Tip:
Highlight text to annotate it
X
"GENÇLİĞİNLE SEVİN EY GENÇ ADAM..."
ECCLESIASTES
Tanrım. Yoksa bu düşündüğüm şey mi?
Pekâla, sizi gidi kokmuşlar,
Vietnam'a hoş geldiniz. Beni izleyin.
Boka battınız.
Taze yem geldi.
- Siz züppeler, Vietnam'ı seveceksiniz.
- Asla kahrolasıca.
365 gün sonra uyandın mı,
tamam Tanrım.
EYLÜL 1967
25. PİYADE ALAYI, BRAVO BÖLÜĞÜ
KAMBOÇYA SINIRI YAKININDA
Onu çek yukarıya.
Gökyüzü Altı, Keskin Altı,
Telsiz deneme.
Aşağıya dikkat et.
Morehouse, kolun sonuna git.
Kolun sonunda kim var?
Charlie mi?
Kartal, Keskin Altı. Mevzi
raporunu geçiyorum...
Warren, yana açıl.
Söyle, Hoffmeister.
Sigaran var mı?
- Hayır ahbap, yok.
- Sin loi, dostum.
Bravo İki Altı...
Ön kolcu, niye geciktin?
Yine pusulayı mı şaşırdın yoksa?
Haydi, seni...
Kımılda oğlum.
Ne bekliyorsun?
Seni ısırmaz.
Bu iyi bir pislik.
İyi ve ölü.
252. İlerle artık. Altı, arkadakileri
geciktirdiğimizi söylüyor.
O bok herife defolmasını söyle.
Bravo, burası İki Beş.
Hemen çıkıyoruz. Tamam.
Senin neyin var, Taylor?
- Sen tam bir kaltak dölüsün.
- Afedersiniz, Çavuşum.
Öbür çaylağı da bul Gardner.
Ve doktoru da.
Gardner. Doktor. Yukarı.
Gardner, Doktor, ön tarafa.
Gardner, kaldır kıçını da çık tepeye.
Acele et, koca kıçlı.
İyi misin?
Bütün boynum karınca dolu.
Kırmızı karıncalar.
Kırmızılar öldürücüdür.
Kara karıncalar en kötüsüdür.
Acele et, koca kıçlı.
Öyle yorgunum ki.
Sadece birazcık.
Çok fazla içme.
Daha fazla içme.
Kramptan kıvranmanı istemem.
Çok fazla şey sırtlamışsın.
Bunların yarısına bile ihtiyacın yok.
Bunu senin için taşıyacağım, ama bir
dahaki sefere önce bana sor, tamam mı?
Sağol, Çavuşum.
İyi misin?
İki İki, burası Altı.
Şimdi kuşlardan biri
başlangıç mevziine dönüyor.
Bravo Altı, bilginize...
İkmal helikopteri şu anda
başlangıç mevziinde. Tamam.
Haydi, şu cephaneyi indirelim.
Kımıldayın biraz.
S-e-v-g-l-i değil, s-e-v-g-i-l-i...
...ve "Sarah" iki R ile yazılmaz, King.
Seni budala.
Farketmez.
Ne demek istediğimi biliyor.
Zaten o da iyi okuma bilmiyor ki.
Şuna bak. Yine domuz eti.
Bu pis domuzu yerine bırak da, şu hindi
butunu götüreyim. Bunu yiyemem.
Sen ne içtin, Junior?
Umarım şu çamaşır işini alamazsın,..
...çünkü senin kıçının biraz
sıkıya gelmesi gerek.
Beyaz çocuk, ne bekliyorsun?
O çukur kendi kendisini kazamaz.
Haydi, lanet olası terini bulaştır şu şeye.
Kaz. Bütün bir günün yok.
Bir zamanlar birileri şöyle yazmış.
"Cehennem, mantığın imkânsızıdır."
İşte burası tam da böyle, cehennem.
Şimdiden nefret ediyorum ve daha bir
hafta oldu. Lanet bir hafta, büyükanne.
Yaptığım en zor iş ön kolcu olmak.
Bu hafta bunu üç kere yaptım.
Ne yaptığımı bilmiyorum.
Düşman bir metre önümde olabilirdi
ve ben bunu bilemezdim. Çok yorgunum.
Sabahın beşinde kalkıp gün boyu
çalışıyoruz, akşama doğru kamp kuruyoruz,..
...avcı çukuru kazıyoruz,..
...yemek yiyip gece pususu veya
ormanda dinleme noktası kuruyoruz.
Kimse ne nasıl yapılır söylemiyor,
çünkü ben yeniyim.
Yeniler kimsenin umurunda değil.
Adını bile öğrenmek istemiyorlar.
Yeninin hayatı önemli değil, çünkü
o henüz yükünü taşımamış.
Dediklerine göre, öleceksen ilk birkaç
hafta içinde ölmek daha iyi.
Sebebi de, çok fazla
acı çekmemiş oluyorsun.
