Tip:
Highlight text to annotate it
X
MARKİ DE SADE YÖNETİMİNDE, CHARENTON AKIL HASTANESİ SAKİNLERİNİN CANLANDIRMASIYLA...
...JEAN-PAUL MARAT'NIN ÇEKTİĞİ EZİYET VE UĞRADIĞI SUİKAST
Charenton kliniğinin müdürü olarak...
...hepinize, bu salona hoşgeldiniz, demek istiyorum.
Sakinlerimizden birine, Bay de Sade'a, minnetimizi bildirmenin zamanıdır...
...bu oyunu sizin zevkiniz ve hastalarımızın rehabilitasyonu için yazıp sahneledi.
Charenton'a gelene dek sahneye hiç çıkmamış oyuncular için yüce hoşgörünüze sığınıyoruz...
...ama, sizi temin ederim ki, her sakin elinden geleni yapacaktır.
Biz çağdaşız, aydınız ve hastaları hapsetmekten yana değiliz.
Eğitim, özellikle de, sanat vasıtasıyla tedaviyi tercih ediyoruz ki...
...hastanemiz, İnsan Hakları Beyannamesi'nin ruhuna sadık kalma yolunda, ölçütlerimize uygun olarak, üstüne düşeni yapabilsin.
Yazarımız Bay de Sade'la aynı fikirdeydim ki, modern hamamımızda sahnelenen bu oyun...
...akli ve fiziki hijyen için kullanılan bütün bu aletler yüzünden biraz bozulacaktı.
Ama yine de, onlar sahneyi kurdular...
...çünkü Bay de Sade, oyununda, Jean Paul Marat'nın nasıl öldüğünü...
...ve küvetinde geçirdiği, Charlotte Corday kapısını çalmadan önceki zamanı anlatmaya çalışıyor.
Çevirmen: Murat 'BANQUO' Coşkuner
Seçkin konuklar, on beş yıl önceki Fransa'ya geri dönelim hadi.
Uygar çağın en büyük sarsıntısını hatırlayalım...
...o altın zaferleri, o kıpkırmızı suçları.
Bütün gelenekleri yıkan gücü...
...o küresel depremi, Fransız İhtilali'ni!
Hiçbirimiz Marat'dan daha hırslı bir ihtilalci görmedik.
Ama acaba halk dostu muydu, yoksa özgürlük düşmanı mı?
Umut dolu kitapların yazarı mıydı...
...yoksa çağının en korkunç kasabı mı?
Marat iyi mi, kötü mü? Seçmesi zor.
Marat'nın de Sade'la tartışmasını dinleyelim.
Birbirinin görüşleriyle güreşen iki şampiyon.
Kazananı nasıl mı anlayacağız? Seçmeniz lazım.
İşte Marat, dönmüş hayata.
Bir sargı sarmış kafasına.
Yanıyor bedeni, peynir gibi sapsarı...
...çünkü bozmuş cildini bir cilt hastalığı.
Ve ancak su serinletiyor bütün uzuvları...
...o önlüyor ateşinin onu yakıp kavurmasını.
Bu ağır rolü oynaması için şanslı bir paranoyağı seçtik.
Eşi görülmemiş mesafe katedenlerden biri, onları hidroterapiye başlattığımızdan beri.
Bu kişi son ana dek onun yanında kaldı.
Simonne Evrard, azimli bayan arkadaşı.
İşte Charlotte Corday, antresini bekliyor.
Bir taşra kızı, ailesi yüksek tabakaya geçti.
Maalesef burada rolü oynayan kızın uyku hastalığı var, bir de melankolisi.
Bu dertli ruh için tek ümidimiz olmalı, olmalı ki, rolünü hiç unutmamalı.
Arkadaşı Mösyö Duperret, yüksek tabaka peruğu fark edile.
Bu aktör iyi, ama saldırmaya eğilimli...
...en zeki cinsî sapıklarımızdan biri.
Aklınıza gelebilecek her şeye karşı radikal tavır aldığı için tutuklandı...
...eski bir rahip, Jacques Roux.
Marat'nın ihtilalinin müttefikiydi...
...ama maalesef sansürcü, kışkırtıcı fikirlerinin büyük bölümünü yonttu.
Ahlak muhafızlarımız onları fazla aşırı buldu.
- Ben... - Ah! Ah!
Şimdi de şarkıcılarımız: Cucurucu...
...Polpoch...
...Kokol...
...ve artık sokaklardan uzak olan Rossignol!
Şimdi de sosyeteden gelen bu beyefendiyle tanışın...
...kötü şöhretinin parlayan yıldızı altında beş yıl önce bizimle yaşamaya geldi.
Bu gösteriyi onun dehasına borçluyuz.
Eski Marki Bay de Sade...
...kitapları yasaklandı, girişimleri engellendi...
...yargılanıp, hakarete uğraması...
...hapse atılıp, birkaç yıllığına sürgün edilmesinin yanısıra.
Tanıtım bitti, artık Jean-Paul Marat oyunu başlayabilir.
Bu geceki tarihimiz, on üç Temmuz bin sekiz yüz sekiz.
Ve bu gece, ekibimiz, on beş yıl önce...
...bu adamın, bu sakatın üstüne...
...sonu olmayan bir gecenin nasıl çöktüğünü...
...göstermeyi deneyecek.
Siz de onun kan kaybedişini izleyeceksiniz...
...ve şu kadının, iyice düşündükten sonra...
...hançeri kaldırıp, onu susturuşunu.
Marat'ya saygılar!
Dört yıl sonra İhtilal'den, eski kralın idamından...
Dört yıl sonra, hatırlayın, vedasını soyluların...
Asın bütün soyluları...
O rahipler, gidip bok yesinler...
Dört yıl sonra kavgamızdan, caymadı Marat yazmaktan...
Bastille düştü, dört yıl geçti, çıkmadı feryat zihninden...
Egemen sınıf kahrolsun...
Generaller kıçüstü otursun...
Yaşasın İhtilal!
Marat, kendi kahrolası mezarlarımızı kazmayız!
Marat, üstümüz pek, karnımız tok olmalı!
Marat, köleler gibi çalışmaktan bıktık!
Marat, ekmeği daha ucuza almalıyız!
Seni bu yapraklarla taçlandırıyoruz, Marat, defne ağacı kıtlığı yüzünden.
Defnelerin hepsi, kuramcıları, komutanları ve devlet başkanlarını süslemeye harcandı.
Onların kafaları da kocaman.
Canım Marat... Seninle ya hep, ya hiç...
Yok güvenecek kimsemiz, sen hariç...
Yaralarını kaşıma, yoksa hiç iyileşmezler.
Dört yıl savaştı, savaştı korkmadan...
İzledi hainleri, vuruldu arkadan...
Marat mahkemede, Marat saklandı...
Bazen bir samur, bazen de tazı...
Savaştı asillerle, savaştı her rahiple...
İş adamı, burjuva, askerî vahşetle...
Marat her an hazır boğmaya her planı...
Gidici yalaka rejimin adi çocuklarını...
Komutanlar yeni, liderler yeni...
Oturup tartışmaktır bütün işleri...
Dostlarını satar, biner sırtlarına...
Hapseder, çiğner, atarlar sokağa...
Nece konuşurlar, kimse anlamaz...
Kanamadan elimiz, haklar alınmaz...
Öldürdük patronları, aştık o duvarı...
Dayanır dedikleri kodes duvarını...
Marat, yoksuluz, yoksul hep yoksul...
Marat, artık bekletme bizi...
Haklarımız tek isteğimiz...
Gelsin İhtilal'imiz...
Artık...
İhtilal...
...geldi geçti...
...ve kargaşanın yerini hoşnutsuzluk aldı.
Pazarlar kimlerin elinde? Ambarları kimler kilitliyor?
Saray ganimetlerini kimler aldı?
Yoksullara dağıtılacağı söylenen malların üzerinde kimler oturuyor?
Bizi kimler hapiste tutuyor?
Kimler içeri tıkıyor bizi?
Hepimiz normaliz ve özgürlüğümüzü istiyoruz.
- Özgürlük. - Özgürlük.
Özgürlük. Özgürlük.
Bay de Sade.
Anlaşılan, aklın sesini benim oynamam gerekiyor.
Daha oyunun başında hastalar bu kadar dengesizleşirse ne olacak?
Lütfen eserinizi kontrol altında tutun.
Devir değişti, devir farklı...
...ve bugün eski sorunlara nesnel bir gözle bakmalıyız.
Onlar... eee... tarihin bir parçası.
Ve tarih, ekleyebilirim ki...
...tarih, zaptedilemez basit insanların hikayesinden ibaret değildir.
Onun yerine, gerçek tarihi düşünelim:..
...Fransa'yı Fransa yapan insanların ibret verici hayatlarını.
İşte Marat oturuyor, halkın seçimi...
...hayal kurup, dinleyerek ateşinin sesini.
Bakın, eli kalemini kavramış...
