Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri: Onur Arslan Gözden geçirme: Onur ŞAHİN
Ne büyük onur. Bunun nasıl hissettireceğini hep merak etmiştim.
8 yıl önce , hayatımın en kötü kariyer tavsiyesini aldım.
Bir arkadaşım bana
"Şu an yaptığın işi ne kadar sevdiğini önemseme
çünkü olay özgeçmişini oluşturmak" dedi.
Ve bir süreliğine İspanya'daki yaşantımdan geri dönüp,
Fortune 500'de olan bir şirkete girdim ve dedim ki "Bu harika olacak,
Dünyayı etkileyecek bir şey yapacağım"
Aklımda hep bu düşünceler vardı. 2 aylık bir süre içinde,
gördüm ki her sabah 10'da şöyle tuhaf bir isteğim oluyordu.
Kafamı bilgisayarımın ekranına vurmak istiyordum.
Hiç böyle bir şey hissettiniz mi bilmem.
Bundan kısa bir süre sonra gördüm ki bizim sektördeki tüm rakipler
yaptığım işi çoktan otomasyona bağlamışlardı.
Bu benim özgeçmişimi oluştururken bana önemli bir yol gösterdi.
Bir şeyleri değiştirmek için
nelerden vazgeçeceğimi anlamaya başladım.
Warren Buffett'ın tamamıyla farklı bir tavsiyesini okudum. Diyordu ki :
"Özgeçmiş oluşturmak için işlere girmek, seks yapmayı yaşlılığa saklamakla aynı."
(Gülüşmeler)
İşte duymam gereken tek şey buydu.
2 hafta içinde oradan ayrıldım ve bunun tek bir sebebi vardı :
İçine edebileceğim başka bir şey bulmak. Tek zorluğu buydu.
Bir çeşit dayanağa ihtiyacım vardı. Ne olduğu önemli değildi.
Kısa bir süre sonra bu konuda yalnız olmadığımı gördüm
Meğer Düyna'nın %80 inden fazlası
işlerinden zevk almıyor.
Belki de buradakiler farklıdır,
ama Deloitte'un çalışmalarında bulduğu ortalama bu.
Bu ortalamanın dışında kalanların hayatlarını görmek istedim.
Dünya'yı değiştiren, işlerine tutkulu olan ve
her gün istekle uyananları,
ve hayatlarını çaresizliğe
sürükleyen diğer %80'i.
Bu vesileyle sevdiği işi yapan tüm bu insanlarla görüşmeye başladım.
Kitaplar okudum, olaylarla ilgili durum çalışmaları yaptım,
300 kitap, hepsi de bu amaç ve kariyer üzerine yazılmış
hepsi de kendini adamak ve içsel nedenlerle ilgiliydi.
Amacım bir türlü yapamadığım,
benim için en uygun işi bulmaktı
Fakat bunu yaptıkça hep daha fazla insan sormaya başladı
"Bu kariyer işinin içindesin,
İşimden hoşlanmıyorum.Yemekte konuşalım mı ?"
"Peki" derim ama onları uyarmak zorundaydım
çünkü şu noktada istifa ettirme ihtimalim %80 di.
Yemeğe gideceğim insanların %80'i işlerini iki ay gibi bir sürede
bırakabilirlerdi.
Bununla gurur duyuyordum ama özel güçlere de sahip değildim.
Sadece soracağım basit bir soruydu.
"Şu an çalıştığın işi neden yapıyorsun ?"
Çoğunlukla cevapları şöyle olurdu,
"Çünkü biri bana bunu yapmam gerektiğini söyledi."
Sonra farkettim ki etrafımızdaki çoğu insan
kendi hayat merdivenlerini birisi söylediği için tırmanıyor
ve sonunda yanlış duvarda olduğu
veya hiç duvar olmadığı görülüyor.
Bu insanlarla çok zaman geçirdim ve hep bu sorunu gördüm.
Düşündüm de şöyle bir topluluk oluştursak,
İnsanların kendilerini ait hissettikleri bir yer,
farklı şeyler yapmanın sorun olmadığı,
insanların az kullanılan yolu seçmek için teşvik edildiği,
ve değişmeleri için ilham verildiği?
ve bu "Kendi Çizgini Yaşa" adını verdiğim şeye dönüştü.