Şansın varsa, çevreye yatıp üç saatte
bir nöbet değiştiriyorsun.
Belki gecede üç-dört saat uyuyorsun.
Ama gerçek anlamda uyumuyorsun.
Buna bir yıl boyunca
dayanamam, büyükanne.
Buraya gelmekle çok büyük bir
hata yaptığımı düşünüyorum.
Düşman çok hareketli.
Üçüncü Tabura, 15 kilometre
kuzeyde saldırmışlar.
Sarı Çıyanlar ağaçlara mayın döşemiş,
koca bir müfrezeyi doğramışlar.
Tam bir pislik.
İki teğmen ile bir yüzbaşıyı öldürmüşler.
Pusuda kimi istiyorsunuz?
Elias... senin mangan çıkacak.
Warren, sen içeride kal, ama mangandan
Tex ile Junior bana lazım.
- Anlaşıldı.
- Tamam, iki-sıfırda harekete geç.
- Sıra O'Neill'de sanıyordum.
- Hayır. Tubbs ve Morehouse'un adamı az.
Yarın Fu Sheng'in izin günü ve onları
pusuya göndereceksin, öyle mi? Olmaz.
Sende yeni gelenler var, aslanım.
Onlar bir bok bilmiyor ve pisliğe
bulaşma olasılığımız yüksek. Düşün.
Benim ne yapmamı istiyorsun?
Seninkiler güzellik uykusuna yatsın diye,
benimkileri vurulmaya mı göndereyim?
O'Neill...
Biraz ara ver. Hayatının her günü
başbelası olmak zorunda değilsin.
Elias, adamlarını hazırla.
Üç yıldır orduda ve
kendisini Allah sanıyor.
O'Neill, senin yeniler içeride kalsın, ama
sen çık. Tecrübeli askerlere ihtiyacım var.
Çavuş Barnes.
Sanırım, adamların önünde
emirleri benim vermem gerekir.
Evet, efendim.
Yağmur yağacak gibi.
Bütün gece üstümüze yağacak.
O çirkin suratına,
iyi bir çarpacak, Junior.
Kahretsin. Beyaz adam için kıçını
yırtıyorsun. Buralarda adalet yok.
O'Neill, teğmenin kıçında
dolaşmaya başladı mı?
Nasıl oluyor da pusuya
hep biz gidiyoruz?
Bu politika, dostum.
- Chris, Lucy'nin resmini gösterdim mi?
- Hayır göstermedin.
O benim için yaratılmış.
- Beni bekliyor.
- Gerçekten güzel. Şanslısın Gardner.
Senin sevgilinin bir resmi var mı?
Galiba geride şanssız bir
kız bıraktın sen, öyle mi?
Sok şunu içine.
Kurtul bundan.
Buna ihtiyacın yok.
Dön arkanı.
Haydi.
Tex, Junior ve Taylor
senin emrinde olacak.
Lanet olası, ayağıma dolaşma.
Ölmeye niyetim yok, o yüzden
bu kokmuşları kıçıma takma.
Taylor sende.
Gardner, sen benimlesin.
Bak, birşey olursa, kaybolursan ya da
ayrılırsan sakın bağırma, tamam mı?
Olduğun yerde kal,
biz sana ulaşırız.
Gidelim.
Doldur ve kapa.
Annem babam,
buraya gelmemi istememişti.
Onlar gibi olmamı istiyorlardı.
Saygın, çalışkan, bir ev ve bir aile.
Kahrolası dünyaları beni delirtiyordu,
büyükanne. Annemi bilirsin.
Hep koruma altında, özel biri oldum. Ben
de sadece herkes gibi sıradan olmak,..
...ülkeme görevimi yapmak istiyorum.
I. Dünya Savaşı'nda büyükbabamın,
İkincide babamın yaptığı gibi.
İşte buradayım, sıradan,..
...kimsenin umursamadığı
insanlarla birlikte.
Çoğu taşradan geliyor,
adı duyulmamış küçük kasabalardan.
Pulaski, Tennessee.
Brandon, Mississippi.
Pork Bend, Utah.
Wampum, Pennsylvania.
Olsa olsa iki yıllık
bir lise hayatı.
Şansları varsa, dönüşte bir fabrikada
işleri hazır. Çoğunun hiçbirşeyi yok.
Fakirler. Onlar istenmeyen kişiler.
Yine de bizim toplumumuz ve
özgürlüğümüz için savaşıyorlar.
Garip, en dipteler
ve bunu biliyorlar.
Belki bunun için onlara "er" deniyor,
çünkü bir er herşeye dayanır.
Onlar gördüklerimin en iyisi,
büyükanne. Cân u gönülden.
Taylor...
Seni kokuşmuş, senin sıran.
- Ne?
- Sıra sende.
Mayınların nasıl çalıştığını biliyor musun?
Emniyeti geri çek ve
üç kere üstüne vur.
Üç kere. Tamam.
