Tip:
Highlight text to annotate it
X
- Buraya bir imza lütfen.
- Tabii. İşte oldu.
- Teşekkürler.
- Rica ederim.
Selam Will. Sana bir paket geldi.
Hiç kimse kendi düğününde,
bir gün gelip de
aynı yastıkta kocamayan %46'ya
gireceğini düşünmez herhalde.
BOŞANMA İLAMI
Will?
Az önce Quaker Oats işini
aldığımızı duydum.
Bravo. Havalara uçuyor olmalısın.
Şu da var ki, ömrümü,
bir reklam şirketinde,
çocukların Froot Loops yerine
Cap'n Crunch yemesini
sağlamanın yollarını arayarak
geçireceğim de hiç aklıma gelmezdi.
Ama salı ve cuma en sevdiğim günler.
İşten erken çıkıp
kızım Maya'yı okuldan alıyorum.
Günün anlamına uygun bir müzik
bulduğunu düşünmek harika bir duygu.
Ve bugün,
kesinlikle en mükemmel şarkıyı buldum.
Kaltaklar kıçımı yesinler...
Diğer mükemmel şarkı.
Doğu 51. Sokak
Madison Caddesi
Teşekkür ederim.
Rica ederim.
METELİKSİZİM! UZAY GEMİMİ ONARIP
ORDON GEZEGENİNE DÖNMEYE $ $ LAZIM!
TEŞEKKÜRLER!
Ama bazen şarkı listenizi
ne kadar özenle seçerseniz seçin
HUDSON MERRILL İLKÖĞRETİM OKULU
sizi bekleyen şey için
doğru parçayı bulamazsınız.
- Hadi, hadi!
- Hey, neler oluyor?
Will, bugün cinsel eğitim dersi
olacağını biliyor muydun?
Biraz küçük değiller mi?
- Evet! Rezalet.
- En azından onları okumaya teşvik etmiş.
İşte bir kitap!
"Boşaltılan 250 milyon ***
"rahim kanallarına doğru
tehlikelerle dolu yolculuklarına başlarlar!
"100 milyonu anında yok olur..."
Maya'yı bulayım.
Babamla hala sevişiyor musun?
- Neden bahsediyorsun?
- Evet mi?
- Eve gidelim de...
- Sevişiyorsun, değil mi?
- Bunu evde konuşuruz.
- Senden nefret ediyorum!
Çekiştirip durma!
Bu işin aslını öğrenmeye çalışıyorum!
Konuşmamız lazım.
Sevişme sırasında
erkek penisini pijamasından çıkarır
ve kadının vajinasına sokup...
Tamam, ama Bayan Gallagher
"sokmak" kelimesini kullanmadı.
Hayır.
Ama anlamadığım şey şu:
Sammy Boigon'ın ablası
Sammy'nin kaza olduğunu söyledi.
Yani nasıl bir penisi kazara şeye sokup...
Selam Luis.
- Selam.
- Nasıl oluyor da kazara...
"***" ve "sokmak" deyip durma.
Pipi falan de.
Öyle şirin bir şey.
- Sammy'nin nasıl kaza olduğunu açıkla.
- Bu karmaşık bir konu.
- ***! ***.
- Pekala. Bu kadar yeter.
Pekala, onlar...
Sammy'nin babası
muz kabuğuna basıp kaymış falan değil.
Kazara olan şey,
Sammy'nin annesinin hamile kalması.
Bebek yapmak istemiyorlardıysa
ne diye sevişiyorlardı ki?
Çok iyi bir soru.
Prova yapıyorlardı diyebiliriz sanırım.
- Ben bir kaza mıydım?
- Hayır.
- Kazaydım, değil mi?
- Hayır.
Seni tamamen bile isteye yaptık.
Başıma ne geleceğini çok iyi biliyordum.
DİKKAT KIRILACAK EŞYA!
Annemle nasıl tanıştığını
bana anlatmalısın sanırım.
Sanki onu tanımıyor muşum gibi
niye hep "benim annem" deyip duruyorsun?
Çünkü artık boşanmak üzere
olduğunuza göre,
o benim, senin değil.
- Öyle mi?
- Nasıl tanıştığınızı anlat.
Gerçek hikayeyi istiyorum.
"Karşılaştık, aşık olduk,
"birbirimize karşı hissettiğimiz sevgiyle
"aile kurmaya karar verdik ve sen oldun"
masalını değil.
Biliyor musun? Sana annenle tanışmamızın
gerçek hikayesini anlatacağım.
- Büyüdüğüm zaman.
- Evet.
- Aşkın peri masalı olmadığını biliyorum.
- Sahi mi?
Sahi.
Annemle tanışmadan önce
başka kız arkadaşın oldu mu?
Hadi bana gerçeği söyle.
İki ciddi kız arkadaşım oldu.
Sonra da birkaç kadınla flört ettim.
Bilirsin işte.
Ne oldu?
Erkekler için "sürtük" nasıl denir?
Hala üstünde çalışılıyor,
ama eminim bir kelime bulunacaktır.
Bu hafta vejetaryen misin?
- Evet.
- Harika.
Bence sen annemin ilk sevgilisi değildin.
Belki de
ilk sevgilisi takıntılı ya da cimri biriydi.
Ya da
çok uzun zamandır onunla arkadaştınız
ve sonra tam sen penisini başka birinin
vajinasına sokacakken...
Pekala. İyi geceler Maya.
...hayatının kadınının
annem olduğunu anladın.
Uyku vakti!
Anneme nasıl aşık olduğunun hikayesini
yine de anlatmalısın.
Ona aşık oldum
çünkü zeki, güzel ve eğlenceli bir kadındı.
Yani şimdi aptal, çirkin ve sıkıcı mı?
- Tabii ki değil.
- Öyleyse sorun ne?
- Bu karmaşık bir mesele Maya.
- Seninle ilgili her şey karmaşık.
Bana hikayeyi anlatırsan
hiç de karmaşık olmadığını anlarsın eminim.
Ve hala onu sevdiğini.
Boşanma meselesi senin için zor biliyorum,
ama ne sanıyorsun?
Sana hikayeyi anlatacağım
ve her şey düzelecek mi?
Gerçek hayatta öyle olmaz.
Belki olur, belki de olmaz.
Hikayeyi anlat ve birlikte öğrenelim.
Hayır. Oyun bitti. Uyku vakti.
Hayır, uyku vakti değil!
Senin bana hikayeyi anlatma vakti!
- Maya.
- Öğrenmek zorundayım!
Öğrenmek zorundayım.
Tamam! Tamam!
Hikayeyi anlatacağım, ama
- annenin kim olduğunu söylemeyeceğim.
- Peki.
Bunu kendin bulmak zorunda kalacaksın.
- İyi.
- Tüm isimleri ve bazı gerçekleri
değiştireceğim,
ama buna şu anda karar verdim.
- Ne kadar zekisin, göreceğiz.
- Hoşuma gitti. Gizemli aşk hikayesi.
- Harika. Güzel. Hazır mısın?
- Hayır.
Hayır.
- Acele etme.
- Etmem.
- Biliyorum.
- Sen buraya.
- Prenses yastığını ister misin?
- Sağ ol.
- Bir şey değil.
- Pekala.
Hazırım.
Bir zamanlar,
e-postalar, cep telefonları
ve reality şovlar yokken,
Amerika'nın Genç Demokratları
tam olarak 1992 yılında, Wisconsin'in
Madison denen küçük bir kasabasında
William Hayes adında bir delikanlı yaşarmış.
- Selam Will, yeni yılın kutlu olsun dostum.
- Senin de.
Bu delikanlı üniversitedeki sevgilisine
sırılsıklam aşıkmış.
Adı şey olsun...
- Emily!
- Emily!
Emily!
- Selam.
- Selam.
On, dokuz, sekiz...
Birkaç saniye sonra Dünya gezegeninin
en mutlu erkeği kim olacak tahmin et.
Sen.
...iki, bir!
Yeni yılınız kutlu olsun!
Mükemmel bir çiftmişler.
Ancak,
bu delikanlının annenle nasıl evlendiğini
iyi anlayabilmen için şunu da bilmelisin:
Delikanlının çok büyük,
inanılmaz bir hayali varmış.
Herkes ayağa kalksın.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
William
Matthew
Hayes.
Başkan olmak mı istiyordun?
Clinton için niye New York'ta
çalışman gerektiğini anlamıyorum.
Onun için Madison'da çalışamaz mısın?
Bana burada değil,
New York'ta ihtiyaçları var.
Ona ihtiyaçları var Em. Will aranan adam.
Gitmesine izin verdiğine inanamıyorum.
New Yorklu kızları duymadın mı?
Çok seksi olmalarının dışında,
maceraya kucak açarlar.
Şahsen buna saygı duyarım, o ayrı.
- Ya Charlie haklıysa?
- Charlie hiç haklı olmaz.
- Geri zekalının teki o.
- Korkarım ki New York seni değiştirecek.
- Değişiklik iyi bir şey olabilir.
- Birlikte değişirsek.
Öyleyse birlikte değişiriz.
Tamam mı? New York'ta iki ay.
Göz açıp kapayana kadar dönerim.
Hem bir planımız var, değil mi?
İnanamadığım diğer şey de,
onu benimle bırakma riskine girmen,
çünkü inan bana,
baştan beri Emily'de gözüm var...
Hiçbir şeyden de çekinmem.
Bir dakika. Neredeyse unutuyordum.
Bunu Summer'a vermelisin.
New York'ta tanıdığım tek kız.
- Onunla tanışmanı istiyorum.
- Summer Hartley mi?
- Evet. Evet.
- Adı bu mu?
Cambridge'deki değişim programımdaydı,
bütün erkekler onunla yatmak istemişti,
muhtemelen sen de istersin.
Belki de postayla göndermelisin.
- Daha iyi bir fikir olabilir.
- Hayır.
İçinde ne var?
Uzun zaman önce
ona göndermiş olmam gereken bir şey.
Seni seviyorum William Hayes.
Hadi. Git, git. Parlak geleceğine koş.
Emily iyi anne olacak bir kadına benziyor.
- Onun annem olduğundan emin değilim.
- Neden?
Herkes bilir ki,
hikayenin başındaki sevgili
sonunda hep terk edilir.
Belki de Summer Hartley annemdir.
O günü hiç unutmayacağım.
İşte oradaydım,
hep hayalini kurduğum şehirdeydim,
tüm kalbimle inandığım
bir seçim kampanyasında çalışacaktım.
Hepsinden de önemlisi,
birkaç saat içinde kampanya müdürünün
ne kadar zeki olduğumu
anlayacağına inanıyordum.
Sonra demeçler yazacak,
sonra da stratejiler bulacak,
çok geçmeden de...
Will Hayes?
- Selam. Gareth Henderson.
- Gareth, ha?
- Nasılsın?
- Memnun oldum. Yürüyelim Hayes.
Özgeçmişimi ve Kongre Üyesi Sweeney için
yazdığım demeç örneklerini getirdim.
Muhteşem. Boş vakitlerimde
bunları tetkik etmek için sabırsızlanıyorum.
Şimdilik,
al bakalım kahve ve bagel siparişi örneği.
Derhal hazır olsunlar.
Bir dakika!
Kahve getirmemi mi istiyorsun?
Hepimizin ömründe kahvecilik yaptığı
bir dönem olur. Sıra sende. Hadi.
Yürümeye devam et Hayes.