Birazdan kısaca değineceğim.
Bu keşifleri yaparken, Steve Jobs veya sıradan bir esnaf dahi olsa,
tutkuyla dünyayı değiştirmiş
tüm insanlarda ortak olan
ve üç basit unsuru içeren
bir düşünce yapısıyla karşılaştım.
Ama kendini temsil eden bir işi yapıyorsun
Günün geri kalanında veya umarım kalan yaşantınız boyunca
objektif olarak kullanabileceğimiz o üç şeyi anlatacağım.
Üç adımlı bu tutkulu çalışma yapısının ilk adımı
kendinizi tanımaktan ve ve anlamanızdan geçiyor.
Çünkü ne aradığını bilmiyorsan,
onu asla bulamazsın.
Bir de şu var ki, kimse bunu bizim için yapmayacaktır.
Üniversite'de tutku,amaç ve kariyer üzerine bir bölüm yok.
Bu nasıl çift anadal olarak bulunmaz anlamam.
Neyse bu konuya girmeyeyim.
Yani yurt odasına TV seti alırken harcadığın zaman
çalışacağın bölümü seçerken harcadığından daha fazla.
Ama olay şu ki, bunu çözmek bize bağlı
ve gideceğimiz yolu gösterecek bir yapıya ihtiyacımız var.
Şimdi ilk olarak güçlü yönlerimiz neler, onları bulmamız lazım.
Ne olursa olsun her gün sevgiyle uyanabildiğimiz şeyler,
para alarak ya da almadan, sonucunda teşekkür aldığımız şeyler?
"Strenghts Finder 2.0" hem bir kitap hem de bir online araç.
Nelerde doğuştan güçlü olduğunuzu bulmanız için şiddetle öneriyorum.
İkinci olarak karar verirkenki yol veya hiyerarşimiz nedir ?
İnsanları, ailemizi, sağlığımızı mı önemsiyoruz,
yoksa tüm şu başarı, kazanım şeylerini mi ?
Bu kararları vermemiz gerekiyor,
böylece ruhumuzun yapı taşını anlarız
ve onu hakkında bir halt bilmediğimiz şey için satmaya gitmeyiz.
Sonraki adım deneyimlerimiz.
Hepimizin deneyimleri var. Her gün her dakika bir şeyler farkediyoruz
sevdiğimiz, nefret ettiğimiz,
iyi olduğumuz, kötü olduğumuz şeyleri.
Eğer bu konuya önem vermezsek ve
öğrenmeye ve öğrendiklerimizi
uygulamaya odaklanmazsak, hiçbir işe yaramaz.
Yılın her ayı ,her haftası , her gününün biraz zamanını
yolunda veya yanlış giden, tekrarlamak istediğim,
hayatımda daha fazla uygulayabileceğim şeyleri
düşünerek geçiriyorum,
Dahası ,özellikle de bugün, buradaki gibi ilham veren,
düşündüklerini yapan insanları gördükçe,
"Tanrım,Jeff ne yapıyor, ben de onun gibi olmalıyım" diyorsun.
Neden böyle diyorsun? Bir günlük tut.
Nelerin sana ilham verdiğini yaz.
Hayatlarındaki her şey olmayacaktır ama
her ne olursa ,yazın.
Bir süre sonra, uyguladığımızda daha tutkulu bir
hayata sahip olmamızı ve iyi bir etki yaratmamızı sağlayacak şeylere
ait bir envanterimiz olacak.
Ancak bu üç şeyi bir araya topladığımız zaman,
bizim için gerçek anlamda başarının ne demek olduğunu tanımlarız.
Pusulanın bu parçaları olmadan yönümüzü bulmak imkansızdır.
Bu olursa, herkes o sonu hiçbir yere gitmeyen merdiveni,
hayatı boyunca tırmanmak zorunda kalacakmış gibi görünüyor.
Gören varsa bu biraz Wall Street 2'deki sahne gibi
Zavallı bir çalışan , Wall Street'in büyük bankacı CEO'suna sorar :
"Senin sayın kaç ? Herkesin, parayı kazandığında
bütün bunları bırakıp gideceği bir sayısı vardır."
Patron derki : "Kolay.Daha Fazlası"
ve sadece gülümser.
