Tip:
Highlight text to annotate it
X
İlk üç dakika boyunca ses yoktur.
Sol Taraf – Bilinçaltından kaynaklanan sorunlar
13 Mayıs 1982, Christchurch Hove, Brighton, İngiltere
İyi şartlanmalar.
Aynı şekilde hem iyi hem kötü
alışkanlıklarınız olabilir.
Alışkanlıklar, ruhani yükselişinize engel olup
onu zorlaştırabilecekleri gibi
sizi dengelemeye de yardım edebilirler.
Şartlanmalar size, her gün iç içe olduğumuz
olduğumuz maddeden gelir. Bir insan
maddeyi görünce ona şiddet uygular ve o maddeyi
kendi çıkarı için kullanmak ister. Kendi çıkarı
doğrultusunda maddenin biçimlerini değiştirir.
Yaşamda bir çeşit rahatlık, yardım ya da
yol gösterici olarak maddeye alışmaya başlar.
Maddeye daha çok bel bağladığınızda doğal olma
özelliğiniz biter çünkü ölü olan bir şeyle
ilgileniyorsunuzdur. Bizler madde ile sadece
o ölü olduğunda ilgileniyoruz. Canlı olduğunda
onunla çok ilgili olmuyoruz. Yani, o maddeyi
kendi çıkarımız için kullanmaya başladığımızda
onun cansızlığı içimize yerleşiyor.
Fakat o olmadan nasıl varolacağız? İnsanlar
bunu sorabilirler. Tanrı bize bu maddi şeyleri
ve maddeyi kullanmamız için verdiyse eğer
onları kullanmamalımıyız?
Onlardan neşe duymamalımıyız? Fakat neşe
duymayız. Biz … Aydınlanma almadan
önce hiçbir maddeden neşe duyamazsınız.
Aydınlanmadan önce sadece bir alışkanlık
geliştirip, o maddenin kölesi olabilirsiniz.
Bu, ekonominin temel prensibi.
İstekler sonsuzdur. Diyelim
bugün halı gibi bir şey satın almak istiyorsunuz.
Tamam, onu aldınız.
Şimdi o halı başbelası haline gelir çünkü sizin
mülkiyetinizdedir, ona sizin bakmanız gerekir.
Onu sigortalamalısınız, her şeyden önce,
kirlenmemesi için endişelenmelisiniz.
Sonra, başka bir şey alma
moduna girersiniz.
Halıyı aldınız, bitti.
Sonra başka bir şeye sahip olmalısınız,
sonra başka bir şeye,
sonra başka bir şeye.
Sizi tatmin etmez; size neşe vermez.
Madde size asla neşe veremez.
Size neşe veren şey Ruhtur.
Ruhani yükseliş gerçekleştiğinde,
saf Ruh haline geldiğinizde madde içimizde
farklı bir değer kazanır.
Maddenin değer sistemi çok farklıdır.
Eminim Jason size anlatmıştır.
Aydınlanmanızı aldığınız zaman elinizde
Serin Esintiyi hissetmeye başlarsınız.
Madde ile olan ilişkilerde aydınlanmış
bir ruh olmanın çok yararı vardır çünkü
sizin için neyin iyi, neyin kötü olduğunu
hemen bilirsiniz.
Diyelim sizin için zararlı olan bir şey yediniz.
Hemen vibrasyonlarınızı kaybeder ve
ısınırsınız.
Bir şeye bakarken bile bu olabilir.
Çok yanlış türde bir insanın oturmuş olduğu bir
koltuğa oturmak istediğinizde hemen,
“Burada doğru olmayan bir şey var”
diye hissedersiniz. Kesin, mutlak bir şey olan
vibrasyonlarınızla.
Bu şartlanma, bu alışkanlıklar sadece siz
saf Ruh haline gelirseniz aşılabilirler
çünkü madde her zaman Ruha hükmeder.
Ruhun, maddenin hükmediciliğini yenmesi lazım.
Aslında Ruha hiçbir şey hükmedemez.
Onun geride kaldığını anlatmak istiyorum. Tıpkı
güneşi bulutların kaplaması gibi.
Aynı şekilde, maddenin üzerimizdeki bütün
hükmediciliği ya da ona olan köleliğimiz
yüzünden Ruhumuza hükmediyoruz. Öyle ki
onu örtüyoruz. Bulutlar orada oldukları için
Ruhu göremiyoruz. Onu hissedemiyoruz.
Kişinin içinde Ruhun güzelliği olan doğallığı
hissetmiyoruz. O zaman,
bir kişiyi yargılarken aslında neyi yargılıyoruz?
Yüzü nasıl, ne giymiş, nasıl yürüyor.
Etkileyici davranıyor mu, “teşekkür ederim” ya da
“özür dilerim” demeyi biliyor mu bilmiyor mu.
Anladınız mı? Tüm bunlar bizi çok etkiliyor.
O kişinin nasıl bir arabası var, nasıl bir evi var.
Dikkatimizden kaçabilir, bir azizi fark
edemeyebiliriz. İsa’yı tekrar fark edemeyebiliriz
çünkü O bir marangozun oğluydu.
İsa’nın kim olduğunu nasıl bileceğiz?
İsa’nın kim olduğunu öğrenmenin bir yolu var mı?
Şimdi pek çok insan “İsa gelecek,
televizyona çıkacak” diye konuşuyor. Oraya
İsa diye herhangi birisini çıkartabilirsiniz.
Nereden bileceğiz?
Giysisiyle ya da yaptıklar bir şeyle mi?
İsa’nın pek çok resminin ve heykelinin onunla
hiçbir ilgisi olmadığını gördüm. İsa ile
yakından uzaktan ilgisi yok. Korkunç şeyler.
Ne olduklarını bilmiyorum. Bu kişinin
İsa olup olmadığını nasıl anlayacaksınız?
Ya da bu kişi bizi, gerçekten uzaklaştırmak
amacıyla bilinçli olarak
ortaya çıkmış olan birisi mi?
Çıkışı yok. Sahip olduğumuz materyal şekillere
o kadar alışık olduğumuz için gerçeğin ne
olduğunu anlamamızın hiçbir yolu yok.
Mesela, sanat anlayışımız da
aynı biçimde şekillenmiş durumda.
Bu çeşit sanattan hoşlanıyoruz.
Onlara “Neden?” diye sorduğunuzda,
“Çünkü, biliyorsun, bunda böyle bir şey var
– uyum” ya da belki, “bu daha orantılı”
gibi şeyler derler. “Fakat siz nereden
biliyorsunuz?” Belirli kitapları okuduğunuz ya da
sanatın böyle olması gerektiğini, bunun çok güzel
olduğunu birisinden duyduğunuz için.
Bir şeyi güzel olarak etiketlersiniz
ama gerçekten güzel mi? Bunu anlatmak istiyorum.
Eğer güzelse Ruh olmalı çünkü
Ruh, güzelliktir ve güzellik de Ruhtur.
Yani öyle mi, güzel mi? Bu sanatın güzel olup
olmadığını nasıl anlayacaksınız?
Mesela kadınlıkla ilgili tüm sıradan fikirlere
göre Mona Lisa’nın çok güzel bir bayan
olduğunu sanmıyorum.
Bugünlerde sivrisineğe benzeyen kadınların
güzel sayıldıklarını görüyoruz.
O zaman Mona Lisa’nın güzel olduğunu neden
söylüyorlar? Neler oluyor?
O resmi görebilmek için binlerce kişi
kuyruğa giriyor. Neden? O nedir? Resmin vibrasyon
yaydığını size sadece vibrasyonlar söyleyebilir.
Bilginizle, Ruhunuza hitap eder. Bunun farkında
değilsiniz. Ruhunuza güzel gelir. O resmin
evrensel olarak beğenilmesinin sebebi budur.
Fakat bu şartlanma kolektif hale geldiğinde,
herhangi bir şartlanma kolektif hale geldiğinde
ve siz “Güzel olan şekil budur; gerçek olan
biçim budur; doğal olan biçim budur” diye kabul
ettiğiniz zaman karmaşa başlar.
Karmaşa o noktada başlar.
Kolektif bir şey haline geldiği zaman.
Örneğin, bazı gurulara giden insanlarla tanıştım.
Onlara sordum, “Gurunuzun gerçeği söylediğini
nereden, biliyorsunuz, sizlere ne verdi?”
Bey dedi ki, “Koltuğumda otururken birden durduk
yere zıplamaya başlıyorum. Ben yapmıyorum ama
oluyor. Bu çok doğal.” Benim yanımdayken bu beyin
vücudunun nasıl hareket ettiğini
görmek çok korkunçtu.
Böyle bir insan için herhangi bir kişi büyük bir
şefkat ve endişe duyar.
Beş dakika düzgün oturamıyorsa …
Dinleyicilerden bir bayan der ki: Pardon,
o doğal değildi, sinirsel bir …
Evet, ben de onu söylüyorum …
Kadın: Söyledikleriniz doğru değil.
Efendim?
Kadın: Her şey hakkında.
Nereden geliyorsunuz?
Kadın: Yolun yukarısından.
Sorun o. Gitseniz iyi olur.
Kadın: Merak etmeyin. Gidiyorum.
Şuna bakın. Şimdi birahaneye gider.
İncelikleri anlamaya çalışmalısınız, gördünüz mü?
If you are confirmed it what.
Diyelim birisi zıplamaya başlıyor. O da doğru
olduğunu söylüyor – sinirler. Demek ki siz
sinirlerinizi kontrol edemiyorsunuz, değil mi?
Sizce de öyle değil mi? Kontrol eden siz
değilsiniz. Kontrol etmiyorsunuz.
Doğallık sizi köle haline getiren
bir şey değildir.
Varmak istediğim nokta bu.
Sizi köleleştirmez; sizi efendi haline getirir.
Doğallık sizi efendi haline getirmeli.