...sokaktan gelen feryatlar da tamamen unutulmuş.
Fransa haritasına bakıyor dik dik, şehirden şehire dolaşıyor gözleri...
...beklerken siz...
Corday'i, Corday'i.
Corday!
...beklerken siz şu kadının onu öldürmesini.
Ve hiçbirimiz...
Ve hiçbirimiz...
Ve hiçbirimiz, ne yaparsak yapalım, ilişemeyiz şu gerçeğe:..
...Marat'nın kapısına dayanmış...
...hazır ve nazır öldürmeye.
Zavallı...
...Marat...
...küvetinin içindeki bedenin baştan aşağı sırılsıklam zehirden.
Gizlendiğin yerden fışkıran zehir...
...zehirliyor halkı, yağmaya ve cinayete itiyor onu.
Marat...
...ben, Charlotte Corday, Caen'dan geliyorum...
...muazzam bir kurtuluş ordusu toplanıyor orada...
...ve, Marat, oradan gelenlerin ilkiyim ben...
...Marat.
Demiştik dünya değişmeli...
Hemfikirdik biz, Rousseau gibi...
Ama anlamı neyse sana...
Çok uzak bir şeymiş o bana...
Aynı sözleri söylemişiz...
Güçlensin diye ülkülerimiz...
Ve doğruydum ben...
Seninse...
Ölüm dağlarına çıktı yolun...
Konuşurduk biz aynı dili...
Söylerdik dostluk türküleri...
Ama anlamı neyse sana...
Çok uzak bir şeymiş o bana...
Artık anladım ben körmüşüm...
Aklındakini geç çözmüşüm...
Olamaz, geldim...
Ben seni öldürmeye, Marat...
İnsanlık için...
Simonne!
Simonne!
Biraz daha soğuk su. Sargımı değiştir. Ah, bu kaşıntı dayanılır gibi değil.
Jean-Paul, kaşıma kendini, tenini lime lime edeceksin...
...yazmayı bırak, Jean-Paul, hiçbir faydası olmaz.
Seslenişim. Fransa halkına yapacağım 14 Temmuz seslenişim.
Jean-Paul, lütfen daha dikkatli ol, baksana, su nasıl da kızarıyor.
Oluşacak kan göllerinin yanında kan dolu bir küvetin sözü mü olur?
Eskiden birkaç yüz cesedin yeteceğini sanırdık...
...sonra gördük ki, binlercesi bile az geliyor...
...ve bugün ölenleri sayamıyoruz bile.
Bir yerlerde herhangi bir düşmanımız kaldı mı?
Her yerdeler, baktığın her yerde.
İşte oradalar. Çatıların tepesinde, mahzenlerin dibinde, duvarların ardında. İkiyüzlüler!
Kafalarına halk başlığı takıyorlar, ama iç çamaşırları taçla süslenmiş...
...bir dükkan yağmalanmaya görsün, hemen ciyaklarlar: "Dilenciler, hainler, lağım fareleri!"
Simonne, başım yanıyor. Nefes alamıyorum.
İçimde başkaldıran bir kalabalık var.
Simonne!
Ben İhtilal'in ta kendisiyim.
Corday'in ilk ziyareti.
Yurttaş Marat'yla konuşmaya geldim.
Memleketim Caen'daki durum hakkında ona iletilecek önemli bir mesajım var...
...düşmanları orada toplanıyor.
Ziyaretçi kabul etmiyoruz.
Biraz olsun huzur istiyoruz.
Marat'ya söyleyecek bir şeyin varsa...
...yazılı ver.
Söylemek zorunda olduğum şey yazılı söylenemez.
Ben...
...onun...
...karşısında...
...durup ona bakmak...
...istiyorum. Bedeninin...
...titrediğini ve alnındaki boncuk boncuk...
...teri görmek istiyorum.
Tam kaburgalarının arasına saplamak istiyorum...
...memelerimin arasında taşıdığım hançeri.
Hançeri...
...iki elimle...
...tutmalı ve...
...etine...
...gömmeliyim, sonra da söyleceklerini...
...dinlemeliyim...
...bana.
Daha değil, Corday.
Kapısına üç kere gelmen gerekiyor.
Corday'in Paris'e gelişinin şarkısı ve canlandırılması!
Charlotte Corday, şehre geldi...
Gördü yazıları, halkı dinledi...
Yorgunluktan düştü düşecek...
Yorgunluktan düşecek...
Charlotte Corday korkmamalı...
Rahat otellerde kalmamalı...
Bulmalı bir bıçak satan...
Bulmalı bir bıçakçı...
Charlotte Corday kuaförü geçti...
Kozmetik ve parfüm, pudra, peruk...
Frengi illetine var merhem...
Yaralar için merhem...
Bir hançer gördü...
Kabzası beyaz...
Girdi bıçakçıdan içeri hemen...
Pırıl pırıldı gördüğü o hançer...
Charlotte'un gördüğü hançer...
Sorunca adam: "Kimin için..?"
Malumunuzdur bu, bilirsiniz siz...
Charlotte güldü ve kırk para verdi...
Charlotte kırk para ödedi...
Charlotte Corday yürüdü...
Paris kuşları öttü...
Charlotte patikadan geçti...
Parfümlerin içinden...
Ceset koktu burnuna...
Dinledi giyotini...
Kirletme patiklerini...
Kan kırmızı toprak...
Atla, atla, gel sen de benimle...
Dedi arabacı...
Ama kız konuşmadı...
Bakmadı bile...
Kirletme cici donunu...
Tek yöndür hep yolum...
Atla, atla, gel sen de benimle...
Faytonlar yok bugün...
Ama kız konuşmadı...
Bakmadı bile...
Ne biçim bir şehir bu?
Güneş sisi güçlükle delebiliyor, yağmurun...
...ve pusun oluşturduğu bir sis değil bu, ama...
...mezbahalardaki duman gibi yoğun ve sıcak bir buğusu var.
Neden uluyor bunlar?
Sokaklarda sürükledikleri ne?
Kazıklar taşıyorlar, ama ne geçirilmiş o kazıklara?
Neden zıplıyorlar? Niçin dans ediyorlar?
Neden katılıyorlar gülmekten? Çocuklar neden bağrışıyor?
Nedir şu üzerinde dövüştükleri yığın, şu...
...gözleri ve ağızları olan yığın?
Ne biçim bir şehir bu...
...sokaklarında doğranmış popolar yatan?
Nedir bütün bu yüzler? Yakında...
...bu yüzler etrafımı saracak.
Bu gözler ve ağızlar beni yanlarına...
...çağıracak!
Ok yaydan çıktı artık, onu asla durduramazsınız.
Halk her şeyi sineye çekerdi, şimdi intikamını alıyor.
O intikamı izliyorsunuz ve halkı buna sizin zorladığınızı hatırlamıyorsunuz.
Şimdi protesto ediyorsunuz, ama dökülen kanlara ağlamaya başlamak için artık çok geç.
Halkın sizin uğrunuza akıttığı kanın yanında, bu aristokratların kanının lafı mı olur?
Birçoğunun gırtlağı sizin çeteleriniz tarafından kesildi.
Birçoğu sizin imalathanelerinizde ağır ağır öldü.
Öyleyse halkın sizi semirtmek için yaptığı fedakarlıkların yanında bu fedakarlığın ne anlamı olabilir?
Onların yağmalanmış hayatlarının yanında, yağmalanan birkaç konağın lafı mı olur?
Umurunuzda olmaz...
...gizli anlaşmalar yaptığınız yabancı ordular ülkeyi işgal edip, halkı kılıçtan geçirse bile.
Umarsınız ki, halk silinip süprülsün, siz de gelişip serpilesiniz...
...ve onlar silinip süprülürken de, şişkin burjuva suratlarınızdaki tek bir kas bile seğirmez sizin...
...şu anda öfke ve nefretle buruşmuş olan o suratlarınızdaki.
Bay de Sade, buna izin veremeyiz...
...eğitim diyemezsiniz bunun adına.
Hastalarıma en ufak bir faydası dokunmuyor bunun, hepsi aşırı derecede heyecanlanıyor.
Nihayetinde, halkı buraya hastalarımızın hiçbirinin sosyal cüzzamlı olmadığını göstermek için çağırdık.
Bu katledilmiş insanları, gerçekliği inkar edilemez olduğu için gösteriyoruz sadece.
Günümüzde gerçek olamayacak bu barbar görüntüleri sakince izleyin lütfen.
Şu anda çoğu hayatta olmayan o zamanki insanlar ilkelmiş, biz daha uygarız.
Aristokratların idamı.
Bak şunlara, Marat...
...bir zamanlar her şeyin sahibi olan şu insanlara.
Mademki zevkleri ellerinden alındı...
...giyotin onları ebedi sıkıntıdan kurtarabilir.
Taç giyme törenindeymişler gibi başlarını neşeyle sunuyorlar.
Sapkınlığın doruk noktası değil mi bu?
Kralın idamı!