Bu, kendisi için neyin önemli olduğunu
anlamaya zaman harcamayan, kendisi için birşey ifade
etmeyen şeylere ulaşmaya çalışanlar için üzücü bir durum.
Nedeni de,bize böyle yapmamız gerektiğini söylediler.
Fakat bu üç şeyi yakaladığımızda,
bizi canlandıran şeyleri tanımlamaya başlayabileceğiz.
Bundan önce , tutku duyabileceğin birşey karşına çıkabilirdi.
Belkide olası iş halinden, bir kenara atmış olabilirsin,
çünkü bunu farkedebilmenin bir yolu yoktu.
Bunu bir kez fark ettiğinde, güçlerinle uyumlu bir şey göreceksin,
değerlerini, insan olarak kim olduğunu,
böylece bunu yakalayabileceksin, bununla bir şey yapabileceksin,
bunu devam ettirebileceksin ve bir etki yaratabileceksin.
Kendi Çizgini Yaşa hareketi
bu pusula olmasaydı gerçekleşemezdi.
"Heh ,işte takip edip bir fark yaratmak istediğim şey bu."
Eğer ne aradığımızı bilmezsek, onu asla bulamayacağız.
Fakat bir kere bu yapıya, bu pusulaya sahip olursak
o zaman sonrası için hareket edebiliriz veya imkansız ve sınırlarımızı zorluyor,
bu bana ait değil diyebiliriz.
İnsanların bir şeyi yapmamasının iki nedeni
ya kendilerine yapamam demesi,
ya da etrafındakilerin yapamazsın demesidir.
İki durumda da,inanmaya başlarız.
Pes edeceksek baştan hiç başlamayalım.
Herkes birileri yapana kadar imkansız olduğunu düşünür.
Her buluş , Dünya'daki her yeni şeyde
insanlar önce deli diye düşünür.
Roger Bannister ve "4 dakikada 1,6 km" tabusu.1,6 km'yi 4 dakikanın altında
koşmak fiziksel açıdan imkansız görülen bir şeydi,
ta ki, Roger Baninister kalkıp yapana dek.
Peki sonra ne oldu ?
2 ay içinde,16 insan daha bu tabuyu yıktı.
Kafamızda, imkansız olarak düşündüğümüz şeyler genelde
başarılmayı bekleyen kilometre taşlarıdır.
Eğer o limitleri biraz zorlarsak
ki bence bu her şeyden çok, muhtemelen fiziksel durumunuz ve
spor ile başlayacaktır çünkü bunu yönetebiliriz.
1 km koşabileceğini düşünmüyorsan
1 veya 2 km koşacağını göster kendine,
Bir maraton koşmak , 5 kilo vermek veya her neyse
kendine inancın devamlılığını fark edeceksin
ve hayatının kalanına taşıyabileceksin.
Aslında ben, bunu arkadaşlarımla biraz alışkanlık haline getirdim.
Spor yapmaya gittiğimiz küçük bir grubumuz var,
geçenlerde kendimi bir korkumun eşiğinde gördüm.
Derin, karanlık,koyu sudan çok korkuyorum.
Çocukken, Jaws 1,2,3 ve 4'ü üst üste
altı kere izleyen başkasında da aynı korku
var mıydı bilmiyordum.
Şuraya kadar gelen herhangi bir şey karanlık ise zaten şimdiden hissedebiliyorum.
Yemin ederim içinde bir şey var.
Tahoe gölü'nün berrak suyu olsa bile tamamıyla yersiz korkular...
Saçma ama orada.
Neyse kendimi 3 yıl önce o şilepte,
burada, San Francisco Körfezi'nde buldum.
Yağmurlu, fırtınalı, rüzgarlı bir gün, insanlar teknede hastalanıyor,
Ben de dalış elbisesiyle otururken camdan dışarı bakıyorum,
sonuma yüzmekle ilgili olan o dehşeti düşünüyorum.
Golden Gate köprüsü boyunca yüzmeye çalışacağım.
Tahmin ettiğim üzere bu odadaki bazı insanlar bunu daha önce yaptı.
Otururken, beni bu işe ikna etmiş olan dostum Jonathan yanıma geldi,
içinde bulunduğum durumu görebiliyordu.
Dedi ki :"Scott , dostum en kötü ne olabilir ki?
Dalış elbisesi giyiyorsun, batacak değilsin.