Sakın uyuya kalma, yoksa o tembel
kıçını yırtarım. Duydun mu?
Belki de aradığımı burada,
çamurun içinde buldum.
Belki burada yeniden başlayabilirim.
Sahte biri olmak zorunda kalmadan,
gurur duyacağım bir insan olmak.
Belki henüz görmediklerimi görür,
henüz bilmediklerimi öğrenirim.
Seni özledim.
Seni çok özledim.
Anneme onu da özlediğimi söyle. Chris.
Junior.
- Tamam, baş belası.
- Nöbet sırası sende.
İşte, al bunu.
Lanet mayını patlat.
Emniyeti geri çek, kahretsin.
Emniyeti geri çek.
Bana cephane ver, Junior.
Buraya gel ve cephane ver.
Kahrolası kolum.
- Aman Tanrım.
- Sakin ol, Tex.
Göremiyorum bile.
- Doktor, Gardner vuruldu.
- Geliyorum.
Vuruldum.
Taylor vuruldu.
- Çok mu kötü?
- Kahrolası aptal, mayınını patlatmadı.
Sakin ol ahbap, sadece bir sıyrık.
Bunu burada tut.
Yalan söyleme. Çok mu kötü?
Üzerimize gelmelerine izin verdi.
Nöbette uyuyordu.
Hayır uyumuyordum.
Harold, gözün onda olsun.
Şoka girmesine izin verme.
Kapa çeneni ve acıya dayan.
Acıya dayan.
Hey, küçük adam...
iyileşeceksin. Üzülme.
Koca Harold,..
...öleceğini...
...bilir mi insan?
Herşeyin iyi
olacağını hisseder mi?
Bana bu saçmaları anlatma.
Buradan sağ çıkacaksın.
Sana günde üç öğün sıcak yemek
verecekler... Beyaz çarşaflar...
İyi para verirsen, beyaz hemşireler
seninle saksafon bile çalar.
- O beyaz kaltakları duymuştum.
- Çocuk gibi konuşma.
Aşağılık herif uyuyakaldı.
Bizi basmalarına izin verdi.
Kapa çeneni, Junior.
Sakin ol, ahbap.
O kadar da kötü değil...
Ölmek...
Ne kadar...
Ne kadar...
Haydi, helikopter yolda oğlum.
Dayan. Başaracaksın.
Haydi, Gardner, dayan.
Haydi... Bırakma kendini.
Haydi, bana yardım et.
Teslim olma.
Bu bok yığınına hepiniz iyi bakın.
Neye benzediğini unutmayın.
Ateş altında çuvallarsanız,
bu ormandan dışarı, ceset torbasında...
...çıkacağınızı garanti ederim.
Burada, ahmak herifler, kahrolası
gözlerinizi hep dört açacaksınız.
Ve bu senin için de geçerli,
bok kafalı.
Hiçbir lanet pusuda
uyumayacaksın.
Ormanda uyuklarken
yakalayacağım ilk piçle,..
...gerçekten acı çektirmek
için bizzat ben ilgileneceğim.
Boş konuşmuyorum.
Doktor... künyeyi al,
torbaya tık.
Uyuya kalan ben değilim, Çavuşum.
- Uyuyan Junior...
- Kapa çeneni.
Başın büyük belada, oğlum.
Özür dediğin şey kıç gibidir,
herkeste bir tane vardır.
Yeter artık.
Burada ilgiye muhtaç iki adam var.
Fazla cephane ve el bombalarını toplayın.
Düşmana hiçbirşey bırakmayın.
Junior.
Tony.
Gardner'i taşıyın.
Öğrenmek için birkaç günü daha
olsaydı, şimdi yaşıyor olacaktı.
- Hey Taylor, ne var ne yok?
- Kolay görev. Üç günlük.
Haydi oradan.
Ana kampta olmamız çok kötü.
Ne bunlar? Bira mı?
Top'un ambarından arakladım.
O da bizden çalıyor zaten.
- Döndün mü?
- Öyle görünüyor.
King, o biraları nereden
aldın, oğlum?
- Buldum.
- Buldun mu, seni rapor edeceğim, oğlum.
Siz ikiniz benimle gelin.
Size bir iş vereceğim.
Lanet pislik.
Bu pisliğe gücüm yetmiyor ahbap.
Hep bizimle uğraşıyorlar...
durup dinlenmeden.
Politika, ahbap.
Kahrolası politika.
Şu O'Neill, burnunu Top'un kıçına öyle
bir sokuyor ki, Pinokyo olması lazım.
39 gün sonra uyandım mı, bu lanet
yerden kurtulacağım.
- Hayata dönüş be.
- Geçen gün 100'ü devirdim.
- Haydi oradan.
- 92 gün kaldı. Nisan 17.
California'ya, eve.
Kumsalda fıstıkları yokluyor olacağım.
Sörf yapmak cildime iyi gelecek.
Mart ayında dostum, Tennessee'de...