Kahveler 10'a kadar hazır olsun
yoksa Arthur beni öldürür!
Ben de seni öldürürüm.
Daha önce adam öldürdüm Hayes.
- Bunu bilesin.
- Bu da ne?
Cep telefonu.
Nerede, ne zaman ve ne için olursa olsun
sana ulaşmak için.
- Bana aspirin bulabilir misiniz lütfen?
- Dikkat!
Aramıza katılmana sevindim Hayes!
- Selam.
- Efendim? Selam.
Dört hafta sonra, New Yorklu seçmenler
başkanlık için
yeni Demokrat adaylarını seçecekler.
Eğer Bill Clinton kazanırsa,
bilin ki bu, buradaki herkesin
fedakarlığı ve emeğinin
doğrudan bir sonucu olacaktır.
Ciddiyim. Bu bir gerçek.
Yani işiniz bu derece önemli.
Her biriniz...
Burada ne yapıyorum ben?
Yeni arkadaş.
- Selam.
- Bay Tuvalet Kağıdı değil mi bu?
- Bir paket Morley Red lütfen.
- 3 dolar 25 sent.
3 dolar 25 sent mi?
Madison, Wisconsin'de 2 dolar 15 sent.
Öyleyse Madison'a dön.
- Bize kartpostal gönder.
- Evet. Kartpostal gönder.
Bir dakika! Dur! Burada dur!
Sigara mı içiyordun?
Hayır. Evet.
Ama bunu sana söylemeyecektim.
Bak. Genç ve aptaldım.
Üstelik yıllardır sigara içmiyorum artık.
Yemin ederim.
Bana söylemen gereken
başka bir şey var mı?
Yok galiba.
- 10 kopya alabilir miyim?
- Şu yığının üstüne koy.
Bunlar Arthur için.
15 dakika önce hazır olmalıydılar.
Yani sakıncası yoksa...
Bay Tuvalet Kağıdı.
- Bir dakika. Bu kim?
- April.
Evet. Ben Bay Tuvalet Kağıdı'yım,
ama istersen
Bay Bagel-ve-Kahve de diyebilirsin.
Ya da muhasebeden Todd gibi Crystal de.
Ama eminim bu bir kız ismi.
- Kaç kopya demiştin?
- On. Lütfen.
- Bunlardan mı?
- Evet, her ikisinden.
Niye Bill Clinton taraftarı oldun?
Değilim. Para için buradayım. Saati 12 dolar.
Bebek bakıcılığından daha kazançlı.
Çoğu zaman bebek bakıcılığı yaparım da.
Demokratsın ama değil mi?
Niye herkes Demokrat ya da Cumhuriyetçi
olmak zorunda?
Fotokopi makinesiyle boğuşuyorum.
Bir dakika. Bağımsızlar'dansın, değil mi?
Hiçbir şeyden değilim.
Niye illa bir şey olmalıyım?
Niye her şey hakkında
bir fikrim olmak zorunda?
Yani füze sisteminden
veya sosyal güvenlikten
ya da vergi yasasından ne anlarım ki ben?
Peki ya vatandaşlık hakları
ya da kadın hakları?
Kadın hakkı, bedeninle istediğini yapmaktır.
Buna ne dersin?
Bedenimle canım ne isterse yaparım.
Buna umursamazlık denir.
- Ben umursamaz değilim.
- Öylesin.
Değilim. Çalıştığın bu gerzeklerin,
kendi hırslarından başka
bir şeyi takmadığını çok iyi biliyorum.
Kesinlikle doğru değil.
Bill Clinton denen adam
her şeyi değiştirecek mi sanki?
- Evet.
- Zaten kaçınılmaz olanı yapacak.
- İşte bunda yanılıyorsun.
- Kafanı zımbalarım bak!
Yanılıyorsun.
Afrikalı Amerikalıların durumu değişecek.
Kadınların durumu değişecek.
Kadınları iyi anlıyor.
- Tanrım.
- Arkansas'taki hizmetlerine bak.
Sağlık ve eğitim konusundaki planlarını oku.
- Peki, okuma. Boş ver.
- Tanrım, özür dilerim.
- Ben de.
- Uykum geldi de.
- Gerçekten özür dilerim.
- Boş ver.
Yeni bir Amerika'ya uyan.
- Sana inanıyorum.
- Çok ilginç bir sohbetti.
- İyi. Beni ikna ettin. Hiçbir şey değilsin.
- Hiçbir şey değilim.
Hepinizin önünde tekrar ediyorum ki...
Hey! Dinleyin! Herkes seyretsin!
CLINTON'IN AŞIĞI OLDUĞU İDDİA EDİLEN
GENNIFER FLOWERS
Evet, 12 yıl boyunca Clinton'ın aşığıydım.
Hey, şunun sesini açın.
Son iki yıldır onu korumak için
ilişkimiz hakkında basına yalan söyledim.
Gerçek şu ki onu sevdim.
Şimdi benden bunu reddetmemi istiyor.
Tüm bu aldatmacalardan
ve yalanlardan bıktım usandım artık.
Eh, bir şeyde haklı çıktın.
Kadınları iyi anladığı kesin.
- Eğlenceli bir sohbetti. Evet.
- Görüşürüz Bay Tuvalet Kağıdı.
Görüşürüz Bayan Fotokopi.
Tanrım, hiç sonu gelmiyor.
Durmadan aynı şeyi gösterip duruyorlar.
- Yakında unutulup gider.
- Evet.
İnsanlar böyle şeylere pek aldırmaz.
- Çok doğru.
- Bir türlü anlamıyorum.
Bush'un da metresi varmış.
Herkesin dilinde. O yapınca oluyor da
Clinton yapınca niye olmuyor?
Gennifer şıllığın teki de ondan.
Sırf saçı bile
herkesi Clinton karşıtı yapmaya yeter.
Çok da önemli. Herkesin zaafları vardır.
Uzun, takma tırnaklı, tombiş kızıllar var ya?
- Babalık onları sever işte.
- İğrenç.
Gareth, iflah olmaz tiksinç birisin.
Ne tesadüf.
"Tiksinç birisin" diyen kadınlara bayılırım.
Ben neyi seviyorum sizce?
Boynuz çerçeveli gözlük takan
uzun saçlı esmerleri.
Neden bilmem.
Bana kripton etkisi yapıyorlar.
Bende de o zaaftan var.
Beni çekici bulan erkeklere kapılıyorum.
Bunu irdelemelisin. Şerefe kadeh kaldıralım.
Ben varım.
- Bill'e ve zaaflarına.
- Evet.
- Bill'e.
- Bill'e.
Alo?
Selam! Benim!
- Emily mi?
- Emily mi?
- Selam Emily!
- Selam Emily!
Bu gürültü de ne?
Hiç. Birlikte çalıştığım şapşallar
benimle dalga geçiyor, çünkü
ebediyete kadar sadık kalacakları
senin gibi güzeller güzeli sevgilileri yok!
Sen sarhoşsun.
Sen çok güzelsin.
- Abazansın.
- Haklı olabilirsin.
Emily? New York'a gel.
Buraya bayılacaksın.
Enerjisi, insanları muhteşem.
Vay, "enerji" mi dedin?
Will, az önce "enerji" mi dedin sen?
Ne oldu ki?
Hiç geri dönmeyeceksin.
Yapma ama.
Sadece bir haftalığına gelmeni istedim.
Haklısın. Özür dilerim.
Summer'ı aradın mı?
Hayır. Mesaj bırakmıştım. Beni aramadı.
Hey. Sen iyi misin?
Evet. Sadece çok yalnızım,
seni deliler gibi özlüyorum
ve sensizlik çok zor.
Evet. Ne demek istediğini anladım.
- Selam. Bu saatte ne yapıyorsun?
- Bay McCormack.
Bir haftadır o pakete bakıp duruyorsun.
Akşamın geri kalanı nasıldı?
Başarılıydı galiba.
Tanrım. Başım büyük belada.
Bu kıza aşığım ben!
Genellikle bu iyi bir şeydir.
Yemin törenine
kolunda Julia Roberts'la gitmeden
ilk siyah başkan seçilmek
zaten yeterince zor.
Bir gecelik bir maceradan,
başkanlık yeminine geçmek
etkileyici bir zihinsel sıçrama Russ.
Açsana şunu.
İçinde ne olduğunu
öğrenmek için öldüğünü biliyorum.
Sırf adı bile yeter.
Summer Hartley beni çılgına...
Bak! Paket hafiften yırtılmış! Görüyorum.
Hadi hepsini yırt. Yapabilirsin.
Teşekkür ederim. Yaşasın.
- Bu bir günlük.
- Yüce Tanrım. Bakayım.
Hayır! Dur! Orada dur işte.
Bunu okumayacağız. Okuyamayız.
"Erkek yatakhanesi avlunun karşısında,
pencereleri bizimkinden görünüyor.
"Geceleri hava sıcak ve nemli.
"Hepimiz yarı çıplak geziyoruz,
erkekler bizi göremiyormuş gibi yapıyoruz.
"Bazılarımız cüretkar. Yeni arkadaşım
"Emily çok tatlı
"ve bu durumdan sıkılıyor,
hep benim ne yapacağımı bekliyor."
Durma! Çok heyecanlı.
Nerede kalmıştık? Tamam.
"Bu son gecemiz
ve planım günler öncesinden hazırdı.
"Emily ile ben sona kalıyoruz
"ve merdivenlere vardığımızda
Emily'yi bileğinden sıkıca kavrıyorum.
"Ümit dolu gözlerle bana bakıyor
ve sonra ne olacağını iyi biliyorum."
- Sence yaptılar mı?
- Neredeyse eminim.
Aman Tanrım!
Ne yapıyorsun? Bu çok heyecanlı dostum!
Bir dakika.
Bu senin Emily mi?
İyi geceler Russell!
Bu kız bir çılgın!
O resmi yerine koy!
Vay canına.
- Kim o?
- Will Hayes. Telefon etmiştim.
Yehova Şahitleri'nden misin?
Hayır.
Tanrım, amma uzunsun.
Selam.
- İçeri gir.
- Peki.
Kapıyı arkandan kapat.
Kilitle!
Summer beklemeni istedi.
Az sonra gelir. Beklesin dedi.
- O pakette ne var?
- Bilmem. Siz Summer'ın babası mısınız?
Evet. Babasıyım.
- İçki?
- Hayır. Benim için biraz erken.
Erken mi? Buralarda çok yenisin, ha?
Bana kendinden bahset.
Durumun nedir? Arzuların nedir?
Hayallerin nedir? Nelere heves edersin?
Büyüyünce ne olmak istiyorsun?
- Otursana!
- Peki.
Şimdi ne iş yapıyorsun?
Dur, söyleme. Baban için çalışıyorsun.
- Hayır.
- Söyleme!
Borsadasın. Hayır!
Şık mahalledeki bir hukuk firmasında
kıç yalıyorsun.
- Aslında...
- Hayır! Pes ediyorum. Ne iş yapıyorsun?
Bill Clinton için çalışıyorum.
Başkanlık seçimine katılıyor.
Olamaz.
Bill Clinton'ı tanırım.
Aslında, kendi annesinden bile
daha iyi tanırım onu.
- Sahi mi?
- Ya.
- Siz ne yapıyorsunuz?
- Ne mi yapıyorum?
İçiyorum!
İç hadi!
Erkek ol.
İşte oldu! Daha iyi değil mi?
Yut bakalım!
