Tip:
Highlight text to annotate it
X
Bu Barselona'dan Marcos. Ama herhangi bir yerde herhangi birisi de olabilirdi.
Birazdan başına gelecek olan şey, dünyanın her köşesinde, ofislerde, evlerde hergün tekrarlanıyor.
Yazıcısındaki bir parça bozulmuş ve üretici Marcos'u teknik desteğe yönlendiriyor.
Teknisyen bir teşhis koyabilir, ama bunun maliyeti bile 15 Euro + KDV
Bunun parçalarını bulmak iyice zorlaştı.
Tamir etmeye değmez
Tamir ettirmek sana 110-120 Euro'ya patlar
Yenisini 39 Euro'ya bile bulabilirsin.
Sana yeni bir yazıcı almanı öneririm.
En iyisi yenisini al.
Üç satıcının da yeni bir yazıcı almayı önermesi tabii ki tesadüf değil
Eğer kabul ederse, Marcos 'kasıtlı eskitme'nin kurbanları arasına katılacak;
yani tüketim toplumumuzun kalbindeki gizli mekanizma.
Hayatlarımız kredi çekerek ya da borç alarak aslında ihtiyacımız olmayan şeyleri tüketmekle geçiyor gibi.
Büyüme ekonomisinin gölgesi altında yaşadığımız toplum
ihtiyacı olduğu için değil, sadece yaratmak için yaratıyor.
Tüketici satın almazsa, ekonomimiz büyümeyecek.
'Kasıtlı eskitme': Tüketiciyi biraz daha yeniyi, gerekenden biraz daha önce
almak üzere şekillendirmek.
Bu film; üreticilerin talebi arttırmak adına
ürünlerin ömürlerini kasıtlı olarak
kısaltmaya başladıkları 1920'lerden beri
'kasıtlı eskitmenin' hayatımızı nasıl etkilediğini anlatıyor.
Ampulün kullanım ömrünü 1.000 saate düşürmeye karar verdiler.
Tasarımcıların ve mühendislerin yeni değer ve gayeleri nasıl belirlediklerini ortaya koyacağız.
çizim tahtasına geri dönmek ve daha az dayanıklı bir şeyle ortaya çıkmak
o şeyleri kuruyorlar, zaman belirliyorlar, sonunda siz onları satın aldığınızda, onlar çoktan tüketilmiş oluyorlar.
Yeni nesil tüketiciler üreticileri sorgulamaya başladı!
Çevreye etkisi olmaksızın...
... 'kasıtlı eskitme' olmayan bir ekonomi mümkün mü?
Gelecek nesiller bizi asla affetmeyecekler, gelişmiş ülkelerdeki insanların kullanıp atmaya odaklanmış yaşam biçimlerini öğrenecekler.
Ampul komplosu
Livermore, California'ya hoş geldiniz; dünyanın en uzun süre yanan lambasının yuvasına.
Benim adım Lynn Owens ve ampül komitesinin başkanıyım.
İtfaiyede asılı duran ampulün kayda değer şekilde anlamlı bir ampul olduğunu keşfettiğimizde 1972 yılıydı.
Livermore İtfaiyesi' ndeki ampul 1901 yılından beri sürekli yanmakta.
İronik ama bu ampul çoktan 2 webcam eskitti.
2001'de, ampul 100 yaşını geldiğinde, Livermore halkı büyük bir yaş günü partisi düzenledi.
Amerikan sitili.
Sanırım biz 200 kişi getirebilirsek mutlu olurduk ve sonunda 900 kişi katıldı.
Bir ampule "İyi ki doğdun" şarkısı söyleyebilecek birini hayal edebiliyor musunuz?
Aslında, biz kimsenin söyleyeceğine inanmamıştık ama oldu; söylediler.
Ampulün hayatına başladığı yer; 1895 yılında üretildiği
Shelby adındaki Ohio kasabası.
Oldukça ilginç kadınlar tarafından bir araya getirilmiş.Kadınlardan birkaçının ve
ve firmayı kuran bazı adamların fotoğrafları da var.
Filaman (ampulün içinde yer alan ve ışık veren iletken tel), Adolphe Chaillet tarafından icat edildi.
İcat ettiği filamanı uzun süre dayanacak şekilde tasarladı.
Neden onun filamanı bu kadar dayanıklı? Bilmiyorum. Bu onun yarattığı bir gizemdi ve onunla beraber öldü.
Chaillet'in uzun ömürlü filamanının formülü ampul tarihindeki tek gizem değil.
Daha büyük bir gizem mütevazi ampulün 'kasıtlı eskitme'nin nasıl ilk kurbanı olduğudur.
1924 yılbaşı arifesi özel bir gündü.
Cenova'da bir arka odada takım elbise giyen adamlar gizli bir plan kurmak için buluştular.
Onlar dünyanın ilk küresel kartelini kurdular.
Amaçları ampul üretimini idare altına almak
ve dünya pazarını aralarında bölüşmek.
Kartele Phoebus ismi verildi.
Phoebus, America ve Avrupa'daki ana ampul üreticilerini
ve hatta Asya ve Afrika'daki uzak kolonileri içeriyordu.
Patentleri değiştirip, üretimi kontrol edebilir
ve üstelik tüm tüketimi kontrol edebilirlerdi.
Ampullerin daha sık değiştirilmesi şirketlerin yararı***ır.
Uzun süre dayanan ampuller iktisadi bir sakıncadır.
Önceleri, üreticiler ampullerin uzun ömürlü olmasına uğraştılar.
21 Ekim 1871'de, deneyler sonuç verdi; nispeten muazzam dirençli ...
küçük ölçek ampul üretildi.
Bu sonuçtan sonra yüksek istikrara sahip filaman,
Thomas Edison'un ilk ticari ampulü, 1881'de 1.500 saat doldurdu.
