Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri: Furkan Baysal Gözden geçirme: Emre Kocahan
Uzun bir zaman boyunca
iki farklı hayatı birden yaşadığımı hissettim.
Bir yanda herkesin görebildiği,
diğer yanda da sadece benim görebildiğim bir hayat.
Herkesin görebildiği hayatta
ben, bir arkadaş,
bir oğul, bir kardeş,
komedyen ve de delikanlıyım.
Bu herkesin görebildiği hayat.
Bunlar arkadaşlarımdan ve ailemden beni anlatmalarını isteseydiniz,
size verecekleri cevaplardı
ve bunlar benim büyük birer parçam. Benim kim olduğum.
Eğer benden kendimi anlatmamı isteseydiniz,
muhtemelen aynı cevapları ben de verecektim.
Söyleyeceklerim yalan olmayacaktı,
ancak tamamıyla doğruyu da söylemiş olmayacaktım.
Çünkü doğruyu söylemek gerekirse,
bu sadece diğer herkesin görebildiği hayat.
Sadece benim görebildiğim hayatta, kim olduğum,
gerçekten olduğum kişi,
yoğun depresyonla mücadele eden birisi.
Bu mücadele son 6 yıldır söz konusu,
ve her gün de devam ediyorum.
Şimdi, daha önce depresyona girmemiş biri
veya gerçekten bunun ne demek olduğunu bilmeyen biri için
bunları duymak biraz şaşırtıcı olabilir.
Çünkü baya yaygın olan bir kavram yanılgısı var:
Bu, depresyonun kendinizi mutsuz hissetmek olduğu;
hayatınızda bir şeyler düzgün gitmediğinde,
kız arkadaşınızdan ayrıldığınızda,
sevdiğiniz birini kaybettiğinizde
veya istediğiniz bir işe giremeyince yaşandığı yanılgısı.
Ama bu mutsuzluk. Bu doğal bir şey.
Bu, doğal insani bir duygu.
Gerçek depresyon, hayatınızda bir şeyler yolunda gitmediğinde
üzgün olmak değildir.
Gerçek depresyon, hayatınızda her şey yolundayken
mutsuz hissetmektir.
Bu gerçek depresyon, benim acı çektiğim şey.
Tamamen dürüst olmak gerekirse,
buraya gelip bunları söylemek benim için gerçekten zor.
Benim için bu konuda konuşması çok zor
ve görünen o ki, bu konu diğer herkese de zor geliyor.
O kadar ki, hiç kimse bu konudan bahsetmiyor.
Kimse depresyon hakkında konuşmuyor ama konuşmamız lazım.
Çünkü şu an da bu çok büyük bir problem.
Bu çok büyük bir problem.
Ama biz bunu sosyal medyada görmüyoruz, değil mi?
Bunu Facabook'da da görmüyoruz, Twitter'da da.
Bunu haberlerde de görmüyoruz çünkü bu konu eğlenceli değil,
komik de değil, parlak bir şey de.
Bunu görmediğimiz için de, şiddetini de göremiyoruz.
Ama depresyonun şiddeti ve ciddiyeti ise şu:
Her 30 saniyede,
her 30 saniyede, bir yerlerde,
dünya üzerinde birileri hayatına son veriyor.
Depresyon yüzünden.
Bu iki sokak ötede, iki ülke ötede
veya iki kıta öte de olabilir, ama bu gerçekleşiyor.
Hem de her gün gerçekleşiyor.
Toplum olarak bizim eğilimimiz,
şöyle bir bakıp ''Yani?'' demek yönünde.
Yani? Bakıyoruz ve diyoruz ki ''Bu sizin probleminiz.
Bu onların problemi.''
Üzüldüğümüzü ve üzgün olduğumuzu söylüyoruz,
ama aynı zamanda ''Yani?'' diyoruz.
Şey, iki yıl önce bu benim problemimdi.
Çünkü daha önce milyonlarca defa oturduğum
yatağımın ucunda oturuyordum
ve intihara eğilimliydim.
İntihara eğilimliydim ve hayatıma yukarıdan şöyle bir baksaydınız
beni intihara eğilimli bir çocuk olarak görmezdiniz.
Basketbol takımının kaptanı olan,
drama ve tiyatro kulübünde yılın öğrencisi seçilmiş,
yılın öğrencisi olmuş,
devamlı olarak şeref listesinde yer alan
ve her partiye katılan bir çocuk görürdünüz.
Yani, bana depresyonda veya
intihara eğilimli demezdiniz, ama yanılıyor olurdunuz.
Yanılıyor olurdunuz. Sonuç olarak o gece,
bir kutu ilaçla ve elimde kağıt kalemle
hayatımı sonlandırmayı düşündüm.
Ve gerçekleştirmeye de bu kadar yakındım.
Gerçekleştirmeye bu kadar yakındım.
Gerçekleştirmedim, bu beni şanslılardan biri yapıyor,
uçurumun kıyısına gelmiş, aşağıya bakmış
ama atlamamış insanlardan biri yapıyor.
Hayatta kalan şanslılardan biri.