...çamları kokla... nehir kıyısında
kadının bacak arasını kokla.
Bayağı ateşli.
Hey Taylor, senin kaç günün kaldı?
300'ün üstünde mi?
32.
332 gün.
Sin loi, oğlum.
Ben ne zaman 332'deydim,
hatırlamıyorum bile.
Geriye doğru saymalısın. 40 günü
bitirdin. Olumlu düşün, dostum.
Taylor, sahi sen
buraya nasıl düştün?
- Eğitimli birine benziyorsun.
- Gönüllü geldim.
- Ne yaptın?
- Gönüllü geldim.
Okuldan ayrıldım, onlara piyade olmayı,
savaşı, Vietnam'ı istediğimi söyledim.
- Bu pisliğe gönüllü mü oldun?
- Buna inanabiliyor musun?
Sen delinin tekisin.
Okuldan ayrıldın ha.
Bir anlamı yoktu ki.
Hiçbirşey öğrenmiyordum.
Neden fakir çocuklar savaşa giderken,
zenginler yırtıyor diye düşündüm?
- Aramızda bir haçlı var desenize.
- Öyle görünüyor.
Böyle düşünmek için
önce zengin olman gerek.
Fakirlerin zenginler tarafından...
...daima becerildiğini herkes bilir.
Bu hep oldu, hep olacak.
Rahat ol, seni bazı kafa
bulucularla tanıştıracağım.
- Kafa bulucu da ne?
- Daha sonra, ahbap.
Ne haber, dostum?
Majesteleriniz geldi.
Ne var ne yok?
Kamboçya'da takıldığını sanıyordum.
- Burada ne işin var, Taylor?
- Bu Taylor değil. Taylor vuruldu.
Bu adam, Chris.
Hortladı da.
Söyle, Taylor.
- Neyi?
- Enayi misin, nesin?
Haydi dostum. Çek sunu.
Kıçın çok kıymetliymiş, asker.
Yapacaksan, adam gibi yap.
Çok tuhafsın, dostum.
Sen çocuksun, Lerner.
Seninle vakit kaybetmem.
- Bu ilk mi?
- Evet.
Öyleyse zehir kanına karıştı dostum,
artık hep çekeceksin demektir.
İyi misin?
Evet, iyiyim.
Boynumun acısı geçti.
Kendini iyi hissetmek,
yeterince iyidir.
Bunu ağzına al.
Kahrolası herkes nerede?
Uçuyorlar, olan bu.
Bir grup uçuk kafa.
Özel olduklarını düşünüyorlar.
Şunu dinle. İşte bu iyi müzik.
Bir cahilin yaptığı gürültü, hepsi bu.
Ancak senin kadar anlamı var işte.
Karısını nasıl kaybettiğini,
bira, ekmek bulamadığını...
...anlatan bir sürü beyaz herif.
Lanet olası beyaz pislik.
Bana Motown çal, anladın mı?
Ne saçmalıyorsun be salak?
- Junior, hiç ot içtin mi?
- Tabii ya, ahbap.
Siyahların hep bu bokla uğraşması
için çabalayacaksınız.
Ama siyahların bu boyunduruğu
başlarından atacağı zaman gelecek.
Kolay. Aklını boşalt,
onu kıçın izleyecektir.
Anlıyorum, ahbap. Bu boku içince,
herşey garipleşiyor.
Düşmanın esrara birşey
kattığını duydun mu?
Savaşmayalım,
barışçı olalım diye mi?
Üzülme. Nasıl olsa, sen bir katilsin.
Yine de bazen bir kadının
bacak arasını özlüyorum.
Bir kadının bacak arası gibisi yoktur,
araba yarışı hariç.
Bir fahişe ölür de vasiyetinde
bacak arasını sana bırakırsa,..
...belki o zaman görürsün.
Nasıl gidiyor, Bunny?
Teğmenim,..
...şuna bir bakın.
- Beğendiniz mi?
- Mükemmel. Onu eve göndereceğim.
Hey, Junior.
- Teğmen.
- Merhaba, efendim.
Rodriguez, burada bir
tapınak kurmuşsun.
Teşekkür ederim, efendim.
birşeye ihtiyacın var mı?
Hayır, efendim.
Bu adam üç numara,
benim dört katım.
Onu O'Neill'in ceset torbasında gördüm.
Neredeyse altına sıçıyordu, pislik.
- Nasılsın, teğmenim?
- Nasılsın, Red?
İyi değilim. Destedeki
bütün kağıtlar bu serseride.
- Ful.
- İyi gidiyorsun gibi.
Evet, henüz hile bile yapmadım.
Hey, Teğmen, biraz Kentucky
burbonu ister misin?
Sağol, Sandy.
Oynar mısın, Teğmenim?
Yok. Sizin tarafınızdan
yolunmak istemem, çocuklar.
Niye, Teğmenin? Para mı biriktiriyorsun?
Yahudi olmak için mi?