1924 de Pheobus karteli kurulduğunda, üreticiler ömrü 2.500 saate varan ampullerinin reklamını yaptılar ve ne kadar uzun ömürlü olduğunu vurguladılar.
Phoebus'un üyeleri şöyle düşündüler:
"Ampullerin ömürlerini 1.000 saat ile sınırlandıralım."
1925 yılında, teknik olarak akkor halindeki bir lambanın yanacağı süreyi düşürecek,
'1.000 saatlik ömür komitesini' tayin ettiler.
80 yıldan fazla bir süre sonra, Berlin'li tarihçi Helmut Hoge,
karteli kuran üyelerin kurum içi belgelerinde gizlenmiş komitenin çalışmalarını ortaya çıkardı.
Hollanda'daki Philips gibi.
Almaya'dan Osram,
ve Fransa'dan Compagnie şirketi.
Burada elimizde bir kartel belgesi var:
"Genel Aydınlatma Hizmetinin ortalama ampul ömrü...",
"teminat altına alınmamalı, yayınlanmamalı ya da 1.000 saatten..."
"başka bir teklif verilmemelidir."
Kartelin baskısı altındaki
üye şirketler 1.000 saat kuralını karşılayacak daha çürük ampuller
yaratmak için deneyler gerçekleştirdiler.
Kartel üyelerinin kurala uymaları için ampul üretimi titizlikle izlendi.
Bir ölçüt, birçok farklı ampulün bağlandığı
birçok rafı olan bir deney düzeneği kurmaktı.
Böylece Osram şirketi ampullerin ne kadar uzun süre dayandıklarını kayıt altına alabiliyordu.
Pheobus, kurallarını detaylı bir bürokrasi üzerinden dayatıyordu.
Üyeler, aylık tüketim raporu hedeflerini gerçekleştiremediklerinde ağır şekilde cezalandırılıyordu.
Burada 1929 yılındaki cezaların bir listesi var;
örneğin; burada bir ampulün ömrü 1.500 saat olduğunda
şirketlerin ne kadar İsviçre Frank'ı ceza ödemeleri gerektiğini gösteriliyor.
'Kasıtlı eskitme' uygulandığı müddetçe
kullanım ömrü düzenli şekilde düştü.
Sadece 2 yıl içinde kullanım ömrü 2.500 saatten
1.500 saatin altına kadar düştü.
1940'larda kartel amacına ulaştı:
1.000 saat ampuller için standart kullanım ömrü haline geldi.
1932 yılında bunun ne kadar cazip olduğunu anlayabiliyorum.
O zamanlarda sürekliliğin kayda değer bir konu olmadığını
zannediyorum çünkü; onların içinde bulunduğumuz gezegene sonu olan bir
ham madde kaynağı olarak baktıklarını sanmıyorum.
Gezegene bolluk içindeki bir kaynak gözüyle bakıyorlardı.
Şu işe bakın ki, ampul her zaman fikirlerin ve yeniliklerin simgesi olmuştur
oysa aynı zamanda 'kasıtlı eskitme' nin de ilk ve en iyi örneklerinden biridir.
Bunu izleyen yıllar boyunca
mucitler yeni ampuller için düzinelerce patent doldurdular;
100.000 saat dayanacak bir tanesi de bunlara dahildi.
Hiçbiri genel pazara ulaşamadı.
Resmi olarak Phoebus asla var olmadı, ancak izleri her zaman oradaydı.
Stratejileri düzenli olarak isim değiştirmek oldu.
"Uluslararası Enerji Karteli" ismini ve başka bazı isimleri kullandılar.
Esas nokta şu ki; fikir hala uygulamada kalmaya devam ediyor.
Barcelona'da Marcos, tezgahtarların yazıcıyı değiştirme
tavsiyelerini dinlemedi.
Tamir etmeye karar verdi.
Ve internet üzerinde, yazıcısına aslında
ne olduğunu keşfeden birini buldu.
"Bu yazıcıların küçük kirli sırrı"
Çıktıyı almaya çalışırken "yazıcı parçalarından birinin değişimi gerekiyor" uyarısını aldım.
Bunun üzerine kendi kendime tamir etmeye karar verdim.
Merhaba Marcos. Mesajını aldım.
Marcos videoyu yapan kişiyle iletişime geçti.
Yazıcının alt tarafında kullanılmış mürekkebi emen bir depo var.
Bir yazıcının düzenli olarak yazıcı başlıklarını temizlemesi gerek.
Bunun için en altta yer alan bir süngere mürekkep damlacıklarını atmalı.
Ama yazıcı belli miktarda mürekkep damlası salmaya programlanmış.
Önceden belirlenmiş olan damla sayısına ulaşınca, yazıcı süngerin mürekkep dolu olduğunu sanıyor ve çalışmayı kesiyor.
Açıklamaları da sözde bunun masanızın mürekkeple kirlenmesine engel olmak istemeleri.
Ama bence esas problem daha büyük. Teknolojinin çalışma mantığında. Bozulmak için tasarlanmış.
'Kasıtlı eskitme'; seri üretimin başlaması ve tüketim toplumu ile
aynı zamanda ortaya çıktı.
Sorun şu ki; ürünlerin daha kısa süre dayanacak şekilde tasarlanması
sanayi devrimi döneminin bir sembolüdür.
Yeni makineler çok daha ucuza mâl ediyorlardı.
Bu tüketiciler için harika bir şeydi
Ama tüketiciler makinelere yetişemiyorlardı.
Çok fazla üretim vardı.
1928'in başlarında etkili bir reklam dergisi
eskimeyi reddeden bir ürünün 'sanayinin trajedisi' olduğunu haber veriyordu.
Aslında seri üretim bir çok ürünü kolayca ulaşılabilir kıldı.
