Tip:
Highlight text to annotate it
X
Basit söylemle ,
Maymunlar
bir kaç düzine üyeden oluşan küçük gruplar olarak sosyal bir hayat kurarlar.
Bu grupları işleyebilmesi için belli büyüklükleri vardır.
Grubun bütün üyeleri birbirlerini iyi tanımak zorundadırlar.
Gruplar ortalama 20 ila 50 üyeden oluşur.
Gruptaki maymun sayısı belli bir eşiği aştığında,
sosyal düzen dağılır,
ve grup ikiye bölünmeye başlar.
Benzer bir durum insanlar için de söz konusudur.
Dilin ve dedikodunun gelişmesi daha büyük gruplar oluşmasını mümkün kılmıştır.
Sosyolojik araştırmalar ortalama bir insan grubunun üye sayısının 150 civarında olabileceğini göstermiştir.
İnsanların çoğu 150 den fazla kişiyi tanıyabilecek kapasitede değildir.
Ve hala bugün ortalama insan grubu üye sayısı 150 civarında kabul edilmektedir.
İnsan sosyal bir varlıktır.
Yalnızlık hissi onu çılgına çevirebilir.
Batı ve modern dünya bireyselliği teşvik etmektedir.
Bireyler ise kişisel kazanımlarıyla ölçülürler;
Edindiği kariyer,
Zenginlik,
Kişisel imaj,
Tüketicilik.
Bu bağlamda,
bir çok insan kişisel gelişim ideali için sosyal ve ailesel bağlarını feda etmekte.
batı dünyasındaki sosyal yapı zayıfladıkça,
her gün daha fazla insanın kendini yalnız olarak nitelendirmesi şaşırtıcı değildir.
Böylece
yalnızlık modern dünyanın en yaygın hastalığı haline gelmiştir.
Bu hastalığın muhtemel sebeplerinden biri
online sosyal ağlardır.
Zamanın para olduğu ,
çevremizin ağır baskısında olduğumuz bir yerde
daha fazla elde edebilmek için
sosyal hayatımız bozulur,
her zamankinden daha fazla talepkar oluruz.
Ve bir de teknoloji var;
Daha basit,
Umutlu,
Optimist,
Hep genç.
Sanal aşklara bağımlı hale geldiğimiz sosyal ağlar
sosyal hayatımızı yönetebilmemiz için
çarpıcı bir platform sağlar,
ancak
bu değişim için kurduğumuz hayaller suya düşmektedirler.
Arkadaşları pul gibi biriktirmekte,
niteliğe değil sayıya önem vermekte,
ve arkadaşlığın derin anlamı ve samimiyeti yerine
fotoğraf paylaşımı ve chat yapmayı koymaktayız.
Böyle yaparak muhabbeti sanal-bağlanma ile değiş tokuş etmekte,
ortaya paradokssal bir durum koymaktayız.
Bir çok arkadaşımız olduğunu iddia etmekte,
ama aslında yalnız kalmaktayız.
Peki muhabbet etmenin nesi yanlış?
Bunun için ,
gerçek bir yere ihtiyaç duyarız ve söyleyeceklerimizi kontrol edemeyiz
işte sebep bu!
Mesajlaşma , email , gönderiler bunların hepsi ortaya koymak istediğimiz biz'i göstermeye yardımcıdır.
Farklı göstermeliyiz bu da demektir ki , saklamalıyız
Gerçek arkadaşlıklar kurmak yerine sonsuz bir kendimizi geliştirme çabasına takılıp kalmaktayız.
Saatlerimizi profilimizi oluşturmaya veririz.
Bir sonraki mesajda yazacaklarımızı düzenleriz.
En iyi göründüğümüz fotoğrafları seçeriz.
Bütün bunları kendimize beğenilen bir imaj çizmek için kullanırız.
Teknolojiden çok şey , birbirimizden ise az şey bekliyoruz.
Sosyal ağlar sadece ne yaptığımız değil kim olduğumuzu da değiştiriyorlar,
İlgimizi bu denli çektiğinden teknolojiye karşı müdafaasızız,
ve savunmasızız...
yalnızız...
ve de samimiyetten korkuyoruz.
Sosyal ağların 3 memnun edici yönü bulunmakta
bir , ilgilimizi istediğimiz yere verebiliriz.
iki , her zaman duyuluruz
ve üç , hiç bir zaman yalnız kalmak zorunda değiliz.
Ve bu son düşünce , yalnız kalmak zorunda olmamak,
zihnimizin merkezinde durmaktadır.
Yeni bir varoluş şekli ortaya koymaktadır.
Bunu bir cümle ile anlatırsak ,
"Paylaşıyorum, o halde varım."
Teknolojiyi , düşüncelerimizi ve hislerimizi paylaşarak
hatta anında paylaşarak,
kendimizi tanımlamak için kullanıyoruz.
Ve dahası , sadece paylaşacak birşeyler olsun diye deneyimler uyduruyoruz.
Böylece yaşadığımızı hissetmeye çalışıyoruz.
Her zaman bağlı olamanın bizi daha az yalnız hissettireceğine inanıyoruz.
Oysa tehlikedeyiz , çünkü bunun aksi doğru!
Eğer yalnız kalamıyorsak , öğreneceğimiz tek şey
nasıl yalnız kalacağımız olacaktır.