Sizi herhangi bir şeyin kölesi yapmamalı.
Bu bayan Transandantal Meditasyondan gelmiş
olmalı çünkü TMciler öyle sıçrarlar.
Sonunda da sara hastalığına yakalanırlar.
Ben pek çoğunu tedavi ettim.
Onlardan kimse geldi mi bilmiyorum.
Onların İskoçya’daki akademilerinin başkanı bile.
Ben ona uçan takım akademisi diyorum.
İnsanlar 3000 ödüyorlar oraya. Burada oturan
o bey de bundan acı çekmiş olanlardan biri. Acı
çektikleri zaman bunun ne olduğunu anlıyorlar.
Geçen gün çok sık sara krizine giren birisini
gördük. Zavallı çocuk 26 yaşında bile değildi.
Hayatından neşe duyması gereken bu genç adam
hayal edemeyeceğiniz travmalara giriyordu.
Eğer bu, bir guruya giden birisine oluyorsa,
uğruna para ödediğiniz bir şey,
Ruhunuz ile yakından uzaktan ne ilgisi olabilir?
Size bunu anlatmaya çalışıyorum. Ruhunuz, sizi
efendi haline getiren bir doğallık verir. Kendi
kendinizin efendisi olursunuz, tam efendisi.
Hiçbir türde kölelik yoktur. Hiçbir alışkanlık
geliştirmezsiniz. Tüm kötü alışkanlıklar gider.
O kadar, o kadar doğal olursunuz ki anlatamam.
Sadece bütün kötü alışkanlıklarınızı terk eder
ve kendi kendinizin efendisi haline gelirsiniz.
Size olması gereken şey bu.
Eğer bunun yerine sizi köle yapan şeylerle meşgul
olursanız, karşı koyamayacağınız için bunlardan
bir süre zevk duyarsınız.
Fakat eğer gerçekten oturup bakarsanız, bunun
istediğiniz şey olmadığını anlarsınız.
Siz kendi kendinizin efendisi olmak istediniz.
Bu haritada gösterdiğimiz gibi bizim iki tane
gücümüz var. Soldaki ve sağdaki güçler.
Soldaki güç bize şartlanma veren güçtür.
Sol kanal, bilinçaltı, kolektif bilinçaltı.
Bize şartlanma veren budur.
Eğer tüm bunları inkar etmeye çalışırsanız
sağ taraf daha da kötüleşir.
Sağ kanal bize eylem verir fakat eylem ile
çok egolu hale gelebiliriz. Yani iki tarafta
da bu sorun yaratabilir. Diyelim ki,
“Tamam, hiçbir dönemden hiçbir şartlanmam
olmayacak. İstediğimi yapayım, bunun nesi yanlış,
istediğimi yapmamın nesi yanlış?” dediniz.
Bu fikirle, özgürlükle hareket ederseniz,
bu kaçış olur. Özgürlük olmayabilir çünkü
özgürlüğün arkasında bilgelik olmalı.
Yani iki taraf da, iki tarafa doğru meyletmek
de doğru değil.
O zaman doğru olan ne?
Merkezde olmak, hiçbir şartlanma geliştirmemek
ve ego merkezli olmamak.
Fakat sorun bunu nasıl başaracağımız.
Nasıl yapacağız sorunu var.
Kendiliğinden olmak tamamen özgür olmaktır.
Bu iki gücü, bir arabadaki fren ve gaz
gibi düşünelim.
İki gücü de kullanırsınız.
Önce freni kullanırsınız, sonra gazı.
Bu iki gücü kontrol etmeye çalışırsınız.
Fakat ilk etapta bu güçleri nasıl kullanacağınızı
anlamak zordur.
Zamanla, deneyim ile bunu yaparsınız.
Arabayı nasıl süreceğinizi bilirsiniz,
iyi bir şoför olursunuz.
İyi bir şoför olduktan sonra
hala araba kullanmanın ustası değilsinizdir
fakat sonra usta olursunuz.
Bugün içimizdeki efendi, Ruh’tur. Fakat
aydınlanma almadan önce siz efendi değilsinizdir
çünkü efendi daha biliçli aklımıza girmemiştir.
Bilinçli aklımızda kendisini ifade etmez.
O’nun güçleri daha bize güç katmamıştır.
Ruh vardır; kendi güçlerine sahiptir.
Fakat biz o güçleri içimizde hissetmedik.
Ruh’un güçlerini hissettiğimiz anda, orada
hazır bulunan güçlerimiz bize güç verir.
Bu güçler içimizdedir.
Bunlar bizim kendi güçlerimiz.
Kimseden ödünç almamıza, bunları kimseden
istememize gerek yok. Onlar içimizde.
Ruh içimizdedir. Tek şey, Ruhun,
farkındalığımızı aydınlatması
gerekir.
Ruh, farkındalığımıza gelmeli.
Basit tıp dilinde diyebiliriz ki Ruh’un kendisini
merkezi sinir sistemimizde ifade etmesi gerekir.
Merkezi sinir sistemimizde ifade etmeli ki ne
yaptığımızı bilebilelim. Koltuğumuzda otururken
bir anda zıplamaya başlamak gibi değil. İnsanlar
“Bunu aniden yapmaya başlıyoruz” diyorlar.
Bu, hipnoz. Bu doğru değil.
Bilinciniz yerinde değil.
Hipnoz olduğunuz için bunu yapıyorsunuz.
Hipnoz dışarıdaki bir güçten geliyor olabilir.
Sizin gücünüz, sizin farkındalığınız,
sizin anlayışınız, sizin gücünüz değil.
Bu başkasına ait çünkü bunu siz yapmıyorsunuz.
Maddenin bize hükmetme gücü olduğu gibi
bazı somut şeyler var. Çok tehlikeli olduklarını
söyleyebilirim. Onlar içinize yerleştiriliyor.
Mesela kanser, kanseri ele alın.
Kanser sizi ele geçirir.
Bu çok ciddi bir şey. Kanser size hükmeder;
siz kansere hükmedemezsiniz.
Çok somut bir örnek ele alın.
Bunun sebebi nedir?
Doktorlar şöyle, böyle der.
Biz, Sahaja Yoga kanseri tedavi edebiliriz.
Kesinlikle %100 tedavi edebilir ve etti de.
Pek çok Sahaja Yogi kanseri tedavi etti.
Nasıl? Çok basit.
Kendi kendinizin efendi olduğunuzda bu hastalığın
da efendisi olursunuz.
Her şeyin efendisi olursunuz.
Çünkü efendi içinizdedir.
Eksik olan tek şey, aklınızda, bu efendinin
bilincinde olmanız. Bu olduğunda Yoga,
gerçekleşir, birleşme gerçekleşir.
Bu sefer kendimizi sadece Aydınlanma ile sınırlı
tutalım, sonra Tanrı hakkında bahsederim.
Aydınlanma almak, Ruhunuzu, bilinçli
aklınıza getirmek demektir.
Kanserin sebebi nedir? Ne olduğuna bakalım.
Sebebi, sol taraf aktivitesidir.
Sol taraf aktiviteler duygusal travmalardır.
Duygusal sorunlar, duygusal çalkantı,
duygusal güvensizlikler – herhangi bir
güvensizlik sizi sol tarafa götürebilir.
Bu korkunç gurular da biraz daha aktivite
yaratabilirler çünkü sizi hipnotize ederler.
Sonra da sizi sol kanala iterler.
İçinize bir ruh koyarlar ya da ne yapıyorlar
bilmiyorum ama sizi sol tarafa itiyorlar.
Tanrı’nın onaylamadığı bu eylemlerden herhangi
birine kalkıştığınız anda sol tarafa geçersiniz
çünkü orta kanalda yükselemezsiniz.
Bu yüzden ya sola ya da sağa kayarsınız.
Karabüyü gibi bu şeyleri abarttığınızda,
burada başka bir organizasyonun yaptığı başka
bir şey duydum. Bir adam, evindeki her şeyin
hareket ettiğini görüyordu.
Sahaj Yoga’ya geldiğinde sürahisi şuraya,
başka eşyası başka bir yere hareket ediyordu
ama bu adam odasında olan biteni açıklayamıyordu.
Otururken eşyaların oradan oraya hareket
ettiklerini fark ediyordu. Bu olur.
Bu nedir? Kontrol edemediğiniz bu tür bir şeyi
yapan nedir?
Yine aynı noktaya geliyoruz –
kontrol edemediğiniz bir şey.
Yani siz öyle bir alana girersiniz ki
bir şeyler sizi kontrol eder ama siz kendinizi
kontrol edemezsiniz ve girdiğiniz bu alanın,
kanser hastalarının hep etkisi altında kaldıkları
alan olduğunu gördüm.
Çoğu. Onlar bunun farkında değiller.
Bu alana nasıl girdiklerini bilmiyorlar.
Diyelim bir bayan, eşiyle ilgili bir güvensizlik
yüzünden ya da öyle bir şeyden acı çekiyor ya da
kocasının onu her an bırakabileceğini hissediyor.
Kocasını seviyor. Ne olursa olsun, böyle bir
bayan göğüs kanserine yakalanabilir çünkü
güvensizlikler içine yerleşir. Orada
gördüğünüz enerji merkezlerinden birine, kalp
merkezine, bizim dilimizle orta kalbe.
Bu enerji merkezi dengeden çıkarsa,
bayan herhangi bir sebepten güvensizlik
hissederse saldırılara savunmasız hale gelir
ve kanser olabilir.
Yani hayatı bir bütün olarak anlamalıyız.
Sadece bir açıdan değil.
Hayatın bütün yansıması, hayatın bütün etkisi,
hayatla olan bütün ilişki anlaşılmalı.
Bunu hiçbir doktor bilmez.
Bilir mi, hastasını diyelim göğüs kanseri için
tedavi ediyorsa, o bayanın güvensizlik duyduğunu?