Fiyatlar düştü ve birçok insan ihtiyaçtan ziyade zevk için alışveriş yapmaya başladı.
Ekonomi hızla büyüyordu.
BORSA DÜŞTÜ! PANİK BAŞLIYOR!
1929'da yeni gelişmekte olan tüketim toplumu durma noktasına geldi.
Wall Street çöktügünde ABD derin bir ekonomik bunalıma girdi.
Issizlik korkutucu boyutlara ulasti.
1933'te isgücümüzün 1/4'ü issizdi.
Insanlar artik alisveris yapmak için değil, is ve yiyecek bulmak için kuyruklar olusturuyordu.
Ekonomiyi yeniden ayağa kaldirmak için yapilmasi gerekene iliskin radikal teklif New York'tan geldi.
Parlak bir emlakçi olan Bernard London 'kasıtlı eskitme'nin kanuni olarak zorunlu hale getirilmesiyle
krizden kurtulmayi öneriyordu.
İlk defa 'kasitli eskitme' kavrami yazili hale geliyordu
Bernard Londan'in teklifi;
her ürüne belirli bir ömür verilmesini ve bu süre sonunda
ürünlerin kanunen çalışamaz kabul edilmesini öneriyordu.
Tüketicilerin çalışamaz hale gelen ürünleri devlet kurumlarina iade etmeleri ve
orada ürünlerin yok edilmeleri öngörülüyordu.
Sermaye ile iş gücü arasında bir denge kurmaya çalışıyordu.
Böylece; yeni ürünler için her zaman bir pazar bulunacak,
her zaman isgücüne ihtiyaç olacak ve sermaye ödüllendirilecekti.
Bernard London; kanunla düzenlenmis 'kasitli eskitme' sistemiyle
sanayinin carklarinin dönmeye devam edecegine,
insanlarin tüketmeye devam edecegine ve herkesin bir isi olacagina inaniyordu.
Giles Slade fikrin arkasindaki kisiyi arastirmak için New York'a geldi.
Bernard London'in 'kasitli eskitme'yi
sirf kâr amaçli olarak mi yoksa
issizlere yardim etmek için mi önerdigini anlamak istiyordu.
Dorothea Weitzner; 1930'larda ailesiyle birlikte olduğu bir zaman
Bernard London ile tanışmasını hatırlıyor.
-Bana hangisinin o olduğunu söyleme -Tamam. Tamam.
-İlginç değil mi? Evet.
Gerçekten entellektüel görünüyor.
-Ve Bernard London ile 1933'te tanıştınız... -Ben 16 - 17 yaşlarındayken.
Annem ve babamın neredeyse bir zeplin boyutunda bir Cadillac'ları vardı.
Arabayı, bir şoför gibi, annem sürüyordu ve babam önde oturuyordu.
Bay ve Bayan London büyük limuzinin arkasındalardı.
Babam Bay London'ın felsefesini bana anlatması gerektiğini söyledi.
Çok ilginç bir adamdı.
Ve bana birkaç kelimeyle depresyonu azaltacak fikrini anlattı.
Ekonomik olarak çok karışık bir durumdaydık, bugünden bile kötüydü.
Bu fikirde takıntılıydı,
resimlerine takıntılı bir ressam gibi, anladınız mı?
Gerçekten arabada bana
teorisinin çok radikal olmasından korktuğunu fısıldadı.
Ancak; Bernard London'ın teklifi yok sayıldı
ve kanuni zorunlulukla 'eskitme' hiçbir zaman uygulanmadı.
20 yıl sonra, 1950'lerde, fikir tekrar ortaya çıktı, ama bir önemli değişiklikle:
Tüketicileri 'kasıtlı eskitmeye' zorlamak yerine,
tüketicileri onunla kandıracaklardı.
Kasıtlı eskitme:
tüketicinin, gerektiğinden biraz daha yeni
gerektiğinden biraz daha iyi bir şeye, gerektiğinden daha kısa zamanda sahip olma isteğini kullanmak.
Bu Brooks Stevens'ın sesidir.
Savaştan sonraki Amerika'da 'kasıtlı eskitme'nin müridi.
Bu göze çarpan tasarımcı; ev gereçlerinden,
arabalara ve trenlere kadar herşeyi yarattı, zihninde her zaman 'kasıtlı eskitme' vardı.
O zamanların ruhuna, Brook Steven'ın tasarımları hız ve çağdaşlık taşıdı.
Yaşadığı ev bile ilginçti.
Bu babamın tasarladığı ve benim de içinde büyüdüğüm ev.
Banliyöde inşa edilmeye başladığında, herkes yeni bir otobüs durağı olacağını düşünmüştü,
çünkü geleneksel evler gibi görünmüyordu.
Yeni bir ürün tasarlarken babam için en önemli şeylerden biri,
her zaman bir fikir ortaya koymasıydı. Her zaman tüketiciye
satın alma ilhamı verme isteğiyle yaratılmamış ürünlerden rahatsız oldu.
Avrupalıların geçmişteki yaklaşımlarından farklı olarak;
-ki onlar en iyi ürünü yapıp, sonsuza kadar kullanılabilmesi için uğraşmışlardı
öyle ki gerçekten iyi bir kıyafet aldığınızda onunla neredeyse evlenmiş olur ve gömülebilirdiniz
ve asla yenisini almanız gerekmezdi-
Amerika'daki yaklaşım Amerikan tüketicisini mutsuz etmekti;
bir süre keyifle kullandığı ürünleri
sonunda ikinci ele gönderip,
olabilecek en yeni görüntüye sahip olan, en yeni ürünü alırdı.
Brooks Stevens bütün Amerika'yı dolaştı ve 'kasıtlı eskitme'yi konuşmalarıyla destekledi.