Yahudi.
Gitmem gerek. Size sonra yetişirim.
Bu gece eğlenmenize bakın.
Bu da miskin kıçlı
serserinin teki.
Ne dersin, Bob? Böyle adamlar başarılı
olur mu? Evet mi, hayır mı?
Benim gördüğüm tam olarak bu.
Bazen bir herife bakarım ve
paçayı kurtaramayacağını anlarım.
Kesinlikle mümkün değildir.
Haydi, devam et.
Yeni Yılın ilk günü, 1968.
Bir gün daha. Hayattayız.
Kamboçya sınırının yakınları
çok hareketli.
Bir sıra ateş teatisi, pusu var.
Bomba atıyor, sonra resimdeki hayaletler
gibi ormanın içinden yürüyoruz.
Sığınak.
Nerede?
Anlaşıldı. Kol başı sığınak buldu.
İki, yolda.
Bravo Altı, Bravo İki. Bilginize,
önünüzde bir sığınak grubu var.
Aşağıya doğru gidiyoruz. Tamam.
Gelecek hafta görüşürüz.
Taylor, yanımızı korumak için yamaca 50
metre kadar tırman.
Washington, sen bu yanımızı koru.
- Evet, efendim.
- Kaldır kıçını, Harold.
Serseri.
Christ, şuna bak. Çaydanlık hâlâ
kaynıyor. Biraz önce buradalarmış.
Burası hiç de tekin değil, Sander.
Çıkalım buradan.
Dikkat et.
Bak ne bulduk, Sal. Haritalarımız var...
...ve...
Bunlar düşmanın.
Çıkalım buradan.
Hayır Sal, bu önemli.
Gidelim.
Bubi tuzağı.
Doktor.
Aman Tanrım.
Kahretsin.
İki kayıp var.
Bir patlama oldu.
Yardım gerek efendim, en kısa zamanda.
Buradan çıkın.
Bir kuşatma hepinizi mahveder.
Rodriguez, Junior, gidelim.
Teğmenim... Altı'ya istihkâmcı gerektiğini
söyleyin. Mevzi tuzaklarla dolu.
Yoldalar. Vietnamlılar'ın yarım kilometre
ötedeki köyde olduğu belirlendi.
Altı hızla oraya
ulaşmamızı emretti.
Adamlarından dördünü ve doktoru
burada bırak. Haydi çabuk.
Kanattakiler de kola girsin.
İlerleyelim.
Manny nerede?
Sen, Washington.
Manny, neredesin?
Karanlık basmadan köye varmalıydık.
Elias ve birkaç adamı etrafa göz
kulak olması için bıraktık.
Ama King onu ırmağın aşağısında,..
...yaklaşık bir kilometre uzakta,
köye yakın bir yerde buldu.
Bu da anlaşılmaz durumun
sonu oldu.
Aşağılık herifler.
Belki 1000 yıldır ayakta duran köy,..
...bizim o gün geleceğimizi bilmiyordu.
Bilselerdi, kaçarlardı.
Barnes öfkemizin simgesiydi
ve intikam almamıza önder oldu.
İşleri yeniden yoluna koydu.
O gün hepimiz onu sevmiştik.
İşte gidiyor, Çavuş.
- Onu kontrol et.
- Tamam, Çavuş.
Tubbs, Ebenhock, gidelim.
Suratındaki şu aptal
ifadeyi değiştir.
Hey, domuzcuk, domuzcuk.
Bunny, şu saz damlı
barakaları temizle.
Sağa doğru yayılın.
Arkanızı kollayın.
Gidelim. Toparla onları.
- Kımılda.
- Haydi, gidelim.
Gidelim, Junior. Onları içeri getir.
Şu insanları buraya aşağı getir.
Oradan çıkın, sizi pislikler. Kımıldayın.
Haydi.
Onları domuz ağılına koy.
Bana el bombanı ver.
Çukurda patlama.
Götür onları buradan.
Kahretsin. Burada bir tane var.
Lanet çukurdan çıkın.
Lanet olası yerden çıkart onları.
Haydi, pislik.
Sakin ol. Korktular, ahbap.
Korktular mı? Peki ya ben?
Bu lanet bokluktan bıktım artık.
Haydi, pislik. Kımılda.
Bu pisliğe dikkat et.
Lanet heriflerin ne için savaştıklarını
düşünüyorsun? Bir tane daha.
Bakalım nelerimiz varmış?
Bir, iki, üç, dört tane manyetolu,
58 Çekoslovak makineli tüfek.
Barnes, burada koca bir alayı
doyurmaya yetecek kadar pirinç var.
Çavuş Warren, muhtarı
buraya getirin.
Tubbs, çık oradan.
Junior, yak onu.
Sorun nedir?
Canını yakmayacaktım.
Canını yakacağımı mı sandın?
Neden dinlemedin?
Lanet olası beni neden dinlemedin?
Lanet aptal! Seni aptal, bok herif.