Yaşamla ölüm üzerine sohbet.
Kitaplarında okuduğuma göre, de Sade, senin ölümsüz eserlerinin birinde...
...tabiatın canlandırıcı gücü yıkımmış...
...yaşamı tartmaya yarayacak tek aracımız da ölüm.
Doğru, Marat.
Ama insanlar ölüme sahte bir önem yüklüyor.
Ölen her hayvan, bitki ya da insan Tabiat'ın gübre yığınına katılır...
...hiçbir şeyin onsuz büyüyemeyeceği, onsuz yaratılamayacağı gübreye dönüşür.
Ölüm, sürecin bir parçası sadece.
Her ölüm, hatta en korkunç ölüm bile...
...Tabiat'ın mutlak kayıtsızlığında boğulur.
Tabiat izler istifini bozmadan...
...tüm insan ırkını yok etsek bile.
Tabiat'tan nefret ediyorum ben...
...o her şeye dayanabilen ruhsuz seyirciden, o asla dağılmayan buzdağı suratlıdan...
...bu bizi gittikçe büyüyen eylemlere teşvik ediyor.
Ama her ne kadar bu tanrıçadan nefret etsem de...
...tarihteki en büyük eylemlerin onun yasalarına uyduğunun farkındayım.
Tabiat, insana kendi mutluluğu için savaşmasını öğretir.
Ve elde etmek için öldürmesi gerekirse...
...o zaman cinayet doğal bir şey olur.
Kendimizden güçsüz olanları hep ezmedik mi biz?
Bitmek bilmez bir alçaklık ve şehvetle gırtlaklarına çökmedik mi?
Nihai çözümü uygulamadan önce laboratuvarlarımızda deneyler yapmadık mı?
İnsan bir yok edicidir.
Ama öldürüp de, bundan hiç zevk almazsa, makinadan farkı kalmaz.
Tutkuyla yok etmeli, insan gibi.
Damiens'ın idamını hatırlatayım size...
...On Beşinci Louis'ye düzenlediği başarısız suikast girişiminin ardından gerçekleştirilen.
Damiens'ın nasıl öldüğünü hatırlıyor musunuz?
Izdırabının yanında giyotinin ne kadar yumuşak kaldığını?
Kalabalığın gözleri önünde dört saat sürdü...
...hatta Casanova da o sırada üst pencerelerden izleyen hanımların eteklerinin altında kendinden geçiyordu.
Göğsünde, kollarında, kalçalarında ve baldırlarında derin yarıklar açıldı.
Her yarığa erimiş kurşun döküldü...
...kızgın yağ döküldü üstüne, kızgın balmumu, kükürt.
Ellerini yakıp kül ettiler...
...ipler bağladılar kollarına ve bacaklarına...
...ve onu dört ata koşup, atları dehlediler.
Bir saat boyunca çekelediler onu...
...sanki her seferi ilk kezmiş gibi, ama yine de...
...parçalanmadı...
...omuzlarından ve kalçalarından testereyle kestikleri ana kadar.
Önce ilk kolunu kaybetti, sonra da ikinci kolunu...
...ve kendine yapılanlara şöyle bir bakıp...
...bize döndü ve herkesin anlayabileceği kadar yüksek bir sesle bağırdı.
Ve ilk bacağını, ardından da ikinci bacağını kaybettiğinde...
...hâlâ yaşıyordu.
Ve sonunda, orada sallanıyordu, sallanan başıyla kanlı bir gövde...
...sadece inleyen...
...ve günah çıkaran papazın kendisine kaldırdığı krüsifiye dik dik bakan.
Bu...
...bir festivaldi...
...bugünün festivallerinin yarışamayacağı bir festival.
Şu aralar bizim engizisyonun bile bir anlamı kalmadı.
Artık hepsi resmî.
Duygusuzca idama mahkum ediyoruz...
...seçilecek benzersiz, özel bir ölüm şekli de yok...
...bütün milletlere azar azar dağıtabileceğimiz isimsiz, ucuz bir ölüm var sadece...
...matematiksel bir esasa dayalı...
...hayatın topyekûn söneceği zaman gelene dek.
Yurttaş Marki...
...mahkemelerimizde bilirkişi olarak oturabilirsiniz...
...geçen Eylül'de, bize kumpas kuran aristokratları hapishanelerden dışarı sürüklerken bizim yanımızda savaşmış da olabilirsiniz...
...ama hâlâ asilzadeler gibi konuşuyorsunuz...
...Tabiat'ın kayıtsızlığı dediğiniz şeyse, sizin kendi merhametsizliğinizdir.
Merhamet, Marat, imtiyazlı sınıfların mülkiyetindedir.
Bağışçı, dilenciye doğru eğildiğinde kalbi nefretle çarpar.
Servetini korumak için, duygulanmış gibi yapar...
...dilenciye verdiği sadakaysa, tekmeden fazlası değildir.
Hayır, hayır, Marat, mütevazi duygular kalsın lütfen.
Senin hislerin asla ufak tefek olmadı.
Senin için, aynen benim gibi...
...sadece en ölçüsüz faaliyetler önem arz eder.
Ben ölçüsüzsem, sizin olduğunuz gibi ölçüsüz değilim.
Tabiat'ın sükunetine karşı, eylemi kullanırım ben.
Uçsuz bucaksız kayıtsızlığın içinden anlam çıkarırım.
İstifimi bozmadan izlemem, müdahale ederim...
...ve derim ki, bununla bu yanlıştır...
...ve onları değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışırım, çünkü öne...
Önemli olan, kendini saçından tutup kaldırmaktır...
...kendini ters yüz etmek...
...ve bütün dünyayı ışıldayan gözlerle görmek.
Marat'nın ayini.
Eskiden nasıldı, hatırlayın.
Krallar, himayeleri altında huzurla yaşadığımız sevgili babalarımızdı...
...yaptıkları işler de resmî ozanlar tarafından göklere çıkartılırdı.
Saf aile reisleri, geleneksel olarak, bu dersi çocuklarına aktarırlardı.
Krallar sevgili babalarımız...
...himayelerinde huzurla yaşarız.
Krallar sevgili babalarımız...
...himayelerinde huzurla yaşarız.
Çocuklar da dersi tekrarlardı.
Kıvranın!
Onun çarmıhta kıvrandığı gibi kıvranın, çünkü Tanrının buyruğu bu.
Kul nasıl defalarca duyduğu şeye inanırsa...
...yoksullar da, ekmek yerine, kırbaçlanmış ve çivilenmiş kan revan içindeki İsa'nın resmiyle yetinir...
...ve çaresizliklerinin o simgesine dua ederlerdi.
Rahipler de şöyle derdi:..
..."Göğe kaldırın ellerinizi, diz çökün..."
"...şikayet etmeden katlanın çektiğiniz acıya. Size eziyet edenler için dua edin..."
"...çünkü dua ve takdistir Cennet'e tırmanmanızı sağlayacak tek merdiven!"
Ve böylece yoksulları kendi cehaletleriyle zincirlediler...
...ayaklanıp yöneticilerine direnemesinler diye...
...ilahi adalet yalanıyla hükmeden yöneticilere.
Bay de Sade!
Bu tartışmayı kesmem gerekiyor.
Bu bölümde bazı budamalar yapmak konusunda anlaşmıştık.
Neticede, artık kimse kiliseye karşı değil, çünkü imparatorumuz yüksek rütbeli papazlar tarafından kuşatılmış durumda...
...ayrıca defalarca da ispatlandı ki, yoksullar rahiplerin ruhani yardımına ihtiyaç duyuyor.
Kimsenin ezilmek gibi bir sorunu yok.
Tam tersine, acıyı dindirmek için her şey yapıldı, mesela... eee...
...giysi yardımları... eee... tıbbi yardım ve... eee... aş evleri gibi...
...ve bu klinikte bizzat biz iyi niyete şartlandık, sadece geçici hükümete değil...
...daha çok, kilisenin fazilet ve anlayışına sığındık...
...özellikle de dostumuz Bay Laday'e, ha?
Oyunumuz sizi çileden çıkarırsa...
...öfkenizi bastırırsınız, umarız...
...ve lütfen unutmayın ki, biz sadece uzun zaman önce olan şeyleri gösteriyoruz.
Unutmayın, vaziyet farklıydı o zamanlar...
...bugün, tabii ki, hepimiz dini bütün insanlarız.
Dua edin!
Dua edin! Dua edin ona!
Cehennemdeki Şeytanımız...
...Tanrımız olsun adın.
Cehennemdeki krallığın yeryüzüne insin.
Sevaplarımızı bağışla, kutsallıktan kurtar bizi.
Günaha sok...
Günaha sok bizi...
...tekrar tekrar.
Amin.
Az önce izlediğiniz üzücü olay beklenmedik bir durumdu...
...yazarımız tarafından öngörülmüştü aslında...
...ama sadece ihtiyaç anında kullanılmak üzere yazdığı ilave repliklerdi.