Yaklaşımı o zamanların İncil'i haline geldi.
Amerika'nın Stilistlerine Teşekkürlerle...
Hem kadınlar, hem erkekler eşyaların görüntülerine artan bir ilgi göstermeye başladılar.
Tüm İlgilerini yeni, güzel ve gelişmiş ne varsa hevesle ona verdiler.
Tasarım ve pazarlama tüketicileri etkileyerek her zaman en son modeli alma tutkusuna sürükledi.
Babam hiçbir zaman, bilerek bozulacak
ya da eskiyecek ya da zamanla bir sebepten fonksiyonunu kaybedecek bir ürün tasarlamadı.
'Kasıtlı eskitme' tamamen tüketicilerin takdiridir.
Kimse tüketicileri dükkana gidip bir ürünü almak için zorlamıyor.
Biliyorsunuz, bunu özgür iradeleriyle yapıyorlar. Bu onların seçimi.
Sınırsız tüketimle gelen Özgürlük ve Mutluluk.
1950'lerdeki Amerikan yaşamı
bugün bildiğimiz tüketici toplumunun tabanını oluşturdu.
Görüyorsunuz, 'kasıtlı eskitme' olmadan bu yerler var olamazdı.
Hiçbir ürün olmazdı, sanayi olmazdı,
tasarımcılar, mimarlar olmazdı.
satış görevlileri, temizlikçiler olmazdı.
güvenlik görevlileri olmazdı.
Hiçbir iş olmazdı!
Peki, mobil telefonlarınızı hangi aralıklarla değiştiriyorsunuz?
18 ayda bir - Yılda bir. - Yılda bir. -Yılda bir?
Bugünlerde, kasıtlı eskitme
tasarım ve mühendis okulları müfredatının ayrılmaz bir parçasıdır.
Boris Knuf 'ürün yaşam döngüsü' kavramı hakkında ders veriyor.
'Kasıtlı eskitme' için modern bir yorum.
Sizin için alışverişe gittim,
birkaç şey aldım; bir tava
tuz, gömlek, bir gömlek daha
Öğrenciler tek bir amaçla yönetilen bir işletme dünyası için nasıl tasarım yapacaklarını öğreniyorlar;
sıklıkla ve sürekli tekrarlanan satın alma.
Yapacağım şu; bunları size vereceğim ve siz de bu ürünlerin kullanım sürelerinin ne zaman dolacağını düşündüğünüzü,
ne kadar uzun ömürlü olduklarını düşündüğünüzü söyleyeceksiniz.
Tasarımcılar hangi şirket için çalıştıklarını anlamak zorundalar.
İşletme modeline şirket karar verir.
Hangi sıklıkla ürünümüzü yenilemek istiyoruz?
Tasarımcılara bir talimat veriliyor ve onlar da ürünü kendilerine verilen
model çerçevesinde anlamak ve çalıştıkları müşterinin
işletme stratejisine göre tasarlamak zorundalar.
Büyüme; ekonomimizin kutsal kasesi olduğundan beri,
'kasıtlı eskitme'; batı dünyasının 1950'lerden itibaren yaşadığı
sağlam ekonomik büyümenin kökenini oluşturdu.
Büyüme toplumunun mantığı sadece taleple buluşmayı büyütmek olamaz;
büyümek için büyümek, üretimde kontrolsüz büyümek
bu bakış açısı tüketimde sınırsız büyümeyle makul hale getirildi.
Serge Latauche tanınmış bir büyüme toplumu eleştirmenidir
ve büyüme toplumunun mekanizmaları konusunda oldukça çok yazı kaleme almıştır.
Üç önemli öğe; reklam, kasıtlı eskitme ve kredidir.
Son kuşaklarda
görülüyor ki; bizlerin hayattaki görevimiz, sadece bir şeyleri kredi alarak tüketmek, borç para alarak
aslında ihtiyacımız olmayan şeyleri satın almaktır. Bu bana hiç mantıklı gelmiyor.
Yapılan eleştiriler gösterdi ki büyüme toplumu uzun vadede sürdürülemez;
çünkü, (büyüme toplumu) çelişki üstüne kurulu.
Sonlu gezegende sonsuz büyümenin olası olduğunu düşünen kimse
ya çılgındır ya da bir ekonomisttir.
Sorun da şu ki; hepimiz birer ekonomist olmuş durumdayız.
Neden dünyanın herhangi bir yerinde her 3 dakikada bir,
yeni bir ürün yaratılıyor? Bu gerçekten gerekli mi?
Politikacılar ekonomiyi baştan başlatmak için en iyi yolun alışveriş yapmak veya tüketmek olduğunu söylediklerinde
birçok insanın artık bir şeylerin değişmesi gerektiğini fark ettiğini anladığını düşünüyorum.
Büyüyen Toplum ile birlikte artık hepimiz sürücüsü olmayan,
alabildiğine hızla ilerleyen ve en sonunda bir duvara çarpacak
ya da uçurumdan aşağı yuvarlanacak bir yarış arabasının içindeyiz.
Değişik yazıcıların sevis kılavuzlarını incelerken,
Marcos birçok yazıcının ömrünün
mühendisler tarafından daha başlangıçta
- Ürün ömrü: 18,000 sayfa.
-5 yıllık kullanım
yazıcının içine yerleştirilen bir çip sayesinde belirlendiğini fark etti.
Çok sayıda çıktı depolayabilen EEPROM adında bir çip buldum.
Önceden tanımlanmış çıktı adedine ulaştığınızda yazıcı kitleniyor.
Beyaz Takım Elbiseli Adam
Mühendisler kullanılamaz hale gelecek ürünler tasarlamak hakkında nasıl hisseder?
Bu ikilem 1951de çekilen bir filmde ortaya çıktı.
