belki açtır. Sanırım acıktı.
Onu besleyeceğim.
- Hadi bakalım, bir şeyler yiyelim.
- Onu almayacağımızı sanıyordum.
- Tamam Sophie neredeyse bitti, bekle biraz.
- Yemek eleştirmeni değil. Daha 1 yaşında.
- Ona sıradan şeyler yediremem.
- Ama bugün seni kesin besleyeceğiz.
Umuyorum ki sen 2 yaşına girmeden önce.
Söylesene bana, kucağında bir bebekle
hayallerinin erkeğiyle tanıştığında...
...Sophie ne yapacak?
Bunu hiç düşündün mü?
Senin yaşındaki bir kadının artık rekabete
girecek durumda olduğunu sanmıyorum.
Affedersin, az önce senin yaşında
bir kadın mı dedin?
Flört dünyasında,
bekar bile sayılmazsın.
Nasıl birisin biliyor musun? Karmaşık.
Karmaşığın da ötesinde.
Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun, Messer.
Çocuk kilidi olan çekmeceyi
açamadığını biliyorum.
İşte öyle.
Ona yardım etmemek için niye beni
ikna etmeye çalışıyorsun?
İkna etmeye çalışmıyorum. Onun için
en iyisini yapmaya çalışıyorum o kadar.
- Kendin için en iyisini istiyorsun, Messer.
- Onun için en iyisini istiyorum.
Bizler böyle değiliz.
Onlar Sophie'yi bu dünyadaki
her şeyden ve herkesten...
...daha çok sevdiler Messer,
ve bizi seçtiler.
Bizi seçtiler.
Geliyorum.
Şuna bir bak,
bence bunu seveceksin.
Şunun tadına bak.
Hazır mısın?
Hayır mı? Hadi ama, bir dene Sophie.
Lütfen dene. Bence bayılacaksın.
Bir kere dene.
Hadi ama Sophie, bir dene.
Lütfen, bu tür şeyleri yediğini
görmüştüm.
Bence seveceksin, hadi ama.
İşte böyle.
Akıllı kız, Soph.
Cidden onun için en iyi seçeneğin
biz olduğumuzu mu düşünüyorsun?
- Çok güzel bir servisti.
- Evet.
- Nasıl tanıştıklarını bilmiyordum.
- Paris hikayesini mi?
- Şaka mı yapıyorsun?
- Hayır.
Bebeğe ne olacak, biliyor muyuz?
- Duymadın mı?
- Hayır.
Arkadaşlarından birisini vasi yapmışlar.
Şu bekar aşçı.
Bir de sürekli güzel kokan
şu karizma adamı.
- O adam mı?
- Çok ilginç. Demek buralarda olacak.
- Güzel mi?
- "Güzel kokan" derken ne demek istedin?
Anne, geldiğin için çok sağ ol.
Sensiz bunun altından kalkamazdım.
- Ne demek tatlım.
- Ona biraz daha bakabilir misin?
- Messer'la konuşmalıyım.
- Tamam.
Mess.
- Hepsi burada.
- Bize bir tanesi lazım.
- Anladığım kadarıyla Peter'ın
kuzenleri misiniz? - Tırmanma oraya.
- Kim o, Taylor mu?
- Mason.
- Mason, hemen bir yere otur.
Yürü bakalım.
- Sekiz çocuk.
- Sekiz mi? Sekiz çocuğunuz mu var?
- Dokuz tane, tatlım.
- Doğru dokuz. Beysbol takımı gibi.
- Alison için gelmeliydim.
- Evet, teşekkürler.
- Atlanta'ya doğru turdaydım, bu yüzden...
- Turdaydın demek.
Bilebileceğim herhangi bir yerde
sahne alıyor musun?
Bu gece Juggles'ta dans ediyorum...
...sonra da perşembeden pazartesiye
kadar da amatör takılacağım.
Ne kadar da heyecan verici.
Gerçekten heyecan verici, evet.
Büyükbabasını görmek Sophie için
çok iyi oldu.
Tıpkı Peter'a benziyor.
Bence tıpkı size benziyor.
Artık Miami'de eviniz mi var?
Evet, çünkü biz umuyorduk da...
...Sophie'nin de tek torununuz
olduğunu düşünürsek...
...yapılabilecek en mantıklı şey...
Tamam, tamam, tamam.
Sophe hayır, hayır.
Gel buraya.
Çok özür dilerim, tamam.
İyi misiniz?
Peki.
- Yeni gibi oldu.
- Hâlâ nefes alıyor.
Yaşasın.
Dokuz çocuklu aileyle konuşabiliriz.
Belli ki çocuk yetiştirmeyi biliyorlar.
Striptizci de gözüme hoş göründü.
Evet.
Peki büyükbaba olmaz mı dersin?
Mahvolduk.
Sıradaki dava Sophie Novak'ın durumu,
İndis No 05893-01.
Pekâlâ.
Talebinizi vasiyetnameyle
birlikte okudum.
İsimleriniz vasi olarak verilmiş...
...ebeveynlerin vasiyetlerinin iptali için
hiçbir sebep görmüyorum.
Lakin, kabul...
- Bırak kalsın.
- Hayır, hayır.
- Halıya yapışacaklar.
- Çocuklar, çocuklar tamam.
Balık krakerleri bırakalım.
Ayağa kalkmaya ne dersiniz?
- Tamam, tamam.
- Ayağa kalkın, bırakın onları.
Affedersiniz.
- Topladım.
- Bırak...
O zamana kadar, sonuç olarak
Sophie Christina Novak'ın...
...ortak velayetini Holly Berenson
ve Eric Messer'a veriyorum.
Bu kadar mı?
Hiçbir şey sormayacak mısınız?
Torbacı ya da pezevenk olmadığımızı
nereden biliyorsunuz?
- Torbacı veya pezevenk misiniz?
- Hayır, hanımefendi. Hayır.
Gidelim.
Bum. "Tamamdır, sıradaki dava.
İşte, alın bu çocuğu.
Hayır iki tane alın, bu da bizden."
Sophie'nin sevdiği ve beni deli eden
şu aptal ördek nerede?
Bunu anlamıyorum. Halimden memnundum.
Hatunun teki "Messer, prezervatifi...
...unutabilirsin" diyor, hayır diyorum
ama yine de kendimi bir çocukla buluyorum.
Bir takvim oluşturmalıyız.
Yarın çalışmam gerek.
- Kokuyu alıyor musun?
- Ne kokusu?
- Belki sonunda kakasını yapmıştır.
- Evet, evet. Sanırım yapmış.
Ne var?
O kadar da kötü değil.
Soph.
- Çok garip bir koku, değil mi?
- Pekâlâ.
- Devam et.
- Ne? Niye ben? Kız olduğum için mi?
- Evet.
- Hayır, olmaz.
Messer, önümüzdeki iki yıl
bez değiştirmiyorum.
- Geç bakalım.
- Tamam, iyi. Yavaş ol. O kadar da...
İşaret listesinden bunu çıkartabilirsin.
İşaretlendi.
- Ne yapıyorsun?
- Ne yaptığımı bilmiyorum.
Hatunun tekinden çıkardığım
sütyen değil bu, bebek bezi.
- Çok zor olmasa gerek. Çıkar şu bantları.
- Okuyabileceğim bir şey yok mu?
Şu küçük bantları görüyor musun?
Çıkar onları.
Tanrım. Yapma şunu.
Kusturacaksın beni.
- Milyoner filmindeki çocuk gibi olmuş.
- Beni kusturacaksın.
Bunu çıkaracak kadar bir şey yemedi.
Alt tarafı azıcık makarna yedi.
- Topuklarını sürüyor.
- Tamam, tamam mendili ver.
- Bir tane daha ver, hadi.
- Acele et. Sil şu topuklarını.
Kaka kıyafetine benzedi.
- Ben bakarım.
- Messer, beni burada bırakma.
Tanrım.
Gözlerim yanıyor.
Bunun bir keşif görevi olduğu
hissine kapılıyorum.
Başka kimse bunu düşünmüyordur.
- Selam.
- Merhaba.
- Selam.
- Selam.
- Süpriz.
- Sporcu.
- Evet, nasıl gidiyor?
- İki baba.
- N'aber dostum?
- Mahallecek geliyoruz.
Neler oluyor?
Size biraz yemek falan getirdik.
Yeni ebeveynler dolabı doldurmalı.
Bir, iki, üç.
İşte böyle!
- İçeri gelsenize.
- Beklenmedik.
Umarım kötü bir zaman değildir.
Tamamdır.
Şuna bakın hele, tertemiz oldu.
Mahalleli burada.
Bize biraz...
Ne var? Harika durumda,
senin sayende değil.
- Holly, şuranda...
- Kendine sakla Messer. Korkak.
Tamam, hadi bakalım.
- Merhaba.
- Ne süpriz ama.
Selam millet, sizi beklemiyorduk.
Süpriz oldu.
Ne var?
Tatlım, yüzünde kaka var.
Evet.
- Kimler acıktı?
- Ben acıktım.
- Ben de acıktım.
- Hemen başlayalım mı?
- Şurada, sağ tarafta biraz daha var.
- Kapat çeneni.
- Tamam.
- Yemin ederim...
Yardım etmeye çalışıyorum.
- Sophie'yle hayat nasıl? Yorgun gibisiniz.
- Evet, uyumadığımızdan olabilir.
- Hiç belli olmuyor.
- Yorgun görünmüyorsun.
Endişelenme, çünkü önümüzdeki
10 yıl uyku yok.
Sürpriz.