Anlayış gösterin lütfen...
...bu adam bir zamanlar bir manastırın takdire şayan başrahibiymiş.
Hepimize hep şu söyleneni anımsatmalı bu...
...Tanrı, akıl ermez bir şekilde, insan gibi hareket eder.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vermeden önce...
...kendimizin ne olduğunu keşfetmemiz gerekir.
Ben kendimi tanımıyorum.
Bir şeyi, daha keşfeder keşfetmez, ondan şüphe duymaya başlıyorum...
...ve onu yine yok etmek zorunda kalıyorum.
Yaptıklarımız yapmak istediklerimizin birer gölgesi sadece...
...gösterebileceğimiz başlıca gerçeklerse kendi yaşamlarımızın daima değişen gerçekleri.
Ben acaba cellat mıyım...
...yoksa kurban mı...
...en korkunç işkenceleri hayal ediyorum çünkü...
...ve onları anlatırken, kendim acı çekiyorum onlardan.
Yapamayacağım hiçbir şey yok...
...ama her şey içimi korkuyla dolduruyor.
Ve görüyorum ki, diğer insanlar da kendilerini yabancılaştırıyorlar...
...ve beklenmedik eylemlere müsaitler.
Kısa bir zaman önce, terzimi gördüm...
...felsefe konuşmaktan hoşlanan kibar, kültürlü bir adamdı.
Kan beynine sıçramış, öfkeden çığlık çığlığa gördüm onu...
...İsviçreli bir adama saldırırken.
Tepeden tırnağa silahlı, iri yarı bir adama.
Tam anlamıyla imha etti onu.
Sonra da devrilmiş adamın göğsünü yardığını gördüm...
...hâlâ atan kalbini söktüğünü...
...ve onu yuttuğunu.
Kudurmuş bir hayvan.
İnsan kudurmuş bir hayvandır.
Bin yaşındayım ve hayatım boyunca bir milyon cinayetin işlenmesine yardım ettim.
Yeryüzüne saçıldı...
Ezilmiş insan bağırsakları yeryüzünün her yerine saçıldı.
Biz, birkaç sağ kalan...
Biz, birkaç sağ kalan...
...titreyen bir ceset bataklığının üzerinde yürüyoruz.
Hep ayaklarımızın altında, attığımız her adımda...
...çürümüş kemikler, küller, keçeleşmiş saçlar ayaklarımızın altında...
...kırılmış dişler, ikiye ayrılmış kafa tasları.
Kudurmuş bir hayvan.
Kudurmuş bir hayvanım ben.
Hapishaneler işe yaramıyor. Zincirler işe yaramıyor.
Kaçıyorum...
...bütün duvarlardan...
...bütün balçıkların ve parçalanmış kemiklerin arasından.
Hepiniz görürsünüz bir gün.
İşim bitmedi henüz.
Planlarım var.
Biz İhtilal'i...
Biz İhtilal'i...
Biz İhtilal'i icat ettik...
...ama nasıl işleteceğimizi bilemedik.
Baksana...
...herkes geçmişten bir şeyler saklamak istiyor.
Eski rejimden bir hatıra.
Biri bir tablo saklamaya karar veriyor, biri hizmetçisini saklıyor...
...biri atını saklıyor, biri bahçesini saklıyor.
O adam arazilerini saklıyor, bu adam taşradaki evini saklıyor...
...şu adam fabrikalarını saklıyor, bir diğeri tersanelerinden ayrılmaya dayanamıyor.
Biri ordusunu saklıyor...
...şu da kralını saklıyor.
Biz de bu yüzden burada oturmuş...
...insan hakları beyannamesine...
...özel mülkiyetin kutsallığını yazıyoruz.
Şimdi de bunun nereye varacağını görelim.
Her insan savaşmakta aynı derecede özgürdür...
...kardeşçe ve aynı silahlarla elbette.
Her insan kendinin milyoneridir.
İnsana karşı insan, çeteye karşı çete...
...karşılıklı soygun çılgınlığı dahilinde.
Ve biz...
...başladığımız zamankinden daha mazlum bir halde oturuyoruz burada.
Ve onlar ihtilalin başarılı olduğunu mu düşünüyorlar?
Halkın tepkisi.
Neden altın onlarda...
Neden hep güç onlarda...
Neden, neden be...
...tepede dostları mı var?
Neden işler hep ellerinde..?
Bizde yok hiç, olmadı hiç...
Delikler hariç, milyonlarcası...
Yaşarken de, ölürken de...
Göbeğimiz delik, giysimiz delik...
Marat, yoksuluz...
Yoksul, hep yoksul...
Marat, artık bekletme bizi...
Haklarımız tek isteğimiz...
Gelsin İhtilalimiz artık...
Bakın, nasıl da kolayca çeteye dönüşüyor kalabalık...
...usta idarecilerin ruhu bile duymadan.
Abuk sabuk protesto davulları çalmalarındansa...
...aptal olsun vatandaşların.
Güçlü azınlık için çalış ve ona güven...
...onlar için en iyi olan senin için de en iyidir.
Bayanlar ve baylar, halkla hükümeti uyum içinde görmek istiyoruz biz...
...öyle bir uyum ki, bugün neredeyse ulaşmış olduğumuz ölçüde demeliyim.
Şimdi de, asalet, zarafetle buluşuyor.
Yazarımız onları yüz yüze getiriyor.
Güzel ve cesur Charlotte Corday.
Yakışıklı Bay Duperret.
En güzel gençlik yıllarını geçirdiği Caen'da...
...doğruluğun yoluna adanmış bir manastırda...
...Duperret'nin adını önerdiklerini duymuştu...
...çok cana yakın, yardımsever bir arkadaş olarak.
Tutkunu kadının aklıyla sınırla.
Aşkın platonik, o biçim değil.
Ah, sevgili Duperret, ne yapabiliriz?
Bu korkunç felaketi nasıl önleyebiliriz?
Sokaktaki herkes Marat'nın halk lideri ve diktatör olacağını söylüyor.
Oysa o, kötü zamanlar biter bitmez, demir pençesi gevşeyecekmiş gibi yapıyor.
Ama biz Marat'nın aslında ne istediğini biliyoruz:..
...Anarşi ve kargaşa.
Sevgili Charlotte, geri dönmelisin...
...dindar rahibe arkadaşlarına geri dönüp, dua ve düşünceye dalarak yaşamalısın.
Etrafımızı kuşatmış çatık kaşlı düşmanla savaşamazsın sen.
Marat'dan bahsediyorsun, ama kim bu Marat?
Bir sokak satıcısı, bir lunapark çığırtkanı...
...Korsikalı bir serseri.
Affedersiniz, Sardunyalı diyecektim.
Marat mı?
Yahudi ismi gibi geliyor bu bana.
Muhtemelen Kutsal Kitap'taki Marah Denizi'nden alınmış.
Ama onu kim dinler zaten? Sadece sokaktaki ayaktakımı.
Burada Marat bizim için tehlike arz edemez.
Sevgili...
...Duperret...
...beni yoklamaya çalışıyorsunuz, ama...
...yapmam gerekeni biliyorum ben.
Duperret...
...Caen'a git.
Barbaroux'yla Buzot orada seni bekliyorlar.
Hemen git, hem de çabuk git.
Akşamı bile bekleme...
...çünkü bu akşam her şey için çok geç olacak.
Sevgili Charlotte, benim yerim burası. Senin bulunduğun şehri nasıl terk ederim?
Hem neden kaçayım...
Hem neden kaçayım...
...bitmesine bu kadar az kalmışken?
İngilizler çoktan Dunkirk'le Toulon açıklarında demirledi.
- Prusyalılar, Rouss... - İspanyollar.
İspanyollar, Roussillon'u işgal etti.
- Paris, Prus... - Mayence.
Mayence, Prusyalılar tarafından kuşatıldı.
Condé'yle Valenciennes, Ruslar'ın eline geçti.
- Avusturyalılar'ın! - Avusturyalılar'ın!
Vendée silahlandı. Daha fazla dayanamazlar...
...o görüşsüz ve kültürsüz, bağnaz sonradan görmelere.
Dayanamazlar daha fazla.
Hayır, sevgili Charlotte, burada bekleyeceğim...
...Marat'nın ayaktakımının toprağa verileceği o vadedilen günü...
...Fransa'nın bir kez daha o yasak kelimeyi haykıracağı günü:..
...Özgürlük!
Özgürlük!
Özgürlük!
- Zincirleyin şunu! - Özgürlük!
Özgürlük. Duyuyor musun, Marat?
Hepsi Fransa'nın iyiliğini istediğini söylüyor.
Benim vatanseverliğim seninkinden büyük.
Fransa'nın onuru için ölmeye hazır hepsi.
Ilımlı ya da köktenci, hepsi kan kokusunu almış.
Soğuk liberaller ve öfkeli radikaller...
...hepsi Fransa'nın azametine inanıyor.
Marat, bu vatanseverliğin delilik olduğunu göremiyor musun?