Genç bir kimyacı çok dayanıklı bir iplik icat ettiğinde,
büyük bir gelişme kaydedildiğine inanır.
DAYANIKLI İPLİK FABRİKALARI KORKUTUYOR
Ama herkes onunla aynı fikirde değildir ve mutsuzdurlar
ve kısa zamanda kendini, yalnızca fabrika sahiplerinden değil, aynı zamanda işçilerden de kaçarken bulur;
hepsi işlerini kaybetmekten korkmaktadır.
Bu gerçekten çok ilginç ve bana tekstil sanayinde gerçekten olmuş bir şeyi hatırlatıyor.
1940'ta kimya devi Dupont devrim niteliğindeki sentetik kumaşı duyurdu; naylon.
Kadınlar uzun süre kullanılabilen çorapları seviçle karşıladılar. Ama bu sevinç kısa sürdü.
Babam savaştan önce ve sonra DuPont'ta Naylon Bölümünde çalıştı.
ve bana naylonun çıkış hikayesini,
çorapları nasıl sürekli denediklerini,
eşleri ve sevgililerine denetmeleri
için bölüm çalışanlarından çorapları evlerine götürmelerinin istendiğini anlattı.
Babam bu çoraplardan anneme getirdi ve
annem de ilk ürünler çok dayanıklı olduğu için çok mutlu oldu.
DuPont kimyagerlerinin bu başarılarından gurur duymaları için haklı nedenleri vardı.
Erkekler bile naylon çorapların dayanıklılığını deniyorlardı.
Ama bir sorun vardı; çoraplar çok uzun ömürlüydü.
Kadınlar çorapları kaçmayacağı ve sürekli yeni çorap almaları gerekmeyeceği için çok mutluydular.
Ne yazık ki, bu aynı zamanda üretici firmaların çok fazla çorap satamayacağı anlamına geliyordu.
DuPont; Nicole Fox'un babasına ve iş arkadaşlarına yeni talimatlar verdi.
Bölümdeki adamlar için, bu; yazı tahtasının başına geri dönmek,
iplikleri daha az dayanıklı hale getirip,
daha narin bir ürünle; kaçabilecek çorapla ortaya çıkmaktı.
Böylece, çoraplar bu kadar dayanıklı olmayacaklardı.
Dayanıklı naylonları yapan kimyacı, zamanın gereklerine uydu ve
bu sefer yeteneğini, naylonu daha az dayanıklı hale getirmek için kullandı.
Uzun ömürlü iplik fabrikadan kayboldu, aynen sinemadaki gibi...
Bu buluş kontrol altında olmalı.
Tamamen kontrol altında!
Eğer kontratın iki katını istiyorsanız, ödeyeceğiz.
Çeyrek milyon?
Sadece geri çekmek için mi? -Evet
DuPont'taki kimyager bir ürünün ömrünü bilerek azaltma konusunda nasıl hissetmiştir?
Büyük ihtimalle, mühendisler için, iyi bir ürün yapmak için o kadar çalıştıktan sonra
yeteneklerini kalitesiz ürünler yapmak için
kullanmak zorunda kalmak rahatsız edici olmuştur.
Ancak bi yandan; bu dışarıdan bir bakış açısı;
muhtemelen onların sadece yapılması gereken bir işleri vardı;
ürünü daha dayanıklı ya da daha az dayanıklı hale getirmek; işleri buydu.
Mühendisler için ahlak ilkelerinin karmaşık olduğu bir zamandı.
'Kasıtlı eskitme'yle birlikte gelen bu çelişkiler
onları, en temel etik anlayışlarını gözden geçirmeye sevk etti.
Bir yanda hiç bozulmayacak, kalıcı,
uzun süre kullanılabilir ürünler yapmaları gerektiğine inanan eski moda mühendisler vardı
ve diğer tarafta da pazar tarafından yönlendirilen,
elden en kolay çıkarılabilecek ürünleri yapmakla ilgilenen, yeni moda mühendisler vardı.
Ve bu tartışma yeni moda mühendislerin galibiyeti ile sonuçlandı.
'Satıcının Ölümü'
'Kasıtlı eskitme' yalnızca mühendisleri etkilemedi;
sıradan tüketiciler de etkilendiler ve yaşamakta oldukları hüsran Arthur Miller'ın klasik haline gelmiş 'Satıcının Ölümü' eserinde ses buldu.
Satıcının Ölümü
Willy Lomax gibi, tüm tüketiciler, hiç faydası olmasa da, şikayetlerini sıralayabilirler.
Kırılıp, bozulmadan önce bir eşyam olsun isterdim.
Her zaman bir sorun çıkıyor.
Arabanın parasını henüz ancak ödeyebildim ve neredeyse kullanılamaz durumda.
Bu buzdolabı delice elektrik tüketiyor!
Bu aletlere zaman koyuyorlar, bozulma zamanını planlıyorlar.
Sonunda kredilerini ödeyebildiğinde de bozulmuş oluyorlar!
Tüketicilerin çok az bir kısmı, demir perdenin ardında,
Doğu Bloku ülkelerinde
'kasıtlı eskitme' olmayan bir ekonominin varlığından haberdardı.
Komünist ekonomi; serbest pazar kuralları tarafından değil,
merkezi olarak devlet tarafından yönetiliyordu..
Verimsizdi ve sürekli yetersiz kaynak sıkıntısı ile mücadele ediyordu.
Böyle bir sistem içerisinde 'kasıtlı eskitme' anlamsızdı.
En verimli komünist ekonomi olan eski Doğu Almanya'da
kanuni düzenlemeler soğutucuların ve çamaşır makinelerinin
25 yıl boyunca çalışabilmelerini şart koşuyordu.
1985'te bu DDR-dolabı satın aldım. Şimdi 24 yaşında.