Bir başka hastalık var – iştahsızlık.
Pek çok kız bundan acı çekiyor.
Yemek yemezler. Yemek yemeyi tamamen bırakırlar.
Bunun neden olduğunu bilmiyorsunuz.
Doktorlar bunu tedavi edemez; kimse tedavi
edemez. Sebebi nedir?
Bir kız çocuğunun, kız evladın baba ile ilişkisi.
Diyelim baba ölür ve kız çocuk babayı görmezse
ya da kalbinde babayı sever ama onu ifade etmezse
ya da baba ve kızı arasında kötü bir ilişki
girerse bu soruna yakalanırsınız.
İştahsızlık. Şaşırırsınız ama doktorların
bunu anlaması imkansızdır. Burada bazı
doktorlarımız var. Tıp biliminin bunun yanına
yaklaşması imkansız çünkü biz insana bir bütün
olarak bakmıyoruz. Bu, Tanrı’nın yarattığı çok
narin bir enstrüman. Başkalarına nasıl sert
davrandığımız, başkalarına bazen sorun çıkartmaya
çalışmamız, başkalarına kendilerini güvensiz,
haksız hissetirmeye çalışmamız. Farkında olmadan
onlara gerçekten de inanılmaz güvensizlik
yaşatıyoruz ve bu tür güvensizlikler tedavisi
olmayan hastalıkları tetikleyebilir. Farkında değiliz.
Bütünü anlayabilmemiz için bize ne olmalı?
Bütünü görebildiğimiz o konuma
yükselmeliyiz.
Diyelim benim şimdi bütün Brighton’u görmem
gerekirse ne yapmalıyım? Uçağa binip ona
yüksekten bakmalıyım. Bütünü görebilirim.
Aynı şekilde siz de farkındalığınızda,
anlayışınızda, bütünü görebildiğiniz o noktaya
yükselmelisiniz.
Bütünü göremediğinizde o kısmi bakış ya da
görebildiğiniz az miktardaki kısım karmaşa
yaratabilir, sorunlar yaratabilir ve kimisi
çok, çok ciddi olabilir çünkü insanlar olarak
bizler ne olduğumuzu bilmiyoruz.
İnsanoğlunun en büyük sorunu,
“Ben bunu sevmiyorum” demesidir.
Peki bu “Ben” kim? Ruhunuz mu
yoksa egonuz mu?
O şeyi beğenmeyen kısmınız hangisi?
Ya da şartlanmalarınız mı? Sırf belli bir şekilde
yetiştirildiğiniz için mi bunu beğenmiyorsunuz?
Hangi kısmınız bunu sevmiyor?
Şaşırırsınız ama bu, Ruhunuz değil çünkü Ruh
beğenirse bunu nasıl anlarsınız?
Sadece vibrasyonlarınız aracılığıyla.
Sadece vibrasyonları hissedebildiğinizde,
“Evet, Ruhum beğendi” diyebilirsiniz çünkü
vibrasyonlar yayılmıştır. Yani bizler
insanlar olarak hala geçiş dönemindeyiz.
Bizler daha Aydınlanma konumu denen, Ruh
olduğunuz konumu daha elde edemedik.
Önemli olan o konum haline gelmek.
Ruh olduğunuzda ne sevdiğinizi bilirsiniz.
Neyi gerçekten sevdiğinizi gerçekten bilirsiniz
çünkü siz artık gerçeksiniz. Herhangi bir
şartlanma değilsiniz, ego değilsiniz ama
gerçekten ne iseniz osunuz.
Bu da Ruhunuzdur.
Şaşırtıcı ama bu Ruh, kolektif bir varlıktır.
İçimizde herhangi yapay bir kolektivite yok.
“Tamam, hepimiz Brighton’a aidiz o yüzden biriz”
ya da “Biz bir sokağa aidiz o yüzden biriz” değil.
Öyle değil fakat olduğunuz bir şey. Siz
tamamen kolektif bir varlıksınız ve o
kolektiviteyi içinizde hissetmeye başlarsınız.
Farklı enerji merkezleri bunu gerçekleştirir.
Ve onu hissedebilirsiniz – başkalarını da.
Başkalarını da kendi parmakuçlarınızda
hissedersiniz. Buna inanabiliyormusunuz?
İncil’de, elleriniz konuşacak denir.
Bugünleri, elleriniz konuşcak diye tarif ettiler.
İnsanlar neden gidip bunun nasıl olduğunu
keşfetmiyorlar? Elleriniz nasıl konuşabilir?
Olan şu ki, siz, parmakuçlarınızda gerçeği
hissetmeye ve ne olduğunu anlamaya başlarsınız.
Güzellik nedir, neşe nedir, sevgi nedir.
Bu, yakalandığımız sol kanaldır. En sonunda bu
sol kanal sorunlarla fiziksel olarak
acı çekeriz. Sol kanal sorunlarınızın olması
çok acı vericidir –
çok, çok acı verir.
Acı tarif edilemez, kimse onu anlayamaz,
kimse tedavi edemez, kimseye söyleyemezsiniz
ve insanlar da homurdandığınızı sanarlar.
Size psikolojik tedavi verirler. Siz de bu
acının neden içinizde olduğunu anlamazsınız.
Bu acı size sol kanaldan gelir,
bilinçaltından.
Fakat bu bilinçaltının ötesinde kolektif
biliçaltı vardır ve bu kolektif
bilinçaltı, yaratılışın en başından bugüne kadar
yaratılmış olan her şeyin olduğu yerdir.
Bir kez bilinçaltına geçtiniz mi orada
sadece kaybolursunuz.
Bilinçaltının gücü size öyle hükmeder ki
onu anlayabilmeniz mümkün değildir, ondan
çıkmanız ve ona boyun eğmemeniz
mümkün değildir ve
bu, artmaya başlar.
Bazı insanlara sordum, “Bunu yapan kişinin sen
olmadığını bilmene rağmen yapmaya neden devam
ettin?
Neden bunu yapmaya devam ettin?”
Onlar da, “Anne, biz battaniyenin altındaydık,
karanlıktı, nereye gittiğimizi bilmiyorduk
ve öylece devam edip durduk.”
Size geçen sefer söylemiş olduğum gibi,
suçluluk hissetmek en büyük engeldir.
En büyük engeldir çünkü bir kez suçluluk
hissettiniz mi soldaki bu merkez tıkanır ve
bu çok zordur.
Neden suçluluk hissettiğinizi de bilmezsiniz.
Kendinizi hep suçlu hissedersiniz ama bunun
sebebini bilmezsiniz. Neden suçlu olduğunuzla
ilgili düşünceler geliyor? Bu suçluluk sizi
neşeden uzak tutar, herhangi bir şeyden neşe
duymaktan, doğal olmaktan.
Neden? Bu da bazen neden yok yere sefil
olduğumuzu açıklar. Aslında, Tanrı bizi
sefil olalım diye yaratmadı. Bizi çok güzel,
çok dikkatlice yarattı. Kendimizi hiçbir şey
için zavallı hissetmeyelim diye büyük bir
sevgi ve şefkatle yarattı. Tanrı bize hiçbir
hastalık ya da sorun vermez. Bunları biz kendi
kendimize yaptık, solda ve sağda aşırılıklara
kaçarak. Bugün sadece sol taraf hakkında
konuştuğum için, sebepsiz yere kendinizi
zavallı gibi hissetmenin yanlış olduğunu,
kendinize haksızlık olduğunu söylüyorum.
Sol kanal insanlar, Ruh olduklarını, gelmesi
ve kendini ifade etmesi gereken güzellik
olduklarını bilmeliler. Sürekli acı çekmesi
gereken insanlar olmadıklarını, zavallılar
gibi yaşamaları gerekmediğini
bilmeliler. Öyle değiller. Fakat onlar
kendi üstlerine o kadar çok şey alırlar,
o kadar çok şeye katlanırlar ki o hale gelirler.
Bu katlanmadan kaçmak için başka alışkanlıklar
geliştirirler. Pek çok kişi hayatın sancılarına
katlanamadığı için içkiye başlar. Buna
dayanamazlar. O yüzden başlarlar …
Fakat içinizde Ruh bir kez uyandı mı
çok güçlü olursunuz. O kadar neşeli, o kadar
doğal olursunuz ki tüm bu şeyler gider.
Tüm o şeyler, sözde hastalıklar, sözde
alışkanlıklar ortadan kaybolur ve siz yeni,
çiçek açan bir kişilik olursunuz.
Bu enerji merkezinin içinizde olmasının sebebi –
bu konuda Tanrı’yı suçlayabilirsiniz, “Neden bize
sol taraftaki be enerji merkezlerini verdi? Ne
gereği vardı? Bize bu sol kanal olanları
vermemeliydi biz de merkezde olurduk” denebilir.
Sorun şu ki insanların artık kendileriyle nasıl
başa çıkacaklarını özgürce bilmeleri lazım.
Bilgeliği biraz zor yoldan öğrenmeliler.
Acı çekmiş oldukları aşırılıklara giderek
öğrenmeliler. Bunun farkına varmaları gerekiyor
çünkü eğer gerçekten tamamen hür olacaklarsa
kendi bilgeliklerinde yükselmeliler.
Eğer bilge insanlar değillerse Tanrı’nın
Krallığı’na giremezler çünkü terk edilmiş
insanlar olurlar.Diyelim terk edilmiş, herhangi
bir yasayı ya da kuralı anlamayan kişileri
İngiltere’ye alırsanız onları hapse atmamız
gerekir. Aynı şekilde, içlerinde o bilgeliğe
olmayanlar da, sadece acı çekerek öğreniyorlar.
Ama acı çekmeyi istememeliyiz. Acı talep edersek
aslında işin en başında hatalar istemiş
oluyoruz. Hata yapmadan nasıl acı çekebilirsiniz?