Yıllar önce, kahramanlığı kahramanlara bıraktım...
...ve artık bu ülke diğer ülkelerden daha önemli değil benim için.
Dikkat... edin.
Yaşasın Napoléon ve millet!
Yaşasın bütün imparatorlar, krallar, piskoposlar ve papalar!
Yaşasın sulu çorba ve deli gömleği!
Yaşasın Marat!
Yaşasın İhtilal!
Kitle hareketlerini başlatmak kolaydır...
...kısır döngü içindeki hareketleri.
Çıkmaz sokaklara doluşan idealistlere inanmıyorum ben.
Hiçbir dava uğruna yapılan hiçbir fedakarlığa inanmıyorum.
- Sadece kendime inanıyorum ben. - Ben İhtilal'e inanıyorum.
Eski despotlara ağızlarının payını verdik.
Şimdi de yeni despotlarımız var.
Ama ben yine de İhtilal'e inanıyorum.
Avantalar, iş adamları tarafından kapışıldı...
...komisyoncular, yatırımcılar, satıcılar, işletmeciler, idareciler tarafından.
Ama İhtilal devam etmeli.
Para basan şişko şebekler...
Şampanya ve brendi içerler...
Denizde ***, onlarda para...
Hep bok içinde yüzerken bizler...
Koca ağızlı sahtekarlar...
Biz çürüyelim isterler...
Soylular biraz toprak kaybeder...
Bizimse elde ne varsa gider...
Bu ihtilal, bir yıkım sadece...
Tıka basa doymuştur onlar...
Düzmektir tek düşünceleri...
Düzülen de hep biz yoksullar...
Kapın silahlarınızı! Haklarınız için savaşın!
İhtiyacınız olanı zorla alın, hem de hemen alın!
Ya da yüz yıl bekleyip, yetkililerin ne planladığını görün!
Orada sizi adam yerine koymuyorlar, çünkü okuma yazma öğrenecek paranız hiç olmadı.
İhtilal'in kirli işleri için biçilmiş kaftansınız...
...ama size burun kıvırıyorlar, çünkü teriniz pis kokuyor.
Ta aşağıda oturmak zorundasınız ki, sizi görmek zorunda kalmasınlar.
Ve orada cehalet ve pis kokular içinde...
...altın çağı getirmek için üzerinize düşeni yapmakta serbestsiniz...
...hepinizin aynı eski kirli işleri göreceği o çağı.
Yukarıda, gün ışığında...
...onların şairleri, hayatın gücü hakkında şarkılar söyler...
...entrika çevirdikleri pahalı odalarda da...
...zarif tablolar asılıdır.
O yüzden, kalkın ayağa! Kamçılarından koruyun kendinizi!
Kalkın ayağa! Karşılarında durun...
...bırakın da, ne kadar çok olduğunuzu görsünler.
Böyle bir şeyi dinlemeye mecbur muyuz?
Yeni, aydınlık bir çağın vatandaşlarıyız biz.
Bugünlerde hepimiz devrimciyiz, ama su katılmamış hıyanet bu, buna izin veremeyiz.
Az önce dinlemiş olduğunuz papaz...
...şu adı çıkmış rahip Jacques Roux...
...yeni dinî tarzı benimsemek için...
...vaiz kürsüsünü bırakıp, dünyevi bir ihtirasla...
...sokak kürsülerinde kuduruyor.
Eğitimli bir rahip, konuşma sanatında usta en azından.
'Tek ihtimaliniz cennet olsun istiyorsanız...'
'...Fransa'da kurun onu, bulutlarda değil.'
Roux ne yapacağından çok ne istediğini bilirken, ayaktakımı onun elinden besleniyor.
Konuşmak kolay.
Eylemin bedeli çok büyük...
...öyle ki, Roux, Jean-Paul Marat'nın baş havarisi olmaya karar veriyor.
İyi bir politikaya benziyor...
...çünkü Marat dosdoğru Calvary'ye gidiyor...
...ve çarmıha gerilme, bütün iyi Hristiyanların bildiği gibi...
...ölmenin en sempatik yoludur.
Yoksulları beslemek için ambarların açılmasını istiyoruz.
İmalathanelerle fabrikaların kamu mülkiyetine verilmesini istiyoruz.
Kiliselerin okullara dönüştürülmesini istiyoruz...
...ancak o zaman içlerinde faydalı bir şeyler öğretilebilir nihayet.
Savaşa son vermek için herkesin elinden geleni yapmasını istiyoruz.
Vurguncuların yararına sürdürülen ve daha da çok savaş getiren...
...bu kahrolası savaşa.
Savaşı başlatan kişilerin oluşan zararı karşılamasını istiyoruz.
İlk ve son kez, şanlı ordu tarafından kazanılan şanlı zaferler fikri kafalardan silinip temizlenmeli.
İki taraf da şanlı değildir.
İki tarafta da donlarına işeyen korkmuş insanlar vardır sadece...
...ve hepsi aynı şeyi ister.
Toprağın altında yatmak yerine...
...üzerinde yürümek...
...koltuk değnekleri olmadan.
Düpedüz barışseverlik bu.
Şu anda askerlerimiz dünyanın özgürlüğü ve bizim özgürlüğümüz için hayatlarını hiçe sayıyorlar.
Bu sahne budanmıştı.
Bravo, Jacques Roux!
Keşiş kostümünü beğendim.
Günümüzde ihtilale teşvik etmenin en iyi yolu cüppe giymek.
Marat, çık dışarı da yönet şu halkı!
Seni bekliyorlar! Tam zamanıdır!
Sadece bir şimşek çakışı kadar sürecek...
...kör edici bir parlaklıkla her şeyi yakıp yok eden İhtilal için.
Bay de Sade kırbaçlandı.
Marat!
Bugün onlara lazımsın, çünkü onlar için acı çekeceksin.
Onlara lazımsın ve bir gün küllerinin konacağı vazoya saygı duyacaklar.
Ama ertesi gün geri dönüp, o vazoyu paramparça edecekler ve şöyle diyecekler:..
..."Marat mı? Kimdi bu Marat?"
Marat!
Şimdi sana yapılmasına yardımcı olduğum bu ihtilali anlatacağım.
Bastille'de yatarken, fikirlerim çoktan biçimlenmişti.
Hapisteyken, zihnimde ölmeye yüz tutmuş bir sınıfın devasa temsilcilerini yarattım.
O hayalî devlerim tecavüzler edip, işkenceler yaptılar.
Bizzat ben de yaptım.
Ve tıpkı onlar gibi...
...bağlanmama izin verdim...
...dövülmeme de.
Hatta şimdi bile...
...şurada büyük bir ümitle bekleyen şu güzelliği buraya çağırmak...
...ve sana İhtilal'den...
...bahsederken beni dövmesine izin vermek istiyorum.
Başlangıçta, ihtilalde gördüğüm şey...
...muazzam bir intikam patlaması ihtimaliydi...
...rüyamda bile göremeyeceğim büyüklükte bir cümbüş.
Ama sonra fark ettim ki, mahkeme salonunda bizzat otururken...
...daha önceki gibi tutuklu olarak değil de, yargıç olarak...
...fark ettim ki, kendimi kurbanı cellada vermeye ikna edemiyorum.
Onları serbest bırakmak ya da kaçmalarını sağlamak için her şeyi yaptım.
Varlığımın yegane ispatı olmasına rağmen, cinayete meyilli olmadığımı gördüm...
...hatta artık...
...düşüncesi bile dehşete düşürüyor beni.
Eylül'de, Carmelite Manastırı'nın resmî olarak yağmalanışını izlerken...
...avluda eğilip kusmak zorunda kaldım...
...kehanetlerimin gerçekleşmesini izledim...
...sırılsıklam ellerinde erkeklerin koparılmış cinsel organlarıyla koşuşan kadınları izledim.
Ve aylar geçtikçe...
...ve arabalar muntazaman sehpaya sürüldükçe...
...ve bıçak kaldırılıp, kaldırılıp düştükçe...
...bu intikamın bütün anlamı uçup gitti.
İnsanlık dışıydı...
...duygusuzluktu...
...ve garip bir biçimde teknokratikti.
Ve artık, Marat...
...artık ihtilalinin bizi nereye götürdüğünü görebiliyorum.
Bireysel insanın yok oluşuna...
...seçme hakkının tükenişine, tekbiçimliliğe...
...bireylerle hiçbir bağlantısı olmayan, ama zaptedilemez durumdaki ölümcül güçsüzlüğe.
İşte bu yüzden reddediyorum.
Yenilmesi gerekenlerden biriyim ben...
...ama kendi gücümle alabileceğim her şeyi almak istiyorum yenilgimden.
Evimden dışarı çıkıyorum...
...ve olanları izliyorum, hiç katılmadan...
...gözlemliyorum, tüm gözlemlerimi bir yere yazıyorum...
...ve dört yanım...
...sessizlik.
Ve tarihe karıştığımda...