Ampulü de aynı yaşta, hiç değiştirmedim. 25 yaşında.
1981'de Doğu Almanya bir lamba fabrikası uzun ömürlü lamba üretimine başladı.
Batılı müşteriler bulmak üzere; ürettikleri uzun ömürlü ampulü
Uluslararası Aydınlatma Fuarı'na götürdüler.
1981 Hanover'de Doğu Almanyalılar bir fuarda ampulu tanıttıklarında,
batılı araştırmacılar "Kendinizi işsiz bırakacaksınız" demişlerdi.
Doğu Almanların cevabı; "Tam tersine...
...kaynaklarımızı idareli kullanarak ve tungsten'i boşa harcamadan
işlerimizi koruyacağız." oldu.
Sonu batı bu lambayı reddetti.
1989'da Berlin Duvarı yıkıldı. Fabrika kapandı.
ve Doğu Almanya'nın uzun ömürlü lambası üretimden kalktı.
Şimdi sadece sergilerde ve müzelerde görülebiliyor.
Berlin Duvarının yıkılmasından 20 yıl sonra, bugün,
Doğu'daki tüketiciler de en az Batı'dakiler kadar sınır tanımaz hale geldiler.
Ama günümüzün internet çağında bir fark var;
tüketiciler 'kasıtlı eskitme' ile mücadele ediyorlar.
Ses getiren lk filmimiz;
400-500 dolara mal olan ve tamamen kullanılamaz hale gelen iPod hakkındaydı.
8 ya da en çok 12 ay kullandım ve pili kullanılamaz hale geldi.
Apple'ı arayıp, pili değiştirmelerini istedim.
O sırada şirket politikaları müşteriyi yeni bir iPod almaya yönlendirmekti.
Apple bu servisi vermiyor mu? -Hayır
Apple iPod için yni bir pil öneremiyor mu? -Hayır
Rahatsız edici olan pilin ömrünün bitmiş olması değildi.
çünkü örneğin; kullandığım Nokia cep telefonunun da pil ömrü tükeniyor ve yeni bir tane alıyorum.
Hatta Apple dizüstü bilgisayarımın da pil ömrü bitebilir ve yenisi ile değiştirebiliirm.
Ama iPod pahalı bir donanım
ve pil ömrü tükendiğinde komple cihazı değiştirmeniz gerekiyor.
Kardeşimin aklına tam da bu konuda bir film yapmak geldi.
Şehirde gördüğümüz her iPod reklamına
üzerinde 'iPod'un değiştirilemeyen pili yalnızca 18 ay dayanıyor' yazan panolar çiviledik ve
video'yu kendi küçük sitemiz ipodsdirtysecret.com da paylaştık.
Site ilk 4 - 6 hafta sonunda
5-6 millyon hit aldı ve duyuldu.
San Francisco'da avukatlık yapan Elizabeth Pritzker bu videoyu duydu
ve ortaklarıyla birlikte iPod'un pil ömrü konusunda Apple'ı dava etmeye karar verdi.
Uzun ömürlü ampul konusunda yaşananlardan yarım yüzyıl sonra 'kasıtlı eskitme' yeniden mahkemedeydi.
Davayı açtığımızda iPod 2 yıldır piyasadaydı
ve Apple tüm Amerika'da 3 milyon iPod satmıştı
3 milyon iPod sahibi pil problemi yaşıyordu
ve Apple'ı dava etmeye hazırlardı.
Bunlardan biri de Andrew Westley'di.
Bizi arayanlar arasından, grup adına açılan davada
temsilci gibi davranacak kişileri seçtik.
Grup adına açılan dava; Birleşik Devletlere özgü
ve küçük grupların taleplerini, daha büyük güçlere karşı,
mahkemeye getirmelerini sağlayan bir araç.
Davadaki görevim binlerce, belki on binlerce kişinin temsilcisi olmaktı.
Dava 'Westley Apple'a karşı' olarak tanındı.
Andrew E. Westley kendi adına ve kendisi gibi olanlar adına davada temsi........
Arkadaşlarım ve ailem bu kadar büyük bir dava olduğunu öğrendiklerinde
biraz radikal olduğumu düşündüler;
bilirsiniz neredeyse bir sonraki Erin Bronkovich.
2003 Aralığında, Apple merkezinden birkaç blok ötede, Elizabeth Pritzker
davayı mahkemeye taşıdı.
Apple'dan iPod'un pil ömrü konusunda
teknik birkaç doküman paylaşmasını istedik.
Karşılığında pilin tasarımı, testleri
konusunda çok sayıda teknik doküman aldık
ve bunlara bakarak
iPod için tasarlanan ve içinde yer alan lithium pilin
gerçekten kısa ömürlü olmak üzere tasarlandığını ortaya çıkardık.
Apple'ın iPod üretimini 'kasıtlı eskitme'
güdümüyle yaptığına inanıyorum.
Birkaç ay sonra iki taraf bir anlaşma imzaladı
ve Apple piller için değişim servisi başlatıp,
garanti süresini 2 yıla çıkardı.
Davacılara da tazminat ödendi.
Beni kişisel olarak çok rahatsız eden şey;
Apple gibi kendini bu kadar genç, yenilikçi olarak konumlayan bir şirket var
ve bu şirketin ürünlerin iadesine izin veren,
ve ürünlerin uygun şekilde geri dönüşümüne, atılmasına
olanak sağlayan iyi bir çevre politikası yok.
Bu gerçekten rahatsız edici.
'Kasıtlı eskitme', Gana gibi 3. dünya ülkelerine
elektronik çöp yağmasına neden oluyor.
Son 8-9 yıldır bu ülkeye (Gana) tonlarca konteynır dolusu
elektronik atık geliyor.
