Tip:
Highlight text to annotate it
X
Geçtiğimiz videoda iyonlaşma enerjisi, yani
bir elektronu ayırmak için gerekli olan enerji üzerinde durmuştuk.
Görüyoruz ki periyodik cetvelde genel bir kural var o da şu ki,
periyodik cetvelin sol alt kısmında Sezyum elementine
baktığınız zaman, Sezyum elementi gerçekten elektron vermek istiyor.
O büyük bir atom ve
altını yörüngesinde yalnızca bir tane fazla elektronu var.
Sezyum yalnızca bu elektronu verebilir ve
beş tamamlanmış enerji yörüngesine sahip olabilir.
Bu elektronu vermeyi çok istediğinden
iyonlaşmak için çok az bir enerjiye ihtiyacı var.
Cetvelin tam çapraz kısmındaki Helyum ise iyonlaşmak için
çok fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor.
O bu haliyle mutlu denilebilir.
Dubletini tamamlamış
küçük bir atom.
Elektronları protonlarına oldukça yakın.
Bu sebeple Kolomb yasasından kaynaklanan çekim oldukça güçlü.
Artık elektronunu vermek için çok enerjiye ihtiyacı
var, bundan eminiz.
Diğer elementler arasındaki kurallara ve özelliklere geçmeden
önce söylemek istediğim son bir şey var.
İkinci iyonlaşma enerjisi.
Bunu yapmak istememeni sebebi, bazı kimya sınavlarında veya genel
testlerde karşımıza bu konuyla ilgili soru çıkması.
İyonlaşma enerjisi bir elektronu bir atomdan
başka bir atoma geçirmek için gerekli
olan enerjiydi.
İkinci iyonlaşma enerjisi ise, bu durumda, bir onraki elektronu
geçirmek için gerekli enerjidir.
Bunun bu kadar ilginç olmasının sebebi ise
Size hangi elementlerin ikinci iyonlaşma enerjisinin
yüksek olduğunu sorsalar,
siz yüksek iyonlaşma enerjisi ile yüksek ikincil iyonlaşma enerjisinin
aynı şey olabileceğini düşünürsünüz.
Pekala bu doğru olabilir.
Mesela, Neon elementinin yüksek bir iyonlaşma enerjisi vardır,
onuncu elektronunu tutmak ister; çünkü onuncu elektron ikinci
yörüngesini dolurmaktadır.
Ve tabi ki bu atom elektron dağılışı yönünden Flor'a bu kadar benzerken
eğer bu elektronu alailiyorsanız,
ikinci elektronu almak
hala çok zordur.
Yani ikinci elektron enerjisi hala
oldukça yüksektir.
Eğer bunu hakkında biraz daha düşünürseniz, ikinci iyonlaşma enerjileri
en yüksek olan elementler, birinci iyonlaşma enerjileri
en yüksek olan elementlerle aynı olacaktır.
O halde bunun hakkında düşünebilirsiniz.
Ve belki bu biraz kafa karıştırıcı olabilir.
Örneğin, Lityum'un
iyonlaşma enerjisi çok düşüktür.
Onun bir tane fazladan elektronu vardır.
Ve o bu elektronu vermek ister.
Ancak bu elektronu verdiği zaman sabit bit
duruma girer ki bu
durumda elektron dağılımı Helyum'a benzer.
Ve bu durumda ikinci elektronu koparmak
inanılmaz derecede zordur.
Yani Lityum'un çok yüksek bir ikinci iyonlaşma enerjisi vardır.
Belki şu tarz bir soruyla karşılaşırsınız;
Hangi elementin iyonlaşma ve ikinci iyonlaşma enerjisi
arasında en büyük fark vardır ve
ikinci iyonlaşma enerjileri iyonlaşma enerjilerinden
daha yüksektir.
Ve Lityum ya da herhangi bir alkali metal doğru olacaktır.
