Tip:
Highlight text to annotate it
X
İşte oldu. Yaptık Bob! Hey, pardon biraz geç kaldık.
Bir saniye izin verin.
Hadi Bob, Hızlı düşün !
Pardon dostum!
"Çöküşteki Kültür" 'e hoşgeldiniz. Ben Peter Joseph.
Bu şov; toplum hakkında biraz şüpheci olmak isteyenler için yapıldı
belki siz de benim gibisinizdir.
Küresel toplum denilen bu deneyi gördükçe
bu küçük gezegen üzerinde bizlerin, "insan ailesi"'nin
organize olmayı seçme şeklinden huzursuzluk duyacak
hayalkırıklığı yaşayacaksınız.
Son dönem astronomu ve bilimsel düşüncenin savunucusu Carl Sagan
"Cosmos" isimli dizisinde şu soruyu sormuştu:
"Eğer galaxinin farklı bir yerinden gelen ziyaretçilerimiz olsa
ve bize dünyamızı yönetme şeklimizi sorsalar, insanlar arası ilişki düzeyinden
bile bahsetmeden, açıklayacağımız şeylerden
gurur duyarmıydık?
Dünyanın yarısının, 3 milyar insanın rezil bir yoksulluk içerisinde
olduğunu ya da basitçe hastalıklar yüzünden her birkaç saniyede
bir bireyin ölmekte olduğunu
ve bütün bunların ileri teknoloji çağında, yani her insanı kolayca
besleyebilecek, giydirip barındırabilecek ve saygın
bir yaşam standardı sağlayabilecek bir çağda gerçekleştiğini
nasıl açıklardık?
Küresel silahlanma yarışını ve son yüzyılda
230 milyon insanın anlamsız toprak, kaynak ve
dogmatik, anlamsız ideolojiler uğrunda birbirini
öldürmesi açıklamasını ne şekilde yapardık?
-
Baskın dürtülerimizi de bırakın, peki ya uygarlığımızın
tabanı olan ekonomik sistemimiz?
Paylaştığımız bu evi tek bir organizma olarak doğru düzgün yönetebilmek için
kendimizi organize etmek yerine, çocukça bölerek,
rekabet ederek ve birbirimizi sömürerek artık
zamanı geçmiş ve çevreyi yok edici bir oyun oynuyoruz.
Bu oyun geniş yelpazede vahşi sosyal davranışlara
sebep olmakla kalmayıp,
toplumun dengesizleşmesine ve sağlıklarımızın da
kötüye gitmesine sebep oluyor.
Bir birey olarak söylemekten üzgünüm ama
Gerçekten neye inandığınız umrumda değil ve saygı da duymuyorum.
Niye? Çünkü kendi inandıklarıma da saygı duymuyorum.
Günümüz geleneksel değerlerinin, kurumlarının,
sosyal yapılarının ya da genel uygulamalarının
yarın geçerli olacağıyla ilgili hiçbir kanıt yoktur.
Zamanın akışı içinde sabit kalabilen tek şey değişim kavramıdır,
kendimizle ve yaşadığımız dünyayla ilgili sürekli gelişen anlayışımızdır.
Bazıları bunun insan zekasının tanımı olduğunu düşünebilir.
Siz ne düşünüyorsunuz? Bilgimizin derecesi
ölçüsünde kırılganızdır.
Camdan dışarı baktığınızda kendinize sorun
Zekamı görüyorsunuz yoksa dogmamı?
Sürekli gelişen doğal düzenle birlikte serpildikçe
dinleyen ve yeniden yapılanma için çalışan bir kültürmü
ya da özellikle güç sahibi olanların çaresizce ve inatla
tüm insanlığın zararına dahi olsa
herşeyin aynı kalması için
çalışmalarınımı görüyorsunuz?
Bilirsiniz, sizin gibi bende
7 milyar kişilik bu ailenin yanlızca bir üyesiyim
ve birçok aile gibi, kabul etmesi bazen zor bile olsa
bazen işler çok kötüye gittiğinde müdahale etmemiz gerekir.
İzleyeceğiniz dizi; düşüşteki bir kültürü
kurtarma ümidiyle yapılmış bir müdahaledir.
Zeitgeist film üçlemesinin yaratıcısından
tüm zamanların en kötü reality şov'u:
The Real One
GMP Films Sunar
Çöküşteki Kültür
Rehberiniz Peter Joseph ile.
Birleşik devletler için seçim yılındayız bazıları için
bu tüm dünya için seçim yılı anlamına gelebilir.
Hala en baskın imparatorluk olarak Birleşik Devletler'in
politik sistemi geçtiğimiz on yılda 25 milyar dolardan fazla para harcadı.
Eğer yıllık olarak dağıtılsaydı Amerika'daki her evsiz insanı
barındırmaya ve beslemeye yetecek miktarda bir para.
Problemleri etkili bir şekilde bitirebilirdi.
Belki, sizde benim gibi, programın sonunda
bu paranın daha iyi harcanabilir olduğunu anlayacaksınız.
Beklendiği gibi 2012 yılı başkanlık seçimleri
gelmiş geçmiş en pahalı
ve sözde önemli seçimleri olma yolunda ilerliyor
üstelik devam eden borç, işsizlik sorunları ve
toplum içerisinde giderek artan eşitsizliğe rağmen.