Bir de o çocuk şarkılarına hiçbir zaman
alışamayacaksınız.
- Tanrım.
- Hayır.
Wiggles'ın nerede yaşadığını bilseydim,
ki arıyorum...
...onları kalaşnikofla öldürebilirdim.
- Çok ciddiyim.
- Yeni ebeveynleri geçtim...
...hiçbirimizin ne yaptığımızı
bildiğimizi sanmıyorum.
- Hiçbir fikrim yok.
- Hiçbir şey.
Bu doğru. Hazırlanmak için dokuz ayımız
vardı ama yine de çoğu zaman bocalıyoruz.
- Kesinlikle bocalıyor.
- Hayır, aslına bakarsan biz dedim.
Ne var biliyor musunuz?
Sahiden ciddileşiyorum.
İki şeyi ayarlamalısınız.
İlki, bir bakıcı.
- Bir de destek.
- Kesinlikle.
- Evet.
- Diğeri çok önemli.
- Kağıt havlunuz asla yetmez.
- Shop Now'dan alışveriş yapmayın.
Her zaman sütleri bitiyor
ve kokusuz mendil satmıyorlar.
Motrin sipariş ederken,
boyasız olanlardan alın.
BPA olmaz. Suluk veya hiçbir plastik
olmaz. O kimyasalları istemezsiniz.
Alison, Sophie'nin Big Wagon Anaokulu'na
gitmesini istiyordu...
...bu yüzden bağış yapma konusunu
düşünmek isteyebilirsiniz.
Mesela dün gibi.
Tamam, belki de bunları
yazmaya başlamalıyız.
Bir kaşık, bir kaşık, bir kaşık.
- Bu hafta.
- Yapamam.
- Adımı yazıyorsun.
- Çoktan yazdım bile.
Bu kadar.
Tamam, Sophie.
- Banyo zamanı, banyo zamanı.
- Tamam, bebeği al.
- Banyo zamanı, banyo zamanı.
- Pekâlâ.
Tamam bakalım, bu nasıl?
Hayır mı?
Peki ya bu?
Hayır mı?
Patterson, dönerek atışını yapıyor.
Evet!
Ne var?
Başka bir şey izlemek ister misin?
Atışını yapıyor.
Hayır, hadi ama. Atışı kaçır...
Oynama vakti.
Hadi bakalım.
İyi misin? İyi misin? Güzel.
Tamam, affedersin.
Lütfen?
- Kaka suratını yapıyor.
- Kaka suratını yapıyor ne demek?
Kaka yüzü.
Tanrım, kakasını küvete yapacak.
Tamam acele et, çabuk ol.
Kakasını üstüme yapacak.
- Bunu nasıl açacağımı bilmiyorum.
- Üzerime yapacak, Messer.
Çekil, çekil. Bırak ben yapayım.
Sen onu tut. Açtım.
- Hadi ama, bu şeyden nefret ediyorum.
- Şurada bir mandal var. Kolu çek.
- Tamam, başlama. Üzgünüm.
- Hayır, hayır, hayır şapkam olmaz.
Aman Tanrım, o benim şapkam.
Liseden beri vardı o şapka.
- Yıkarım.
- Evet, çok komik.
Tabii, gül bakalım. Gül sen.
Tamam, gerçekten çok komik.
Tanrım.
Bence bunu direk...
- Ne bu?
- Ne ne?
Bu şişlik.
Ne ki bu?
- Göbek deliği.
- Hayır değil.
Orada yoktu.
Birkaç gün önce yoktu.
- Yalnızca bir göbek deliği, değil mi?
- Hayır, göbek deliği değil.
Sanmıyorum.
Bu şey nasıl...
Bu numaralar da neyin seni?
Ne anlama geliyor ki?
Niye bu şey...
Kimse bir bebek arabasını çalmaz.
Burun kıvıracak durumda değiliz.
Bu en büyük organizasyonumuz.
Milleti memnun edecek bir şeyler yap.
Jambona sarılmış ne olursa,
bir de mantarlı Vol au Vent falan.
Beklettiğim için üzgünüm.
- Sonra ararım.
- Holly.
Ekmek arası hindi.
- Doktor ekmek arası hindi.
- Evet, Sam. Hatırlıyorum.
Kazayı duydum.
Başın sağ olsun.
Teşekkürler.
Bana yarım bir mesaj bırakmışsın,
numaranın da yarısı vardı.
Evet bir şey, birisi çıkageldi.
- Nasılsınız bakalım?
- Sorun yok, tatlım.
İyi uyuyor mu?
Kakasını düzenli yapıyor mu?
İlk başlarda değil,
ama şimdi epey düzenli.
Fakat karnında bir çıkıntı var.
Ne olduğunu bilmiyorum.
Ne aramam gerektiğinden de emin değilim.
Çocuklar hakkında gerçekten
bir şey bilmiyorum.
Bebeği olan ilk arkadaşım Alison'dı...
...ve Sophie'yle harikalar yaratıyordu.
Bu konuda da arayacağım ilk insandı,
anlatabildim mi?
Yani, her konuda arayacağım
ilk kişiydi o ve...
Tanrım.
Bu çok zor geliyor.
Arkadaşımı arayamamak canımı yakıyor.
O...
Şöyle demek istiyorum:
"Ne düşünüyordun ki?
Bana incilerini ya da
YSL çantanı bırakabilirdin.
Yani, bu biraz fazla.
Bu çok zor ve ne yaptığımı bilmiyorum."
Ne yaptığımı bilmiyorum.
Özür dilerim.
Hayır, bence çok iyi iş çıkarıyorsun.
Sophie'nin kasık fıtığı var.
Endişelenecek bir şey yok. Çoğu zaman
kendisi geçer. Ama yine de kontrol edeceğiz.
- Yani onu ben yapmadım mı?
- Hayır, bunu sen yapmadın.
Tamam.
Kendi kendine geçer dedin sanıyordum.
Bu senin için.
"Bir şişe Pinot Noir,
ihtiyaca göre bir iki kadeh."
Beyaz da olabilir.
Aynı miktarda olsun yeter.
Bak, yaptığın şey inanılmaz. Arada bir
kendine vakit ayırmayı unutma. Tamam mı?
- Teşekkür ederim.
- Sizi haftada bir buraya bekliyorum.
- Tamam.
- Peki.
Güle güle Sophie.
İyileşeceksin.
- Seni gördüğüme sevindim.
- Ben de öyle.
Eczanedeydim...
...ve kadınların, kucağında
bebek olan erkekleri sanki...
...koca memeli kadınları dikizleyen
erkekler gibi dikizlediğini fark ettim.
Bugün ne fark ettim biliyor musun?
Bu evde hiç güzel bir duş alamayacağım.
Burası parti evi.
Saçlarını hiç taramıyorsun, değil mi?
Zamandan kazandırıyordur.
Çok pratik.
Şarap nasıl?
- Biraz ister misin?
- Hayır, hayır.
Çünkü paylaşabilirim.
İyi bir paylaşımcıyımdır.
Hayır, ihtiyacın yok
çünkü hiç endişelenmiyorsun.
Bizi ayarladığında,
Alison böyle söylemişti.
Şöyle dedi, "Tatlım, üç yıllık
erkek arkadaşından tekmeyi yedin.
Gidip biraz iyi vakit geçirmen gerek."
Sonra, sen çıkageldin.
Çekici zatıaliniz göründü ve...
...restauranta bile gitmek istemedi.
Üç yıl içindeki ilk randevum
ama kapıya gelen tam bir pislik.
Şimdiyse o dallamayla
çocuk büyütüyorum.
- Tanrım, ironiye bak.
- Hadi yatağa. Kalk, kalk, kalk.
Puştun teki olduğunu biliyorsun, değil mi?
Bunu yüzüne söylemek iyi hissettiriyor.
- Yıllarca bunu arkandan söyledikten sonra.
- Kızgın bir sarhoş. Ne güzel.
Önümüzdeki 18 yıl eğlenceli olacak.
Herkes eğlenceli bir sarhoş olduğumu
düşünür. Kapıda biri var, kim o?
Bir komşudur büyük ihtimal.
- Evet?
- Merhaba, adım Janine Groff.
Sosyal Hizmetler'den görevlinizim.
Evet.
Birkaç tane habersiz ziyaret yapacağımız
size söylenmişti.
Evet, bu kesinlikle habersiz oldu.
- Bana bir dakika verin.
- İçeri gelebilir miyim?
- Kim o?
- Sosyal Hizmetler.
Duş almak...
...ve burada sorumlu birer insan olduğumuzu
göstermek için beş dakikan var.
- Tamam.
- Yürü, yürü, yürü.
Yukarıya, üst kata.
Odan üst katta, unuttun mu?
- Affedersin.
- Yürü, yürü, yürü.
- Gidiyorum, beni itmeyi bırak. İtmesene.
- İtmiyorum ki...
Garajı tekrar görmek istemediğinize
emin misiniz?
Eminim, iki kere görmek yeterli.
Görme şansınızın olmayacağı
bir sürü alet edavatım var.
Böyle iyiyim. Genellikle şimdiye kadar
toparlanıyor olurdum...
Merhaba, çok üzgünüm.
Ufaklığı yatırmam gerekti.
Nedenini işte görüyorsunuz.
Gözünüzü bir anlık ayırmaya gelmiyor.
Anlarsınız ya?
O minik ayaklarıyla.
Tamam, başlayalım o zaman.
Peki, biraz konuşalım.
İkiniz ve planlarınız hakkında biraz
fikir edinmek istiyorum.