Ben hayatta kaldım ve bu beni hikayemle birlikte bırakıyor
ve hikayem şu şekilde:
Dört basit kelime ile: Depresyon nedeniyle acı çekiyorum.
Depresyon nedeniyle acı çekiyorum.
Uzun bir süre boyunca düşündüm ki
birindeki insanın diğerindekinden korktuğu
tamamen birbirinden farklı iki hayat yaşıyorum.
İnsanların gerçekte kim olduğumu
herkesin düşündüğü muhteşem, liseli popüler çocuk olmadığımı görmesinden korkuyordum.
Gülümsememin ardında mücadele ettiğimi,
parıldamamın altında karanlık olduğunu
ve büyük kişiliğimin altında çok daha büyük bir acı sakladığımı görmelerinden korkuyordum.
Görüyor musunuz, bazı insanlar kızların onlara bakmamasından korkar.
Bazı insanlarsa köpek balıklarından. Bazı insanlar ölümden korkar.
Ama ben, hayatımın büyük bir kısmında, ben kendimden korktum.
Kendi doğruluğumdan, dürüstlüğümden, kendi kırılganlığımdan korktum
ve bu korku
kendimi köşeye sıkışmış hissetmeme neden oldu.
Öyle bir köşe ki, benim her bir gün düşündüğüm
sadece tek bir çıkış yoluna sahip.
Bunun üzerine her gün düşündüm
ve burada durup tamemen dürüst olmam gerekirse
tekrar tekrar bunu düşünmemin nedeni, hastalığın bu olması,
mücadele ettiğim şey bu. Bu, depresyon.
Depresyon çiçek hastalığı değil.
Bir kere geçirdikten sonra sonsuza kadar kurtulmuş olmuyorsunuz.
Bu birlikte yaşadığınız bir şey. Bu içinde yaşadığınız bir şey.
Dışarı atamadığınız oda arkadaşınız, duymamazlıktan gelemediğiniz ses.
Bu kaçmayı beceremediğiniz duygular.
Ve en korkutucu yanı ise belli bir zaman sonra
buna karşı hissizleşiyor olmanız. Bu, size normal gelmeye başlıyor
ve en çok korktuğunuz şey ise
içinizdeki acı olmaktan çıkıyor.
Bu, diğerleri gözünde bir damga,
bir utanç, yüz kızarıklığı oluşunuz oluyor...
Bu, arkadaşlarınızın yüzündeki onaylamayan ifade oluyor,
koridorda sizin zayıf olduğunuza dair fısıldamalar
ve deli olduğunuza dair yorumlar halini alıyor.
Sizi yardım almaktan alı koyan işte bu.
Sizi bunu baskılamaya ve saklamaya iten şey bu.
Damga bu. Sonuç olarak, bastırıyorsun, saklıyorsun,
bastırıyorsun ve saklıyorsun,
seni her gün, tüm gün yatağında tutan şey olmasına rağmen,
ne kadar doldurmaya çalışırsan çalış, hayatını bomboş bir hale getiren şey
bu olsa da, saklıyorsun, çünkü toplumda depresyona
karşı damgalama çok gerçek.
O kadar gerçek ki, ve siz böyle olduğunu düşünmüyorsanız, kendinize şunu sorun:
Bir dahaki Facebook durumunuzu
sırtınızı incittiğiniz için yataktan çıkmakta zorlandığınız
şeklinde mi güncellersiniz,
yoksa kendinizi depresyonda hisettiğiniz için
yataktan çıkmakta zorlandığınız şeklinde mi?
İşte damgalanma bu, çünkü ne yazık ki
yaşadığımız dünyada eğer kolunuzu kırarsanız
herkes alçınızın üstüne adını yazmak üzere yanınıza koşar
ama insanlara depresyonda olduğunuzu söylerseniz, diğer tarafa koşarlar.
İşte damgalanma bu.
O kadar, o kadar, o kadar çok kabulleniyoruz ki beynimiz dışında, vücüdumuzun
herhangi bir tarafının kırılabileceğini. İşte bu bilmezden gelmek.
Bu saf cahillik. Bu cahillik,
depresyonun ve zihinsel sağlığın anlaşılmadığı
bir dünya yarattı.
Bu bana çok ironik geliyor, çünkü depresyon
üzerine en çok belgeselin çekildiği konulardan biri olmasına karşın
üzerinde en az tartışılan konulardan biri.
Bu konuyu kenaya itiyoruz, bir köşeye koyuyoruz,
sanki orada değilmiş gibi davranıp kendi kendini düzeltmesini umuyoruz.
Ne yazık ki, öyle bir şey olmayacak. Olmadı ve olmayacak
çünkü bu hayal kurmak
ve hayal kurmak bir oyun planı değildir, sadece ertelemektir
ve biz önemli olan bir şeyi erteleyemeyiz.
Bir problemi çözmenin ilk adımı
bir problem olduğunu kabul etmektir.
Doğrusu, biz bunu daha yapmadık, dolayısıyla
daha sorudan korkarken bir cevap bulmayı bekleyemeyiz.
Ve ben çözümün ne olduğunu bilmiyorum.