Çünkü birinci elektronu kopardığınız zamanki elektron dağılımı
oldukça sabit hale gelir ve ikinciyi koparmak
gerçekten çok zordur.
Bunu periyodik cetvelde de görebilirsiniz.
Bu birinci iyonlaşma enerjileridir tabi ki,
ama diyelim ki, lityum gibi bir durumla karşı karşıyasınız ve
o elektronu kopardınız.
Bu olukça kolaydı.
Bunu yapmak için yalnıza beş elektron volta ihtiyaç duydunuz.
Sonrasında elektron dağılımı Helyum'a benzedi.
Yani ikinci iyonlaşma enerjisi Helyum'un ilk iyonlaşma enerjisine
oldukça benzeyecektir.
Her neyse, kafanızı çok karıştırmak istemiyorum
Ne var ki, bu önemli bir nokta ve şimdi ya da ileride
aklınıza takılabilir.
Başka bir özellikten bahsedecek olursak, ki bu özellik birçok yönden
elektronegatifliğe bağlıdır.
Elektronegatiflik kavramı Linus Pauling tarafından ortaya atılmıştır.
Onu hep saygıyla anarım
O çok ünlü bir kimyacıydı. Onun hakkında hep hatırladığım şey
onun C vitamininin sonsuza dek yaşamanın kaynağı
olarak görmesiydi .
Ve o çok yüksek dozlarda C vitamini alırdı
Kesinlikle onun hakkında daha çok okumalıyım çünkü
onun hakkında yalanlar yaymak istemem.
Gerçi bunu sanırım lisedeyken okumuştum.
Aman her neyse, o elektronegatiflik kavramını ortaya atmıştı.
İki atom kovalent bağ yapınca gerçi
size henüz kovalent bağın ne olduğunu öğretmedim ama
bunu birkaç video sonra öğretmeyi planlıyordum.
Kovalent bağ temelde iki atomun
elektron paylaşması.
Şunu da çizeyim.
Tamam burada bir oksijenim var, oksijen böyle gözüküyordur
Şunu şöyle çizeyim.
Oksijeni de bu şekilde çizebiliriz.
Çünkü bu fazladan elektronları bağ yapmakta kullanacağım.
Ve eğer siz bu oksijeni alıp iki hidrojene
eklerseniz, tabi hidrojenin bir elektronu vardır,
sonuç ne olur?
Eğer daha önce bir kovalent bağ görmediyseniz bunu bilemezsiniz.
Ancak aslında atomlar elektronlarını paylaşacaklardır.
Yani bu oksijen, bunu merkeze yerleştirelim
Ve burada da hidrojenlerimiz var
Bunu da şöyle çizmeliyiz
Oksijenden gelen elektronları yeşil renkte çizeceğim
Ve hidrojenleri de turuncu renkte çizeceğim.
Sonuçta iki tane hidrojenimiz var
Bir hidrojen orada olacak
Ve diğeri ise şurada olacak.
Peki şimdi ne meydana geldi?
Eğer bu hidrojen atomu bu iki elektronu
da verirse, bu yeşil olanı
oksijenle paylaşmalıdır.
Ve antlaşma da şöyle olur: Bak ben seninle yeşil olanı paylaşıyorum ve sen de benimle
yeşil olanı paylaşırsan ben de senin turuncu olanı almana izin veririrm
ve ikimiz de sabit bir elektron düzenimiz varmış
gibi hissedebiliriz.
Hidrojen kendini iyi hissedecektir çünkü bir elektron katmanı
tamamen doldurulmuştur.
Oksijen de kendini iyi hissedecektir çünkü onun son yörüngesi
sekiz elektronla tamamen doldurulmuş ve bunların
ikisi hidrojenlerle paylaşılmıştır.
Evet bu güzel hissettiriyor
Bu kovalent bir bağdır; çünkü atomlar
elektronlarını paylaşıyorlar.
Ve bu bazen şu şekilde çizilebilir.