...varlığımın tüm izlerinin silinip temizlenmesini istiyorum.
Simonne. Simonne?
Etraf neden kararıyor böyle?
Alnım için yeni bir bez ver bana. Yeni bir havlu koy omuzlarıma.
Donarak mı, yoksa yanarak mı ölüyorum, bilmiyorum.
Simonne.
Gidip Bas'yı getir de, seslenişimi yazdırayım...
...Fransa halkına seslenişimi.
Simonne, kağıtlarım nerede? Daha biraz önce görmüştüm onları.
- Etraf neden böyle kararıyor? - Buradalar, görmüyor musun, Jean-Paul?
Mürekkep nerede? Kalemim nerede?
Kalemin burada, Jean-Paul...
...mürekkep de burada, her zamanki yerinde.
Güneşin önünden geçen bir bulutmuş sadece...
...ya da belki duman.
Cesetleri yakıyorlar.
Zavallı Marat, peşindeler...
Tazılar şehirde izini sürer...
Bak, daha dün matbaan basıldı...
Bugün aranıyor evin...
Zavallı Marat...
Peşindeler...
Tazılar şehirde izini sürer...
Zavallı Marat, seninleyiz...
Yazmaktan kıpkırmızı gözlerin, bak...
Hep peşinde şu tazılar...
Bak, dayandılar kapına işte...
Zavallı Marat...
Seninleyiz...
Yazmaktan kıpkırmızı gözlerin, bak...
Zavallı Marat, seninleyiz...
Haklarımız...
Tek isteğimiz...
Gelsin İhtilalimiz...
Artık...
Bu üzücü meseleler aydınlığa kavuştuğuna göre...
...çevirip başımızı, bakalım iyi şeylere.
Hatırlayın bu çifti ve tertemiz aşklarını...
...kızın tertemiz taranmış saçlarını...
...şaşılacak derecede solgun ve berrak yüzünü...
...bir damla yaş akmış ışıl ışıl gözünü...
Dudakları...
...şehvetli ve olgun...
...sessizce bağırıyor gibi, korunmaya muhtaç...
...ve adamın kolları onun sevgisine aç.
Bakın nasıl da yürüyor doğal bir zarafetle...
...ve kalbi nasıl da atılıyor tutkunun süratiyle.
Bakalım güçlüyle güzelin o tatlı karışımına...
...kafaları düşmeden önce omuzlarından ayaklarına.
Bir gün hepsi bitecek...
Uyum içinde yaşayacak insan...
Kardeşçesine...
Gün gelecek...
...gücünü herkesi herkese karşı savunup korumak için biriktiren ve her bireyin diğerlerine bağlı olduğu halde...
...sadece kendine itaat ederek özgürleştiği...
...bir toplum doğacak...
Öyle bir toplum ki bu...
...her insana kendini yönetme hakkı...
...verilecek...
Gün gelecek...
...insanın doğal farklılıkları daha yüksek bir değere...
...tabi olacak ve böylece zihinsel ve fiziksel güçleri...
...ne kadar çeşitli olursa olsun, kanuni paylarını eşitçe alacakları...
...bir anayasa yazılacak...
Güç kullanmadan onları yenebileceğinizi sanmayın.
Aldanmayın...
...İhtilalimiz'in kökü nihayet kazınıp da...
...size artık her şeyin daha iyi olduğunu söyledikleri zaman.
Sefaletin üstü örtüldüğü için görünürde bir sefalet kalmamış olsa bile...
...maaşlarınız artmış ve bu yeni ve işe yaramaz ürünlerin daha çoğunu almaya gücünüz yetiyor olsa bile...
...ve size daha önce hiç bu kadar çok şeyiniz olmamış gibi gelse bile...
...sizden çok daha fazlasına sahip olanların sloganıdır bu sadece.
Kanmayın...
...babacan bir tavırla sırtınızı sıvazlayıp, sözünü etmeye değecek bir eşitsizlik olmadığını söyledikleri zaman...
...savaşmak için bir sebep kalmadığını söylediklerinde.
Onlara inanırsanız, özgürlük dağıttıkları bahanesiyle dünya halklarını soydukları...
...o ışıltılı evlerinde ve taştan bankalarında yönetimi tamamen ele geçirirler.
Dikkatli olun...
...çünkü bundan hoşnut oldukları anda, sizi servetlerini korumanız için savaşa gönderirler...
Özgürlük!
...silahları işbirlikçi bilim adamları tarafından süratle geliştirildikçe giderek daha da ölümcül olan savaşlara...
...tek bir parmak şıklatmayla milyonlarcanızı paramparça edebilecekleri güne dek.
Özgürlük!
Özgürlük!
Orada yatıyorsun, tırnak izleri ve şişliklerinle...
...yanıyor alnın, kendi dünyanda, küvetinde.
Hâlâ adaletin mümkün olduğuna inanıyor musun?
Hâlâ bütün insanların eşit olduğuna inanıyor musun?
Hâlâ bütün uğraşların eşit derecede tatmin edici, eşit derecede değerli olduğuna inanıyor musun?
Ya kimsenin diğerlerinden daha büyük olmayı istemediğine?
Nasıldı o eski şarkı?
Birincidir her zaman en leziz pastayı yapan.
İkinci, en muhteşem masajcıdır.
Üçüncü yapar saçını, konuşturur tarağını.
Dördüncünün brendisi İmparator'a gider.
Beşinci bilir her haltı, modern söz sanatını.
Altıncı, yepyeni, güzel bir gül yetiştirmiş.
Yedinci pişirir iyi, kitaptaki her yemeği.
Ve sekizinci sana kusursuzcasına şık giysiler diker.
Bu sekiz kişinin mutlu olabileceğine inanıyor musun hâlâ...
...her biri olabildiğince yükselebilse, ama çok değil...
...kafaları eşitliğe çarpana kadar?
Her biri uzun ve ağır bir zincirin sadece küçücük bir halkası olabilse?
Hâlâ insanlığı birleştirmenin mümkün olduğuna inanıyor musun...
...uyum aşkıyla birleşen bir avuç idealistin artık ne kadar...
...uyumsuz olduğunu...
...ve sudan sebeplerle birbirlerini öldürmek istediklerini görmene rağmen?
Ama bunlar sudan sebepler değil. Prensip meselesi bunlar...
...bir ihtilalde gönülsüzlerle sempatizanlardan vazgeçilmesi de olağandır.
Eski binaları yakıp yıkmadan inşaya başlayamayız...
...bu, halkın vicdanıyla oynayarak yan gelip yatanların kulağına ne kadar korkunç gelirse gelsin.
Dinle.
Duvarın ardında nasıl örgütlenip fısıldaştıkları geliyor mu kulağına?
Her yerde pusuya yattıklarını görebiliyor musun?
Saldırmak için fırsat kolluyorlar.
Hüküm süren adamlara ne oldu öyle?
Kimi kandırdıklarını sanıyorlar acaba böyle?
İşkence artık bitti demişlerdi bize...
...ama herkes biliyor ki, sürüyor aynı işkence.
- Kral defolup gitti. - Rahipler göç ediyor.
- Soylular gömüldü... - ...öyleyse bizi ne tutuyor?
Corday'in ikinci ziyareti.
Charlotte Corday şu anda Marat'nın kapısında.
İkinci denemesi bu.
İçinde Marat tarafından kabul edilme talebim bulunan bu mektubu vermeye geldim.
Mutsuzum, bu yüzden de yardımını istemeye hakkım var.
- Yardımını istemeye hakkım var! - Kapıda kim var, Simone?
Caen'lı bir kız mektup getirmiş...
...bir ricacı.
Kimsenin girmesine izin vermem.
Bize sadece dert getiriyorlar.
Rahatsızlıkları ve şikayetleri olan bütün bu insanlar.
Sanki yapılacak daha iyi bir işin yokmuş gibi...
...onların avukatı... doktoru... günah keçisi olmaktan başka.
İşte böyle, Marat.
Senin ihtilalini böyle görüyor o.
Dişleri ağrıyor, öyleyse dişleri çekilmeli.
Çorbalarının dibi tutmuş. Çorbanın daha iyisi için bağrışıyorlar.
Kadının birine kocası fazla kısa geliyor, daha uzununu istiyor.
Adamın birine karısı fazla cılız geliyor, daha tombulunu istiyor.
Adamın ayakkabısı vuruyor, ama komşusunun ayakkabısı tam oturuyor.
Şairin şiiri tükeniyor ve ümitsizce yeni simgeler arıyor.
Balıkçı saatlerce olta sallıyor.
Neden hiç balık vurmuyor?
Ve böylece ihtilale katılıyorlar...
...ihtilalin onlara her şeyi vereceğini düşünerek.
Bir balık, bir şiir, yeni bir çift ayakkabı...
...yeni bir karı, yeni bir koca ve dünyanın en iyi çorbasını.
Böylece bütün kalelere saldırıyorlar...
...ve işte karşındalar, ama herşey yine aynı...