Eğer yapamazsan sudaki 20 kanodan birine atlayıverirsin.
Artı, köpekbalığı saldırısı olursa neden seni alsınlar
80 insanın üzerinde insan sudayken?" Yardımın için sağ ol.
"Cidden, eğlenmene bak.İyi şanslar"
Sonrasında daldı,yüzmeyi kesti ve tamamdır.
Sonuçta moral konuşması işe yaramıştı ve artık o sakinliği hissediyordum.
Bir de sanırım bunun nedeni Jonathan'ın 13 yaşında olmasıydı
(Gülüşmeler)
O gün yüzmekte olan 80 kişiden
65'i , 9 ila 13 yaş arasındakilerden oluşuyordu.
9 yaşında, Alcatraz'dan San Francisco'ya 56 derece suda
2 kilometre yüzebildiğini anladığında
dünyanı değiştirmeye nasıl yaklaştığını düşün.
Evet diyeceğin ne olurdu ?
Vazgeçmeyeceğin şey ne olurdu ? Deneyeceğin şey ne olurdu ?
Yüzmeyi bitirip Aquatic Park'a varmıştım ve
sudan çıkıyordum.
Tabii ki, çocukların yarısı çoktan bitirmişti,
bana tezahürat yapıyorlardı, çok coşkuluydular.
Yüzüm koyda yüzen herhangi birinin başına geleceği gibi donmuştu.
İnsanların bitirmesini izlerken donmuş yüzümü çözmekle uğraşıyordum.
Bir çocuğu gördüm,bir şeyler yolunda gitmiyor gibi görünüyordu.
Sadece şu şekilde yalpalıyordu.
Tekrar kafasını suya sokmadan önce zar zor birazcık hava alabiliyordu
Diğer velilerin de izliyor olduğunu fark ettim.
Benimle aynı şeyi düşündüklerine yemin edebilirdim:
9 yaşındaki birine burda yüzmesine neden izin vermememiz gerektiği
Yorgunluk değildi.
Birden anne ve babası gelip çocuğu aldılar.
Çocuğu omuzlarına alıp şu şekilde sürüklediler,
Sonuna kadar topallayarak.
Sonra bir kaç metre daha yürüdükten sonra aniden
cuk diye tekerlekli sandalyesine koydular.
Çocuk yumruklarını havaya, gördüğüm en çılgınca şekilde kaldırdı
Hala o sıcaklığı hissediyorum, bu başarıyı gösterdiğinde
çocukta olan o enerjiyi.
Onu tekerlekli sandalyesiyle o gün daha önce görmüştüm
ama yüzmeye neden geldiğine dair bir fikrim yoktu.
Yani şimdi o 20 yıl içinde nerede olacak?
Kaç kişi ona , bunu denerse sonucunda ölebileceğini söyledi ?
İnsanların yanıldıklarını kanıtla, kendine kanıtla,
mümkün olduğuna inandığın şeylerden
kendine itici güçler yapabilirsin.
Dünyanın en hızlı maraton koşucusu olmana gerek yok,
sadece kendi imkansızlıkların, onları gerçekleştir.
Bu da bebek adımlarıyla başlar.
Bunu yapmanın en iyi yolu
çevreni hevesli insanlarla sarmak.
Başaramayacağını düşündüğün şeyleri yapmanın en hızlı yolu
etrafının bunu başarmış insanlarla çevrili olmasıdır.
Şöyle bir söz var Jim Rohn'dan , diyor ki
"İnsan, en çok zaman harcadığı 5 kişinin ortalamasıdır."
Şu an olduğun yerden, asıl olmak istediğin yere ulaşabilmek için
çevreni bu amacı destekleyecek insanlardan oluşturmaktan
daha iyi bir yol yoktur.
Her şeyi değiştirirler, bu kanıtlanmış bir gerçek.
1898'de Norman Triplett bisikletçilerden oluşan bir grupla şu çalışmayı yaptı.
Katılımcıları grup halinde ve bireysel olarak
gözlemledi.
Bisikletçilerin, grup içindeyken daha hızlı olduğunu keşfetti.
Bu, o zamandan beri yaşamın her noktasında tekrarlandı.
Sonuçlar ise hep aynı şeyi gösteriyor.
Etrafınızdaki insanlar önemlidir ve çevre her şey demektir.
