Tip:
Highlight text to annotate it
X
Feyyaz Bilişim ve Yayıncılık Hizmetleri www.feyyaz.org
İyiliğin Allah'tan Kötülüğün Kuldan Olması Ne demektir?
İyiliğin Allah'tan,
kötülüğün kuldan olması
hakikatini anlamak için,
dilerseniz, uzak hakikatleri yakınlaştırmak için
kullanılan misal dürbününü kullanalım.
Bir padişah,
bir hizmetkârından,
ihtişamlı bir cami yapmasını istedi
ve caminin yapımında kullanılmak üzere
tam 1000 altını ona verdi.
Bu hizmetkâr,
sultanından aldığı 1000 altın ile
gayet güzel ve nakışlı bir cami yaptı.
Acaba, caminin yapımında
sadece basit bir amele gibi çalışan
ve caminin masraflarından hiçbirini karşılayamayan
bu hizmetkâr,
camiyi yaptıktan sonra:
"Bu camiyi ben yaptım, bu cami benim malımdır."
diyebilir mi?
Elbette diyemez
ve insaf ile düşünen herkes bu caminin,
bu adi hizmetkârın malı
olmadığını kabul eder.
Evet, hizmetkârın bu caminin yapımında
hizmeti vardır,
ancak hem caminin yapım emri
hem de cami için yapılan
1000 altınlık masraf sultana aittir.
Eğer sultan ona cami yapmasını emretmeseydi
ve caminin yapımında kullanılan
1000 altını vermeseydi,
bu cami asla var olmazdı.
O hâlde denilebilir ki,
"Bu cami sultanın malıdır."
eğer bu hizmetkâr
haddini aşıp kendisine
cami yapması için verilen 1000 altın
ile cami yerine meyhane yapsa,
o zaman meyhane onun malıdır
ve o bundan mesuldür.
Çünkü kendisine verilen emanete ihanet etti
ve meyhane yapımında kullandı.
İşte bu durumda diyemez ki:
"Ben bu meyhaneyi sultanın verdiği altınlar
ile yaptım,
mesuliyet onundur
ve meyhane onun malıdır."
Evet diyemez, çünkü sultan ona
o sermayeyi meyhane yapması için vermemişti.
Ona verilen sermaye
bir cami için olup meyhane için değildi.
Ancak o,
sultanın kendisine verdiği sermayeye ihanet etti
ve onunla bu meyhaneyi yaptı.
O hâlde caminin mülkiyeti hakkında,
hizmetkârın "Bu cami benimdir,
bunu ben yaptım." iddiası ne kadar geçersizse,
meyhanenin mülkiyeti hakkında da:
"Bunu sultanın verdiği sermaye ile yaptım.
O hâlde burası onun malıdır."
iddiası o kadar geçersizdir.
Doğru olan ise şudur:
"Cami sultanın sermayesi
ve emri ile yapıldığından ona aittir.
Meyhane ise,
kendine verilen emanete ihanet ederek,
cami yerine burayı
hırsız gibi inşa eden hizmetkâra aittir."
Şimdi geldik temsildeki hakikatlerin izahına:
-Misaldeki padişah,
ezel ve ebedin sultanı
ve şu kâinatın padişahı olan Allah'tır.
O hizmetkâr ise,
biziz; yani insandır.
1000 altın ise;
insana verilen başta azaları, cihazları, duyguları
olarak ona verilmiş maddi
ve manevi bütün hediyelerdir.
Cami ise,
salih ameller ve ibadetlerdir.
Meyhane ise,
kötü amel ve günahlardır.
Evet, iyilikler Allah'ın malıdır.
Kötülükler ise bizim.
Zira işlediğimiz bütün iyilikleri
Allah'ın bize verdiği sermaye ile işlemekteyiz.
Mesela Kur'an'ı okuduğumuzda;
Onu okuduğumuz dil Allah'ındır
bu dildeki ses telleri Allah'ındır.