...vuran balık yok, mısralar bozuk, ayakkabılar sıkıyor...
...yatakta eskimiş ve kokmuş bir eş...
...çorbanın da dibi yanık.
Ve bütün o kahramanlıklar bizi bok yoluna götürmüş.
Torunlarımıza anlatabiliriz bunu...
...tabii torunlarımız olursa.
Marat, Marat, boşuna hepsi.
İnceledin bedeni, araştırdın beyni.
Boşa harcadın bütün gücünü...
...bulsun diye insan kendi derdine çözümü.
Marat, Marat, saklama doğru yolu bizden?
Görünmüyor mu yoksa küvetinden?
Yaklaşıyor düşmanların, bak.
Sensiz asla kazanamaz bu halk.
Marat, Marat, anlatsana...
...nasıl açıktı düşüncen gün ışığında.
Sersemletti mi hastalığın seni?
Karanlık düşüncelerin, bak, işte gece indi.
Marat'nın kabusu.
Geliyorlar.
Dinleyin onları...
...ve dikkatle bakın şu toplaşan şekillere.
Evet, duyuyorum sizi, bugüne dek duyduğum bütün sesler.
Evet, görüyorum sizi...
...bütün eskimiş yüzler.
Vay haline farklı olan insanın...
...tüm duvarları yıkmaya çalışır o.
Vay haline insanın hayal gücünü zorlamaya çalışan insanın.
Alaya alınır, kırbaçlanır...
...at gözlüğü takmış ahlak bekçileri tarafından.
Aydınlanma ve sıcaklık istediniz...
...ışıkla ısıyı öğrendiniz.
Güçlerin nasıl idare edileceğini merak ettiniz...
...elektriği öğrendiniz.
İnsanın ne işe yaradığını öğrenmek istediniz...
...ve kendinize sordunuz, "Nedir bu ruh," diye...
"...bu sahte ülküler ve bozuk ahlak çöplüğü?"
Ve ruhun beyinde olduğuna karar verdiniz...
...ve düşünmeyi öğrenebileceğine.
Çünkü size göre, ruh kullanışlı bir şeydir...
...yaşamı yönetmeye ve ona hakim olmaya yarayan bir araçtır.
Ve günün birinde gelip İhtilal'e dayandınız...
...çünkü en önemli şeyi gördünüz.
Koşullarımız kökünden değiştirilmeli...
...bu değişiklikler olmadan da...
...yapmaya çalıştığımız her şey başarısız olmalı.
Marat, yoksuluz...
...yoksul, hep yoksul...
Marat, artık...
...bekletme bizi...
Haklarımız...
...tek isteğimiz...
Gelsin İhtilalimiz...
...artık...
Ve Marat küvetinde hapis hâlâ...
...ama politikacılar kafasında cirit atmakta.
Konuşuyor onlarla, son fikir savaşı...
...kim olsun halkın lideri diye. Gece yaklaştı.
- Kahrolsun Marat. - Konuşturmayın şunu.
Dinleyin adamı, hakkı var konuşmaya.
- Yaşasın Marat. - Yaşasın Robespierre.
Yaşasın Danton.
Sevgili yurttaşlar, Millet Meclisi üyeleri...
...ülkemiz tehlikede.
Avrupa'nın her köşesinden, bizi gırtlaklamak isteyen...
...ve daha şimdiden ganimetler için birbirleriyle kapışan vurguncular tarafından yönetilen ordular istila ediyor bizi.
Peki biz ne yapıyoruz?
Dürüstlüğünden asla şüphe duymadığınız savaş bakanımız...
...ordularımıza ayrılmış olan buğdayı, kendi çıkarı için, dış ülkelere sattı...
...ve şimdi o buğday bizi istila eden askerleri besliyor.
- Yalan! - Atın şunu dışarı!
Ordu komutanımız Dumouriez...
- Bravo! - Yaşasın Dumouriez!
...sizi kendisine karşı sürekli uyarmama rağmen geçenlerde kahraman ilan ettiğiniz o kişi, düşmanın tarafına geçti.
Çok ayıp!
- Bravo! - Yalancı!
Üniformamızı giyen komutanların çoğu göçmenlere karşı merhamet gösteriyor...
...göçmenler geri döndüğünde de, komutanlarımız onları karşılamak için birbirleriyle yarışıyor olacaklar herhalde.
Asalım onları!
- Kahrolsun Marat! - Yaşasın Marat!
Güvenilir maliye bakanımız meşhur Bay Cambon...
...piyasaya sahte banknot sürüp, enflasyonu yükselterek servetine servet katıyor.
Yaşasın hür teşebbüs.
Ve bana diyorlar ki, en zeki bankerimiz Perregeaux...
...İngilizler'le anlaşmış ve kendi zırhlı kasa dairelerinde bize karşı bir casusluk merkezi hazırlıyormuş.
- Ama yeter artık! - Halk...
Anlamı geçmişte kalmış bu çeşit ayaktakımı iftiralarından bahsetmeme konusunda anlaşmıştık.
Nihayetinde, bin sekiz yüz sekizde yaşıyoruz.
Ve bugün bu insanlar onurlu mevkilerdeler, her biri öncelikli olarak İmparator tarafından seçildi.
- Devam et! - Kapa çeneni, Marat!
- Kapatın şunun çenesini! - Yaşasın Marat!
Ülkemiz tehlikede.
Fransa'dan bahsediyoruz, ama Fransa kimden yana?
Özgürlükten bahsediyoruz, ama bu özgürlük kimin için?
Millet Meclisi üyeleri...
...geçmişten yakanızı asla kurtaramayacaksınız.
Özünde kendinizi bulduğunuz büyük değişimi asla anlayamayacaksınız.
Neden isteyen herkesin tartışılanları dinleyebilmesi için binlerce seyirci sandalyesi yok bu mecliste?
Ne yapmaya çalışıyor bu?
Bakın, halka açık sıralarda kimler oturuyor.
Artık kimsenin iş vermek istemediği örgü ören kadınlar, kapıcılar, temizlikçi kadınlar.
Peki onun tarafını tutan kim var?
Caddelerde sürtüp, kahvehanelerde aylaklık eden yankesiciler, serseriler, beleşçiler.
Keşke edebilseydik.
Salıverilmiş mahkumlar, firar etmiş deliler!
Ülkemizi bunlarla mı yönetmek istiyor?
Yalancısınız siz. Halktan nefret ediyorsunuz.
- Aferin, Marat. - Doğru söylüyor.
Halktan kaba saba ve şekilsiz bir yığınmış gibi bahsetmekten asla vazgeçmeyeceksiniz.
Neden? Çünkü ondan kopuk yaşıyorsunuz.
İhtilal'e sürüklenmenize izin veriyorsunuz, ama onun esaslarından bihabersiniz.
Muhterem Danton'umuz, zenginleri aforoz etmek yerine, yoksulları saygın kılmamız gerektiğini bizzat duyurmamış mıydı?
Ya güç kelimesi kullanılınca bembeyaz kesilen Robespierre...
...mum ışığında kaliteli masalarda oturup, kültürel sohbetler yapmıyor mu?
- Kahrolsun Robespierre! - Kahrolsun Danton!
Yaşasın Marat!
Ve siz hâlâ onlara öykünmeye can atıyorsunuz...
...o İhtilal hainlerine, o pudralanmış şempanzelere.
Onları kınıyorum.
Kınıyorum Necker'i...
...Lafayette'i, Talleyrand'ı...
Yeter!
Bunlar benim de, Fransa'nın da dostları!
Budanması konusunda anlaştığımız bu karalayıcı bölümlerin birini daha kullanırsanız...
...oyununuzu durdururum.
...ve geriye kalan hepimizi.
Şu anda ihtiyacımız olan şey, esaslı bir halk temsilcisi...
...rüşvet yemeyecek biri, güvenebileceğimiz biri.
İşler bozuluyor, işler karmakarışık...
...ama bu iyi bir şey, ilk adım bu.
Artık sonraki adımı atıp, hepinizi birden yönetecek birini seçmeliyiz.
- Marat diktatör olsun! - Marat küvetine dönsün!
Lağıma atalım onu!
Sıçanların diktatörü!
Diktatör kelimesi kaldırılmalı.
Efendiler ve kölelerle ilgili her şeyden nefret ediyorum.
Ben bir liderden bahsediyorum, o lider ki...
Onları yine yeni cinayetlere kışkırtmaya çalışıyor!
Biz cinayet işlemeyiz...
...kendimizi korumak için öldürürüz. Hayatta kalmak için savaşıyoruz.
Ah, keşke ajitasyonun yerine yapıcı düşünceyi koyabilseydik.
Keşke curcunayla bağnazlığın yerini bir kez daha güzellikle uyum alabilse.
Şu olanlara bakın! Birleşin!
Devirin düşmanlarınızı, silahsız bırakın!
Çünkü kazanırlarsa, birinizin bile canını bağışlamayacaklar...