Bilemeyi dilerdim, ama bilmiyorum -- ama
bunun burada başlaması gerektiğini düşünüyorum.
Benimle başlamalı, bu sizinle başlamalı,
bu acı çeken insanlarla ve gölgelerin arkasında saklananlarla
ve gölgelerin arkasında saklananlarla başlamalı.
Bizler, konuşmalı ve sessizliği kırmalıyız.
Bizler, inandığımız şeyler sayesinde cesur olan kişiler olmalıyız.
Çünkü eğer farkettiğim bir şey varsa,
eğer en büyük sorun olarak gördüğüm bir şey varsa,
o, başkalarının cehaletini
ortadan kaldırdığımız bir dünya kurmakta değil.
Birbirimizi kabullenmeyi birbirimize öğrettiğimiz, kim olduğumuzla bir sorunumuzun olmadığı
bir dünya kurmakta asıl sorun.
Çünkü dürüstleştiğimizde,
görüyoruz ki hepimiz mücadele ediyoruz ve hepimiz acı çekiyoruz.
Bununla veya başka bir konuyla alakalı olsun,
hepimiz acı çekmenin ne olduğunu biliyoruz.
Hepimiz kalbimizde bir acının olmasının ne anlama geldiğini
ve iyileşmenin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz.
Ama şu anda, depresyon toplumun derin bir yarası
ve hepimiz oraya bir yara bandı yapıştırıp görmezden gelmeye razıyız.
Ama o, orada. Orada duruyor ve biliyor musunuz? Sorun değil.
Depresyon bir sıkıntı değil. Eğer depresyon geçiriyorsanız, iyi olacağınızı biliyorsunuz.
Hasta olduğunuzu, zayıf olmadığınızı biliyorsunuz.
Onun bir mesele, bir kişilik olmadığını biliyorsunuz.
Çünkü eğer korkuyu ve alaya alınmayı aşarsanız,
yargılanmalardan ve damgalanmalardan kaçabilirseniz,
depresyonun gerçekten de ne olduğunu anlarsınız.
O, sadece hayatın bir parçasıdır.
Sadece hayatın bir parçası, nefret ettiğim kadar,
bazı yerlerden nefret ettiğim kadar,
depresyonun beni çektiği, hayatımın bazı nefret edilesi parçaları...
Ama birçok yönden ona minnettarım.
Çünkü evet, beni dibe çekti,
ama sadece zirvelerin de bulunduğunu göstermek için.
Evet, beni karanlıkta sürükledi,
ama sadece bana ışığın da var olduğunu hatırlatmak için.
19 yıldır bu evrendeki her şeyden çok olan acım,
bana geniş bir bakış açısı sağladı ve yaralarım,
yaralarım beni umutlu olmaya zorladı.
Umuda ve inanca sahip olmak. Kendime inanmak
başkalarına inanmak, her şeyin daha iyi olabileceğine inanmak,
bunu değiştirebileceğimize, serbestçe konuşabileceğimize,
cehaleti konuşarak ve mücâdele ederek yok edebileceğimize inanmak,
hoşgörüsüzlüğe karşı savaşmak...
Ama hepsinden daha çok,
kendimizi sevmeyi öğrenmek,
kendimizi kim olduğumuzdan ötürü kabullenmeyi öğrenmek,
Dünyanın olmamızı istediği insan olmayı değil, kendimiz olmayı öğrenmek...
Çünkü benim inandığım dünyada
ışığı kucaklamak karanlığı görmezden gelmek anlamına gelmiyor.
İnandığım dünyada bizim değerlendirilmemiz,
güçlüklerden kaçmamıza göre değil, onların üstesinden gelebilmemize göredir.
Benim inandığım dünyada birisinin gözünün içine bakıp,
"Ben cehennemin dibine gidiyorum" diyebilirim.
Ve onlar da dönüp bana derler ki: "Ben de," ve bu olabilir.
Olabilir çünkü depresyon normaldir. Biz insanız.
Bizler insanız, hepimiz çabalarız ve acı çekeriz
ve yaralarımız kanar ve ağlarız. Eğer gerçek varlığın
hiç zayıflık göstermeme olduğunu düşünüyorsanız,
işte ben, yanıldığınızın kanıtı.
Yanılıyorsunuz, çünkü olay bunun tam tersi.
Bizler insanız ve sorunlarımız olur.
Mükemmel değiliz ve bu normal.
Dolayısıyla cehaleti,
hoşgörüsüzlüğü, damgalanmayı,
sessizliği durdurmalıyız. Tabuları ortadan kaldırmalı,
gerçeği görmeli, konuşmaya başlamalıyız.
Çünkü bir sorunu, insanların tek başına savaştığı bir sorunu,
ortadan kaldırabilmemizin tek yolu,
hep beraber direnmektir.
Hep beraber, direnmektir...
Ve inanıyorum ki, biz bunu yapabiliriz.
Yapabileceğimize inanıyorum. Hepinize çok teşekkür ederim.
Az önce bir hayalim gerçek oldu. Sağolun. (Alkışlamalar)
Teşekkür ederim. (Alkışlamalar)