Hadi bana Bill Clinton'ı anlat.
Hey. Uyan.
Aspirin ister misin?
- Sen Will olmalısın.
- Selam.
Anlaşılan sevgilimle kafaları çekmişsiniz.
- Baban değil mi?
- Sana öyle mi dedi?
Tez danışmanım.
Sana başka ne dedi?
Nasıl gerçek bir erkek olunacağını anlattı.
Ben biraz
- oğlan çocuğu gibiymişim de.
- Bir şey öğrendin mi?
Evet, çok içki içmek gerekiyor.
Ayrıca sövmek ve kavga etmek de.
- Peki ya seks?
- Evet.
Ama biz gerçek erkekler ona seks demeyiz.
Ne dersiniz peki?
Sana bir şey getirdim. Emily gönderdi.
- Onunla uzun zamandır konuşmadım.
- Sonbaharda birlikte yaşayacağız.
Lütfen! Babalık.
Olamaz! İmkansız.
Bu...
Karşılık vermemi bekliyor, teslim oluyorum.
Onu öpüyorum.
Bunu okudun mu?
Okumadım.
- Bir sayfa okudum.
- Bir sayfa.
- En fazla iki sayfa.
- İki mi?
Ve seninle Emily'nin
birbirinize dokunup öpüştüğünüz bölümü.
- Demek o bölüm.
- Çok canlı tasvir edilmiş. Orada gibiydim.
Harika bir yazarsın. Yani...
Bu sende kalmalı.
Kendini yalnız hissedince okumalısın.
- Olmaz. Senin günlüğün, bunu yapamam.
- Gerçekten. Benim buna ihtiyacım yok.
Zaten hepsini ezberledim,
masanın üstüne bırakıyorum.
Orijinal kopya sende kalsın.
Benim için hoş olabilir.
Emily niye bunu seninle gönderdi acaba?
Hampton?
- Hampton mı?
- Bize katılacak mısın?
Hampton Roth. İnanılmaz bir yazar.
- McGovern kampanyasıyla ilgili kitabı...
- Evet.
- Siz...
- Evet. Öyle.
Altmışlıklarla seviştin mi hiç?
- Hayır.
- Öyleyse bir yargıda bulunamazsın.
Aslında yargıda bulunmuyorum.
Şu haline bak.
Güzelsin. Kültürlüsün.
Yetenekli bir yazarsın.
Teşekkür ederim.
Senin gibi bir kadını tatmin etmek için
şey olmak gerek...
- Gerçek erkek.
- Kesinlikle.
- Bununla rekabet etmek zor.
- Rekabetçi bir tip değilsen tabii.
- Tanıştığımıza sevindim.
- Ben de çok sevindim.
Kendimi korkunç hissediyorum, şey...
Affedersin.
Merak ediyordum.
Hampton merakımı geliştirmem için
beni teşvik ediyor.
İyi bir gazeteci olmanın
püf noktası budur, diyor.
Evet.
Summer! Babacık acıktı!
İyi insan lafının üstüne gelirmiş.
Gitsem iyi olur.
Hangi cehennemdesin?
- Peki, güle güle.
- Hoşça kal.
Bir ara bize telefon et.
Hep birlikte yemeğe çıkalım.
Ben... Evet, yemeklere bayılırım.
- Evet.
- Hey!
- Onu arayacak mısın?
- Deli misin sen?
- Ne yapacaksın peki?
- Ne mi yapacağım?
Hedefime kilitleneceğim.
Emily ile bir geleceğimiz, planlarımız var.
Ama bu üçlü takılmayı gerektirebilir.
Yaşlı herif hala ortalıkta olursa
belki de dörtlü.
Hiç yardımcı olmuyorsun.
O günlüğü hiç açmamalıydım.
Pandora'nın seks kutusu gibi.
Üçlü ne demek?
- Efendim?
- Üçlü.
Bazen yetişkinlerin
canları sıkılınca oynadıkları bir oyun.
Her neyse. Emily'ye ne oldu peki?
Hiç. Beni ziyarete gelene dek
beklemek istedim,
sonra da
çok radikal bir şey yapmaya karar verdim.
Önseçimlerden bir hafta önceydi
ve ben bagel ve tuvalet kağıdı
taşımaktan pankart ve *** çıkartması
hazırlamaya terfi etmiştim.
Tanrım! Amanın!
Bir dakika lütfen.
Burada ne yapıyorum ben?
Biraz yana kay. Biraz daha.
Biraz daha. Sen de yana kay!
Biraz daha, biraz daha!
Yeni pankartların
hazır olduğunu herkese duyurmak isterim.
Gayet iyi oldular.
Kongre Üyesi Sweeney için
üç demeç yazdım.
Lise nasıl gidiyor?
Teksaslı. Adı George Bush.
Ama başkan değil.
Sadece George ile Barbara'nın
büyük oğulları ve
Beyaz Saray'ın
en önemli siyasi danışmanı kabul ediliyor.
Bryant,
Texas Rangers'tan bahsetmeyi unuttun.
Ah, tamam.
Bu adamın aklı olsa beyzbola geri döner.
- Valla.
- Hayes'i gören var mı?
- Hayır.
- Hayır.
Hayes! Hayes nerede? Hayes!
Madison'dan birincilikle
mezun olduğun doğru mu?
- Evet.
- Pekala.
- Hadi. Beni izle.
- İzliyorum.
New York bölgesindeki
Madison mezunlarının listesi.
Bunlar yılda 200 binden fazla kazanıyor.
Pazartesi kişi başı 10.000 dolarlık
yardım yemeğinde 15 masa boş.
Buna izin veremem Hayes.
Beşini satmanı istiyorum.
Bir dakika. Kahve ve bagel işi bitti mi?
- Bunu becerebilirsen bakarız.
- Gareth.
- Efendim?
- Teşekkür ederim. Şu an çok mutluyum.
- Tamam Hayes.
- Tamam.
- İşte masan.
- Şuna bakın. Evet ya.
Çok komik, Bay Tuvalet Kağıdı.
Çok güzel, çünkü ironik.
Evet, doğru millet. Bu benim masam.
Burada bir masam ve listem var.
Bir de telefonum.
Ayrıca da boş bir çöp sepeti.
Hayır, valinin karaktersiz biri
olduğu konusunda
size katılmıyorum Bayan Perleman.
Amerikalıların %50'sinin
marihuananın yasallaşmasını
istediğini biliyor muydunuz?
Alo?
Hayır, asker kaçağı falan değil.
Ayrıca, Amerikalıların çoğunluğu
Vietnam Savaşı'nın
korkunç bir hata
olduğunu düşünüyor, biliyor muydunuz?
İki bacağınızı da mı?
Çok üzüldüm. Onları özlüyor olmalısınız.
Evet, endişenizi anlıyorum,
ama valinin Umut adında bir kasabada
doğduğunu unutmamalıyız bence.
Kendisi de
tamamen umudu temsil ediyor ve...
Biliyorum, biraz melodramatik oldu ama
bazen melodram
bu ülkenin tam da ihtiyaç duyduğu bir şey.
Harika olur. Hayır, teşekkür ederim.
İki kişi.
Harika. Teşekkür ederim Bay Bishop.
Evet, yemek bu perşembe olacak.
Evet, bu sabah Hillary ile konuştuğumda
en önemli destekçilerimizi
yakından tanımak istediğini söyledi.
Hayır, onunla tanışmaktan
memnun olacaksınız.
Evet.
Bütün bir masa mı? Tabii ki mümkün.
Öyleyse bir masayı size ayırıyorum. Harika.
Perşembeye sizi görmeyi
sabırsızlıkla bekliyorum.
Peki, teşekkür ederim.
Az önce 50.000 dolara
bütün bir masa sattım.
İşte benim adamım, Will. Benim adamım.
Bay Tuvalet Kağıdı! Bay Tuvalet Kağıdı!
İyi akşamlar beyler.
Bir paket Morley Red lütfen.
3,60. Yeni vergi ve yeni bir uyarı.
Tanrım.
UYARI - Sigara İçmek
Yavaş ve Acılı bir Ölüme Götürür
Bize gerçeği söyle dostum.
- Clinton içine çekmiş mi çekmemiş mi?
- Ne fark eder?
Sevgilin seni yatakta başka bir kadınla
yakalayınca, "Bir şey yapmadık"
demek gibi bir şey bu.
- Sevgilin için bir şey fark eder mi?
- Evet, fark eder. Selam.
- Merhaba.
- Bir paket mavi American Eagles lütfen.
4,25.
4,25 mi?
Bir paket sigaraya 4,25 mi veriyorsun?
Bunlara fazla kimyasal madde konmuyor.
- Yani onlar sağlıklı sigaralar.
- Öyle denebilir.
İçlerinde çok kimyasal madde yoksa,
daha ucuz olmaları gerekmez mi?
Senin sigarana güherçile koyuyorlar,
böylece daha çabuk bitiyorlar,
sen de daha çok içiyorsun.
Yani son tahlilde,
senin sigaran daha pahalıya geliyor.
Bayan Fotokopi, bence aslında sen
kartal resmi ve pastel renklere
para veriyorsun.
Kendini farklı bir yaşam tarzın
olduğuna inandırıyorsun. Gerisi safsata.
- İddiaya var mısın?
- Tabii.
- 20 papel.
- 20 papelim var.
En kolay kazanacağım 20 papel.
- Sahi mi?
- Evet.
Çok komik. Birazdan 40 dolarım olacak.
Pekala, aynı anda aynı miktarda
içimize çekmeliyiz.
- Evet.
- Hazır, başla.
- Bugün benim doğum günüm.
- Doğum günün kutlu olsun.
Niye kutlamıyorsun?
Erkek arkadaşım Lucas beni yemeğe çıkarıp
sonra da partiye götürecekti.
Ama son anda Philadelphia'da bir konser
teklifi çıktı ve tabii ki kabul etti çünkü...
Gerçek şu ki, onun için
geleceğin Kurt Cobain'i olmak,
sevgilim olmaktan daha önemli.
Kurt Cobain kim?
Dalga geçiyorsun!
Ne oldu?
Sigaranı iç.
- Şuna bak.
- Şuna bak.
- Pekala.
- Yapma canım.
Benim haklı, seninse haksız
çıkmanın verdiği tatmin
bana yeter de artar bile.
Borçlu kalmayı hiç sevmem,
bak ne diyeceğim.
Seni doğum günü yemeğine çıkaracağım.
- Ne dersin?
- Çıkmak gibi mi?
Hayır, onu ima etmedim.
"Senin için üzülüyorum,
"çünkü doğum günün ve başka planın yok"
türünde bir şey.
- Anlarsın ya.
- Bak ne diyeceğim.
Gitmem gereken şu partiye götür beni,
çünkü asla
kendi başıma gidecek cesareti bulamam.
Evet, doğruca gidip...
Bu ortama pek uygun değilim sanırım.
Evet, öyle.
Demek Emily üniversitedeki sevgilin, ha?
- Bunu yapışın müthiş.
- Neyi?
Basit bir ifadeyi alıp
onu tamamen olumsuz çağrışımlarla
deforme ediyorsun.
- Gerçekten etkileyici. Büyülendim.
- Niyetim o değildi.
- Ama anlıyorum.
- Aslında bu çok şirin.
- Bak, yine yaptın.
- Sahi mi?
- Evet.
- Farkında bile değilim.