Bunu iyi veya kötü yönde kontrol etmek senin elinde
İnsanların %80'inin işlerini sevmediği bir dünyada,
bu odadakiler için geçerli olmasa da, insanların büyük çoğunluğu
buna kayıtsız kalarak bizleri de kendimiz için önemli şeylerden alıkoyuyor.
Bu yüzden çevremizi yönetmeyi öğrenmeliyiz
Sizlere birkaç yıl önce kendi yaşadığım
bir tecrübeyi aktarmak istiyorum.
Aranızda tüm kalbi ve ruhuyla sarıldığı ve üstünde çok zaman harcadığı
bir hobi veya tutkuyu işe dönüştürmek isteyen
ancak kimse önem vermediği için beş kuruş dahi kazanamayanınız var mı?
Bende 4 yıl boyunca bu "Kendi Çizgini Yaşa" adlı harekete üyeydim ve insanlara
önem verdikleri işi yapmaları konusunda yardımcı olmaya çalışıyorduk.
Elimden gelen herşeyi yaptım
ve sadece 3 kişinin ilgisini çekebildim:
Annem, babam ve eşim Chelsea.
Desteğiniz için teşekkürler.
(Alkışlar)
Daha fazlasını başarabilmek istedim ama dört yıl boyunca ilerleme kaydedemedim.
Tam programı sonlandırmak üzereydim ki,
işte o anda,
San Francisco'ya taşındım ve macera dolu iş hayatları, web siteleri ve
bloglara sahip olan ve tutkularının peşinden
koşarak insanlara yardımcı olan
bazı ilginç kişilerle tanıştım.
Sekiz kişilik ailesi olan bir arkadaşım,
tüm ailesinin geçimini
haftada iki kez yazdığı bir blog ile sağlıyor.
Bahsettiğim aile, bir aylık bir Avrupa seyahatinden yeni döndü.
Acayip etkilendim. Gerçek olabilir miydi?
Ve bu aileyi görmek bana tekrar ilham verdi.
Programı kapatmak yerine daha ciddiye almaya karar verdim.
Tüm zamanımı, tüm saatlerimi
dışarıda takılarak, bira içerek, egzersiz yaparak
bu insanları bulmaya harcadım.
Dört yılda sıfır büyümenin ardından
6 ay içinde, bu insanlarla takılarak
"Kendi Çizgini Yaşa" topluluğu 10 kat büyüdü.
Sonraki 12 ayda ise büyüme 160 kat oldu.
Bugün ise,158 ülkede 30.000'den fazla insan
aylık bazda bizim kariyer ve bağlantı araçlarımızı kullanıyor.
Bu insanlar yıllar önce hayalini kurduğum
"Kendi Çizgini Yaşa" hareketini
oluşturacak tutkulu topluluğun gerçek olmasını sağladılar.
İnsanlar her şeyi değiştirir, işte bu yüzden --
sizler ne olduğunu sorar haldesiniz.
Dört yıl boyunca kimseyi tanımıyordum,
ve bunu başarabilecek insanların
var olduğunu dahi bilmiyordum.
Şimdi ise, işte San Fransisco'dayım ve etrafımdaki herkes bunu başarıyor.
Bu durum normal hale geldi ve bunun nasıl yapılabileceğini düşünmek yerine
nasıl yapılamayacağına odaklandım.
Tam da o zaman, bu gerçekleştiğinde kafanızda bir ışık yanıyor ve
tüm dünyanızı çevrelemeye başlıyor.
Hiç çaba sarf etmeden, standardınız buradan buraya geliyor.
Amaçlarınızı değiştirmeye ihtiyacınız yok. Sadece çevrenizi değiştirmelisiniz.
İşte budur, işte bu yüzden bu insanlarla beraber olmayı seviyorum, gidebildiğim
tüm Ted etkinliklerine gidiyorum,
ya da işe giderken İpad'imde izliyorum, her neyse.
Çünkü bir ihtimali gerçeğe dönüştüren bu insan topluluğudur.
Beraber geçireceğimiz tüm bir gün, hatta daha fazlasına sahibiz.
Özetlemek gerekirse, sürdürülebilirliğin üç ilkesinin de
tek bir ortak özelliği vardır.
Bunlar %100 bizim kontrolümüzdedir.