Oksijen
Bunlar oksijenin ekstra elektron çiftleri
ve bu çiftler şöyle bir çizgi çizeceklerdir.
Bu çizgi üstü kapalı olarak diyor ki: "Bak her iki
tarafta da iki atom var."
Oksijenin elektronu burada.
Ve Hidrojenin elektronu ise burada.
Ve bunlar aslında paylaşılmış bir durumdalar.
Bu iki şey aynı anlama geliyor.
Ama bu çigi yalnızca bir kovalent bağı gösteriyor.
Şimdi kovalent bağlarla ilgili bu kadar konuşmamdaki temel amaç
elektronegatiflik hakkında bbiraz erken de olsa
konuşabilmektir.
Linus Pauling'in orataya attığı fikir şuydu;
bu kovalent bağlarda paylaşım eşit olmayacaktır.
Bazı atomlar elektronları biraz daha fazla
kapacaklardır.
Bu durumda, oksijen.
Oksijeni öğrenmiştik.
Oksijen bunun çok üstündedir.
O elektronları kapmayı çok sever.
Ve çok yüksek bir iyonlaşma enerjisi vardır.
Neon'a benzeyen bir elektron dağılımına sahip olmaktan yalnızca
iki elektron uzaktadır.
Yani Oksijen elektronları sever.
Hidrojen sevmekle sevmemek arasındadır.
O bir elektron alıp birinci orbitalini
sabit hale getirebilir.
Veya bir elektron kaybedebilir ve tamamen
pozitif bir iyona dönüşebilir.
İki türlü de gidebilir.
Yani hidrojen elektronlarla alakalı olarak daha kararsız
bir yapıya sahiptir.
Ama oksijen elektronları oldukça ister ki
tamamlanabilsin.
Yani oksijen ve hidrojen arasındaki bu ilişkide
oksijen daha elektronegatiftir.
Daha elektronegatiftir yani elektronları kendine biraz
daha kuvvetli çeker.
Eğer bu ilişkiyi buraya çizecek olursak
Evet, bu bağı çizecek olursak.
Bu tamamen bir özeti olur.
Belki bunu şu tarafta daha
yoğun çizeriz.
Ayrıca bu kesinlikle bir kural değil , ancak
ben bunu uydurdum.
Veya eğer onun hidrojen ve oksijen kısımlarını çizmiş
olsaydınız, belki elektronlar zamanlarının büyük bir çoğunluğunu
oksijenin etrafında geçirirlerdi ve zamanlarının küçük bir kısmını
hidrojenin etrafında geçirirlerdi.
Bu diğer hidrojen için de geçerli olurdu.
Elektronlar hidrojenin yerine daha çok oksijenin
yakınında olurlardı.
Elektronegatiflik bir kovalent bağ yapan atomlardan birinin
elektronları daha çok kendine çekmesidir.
Eğer periyodik tabloda elektronegatifliğin eğilimini gösterecek olursak
sizce nasıl bir şey olur?
Hangi elementlar elektronları çekmeye daha yatkındır?
Tabi ki de elektronları sevenler.
Elektronları onlardan çekmek
bizim için zor olacaktır.
Onların genelde en dış yörüngelerinde sekize yakın
bir sayıda elektronları vardır.
Bu sebeple en elektronegatif atomlar
tam da burada bulunacaklardır.
Bunlar halojenlerdir, özellikle de
flor, çünkü küçük olanlar elektronları daha çok
isteyeceklerdir küçük oldukları için.
Elektronlar çekirdeğe daha yakınlaşacaklardır
Ve soygazlardan bahsetmememin sebebi de
onların kovalent bağ oluşturmamasıdır
Onlar her daim mutludurlar.
Onların hepsi hareketsiz gazlardır.
Hareketsiz derken kastım onların hiçbir şey yapmamasıdır.
Eylemsizliğe yakın bir kelime.