Buraya gel, pislik.
Neye gülüyorsun?
Beni neden dinlemedin?
Öldür onları, ahbap.
Neye gülüyorsun?
Gülecek birşey mi istiyorsun?
Dans et, seni aşağılık herif.
Dans et, tek bacaklı.
Dans et. Tek bacaklı aşağılık pislik.
Haydi. Gidelim, dostum.
Lanet olası pislik, dostum.
Sana gülüyor.
Pislikler böyle güler.
Ah tabii. Gerçekten çok
üzgünsün, değil mi?
Sandy, Sal ve Manny için
hüngür hüngür ağlıyorsundur.
Unut gitsin, Bunny. Haydi gidelim.
Ne dersin?
Aman Tanrım. Kafasının nasıl
parçalandığını gördün mü dostum?
Daha önce hiç böyle
beyin görmemiştim.
Bahse girerim, yaşlı karı
tüm kasabayı örgütlüyordu.
Manny'nin boğazını o kesmiştir. Elinden
gelse benim de hayalarımı götürür.
Şimdi gidiyoruz ve hiç kimse hiçbirşey
görmedi. Anlıyor musun, Taylor?
Becerelim şunu. Şu lanet
köyün tümünü gebertelim.
Şu pis muhtardaki yara
izlerine bak, Çavuş.
Defol buradan, Tubbs.
Bu yaraları nerede almıştır?
- Bombardımanda vurulduğunu söylüyor.
- Bu kesinlikle bir düşman.
Bu silahların neden burada
olduğunu sor.
Başka seçimleri yokmuş. Eski muhtar
hayır dediği için öldürülmüş.
- Bütün pirinç onların.
- Bu saçmalık, Lerner.
Irmak kıyısında vurduğumuz
kahrolası pislik kimdi?
Bilmediğini, gerillaların uzun zamandır
görünmediğini söylüyor.
- Belki keşif eri falandı.
- Ah tabii.
Peki kahrolası pirinçle silahlar?
Onlar kimin için?
Bu göt herif ne dediğimi biliyor.
Lanet olası biliyor.
- Korkunç yalan söylüyor.
- Gebert şu pisliği.
Lanet Vietnamlılar nerede?
Hiçbirşey bilmiyor.
Gerillalardan nefret ediyor ama...
Ne diyor bu fahişe?
Domuzları niye öldürdünüz
diye söyleniyor.
Para kazanmak zorundalar.
Bütün bu bokluk.
Kapa çeneni.
Lanet olası çeneni kapa.
Söyle ona, ya konuşur ya da onların
tümünü öldürürüm.
Söyle ona, Lerner.
Çavuş, bırak biraz da biz öldürelim,
tamam mı?
Bütün lanet kasabayı becerelim.
Haydi.
Lanet olası daha ne bekliyoruz ki?
- Becerelim onları.
- Çekil yolumdan.
Bu onun kızı, öyle mi?
Yalan söylüyorsun. Hayır, yalan.
Seni komünist gerilla.
Barnes.
Lanet olası, sen ne
yaptığını sanıyorsun?
Bu işe karışma, Elias.
Bu senin işin değil.
Sen idam mangası değilsin,
seni bok parçası.
Lanet kafasını kopart onun.
Bırakın.
Ayrılın. Durun.
Seni geberteceğim, Elias.
Yemin ederim ki sen öldün.
Hapse gireceksin.
Böyle etrafta dolaşıp,
insan öldüremezsin.
Kes şunu. Kapa çeneni.
Kesin şunu. Dinleyin beni.
Yüzbaşı burayı
yakmamızı emretti.
Yakın burayı. Silahları yerden
almayın, havaya uçurun.
Bütün şüphelileri toplayın
ve acele edin.
- Birazdan akşam olacak.
- Teğmen...
- Neden birşeyler yapmadın?
- Sen neden söz ediyorsun?
Neden söz ettiğimi biliyorsun.
Hayır, bilmiyorum. Lanet olası
neden söz ettiğini bilmiyorum, Elias.
Kımıldayın. Gidelim.
Taylor, Tanrı aşkına, gidelim.
Kımılda. Silahları topla da gidelim.
Çukurda patlama.
Çukurda patlama.
Haydi. Morehouse.
Seni pislik. Çık buradan.
Lanet olası çık.
Yapma bunu. Seni pislik.
Bu da ne?
- Yoksa sen eşcinsel misin, Taylor?
- O lanet olası bir düşman.
O lanet olası da bir insan be herif.
- Kahretsin.
- Sen erkek değil misin Taylor.
Âdi hayvan.
Hepiniz, âdi hayvanlarsınız.
Lanet olası hasta şey.
Sen Vietnama uygun değilsin.
Sana uymuyor.
Kahrolası anlamıyorsun, değil mi?
Kahrolası anlayamıyorsun.
Tamam.
Çıkın oradan.
Aletinizi temizleyin de,
çıkalım buradan.