Beş yıl içinde kendinizi nerede
görüyorsunuz?
- Bana sorun. Harika bir cevabım var.
- Senin...
Hayır iyiyim ben, iyiyim.
Ufak bir gurme dükkanım var,
yakında ufak bir gurme restaurantı olacak.
Dükkanı genişletiyoruz. Yeni döşemeler
falan, altıgen fayans düşünüyorum.
Yeni döşemeler. Herkesin beş yıllık
planının bir parçasıdır.
Zemin kaplama, değil mi?
Neyse, bir gün kendime ait donmuş gıda
zincirimin olmasını umuyorum.
Organik, ama bu 10 yıllık plan dahilinde.
Siz bana beş yıllık olanı sormuştunuz.
Tanrım, plana Sophie'yi katmadım.
- Hayır katmadın.
- İzin verin başa döneyim çünkü...
...o planımın büyük bir parçası.
- Bu yeterli, teşekkürler.
- Tamam.
- Eric.
- Evet, Eric iyi. Eric iyi.
- Tamam, Eric.
Hawks'ın bütün maçlarında
teknik yönetmenlik yapıyorum.
- Tamam.
- Evet.
Peki teknik yönetmen ne yapar?
Yönetmen, "Hazır, Kamera 1'e geç"
dediğinde ben...
- Düğmeye basarım ve ekrana Kamera 1 gelir.
- Düğmeye basar.
Sanırım birkaç yıl içinde de...
...patron terfi ettiğinde veya
bir travesti fahişeyle basıldığında...
...yönetmenlik koltuğuna geçeceğim.
Tamam. Bay Dunn bana ikinizin de
bekar olduğunuzu...
...ve şu anda bir ilişkinizin
olmadığını söyledi.
- Birlikte yatmıyor musunuz?
- Tanrım, hayır.
- Tamam, güzel.
- Tanrım, hayır.
- Hayır, hayır, hayır.
- Hayatta olmaz.
Tamam bu harika,
çünkü bu durumda...
...yani iki bekar insanın aynı
çatı altında yaşayıp...
...öksüz bir çocuk yetiştirmesi
yeterince karmaşık...
...ve başka karmaşalara gerek yok.
Güven bana Janine, bu konuda
hiçbir karışıklık yaratmayacağız.
Evet, başka yerde onlarcası var.
- Zamanında bende de onlarcası vardı.
- Çok eski zamanlarda.
Dinleyin.
İkiniz de hayatınızın en kötü yılını
yaşamak üzere olan...
...tatlı ve mütevazi insanlara
benziyorsunuz.
Size karşı dürüst olacağım. Travesti
fahişelerle ilgili şaka mı yapacaksınız?
Devam edin, umurumda değil.
Ne tip ailelerle uğraştığımdan
bihabersiniz.
Travesti fahişeler mi?
Onlar iyi vakalarım.
Buradaki tek engel ikinizsiniz...
...isteyin ya da istemeyin
ikiniz de ebeveyn olmuş durumdasınız.
Kaçınmak istediğimiz şey Sophie'nin
yakınlarını tekrar kaybetmesi.
Biliyorsunuz ki, arkadaşlarınız bunun
üstesinden geleceğinizi düşünmüş ama...
...dürüst olmalıyım ki
ben o kadar emin değilim.
Daha uyumaya gitmemişken
nasıl akşamdan kalma olabilirim ki?
Bak, tek yapmamız gereken onu yatırmak.
Yalnızca onu yatırırız...
Sıcak değil, ateşi yok.
Sadece çok yorgun.
- Saat kaç oldu?
- Tamam Soph. Hadi tatlım.
- Bilmiyorum, saat takmaya başla.
- Arayabileceğimiz birisi olmalı, değil mi?
- Merhaba, geldiğin için sağ ol.
- Sorun değil.
Baban için üzgünüm.
Ürkütücü bir tip, değil mi?
- Gel bana, Sophie.
- Bebek susturucusu.
- Sorun yok.
- Evet.
Çok sağ ol, Amy.
Nedenini bilmiyorum ama
aspiratör her zaman işe yarıyor.
- Onu arabayla gezdirmekten iyidir.
- Evet.
Neyse, yarın önemli bir matematik
sınavım var.
Kıza biraz para ver.
Amy, Amy.
Sorun değil.
Para almak artık doğru gelmiyor.
Peki.
- Versene parayı.
- Hayır, ısrar ediyorum.
- Çok teşekkür ederim.
- Teşekkürler.
- Matematik sınavında başarılar.
- Tamam, hoşça kal.
- Tanrıya şükür.
- Biliyorum.
- Hayır.
- Hayır, hayır, hayır.
Çok yakın. Messer, çok yakın tutuyorsun.
Baksana, kafasını koparacaksın.
- Bakıcı böyle yapıyordu.
- Hayır, yapmıyordu.
Hayır, onu bu şekilde sakinleştiriyordu.
Biraz gezip geleceğiz.
Sitenin etrafında biraz dolaşacağız.
- Git hadi, git.
- Hızlıca gezip geleceğiz, hızlıca.
Pekâlâ, sitenin çevresinde biraz
gezip geleceğiz.
Maç için vaktinde döneceğiz, değil mi?
Evet.
Merhaba.
Kesinlikle.
Evet, yola çıkıyorum. Tamam.
Evet, gerçekten çok teşekkür ederim.
Tamam, hoşça kalın.
Evet!
Evet. Burke yok, ben de sonunda
bugünkü maç için çağırıldım.
- Bugün Riverside olayım var, söylemiştim.
- Bunu bana hiç söylemedin.
Söyledim. Seninle yatmayan kadınları
dinlemiyorsun o kadar.
Panoda yazıyor gördün mü?
7:30 gibi evde olurum.
Holly, hadi ama yapamam.
Oraya çocuk götüremem.
- Yapma, biraz yardımcı ol.
- Messer, panoda yazıyor.
Bu maçın ne kadar
büyük olduğundan haberin var mı?
Hawks doğu yakasındaki sekizinci
olmaktan bir maç uzakta. Kazanırlarsa...
- O kapıdan çıkayım deme.
- Messer, Çince konuşuyorsun.
Bunu aylardır planlıyorum.
Seni seven bir sürü aile var.
- Onları ara.
- Selam Beth. Ben Messer... Evet.
Sophie'ye bugün biraz bakabilir misiniz
diye sormak istemiştim.
Önemli bir işim var.
Hawks'ın bugünkü maçını yöneteceğim.
Hayır, Amy yapamaz.
Önemli bir matematik testi varmış.
Evet, Beth'i de aradım.
Hepsi meşgul. Hoşça kalın.
Lanet...
Kızartma yemiyorsan bunlar
çok daha sağlıklıdır.
Ama ben fırında takoyu seviyorum.
- Evet onlar da çok güzel.
- Evet.
Getirdiğin için teşekkürler, Walter.
Sen aradın, ben de geldim.
Bir erkek böyle para kazanır dostum.
Ön taraftan yer işine ne oldu?
Seni sevdiğim için bir anlaşma yapalım.
Sana iki koltuk ayarlayacağım.
Tek yapman gereken taksimetreyi
çalıştırmaya devam etmek.
- Tamam.
- Adamım benim.
- Bir yere daha mı gideceğiz?
- Evet.
- Tamam.
- Ama hemen değil.
Henüz değil. Bebek burada.
Bebeği bırak... Bebeği bıraktın!
Bebeği bıraktın!
Bebeği unuttun!
Bebeğini arabada bıraktın.
Walter lütfen. Başka şansım yok.
Bir arkadaş olarak yardımın gerek.
Hayır, hayır.
Bebeğini bana bırakamazsın.
Sen deli misin?
Bebek katili bir taksici olabilirim.
Senin her şeyini biliyorum dostum.
İyi bir taksici olduğunu,
hız sınırını asla geçmediğini...
...ayrıca ölümüne sevdiğin
üç çocuğun olduğunu biliyorum.
Nedenini biliyor musun?
Çünkü onlar benim çocuklarım.
Başka insanların çocuklarından nefret
ederim. O bebek senin.
Taksimetre ne yazarsa üç katını veririm.
Eyalette en iyi para alan
bebek bakıcı sen olacaksın.
Lütfen.
- Ya uyanırsa?
- Uyanmayacak, söz ver...
İşte ördeği.
- Acil bir durum olursa diye.
- Olmasa iyi olur.
- Olmayacak.
- Olmasa iyi olur.
İlk yarıdaki son dakikaya girdik...
3. kamera hazır ol.
3. kameraya geç.
- Simon, lütfen skor tablosunu hazırla.
- Daha önce kimse bana "lütfen" dememişti.
- Kim arıyor?
- Yeni bakıcı.
- Alo?
- Bebek uyandı! Bebek uyandı.
İnanılmaz bir maç oluyor.
Dikkat etmelisin.
Kamera 4 ve 6,
4 topa baksın, 2 potaya.
Tamam, poposunu kokla.
Altı değiştirilmesi gerekiyor olabilir.
Bebeğin poposunu falan koklamayacağım.
Bu kızı neyle besliyorsunuz siz?
Kaka bombası gibi.
Yumurta ve fıstık yağı gibi kokuyor.
- Devre arasında geleceğim.
- Devre arası mı? Kafayı mı yedin?
Devre arası!
Tamam, tamam, geldim dostum.
Tanrım kokuya bak.
Tamamdır.
Yolu yarıladık, Walter.
- Al bakalım.
- Hayır, hayır.
Lütfen, Walter.
Lütfen.
- Tamam, bütün cüzdanımı al.