Eylemsizlik hiç bir şey yapmamaya ya da durgun bir hale kalmaya
olan yatkınlıktır.
Fakat bu konuya fazla girmeyeceğim
Ve bunlar hareketsizdir.
Hiçbir şey yapmazlar
Bunlar yalnızca reaksiyonlara girerler.
Onlar kovalent bağlarını burada oluştururlar.
Ve kovalent bağları oluşturduklarında elektronları çekerler.
Keza, bu atomlar kovalent bağ oluşturmak üzere indiklerinde
bunlar daha çok, biliyor musunuz elektronları alabilirsiniz
onlara ihtiyacım yok gibilerdir.
Ben onlar olmadan daha mutluyum.
Aslında, bazen bunlar elektronları
verirler.
Bir kovalent bağ bile oluşturmazlar.
Bu durum iyonik bağ olarak adlandırılır.
İyonik bağı bir sonraki vidyoda anlatacağız.
Ancak gördüğünüz gibi eğilim iyonlaşma
enerjisine benziyor.
Bunlardan bir elektron ayırmak için
olduıkça fazla enerjiye ihtiyaç vardır.
Bu durumun sebebi elektronları sevmeleridir.
Yani bu asal gazlar oldukça elektronegatiftir.
Onlar bir kovalent bağda elektronları çekeceklerdir.
Bunların oldukça düşük iyonlaşmam enerjileri vardır.
Böylece onlardan elektron almak oldukça kolaydır.
Bu da neden düşük elektronegatiflikleri olduğunu bize açıklıyor.
Onlar bir bağda elektron çekmeye hiç yakın değillerdir.
İnsanların bahsettiği diğer eğilim ise
bir elementin metalik yapısıdır.
Biri metalik yapı dediğinde, hayal ettiğim
oldukça çok şey var.
Ben düşünüyorum ki bu madde elektriği iletmeli
parlak olmalı, işlenebilir olmalı.
Bükülebilir olmalı.
Metalik doğayı böyle hayal ediyorum
Ancak insanlar kimyada metalik yapıdan bahsettiklerinde
genelde elektron vermeye
gönüllülükten bahsederler.
Bu metalik yapıdır.
Ve önemlidir.
Eğer birçok elektronu bulunan, bükülebilen ve elektriği ileten
bir maddeden bahsediyorsanız,
bu madde metalik özelliğe sahiptir.
Ama aynı eğilim.
Hangi atomlar elektron vermeye daha yatkınlardır?
Sol aşağı kısımdakiler değil mi?
Aşağı inildikçe, atom hacmi büyür ve elektronlar
çekirdekten uzaklaşır.
Coulomb kuvveti zayıftır, sonuçta bu elektronlar
daha zayıf bağlanmıştır.
Ayrıca en dış yörüngenizde yalnızca bir veya iki
elektron varsa, siz daha çok şu haldesinizdir:
Ah şunlardan kurtulayım da son yörüngemi
tamamlamış olayım.
Yani bu atomlar elektron vermek ister.
Bu nedenle yüksek bir metalik özelliktelerdir.
Bunlar elektronlarını saklamak isterler
Ve daha fazla almak.
Bu nedenle daha düşük bir metalik özellik gösterirler.
Aslında bunların hepsi ametaldir.
Bir grupta genel eğilim
yani genel geçer kural şudur:
aşağı ne kadar inerseniz, atom hacmi o kadar büyür
ve son yörüngedeki elektronlar çekirdekten
o kadar uzaklaşır.
Bu nedenle elektron veya Coulomb kuvveti
daha zayıf olacaktır.
Bu nedenle elektron vermeye daha yatkın olacaksınızdır.
Metalik özelliğiniz aşağı inildikçe artar.
Ve sola gidildikçe de metalik özellik artar
çünkü en son yörüngenizde yalnızca iki tane elektron varsa
onları verip kurtulmak istersiniz.
Metalik özellik ters yöen gider.