Mazoşizm dediğin şeyin
zerresi bile olmadan,
karşılıklı saygıya dayalı bir ilişkiyi
tahayyül etmek senin için zordur herhalde.
Emily'yle olan ilişkin
bu kadar harikuladeyse,
niye onunla evlenmiyorsun peki?
Seni durduran ne?
Hiçbir şey.
- Vay.
- Vay.
Yarın vereceğim. Yukarı Doğu Yakası'ndaki
şık bir Fransız restoranında
rezervasyon yaptırdım.
Aman Tanrım.
Onca yabancının içinde mi yapacaksın?
- Evet. Ne var bunda?
- Hiç. Bence kendine güvendiğini gösterir.
Ona ne diyeceksin?
- Hala üstünde çalışıyorum. Bilmem.
- Benimle çalış.
Benimle pratik yapabilirsin.
Bunu çok iyi yaparım. Ben Emily olacağım.
Ben Emily'yim. Üniversite aşkın.
Bana sormak istediğin bir şey var mı?
- Emily...
- Dur! Diz çökmelisin.
Hayır, diz çökmeyeceğim.
Emily'nin hoşuna gider.
Diz çöküşünü görmek hoşuna gider.
- Diz çökmeyeceğim.
- Büyük bir hata. Peki.
- Emily.
- Efendim William.
Beni güldürme. Emily,
benimle
evlenir misin?
- Hayır.
- Aman Tanrım.
"Benimle evlenir misin?" Bu da ne böyle?
Seni haftalardır görmüyorum!
Evlenme ihtimalimiz konusunda
mutlu veya heyecanlı görünmüyorsun!
En az başarılı olduğu kadar
fiyaskoyla sonuçlanan bir kurum için
özgürlüğümden
yaşama sevincimden
vazgeçmemi mi istiyorsun?
Niye seninle evleneyim ki zaten?
Niye benimle evlenmek istiyorsun ki?
Tüketim kapitalizminin sinsi planı
çerçevesinde toplumun bize aşıladığı
bir burjuva idealini
yaşatma arzusundan başka nedir evlilik?
Aman Tanrım!
- Diz çökmeliydin!
- Kapa çeneni!
Bak.
Seninle evlenmek istiyorum,
çünkü sabah uyandığımda
görmek istediğim ilk kişi
ve iyi geceler öpücüğü vermek istediğim
tek kişi sensin.
Çünkü bu elleri ilk görüşümde
onları tutamayacağımı
düşünmek bile istemedim.
Ama asıl sebep şu ki,
birini benim seni sevdiğim kadar sevince
geriye kalan tek seçenek evlenmek oluyor.
Yani, benimle...
Benimle evlenir misin?
Kesinlikle. Belki.
Düşünmem lazım.
Beni evime götürür müsün?
- Bir fincan çay ister misin?
- Evet. Çok isterim.
Hey.
Niye Jane Eyre'in bu kadar çok kopyası var?
- Uzun bir hikaye.
- Sahi mi?
Hepi topu 300 sayfa falan.
Cidden, neden?
13. doğum günüm için
altından top küpe istiyordum,
ama babam bana
Jane Eyre'in ciltli bir kopyasını aldı.
İçine de o zamanlar hiç kıymetini
bilemediğim güzel bir yazı yazmıştı.
Çünkü küpem olmadı diye
surat asmakla meşguldüm.
Sonunda trajik bir boyut kazandı çünkü
babamın bana verdiği son hediye oldu.
Nasıl yani?
Üç hafta sonra bir araba kazasında öldü.
Tanrım. Korkunç bir şey.
Çok üzüldüm.
- Hiç okudun mu?
- Hayır.
Ben her birkaç yılda bir okurum.
Her seferinde farklıdır.
Bana farklı şeyler anlatır.
Neyse, üniversiteyi kazanıp evden ayrıldım,
annem evi sattı
ve bu arada Jane Eyre'i kaybettim.
Şimdi ne zaman
bir sahafın önünden geçsem
babamın bana
doğum günümde aldığı kopyayı arıyorum.
Asla bulamayacağımı biliyorum.
Aptalca bir şey ama bu,
tuhaf ve batıl inançlarla dolu bir şeye...
- Aptalca değil.
- Sağ ol. Hobiye dönüştü.
Bunlar ne?
Bulduğum kopyalar arasında
içinde ithaf yazısı olanlar.
"Aşk, umut ve ikinci şans hayalleriyle.
Alice."
Bu çalan ne?
Kurt Cobain. Nirvana. Beğendin mi?
Evet, beğendim.
Politikacı olma hayalimi gülünç buluyorsun,
değil mi?
- Evet.
- Teşekkür ederim.
Hayır, politikacı olma arzunu anlıyorum.
Seni sevmek çok kolay.
Bu doğru. Çok doğru.
Ama insanların seni biraz fazla sevmesini
istiyor musun acaba?
Bu da doğru.
Benden nefret etmelerini istemeliyim.
Hemen bu konuda çalışmaya başlayacağım.
Önerin var mı?
Hayır, ama iyi bir başlangıç yaptın.
- Ya?
- Senden nefret etmeye başladım bile.
Güzel.
Büyüdüğün zaman ne olmak istiyorsun?
Fotokopi çekmek ve bebek bakmak için
- fazla zekisin bence.
- Hayır.
- Bilmiyorum!
- Ne istersen yapabilirsin aslında.
Bilmiyorum, nasıl bileceğimi de bilmiyorum.
Biliyor musun?
Gerçekten yapmak istediğim,
hakkında hiçbir şey bilmediğim
tüm o yerlere gitmek.
Bir süredir para biriktiriyorum.
Ama bir türlü gitmeyi beceremiyorum.
Muhtemelen bu herife
takılıp kaldığım içindir.
Onu terk etmelisin.
Beni ilgilendirmez biliyorum,
ama o adam için fazla iyisin.
Gerçekten.
- Asıl harika olan ne biliyor musun?
- Bilmiyorum.
Burada böyle yan yana oturuyoruz
flört etmek veya tensel çekim
- gibi şeylere hiç kafayı takmıyoruz.
- Gibi şeyler, evet.
Harikulade.
Evet.
Gitmeliyim.
Geri zekalı!
- Tanrım.
- İşte geldi!
- Hemen gelir demiştim sana.
- Selam! Sürpriz yapmak istedim!
- Gece uçağına atladım!
- İnanılmaz bir şey!
Emily'ye, Arthur'un seni ön ekiple birlikte
Albany'ye gönderdiğini anlatıyordum.
- Ön ekip.
- Evet. Nasıl gitti?
- Nasıl mı gitti? Harika gitti dostum!
- Harika.
- Harika.
- Harika.
- İyi misin?
- Evet, biraz spor yapıyordum da.
- Merdivenleri koşarak çıktım.
- Pekala.
Ofise gidiyorum. Bu...
Büyük bir gün olacak. Memnun oldum.
- Ben de.
- Tamam.
Tamam.
Bol şans.
- Selam.
- Selam.
- Otur.
- Tamam.
Hey.
- Ne tuhaf. Dilinin tadı farklı.
- Ne?
Dilinin tadı farklı.
- Çok tuhaf.
- Kötü değil. Sadece farklı.
Belki de buranın musluk suyundandır.
Ya da pH dengesi...
Neden bahsettiğimi bilmiyorum.
New York seni değiştirecek demiştim.
- Yürüyüşe çıkalım mı?
- Evet.
- Temiz hava alırız, ha?
- New York'u da görürsün.
Bunu çok isterim.
- Sana hiç söyledim...
- Diyecektim ki...
- Affedersin. Önce sen söyle.
- Ne?
Babamın anneme evlenme teklif ettiği günü
sana hiç anlattım mı diyecektim.
Hayır.
Babam annemle buluşup
ona evlenme teklif etmek için yola çıkmış
ve eski kız arkadaşı
Caroline Hopper'la karşılaşmış.
Konuşmuşlar, bakışmışlar
ve eski duygular
yeniden uyanmaya başlamış.
Babam şöyle düşünmüş:
"Hemen şimdi Caroline Hopper'la kaçabilirim
"ve mutlu bir adam olurum.
"Tek yapmam gereken, onu öpmek."
Ama onu öpmek yerine,
başını kaldırıp öteye bakmış
ve annemin köşeyi dönüp
onlara doğru yürüdüğünü görmüş.
Ve o an korkması için
hiçbir sebep olmadığını anlamış.
Anlıyor musun?
Bu hikayede ben
Caroline Hopper mıyım, annen mi?
Tanrım! Tabii ki annenim!
- Emily, bu sabah seni görünce...
- Will, lütfen.
...her şeyi...
- Onu cebine koy.
- Ayağa kalk Will. Sus.
...ayan beyan gördüm.
- Dur biraz.
- Korkmam için bir sebep yok.
- Bunu düşünelim.
- Korkmuyorum.
Tıpkı o gün gibi...
Will!
Charlie'yle yattım!
Bir planımız var sanıyordum.
Senin bir planın var Will.
Hem de büyük bir plan!
- İkimizin planı olduğundan emindim.
- Senin planının
- parçasıymışım gibi yapamayacağım artık.
- O planı
- birlikte yapmıştık.
- Nasıl söyleyeceğimi bilemedim.
Önemsediğin birine, onun istediği şeyi
artık istemediğini
- nasıl söylersin?
- En iyi yolu mu?
Kesinlikle ev arkadaşıyla sevişmek.
Bu adiceydi ve çok üzgünüm.
İyi.
Beni öldürüyorsun.
Hayır, öldürmüyorum. Serbest bırakıyorum.
İlişkimiz sürerse
ikimiz de perişan olacağız Will.
O inanılmaz hayallerini...
- Bu doğru değil.
...gerçekleştirmene engel olacağım.
Sonunda da benden nefret edeceksin.
- Hayır.
- Evet.
Will, bunu istemiyorum, sen de istemezsin.
İnan bana.
Gayet iyi idare edeceksin Bay Hayes,
yani bensiz.
Vay canına.
Evet.
Vay canına.
New York'tan Tom Brokaw karşınızda.
İyi akşamlar.
Bill Clinton New York'ta darbe almış olabilir
ama asıl soru, darbenin boyutu nedir?
Çünkü sonuçta New York önseçimlerini
büyük bir farkla kazanan o oldu.
NEW YORK - KANSAS
TAHMİN EDİLEN GALİP - CLINTON
Havalarda uçuyorum
Gözlerindeki tutkuyu görüyorum
Bazen çok şaşırıyorum
Çünkü bir zamanlar tek yaptığım
Selam.
Tebrikler.
Kalmanı istemişler. Mutlu olmalısın.
Evet, Arthur kalmamı istedi.
Çok, çok mutluyum.
Sahi mi?
Bileklerini kesecekmiş gibisin oysa.
Ortada jilet, zımba, makas kalmasın.
Geçer birazdan. Ama bu şarkı
insanın yaşama isteğini öldürüyor.
Biliyorum. Dans edenlere ne demeli?
O tarafa geçmelisin.
Geçen gece için özür dilerim.
Önemli değil.
Lucas bunu onaylamazdı diye düşündüm.
- Aslında Emily de.
- Eh.
Ayrıca, senle ben kedi köpek gibi olurduk.
Evet. Evet.
- Zeytin yağıyla su gibi.
- Zımpara ile çıplak kıç gibi.
- İğrenç. Çok iğrenç.
- Sen kıç olurdun.
Evet. Hayır, sağ ol.