- Cüzdanını istemiyorum.
Ne istediğimi biliyor musun?
İçerideki büyük ekran TV'nin yanında...
...rahat ve sıcak bir koltuk istiyorum.
Oraya çocuk alamam. Üzgünüm.
Burada durmanız gerek.
- Bebek maç mı izlemek istiyormuş?
- Hayır istemiyor.
Maçı izlemek ister misin?
Hayır istemiyor.
Merhaba millet.
Bu Sophie ve dadısı Walter.
Merhaba de amcalara.
İşte geldik.
Büyük ve rahat koltuk, yeni ekranlar.
Buzdolabında içecek var.
Ama maç bitene kadar bira içme, tamam mı?
Güzel. Daha önce böyle bir maç
izlememiştim. İşte şimdi oldu.
- Rahatın iyi mi?
- Evet iyi.
Tamamdır.
Pekâlâ millet, ikinci yarı.
Şu işi yapalım.
- Ona yalakalık mı yapıyorsun?
- Evet.
- Adam senin taksi şoförün, değil mi?
- Evet.
Evet.
Bitime 20 saniye kaldı,
Hawks 1 sayı farkla geride.
- Son bir atış deneyecekler.
- Kamera 4, Johnson'da kal.
Liz, kamera 4'e Johnson'da
kalmasını söyle.
- Seni duyamıyorum bile, Messer.
- Faul mü? Hadi ama dostum!
Tamam, kamera 6 hazır ol.
- Walter, bebek ağlıyor.
- Biliyorum ama maçı izlemeye çalışıyorum.
- Sen dünyanın en kötü bebek bakıcısısın.
- Çünkü bakıcı değilim. Taksiciyim.
Bir şeyler yap.
Burada canım çıkıyor.
Kamera 2, Bibby'de kal...
Johnson'da.
Kamera 2, şutörde kal.
Hayır, kamera 1 demek istedim.
1, 1, 1.
Kamera 2...
Kamera 1...
Alley-oop geliyor
ve Hawks kazanıyor.
Atlanta'dan inanılmaz bir
hü*** ve 1 sayıyla kazanıyorlar.
Yılın en iyi maçı oynandı.
Görememeniz yazık oldu.
Ne söylüyorsun öyle?
Herkes Radiohead sever.
İzin verir misin?
Gördün mü?
İşe yarayacağını söylemiştim.
Birazcık neşeli...
- Sessiz ol.
- Sen sessiz ol!
Birazcık neşeli bir ifade
takınsan ölür müsün?
- Evet, olabilir.
- Hadi ama.
Neden mutlu gibi davranayım?
Acı çekiyorum. Bırak da acı çekeyim.
- Çok can sıkıcısın.
- Umurumda değil.
Biliyor musun? Bütün bu
iç karartıcı konuşmalarından bıktım.
Hayatımı onun için mahvettim.
Ebeveyn olmanın düşündüğün kadar
eğlenceli geçmediği için üzgünüm.
Evet, sen mutlusun çünkü
eski hayatın berbattı.
- Hayır değil.
- Öyleydi.
Hayatım harikaydı. İşimin
patronuydum, istediğim kadar çalışıyordum.
- Boş zamanım vardı.
- Ne için? Hamur işi için mi?
- Tanrım.
- Harika hayat nedir haberin bile yok.
Benim harika bir hayatım vardı.
Para kazanmak için maçlara giderdim.
Kızlar bana içki ısmarlar ve
üzerime atlarlardı.
Bu gömleği görüyor musun?
Bunu satan kadınla yattım ben.
İğrençsin.
İnsan her şeye sahip olamaz derler.
Ben sahiptim ve harikaydı.
Tabii ki harika olduğunu düşünürsün,
çünkü tek umursadığın seks yapmak.
Peter bile senden utanıyordu.
Bunu hiç yüzüne söylemedi çünkü
o senin iki katın daha erkekti.
Sen de birileriyle seks yapmalısın.
Ama seks yapmak bir kenara...
...önce sana katlanacak birisini
bulman gerekiyor.
- Canın cehenneme.
- Senin canın cehenneme.
Motosiklet kullanmamalısın.
Çocuğunun ailesi zaten öldü...
O benim çocuğum değil!
Benim çocuğum değil.
Peki kimin çocuğu?
Özür dilerim, Messer.
- Öyle demek istemedim.
- Sorun değil.
17 yaşında belimi kırmıştım.
Neredeyse felçli kalacaktım.
Pete, bütün yazını benim odamda...
...her gün film izleyerek geçirmişti.
Diğer arkadaşlarım sahile gittiler,
kızlarla takıldılar...
...ama o bütün zamanını
benimle oturarak geçirdi.
Bana ihtiyacı olduğunda
onu yalnız bırakamam.
Ölmüş olsa bile.
Evde çekilmiş videolardan
bazılarını karıştırdım, bilirsin...
...seslerini duymak ve onları
görmek istedim.
Bunu buldum, mutlaka izlemelisin.
Oldukça güzel ha? Etrafı eflatun ve gökyüzü
mavisine boyadım, konuştuğumuz gibi.
- Bu odayı ne zaman boyadın?
- Sen hastanedeyken boyadım.
- Sürpriz yapmak istedim.
- Günler önce boyamalıydın.
Burası boya kokuyor.
- 12 saattir kuruyor.
- Yeterince kurumamış ama.
- Fazla büyütüyorsun.
- Bu gece burada yatamaz.
Islak bile değil. Bebeğimi boyası
kurumamış bir yere getirmem herhalde.
Tabii ki ıslak değil ama boyanın
koktuğunu düşünemedin mi?
Kokmuyor. Burası havalandırıldı.
Burası için ne kadar çalıştım biliyor musun?
Bunu sen yapmadın.
Hayatında ne zaman boya yaptın ki?
- Boyanırken başında bekledim.
- Başında mı bekledin?
Yaptığın tek şeyin başında
beklemek olduğunu mu söylüyorsun?
Bunu da ben düşündüm. Buraya
gelen adama "bulut yapalım" dedim.
- Saçmalığa bak. Burada uyuyamaz.
- Tabii ki uyuyabilir.
- Beşiği taşı.
- Odası burası. Başka nerede...
Yani berbat bir ebeveyn olsak
ve zaman zaman...
...birbirimizi öldürmek istesek bile
sorun olmadığını mı söylüyorsun?
- Zaman zamandan daha çok aslında.
- Evet.
Sanırım onların hayatını yaşamaya
çalışmaktan vazgeçmeliyiz.
Buradan nefret ediyorum.
Kendimi müzede gibi hissediyorum.
Her yerde onların fotoğrafları var.
Şu kovboy resminden de nefret ediyorum.
- Çok korkutucu, değil mi?
- Evet. Onu istemiyorum.
Burada yaşayacaksak,
onlar geri dönecekmiş gibi...
...yaşamayı bırakmalıyız.
Çünkü dönmeyecekler.
Şu tarafa doğru...
Hayır.
- Böyle oldu mu?
- Hayır.
- Böyle iyi oldu.
- Tamam böyle iyi.
YAZ
Günaydın, Messer.
Günaydın...
...Jill.
- Yemek için teşekkürler.
- Evet.
- Bir dahaki sefere ben ısmarlıyorum.
- Tanrım.
Sağ ayak, sol ayak.
Sağ ayak, sol ayak.
- Hadi biraz yürü.
- Şunu yapmayı bırakır mısın?
Bir yere gitmesi gerektiğinde
yürüyecektir, tamam mı?
Bütün kitaplar şu ana kadar yürümesi
ve konuşması gerektiğini söylüyor...
...ama Sophie ikisini de yapmıyor.
Bütün kitaplar ayrıca yaşın
geçmeden evlenmeni de söylüyor...
...ama şu hayatına bir bak.
Zavallı kız seninle yemek
yiyeceğini sanıyor.
Başka ne diyebilirdim ki?
"Hoşça kal, bir daha görüşmeyelim" mi?
- Bu çok kaba olurdu.
- Bu kadınlarla nerede tanışıyorsun?
Benimle ya da Sophie ile birlikte
değilsen, çalışıyor oluyorsun.
- Kendi taktiklerim var.
- İlginçmiş.
Arkanı dön.
İşte oldu, işte böyle.
Tanrım, çok elastik.
- Esniyor musun?
- Nasılsın güzellik?
Sana bakıyorum.
- Selam koca oğlan.
- Selam, Ted.
- Dün geceki maçı izledin mi?
- Hangi maçı?
Tanrım.
Seni korkutmak istememiştim.
- Koştuğunu bilmiyordum.
- Koşuyorum.
- Birlikte koşmalıyız.
- Evet.
- Bu fikri düşünebiliriz.
- Evet, bence de düşünelim.
Bu hızda mı koşacağız?
Biraz fazla hızlı.
Bütün bu fazladan masrafları anlamıyorum.
Bu iş bizim beklediğimizden
daha karmaşık oldu.
Demek beklenenden daha karmaşık.
Benim hayatım aslında beklenenden
daha karmaşık.
Kimsenin bana bebek
bırakmasını beklemiyordum...
- Bayan Berenson?
- Evet?
Üzgünüm. Merhaba tatlım. Nasılsın?
Bana bir dakika izin verir misiniz?
Lonnie, gözünü ondan ayırmasan iyi olur.
Arka tarafta emekliyor.
- Orası inşaat bölgesi.
- Emekleyen bir bebek mi? Çok yeni haber.
- Al onu.
- Alamam. Bir şey yapıyorum.
- Lütfen.
- Alamam. Elimde sepet var.