Ses tellerinden çıkan sesi,
havada yayan zerreler Allah'ındır.
Kur'an'a baktığımız göz Allah'ındır.
Göze görme yeteneğini veren Allah'tır.
Gözün görmesi için ışığı yaratan Allah'tır.
Okuduğumuz Kur'an,
Allah'ın kelamıdır ve onun kitabıdır.
Kur'an'ın yazıldığı kâğıt
ve o kâğıttaki mürekkep yine Allah'ındır.
Okuduğumuzu anlamamızı sağlayan aklımız,
hafızamız yine hep Allah'ındır.
Kur'an okumayı emreden de Allah'tır.
Kalbimizde Kur'an okumaya karşı
bir muhabbeti koyan da O'dur.
Daha saymakla bitiremeyeceğimiz,
Kur'an okumamız için gereken her şey Allah'ındır.
Bizim ise sadece elimizde,
icada kabiliyeti olmayan cüz-i irade vardır.
Sadece irademizle Kur'an okumak isteriz,
bundan geriye ne varsa hepsi Allah'a aittir.
O hâlde nasıl "Kur'an'ı biz okuduk,
bu sevabı biz yarattık, bu güzellik bizimdir." diyebiliriz.
Bize düşen, tevazu ve ihlas ile
bu hayırlı ameli bizim için yaratan
Allah'a şükür değil midir?
Ama eğer biz,
bize verilen bu göz
ve dil sermayesini yanlış yerde kullanarak
bunlarla Kur'an okumaya bedel,
haram ve günah şeyler okursak.
O zaman bizim halimiz
kendisine cami yapılması için emanet edilen
1000 altın ile meyhane yapan
adî hizmetkara benzemezmi.
Misaldeki hizmetkarın
kendisine cami yapılması için emanet edilen
1000 altın ile meyhane yapması
ve bundan mes'ul olması gibi
bizde bize emanet edilen
göz, dil, akıl
gibi sermayeleri yanlış yerde kullanmış
ve bu günahın tek sahibi olmuş oluruz.
Ya da bir fakire sadaka verdiğimizi düşünelim.
Bakalım bu sevapta bizim hakkımız ne kadardır?
Evvela sadaka verdiğimiz fakiri Allah yarattı
ve onu bizimle Allah karşılaştırdı.
Sadakayı verdiğimiz malı Allah bize ihsan etti,
sadakayı verdiğimiz eli O yarattı.
O fakire karşı şefkat
ve merhamet duygusunu kalbimize O koydu.
Verdiğimiz sadakayı bereketlendirip
bize daha fazlasını yine O ihsan etti.
Daha bunlar gibi,
sadakanın verilmesi için gerekli bütün şartları Allah yarattı,
bizim elimizde olan ise
sadece sadaka verme arzumuzdur.
Haddizatında bu arzu dahi Allah'a aittir.
Hâl böyle iken:
"Bu fakire ben yardım ettim,
bu iyilik benim malımdır."
demek, ne kadar boş bir iddiadır.
Akıllı olan herkes bunu anlar.
Ancak eğer biz,
o fakire sadaka vereceğimiz yerde;
o mal ile içki alsak,
kumar oynasak ya da herhangi bir haramı satın alsak.
O zaman biz mesul oluruz.
Çünkü o sermaye
böyle adi işler için verilmemişti.
Biz sermayeye ihanet ettik,
tek mesul biziz
ve bu günah bizim malımızdır.
Şimdi bu iki misale,
diğer bütün iyilikleri
ve güzellikleri kıyas edin!
Onların icad edilmesi için gerekli olan sebepleri
ve şartları düşünün!
Sonra da elinizde olana,
icada kabiliyeti olmayan cüz-i iradeye bakın!
Ve bu cüz-i irade ile
bu güzelliklerin yaratılamayacağını düşünerek,
bütün iyilikleri
ve sevapları Allah'a teslim edin!
Bu iyilikleri sizin için yaratan Allah'a şükür edin!