Ben hiçbirşey görmedim, efendim.
Bu düşman bana Vietnamlı
olarak rapor edilmişti.
Teğmen Wolfe, ateş edilmesine şahit
olarak raporuma geçecek.
Tamam, Elias.
Kıdemli Başçavuş Barnes.
Karargâha dönünce bu konuda
tam rapor vereceksin.
Tabii efendim ve rapora görgü
şahitlerini de eklerim.
Şimdi değil, lanet olası.
Bununla, karargâha dönünce ilgileniriz.
Eğer kanunsuz bir öldürme olayı varsa,..
...askerî mahkeme olur.
Şimdi, sahadaki her adama ihtiyacım var.
Ve siz ikiniz ateşkes yapacaksınız.
Kıdemli Başçavuş Barnes, Çavuş Elias.
Beni duyuyor musunuz?
Yarın yine o sığınak bloğuna gideceğiz.
Bu kez doğudan.
Biraz dinlenin ve brifing için saat 7'de
komuta kadamesine gelin.
Haydi, ahbap.
Kolu sırmalıların bizi
umursadığını mı sanıyorsun?
Barnes'a karşı gelseydin,
bu senin de başına gelebilirdi, Harold.
Peki ya şu Bunny? O Allahın cezası deli.
Gerçekten dostum, o insanı korkutuyor.
Beni gerçekten korkutuyor.
Bu bok yüzünden canınızı
boşuna sıkıyorsunuz.
Sarı çıyanlar sizin sandığınızdan daha
akıllı. Barnes işini bilir, dostum.
Onların hepsi Vietnam gerillasıydı.
Bizi buraya kadar getirdi, değil mi?
Bizi yolun sonuna da götürür.
Bir Hıristiyan, dolaştığı yerde
kafa kesmez.
Bu bokluk gerçekten
kontrolden çıkıyor, dostum.
Farkı unutmuş görünmüyorsun,..
...her dakika bu boklukla yaşamak.
Bilmiyorum kardeşlerim,..
...ama gerçekten içim içimi yiyor.
Üzülme. Elias hiçbirşey kanıtlayamaz.
- O bir baş belası.
- O karda yürür, izini belli etmez.
Elleri arkalarına bağlı olarak bu savaşı
kazanacaklarını düşünen politikacılar gibi.
Burası mahkeme kurmanın
ne yeri, ne de zamanı.
- Çavuş.
- Teşekkürler, Bun.
Nasıl gitti?
Evet, işte böyle, Çavuş.
Kahrolası Elias, dostum.
O lanet bir sıçan.
Bu takımdaki herkesi
boğazına kadar boka batıracak.
Birinin onun kıçını
düzeltmesi gerek.
Sen ne diyorsun, Bob?
Soruşturma falan olacak mı?
O'Neill, dostum, çok kafanı takıyorsun.
Çavuş bu sorunu çözer.
- Güzel bir gece.
- Geceleri bu yeri seviyorum.
Yıldızlar...
Onlarda doğru veya yanlış yok.
Öylece oradalar.
Bunu ifade etmenin güzel bir yolu bu.
Sence bu Barnes'ın içinde var, değil mi?
Barnes yaptığı işe inanıyor.
Ya sen? Sen inanıyor musun?
65 yılında. Evet.
Şimdi...
Hayır.
Bugün olan şey sadece
bir başlangıç.
Bu savaşı kaybedeceğiz.
Yok canım.
Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?
Biz mi?
Bunca zaman başkalarını tekmeledik,
şimdi tekme yeme sırası bizde.
Gün be gün, yalnız gücümü değil aklımı
da korumak için mücadele ediyorum.
Herşey bulanık. Yazmaya gücüm yok.
Artık neyin doğru,..
...neyin yanlış olduğunu bile
bilmiyorum.
Moraller sıfır.
Takımda içsavaş var.
Adamların yarısı Elias'tan,
yarısı Barnes'tan yana.
Çok fazla şüphe ve kin var.
Düşmanla savaşmamız gerekirken,..
...birbirimizi yediğimize
inanamıyorum.
Günleri sayıyorum, bir de burnumun
ucundaki 15 santimi. Başka birşey yok.
Umarım herşey yolundadır, büyükanne.
Annemle babama onları...
Şey... sadece söyle işte. Chris.
Hey, çamaşır işinin sana verileceğini
sandığını biliyorum.
Onların işinden birini almam için,
kendimi beyaza boyamam gerek.
Sünnet olmak için talepte bulundum.
Kıçımı buradan kurtaracağım.
Haham mı olacaksın?
Sülük.
Tamam.
Haydi yürüyoruz.
Onu içme, sersem. Sıtma olacaksın.
Umarım olurum.
Gidelim.
Doktor. Buraya gel. Lerner vuruldu.
Çavuş Warren vuruldu.
- Kahrolası neler oluyor?
- Roketatarları var, pusuya düştük.