- Yardım eder misin?
- Bebekle harika görünüyorsun ayrıca.
Bebekle harika görünmüyor mu?
Çok güzel bir bebek. Bir parçan gibi.
Çok tatlısın.
Vay canına, bu bölüm gerçekten çok iyiydi.
Ming-Ming'in sevdiğim yanı,
bir oyunu kaybetsen bile...
...takım çalışması hakkında gerçekten
iyi bir şeyler öğreniyorsun.
Nasıl oluyor bilmiyorum.
Sen ne...
Holly!
Öyle kal. Öyle kal.
Holly, Holly, Holly! Ayağa kalktı!
Yürümek üzere!
- Ne? Şimdi mi?
- Acele et!
- Şimdi yürüyemez! Şimdi olmaz!
- Yürümek üzere. Buraya gel.
Tamam, bekle.
Öyle kal.
- Geliyorum.
- Acele et!
- Yürüyor! Acele et.
- Durdur onu. Geliyorum.
- Geliyorum. Durdur onu.
- Durduramam. Nasıl durdurayım?
- Nasıl durdurayım?
- Durdur işte!
Sakın adım atma.
Lütfen sakın...
- Ne yapayım ki?
- Tanrım, geliyorum.
- Özür dilerim. Özür dilerim.
- Ne yaptın?
Onu durdurmamı söylemiştin.
Ben de onu biraz ittim.
Sana onu durdur dedim, Messer.
Travmaya sok demedim.
- Artık hiç yürümeyecek.
- Bu benim hatam değil.
- Kaka adam sana bir şey mi yaptı?
- Senin hatan.
Dur bakalım.
Tamam, devam et.
- Onlar ev yapımı mı?
- Evet.
Benim yemeklerimi beğenmeyen
tek insan Sophie.
Bu iş artık kişisel.
Hadi.
Bir yudum.
Aman tanrım, başardım!
Yedi!
Yemeğimi yedi, yemeğimi yedi!
Çok iyiyim.
- Aman tanrım.
- Ne oldu?
Demek bu yüzden alışveriş
yapmak çok hoşuna gidiyor.
Kızları burada tavlıyorsun.
Sevişmek için Sophie'yi kullanıyorsun.
Yaptığımız şeyin karşılığını
ödemek zorunda, değil mi?
- Bedavaya ekmek yok, değil mi Soph?
- Görmek istiyorum.
- Neyi?
- Messer büyüsünü nasıl kullandığını.
Seni tavlamamı mı istiyorsun?
Burada mı?
Evet, şöyle bir tur at, sonra da
bana o kızlardan birisi gibi davran.
Seni tavlıyormuş gibi yapmayacağım.
- Eve gitmek istiyorum.
- Tam bir mızıkçısın.
Bunlar hakkında bir şeyler okumuştum.
Çocuklar için çok yararlıymış ama ben...
- Bu şey nasıl okunuyor? "Akai"?
- "Asai."
Asai mi?
Kulağın dillere karşı çok yatkın olmalı.
Hayır, pek sayılmaz.
Lisede İspanyolca dersi almıştım.
Bütün notlarım çok iyiydi aslında.
İyisin.
Gerçekten iyisin.
- Gördün mü?
- Şimdi nasıl kız tavladığını anladım.
Holly?
Bu, Sam.
Sophie'nin doktoru olan Sam.
- Sam mi? Ona Sam mi diyorsun?
- Merhaba, Sophie.
- Dr. Nelson.
- Sam.
- Messer. Memnun oldum.
- Ben de memnun oldum.
- Bu senin...?
- Hayır, hayır, hayır.
- Hayır.
- Biz sadece...
Karmaşık gibi duruyor.
- Sophie'yi birlikte büyütüyoruz.
- Evet.
Holly bana Sophie'nin doktorundan
ne kadar hoşlandığını anlatmıştı...
...hatta birkaç defa aslında.
Ben de çocuklarla aranız iyi
diye düşünmüştüm ama şimdi...
Gidebilir misin lütfen?
Bir dakika izin verir misin?
- Burada keyfim iyi.
- Bir dakika ver bana. Teşekkürler.
Bazen Sophie bile ondan yetişkin davranıyor.
Peki bu iş ikiniz arasında
nasıl işliyor?
- İşleri paylaşıyor musunuz?
- Evet. Bir tablomuz var. Büyük bir tablo.
- Tablo mu?
- Evet.
Peki bu tabloda hiç boş vaktin var mı?
Evet. Pazartesi, çarşamba ve
sırayla cuma günleri.
- Öyle mi?
- Evet.
- Bu cuma Sophie sende mi?
- Hayır.
- Cuma günü saat 8 nasıl?
- Harika.
- Ofis kayıtlarıma numaranı vermiş miydin?
- Evet, vermiştim.
- Seni ararım.
- Harika. Tamam.
Haklıymışsın, burası insanlarla
tanışmak için harika bir yer.
- Dr. Aşk ne zaman geliyor?
- Birazdan. Şöyle demeyi kes.
Sana çıkma teklifi ettiğine inanamıyorum.
Doktor ve hasta mahremiyetine ne oldu?
O bir çocuk doktoru, yani bir çocukla
çıkması sorun olurdu.
Yani seks yaparsanız,
sana pamuk helva almayacak mı?
- Merhaba.
- Merhaba. Vay canına sen çok...
En iyisi bir şey söylemeyeyim.
Birkaç kozumu sonraya saklayayım.
- Merhaba, Messer.
- Selam. Nasılsın doktor?
- Bu gece izin verdiğin için teşekkürler.
- Tamamdır.
Dolabındaki bütün kıyafetleri denedi.
- Bu buluşmayı mahvetmeseniz iyi olur.
- Tamam, Messer. Biz gidelim.
- Uzun zamandan beri kimseyle...
- Tanrım, kes şunu.
İhtiyacın olursa ara.
Biliyorsun, beni öldürmek istiyorsan...
...yaşadığım yere daha yakın bir yerde
çöplük vardı.
Sürprizleri sevmiyorsun, değil mi?
Biraz kontrol manyağıyımdır...
- İşte geldik.
- Tamam. Bir konserin arka tarafı gibi.
- O kadar havalı değilimdir.
- Öyle mi?
Aerosmith ya da Justin Bieber
konserine gitmiyor muyuz?
Burası...
Le Mare.
Buranın sahibi ve baş şefinin
üç tane kızı var, yani...
- Philipe Le Mare'in kızlarının doktoru
sen misin? - Öyleyim.
- Aman tanrım.
- Dr. Nelson.
- Philipe.
- Selam Sam. Philipe Le Mare.
- Çok memnun oldum.
- O zevk bana ait.
- Özel masamız burada.
- Güzel kızların nasıllar?
Çok iyiler.
İyi bir doktorları var.
Bilirsin, pek akşam yemeği
randevularına çıkmıyorum.
Ya sen?
Hayır mı?
Neden rahatlayıp, birbirimizi
tanımaya çalışmıyoruz? Ne dersin?
Buralarda mı yaşıyorsun?
Üst katta mı?
Ben de oturma odasının
köşesinde yaşıyorum.
Seni buralarda gördüğümü biliyordum.
Bu arada yediğin yemek
çok iyi bir seçim.
Biraz gerginim, kusura bakma.
Genelde senin gibi bebeklerle buluşmuyorum.
Dürüst olmam gerekirse...
...daha yaşlı kadınları tercih ediyorum.
Tabii o kadar da yaşlı değil.
Ateşin çıkıyor evlat.
- Buraya hiç gelmediğine inanamıyorum.
- Genelde dışarıda yemek yemem.
Eski eşim yemek yapardı
ve biz de evde yerdik.
- Evli miydin?
- Bunu bilmek ister miydin?
Zekice.
- Üzgünüm. Kapattım sanıyordum.
- Sorun değil.
Messer, bu gece boş kalacaktım.
Seni aramıyorum, Dr. Aşk'ı arıyorum.
Tamam, bekle bir saniye.
Üzgünüm, seninle konuşmak istiyor.
Sophie ile ilgili olmalı.
Birkaç şey olabilir.
St. Augustus hastanesine götür.
Bugün cuma, yani Dr. Mooney oradadır.
Ona geldiğini söyleyeceğim.
Beklemek zorunda kalmazsınız.
Bir saat sonra orada görüşürüz.
Sophie'nin ateşi çıkmış.
Bir saatte ancak orada olurlar,
ben de...
Gitmemiz gerek.
Ya da gidebiliriz.
Harika.
Teşekkürler.
Sophie'nin idrar yollarında enfeksiyon var.
Biraz antibiyotik vereceğiz.
Böylece ilaçlar, bünyesinde
daha hızlı yayılacak.
Sabah ilk iş uğrar ve durumuna bakarım.
- Teşekkürler.
- Çok teşekkür ederim.
Seni eve götürmek istiyordum.
Bütün gecenin hayalini kurmuştum aslında.
Bu benim hayalimden daha iyiydi.
- Seni sonra ararım.
- Tamam.
Tekrar teşekkürler.
Ateşi düşüyor.
Giyecekler, günlük bakım,
aylık yiyecek faturası...
...ve şimdiden 1200 dolarlık
bir fatura oldu.
Arabaya bir şey olursa,
ikimizden birisi böbreğini satacak.
Çocuk bakmak pahalıdır.
Bunu konuşmuştuk.
Çocuk bakmak ve dükkân genişletmek
daha da pahalı.
Çiçekleri nereden aldın?
Sam bugün yolladı.
Daha onu aramadım bile.