- Gurur duyardım.
- Lennon ve McCartney.
- Onlar iyi geçinirdi.
- Evet, grupları varken,
ama sonra dost bile kalamadılar.
- Bence biz en azından bunu becerirdik.
- Bence de.
- Enchanté.
- Ya. Salud.
- Hadi dans edelim.
- Hayır.
- Neden?
- Peki.
- Hazır mısın?
- Evet.
Galiba Emily hikayesi bitti.
Sevgililer - Özellikleri
Charlie'yle prova yaptığına inanamıyorum.
- Ben de.
- Geriye April kaldı. Belki de Summer'dır.
- Başka biri oldu mu?
- Çok meşguldüm.
Kampanya için çalışmakla meşguldüm.
Neyse, Clinton seçilince
Russell ve ben
kendi danışma şirketimizi kurduk
ve herkesin seçim kampanyası için çalıştık.
Belediye meclisi, eyalet senatosu.
Yerel bir köpek yakalayıcısı için bile çalıştık.
Bu çok ilginç baba, ama ya kız arkadaşların?
- Ya annem?
- Tekrar birileriyle çıkmaya başladım.
- Ama ciddi bir ilişkim olmadı.
- Peki ya April? Ona ne oldu?
Kurt Cobain'in ölümünden bir hafta sonra
sevgilisinden ayrıldı.
Seyahate çıktı.
Tıpkı hayalini kurduğu gibi dünyayı dolaştı.
Ona doğum gününde söylediğim
bir şey sayesinde
bunu yaptığını söyledi.
Neyse, birbirimize kartpostal göndermeye,
mektup yazmaya başladık.
Hiç farkına bile varmadan,
aramızdaki onca mesafeye rağmen
çok iyi dost olduk.
1994 yılıydı ve New York
yeni bir hayatla dolup taşıyordu.
Daha çok iş, daha çok para.
İnternet Yakında Geliyor!
İnternet furyası başlamıştı.
Birdenbire Manhattan'daki herkesin
cep telefonu oldu.
Şimdi duyabiliyor musun?
O günden beri
telefonlarını hiç kapatmıyorlar.
Sonra eski patronumuz Arthur Robredo
Russell ile bana hayatımızın fırsatını verdi.
- Bu az önce sana geldi.
- Sağ ol.
Kodamanların bürosuna girmeyi
sonunda başarmıştım.
- Gareth.
- Hayes.
Günaydın.
Hadi işe koyulalım.
New York eyalet ofisinden ne haber?
İlk kez New York'un nüfuzlu insanları
bana başvuruyordu,
ben onlara değil.
NEREDEYSE HER ŞEYİN ÇÖKÜŞÜ
"Ulusumuzun nesli tükenme tehlikesiyle
karşı karşıya olan
"en önemli türü
ağaçkakan veya tatlı su balığı değildir.
"Dilimizdir!
"Günümüzün kesilip biçilmiş,
piçleştirilmiş lisanına kulak verin.
"Ortalama kelime dağarcığı,
100 yıl öncesinin üçte biri.
"Kelimeler ağzımızdan dökülüp
ayaklarımızın dibinde ölüyorlar!
"Kelime dağarcığımız
acımasızca talan ediliyor
"ve popüler kültürün
azgın sularıyla erozyona uğratılıyor,
"adi müstehcenlikle zehirleniyor..."
Will?
"...gençlik takıntılı
medyanın çocuksulaştır..."
- Selam.
- Selam.
En sevdiğim oğlan çocuğu.
Bayağı erkek görünüyorsun.
Teşekkür ederim, teşekkür ederim.
Amaç buydu.
- Emily nasıl?
- Emily.
Başka birinin günlüğünde
baş kahraman oldu.
- Profesör nasıl?
- Profesör harika.
- Komik bir adam.
- Bir üniversiteli için beni terk etti.
Benim iyiliğim için yapmış.
Bugünlerde herkes
bu repliği kullanıyor anlaşılan.
Neler yapıyorsun?
New York Magazine için
saçma sapan makaleler yazıyorum.
Talih kuşumu bekliyorum.
"Ve 'sentaks' Nevada genelevlerinin
ödediği vergi değildir."
- Gidip profesörü dinleyeceğim.
- Tabii.
Gözlüğün çok güzelmiş.
"Tahammül edebilirseniz,
çocuklarınızı dinleyin."
- Teşekkür ederim.
- Buzlu viski lütfen.
William Hayes!
Şeyden... Sakın söyleme!
Wisconsin! Evet, Peynir Eyaleti.
Küçük partimize gelmen
ne büyük bir nezaket.
- Bir tane daha lütfen.
- Bir zevkti.
Evet. Summer'ın dediğine göre
Arthur Robredo için demeç yazıyormuşsun.
- Üniversite 2. sınıftan biriyle çıkıyormuşsun.
- Aslında birinci sınıftan iki kızla.
Bu da şanslı günümde
ikinci sınıf bir kıza tekabül ediyor sanırım.
Benimle gel. Arthur Robredo gibi
bir hödükle niye çalışıyorsun?
İlk tanışmamızdan hatırladığıma göre,
prensip sahibi, hatta idealist bir adamsın.
Armani takım giyen yupi kuklalardan biri
olduğunu söyleme bana.
Harikaydın canım.
Sana karşı nazik mi? Nazik misin?
- Nazik mi? Bununla başa çıkabilir.
- Tabii başa çıkabilirim.
Öncelikle Arthur Robredo hödük değil.
Sıfırdan buralara geldi.
Eskiden polisti, girişimciydi.
Gerzeğin teki.
Kitabım tam da bunu anlatıyor.
Al. Oku. Bedava.
Güzellik, idealler ve aşk
bir şey ifade etmiyor artık.
- Her şey iktidar ve para demek.
- Bütün kitaplarını okudum,
sen de tamamen iktidar ve paraya takmışsın.
Çünkü onda hiçbiri yok da ondan.
Değil mi bebeğim?
Bebeğim, benim tek derdim aşktır.
- Sen de bilirsin.
- Evet.
Bu yüzden beni yakınında tutuyorsun.
Doymak bilmez hırsını dizginlemek için.
Bir fikrim var.
Niye yeni kazandığın
iktidar ve nüfuz kırıntısını kullanıp
Summer'a adamın Robredo hakkında
bir makale yazdırmıyorsun?
Summer hayatının fırsatını yakalar,
sen de halkı bilgilendirirsin.
- Senin çıkarın ne Hampton?
- Evet.
Sanırım sevgi. Daha çok sevgi.
Evet, ben buyum işte.
Daha çok sevgi.
- Summer yine ortaya çıkacaktı, biliyordum.
- Ya?
Aslında önce,
Summer'ın annem olmasını istememiştim.
Ama şimdi onu sevmeye başlıyorum.
Ona çıkma teklif ettin mi?
İstedim ama yapamadım,
çünkü makaleyi yazıyordu.
Robredo niye temkinli olamaz
SUÇA SIFIR TOLERANSLI DEMOKRAT
- Vay canına. Bu çok iyi.
- Will, bu gerçekten iyi.
Yaltaklanma havası olmadığından
emin misin?
Hayır, mükemmel. Kesinlikle...
Aslında beni rahatsız eden bir bölümü var.
"William Hayes,
"Robredo'nun baş demeç yazarı hem sıkı biri
hem de oğlan çocuğu güzelliğine sahip."
- Oğlan mı? Yani...
- Evet.
Aslında başlangıçta şöyle yazmıştım:
"William Hayes'in öyle baştan çıkaran
gözleri ve çekici bakışları var ki
"insan hemen üstündekileri yırtmak istiyor."
Ama editörümüz değiştirmemi istedi.
Gazetecilikte gerçeklere pek yer yok.
Hep gazeteci olmak mı istedin?
Hayır. 16 yaşıma dek oyuncu olmak istedim.
Broadway'de şarkı söylemek istedim.
Vay canına. Gerçekten mi?
Evet, gerçekten. İnanması bu kadar zor mu?
Oyuncular ilgiye aç, duygusal,
ne bileyim, güvensiz kişiler değil midir?
Böyle şeyler işte.
Nasıl yani? Ben ilgiye muhtaç değil miyim?
Duygularım yok mu?
- İlgiye çok muhtacım.
- Onu demiyorum.
- İlgiye acayip muhtacım.
- Ne diyorum biliyor musun?
Şarkı söylemeni dinlemek isterdim.
- Anlamadım.
- Bana bir şarkı söyle.
- Şarkı söylememi mi istiyorsun?
- Neden olmasın?
- Sevdiğin bir şarkı var mı?
- Evet.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Tamam.
Nasıl da mutlu olurdu
Timothy'lerin ve William'ların milyonlarcası
- Ben William'ım.
- Sözümü kesme.
Beni elde etmeye can atarlardı
Ama sen o kadar ısrarlıydın ki
Direncimi kırdın
Teslim oldum sana
Ne güzel bir duygu ama
Caziben değil beni meftun eden
Vay canına.
Bu gömleği dener misin lütfen?
Gerçekten de hiç fena değil.
Komik olan ne biliyor musun?
Fiyatı 1.000 dolar.
Tutuldum sana şekerparem
Frank Sinatra, Linda Ronstadt.
- Neden?
- Hepsini al.
Arkalarına bakarsan,
hepsinde ortak bir şarkı var, yani...
- Tutuldum Sana
- Her birinde.
- Nasıl gidiyor?
- Hala çok işim var.
Benim de.
- Bitirdim sayılır.
- Ben de.
Affedecektir bu duygusallığımı dünya
Çünkü tutuldum sana bebeğim,
tutuldum sana...
Horluyor muydum?
Bugüne kadar ne yapmadım biliyor musun?
Ne?
Harika bir adamla
bütün günümü yatakta geçirmedim.
Ben de.
Ben ciddiyim.
Hep yapacak daha önemli bir şey bulurum.
Ben bir işkoliğim.
Bu çok kötü.
Bütün günü benimle yatakta geçirir misin?
Hiçbir şey yapmayız.
Selam, ben Summer.
Lütfen mesaj bırakın. Sizi ararım.
Ben Dr. Levenstein.
Columbia Presbyterian
acil servisinden arıyorum. Burada...
Acil servis mi? Alo?
- Bay Roth'un aortal damarı yırtılmış.
- Bu tam olarak ne demek?
Bir otoyolda aşırı hızla ve uzun süre giden
bir arabanın lastiğinin patlaması gibi.
Bu nasıl Bay Roth? Rahat mısınız?
Geçinip gidiyorum.
Hadi tatlım, gülümse biraz. Bu espriyi
yapmak için ömrüm boyunca bekledim.
Zavallı Hampton.
Summer gelmiş.
- O ne arıyor burada?
- Merhaba Hampton.
Merhaba.
Doktorların dokunmadığı tek şey.
Hayır, hayır,
bana taban hareketinden bahsetme.
Ozmosdan bahsetme.
Bu oğlanla çıkman beni öldürüyor.
Sahi mi? İçki, sigara ya da kızlar değil de
o mu öldürüyor?
- Onların bu işle alakası yok.
- Alakası yok.
Tüm organlarımı
tıp bilimine bağışladığımı bilmeni istiyorum.
Biri dışında, çünkü o sana ait.
- Tatlım, çok naziksin.
- Hayır, hayır, o değil.
Kalbim, aptal.
Ona aşık olmadığını söyle bana lütfen.
Bunu yapamam.
Sigara içebilir miyim?