Yani, acılar istediğimizde
hatalar yapmış
oluyoruz. Yani, sadece
Ruhumuzu istemeliyiz
ve eğer Ruhunuzu isterseniz, bu size aittir
ve buna sahip olmalısınız.
Buna sahip olmak sizin hakkınız. Ben hiçbir
şekilde sizi mecbur etmiyor ya da sizin için
özel bir şey yapmıyorum. Hepsi orada. Siz, sadece
aydınlanması gereken ışık gibisiniz. Ben
aydınlanmış bir ışık olduğum için siz de
aydınlanmış bir ışık haline gelirsiniz ve
başka ışıkları aydınlatabilirsiniz. Çok basit.
Aydınlanmış bir ışık haline gelirseniz,
başkalarını aydınlatabilirsiniz. O zaman başka
hiçbir şeyle uğraşmanıza gerek yok. Siz kendiniz
aydınlanmış bir ışık haline gelirsiniz. Olay bu.
Hepsi orada, hepsi sizin kendinize ait, ona
sahip olmalısınız o kadar. O kadar basit. Bu
kişilerin söylediği gibi karmaşık bir şey değil.
Ya da filozofların size sundukları gibi değil.
Çok basit, içinizde, doğal, yaşayan bir süreç.
Tıpkı, yaşayan süreçlerle insan
haline gelmiş olduğunuz gibi süper insanlar
olacaksınız. Bu tamamen doğal.
Bunun için para ödeyemezsiniz.
Nasıl ödeyebilirsiniz? Yani, saçmalık!
Yaşayan bir süreçse, nasıl para ödeyebilirsiniz?
Büyümesi için ağaca ne kadar para ödüyorsunuz?
Yani, yaşayan herhangi bir şeye para ödüyormuyuz?
Nefes alması için burnumuza ne kadar ödüyoruz?
Ödeyebilirmiyiz? Saçma, komik.
Bunun için para ödeyemeyiz, yapamayız, bu,
olmanız gereken yaşayan bir süreç. Yumurta civciv
olmalı. Civciv olması için bir yumurtaya ne kadar
para ödersiniz ya da yumurta, anne olması için
tavuğa ne kadar para öder?
O kadar saçma ama bizler, yaşayan şeylerin çok
doğal olduklarını asla anlamayız.
Yaşayan şeyleri hiç görmeyiz. Madde ile yaşarız.
Yaşayan şeylerle değil, ölü olanlarla yaşarız.
Bir ağacı izlemeye başlarsanız, bir çiçeğin nasıl
meyveye dönüştüğünü, seyredemezsiniz
bile çünkü bunu çok yavaşça yapar. Bir
çiçeğin meyveye dönüşmesini seyredemezsiniz bile.
Bir bakarsınız hepsi ortaya çıkmış.
Mesela ben Hindistan’dan Londra’ya geldiğimde,
bütün ağaçların çiçeksiz olduklarını gördüm.
Tamamen kuru sopalar gibi, kuru sopalar gibi.
Bir hafta içinde yeşillendiklerini fark ettim;
ikinci haftada hepsinin güzel yeşil yaprakları
vardı, buna inanamazsınız.
Bunu asla fark etmeyiz. Değerini bilmeyiz.
Oluyor. Nasıl oluyor?
Bu, mucizevi bir şey. Bunu görürseniz,
bu çiçeklerin, mesela belirli çiçeklerin sadece
bir tek ağaçta yetişmesi ve başka çiçeklerin de
başka ağaçta olması mucizevi bir şey.
Bu nasıl olur?
Onları kim seçer? Kim onları düzgün şekle sokar?
Tüm bunları organize eden kim?
Kişinin fark etmesi gereken şey bu - yaşayan
bütün işi yapan, Tanrı’nın, Her Yanı Saran
Gücü’dür.
Siz bir kez buna dönüştüğünüzde, Ruha, o zaman
bu güç içinizden akmaya başlar.
Tıpkı, İsa’ya bir kez dokunulduğunda O’nun, bir
gücün başkasına geçtiğini söylemesi gibi, aynen.
Akmakta olan o gücün kanalı olursunuz.
Onu yönlendirmeniz, idare etmeniz, anlamanız
için size güç verildi. Bunun hakkında
her şeyi biliyorsunuz, onu nasıl vereceğinizi,
nasıl çalıştıracağınızı, başkalarını ve kendinizi
nasıl tedavi edeceğinizi biliyorsunuz.
Makinenizin nasıl çalıştığını biliyorsunuz.
Ayrıca, kendi makinenizin bütün sorunlarını
aşacak gücü de elde ediyorsunuz.
Bu o kadar olağanüstü ki.
Bunu daha önce yaşamadığımız için her şey bize çok
gerçek dışı gelir. Fakat bütün bu çiçeklerin
bir anda meyveye döndüklerini gördüğümüzde
bu bize o kadar inanılmaz gelmez. Hayır.
İnsanların meyveye döndüklerini gördüğümüzde ise
bu çok inanılmaz gelir, “Nasıl olur?”
Daha önce hiç olmadı.
Sadece bir kişi Aydınlanma alırdı, bu çok zordu
ve hiç kimse alamazdı.
Bugün nasıl?
Vaat edilmiş ve önceden kehanet edilmiş olan
bu döneme ben çiçek açma zamanı diyorum.
Ülkenizdeki çok yüce bir şair, William Blake,
bile bunu kehanet etti.
O, Tanrı’nın insanlarının peygamber olacakları
bir günün geleceğini ve bu peygamberlerin de
başka peygamberler yaratacak güçleri olacağını
söyledi. Hiç kimse Blake’ten daha doğru
söylemiş olamaz. Bunun olacağını söyleyecek kadar
büyük bir insandı ve biz herhangi birisine arayış
içinde gidersek beklememiz gereken şey budur.
Peygamber olduk mu? Peygamber nedir?
Peygamber, kolektif olan bir insandır, bununla
ilgili her şeyi bilendir, ustadır.
Peygambere, usta deriz.
Sizin de usta olmanız gerekiyor. Bu ustalık çok
kolay çünkü hepsi içinizde var, sadece bağlantıya
geçmesi lazım. Televizyon gibi herhangi bir şeyin
ana kaynağa bağlanması lazım, her şey içinde
var, orada, hemen çalışmaya başlar.
Aynı şekilde, siz de öylesiniz, siz de öylesiniz.
Sadece bağlantıya geçmeli.
Kastınız, toplumunuz,ırkınız, ulusunuz, şekliniz,
boyunuz, herhangi bir şey ne olursa olsun,
ne olduğunuzun hiçbir önemi yok çünkü hepinizin
içinde bu yüce şey var. Yeniden doğma gücü var
ve sizler yeniden doğmalısınız. Yeniden
doğacaksınız. Neden bugün olmasın?
Kızacak bir şey yok. İnsanlar bazen, kendilerini
kötü hissettikleri şeyler hakkında onlara bir
şey söylenmesinden hoşlanmadıkları için
öfkelenirler.
Bundan hoşlanmazlar.
Diyelim çok içki içen bir sarhoş var ve o bir
alkolik. Bundan hoşlanmıyor ve kendisini kötü
hissediyor. Birisi ona en nazik biçimde bile
“içkiyi bıraksan iyi olur” derse kendisini kötü
hisseder. Bundan hoşlanmaz.
Fakat ben size bir şeyi yapmayın demiyorum.
Bu kendiliğinden bitecek diyorum.
Ben, “Sen bunu yapma” ya da “onu yapma” demem
ama sadece durur. Önce sorunun ne olduğunu
ve nasıl aşılacağını anlamalısınız.
Bu yüzden konuşmam lazım yoksa bunun hakkında
konuşmaya hiç gerek yok. Kendiliğinden olur,
sadece kendiliğinden olur çünkü siz bunu almaya
hazırsınız ve onu sadece alırsınız. Ben hiçbir
şey yapmam, sadece katalizörüm, kendiliğinden olur.
Umarım Aydınlanma’ya başlamadan önce bana bu
konuda soru sorarsınız. Herhangi bir sorunuz
varsa lütfen sorun. Sormalısınız.
Evet?
Bey: Sizin söyledikleriniz ile guru Maharaji’nin
söyledikleri arasında bir fark var mı…
Kim? Bey: Guru Maharaji.
Şimdi, size bir şey söylemeliyim. Herhangi bir
gurudan bahsettiğinizde bir tartışmaya girmek
istemiyorum tamam mı? Size söyleyeceğim ilk şey
bu ve size, kendinize ya da herhangi birisine
şunu sormanızı söyleyeceğim,
“Bu kişi herhangi bir insan için ne yaptı?”
Size herhangi bir güç verebildi mi ya da herhangi
birisine gücü verebildi mi? Anladınız mı?
Size burada olan aydınlanmış ruhların kim
olduklarını söyleyebilirim.
Onlara baktığınızda tıpkı size benzerler.
Tabii ki yüzlerinden çok rahat ve mutlu
insanlar olduklarını anlayabilirsiniz.
Ama onlar insanları tedavi edebiliyorlar,
insanlara Aydınlanma verebiliyorlar,
hem sizde hem kendilerinde yolunda olmayan her şeyi
anlayabiliyorlar. O zaman bu kişi sizin
farkındalığınıza ne yaptı? Hiçbir şey.
Şimdi, onun takipçileri, onlar ne başardılar?
Onlara sorun, “Bu kişinin Kundalinisi nerede?
Bu bayanın sorunu ne ya da aklını meşgul eden
ne?” Cevap veremezler. Bir başkasında ya da
kendinizde ne sorun olduğunu bile
anlayamıyorsanız nasıl yardım edeceksiniz?
Bütün bu insanlar ne yaparlar? Bir bakalım.