Neyse ki, Ben ne sağ ne de sol ile
ne de adayların siyasi meziyetleri ile hiç ilgilienmiyorum.
Benim ilgilendiğim şey; kültürler içerisinde varolup,
çoğunluk tarafından iyi yaşam standartı ve
sosyal düzen getireceği düşünülerek
körlemesine kabul edilmiş
bu Küresel Demokrasi fikridir.
Beni ilgilendiren işte bu.
Yani, neden kimin başkan olacağına dair tartışmaktansa
bir adım geri çekilip daha geniş konuları gözden geçirmiyoruz?
Örnek olarak, bilmiyorum ama mesela
zaten neden bir başkana ihtiyacımız var?
Nedir bu, ortaçağ feodalizmi mi?
Kralların, diktatörlerin ve bir adama olağanüstü güçler vermenin
çağları kapandı sanıyordum. Aslında daha genel anlamda
halkın gerçek karar almada hiç söz hakkı yok iken
katılımsal demokrasinin var olduğunu iddia etmek
size de saçma gelmiyormu?
Oyla seçilenlerin, seçim kampanyalarında iddia ettikleri değişiklikleri
yapmaları için hiçbir yasal yolları olmadığı gerçeği çok kötü
ayrıca tarihi incelerseniz, ulaşacağınız bir gerçek
halkın refahının her zaman ikinci planda olduğunu, finansal
ve işsel çıkarların gölgesinde kaldığını görürsünüz.
Tabi ki bu yüzeysel bir bilgidir değilmi?
Neden ABD hükumeti halkın çıkarını tamamen hiçe sayarak,
özel bankacılık sistemine
aslında gerçekten hiçbir şey yaratmayan
ve 13 Trilyon dolar ödeyerek ayakta tuttuğu bir sisteme göz yumuyor.
Florida'da okyanısa sıfır 14 Milyon dolar değerinde eviniz var.
Sun Valley, Idaho'da yaz tatili yapıyorsunuz.
Senin ve eşinin milyonlarca dolar değerinde sanat koleksiyonu var.
Halkın geri kalanına kalan ise; sürekli artan borçlar,
iş kayıpları ve durgun bir ekonomi.
Para akışının herşeyi belirlediği "Büyüyen Ekonomi" adı altında
uydurduğumuz bu küçük aptal oyunu sürdürmeye devam edeceksek
öncelikle bu ekonomik sistemin bir düzeyde nasıl yürüyeceğiyle ilgili
biraz kafa yormak iyi fikir olurdu.
Yani, eğer sözüm ona zenginlerin vergilerini yükseltirseniz
iş verenlerin vergilerini yükseltmiş olursunuz
ve eğer amaç özel sektörün gelişmesiyse
bu gelişmeyi yaratabilmenin en iyi yolu
iş yaratanlara sermayeyi hazineyle birlikte bırakmak zorundasınız.
Banka kurtarmaya harcanan bu para ev sahiplerinin borçlarını
rahatlatmak için harcansaydı ve Goldman Sachs
JP Morgan ve tüm diğer teknik olarak
anlamsız, faydasız finansal kuruluşlar hakettikleri başarısızlık
ve iflasla başbaşa bırakılsalardı ve aynı zamanda
tüm ABD bankacılık sistemi ulusallaştırılsaydı
ABD ekonomisinin belki bir şansı olabilirdi. Nedenmi?
Çünkü bankaların gerçekte hiçbirşeye katkısı olmaz. İş sahibi insanların olur.
Bu tarz bir sistemde büyüme istiyorsanız, işlere ihtiyacınız vardır.
İşlere ihtiyacınız varsa talep ihtiyacınız vardır. Ve talep demek
harcayabilecek parası olan insan demektir.
Halkın borcunu hafifleterek
ekonomik büyüme için doğru tohumları ekmiş olursunuz.
Olabildiği kadar açık görünse de, belirtmek gerekir;
Bu kurtarmalar ABD ekonomisine fayda sağlamakla alakasızdır,
ve dünyadaki diğer tüm yaralı ekonomiler için
hiçbir fayda sağlamaz.
Neden? Çünkü demokrasiyi değil, plütokrasiyi yaşıyoruz.
Dolayısıyla gerçek güç sahipleri sahnedekiler değil, perdenin arkasındakilerdir.
İş dünyasının ve finansın güçleri sadece bu ülkeye sahip olup yönetmekle kalmaz
tüm gezegene sahip olmaktadır;
ve bu bir komplo değildir. Bu bir değer-sistemi bozukluğudur.
Dolar işaretini her bitki örtüsüyle, her toprak parçasıyla
ve bırakın bireylerin iş gücü olarak yaşayabilmeleri için değerlerinin yargılanmalarını
her fikir ve icat ile bile bağdaştırdığımız sürece
bütün bu yaşananlardan daha fazlasını bekleyemeyiz zaten.
Uygarlığın başlangıcından beri
güce sahip olanlar değer yargılarıyla oynayıp, para aracılığıyla kaynakları
kontrol ederek çoğunluğun çıkarlarını sınırlamayı başardılar,
kendilerine karşı olan süreçleri bile kontrol etmeyi başardılar.