Ölen bir adamın son arzusu.
Asla olmaz. Tanrım, amma abartıyorsun.
Ölen falan yok.
Ona aşık olup olmamam
seni niye ilgilendiriyor?
Aramızı yapan sendin, unuttun mu?
Onu çiğneyip tükürürsün sanmıştım.
Ne düşüncelisin.
Çok düşünceli bir adamsın, biliyor musun?
- Robredo makaleni okudum.
- Evet.
Adam 20 yılı aşkın bir süredir
New York politika sahnesinde
ve senin ifşa ettiğin tek şey
kızının beslenme bozukluğu, ha?
Ne demek istiyorsun Hampton?
İşini doğru dürüst yap.
DAILY NEWS
CLINTON, ROBREDO'YA ARKA ÇIKTI
Nihayet başkanla
tanışacağımıza inanamıyorum.
- Şuna baksana.
- Şuna bak.
8. Cadde'deki otel odasından buraya
çok yol katettik.
Çok teşekkür ederim.
İnanamıyorum. İnanamıyorum!
Hangi salak
menüyü ve programı kontrol etmeyi unuttu?
Menülerde ve programlarda
sendika amblemi yok.
Ciddi misin?
Otel çalışanları kimseyi binaya sokmuyor.
Teamsters şirketi
uydu bağlantısını kurmuyor!
Robert Klein'ı gören var mı?
Bir saat önce onunlaydım. Şimdi ortada yok.
Galiba tamamen küfelik oldu.
Robert Klein'ın yerini nereden bilelim?
İnanmayacaksınız ama
Chicago'da dolu fırtınası var.
Chicago kimin umurunda?
Bizim. Başkan Chicago'dan geliyor.
- Tamam, tamam.
- Şimdi onu dert edemeyiz.
Bir şey sorabilir miyim?
Buna nasıl izin verdin?
- Ne? Ne diyorsun?
- Niye onun yakasına yapışıyorsun?
Oha, oha! Arkadaşlar, arkadaşlar, durun!
Hey, sakin olun, tamam mı?
Otele gidip internet bağlantılarını
kullanmayı deneyelim ve bir yazıcı bulalım.
- Klein'ın menajerini arayayım.
- Harika.
Gareth, bir içki iç.
Sen, kim olduğunu bilmiyorum,
ama dükkanların açık.
İç çamaşırı giyseydin iyi olurdu.
Chicago'daki hava durumuna bakacağım.
Masa 7 hazır. Altı makarna. İki balık.
Çabuk servis yapın!
Senin sendikanda olmayabilir,
ama yine de Birleşik Devletler Başkanı.
Onu hatırladın mı? Yerinde olsam,
- adamlarımı kamyondan indirip...
- Gareth!
Bir Teamster'lı ile
böyle konuşamazsın! Hadi.
- Bu adam...
- Her şey yolunda gidecek.
Bak, şuna iyi bak.
Sendika ambleminin kopyasını indirdim.
Bunu bir menüye yapıştırıp
500 fotokopi çek, sendikalı fotokopiciye git.
Dertlerimiz biter, al.
Benim fotokopi çekmemi mi istiyorsun?
Herkesin ömründe fotokopi çektiği
bir dönem olur. Sıra sende.
Hiç komik değil Hayes. Bu çok...
Evet, çok olgun bir davranış.
Nereye gidiyorsun?
Yürüyorum! Yarım saat sonra dönerim.
Hıyar.
- Alo.
- William Hayes?
Benim, buyurun.
Şu anda sizi izliyorum.
Siz ve dostunuz Robredo hakkında
her şeyi biliyorum.
Aslında o kadar çok şey biliyorum ki
ikinizi de mahvedebilirim.
Sahi mi?
- Kiminle konuşuyorum?
- Buluşalım da kendiniz öğrenin.
- Neredesiniz?
- Çok yakındayım.
Böyle durumlarla ilgili pek deneyimim yok.
Yaklaşıyorsun.
Yaklaştın.
Yaklaştın.
Yaklaştın yakışıklı!
Seni kandırdım!
Yaz boyunca seyahat edeceğini sanıyordum.
Ben de öyle sanıyordum,
ama çılgınca bir şey oldu.
Girit'te güzel bir plajda ilginç insanlarla
kamp kurmuştum
ve Paco adında bir adam vardı.
Sessiz sedasız ve seksi ve tam benim tipim.
Bir gece Paco ile dans ediyorum
ve beni öpüyor.
- İnanılmaz uzun bir öpücük.
- Ayrıntıları geç.
- Ben ne yapıyorum peki?
- Bilmem. Ne yapıyorsun?
Ağlamaya başlıyorum.
- Yani, yaşlar yanaklarımdan süzülüyor...
- Tabii ağlamaya başladın.
...tabii o fark etmiyor,
çünkü elleri bütün vücudumda dolaşıyor.
Bu hoşuma gidiyordu,
beni daha da altüst ediyordu,
çünkü tam o anda
ilişkimizi şimdiki zaman ve gelecek zaman
kiplerinde gördüm.
Müthiş ateşli bir başlangıç, Paco
aşkımın ve hayranlığımın tadını çıkarıyor...
- Burada ne arıyoruz?
- Bir şey almam lazım.
Bir dakika.
Sonra kaçınılmaz an geldi
ve neden bilmiyorum...
- Merhaba.
- Selam.
Neden olur bilmiyorum ama hep olur,
tüm bu aşk ve hayranlık
onu rahatsız etmeye başlar
ve beni incitmenin bir yolunu bulur.
Yani, sonradan da pişman olur tabii.
Yani...
O güzel dudaklarını dudaklarımdan ayırdım,
elini kıçımdan çektim
- ve kaçıp gittim.
- İyi bir hamle.
- Kaçıp gittim Will! Hem de Paco'dan!
- İyi bir hamle.
- Kimse Paco'dan kaçmaz!
- Bu hikayeyi sevdim.
Hayatımı değiştiren bir karar gibiydi.
Bunu birine anlatmalıyım dedim.
Bu birinin kim olacağını fark etmek
- öyle şaşırtıcıydı ki.
- Buyurun efendim.
Bazen bir şey gözünün önünde öylece durur
ve sen onu göremeyecek kadar
körleşirsin ya.
Bu ne?
Benim de sana haberlerim var.
Hey, hey. Niye bu kadar üzüldün?
Bunca zamandır yazışıyoruz
ve senin bana bunu söylemeyi,
A: Aşık olduğunu ve B: Aşık olduğunu
söylemeyi ihmal etmen
biraz tuhaf değil mi sence de?
- Biriyle çıktığımı söyledim.
- Biriyle çıkmak.
Az önce o birine elmas nişan yüzüğü aldın!
Özür dilerim.
Galiba sana söylemeye çekindim.
Niye bana söylemeye çekinesin ki?
Bilmem.
Bu kızı çok seviyorum.
Benim adıma mutlu olmanı isterdim.
Senin adına mutlu olabilirim.
Tabii ki senin adına mutlu olabilirim.
Zavallı April.
Hikayelerde hep arkadaş rolünde kalan
karakterler gibi.
Sonra sadece arkadaş olmak istemediğini
fark ediyor.
Kız arkadaş olmak istiyor, ama artık çok geç.
Ne demek istiyorsun?
Kızı dinlemedin mi? Kız senin için döndü.
Bütün menülerin üzerinde
sendika amblemi var dostum.
Chicago'da hava açmış.
Başkan 8'de burada olacak.
Russ nerede?
Seninle ve Arthur'la restoranda buluşacak.
Burada daha komik oluyorum.
Bacağımı durduramıyorum
Erken gelmişsin.
Seni görmek ne güzel.
- Harika görünüyorsun.
- Sağ ol. Sen de.
- Ne hoş bir kravat.
- Kim seçmiş?
Dergidekiler Robredo hakkında
bir devam yazısı yazmamı istedi.
- Harika.
- Evet, harika. Ayrıca...
Bu...
En iyisi kendin oku.
- Yazmışsın bile.
- Evet.
- Bunu yapmış mı?
- Evet.
Gerçekten de bir dostunu
erken şartlı tahliyeyle çıkarmışlar.
Biliyor musun?
Bence bu iş uzun süre önce oldu
ve senin adayın anketlerde çok önde.
Ama bence bunun bir önemi yok, çünkü
o suçlulara karşı acımasız bir Demokrat.
Bu...
İnsanlar bunu okuyunca...
Summer, beni dinle.
Bu yazıyı teslim edersen, sağ çıkamayız.
Bence bir hafta falan ortalık ayağa kalkar,
sonra fırtına diner ve...
Ben ikimizden bahsediyorum.
"Demokrat adayı, demeç yazarının sevgilisi
tarafından devrildi."
- Hadi ama.
- Ben sadece işimi yapıyorum.
İlk makalede bunu yapmamıştım.
Üstelik bunu ben yazmasam bile
başkası yazacaktı.
Bırak başkası yazsın.
Hey, bunu teslim etme, olur mu?
Çoktan teslim ettin bile.
Bay Arthur...
Evet, tabii.
Summer'ı gerçekten çok sevmiştim.
İnanamıyorum, nasıl böyle biri oldu...
- Kalp kıran biri mi?
- Hayır.
Fırsatçı mı? Hain...
- Kancık.
- Maya.
Bunu sana nasıl yapabildi?
Kendisinin de dediği gibi,
o yazmasa başkası yazacaktı.
Ve bu bir gerçekti.
Ee, yaptı mı peki? Kırdı mı?
Neyi?
Makale yayımlanınca ne oldu?
DAILY NEWS
ADAYLIKTAN ÇEKİLDİ!
Ayvayı yedin dostum.
Gerçekten ayvayı yedin.
Lütfen başlama. Şu anda bunu çekemem.
Bundan nasıl bir ders çıkarmam
gerektiğini anlayınca
- sana mektup yazarım!
- Dört gözle bekliyorum.
Böylece sevgilimi,
işimi ve arkadaşımı kaybettim.
Ve uzun bir süre
gözümde hiçbir şeyin önemi kalmadı.
Ama sorunları olan sadece ben değildim.
O kadınla cinsel ilişkide bulunmadım.
Yani Bayan Lewinsky'yle.
Kimseden yalan söylemesini istemedim.
- Alo?
- Seyrediyor musun?
Bu iddialar asılsızdır.
April?
Evet ya April. Kim olduğunu sanmıştın?
Seyrediyor musun, seyretmiyor musun?
Tabii ki seyrediyorum.
Yaptığını mı düşünüyorsun?
Düşünmüyorum, biliyorum.
Kadına baksana. Ona hayranım.
Tam o adamın tipi.
Sonunda beni araman
niye bu kadar uzun sürdü kızıl saçlı?
Seni kaybettiğimi sanıyordum.
- Asırlar geçmiş gibi.
- Şimdi arıyorum ya.
Evet.
Nasılsın? Ne yapıyorsun?
Yeni bir ev arkadaşım var, Olivia.
Bir kitapçıda çalışıyorum.
Bu kitap Barbara Baker'a ait!
Charlotte Bronte'den Jane Eyre
Ama bir süredir
okula dönmeyi düşünüyorum.
Harika.
İşimden nefret ettiğimi söyledim mi?
Eskiden severdim ama şimdi
tam bir hödük olduğumu düşünüyorum.
Bay Hayes
Maalesef Jane Eyre'in bu kopyasının
ilk sayfasında ithaf yazısı yok.