Burada bahsettiğimiz gelişmiş ülkelerde artık kimsenin kullanmadığı, ömrünü doldurmuş
bilgisayarlar ve televizyon setleri.
3. Dünya ülkelerine elektronik atıkların gönderimi
uluslararası hukuk gereği yasak.
Ama tüccarlar küçük bir hile yapıyor;
Bu atıkları 2. el ürün olarak gösteriyorlar.
Gana'ya gelen elektronik atıkların % 80' den fazlası
kullanılamayacak, tamir edilemez durumdaki
çöplerden oluşuyor ve ülkenin dört b,ir yanına boşaltılıyor.
Daha önceleri Odaw adındaki güzel bir nehrin
bulunduğu yerde, Agbogloshie'de,
bu çöplerin atıldığı yerdeyiz.
Burada eskiden hayat vardı ve nehir balık doluydu.
Okulum buradan çok uzak değildi ve
buraya nehre girmek ve futbol oynamak için gelirdik.
Çok iyi hatırlıyorum burada balıkçılar olurdu.
Ama şimdi bunların hepsi yok oldu.
Bu beni gerçekten üzüyor ve kızdırıyor.
Bugünlerde burada okuldan sonra oyun oynayan çocuklar yok.
Onun yerine,var.buraya hurda metal toplamaya gelen fakir ailelerin çocukları
İçindeki metali çıkartmak için plastik kaplı kabloları yakıyorlar.
Büyüklerin gözünden kaçan en ufak parçaları
daha küçük çocuklar topluyorlar.
Bu gönderimlerin arkasındakiler diyor ki:
Biz Avrupa, Amerika olarak geri kalanlarla (Afrika Gana gibi) aramızdaki bilgi teknolojilerine erişimdeki eşitsizliği kaldırmak istiyoruz.
Ama gerçek şu ki, buraya gönderilen bilgisayarlar çalışmıyor bile!
İşe yaramayan bu kadar elektroniğin gönderilmesinin bir anlamı yok
üstelik bunları siz üretmemişseniz ve ülkeniz dünyanın çöp kutusu olarak görülüyorsa.
Endüstri çağında gözlerden uzak tutulan atıklar
artık hayatımızın içine giriyor; bundan daha fazla kaçabilmemiz mümkün değil.
Tüketim ekonomisi aslında sona doğru yaklaşıyor
çünkü; fiziksel olarak tüketilenleri koyacak yerimiz kalmıyor.
Öyle sanıyorum ki; içinde yaşadığımız dünyanın
bunu daha fazla sürdüremeyeceğini zaman içinde anladık.
Sahip olduğumuz doğal kaynakların
ve enerji kaynaklarının bir sonu var.
Gelecek nesiller bizi affetmeyecekler.
Gelecek nesiller; gelişmiş ülkelerde yaşayanların
'kullan-at' hayat stillerini öğrenecekler.
Dünyanın pek çok yerinde insanlar 'kasıtlı eskitme'ye karşı harekete geçmeye başladılar.
Mika Anane; bu ürünleri almayarak savaşıyor.
İşe bilgi toplayarak başladı.
Burası atıkları tuttuğum yer; üstlerinde nereye ve hangi şirkete ait olduklarını gösteren etiketleri var.
Bu; AMU-Center, Northwest Sjaelland. Danimarka'dan.
Bu Almanya'dan
WestMinister Koleji
Apple. Daha iyisini yapabilirdi.
Buraya pek çok Apple ürünü atılıyor.
Gana'ya atılan elektronik çöplerin üreticileri için
etiketleri, adresleri, telefon numaralarını,
şirket isimlerini kaydettiğim bir veritabanı oluşturdum.
Mike Anane bunları bir davada
kanıt olarak kullanmayı planlıyor.
Bir yerden başlamamız, harekete geçmemiz
ve bu insanları dava etmemiz gerekiyor;
ancak bu şekilde Gana'ya çöp atılmasını engelleyebiliriz.
Marcos yazıcısının ömrünü uzatmak için internet araştırmasına devam ediyor.
Sayaç konulmuş yazıcılar için ücretsiz
yazılım sağlayan Rus bir internet sayfası buluyor.
Programcı bunu yapmaktaki kişisel amacını bile anlatıyor.
Bu tamemen kötü üretimden ve
ve işletmeler bunu istiyor ama
bu ne bizler, ne de çevremiz için iyi değil.
Böylece ben de araştırdım ve kullananların bu sayacı
etkisiz hale getirebilecekleri kullanıcı dostu bir yazılım geliştirdim.
Marcos ne beklemesi gerektiğini bile bilmiyor
ama gene de yazılımı indiriyor.
Fransa'nın küçük bir köyünden John Thackara, insanlara dünyanın her yerinden gelen
tasarım fikirlerini paylaşmaları için yardım ederek,
'kasıtlı eskitme' ile savaşıyor.
Tüm fakir ülkelerde bozulan eşyalar tamir edilir.
Bir ürünü yalnızca kırıldığı için ya da
başka herhangi bir nedenle öylesine atamazsınız. Somebody in the South
Hindistan'da kullanılan ve
ne kadar komplike olursa olsun,
eşyaları onarma geleneğini anlatan bir sözcük var; ''jugaad';
Yalnızca işlerin ne kadar kötüye gittiğini,
nasıl değişmesi gerektiğini anlatan insanlar yerine,
gerçekten bu konuda proje üreten insanları bulmaya çalışıyoruz.
Bu insanlardan biri Warner Philips;
ampul üreticilerinin soyundan geliyor.
Büyükbabamın, nasıl ampul üretildiğini göstermek için, beni Eindhoven'daki
Philips fabrikalarından birine götürdüğünü hatırlıyorum.
Üretim gerçekten çok etkileyiciydi.