Nasıl arayayım ki? Ben bir felaketim.
İkinci randevuya bu şekilde gidemem.
Evlilikten sonra böyle olursun.
Hatta evlendikten 10 yıl sonra.
Parayı dert etme.
Sorun yok.
Lonnie'yi arayacağım ve
duvarı örmelerine isteyeceğim...
...belki birkaç yıl sonra
bunu tekrar denerim.
Yani yeniden yapılandırmayı
iptal mi ediyorsun?
İnşaat faturasını karşılayamam.
Sorun değil.
Restaurant yerine dükkânım olsun.
Önemli değil.
Her şey yolunda.
Sana para verebilirim.
- Birikmiş param var.
- Hayır, bunu kabul edemem.
- Senin paranı alamam.
- Almanı istiyorum.
Çocuğu birlikte büyütüyoruz.
Bu evle birlikte ilgileniyoruz.
Bu da bunun bir parçası.
Birisinin sana yardım etmesi
başarısız olman anlamına gelmiyor.
Yalnız olmadığın anlamına geliyor.
Tamam ama hediye olarak olmaz.
Bunu bir yatırım olarak alacağım.
Tamam.
Fraiche'ye yatırımcı oluyorum.
Fraich'e yatırımcı oluyorsun.
- Fraich, üzgünüm.
- Fraich.
Gelirden %2 kâr alırsın.
- %3.
- Hayır, 2.
Ayrıca yiyecek ve
şarapta indirim.
- İndirim mi?
- %10.
- %15 istiyorum.
- %10.
Bu harika bir indirim.
- Bir de akşam yemeği.
- Anlaştık.
- Tamam.
- Harika.
Tanrım, çok teşekkür ederim.
Büyük bir iyilik yaptın.
Bu akşam yemek benden.
Sen ve ben.
- Çok güzel görünüyorsun.
- Teşekkürler.
Aman tanrım.
- Selam.
- Selam.
Bütün numaralar burada.
Benim telefonum, onun telefonu,
restoran ve doktorun telefonu.
Tamam.
İşimi yapmam için evden gitmeniz
gerektiğini biliyorsunuz, değil mi?
- Evet.
- Evet.
- Tamam.
- Pekâlâ.
- İyi eğlenceler.
- Hoşça kalın.
Burası çok güzel, Holly.
Daha önce gelmediğime inanamıyorum.
Sana bir bak.
Mutfakta ninja gibisin.
- Tarife ihtiyacın yok mu?
- Hayır.
Burası, bir plana uygun
hareket etmediğim tek yer.
- Bunu yapmak istediğine emin misin?
- Yapabilirim. İddia, iddiadır.
- Yapman gerekmiyor.
- Neden emin değilim biliyor musun?
Kasktan. Çok kötü duruyor.
Üzerinde yıldırım olan bir kask istiyorum.
Jigleyi çekmeliyiz.
- Neyi?
- Jigleyi.
- Tamam.
- Tamam mı?
Kontağı çalıştır, debriyaja bas.
Sıkıca tut.
- Tamam.
- Çalıştırma düğmesine bas.
Tamam, hazırız.
Sol elindeki debriyaj,
sağ elindeki de gaz.
- Tamam.
- Ayaklığı da kaldıralım.
Motosiklet sürüyorum!
Sakin ol, Rain Man. Henüz bitmedi.
Şimdi birinci vitese tak.
- Tamam.
- Debriyajı tut.
- Ben söyleyene kadar sakın bırakma...
- Bırakayım mı?
- Aman tanrım.
- Hayır!
Aman tanrım, Messer.
Messer, çok özür dilerim.
- Sorun değil. Sen iyi misin?
- Evet, evet.
Olamaz.
Kızdın mı?
Hayır, ben...
En iyisi oturayım.
"Bırak" dediğini sandım.
Gidip otobüs şoförüyle
konuşmamı ister misin?
- Tanrım çok özür dilerim, Messer.
- Önemli değil.
- Söz veriyorum ödeyeceğim.
- Aslında saygı duyuyorum.
Bir santim bile sürmeden
onu yok etmeyi başardın.
- Çok özür dilerim.
- Sorun değil, tamam mı?
Sadece bir motosiklet.
Bunu ciddi anlamda mı söyledin,
yoksa bunu söylüyorsun...
...çünkü konuşmaya devam edersem,
ağlayacak mısın?
İçeri git.
- Merhaba.
- Merhaba.
Onu taşımak istemedim.
Sorun değil.
Amy, bekle bir saniye.
Al bakalım.
Arka yollardan gitme.
- Teşekkürler, Amy.
- Teşekkürler, hoşça kal. İyi akşamlar.
Bence çok tatlı bir çift oldunuz.
Taylor Swift ve Twilight'taki şu çocuk
için de aynı şeyi söylemişti.
Aman tanrım, onların odasındayız.
O kadarda korkutucu değil.
- Bu oda çok güzel.
- Evet.
- Nasıl oldu da hiç kullanmadık.
- Bilmiyorum.
Bu çarşaflar ne kadardır acaba?
Sence bunu planlamışlar mıydı?
Neyi?
Bizi mi?
Hayır.
Daha önce denediler
ve işe yaramadı.
Sanırım artık anlıyorum.
Bizi neden birbirimize
ayarladıklarını mı?
Evet, daha önce anlamamıştım
ama şimdi seni daha iyi tanıyorum...
...ve Alison'ın ne düşündüğünü anlıyorum.
Onunla çok ortak noktan var.
- Alison'la mı?
- Evet.
Peter olduğunu düşünebilirsin ama
bana daha çok Alison'u hatırlatıyorsun.
Çok eğlenceli ve yumuşak
ruhlu birisiydi.
- Bir sürprizim var.
- Ne?
- Daha önce bulduğum bir şey.
- Ne?
- Biraz kaçak bir şey.
- Tanrım, hayır.
- Ne demek hayır?
- Yapamayız.
- Sophie yan odada uyuyor.
- Uyuyor işte.
Hadi ama, bizi glokom hastalığından korur.
- Hayır.
- Hadi.
Hayır.
Kesinlikle olmaz.
O şeyi içemeyiz.
Yapma.
- Neden onları bırakıyorsun?
- Birkaç tanesini alacağım.
Hepsini yiyecek değiliz.
Tamam, gidelim.
Neyi bekliyoruz?
Aslında beş Wiggles var biliyor musun?
Ben beşince Wiggle'ım.
- Bu harika. Nasıl yapıyorsun?
- Wiggle gibi.
- Yapabiliyor muyum? Oluyor mu?
- Güzel.
- Yani ay ve güneş arkadaş mı?
- En iyi arkadaş.
Ne?
Kim?
- Alo?
- O bebek telefonu.
Telefon nerede?
- Bence kapı çaldı.
- Kapıyı açayım.
Günaydın Bay Messer.
Umarım çok uygunsuz bir zaman değildir.
Hayır, harika bir zaman.
Bir dakika izin verin lütfen.
Aslında dışarısı oldukça sıcak.
Seve seve...
- Janine burada.
- Ne? Şimdi mi?
- Kadının berbat bir zamanlaması var.
- Hadi.
Sophie'yi al. Üst katı ben temizlerim,
sen alt katı temizle.
- Ayrıca uyuşturucuları yok et.
- Tamam.
Tamam, tamam.
Onları içmedik.
- Yine de kokuyu uzaklaştırdım.
- Hazır mısın? Tamam.
- Sophie nerede?
- Sophie nerede?
So...?
Gel bakalım.
İşte başlıyoruz.
Rollerinize alışmış görünüyorsunuz.
Evet, çok şey öğrendik.
Bayan Sophie de öyle.
Artık yürüyebiliyor.
İkiniz nasıl geçiniyorsunuz?
Kavga ediyor musunuz?
- Biz mi?
- Neden kavga edelim?
- Her şey harika.
- Her şey süper gidiyor.
Bu işi nasıl devam ettireceğinizi
hiç düşündünüz mü...
...ya da birlikte plan yaptınız mı?
O kadar ileriye gitmedik aslında.
Sonuçta her şey daha çok yeni.
Ayrıca bazı şeyler ortada
plan yokken oluyor.
Gerçekten mi?
Çünkü benim planım vardı.
Öyle mi? Herhangi bir planın
olduğunu bana hiç söylememiştin.
Seninle ilgili bir planım varken
bunu nasıl olur da bilmezsin?
Belki de senin kadar iyi bir
planlayıcı değilimdir.
- Bence öylesin.
- Hadi ama ya, seks yaptınız.
İkimiz arasındaki ilişkiyi, ebeveynliğimize
karıştırmayacağız. Söz veriyorum.
Evlenecek misiniz?
- Bu şey daha altı saat önce oldu.
- Bu çok kesin oldu. Bununla ilgili...
Ya ilişkiniz yürümezse, Bay Messer?
Garajda mı yatacaksınız?
Bu durumda seks yapmak çok kötüdür.
En kötü aile ortamı için zemin hazırlar.
Benim kolay davam olmanız gerekiyordu.
Buraya gelirken güzel bir kahve içtim.
Düşündüm ki, "kolay bir davaya gidiyorum,
tatil gibi olacak, yaşasın."
- Bak, Janine...
- Şimdiyse olana bakın.
Başka bir görüşme ayarlamıyorum.
Kişisel sorunlarınızı çözene kadar.
Nişanlanır mısınız yoksa bu iş hiç
olmamış gibi davranırsınız bilmem...
...umurumda da değil.
Ama bu işi çözün, tamam mı?
- Tamam, tamam.
- Tamam, tamam.