Aramaya devam edelim mi?
- Biriyle çıkıyor musun?
- Ben mi? Hayır. Kesinlikle hayır.
Aslında Clinton yeniden seçileli beri
sevişmedim.
Yazık. Lütfen aramaya devam edin.
MONICA'NIN ELBİSESİ! Başkanla sevişirken
giydiği elbiseyi YIKAMAMIŞ!
Üzülme canım.
Başkan tüm ülkeye yetecek kadar sevişiyor.
İnsaf. Biraz insaf et.
Belki de onu örnek alıp
bir stajyer kızı baştan çıkarabilirsin.
Bundan bahsetmen çok tuhaf.
Bir hafta önce işe başlayan
alımlı mı alımlı bir stajyer var.
Harika. Ona çıkma teklif et.
Yapmalıyım, değil mi?
Ama yapacağımı sanmam.
Macera istemiyorum çünkü.
Gerçek bir ilişki istiyorum.
Gerçek ilişkiyi takma kafana.
Sen onu bulamazsın, o seni bulur.
Bu da ne demek?
Ne demek istediğini anlamadım.
Belli bir yaşa gelirsin
ve sonra hazır olursun.
Yani çocuk yapmaya, birine bağlanmaya,
ev kredisi ödemeye falan...
- Beyefendi.
...hazır olursun.
- Masa hazırmış. Peki.
- Teşekkürler.
Anladın mı?
Ve o anda birlikte olduğun kişiyle evlenirsin.
Yani kim olduğu değil,
ne zaman olduğu önemli.
- Kesinlikle.
- Peki. Tamam.
Peki, "İşte bu. Bu adam.
Hayatımın erkeği bu adam" dediğin
biri olmadı mı hiç?
Hayır.
Öyleyse neden
gününü gün edip eğlenmiyorsun?
Eğleniyorum.
- Öyle mi?
- Evet.
Şu anda Kevin diye bir adamla birlikteyim.
- Kevin.
- Kevin.
Kevin de kim?
Niye bana ondan hiç bahsetmedin?
Şimdi bahsediyorum ya.
Tanrım! Taze nane çayı var.
Taze nane çayına bayılırım.
Ben biraya bayılırım.
Bu, "dır" kelimesinin
ne anlama geldiğine bağlıdır.
Eğer "öyle bir şey yoktur" anlamındaysa
önceki ifadem kesinlikle doğrudur.
Selam, ben April.
Doğum günün hakkında
seninle konuşmak istiyorum. Beni ara.
Merhaba. Umarım doğru numaradır.
Senin sesine benziyor ama...
Ben Emily!
New York'tayım ve düşündüm de
birlikte bir kahve içip sohbet ederiz belki.
Numaram...
Selam ben April. Seninle hala
konuşmam lazım. Lütfen beni ara.
Yoksa oraya gelip kafanı kırarım ha.
Tamam, geliyorum!
Tanrım, geliyorum.
Evet, anladık.
Orada ne yapıyorsun?
- Bu kılıkta mı gideceksin?
- Ne?
Doğum günü partin var.
Herkes seni bekliyor.
Aman tanrım.
Beş dakika, tamam mı? Beş...
- Düştüm.
- İyi misin?
Evet. Sadece burada biraz yatmam gerek.
Erişte yemişsin bakıyorum.
Selam millet, adamımız geldi!
Sağ ol.
Selam.
Aman Tanrım! Geleceğinizi sanmıyordum!
Doğum gününü kaçıramazdım.
Hepimiz Washington'dan geldik.
Doğum günün kutlu olsun yakışıklı.
Çok güzelleşmişsin.
Fırsatı değerlendiremedin ahbap.
Hayes.
Buraya gel.
- Seni görmek harika.
- Evet. Sen...
Evsizler gibi görünüyorum, evet.
- Kelly nerede?
- Şurada.
Bebeğin doğumundan sonra
ilk kez bir partiye katılıyor.
Tebrikler.
İran-Kontra.
Petrol karşılığı silah. Hiç sorun değil.
Ama hafif bir "oral seks"
doğruca mahkemeyi boyluyorsun.
- Politika konuşmayalım!
- Belki de yargılanmalı.
Vay, vay, vay!
Bir dakika? Bunu o mu söyledi?
- O adama inanmıştım. Hepimiz inandık.
- Sen ona taparsın.
Öbür angutlardan farklı olacak sanmıştım
ama bu adam
"dır" kelimesini bile tanımlayamıyor.
Peki ya "hakikat" gibi
zor kelimelerden biri olsa ne olacak?
- Ben yine ona oy veririm.
- Hiç tereddütsüz.
Will çok komik.
Küveti doldurup
içine ekmek kızartıcısını atalım.
O zaman eğlenceli olur.
Mutlu yıllar sana
Mutlu yıllar sana
Mutlu yıllar sana sevgili Will
- Nerede? Will nerede?
- Bilmem. Az önce onunla konuşuyordum.
Doğum günü pastanı kaçırdın.
- Üstelik ben pişirmiştim.
- Sen pişirdin demek.
O şarkıyı hatırlıyor musun?
Dairendeki?
Olduğun gibi gel, bir dost gibi
Tanıdık bir düşman gibi
- Anı, düşman değil.
- Biliyorum, biliyorum.
- Biri içkiyi fazla kaçırmış.
- Yok canım.
Hayır, hayır, hayır.
- Evet, öyle.
- Evet.
- Tanrım, çok güzelsin.
- Teşekkür ederim.
Ne oldu?
Mesele şu ki...
Mesele şu ki...
Senden hoşlanıyorum.
Senden her zaman hoşlandım.
"Hoşlanmak."
Çok hazin. Çok kifayetsiz.
Oysa "aşk"...
Bu kelime seni çok korkuturdu.
Seni seviyorum.
Sana aşığım April.
- Niye daha önce söylemedin?
- Hadi ama.
Niye söylemediğimi çok iyi biliyorsun.
Benimle asla ilgilenmezdin.
Şapşal.
- Dur.
- Ne oldu?
- Böyle olmaz.
- Nasıl yani?
Şu haline bak Will, perişan bir durumdasın.
Niye bunu bana
hayatın düzgün giderken söylemedin?
- Hayatım gayet düzgün.
- Hayatın bombok.
Perişan bir haldesin.
Hayatım bombok mu?
Çok ilginç, hele April söyleyince.
Dünya yüzünde ne istesen yapabilirsin,
ama bir kitapçıda çalışıyorsun.
Bu ne peki?
Hiç değilse ben denedim.
Riski göze alıp denedim.
Bunu bir dost olarak söylüyorum,
yemin ederim sadece bir dost olarak,
belki de psikolojik yardım almalısın.
Hayat rehabilitasyonuna falan git.
Öyle bir şey var mı bilmiyorum,
ama eğer varsa...
Tamam.
...çok uygun bir aday olurdun.
- "Hayat rehabilitasyonu"na gitmeliyim, ha?
- Evet.
Defol git kapımın önünden!
April?
Haklısın.
Karmaşık bir durum, değil mi?
Yani sen April'a aşıksın,
April eskiden Lucas'a aşıktı,
sonra sana aşık oldu,
ama sen Summer'a aşıktın,
o ise her zaman Hampton'a aşıktı.
Tam sen April'a aşık olduğun sırada,
o Kevin'a aşık.
Ve kimse sana aşık değil.
Çok karmaşık.
Evet.
Sonra ne oldu?
Jane Eyre, Random House Yayınları, 1943.
Çok güzel bir baskı,
ciltli kapağındaki süslemelerle meşhurdur.
Kitaptan bir alıntıyla bezenmiş
çok hoş bir ithaf yazısı var.
"Sevgili kızım April'a.
'İnsan kalbi gizli hazinelerle doludur
- "'Sırla kaplı, sessizlikle mühürlenmiş..."'
- "'Sessizlikle mühürlenmiş
"'Düşünceler, umutlar, hayaller, hazlar
"'İfşa edildiğinde büyüleri bozulur'
"Seni seven baban."
- Selam Olivia.
- Selam Will.
- Nasılsın?
- İyiyim.
Bir süredir
o acıklı af dileyen mesajlarını duymaz olduk.
Şahane mesajlardı, değil mi? Kusura bakma.
- April evde mi?
- Hayır, okulda.
- Okulda mı?
- Evet.
- NYU'da yüksek lisansa başladı.
- Harika. Vay canına.
- Az sonra gelir, beklemek istersen gir.
- Çok isterim.
Rahatına bak.
Yazdığım bir başvuruyu bitirmem lazım.
- İyi şanslar.
- Sağ ol.
Selam.
Ne haber?
Kevin.
Will Hayes.
April'ı bekliyorum.
April'ın bir süre önce bahsettiği
Kevin misin?
Umarım.
Kevin koleksiyonu yapmıyorsa tabii.
Kevin, telefon!
Neyse, onunla yaşayan tek Kevin'ın
ben olduğumdan çok eminim.
Artık ne istediğinizi biliyor musunuz?
- Hayır.
- Hayır mı?
Will?
William Hayes?
Tanrım.
- Gerçekten o!
- Summer.
Çok güzel görünüyorsun.
İster inan ister inanma,
ama seni aramayı düşünüyordum.
- Hamileyim.
- Nesin?
- Gerçekten mi?
- İnanabiliyor musun?
- Lütfen otur. Tebrikler.
- Sağ ol, sağ ol.
Şanslı adam kim?
- Sam Knowles.
- Tamam.
Ama çoktan kapı dışarı ettim.
- Barajı geçemedi, ha?
- Evet.
Benim bir erkeğe ihtiyacım yok. Hiç olmadı.
Sadece seninle biraz farklıydı.
Gerçekten, seninle beraberken,
"İşte bu" demiştim.
Ama her şeyi mahvettim.
- Hayır, mahvetmedin.
- Mahvettim. Hem de nasıl.
Bak,
pazar günü küçük bir parti veriyorum.
- Gelmeni istiyorum.
- Amanın.
Saat 4'te. Mazeret istemem.
Gelir misin? Lütfen?
Gelmeye çalışırım.
- Gelmeni çok istiyorum.
- O zaman gelirim.
Kalbini kırdığım herkesten
af dilemek istiyorum.
Sanırım bu iş dokuz ay kadar sürecek.
Mükemmel bir zamanlama.
- Ve gidiyor. Güle güle.
- Hoşça kal.
William Hayes.
- Baba, belki de bu iyi bir fikir değil.
- Ne?
Bu hikayeyi bana anlatman,
bu gizemli aşk hikayesini.
- Ya annemi sevmezsem?
- Tabii ki anneni seveceksin.
Bunu öğrenmek için fazla beklemen
gerekmiyor çünkü o akşam...
Summer, değil mi?
Sen de benim babam değilsin.
Ondan boşanmak istemene şaşmamalı.
Sakin ol Maya. Bu sadece bir hikaye.
Ve bu hikayenin mutlu sonu var.
Bu ne biçim bir mutlu son?
Annemle sen, o her kimse, boşanıyorsunuz.
Bunun neresi mutlu son?
Biliyor musun? Belki de burada kesmeliyiz.
Hayır!
Öyleyse bir fincan çaya ne dersin?
İstersen hikayeye sonra devam ederim.
Ne dersin?
- Maya?
- Tamam.
Baba?
Sigara ve içki içtiğine
ve bu kadar sürtük olmana inanamıyorum.
Ama yine de seni seviyorum.
Teşekkürler.