En kolayı, sizi etki altına alabilirler. Bir süre
kendinizi mutlu hissedebilirsiniz – aynen içki
içmek gibi. Bildiğiniz gibi,
içki içerseniz kendinizi mutlu hissedersiniz.
Fakat içerek ne başardık?
Ustalar haline geldik mi?
Hepsi böyle.
Görüyorsunuz, çok açık şekilde nazik bir hanım,
çünkü o Rolls Royce istiyor.
Bir peygamber için Rolls Royce nedir?
Demek istiyorum ki bunun ne önemi var?
Ne söylemek istediğimi anladınız mı?
Bu o kadar bariz ki, yani mantıken apaçık ortada.
İlk olarak, sizden para alan herhangi birisi
parazittir, bu kadar basit. O kadar çok şey
arasından Rolls Royce istemek, düşünün.
Önünüzde İsa var.
İsa’nın yaşamına bakın –
O, sizin Rolls Royce arabalarınızı önemser mi?
Öyle bir insan, O bir Kral, Rolls Royce
arabaya sahip olup olmadığı onun umrunda olmaz,
yerde uyuyup uyumadığı, hiçbir önemi yoktur.
Böyle bir insan hiçbir şeyi umursamaz çünkü O
rahattır, Kendi rahatına sahiptir.
O, kendisine saygısı olan bir kişidir. O’nun
herhangi bir şey isteyeceğini düşünebiliyor musunuz?
O kadar açık ki, sizler için o kadar bariz ki.
Ama ben bazı insanlara bu gurudan bahsettiğimde,
bana sorduğunuz bu bey hakkında, onlar dedi ki
“Anne, biz ona metal veriyoruz o da Ruh veriyor.”
Alışveriş olabilir mi?
Ruhunuzu satın alabilirmisiniz?
Mantığınızı kullanın tamam mı?
Tanrı bize anlamamız için beyin verdi, mantık
yürütmek için onu kullanabiliriz. Satın
alabilirmisiniz, Ruhu satın alabilirmisiniz?
Bu kadar basit değil mi?
Bunun için para ödeyemeyiz, çocuğum, ödeyemeyiz.
Bana bir çiçek vermek isterseniz, tamam.
Bu sadece sevginizin bir ifadesi, o kadar.
Fakat beni satın alamazsınız. Bunu yapamazsınız.
Sizin sevginiz beni yenebilir, tamam, o farklı.
Fakat beni metal ve para ile satın alamazsınız,
alabilirmisiniz? Bir Rolls Royce nedir?
Yani, bütün bu taçlar ve şeyler ne için
bilmiyorum. Bunlar ne işe yarar?
Size neşe vermezler. Gidip bu taçları takan
insanlara bir sorun.
Geçen gün Bayan Thatcher ile birlikteydim.
Zavallı şey, çok mutsuzdu. Evet, öyleydi!
Onu yatıştırmaya çalıştım, vibrasyonlarını.
Çok mutsuzdu. Masada karşılıklı oturmuş
birbirimizle konuşuyorduk.
Onu dengelemek için – zavallı şey,
çok, çok üzgündü.
Çok sade insanlar olduğunuzu, çok eski çağlardan
beri arayış içinde olduğunuzu anlamalısınız.
Arayışınız bugün başlamadı,
eski çağlardan beri devam ediyor. Ayrıca,
bu dönemin geleceği size önceden söz verildi.
Ve şimdi onu bulmalısınız.
Mantığınızı doğrudan kullanmalısınız.
Yani, Rolls Royce isteyen birisinin bir guru
olamayacağının en apaçık
örneği.
En bariz olanı, tamamen en …
Fakat daha sinsi olanlar da var.
O, o kadar sinsi değil.
Hemen içinden çıkacaksınız, biliyorum, hepiniz.
Fakat sinsi olanlar daha da beterdir.
Kimisi para bile istemeyebilir.
Bunu yapmayabilir.
Ben böyle olan birini tanımıyorum ama olabilir
çünkü Hindistan’da artık para almayan
bir tane olduğunu duydum.
Burada para kazandı ve şimdi Hindistan’a gitti
ve onlardan para almıyor.
Fakat benim tanıdığım ve gerçekten de para
almayan kişi kadınları kullanıyor.
O para kısmıyla ilgilenmiyor,
kadınlarınızı kullanıyor.
Görüyorsunuz, durum bu, anlamalısınız. O sizin
ruhunuzla ilgilenmiyor fakat cüzdanınızla ya da
kadınlarınıza ilgi duyuyor. Düşünebiliyormusunuz?
Kutsallık, insanların bu pis alışkanlıklarıyla
nasıl birleştirilebilir?
Bu demektir ki onlar kendileri, Tanrı karşıtı
olan arzuları tarafından kontrol ediliyorlar.
Bunların hepsi Tanrı’ya karşı olan faaliyetler.
Sizin kalbiniz çok sade olduğu için, evet,
o kadar sade bir kalbiniz var ki!
Bir Hintliye bir gurunun Rolls Royce istediğini
söylerseniz “Eh” der. Hemen yanıt verir.
Onlar bu tipleri istemiyorlar. Nasıl istesinler?
Hindistan’da hiç kimse guruya bir şey vermez.
Guruların bazen insanlara para ödemeleri gerekir.
Önce onları etkilemek için.
Batılılaşmış Hintliler, onlar farklıdır. Gerçek
Hintlilerin kim olduklarını anlarsınız. İnsanlar
anneleriyle yaşarlar ve neyin ne olduğunu
bilirler. Biliyormusunuz? Kimse onları
kandıramaz. Onlar çok pratik insanlardır.
Evet, çocuğum?
Bayan: İnsan inancı ile tedavi olabilir m i?
İki tür inanç vardır –
Sanskrit dilinde “Shraddha” dedikleri şey
sizin “inanç” dediğiniz şeyden farklıdır.
İngilizce’de bunu “kör inanç” ve “inanç” olarak
kullanırlar. Anladınız mı? Öyle yapabiliriz.
Kör inanç şöyledir, “Ben Tanrı’ya inanıyorum
ve Tanrı beni iyileştirecek.”
Bu bir tür inançtır. Anladınız mı?
Diğeri ise Aydınlanmış bir inançtır. Bunda siz
bağlantıya geçtiğiniz zaman Ruh olursunuz.
Şimdi “Tanrı’ya inanıyorum” dediğinizde size
gerçeği söylediğim zaman kırılmamalısınız, tamam mı?
Çünkü eğer kör inanç varsa bu, daha güç ile
bağlantıya geçmediniz demektir.
Bağlantıda değilsiniz. Bakın, diyelim ben şimdi
“İsa, İsa, İsa, İsa” demeye başladım
İsa Benim cebimde değil. Bir protokol, bir
bağlantım ya da diyelim bir mevkim ya da bir
çeşit yetkim olmadan başbakan ya da kraliçe
ile buluşamam değil mi? Öyle herhangi birisinden
bahsettiğimiz zaman, bazı insanlar, “Rama, Rama,
Rama. Krishna, Krishna” deyip dururlar.
Bakın, Onların tümü enkarnasyon ve İsa da
Tanrı’nın Oğlu. O bir Kral’ın Oğlu
ve O’nunla öyle kolay buluşamazsınız.
O’nu durup dururken arayamazsınız. O sizin
emrinizde değil,
O sizin hizmetçiniz değil. Anladınız mı?
Bağlantıda olmadığınız zaman öyle bir inancınız
varsa ve iyileşirseniz, sizi iyileştirenler başka
aracılardır, İsa değil.
Fakat aydınlanmış bir ruhsanız ve o zaman tedavi
olursanız o zaman bunu yapan İsa’dır.
Size tedavi olmakla ilgili bir farkı,
çok kesin bir farkı anlatayım.
İngiltere’de bizim, sizde bu var mı bilmiyorum,
“Rahmetli Dr. Lang’ın Uluslararası
Şifa Merkezi” adında bir yer vardı.
Bu Dr. Lang ölmüştü, vefat etmişti ama
onun bir şifa merkezi vardı.
Bakın, bu bey öldü ve Vietnam’da bir adamı,
bir askeri ele geçirdi. Kendi oğlunu değil
ama bir askeri. Bu adam bu askere, onlar
İngiliz oldukları için çok dürüst insanlar
demeliyim, çok dürüstler ve doğruyu söylüyorlar.
Onlar “biz Tanrı aracılığıyla çalışıyoruz” ya da
öyle bir şey demiyorlar. Bu adam, ölmüş olan pek
çok doktor olduğunu, (umarım doktorlar
alınmazlar)onların çok hırslı olduklarını ve hala
insanları tedavi etmek istediklerini söyledi.
Askere dedi ki “Oğluma git ve ona bütün hikayeyi
anlat, senin içine girdiğimi, oğlum inanacak.”
Asker de sordu, “Bana nasıl inanacak?”
O da, “Hayır, hayır. Sana, sadece oğlum ve benim,
ikimizin bildiği bazı sırları anlatacağım.
Sana kesinlikle inanacak.”
Bu adam da kabul etti. Çok sağlıklı bir gençti,
bu ruh onun içine gerçekten de girdi ve bu adam
ani bir şok yaşadı.
Savaşta onu şok eden bir şey gördü ve bu
ruh içine girdi.
Bir şekilde bu ruh onu İngiltere’ye götürdü
ve bu adamın oğlu ile buluştu.
Bütün hikayeyi anlattı.
Oğlunun inanması gerekti çünkü adam
çok fazla sırrı biliyordu.
Onlar da bu şifa merkezini başlattılar.
Esas konu, bu ölmüş olan Bay Lang hakkında
benim nasıl bilgi sahibi olduğum.
Onlar Hindistan’daki bir bayanı tedavi ettiler –
uzun zaman önce, 1970 yılıydı –
bayan da Beni görmeye geldi, tamamen titriyordu,
tedirgindi, bu haldeydi.