Kimse size kendinize dair yeni bir şey öğrenemeyeceğinizi,
limitlerinizi zorlayamayacağınızı söyleyemez.
Kendinize ait imkansızı öğrenin ve zorlayın.
Kimse ilham veren insanlarla beraber olamayacağınızı, sizi
aşağı çekenlerden uzaklaşamayacağınızı söyleyemez.
Parasal çöküşü kontrol edemezsiniz.
Silahla vurulmayı veya trafik kazalarını engelleyemezsiniz.
Çoğu olay kontrolümüzün dışındadır.
Bu üç şey ise tamamen bize kalmıştır,
ve bir şeyler yapmaya karar verirsek tüm dünyamızı değiştirebilir.
Bu olay geniş alanlara yayılarak gerçekleşmeye başladı.
Yakın zamanda Forbes'da okuduğum bir haber ilk defa ABD hükümetinin,
istifa edenlerin, işten çıkarılanlardan fazla olduğunu
raporladığını anlatıyordu.
Bir yanlışlık olduğunu düşündüler, ancak bu durum 3 ay boyunca sürdü
İnsanlar, sert bir hükümetin var olduğunu düşündüğünde
bu bozulmuş hayata hareket çekiyor
ve insanların "yapamazsın" dedikleri
şeyleri, kendileri için önemli ve ilham veren şeylerle değiştiriyorlar.
İnsanlar, her şeyin hayal güçleri ile sınırlı olduğunu
anlamaya başladılar.
Bu artık bir klişe değil.
Ne ile ilgilendiğiniz, hobiniz veya tutkunuz çok önemli değil.
Örgü ile ilgileniyorsanız,örgü için herşeyi yapabilecek birini bulabilir
ve ondan bir şeyler öğrenebilirsiniz. Bu çılgınca.
Bugün de tam bununla ilgili, konuşmacılardan yeni şeyler öğreniyor
ve bu insanları her gün "Kendi Çizgini Yaşa" da sınıflandırıyoruz.
Çünkü, sıradan insanlar sıradışı şeyler yaptıklarında
ve bizler etrafta olduğumuzda
bu normal hale geliyor.
Ve bu ekstra işler yapan Gandhi veya Steve Jobs gibi olabilmekle ilgili değil.
Sadece, kendiniz için önemli bir şey yapmak
ve kendi etkinizi yaratmakla ilgili.
Hazır söz açılmışken, Gandhi bir avukattı
ve daha büyük bir amaç
uğruna, kendisi için önemli olan ve yapamadan duramayacağı bir şey
tarafından çağırıldı.
Sürekli hatırladığım şöyle bir sözü var:
"Önce sizi görmezden gelirler, sona size gülerler
sonra sizle kavga ederler ve siz kazanırsınız."
Birisi yapana kadar her şey imkansızdır.
Ya size bunun yapılamayacağını ve denediğiniz için aptal olduğunuzu
söyleyen insanlarla takılırsınız
ya da size ilham veren kişilerin arasında olursunuz.
Tıpkı bu odadaki insanlar gibi.
Çünkü ben tüm dünyaya, imkansız gibi görünenin, aslında normal olabileceğini
göstermeyi görevimiz olarak görüyorum.
Bu hali hazırda başlamış durumda.
Önce, bize ilham veren şeyleri yapalım ki,
biz de diğer insanların kendi ilham kaynaklarını bulmalarını sağlayalım.
Fakat, neyi aradığımızı bilmezsek,
aradığımız şeyi bulamayız.
Üzerimize düşeni yapmalı ve
kararlı bir şekilde bu keşifleri başarmalıyız.
Çünkü ben %80'i sevdiği işi yapan bir dünya hayal ediyorum.
Nasıl olurdu?
Bunun için nasıl bir yenilik gerekiyor? İnsanlara nasıl davranmalısınız?
İşler değişmeye başlardı.
Bitirirken, sizlere tek bir sorum var,
ve de bu soru gerçekten önemli olan tek şey.
Yapmadan duramayacağınız iş nedir?
Onu keşfedin, onu yaşayın
ve yalnız kendiniz değil, etrafınızdaki herkes için...
Çünkü dünyayı değiştirmek buradan başlar.
Yapmadan duramayacağınız iş nedir?
Teşekkürler,
(Alkışlar)