Pekala. Pekala.
Hayır, hayır. Daha yeme!
Bankımıza gidene kadar bekle.
Bugün keyfin yerinde.
Sanırım hikayede
annemin kim olduğunu keşfettim.
- Sahi mi?
- Sahi.
- Kimmiş peki?
- Söylemem.
William Hayes'i son görüşümüzde,
gerçekten sevdiği kadının
April Hoffman olduğunu keşfetmişti.
Ama April başka bir adama aşıktı.
Biliyorum. Korkunç.
Bu arada, eski sevgilisi
Summer Hartley'in partisine
gitmeyi kabul etti.
Annem Summer çıkarsa
doğruca Kanada'ya kaçarım.
Şaka yapmıyorum.
- Geçen sene öldü.
- Evet.
- Duydun mu?
- New York Times'da okudum.
- Evet.
- Evet.
- Tanrım. Ofisinde ölmüş. Kalp krizi mi?
- Evet.
Çok daha teatral bir sonu
olacağını düşünmüştüm hep.
Dekanın kızıyla
kanepede seviştiğini sana söylemediler mi?
- Tanrım.
- Şaka, şaka.
Aslında yapayalnızmış
ve kapıcı cesedini saatler sonra bulmuş.
- İçki ister misin?
- Çok üzüldüm.
- Onu özlüyor olmalısın.
- Özlüyorum, evet.
Bunlar senin için.
- Ah, Will.
- Evet.
Çok güzeller.
Sen de öylesin.
- Summer.
- Will.
Benimle oynama.
Nereye varmaya çalıştığını biliyorum.
Bir saniye sonra,
büyüleyici bir şey söyleyeceksin.
- Sahi mi?
- Evet. Harika bir laf edersin.
Sonra ayaklarım yerden kesilecek
ve gerisini biliyoruz.
- Bir kız bir erkeği özleyemez mi?
- Sonu kötü biter, biliyorsun.
Evet, özleyebilir,
ama acı çekecek halim yok artık.
- Tüm bunları geçelim, olmaz mı?
- Olur.
Gayet makul.
Arkadaş olabilir miyiz?
- Evet! Evet.
- Evet.
- Tokalaşalım mı? Tamam.
- Yapalım. Pekala.
Biliyor musun?
Tanışmanı istediğim biri var.
Evet. Hadi gel.
Eski kırıklarımdan biri,
ikinizin harika bir çift
olacağınızı düşünüyorum.
Emily.
Bunları vazoya koyayım.
- Sen...
- Sen...
Harika görünüyorsun.
- New York'ta ne işin var?
- Burada yaşıyorum.
Belediyenin eğitim dairesinde işe girdim.
- Seni aramıştım.
- Biliyorum.
- Ben de seni arayacaktım.
- Yalancı.
- Numaranı kaybettim.
- Tabii ya.
- Doğru söylüyorum. Bak ne diyeceğim.
- Will...
Pekala, numaranı şimdi ver.
Cep telefonuma kaydedeceğim
ve böylece hiç kaybetmeyeceğim, tamam mı?
Numaram, 212-664-7665.
Altı, altı, beş. Gördün mü? Kaydettim.
Bir daha hiç kaybetmeyeceğim.
- Hadi cevap ver, hadi.
- Kusura bakma.
- Alo?
- Selam, ben Will.
Numaranı kaybettiğim için çok özür dilerim.
Birdenbire garip bir şekilde
hayatın anlamını kavramıştım,
ama fırsatı kaçırdık.
Bize ne oldu?
Ev arkadaşımla yattın.
Özür dilerim.
Doğru hatırlıyorsam,
benim planım yüzündendi, değil mi?
- Plan. Hatırladın mı?
- Evet, plan.
Kim böyle konuşur?
Hayır, mesele plan değildi,
sadece senin hayallerinden korktum
ve ayrıldıktan sonra
kendimi kaybolmuş hissettim.
Hala öyleyim,
özellikle ilişkiler söz konusu olunca.
Evet.
Evet, ben... Ben de.
Belki de farklı bir plana
ihtiyacımız olduğunu düşündün mü hiç?
Bir dakika! Dur! Burada dur. Geri sar.
Tamam, dur. Biraz ileri sar, yavaş.
İşte geliyor.
Orada! Tam orada!
İşte bu!
Onun annem olduğunu böyle keşfettim!
Ben üzülünce annem hep böyle yapar.
Saçımı okşar ve çok akıllı olmamı
ya da mutlu olmamı ister
ve kendimi iyi hissederim.
- Çok iyi bir anneye benziyor.
- Çok iyi bir anne.
Yani, şu anda bize doğru yürüyen kadının
Emily olduğundan
yüzde yüz emin misin?
Kesinlikle.
Öyle mi?
- Anne! Anne!
- Selam!
İyi ki sensin.
- Başka kim olacak ki?
- Hiç kimse.
- Günaydın Will.
- Selam Sarah.
Anne, babam da
bizimle hayvanat bahçesine gelebilir mi?
Tabii, baban isterse gelebilir.
Hayvanat bahçesine bayılırım. Hadi gidelim.
- Ne oldu biliyor musun anne?
- Ne?
Dün okulda cinsel ilişkiyi öğrendik.
- Sahi mi?
- Sahi.
Sahi.
Penguenlere bayılıyorum.
Ben de.
Ben de.
Penguenlerin tek eşli olduğunu
biliyor muydunuz?
Ama Bay Monell dedi ki,
bazen karı koca penguenler ayrılırmış,
göçmen rotaları yüzünden.
- Göç.
- Göç.
Bazen yıllarca ayrı kalırlarmış,
ama her zaman birbirlerini bulurlarmış.
Karı koca penguenler yıllar sonra
birbirine kavuşunca ne yapar
biliyor musunuz?
Başlarını geriye itip
kanatlarını çırparak
avazları çıktığı kadar şarkı söylerler!
Tamam. Pekala ufaklık. Hadi gidelim!
Hey küçük canavar, bugün çok eğlendim.
Çarşambaya görüşürüz, tamam mı?
Görüşürüz.
Baba!
- Bana hikayeyi anlattığın için sağ ol.
- Bir şey değil.
- Sana mutlu sonu söylemeyi unuttum.
- Neymiş?
Sensin.
- Hey, seni seviyorum.
- Ben de seni.
Hadi annene yetiş, tamam mı? Hoşça kal.
İyi misin?
Emin misin?
Sayın Başkan! Sayın Başkan!
Will Hayes,
1992 seçim kampanyanızda çalışmıştım.
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ
ABD
Selam. April'ı arıyorum.
Yasal temsilcileri var mı,
kontrol et, tamam mı?
- Olur.
- Sağ ol John.
Burada çalıştığına inanamıyorum.
- Harika.
- Sağ ol.
- Hala sigara içiyor musun?
- Bıraktım.
- Ben de. Aynı çatı katında mı oturuyorsun?
- Brooklyn'e taşındım.
Her zamanki gibi son moda takılıyor.
- Biriyle çıkıyor musun?
- Şu anda hayır. Ya sen?
- Yeni boşandım.
- Biliyorum.
Duydum. Çok üzüldüm.
Neden?
Evliliğin abartıldığını söylerdin hep.
Evet, sense beni hiç dinlemedin.
Durmadan yüzük alıyordun.
- O yüzden mi Kevin'le hiç...
- Tanrım, Kevin. Hayır. Kevin...
Kevin'le hep eksik olan bir şey vardı sanki.
Bilmiyorum.
Çok tuhaf. Bir türlü oturmayan bir şey vardı.
Anlıyor musun?
Evet.
- Seni gördüğüme çok sevindim.
- Ben de seni.
Sana bir şey getirdim.
Çok teşekkür ederim.
Nasıl buldun? Nereden buldun?
Açıklaması zor.
Çok kızacaksın biliyorum ama
kaç zamandır bende duruyordu.
Ne kadar zamandır?
Yıllardır.
Uzun yıllardır.
Aslında...
Aslında sana vermeyi çok istedim.
Ben...
Veremedim. Neden bilmiyorum.
Bir keresinde sana uğramıştım.
Kevin oradaydı ve...
Bunların hiçbiri mazeret sayılmaz.
Özür dilerim.
Mazur görülemez bir şey bu.
- Sanırım gitmelisin Will.
- April?
Sanırım gitmelisin.
Kitabı ona vermemiş miydin?
Onca yıldan sonra mı?
- Haklısın. Haklısın.
- Babasının hediyesiydi.
Haklısın. Haklısın.
Sonra çekip gittin mi?
Evet.
Niye herkesin adını değiştirdin de
onunkini değiştirmedin?
Nasıl yani?
Anlattığın hikayede annem Emily olmuştu.
O dergide yazı yazan
Natasha diye bir kadın Summer olmuştu.
Ama April'ın adını değiştirmedin. Neden?
Niye tüm bunlara
bu kadar kafanı takıyorsun?
Çünkü senin mutlu olmanı istiyorum.
Aslında,
ben mutluyum.
İnan bana baba. Mutlu değilsin.
Mantonu giy.
- Taksi!
- Taksi!
Kevin'le ilişkisinde
bir şeyin eksik olduğunu söyledi,
bu da seninle
bir şeyler eksik olmayabilir demektir.
- Bu iyi bir haber, değil mi?
- Olabilir.
Olabilir.
Her yıl 35 kişinin Brooklyn Köprüsü'nden
atlamaya çalıştığını biliyor muydun?
Çoğu da aşk acısı yüzünden.
Bunu aklımda tutarım.
- Alo.
- Merhaba. Selam.
Benim Will.
April?
Burada ne işin var?
Hadi anlat ona.
O da kim?
Kızım Maya.
Buna hile yapmak denmez mi?
Kızını getirmek yani?
Şimdi ne yapmam gerekiyor?
Bize kapıyı açabilirsin.
Kapıyı açacağını sanmam.
Bence yanılıyorsun.
Hadi gidelim. Gidelim.
Biraz daha kalalım. Kapıyı açacaktır.
Pekala evlat, bir anlaşma yapalım.
30'a kadar sayacağım, tamam mı?
Kapıyı açmazsa eve döneceğiz
ve bir daha bundan bahsetmeyeceğiz.
- Anlaştık mı?
- Evet.
Hazır mısın?
- Bir, iki, üç...
- Bir, iki, üç...
...dört, beş, altı...
...dört, beş, altı...
...14, 15, 16, 17...
...14, 15, 16, 17...
Bizi içeriye alırsa,
bana anlattığın hikayeyi anlat ona.
- O zaman anlar.
- Neyi?
Açıklayamam. O anlar işte.
...25, 26, 27...
...25, 26, 27...
- Yirmi dokuz.
- Yirmi dokuz.
Yirmi dokuz çeyrek.
Yirmi dokuz buçuk.
Yirmi dokuz yetmiş beş.
Ondan sonra ne geliyor?
Eve gitme vakti.
Ama böyle olmaması gerekirdi.
- Biliyorum.
- Oysa çok emindim,
interfondan bizi duyup kapıyı açacak
ya da merdivenleri koşarak inip
şöyle diyecekti...
Hangi hikaye?
Hangi hikaye?
- Kitabı sakladım...
- Evet?
...çünkü senden bana kalan tek şey oydu.
- Sen Maya olmalısın.
- Sen de April olmalısın.
Şimdi ne olacak peki?
Bizi evine davet edeceksin
ve sana hikayeyi anlatacağız.
Peki.
Turkish