Ben de, “Bu ne?” dedim.
Bayan da, “Benim bir hastalığım vardı ve ameliyat
olmaktan korkuyordum. Bu organizasyondan haberdar
oldum, onlara yazdım onlar da bana geri yazdılar,
"Şu gün şu saatte senin vücudunun içine
gireceğiz” dediler.
Açıkça, yani onlar
“Biz Tanrı’yız” ya da öyle bir şey demiyorlar.
“Senin vücuduna gireceğiz, biraz sallanma
hissedersin, önemli değil,
sonra uyuyakalırsın biz de çalışırız” dediler.
Bayan dedi ki, “O hastalığım geçti.”
Ama üç yıl sonra bütün vücudu titremeye başladı
ve bayan buna daha fazla dayanamayarak
Beni görmeye geldi.
İşte Dr. Lang hakkında böyle bilgi sahibi oldum.
O adam – bu zavallı bayan üç yıl işkence gördü,
o kadar acı çekti ki sonunda Beni görmeye geldi.
Yani Bay Lang, Dr. Lang, bayanın vücuduna
girdikten altı yıl sonra bayan Beni görmeye geldi
çünkü üç yıl iyi durumdaydı,
ve üç yıl sonra başladı.
Bayanın içine girmiş olan bütün ruhları bu
şekilde gördüm, bütün doktorları, her şeyi.
Korkunç bir vakaydı.
Tabii ki bayan daha sonra tedavi oldu, şüphesiz.
Çünkü Ruh haline geldiğinizde, siz kendi
kalenizde olursunuz, kimse vücudunuza giremez.
Kirlenmeyen bir varlık haline gelirsiniz,
hükmedilmeyen, kimse size hükmedemez.
O bayan işte bu şekilde tedavi oldu.
Yani inanç ile birisi,
“Tedavi olacaksın” derse, bakın,
onlar da bağırmaya, çığlık atmaya başlar ve siz bir anda
belki bir ruh olabileceğini hissedebilirsiniz.
Bazen bu ruhları da başkalarıyla değiştirirler,
ki bu çok şaşırtıcıdır.
Bir ruhu bir başkasıyla değiştirebilirler.
Böyle vakalar da gördüm.
Ruhlarla ilgili her türlü şeyi gördüm.
Geçen gün, sekiz gün önceydi değil mi Marie,
bu karizmatik adam gelmişti?
Sekiz gün once Fransa’da bir bey geldi.
Genç bir adam, 24 yaşında olmalı.
Öyle bir krize girdi ki ağlamaya başladı
ve öyle komik bir şey yaptı.
Hiç ruhun onun içine girdiğini görmemiştim.
Bütün vücudu sallanıyordu. Yere yığıldı,
ağlamaya, hıçkırmaya başladı. Her türlü şey oldu.
Dedi ki, “Ben karizmatik hareketine gittim ve bunu
orada kaptım.” Sonra buna kapılırlar
ve Kutsal Ruh’un bedenlerine girdiğini sanırlar.
Düşünebiliyormusunuz?
Kutsal Ruh sizi nasıl sefil hale getirebilir?
Bu fikirler nereden geliyor bilmiyorum.
Zavallı çocuk, çok acı çekti.
O şimdi iyi.
Ama iyileşilebileceğine inanamadı.
çünkü o ... düşündü ve sonra derler ki
“Bunlar günahlarınız, onları aşmalısınız”
bu yüzden böylesiniz, size olanlar
hala kötü karmalarınız var, şu, bu.
Ama kötü karmalarınız ve tüm o tür şeyler çözülebilir
Kundalini yükseldiğinde.
Bunun için özel bir merkez (çakra) var
burada Hz. İsa tarafından süslenen.
Onlara bu merkezden bahsettin mi?
Pekala.
Merkez bu, ve Kundalini bunun içinden
geçtiği zaman – o yüzden içinden geçmeniz gerekir
derler
O (Hz. İsa) uyandırılır ve uyandığında tüm bu
gördüğünüz ego ve süperego keseleri,
şartlanmalarınız ile tüm sol kanal sorunlarınız
ve sağ kanal sorunlarınız emilir.
Bu yüzden derler ki O bizim günahlarımız için ölmüştür.
Eski kutsal Hint yazılarında O, Mahavishnu olarak tarif
edilmiştir ama -
misyonerler Hindistan’a gittiklerinde Hz. İsa’yı çok yanlış
tanıtmışlardır, kesinlikle çok yanlış
bu yüzden onlar hala Mahavishnu’nun gelmelerini bekliyorlardı.
Ve olan da budur.
Misyonerlere göre,
O bir çeşit
insanlara din değiştirten biriydi. Böyle saçmalıklar, anladınız mı?
Gerçek olan bu değil,
O’nun içinizde uyandırılması gerekiyor.
O bunu söylemiştir. “İçinizde doğmam gerek” demiştir.
Ve olan da budur.
Kundalini yükseldiğinde, içimizdeki o enerji merkezini uyandırır
ve tüm şartlanmalarımız ve egomuz emilir,
bıngıldak kemiği bölgesinde Kundalini’nin geldiği ve
serin esintinin başınızdan çıktığını hissedebildiğiniz
bir boşluk yaratılır.
Olan budur, ellerinizde de hissedersiniz.
Bu birinin peşinde deli gibi koşmak değil, anlıyor musunuz?
Onun gibi bir şey değil.
O şekilde değil,
o türden bir şey değil.
Büyük ruhani değeri olan onurlu, normal, asil
bir kişilik haline gelirsiniz.
Tamam mı?
İnanç ile kör inanç arasındaki fark budur.
Evet çocuğum.
Adam: Aydınlanmanın bireysel çaba içermememesi
konsepti çok zor görünüyor.
Gerçekten ne kadar materyalist yapıda olsalar da
herkese gelebilir mi? Doğru anlayabilmiş miyim?
Evet, görünüşte çok zor görünüyor
ve insanların materyalist olduklarından da şüphe yok
ama Ruh maddeden çok daha güçlüdür
ve Ruh kendini ifade etmesi gerektiğinde
tüm onları tamamen yıkar, yerle bir eder ve gelir.
Şimdi burada çoğunuz İngilizsiniz,
batılılaşmış, çok maddeci insanlar var
diyebilirim. Demeliyim ki, o dünyada yaşarlarken,
o kadar da materyalist olmayabilirlerdi çünkü arayışta
olmasalar, Bana gelmezlerdi.
Ama yeni bir varlık doğdu.
Bir yumurtaya baktığınızda hissedersiniz,
“Ne kadar sert bir şey bu”
Ama doğru zamanda kırılırsa,
doğru anlayış ile, bir kuşa dönüşür.
Çünkü tamamı yaşayan bir süreç, yalnızca son atılımın, dönüm noktasının
gerçekleşmesi gerekiyor.
Zor görünüyor ama Benim için değil.
Belki işi bildiğim için.
Tamam mı?
Evet, görünüşte ... birçok kişi Kundalini ile ilgili de
her tür şeyi söylediler.
Gördüğüm bazı kitaplar beni dehşete düşürdü.
Eğer işi bilmiyorsanız, her şey -
diyelim birisi araba sürmeyi
bilmiyor ve arabaya biniyor
araba sürmeyi tarif edişi korku verici olurdu.
Bir arabanın yanına yaklaşmazdınız, değil mi? Onun gibi bir şey.
Yetkili olmayan ve işi bilmeyen
yapmamalı.
Ama size olan budur, Ruh
olursunuz, kendi efendiniz siz olursunuz
ve bu sanatın da efendisi olursunuz –
bu sanatın ustası.
Evet çocuğum?
Duyamadım?
Hipnozdan bahsettiniz biraz önce ve Kendinizi bir katalizör
olarak gördüğünüzü söylediniz.
Sizce hipnozu yapan kişi de kendisini bir katalizör olarak
görmez mi?
Evet, evet şüphesiz.
Evet, doğru. Ama fark şu ki,
hipnozu yapan kişi sizi etkisi altına alır,
size güç veya kendi farkındalığınıza giden
bir boyut vermez – anladınız mı?
İkisi arasında kocaman bir fark var.
İçinizde kendi gücünüze sahipsiniz.
Diyelim örneğin Ruhunuz orada.
Ben bir katalizörüm, anladınız mı. Bir kaşığı
zehir vermek için de nektar vermek için de kullanabilirsiniz
tamam mı?
Eğer nektarı verirseniz, o zaman harika bir şey olur,
ve eğer zehri verirseniz, korkunç olur. Onun gibi.
Asıl konu hipnozu uygulayanın nasıl
hipnotize ettiği.
Yaptığı şey sizi bilinçaltınıza itmek,
kollektif bilinçaltınıza itmek.
orada size boyun eğdirir. Onun gücü altında olursunuz.
Size “Çocuk gibi ol” der ve siz çocuklaşırsınız.
“Biberonu em” der, yaparsınız.
Nedir tüm bunlar?
Ama burada Ruh olursunuz,
kollektif olarak bilinçli olursunuz.
Bu hipnoz değildir çünkü kendiniz bunu bizzat hissedebilirsiniz.
Diyelim ki aydınlanmış ruh olan
on tane çocuk var.
Bazı aydınlanmış ruh olan çocuklar var
küçük çocuklar bile.
Ve onları acı çeken birinin yanına
götürüyorsunuz, tamam mı?
Çocukların gözlerini bağlayıp sorduğunuzda
“Bu beyin sorunu ne?” diye,
Aynı parmağı kaldıracaklardır, hepsi
aynı parmağı gösterip, “Bu yanıyor” diyecektir.
Çünkü bir yanma, uyuşma veya
serin esinti hissedersiniz,
içinizde vibrasyonel tabiatı olan yeni bir farkındalık doğar.
Hipnoz değil; aksine, hipnozdan sonra
çok yorgun ve sanki biri sizi at gibi sürmüş gibi bitkin
hissedersiniz.