- Şu keklerden alabilir miyim?
- Tanrım, hayır, hayır.
Gerçekten özür dilerim.
Çok kötü oldular
ve ben profesyonel bir aşçıyım.
Sorun değil. Sizin eviniz, sizin yemeğiniz.
Neyse, ben gidiyorum.
- Teşekkürler.
- Özür dilerim.
- Sen...?
- Sorun değil. Teşekkürler.
Sen benim son bekâr arkadaşımsın.
Sen de olmazsan dış dünyayla
hiçbir bağım kalmaz.
Neden yaptığımızı bilmiyorum.
Ama yaptık işte.
Evlilik nasıldır biliyor musun?
Bir hapishane düşün.
- İşte hep o hapishanedesin.
- Biz evli değiliz.
Birlikte çocuk büyütüyorsunuz.
Daha ne yapacaksınız ki?
Messer.
- Bir dakikan var mı?
- Evet.
Sana iyi bir şans verdim.
Ama pek iyi gitmemiş.
Seninle işim bitmeli mi,
yoksa sana bir şans daha vermeli miyim?
Bir şans daha verin,
bu defa iyi değerlendireceğim.
Buradaki herkesten daha iyi biliyorsun ki...
...spor sadece istatistikle
oyunu okumayla alakalı değildir.
İç güdüyle alakalıdır,
hissetmekle alakalıdır.
Senin yeteneğin var,
ama sen darmadağınsın.
Bu defa yapabilirim, Alen.
- Öyle mi?
- Evet.
Phoenix'e gidebilir misin?
Suns takımı için bir yönetmen gerekiyor.
Beni aradılar ve işe uygun
birisi var mı diye sordular.
Onlara senin adını vermek isterim.
Bana haber ver.
Birileri oldukça mutlu görünüyor.
Bir evde iki kedi.
Şuna bakın.
Cilveli kedi.
Bu çok sıradan.
Size söylüyorum, bence başardılar.
- Başardılar.
- Sanmıyorum, hiç sanmıyorum.
Seks yapacaklarına dair benimle
400 dolara bahse girmişti.
- Bence bu yüzden böyle söylüyorsun.
- CSI: İlişkiler'i izliyor gibiyim.
Herhangi bir yaşımdaki ben olarak şu halimi
görseydim, kendi kıçıma tekmeyi basardım.
Messer, sana borçlandı.
Çünkü kaka söz söyledi.
Messer, burada yaşadığını duymuştum.
Ben, selam.
Phoenix'e gidiyorsun demek.
Seni burada özleyeceğiz.
- Hâlâ bunu konuşuyoruz.
- Alan bana işin olduğunu söylemişti.
Grubun oraya geleceğiz.
Orada görüşürüz.
Güzel bıyıklar.
Bu da neydi?
Hiçbir şey.
Hadi, gidelim.
- Hadi.
- Teşekkürler.
Hadi, Messer.
Dökül bakalım.
Alan ve benim önceki gün
konuştuğumuz bir şey sadece.
Bana bir yönetmenlik işi verdi.
Sadece...
- Phoenix'te.
- Suns takımı için.
- Bütün sezon orada ekibi yöneteceğim.
- Kabul etmedin, değil mi?
Kaba olmak istemedim,
o yüzden henüz bir şey söylemedim.
- Neden bana bahsetmedin?
- Bahsetmedim çünkü...
Bilmiyorum, önemli gelmedi.
Kabul edebileceğim bir şey değil çünkü.
- Ama istiyorsun.
- Tabii ki istiyorum.
- Bu büyük bir şans.
- Yani kabul etmeyi düşünüyorsun.
- Hayır.
- Öyle mi?
Hayır, kabul etmeyi düşünmüyorum.
Neden bana bahsetmediğini anlamıyorum.
Çünkü seni üzmek istemedim
ve açıkça belli ki üzülüyorsun.
Kabul etmeyeceksen neden üzüleyim ki?
Biliyor musun, Mess?
Yemekle uğraşmayı bir dakika keser misin?
Bana karşı dürüst olup işi kabul
etmeyi düşünüp, düşünmediğini söyler misin?
Evet.
Düşünüyorum.
Ben sürekli bunun için çalıştım, tamam mı?
Daha önce böyle bir şans
elime geçse üstüne atlardım.
Sophie ve benden önce mi?
Ben alırım.
Buraya gel, bugaboo.
- Hoolly. Holly...
- Merhaba bugaboos. Merhaba bugaboos.
Peki bu iş nasıl olacak?
Biz mi seninle geleceğiz,
yoksa sen mi bizi bırakacaksın?
Bilmiyorum.
Daha önce hiç üç kişiyi düşünmemiştim.
Kendimi bile zor düşünüyordum.
Bu sadece bir iş teklifi, tamam mı?
Hayır değil, bu senin sürekli
beklediğin bir şey.
- Bu doğru değil.
- Burada olmayı asla istemedin.
Her şeyden sonra, yaşadıklarımızdan sonra
bizi hâlâ geçici olarak görüyorsun.
Sence ben bu olayın içinde değil miyim?
Evimi bıraktım, motosikletimi bıraktım,
bütün paramı sana verdim.
- Senden para istemedim.
- Seni mutlu etmek için yaptım, tamam mı?
Bu lanet oyunu oynamak için
her şeyden vazgeçtim.
Oyun oynamak için?
Sana bunu mu ifade ediyoruz?
Onların evinde yaşıyoruz, yataklarında
yatıyoruz, çocuklarını büyütüyoruz.
Evli gibi davranıyoruz ama değiliz.
- Sophie'ye de seviyormuş taklidi mi yaptın?
- Hayır, Sophie'yi seviyorum.
O zaman beni seviyormuş
gibi davrandın.
İşi kabul etmelisin, Messer.
Biliyorum.
Özür dilerim.
Özür dilerim.
SONBAHAR
Geliyorum, Soph.
Geliyorum tatlım, bekle.
Tamam.
Senin yumurtalarla uğraştığını biliyordum,
o yüzden onu ben aldım.
- Teşekkürler.
- Otur bakalım.
Günaydın, Bayan Soph.
Sizi çok özledim.
Dün gece çok iyi uyudunuz.
"Elma" diyebilir misin?
Elma.
Muz.
Bunu ne zaman yapsam sesim
Antonio Banderas gibi çıkıyor.
Muz.
Tamam.
Oturup yemek isterdim
ama Finister ikizleri gelecek...
...ve bir dakika bile geç kalırsam bekleme
odamı yeniden dekore ederler.
Sonra görüşür müyüz?
Bekle, bir kek al.
Teşekkürler.
Hoşça kal, Sophie.
- Hoşça kal.
- Güle güle.
Phoenix Suns, Steve Nash
ile atağa çıkıyor...
Greg, uzak plana hazır ol.
Şimdi.
- Teşekkürler.
- Bak kim gelmiş.
Vay canına.
Şuna bir bakın.
Gittikçe büyüyorsun.
- Kocaman, değil mi?
- Web Cam'den daha büyük.
- "Messer." Bunu söyleyebilir misin?
- Sana iyi şanslar.
- Hâlâ "Holly" demedi ha?
- Hayır.
"Kupa", "havuz", "zürafa" gibi şeylerden
sonra gelmek nasıl bir his biliyor musun?
Tamam, pazartesi tatili için hazırız.
Janine geleneği bozdu
programlı bir ziyaret ayarladı.
Demek genişleme işini durdurdun ha?
Çok yazık.
Daha önce de dükkân böyleydi,
biz iyiyiz.
Tamam, hazır mısın?
Görüşürüz.
- İyi eğlenceler.
- Tamam.
- Mess?
- Evet?
Planın falan var mı bilmiyorum ama...
...Sam ve ben şükran günü
yemeği düzenliyoruz...
...ve komşular falan gelecek.
Süreli seni soruyorlar,
belki katılmak istersin dedim.
- Tamam.
- Öyle mi?
- Evet, olur.
- Tamam.
- Sen mi pişiriyorsun?
- Evet.
- Orada görüşürüz.
- Harika.
Hoşça kal de bakalım.
İşte böyle.
Güzel olmuş mu?
Daha fazla hindistancevizine gerek yok mu?
Hiç yardımcı olmuyorsun.
Ben bakarım.
- Selam.
- Selam.
- Şükran günün kutlu olsun.
- Teşekkürler, senin de.
- Küçük bir şarap aldım.
- Teşekkürler.
- Dokuz dolar.
- Vay canına.
- Soph nerede?
- Arka tarafta.
- Tamam.
- İçeri gel.
- Selam.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Selam sporcu.
- Bana el salladı.
- Tamam.
Ben yokken başka neler yaptınız?
Gary ve ben karate dersi alıyoruz.
- Vay canına.
- Eğlenceli.
Onu savunmak için sürekli
yanında olamayacağım.
- Onu sertleştiriyorum.
- Evet.
Sorun olmadığı ve bunun olmasını
beklediğin bir anda karının...
...canına okumak çok güzel olmalı.
Messer.
- Selam. Nasıl gidiyor doktor?
- Güzel, güzel.
- Geldiğine sevindim.
- Teşekkür ederim.
Aslında teknik olarak burası benim evim,
yani senin gelmene ben sevindim.
Biliyorum, bu biraz garip bir durum.
- Hayır, garip değil.
- Biraz garip.
Bu ev, hepimiz bir parçasıyız,
özellikle de sen.
Evet, hepimiz bu evin hayranıyız.
Bu akşamki yemek veda etmek
için iyi bir yol olacak.
Kesinlikle.