- Kol başında kim var?
- Lerner ve Warren.
Nereye gidiyorsun?
Kahretsin. Kol başını ateşle destekleyin.
Dikkat et. Roketler.
- Kahrolası Lerner nerede?
- Orada. Kütüğün yanında.
Yaylım ateşi. Hat 649402.
Yön, 610...
Hedefi düzelt. Tamam.
Top atışı altında
saflarımız sıkışacak.
Birkaç adam alıp şu tarafı sarayım.
Tam arkalarına geçebilirim.
Bana Barnes'ı bul. Elias, orada dört
adamımız var. Ne yapmamı istiyorsun?
Lanet olası Kırmızı Müfreze nerede?
O bok heriflere buraya gelmelerini söyle.
- Elias, lanet olası sen...
- Barnes, burada çukurlar var.
Üçüncü Müfreze geliyor.
Buradayız.
Düşmanın çukurda adamları var,
bizi çapraz ateşe tutacaklar.
- Bence bu çok uzak bir ihtimal.
- Daha önce gördüm - la Drang'da '66'da.
Lanetler bizi doğrayacaklar.
Bana üç adam lazım.
- Tamam. Götür haydi.
- Siper ateşi yağdırmaya devam edin.
Kıçım açıkta ateş altında
kalmak istemiyorum.
Bana savaşımı nasıl
yöneteceğimi öğretme.
Kendi sıran geldiğinde,
ağlayarak tugaydan yardım istersin.
Burada bana aitsin.
Şimdi, kımılda.
Sen bir pisliksin, Barnes.
Efendim, o O'Neill pisliğini
buraya getirin.
İki Çıyan, bu ikincisi. Bilginize...
Yere yat.
Cephane.
Çavuş. Mermim kalmadı.
Doktor.
Mayın patlıyor.
Doktor.
Beni kurtarın.
- Beni bırakma, dostum.
- Tamam.
- Hey, Gator... iyileşeceksin, dostum.
- Beni bırakma, dostum.
Gator, iyileşeceksin.
Sırt çantalarınızı bırakın.
Taylor, sen bizimle geliyorsun.
- Lütfen gitme.
- İyileşeceksin.
Doktor, onunla ilgilenin.
Redleg. Kesici Bravo İki.
Hedef ayarlama bildiriyorum.
Seni pislik. Lanet olası
yanlış koordinatı veriyorsun.
Lanet yaylım ateşin yüzünden
orada bir sürü insanı harcadın.
Bunu biliyor musun?
Redleg. Kesici Bravo İki.
Hedefinizi tekrar kontrol edin.
Geliyorlar.
Bu hattın öbür tarafına dağılın.
Hareket eden ne varsa vurun.
Şuradan gelecekler.
Onlardan herhangi biri hattı delerse,
gerçekten boku yeriz.
Kahrolası nereye gidiyorsun?
Aşağı ırmak kenarına,
100 metre kadar aşağıya,..
...kanattan sarılmaya karşı.
Üçüncü Müfreze yukarıya ardımıza
geliyor, haberiniz olsun.
Seninle gelebilir miyim?
Yalnız başıma daha hızlı ilerlerim.
Gel buraya. Burada topçu
biraz işe yarasın bakalım.
Herkese kiliseye geri
çekilmelerini söyle.
Üçüncü Müfreze'yle birleşiyoruz.
Anladın mı?
Elias ne olacak?
Geri çekilirsek, bağı kopar.
Sen kendi kıçını koru, Teğmen.
Onu ben bulurum.
- Pisliklerden ikisini vurdum.
- Ben de birini.
Ho Chi Minh, ölü kıçları yalar.
Crawford.
Oh, Tanrım.
Boku yedim. Asla vurulacağımı
düşünmemiştim.
Akciğer, bebeğim.
Bundan sende iki tane var.
Elias nerede?
Bir grup çıyan oradan geldi.
Üçünü hakladık.
Emir değişti duymadınız mı? Yaralı
adamınızı alın ve kiliseye geri çekilin.
- Elias hâlâ orada.
- Onu ben bulurum.
Crawford içeriye taşıyın. Şimdi.
Kımılda.
- Haydi, kardeşim.
- Doktor, neredesin kahrolası?
Birazdan iyi olacaksın, kardeşim.
Taylor, nereye gidiyorsun?
Elias öldü. Takımına geri dön.
- Yürü.
- Öldü mü?
Orada, yaklaşık 100 metre geride.
Onu gördün mü? Nerede?
O öldü. Kahrolası her yer
düşman dolu. Kımılda.
Gidelim. Kımılda.
Gidelim. Kımılda. Tamam, gidelim.
İyi misin, Harold? Sen bir
sonrakindesin. İyisin, oğlum.
Kahretsin.
- Elias'ı izliyorlar.
- Ne?
Orada aşağıda.
Yılan Bir-Dokuz, Sinek Dört.
Adamlarımızdan biri hâlâ aşağıda.