Bunun tam tersi olur.
Ve içinizde büyümeye ve anlamaya başlarsınız.
Sorun olan merkezlerin ne olduğunu anlayıp insanları
tedavi edebilirsiniz.
Başka birindeki sorunlu çakraları
anlayabilirsiniz.
Başlangıçta bazen insanlar kafa karışıklığı yaşar, gördüm
bilmiyorlar “bunlar senin çakraların mı
kendi çakralarım mı” diye.
Ayırt edebilmenizi sağlayan yol ve
metodlarımız var.
Sorun yaratan çakranın sizin mi
yoksa diğer kişinin mi olduğunu görebilirsiniz.
Ayrıca onları nasıl düzeltebileceğinizi,
başkalarına nasıl Aydınlanma verileceğini,
ve başkalarını kendi güçleriyle güçlendirmeyi bilirsiniz.
Hipnozun tam tersidir.
Ama katalizör korkunç da olabilir,
cennetsel de olabilir.
Soru: İnsanlar kendi
çabalarıyla kendilerini “Aydınlatabilirler” mi?
Kendi çabalarıyla mı?
Mümkün olduğunu düşünmüyorum, bakın, çünkü
bir ateş yalnızca yakılmış olan başka bir ateş ile
yakılabilir.
Ama Benim dediğim, mesela diyelim Buddha bile,
bakın, O Aydınlanmasını tamamen
yorulduğunda aldı ve alması gerekiyordu.
Tabi ki Kutsal Ruh bunu yaptı. Kendi başına
yapamazdı
ama Aydınlanmayı aldı çünkü
yaşaması gereken durum farklıydı.
Tanrı hakkında konuşması gerekmiyordu,
Tüm olay hakkında konuşması gerekmiyordu,
çünkü o zamanlar insanlar Tanrı ve her çeşit deity’lerden,
şundan, bundan konuşmakla çok meşgullerdi;
büyük bir kafa karışıklığı vardı.
Ve o zaman yerelleştirip “Sadece Aydınlanma –
Tanrı’dan veya başka bir şeyden bahsetmeyin,
unutun” diyen birinin Aydınlanma alması gerekiyordu.
O yüzden O’nun aydınlanması öyle gerçekleşti.
Ama siz öyle Aydınlanma alamazsınız -
yalnızca ele geçirilirsiniz (possession). Yapamazsınız.
Aydınlanmış ruh olan birisi
sizden para almaz.
Normalde insanlar Aydınlanma vermek istemezler -
gerçekten aydınlanmış olanların %99’u
sizi taşlarlar,
çünkü insanlarla olan deneyimleri
korkunç olmuştur.
Onlarla gidip konuşursanız, Bana derler ki,
“On iki yıl bekle.
Bak Anne, Seni bitirecekler, Seni mahvederler,
şunu yaparlar.”
İnsanlarla uğraşmak çok cesaret isteyen bir şey çünkü
çok egoist olurlar ve sizi kabul etmezler.
Ama şöyle yaklaşırsanız olaya,
bu insan bana yardım edecek, değil mi?
Ve Aydınlanmanın kendi kendinize yapılması
mümkün değildir.
Mümkün değil çünkü diyelim ki yanmayan bir mum
aydınlanma almak, kendini yakmak istiyor,
o zaman bir ateş getirilmelidir, değil mi?
Bu kadar basittir işte.
Ama kişi bununla ilgili kendini kötü hissetmemeli.
Bakın, Ben araba sürmeyi bilmiyorum, başka biri arabayla getirdi Beni.
Beni getirmesi gerekti diye kendimi kötü hissetmedim, değil mi?
Ve ben sadece bir işi biliyorum.
Çok değil.
Birçok işi bilmem, banka
işletmeyi, çek yazmayı bilmem.
Birçok konuda umutsuz vakayım.
Belki konserve açmayı bilmiyorumdur.
Ama Kundalini’yi açmayı biliyorum. Tamam mı?
Öyleyse ben bir işi biliyorsam, siz niye uğraşasınız?
Sonuçta her şey için birbirimize muhtacız değil mi?
O zaman neden olmasın, işi biliyorsam, ne zararı var?
Ve siz de bileceksiniz.
Siz de bileceksiniz.
Ama kendi kendinize yapamazsınız.
Ama aslında hiçbir şey yapmakla yükümlü değilsiniz.
Ben sadece sevdiğim için yapıyorum.
Sadece yayılıyor, bir şey yapmıyorum, sadece akıyorum.
Nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum, sadece akıyor.
Sevginin hatrına seviyorum.
Böylesi bir kişinin olduğuna inanmazsınız
ama gerçekten, Ben öyleyim.
Hatta bazen, bazı Sahaja Yogiler
fazla şefkatli olduğumu ve insanlara
daha sert davranmam gerektiğini düşünürler.
Gelip Benle bilgeliklerini paylaşırlar.
Benim pek pratik olmadığımı düşünürler,
halbuki bu en pratik şey.
Evet, hata yaptıklarını biliyorum çünkü
onlar karanlıkta yürüyor olduklarını bilmiyorlar.
Karanlıkta yürürsen, bir şeylere çarparsın.
O zaman yapabileceğiniz tek şey onlar için
şefkat hissetmekir çünkü onlar göremiyor, körler. Öyle değil mi?
Nasıl öfkelenebilirsiniz ki?
Ve dahası sizden hiç kimseyle
yanlış özdeşleşme içine girmemenizi rica ediyorum.
Ruhunuza ulaşmanız lazım, asıl konu o.
Hala birini düşünürseniz, bakın,
mesela o bayan – Bilmiyorum, birileri onu buraya
göndermiş olabilir belki. Niye sinirlendi bilmiyorum.
Onu kıracak bir şey söylemedim.
Belki şeytani bir şey ele geçirmiştir onu.
Bana niye sinirlendi bilmiyorum
kalktı ve öylece yürüyerek
“Anlattığın şeyler yalan” dedi.
Size niye yalan söyleyeyim?
Sizden alacak bir şeyim yok.
Ama neden oluyor?
Çünkü o hassas değil,
Tanrısallığa karşı hassas değil.
Kimin Tanrı, kimin ... olduğunu bilmiyor.
Onu suçlamıyorum.
Hassasiyeti yok. Bu çapla ilgili bir şey.
Şimdiye kadar çeşit çeşit Sahaja Yogi gördüm
Bana gelen.
Bazıları öyle çapta (kalitede) ki inanamazsınız.
Aydınlanma alıyorlar ve ne olduğunu biliyorlar,
tıpkı bir elmas gibi deseni alıyorlar,
aldıktan sonra da işe başlıyorlar.
Harika insanlar.
Arkada çalışıp didinen bazıları var.
Bazıları Aydınlanma alıyor ama hala
şüphe etmeye devam ediyor. Her çeşit var.
Önemli değil. Hepsini seviyorum.
Evet çocuğum?
O Sahaja Yogi mi?
Eğer Aydınlanmadan önce karşılaştığımız herkesin kanser olmasına sebep
olan korkunç bir insandıysak,
Aydınlanmadan sonra bunun etkileri
yok mu ediliyor, ne oluyor?
Evet. Biliyorum. Birçok olay oldu.
Brighton’da birisi vardı, hatırlıyor musunuz –
sanırım şimdi burada –
geldiğinde sarhoştu.
Başlangıçta Bana çok kızgın davranıyordu.
“Nasıl bu beladan kurtulabilirim,
Sana inananam” gibi şeyler söyledi.
Şimdi düzeldi, çok iyi durumda.
Değişimi o kadar güzel ki, o burada mı?
Yogi: Evet, buradayım.
Tanrı seni kutsasın.
Artık çok tatlı.
Geçen gün Beni görmeye geldi.
“Bakın, ne kadar tatlı” dedim.
Çok tatlı, nazik bir adamdı, değil mi?
Ama onu alkolik yapan, onu üzen
bir şeyler olmuştu, anlıyor musunuz?
Şimdi çok iyi.
Sadece şefkat bunun arkasında bir sebep olduğunu
anlamanızı sağlayabilir –
O çok tatlı bir kişi, şüphesiz.
Ama onda yanlış giden bir şeyler vardı.
Artık yok.
Yani bu oluyor, doğru.
Sahaja Yogiler bunun farkına varıyorlar.
Tabi ki, bazıları biraz ... gidiyorlar.
Önemli değil. Onlar da büyüyecekler, hepsi
Bundan eminim.
Herkes bunun için yaratıldı.
Aslında, Tanrı size aydınlanma vermek için hevesli -
sizin olduğunuzdan çok çok daha hevesli.
Bugün burada bin kişi olsaydı,
Onlara daha iyi Aydınlanma verirdim.
Ama çok az kişi Gerçeği seçiyor, anlıyor musunuz?
Şu guru mahaji, binlerce kişi arkasından deli gibi koşuyor
değil mi?
Fakir insanlara verdiği hiçbir şey yok.
Ama gerçeğin yanında çok az kişi duruyor.
Mesela geçen gün biri Bana sordu,
“Anne, bunu neden herkese yapmıyorsun?”
Dedim ki, “Nerede bu herkes?”
Meşguller, neredeler?
Bu Brighton’da, kaç kişi var?
Burada kaç kişi var?
Tamam mı? Sorun o.
İnsanların gerçeği sevmeleri zaman alıyor. Zaman.
O kadar güzel bir şey ki.
Ve aydınlandıktan sonra bile bırakıyorlar.
“Ben iyiyim artık. Ben iyiyim” diyorlar.
Bir yıl geçer, öyle gelirler.
Bu şekilde olmaz.
Bu sanatta ustalaşmalısınız, tamamen ustalaşmalısınız.
Tamamen ücretsizdir, kesinlikle ücretsiz.