Affedersiniz, bir şey mi kaçırdım?
Evi satıyor musun?
- Bana ne zaman söyleyecektin?
- CPS ile konuştuktan sonra.
Çok büyük, Messer.
Bir servet ödüyoruz buraya. Biliyorsun.
- Kendi yarımı ödüyorum.
- Teşekkürler ama yine de yetmiyor.
Bana sorman gerekirdi, Holly.
Phoenix'e taşınırken senin
bana sorduğun gibi mi?
Evi satmıyorsun.
Sophie'yi burada büyütmemizi istediler.
Onu birlikte büyütmemizi istediler
ama sen sorumluluklarından kaçtın.
Sen de bebeğe bakmak için
başkasını bulmakta zaman harcamamışsın.
Buradan gittiğin için bana kendimi
kötü hissettirmeye mi çalışıyorsun?
Bunu kendi başına yapmak istedin
ama bensiz asla yapamazdın.
Bu yüzden ben gittiğim anda
kendine yeni bir Messer buldun.
O yeni bir Messer falan değil.
Bu evin duvarları da sesi çok geçiriyor.
Biliyor musun? O senin gibi değil.
Sam, senin gibi değil.
İyi ve nazik birisi, ayrıca hiçbir
şeyden korkup kaçmıyor.
Evet, ben kaçtım.
En iyi arkadaşım öldü ve aynı
gece bana bir bebek ve ev kaldı.
- Özür dilerim eğer ben...
- Eğer sen ne?
- Korkmuştum.
- Peki ben korkmadım mı?
Senin için daha kolaydı. Sen bunu
istiyordun. Onlar gibi bir hayat istiyordun.
Ama bu şekilde değil.
Tanrım, bu şekilde değil.
Ayrıca beni sevmeyen birisiyle
hiç değil.
Ama sevdim.
Hâlâ da seviyorum, Holly.
Hayır, sen haklıydın.
Sadece...
Sadece onlar gibi davranıyorduk.
Her şeyi atlatmak için birbirimize
ihtiyacımız vardı.
Artık bitti ve öyle davranmamıza
gerek yok Messer, tamam mı?
Seninle kavga etmek istemiyorum, lütfen.
Phoenix'e geri dönüyorum.
Janine ile sen konuşursun.
Görünüşe göre her şeyi bensiz
hallediyorsun zaten.
Lanet olsun.
Şükran gününüz kutlu olsun millet.
Sizi görmek harikaydı.
Phoenix'e gelirseniz aramaktan çekinmeyin.
Tamam, yemek hazır.
İç malzemesini mutlaka deneyin.
Gerçekten harikadır.
İçinde sosis, sucuk falan var
yani bayılacaksınız.
Devam edin, yiyin.
Hadi millet...
Yiyin, hemen.
- Tamam, geldiğiniz için teşekkürler.
- Görüşürüz tatlım.
Tamam, çok kötüydü.
Belki de fazla hızlı gittik.
Messer için hâlâ karmaşık duyguların var.
En iyi şartlar altında bile Messer ve
ben zor anlaşıyorduk...
...ayrıca öyle çok iyi şartlar
falan da yoktu.
Karım ve ben bu şekilde kavga etseydik...
...hâlâ evli olurduk.
Peter ve Alison'a bir şey olmadan önce...
...sen tam da benim istediğim
gibi bir erkektin.
Seninle ilgili düşünerek zaman kaybettim
ve o zamanlar adını bile bilmiyordum.
Sizi özleyeceğim.
Leonardo çok berbat bir canavardı.
Hiç kimseyi korkutamazdı.
Onun 1642 tane...
Anne.
Hayır, Holly.
- Ben, Holly.
- Anne.
Evet tatlım.
Ben senin annenim.
İşin aslı bazen bir işi
tek başına yaptığında...
...çok daha iyi sonuç çıkıyor, değil mi?
Tablo yok, tartışma yok.
Biliyorum, asıl fikir bu değildi.
Ama zaten hangimizin fikri
bir ebeveyn olmaktı, değil mi?
Değil mi, güzelim?
Biliyorum, biliyorum.
Üzgünüm.
Bunu yapamam.
Bu doğru değil.
- Bir sorun mu var?
- Evet, ben bir salağım.
Yeniden program yapmam gerek.
Özür dilerim. Havaalanına gitmeliyim.
- Hadi.
- Ne?
Hadi.
Aç şunu, aç şunu.
Selam, ben Messer.
Bana terbiyesiz bir şeyler söyleyin.
Sizin için daha sonra da gelebilirdim.
Bu son görüşmemiz,
önümüzdeki ay ayrılıyorum.
- Öyle ya da böyle bunu bitireceğiz.
- Tamam.
Oraya çabuk gitmek istiyorsan,
diğer arabalardan hızlı gitmelisin.
Ama senin işin beni gözlemlemek...
- Sana uçağı yakalatmaya çalışıyorum. Yürü.
- Tamam.
Buraya gel.
22 Temmuz 2010.
İlk adım.
Nereye gidiyorsun?
Buraya gel.
Güzel bir ailen var.
Teşekkürler.
Bayanlar ve baylar...
...Phoenix'e gidecek 722 sayılı
uçak şu anda girişe hazırdır.
Merhaba. En hızlı şekilde Terminal T'ye
gidebileceğim bir yerden...
...iki bilet istiyorum.
- Üç bilet. Arabada beklemeyeceğim.
Bebeğin ayakkabıları da hanımefendi.
Alay mı ediyorsun?
Onlar bebek ayakkabısı.
- Bebeği bana ver. Sen git.
- İşte. Teşekkürler.
Orada bütün yolu koştum...
...ve Sophie'yi ben aldığım zaman
her şey yoluna girecek sandım.
Biliyorum.
Harika iş çıkardın.
Beni merak etme.
Ben iyi olacağım.
- Sophie benimle.
- Evet.
Belki de bu şekilde olması gerekiyordu...
Çok ama çok mutsuz olacaksın.
- Tekrar ağlamayacağım.
- Sophie'yi içeri götürmeliyim.
Evet, tamam.
- Harika bir anne olacaksın.
- Teşekkürler.
- CPS'e testi geçtiğini söyleyeceğim.
- Teşekkürler.
- Cesur ol.
- Tamam.
Ağladığım için çok üzgünüm.
- Sorun değil. Eskiden ben de ağlardım.
- Tamam.
Pekâlâ.
Al bakalım.
Anahtarları mı istiyorsun?
Geçen defa gibi kaybetme yeter.
- Tanrım, Messer. Tanrım.
- Seni korkutmak istemedim, tamam mı?
Anahtarlarım vardı ve senin
Janine için evde olacağını sandım.
Messer...
Lütfen bir şey söyleme.
Sadece dinle.
Sonunda Peter ve Alison'un
neden bizi seçtiğini anladım.
Onların en iyi arkadaşları
olduğumuz için değil.
Sen, ben ve Sophie ile birlikte
bir şekilde...
...bir aile olduğumuz için.
Onlar gibi.
Bu yüzden bizi seçtiler.
Gittiğim zaman, yalnızca
onu ya da seni değil, bizi özlüyorum.
Ailemizi özlüyorum.
Geçmişte olmadı biliyorum.
Tanışmalı, aşık olmalı, sonra bebek
yapmalıydık ama umurumda değil.
Nasıl olduğu umurumda değil,
çünkü seni seviyorum.
- Ailemizi seviyorum.
- Messer.
Ben havaalanındaydım.
Benim bilmediğim bir seyahat mi planladın?
Hayır.
Peki seni seviyorum dediğimi duydun mu?
Çünkü tekrar söyleyebilirim.
Tamam.
Seni seviyorum.
KIŞ
Tekrar hamile olduğumu öğrendiğimde,
ağladım, ağladım ve ağladım.
Dedim ki, "Scott, kutsanmış olabilir miyiz?
Olabilir miyiz?"
Söylediğimizi tekrar etmeyelim.
Bu pek kibar olmaz.
Sanırım Campbell'ın altının
değiştirilmesi gerekiyor.
- Tamam.
- Teşekkürler.
- Ben yapayım ha?
- Evet.
- Tamam.
- Şuna bakın.
Scott, bana küçük bir bardak
buzlu su falan getirebilir misin?
- Tabii ki. Neden daha önce yapmadım ki?
- Bilmiyorum.
Geç bakalım.
- Kurabiye?
- Daha lezzetli bir şey var mı bilmiyorum.
- Teşekkürler. Rejim yapıyorum.
- Tamam.
Geri gel.
Şunu alayım. Kuru üzümlü.
- Salata gibi.
- Evet, salata gibi.
Her şey uyku düzeni dostum.
Bebekleri düzenli uyutmalısın.
Sophie'nin şeften bir isteği var.
- Pasta.
- Evet.
Pasta mı?
Pasta mı istiyorsun?
Basit ve abartısız...
Beni bilirsin. Tarzım böyle.
Basit ve abartısız.
- Tamam.
- Evet.
- Asla kolaya kaçmazsın, değil mi?
- Hayır. Ayrıca bir tane daha var.
- Bu ne? Sophie 2 yaşında.
- Bu bizim için, çünkü bir yıl oldu.
Pekâlâ bebeğim.
- Tamamdır.
- Hazır mısın?
- Başlıyoruz, Soph.
- Başlıyoruz.
Doğum günü partin başlıyor.
Mutlu yıllar sana.
Mutlu yıllar sana.
Mutlu yıllar sevgili Sophie.
Mutlu yıllar sana.
Çeviri:
Yusuf Kabadayı & HaDeS88