Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri: Emre Kazan Gözden geçirme: Ramazan Şen
Büyürken neden ailemin koydukları
kurallara uymam gerektiğini hiç anlamadım.
Anne neden çimleri ben biçmek zorundayım?
Neden ödev bu kadar önemliydi?
Neden yulaf ezmesine jöleli şeker ekleyemem?
Çocukluğum böyle sorularla geçti.
Çocuklukla ilgili normal şeyler,
nedenini tam olarak anlamasam da en iyisi ailemi dinlemekti.
Böyle davranmaları eleştirel düşünmemi istemediklerinden değil.
Onların ebeveynlikleri daima kardeşlerimin dünyaya gelmesi
ve benim dünyanın gerçekliklerini anlamam arasındaki tansiyonu dengelerken
mevcut durumun kaçınılmaz olduğunu asla kabul etmemeyi sağlamakla geçti.
Daha sonra anladım ki, özünde,
bu bilinçli bir eğitim şekliydi.
Benim en sevdiğim eğitimcilerden Brezilyalı yazar ve eğitimci Paulo Freire,
eleştirel düşünebilmek ve insanlığın ortak paydasına dahil olabilmek için
eğitime ihtiyaç olduğunu açıkça belirtir.
En ünlü kitabi olan "Ezilenlerin Pedagojisi" adlı kitabında:
"Hiç kimse başkasının insan olmasını engellerken
gerçekten insan olamaz."
Son zamanlarda bunu çok düşünüyorum, bu insanlık fikrini.
Ve kimin tamamen insan olarak algılanma
ayrıcalığına gücü yettiğini düşünüyorum.
Geçtiğimiz birkaç ay boyunca,
sivil siyahi adam ve kadının yasa dışı infazcı ve polis tarafından
öldürülmesini tüm dünya izledi.
Bu olaylar ve onlardan sonra meydana gelenler
beni çocukluğuma geri götürdü.
Ve ailemin Amerika'da siyahi bir çocuk yetiştirirken aldığı kararları
ve yetiştirme tarzlarını küçükken anlayamasam da şimdi anlıyorum.
Gece eve gelebileyim diye, çocukluğumun bir kısmını
çıkarıp atmak zorunda hissetmelerinin ne kadar zor olduğunu,
ne kadar adaletsizce hissettirdiğini düşünüyorum.
Örneğin, bir gece,
12 yaşlarındayken başka bir şehre geziye giderken
arkadaşlarımla Super Soaker alıp
otelin park alanını su dolu savaş alanımız haline getirmiştik.
Arabaların arkasında saklandık,
sokak lambaları arasında oluşan karanlıkta koştuk,
kaldırım boyunca her yerde kahkahalar attık.
Ama 10 dakika içinde
babam dışarı geldi, kolumu yakaladı
ve beni alışılmadık bir şekilde tutarak odamıza götürdü.
Arkadaşlarımın önünde beni
nasıl rezil ettiği hakkında bir kelime edemeden
benim ne kadar da saf olduğumu söyleyip alay etti.
Gözlerime baktı, suratı korkuyla doluydu
ve bana: "Oğlum üzgünüm
ama beyaz arkadaşların gibi davranamazsın.
Silahla ateş ediyormuş gibi yapamazsın.
Karanlıkta koşamazsın.
Dişlerin hariç hiçbir şeyi gizleyemezsin." dedi.
Şimdi ne kadar korkmuş olduğunu anlıyorum,
gecenin boşluğuna ne kadar kolay düşebileceğimi
ve bazı insanların bu suyu bizi.
sürükleyip atmak için bir neden sayabileceğini.
Tüm hayatım boyunca beni boğan sözler şöyleydi:
Ellerini hep görebilecekleri yerlerde tut, çok hızlı hareket etme,
güneş battığında kapüşonunu çıkar.
Ailem beni ve kardeşlerimi öğütlerinin zırhlarıyla,
bir okyanus dolusu alarmla korudurlar ki birisi gelip soluğumuzu çalmasın,
bu deriyi bir hatıra yapmasınlar diye.
Böylece bir tabut ya da beton değil, çocuk olabilirdik.
Ve bunun bizi herkesten daha iyi yapacağını düşünmediler
sadece bizi hayatta tutmak istiyorlardı.
Tüm siyahi arkadaşlarım da aynı öğütle yetişti.
Bize anlatılan, yeterince büyüdüğümüzde
yere çakılacak bir çivi yerine konacağımız,
insanların deri rengimizi korkulacak bir şey olarak göstereceğiydi.
Peki, bir çocuğun
bir çocuk olamayacağını bilerek büyümesi onu nasıl etkiler?
Ergenlik hevesleri, nefesin için çok tehlikelidir,
meraklı olamazsın,
yanlış yapma lüksüne sahip değilsindir.
Birilerinin kesin önyargısı,
senin bir sabah uyanmama nedenin olabilir.
Ama bu bizi tanımlayan şey olamaz.
Çünkü, bizim ebeveynlerimiz bizi büyütürken bize
vücudumuzun kurşun için değil, uçurtma uçurmak, ip atlamak
ve karnımız çatlarcasına gülmek için olduğunu öğrettiler.
Elimizi sınıfta nasıl kaldıracağımızı
-teslim olmak için değil-
ve dünyada değersiz olduğumuz fikrini
bırakmamız gerektiğini öğreten öğretmenlerimiz vardı.
Ne zaman siyahların hayatı önemli dediğimizde, diğerlerininki önemsiz olduğundan değil,
sadece korkmadan yaşamaya hakkımız olduğunu doğrulamak istiyoruz.
Çünkü birçok şey, bize tersini söylüyor.
Öyle bir yerde yaşamak istiyorum ki,
ne oğlumun orada suçlu olduğuna inanılsın,
ne de elindeki oyuncak oyuncaktan başka bir şey olsun.
Ayrıca, dünyayı yeniden kuramayacağımız inancını reddediyorum.
Öyle bir yer ki, bir çocuğun adının
ne tişörte ne de mezar taşına yazılmak zorunda olduğu ve
bir insanın değerinin
akciğerleri olmak dışında başka bir şeyle belirlenmediği
her birimizin nefes alabileceği bir yer,
Teşekkür ederim
(Alkış)