Şimdi hepsi (Sahaja Yogiler) burada oturuyor, bunu doğrulayabilirler.
Aydınlanma hakkında ve onu büyütmek, geliştirmek için gerekenler hakkında
biraz daha konuşabilir misiniz?
Evet, evet bir sonraki konuşmamda bahsedeceğim, tek tek.
Şimdi sol kanal, sağ kanalı konuşuyorum
sonra orta, ayrıca sonra tabi ki
Ruh hakkında.
Kesinlikle, yüz defa, yapmam gereken bu.
Ama sizi yavaş yavaş büyütmem gerek. Tamam mı?
Bunu kesinlikle yapacağım. İnanmazsınız,
Sanırım Londra’da en az beş yüz kez
konuşmuşumdur. Ve sonu gelmiyor.
Her seferinde, diyorlar ki
“Anne konuştuğun şey tamamen
yeni bir boyuttu”, görüyor musunuz?
Bilmiyorum, Kerry konuşmam sayesinde vibrasyonlarını
o kadar çok hissettiğini söyledi ki.
Onu bu kadar nasıl etkiledim bilmiyorum.
Evet, şaşırtıcı.
O Avustralyalı.
Avustralyalılar çok iyiler. Çok hızlı çalışıyor.
Sorular bitti mi?
Karma nedir?
Karma; herhangi bir iş veya sağ kanal hareketi ile herhangi
bir şey yaptığınızda
bunun etkileri içinizde ego olarak birikir
çünkü siz kendinizin yaptığınızı düşünürsünüz.
Aslında, önemli sayılacak bir şey yapmayız.
Bizim yaptığımız ölü iştir, mesela ölü bir ağaçtan
sandalye yaparız.
Tüm yaptığımız budur. İş yaptığımız düşüncesi ile
iş yaptığımızı sanırız.
Ne işi yapıyorsunuz?
Bunu bir meyveye dönüştürebilir misiniz?
İçine koku bile yerleştiremeyiz.
Öyleyse, bu efsane burada gördüğünüz gibi içimizde ego olarak çalışır
Yarın bu konu hakkında konuşacağım tamam mı?
Ve bu da bu işi yaptığımızı düşündüğümüz şey
ve bu ego eğer kötü yada iyi bir şey yaptıysak
bundan dolayı acı çekmemizi ister.
Görüyorsunuz bir kaplan bu şekilde hissetmez
Eğer kaplanın yemesi gerekiyorsa, öldürmesi gerekir.
Hayvanı öldürür, yer, biter.
Oturup küsmez “Aman Tanrım
bunu yapmamam gerekirdi. Vejeteryan olmalıyım”
İçinde hiç ama hiçbir karmayı toplamaz
tamam mı? Ama biz insanlar bunu yaparız. Neden?
Çünkü biz kapalıyız.
Biz kapalıyız. Görüyorsunuz, biz kapalıyız.
Onlar açık.
Ne yaparlarsa yapsınlar, sıkılırlar.
Ama biz yaptığımız şeyde sıkılırız
çünkü biz bir şey yaptığımızı düşünürüz.
Ve bu merkez açıldı dediğim zaman
Karmalarımızı emer ve karma denen şeyler
günahtan başka bir şey değildir, anlıyorsunuz,
İncile ait dilde buna günah deriz, biliyorsunuz
Ve onların hepsi bu güçlü deity olan
İsa’nın uyanışıyla içeri doğru çekilir.
Ve siz bunun ötesine geçersiniz
karmayı yapan egodur.
Egonuz bittiğinde, karmalar nerdedir?
Onlarda biter.
O zaman “Bunu yaptım” demezsiniz.
Söyleyeceğiniz şey, “Anne, bu çalışmıyor.
Şimdi, “bu” dediğimiz şey nedir-
üçüncü şahıs haline gelir.”Akıyor
Vibrasyonlar gelmiyor”.
Görüyorsunuz, “Ben, ben bu Aydınlanmayı veriyorum,
Ben kundaliniyi yükseltiyorum”, böyle demezler.
“Yükselmiyor” derler. Üçüncü şahıs haline gelirsiniz.
Bu üçüncü şahıs Ruhtur.
“Bunu yapmalıyım dediğiniz yer değildir”.
Oğlunuz olsa bile, şöyle dersiniz,
”Anne, Aydınlanmasını alsa iyi olur”.
Tamam. Görüyorsunuz. Deneyin. Çalışmadı mı?
Tamam, o zaman sertifika mı vermeliyim?
”Nasıl sertifika veriyorsunuz” dedi
”Anne, herhangi biri nasıl yapabilir, Kundalini yükselmedi.”
Herkes bilir, biliyorsunuz, babanız olsun,
anneniz mi, kız kardeşiniz mi –herhangi biri-
eğer aydınlanma almadılarsa, aydınlanmamış olduklarını bilirler,
o zaman ne. Sadece bilirler.
Benim torunum ki o
şimdi burada ve o aydınlanmış olarak doğdu
ve Ladakh’a gittikleri zaman
sanırım ancak beş yaşındaydı.
Orada kazılmış kafasıyla bir lama oturuyordu
ve her şeyiyle oturuyordu
Herkes onun ayağına dokunuyordu ve ebeveynlerde dokunuyordu
aydınlanmış değillerdi, benim kızımda aydınlanmış değildi bu yüzden o da
ayağına dokundu.
Artık buna daha fazla dayanamadı,
bu onun için çok fazlaydı.
Gittiğinde, daha yüksek bir yerde oturuyordu,
ellerini arkasına koydu ve ona baktı ve görüyorsunuz ve ona
şöyle dedi, “Herkesten ayaklarına dokunmalarını isteyerek ne demek istiyorsun?
Sen aydınlanmış bir ruh bile değilsin.
Bu kıyafeti giyerek ve kafanı kazıyarak
insanlardan ayağına dokunmalarını isteyebileceğini mi düşünüyorsun?”
Beş yaşında küçük bir çocuk ama anlıyor.
Bir keresinde Hindistan’da bir programa katılmıştık, beni
baş misafir olarak davet ettiler ve bu Ramanmsh için?,
aydınlanmış bir ruhtu ve Ramkrishna aşramından bir beyefendi
oranın başkanı
üzerinde büyük turuncu bir elbise vardı, orada oturuyordu.
Ve benim diğer torunum,
ön sırada oturuyordu.
Daha fazla ona katlanamadı
bu yüzden oradan bağırdı,
”Anne, uzun elbise giyenden,
Büyükanne, lütfen ondan dışarı çıkmasını iste,
hepimize ısı veriyor.”
Bu yüzden görüyorsunuz, bu kişiden gelen ısıyı hisseden birçok Sahaj Yogiler vardı
ve o
çok ruhani bir insan olduğunu düşünüyor.
”Ona gitmesini söyle, uzun bir şey giyiyor”
Onun bir elbise mi yada başka bir şey mi olduğunu anlamadı.
Çocuklar bile anlıyor
kim aydınlanmış, kim değil
aydınlanmış olarak mı doğmuşlar.
Bugünlerde aydınlanmış olarak doğan birçok çocuk var.
Yargılama zamanı, bu yargılama zamanı.
Tabii bununla ilgili size daha sonra anlatacağım.
Size birkaç soru sormama izin verir misiniz?
Tamam, sorabilirsiniz,
Ama eğer çok soru sorarsanız ne olur
bazen bu akılsal bir eylem haline gelir ve
bazen Aydınlanma gecikebilir,
bu yüzden size tavsiyem, eğer çok önemli değilse,
sorunuzu saklayın çünkü bilirsiniz soruyu cevaplamak
sadece akıl seviyesindedir.
Bunun çok daha ötesindeki bir şeyden bahsediyorum
Bu yüzden, eğer Beni anladıysanız bu mantıklı bir şeydir-
tamam, hadi deneyelim.
Eğer çalışırsa, çalışır. Eğer çalışmazsa,
sorun değil.
Üç-dört gün buradayım ve bunun üstünde çalışacağız-
Tamam mı?
Bu yüzden, aklınızı sakinleştirmek önemlidir. Aklınıza söyleyin,
”Daha önce birçok soru sordunuz,”
birçok şey düşündünüz, şimdi sizin için
kendi varlığınızın kutsamalarını alma zamanı.” Tamam mı?
Aklınıza söylerseniz, sakinleşecektir.
Bu, bu akıl muhteşem bir şeydir.
Eğer akıl, ne istediğinizi bilirse ve eğer bu gerçeklikse,
bu sizi destekler ve size çok yardım eder.
Yoldan çıkmış aynı akıl, görüyorsunuz,
bu bazen bir eşek gibi diyebilirim,
tıpkı İsa’nın eşeği kullanması gibi sadece aklın yoldan çıkmasını belirtir
sizi her türlü şeyin içine alır,
ama eğer aklı kontrol ederseniz, sizi
size nereye gitmeniz gerektiğini söyler.
Siz sadece onu sessiz tutarsınız.
Akıl seviyesinde sessiz kalmak iyidir.
Ve bu yüzden sizin sorularınızı cevapladım çünkü sonra
Kundalini yükseldiği zaman
akıl ayağa kalkıp şöyle demez,
”Bu soruyu sormadım.” Bu yüzden
sadece bunu sakinleştirmek için
–bun ihtiyaç yok- bunu yaparım. Tamam mı?
Bu yüzden en iyi şey, Aydınlanmanızı almaktır, en iyisidir,
aksi halde akıl oldukça rahatsız edici bir şeydir.
Son hamlenizi gerçekleştireceğiniz zaman doğru zamanda gelir,
durabilir. Tamam mı?
Bu yüzden eğer soracak acil bir sorunuz varsa
gerçekten size baskı yapıyorsa o zaman Bana sormalısınız.
Ama eğer çok önemli değilse, sadece bırakın.
Çok önemli mi?
O zaman tamam. O, aydınlanmıştır.