Ampul kartelinin kuruluşundan yaklaşık 100 yıl sonra,
Warner Philips aile geleneğini izledi;
ama farklı bir bakış açısıyla.
25 yıl dayanan LED ampul üretti.
Bu bir tarafta iş dünyası, bir tarafta da çevre duyarlı işler var gibi bir durum değil.
İş ve sürdürülebilirliğin elele gitmesi gerektiğini düşünüyorum;
aslında bu sağlam bir iş kurabilmenin temeli.
Bunu yapabilmenin tek gerçek yolununun da
kullandığınız kaynakların; üretim için kullanılan enerjiden, nakliye için kullanılan benzine kadar, tüm gerçek maliyetlerini belirlemek olduğuna inanıyorum.
Petrolün yenilenemez bir enerji kaynağı olduğunu düşünecek olursanız;
taşımacılık sektörü anca şu anki benzin fiyatları
20-30 katına çıktığında nakliye masraflarını ödeyebilirdi.
Kullandığınız tüm kaynakları bu hesabın içine katarsanız
sonsuza dek kullanılabilecek ürünler için, tüm dünyada
tüm üreticiler ve girişimcilere büyük fırsatlar çıkar.
'Kasıtlı eskitme' ile mücadele;
tüketicilere sunulan malların yapım ve üretimlerinin yeniden gözden geçirilmesiyle de kazanılabilir.
Yeni bir kavram olan 'beşikten beşiğe'
fabrikalar doğa gibi çalışabileseler
'kasıtlı eskitme' nin terk edileceğini iddia ediyorlar.
'Çevre' genellikle tasarruf etme, azaltma, sıfır atık gibi kavramlarla bağdaştırılıyor.
Ama aslında doğa hiçbir şeyi biriktirmez; mesela kiraz çiçekleri
Doğa bol bol üretir
ama ölen yapraklar ya da çiçekler heba olmaz,
yerlerini başka organizmalara bırakırlar, bu bir döngüdür.
Doğa yalnızca besin üretir, atık üretmez.
Braungart; endüstrinin de doğanın hünerine benzer bir hüneri taklit edebileceğine inanıyor.
Bunun mümkün olabileceğini; İsviçreli bir tekstil şirketinin
üretim süreçlerini yeniden tasarladığında ispatladı.
Böyle bir iplikten üretilmiş bir koltuk ya da sandalye düşünün;
dekorasyonu o kadar toksik ki; tehlikeli atık olmalı.
Braungart fabrikadaki iplik üretiminde yüksek derecede toksik maddelerin rutin olarak kullanıldığını fark etti.
Yeni ipliklerin üretimi için Braungart ve ekibi malzeme listesini
tamamı biyolojik olarak parçalanabilen 36 maddeye indirgediler.
Şimdi yenilebilir materyalleri seçiyoruz. Müslinize bile koyabilir olmalısınız.
Tüketim odaklı bir toplumda ürünler problemlere yol açacaktır.
Ama eğer üreticiler besinleri kullanırlarsa, ürünler yeni birleye dönüşebilirler.
'Kasıtlı eskitme'nin radikal eleştirmenleri üretimde reformu yeterli bulmuyorlar.
Bütün ekonomik sistemi ve değerlerimizi gözden geçirmemizi istiyorlar.
Gerçek bir devrim, kültürel değişim,
ve zihinlerde bir değişikliği gerektirir.
Bu devrimin adı 'anti-büyüme'
Serge Latouche, hep birlikte, büyüme toplumundan
nasıl çıkabileceğimizi anlatmak için konferanslar veriyor.
Anti-büyüme sonsuz büyümenin mümkün ve sürdürülebilir olduğunu
destekleyen düşünce tarzını alt edecek provokatif bir slogandır.
Mantığımızı değiştirmemiz gerektiğini vurguluyor.
Anti-büyümenin temel mesajı çevresel izdüşüm alanımızı,
israfı, aşırı üretimi ve aşırı tüketimi azaltmaktır.
üretim ve tüketimi azaltarak, arkadaşlık ve öğrenme gibi,
hiç bitmeyecek zenginliğin başka çeşitlerini geliştirmek için
daha çok boş zaman kazanabiliriz.
Muhtemelen, toprakla kurulan bağ,
bir topluluğa ait olma ve tüketicilerce
yerlerine başka şeyler koymaya çalıştığımız
sosyal hassasiyetlerdeki kırılmalar sebebiyle
kimlik ve öz güven konularına bel bağlıyoruz.
Mutluluk tüketim seviyemize bağlı olsaydı,
%100 mutlu olurduk.
Marx'ın zamanından 26 kat daha fazla tüketiyoruz.
Fakat araştırmalar da 20 kat daha mutlu olduğumuzu göstermiyor.
Mutluluk her zaman öznel olmuştur.
Anti-büyüme eleştirmenleri bunun modern ekonomiyi altüst etmesinden
ve bizi ilkel çağlara götürmesinden endişe ediyorlar.
Sürdürülebilir gelişme toplumuna dönüşmek,
belki Taş Devrine dönmek değil ancak 1960'lara geri dönmektir;
ve bu Taş Devrinden daha uzaktır.
Anti-büyüme toplumu Ghandi'nin bakış açısıyla tanışır.
"Dünya herkesin ihtiyacını gidermek için yeterince büyük,-
-ancak bireysel açlığı gidermek için daima küçüktür."
Marcos Rus internet sitesinde bulduğu yazılımı bilgisayarına indiriyor.
İndirdiği yazılım yazıcısının içindeki sayacı sıfırlamasını sağlıyor.
Yazıcı o anda yeniden çalışmaya başlıyor.
Son. Belgeseli İzlediğiniz için Teşekkürler.
Teşekkürler; Gülçin, Özlem, Umay ve Huni Projesi Hdbelgesel.net - Türkçe Belgeselin Adresi...