Şu şekilde gösterebiliriz.
Ama aynı sebep yüzünden.
Bu atomlar elektron çekmeyi çok severler.
Bu atomlar da elektron vermeyi çok severler.
Değil mi?
İyonlaşma enerjisi sağ yukarı kısımda artacaktır.
Elektronegatiflik de sağ yukarı kısımda artacaktır
Metalik özellik de sol aşağıya gidildikçe artacaktır.
En son konuşacağımız eğilim atom çapıdır.
Aslında atom çapını ölçmek için birçok farklı yöntem var.
En iyi yöntem yok tabi ki çünkü
bir atomun az önce de bahsettiğim gibi sabit bir çapı yoktur.
Elektron atomun her yerinde olabilir.
Yani sert bir bağ yapabilirsiniz
Tamam, elektron bulma şansınız %90.
Bu atomunuzun küresi.
Ya da diye bilirsiniz ki eğer bu atom diğer atomla bağ yaparsa
atom çapı iki çekirdek arasındaki uzaklığın yarısıdır.
Değil mi?
Eğer böyle bir bağ yaparsanız
Bu kısım iki çekirdek arasındaki uzaklık olacaktır
ve atom çapı budur diyebilirsiniz.
Dediğim gibi birçok farklı yolu var.
Ama bence olayı genel olarak anladınız.
Atom çapı yalnızca atomun büyüklüğüdür.
Bunu şöyle hayal edebilirsiniz, eğer herhangi bir grupta aşağı doğru
inerseniz atom hacmi artar.
Çünkü birçok enerji yörüngesi ekliyorsunuz
her seferinde.
Ve atom sürekli olarak genişliyor.
Aslında şöyle de açıklanabilir aşağı inildikçe iyonlaşma enerjisi azalır
veya
veya elektronegatiflik azalır.
Böylece aşağı inildikçe atom büyür.
Tahmin edilmesi zor olankısım ise
sağ tarafa gidildikçe ne olduğudur.
Sağ tarafa gidildikçe elektron ekliyorsunuz ancak
bu elektronların hepsini aynı yörüngeye ekliyorsunuz değil mi?
Eğer çekirderk, tam burada, ve siz
bir yörünge üzerindesiniz.
Ve açıkçası, bunların hepsi küre değildir.
Ancak diyelim ki bir orbital üzerindesiniz.
Sağ tarafa gidildikçe
Bu kabuğa elektron eklemeye devam ediyorsunuz.
Değil mi?
Bu büyük bir aşırı basitleştirme oldu.
Sağa gidildikçe çekirdekte daha çok
protonunuz var.
Yani bu aslında gittikçe daha çok pozitif yüklenmişi hale gelmek.
Bu elektronlar protonlar tarafından
içlere doğru çekiliyorlar.
Böylece, periyodik cetvelde sağa gidildikçe
boyut küçülür.
Burası tamam, peki diğer periyoda
gidildiğinde ne olur?
Daha çok proton alıyorsunuz
Bu boyutu azaltmaz mı?
Evet azaltır.
Ancak aynı zamanda elektronları yeni ve protonlardan uzak bir
yörüngeye ekliyorsunuz.
Böylece yeni periyoda geçildiğinde atom hacmi artıyor.
Elektron büyüklüğü aşağı inildikçe büyük
Sola gidildikçe de büyüyorsunuz
Yani elektron büyüklüğü sağ alt taraftan sol üst tarafa doğrudur.
Genelde alçak bir periyottaki atomlar üstteki periyottaki
atomlardan daha büyük olacaktır
hangi grupta olduğuna bakılmaksızın.
Bir gruptaki genel eğilim ise, numara büyüdükçe
atom büyür.
Bir periyotta daha çok protonunuz var ise
atom küçülür.
Neyse umarım bunları ilginç bulmuşsunuzdur.
Bir sonraki vidyolarda bağ kurmaya başlayacağız.