...şu ana dek kazandığınız her şeyi de kaybedeceksiniz.
Marat!
Marat! Marat! Marat!
Marat'ya defne çelengi!
Marat için zafer töreni!
Yaşasın sokaklar!
Yaşasın lamba direkleri!
Yaşasın fırıncı dükkanları!
Yaşasın özgürlük!
Düşene dek vur zengine.
At yere putunu, kon servetine.
Fena olmaz leziz yemek, yılan balığı, ciğerli börek.
Marat! Marat! Marat! Marat! Marat! Marat!
Küvetteki sefil Marat...
Yakındır bu dünyadaki sonun...
Her an daha da yakın ölüm...
Şur'da uyuyor, bak, Charlotte Corday...
Geç uyumuştur belki de...
Tatlı liderlik hayalleriyle...
Belki yok olur hastalığın...
Charlotte Corday de bulamaz seni...
Dört aç sen gözünü, Marat...
Halkın için sen hep tetikte ol...
İyi nöbet tut sen bu akşam...
Malum geceden önceki akşam...
Nedir bu tıkırtı, Simone?
Simone!
Git, Bas'yı getir de, seslenişimi yazdırayım...
...Fransa halkına yapacağım seslenişi.
Niçin bütün bu halka seslenişler?
Artık çok geç, Marat, unut seslenişini, içinde sadece yalanlar var.
İhtilalden daha ne istiyorsun?
Nereye varacak bu?
Şu mahvolmuş devrimcilere baksana.
Nereye götüreceksin onları? Ne yapmalarını emredeceksin?
Eskiden yasayı işkence aletlerine çeviren yetkililerden bahsederdin.
Ama o çok özlediğin yeniden düzenlenmiş Fransa'ya nasıl ayak uyduracaksın?
Başka birinin sana ne yazman gerektiğini söylemesini ister misin?
Ne iş yapman gerektiğini?
Peki ya onları uykunda bile sayıklayacak hale gelene dek sana yeni yasaları defalarca tekrarlamasını?
Neden her şey bu kadar karışık?
Yazdığım ya da söylediğim her şey iyi düşünülmüştü...
...ve doğruydu.
Her iddia yerindeydi.
Ama şimdi...
...şüpheli mi?
Neden her şey kulağa sahte geliyor?
Zavallı Marat, bitkin düştün...
Fransa'nın kaderi tehlikede...
Sözcüklerin döndü sele...
...boğdu Fransa'yı halkın kanıyla...
Zavallı Marat...
...bitkin düştün...
...Fransa'nın kaderi tehlikede...
Zavallı Marat...
Marat, bitkin düştün...
Marat, bitkin düştün...
Marat, bitkin düştün...
Corday...
...uyan.
Corday!
Corday.
Corday.
Corday, sürdürmen gereken bir görevin var, uyumak için de zaman çok dar.
Charlotte Corday, uyan ve ayağa kalk.
Burada eline alacağın bıçak.
Hadi, Charlotte, bitir işini...
...birazdan uyursun uykuların en güzelini.
Artık biliyorum nasıl bir şey olduğunu başın bedenden koparılmasının.
O anda...
...eller arkada bağlı, ayaklar bitişik bağlanmış...
...boyun çıplak, saçlar kesilmiş, dizler sehpada...
...baş madenî oyuğa çoktan yatırılmış...
...yerdeki damlama sepetine bakar vaziyette.
Yükselen bıçağın sesi gelir ve eğimli kenarından hâlâ kan damlar...
...sonra da aşağı kayar bizi ayırmak için...
...ikiye!
Diyorlar ki, celladın havaya kaldırdığı baş...
...hâlâ yaşarmış...
...gözler hâlâ görür...
...dil hâlâ acıdan kıvranır...
...ve aşağıda...
...kollarla bacaklar...
...hâlâ...
...titrermiş.
Charlotte, uyan şu gördüğün kabustan.
Uyan, Charlotte, şu ağaçlara bak...
...o güzel göğsünü kabartan şu gül pembesi akşam semasını seyret.
Unut dertlerini, kurtul tasalarından...
...şu sıcacık yaz havasını çek içine.
Ne saklıyorsun sen? Bir hançer mi? At şunu elinden!
Meşru müdafaa için hepimiz silah taşımalıyız.
Kimse sana saldırmaz, Charlotte.
At şunu elinden, uzaklara git, Caen'a dön.
Caen'daki odamda...
...açık duran pencerenin altındaki masanın üzerinde...
...Yudis'in kitabı açık durur.
O efsanevi güzelliğini kuşanmış halde...
...düşmanın çadırına girmiş...
...ve tek bir darbeyle onu katletmiş!
Charlotte, ne planlıyorsun sen?
Şu şehrin haline bak.
Hapishaneleri dostlarımızla dolup taşıyor.
Az önce yanlarındaydım uykumda.
Orada birbirlerine sokulmuş duruyor ve pencereden idamlardan bahseden gardiyanları dinliyorlar.
Yakılacak yapraklardan bahseden bahçıvanlar gibi bahsediyor onlar insanlardan.
Listenin en tepesindeki isimler karalanmış...
...liste kısaldıkça da, sonuna başka isimler ekleniyor.
Onların yanında durdum, isimlerimizin okunmasını bekledik.
Bu akşam beraber gidelim.
Ne biçim bir şehir bu?
Ne türden sokaklar bunlar böyle?
Kim icat etmiş bunu, kimin çıkarı var bundan?
Her köşesinde seyyar satıcılar gördüm...
...minik, keskin bıçakları olan ufacık giyotinler satıyorlar...
...infaz gerçekleştirildiğinde boyunlarından fışkıran kırmızı bir sıvıyla doldurulmuş oyuncak bebekler satıyorlar.
Ne biçim çocuklar bunlar ki...
...o oyuncaklarla bu kadar severek oynuyorlar?
Peki hükmü kim veriyor?
Hükmü kim veriyor?
Bu kapıda ne işin var? Kimin oturduğunu biliyor musun burada?
Uğrunda buralara kadar geldiğim adam.
Ama ne istiyorsun ondan? Geri dön, Charlotte.
Yerine getirmem gereken bir görevim var.
Git...
...yalnız bırak beni.
Üçüncü kez gözlerinizin önünde, görev aşkıyla yanan kız iş üstünde...
...Charlotte Corday yine burada, bekliyor Marat'nın kapısında.
Kız tükenmeden önce gördüğünüz Duperret...
...ayrılık acısıyla serildi yere.
Onun ızdırabı, saf, ama heyecanlı yakarışları bile...
...yön veremedi kızın yapması gereken işe.
Çünkü çare bulunamaz olanla ölene...
...her ne kadar herkes bulunmasını dilese de.
Huzurlu bir uykuyla alıkoymayı denedik onu...
...derinleşen bir tutkunun ısrarıyla destekledik bunu.
Simonne da elinden gelenin en iyisini yaptı...
...ama bu kız yolundan sapmamakta kararlı.
Bu adam artık unutuldu ve elimizden bir şey gelmez...
...Corday şu adama odaklandı.
Hayır.
Ben haklıyım...
...ve yine söyleyeceğim.
Simonne, Bas'yı getir.
Çok acil...
...seslenişim.
Marat...
...bu kız karşısında senin bütün o el ilanların ve demeçlerin ne ifade eder?
Şimdi burada duruyor ve birazdan seni öpüp kucaklamaya gelecek.
Marat...
...el değmemiş bir bakire karşında duruyor ve kendini sana sunuyor.
Bak, nasıl gülümsüyor, dişleri nasıl ışıldıyor...
...koyu renk saçlarını nasıl savuruyor.
Marat, gerisini boşver...
...bedenden öte bir şey yok.
İşte burada duruyor...
...incecik kumaşın altındaki çıplak göğüsleriyle...
...hatta aşk oyununu pekiştirmek için bir bıçak bile taşıyordur belki.
Kapıda kim var, Simonne?
Bir taşra manastırının çöllerinden gelmiş bir bakire.
Düşünsene...
...bu lekesiz kızlar orada üzerlerinde kaba saba kombinezonlarla yerlerde yatıyorlar...
...tarlalardan gelen hararetli hava da parmaklıklı pencerelerden zorla geçerek ulaşıyor onlara.
Düşün...
...oracıkta yatıyorlar...
...nemli kalçaları ve göğüsleriyle...
...dış dünyadaki hayatı yönetenleri hayal ederek.
Ve sonra kendi yalnızlığından usanıp, yeni çağın büyüsüne kapılarak...
...o büyük akıntıya kendini bıraktı...
...ve İhtilal'in parçası olmak istedi.
Ama ne anlamı var ihtilalin...
...yoksunsa umumi birleşmeden?
Ne anlamı var ihtilalin yoksunsa umumi...
...umumi birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden..?
Ne anlamı var ihtilalin yoksunsa umumi...
...umumi birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden..?
Ne anlamı var ihtilalin yoksunsa umumi...
...umumi birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden..?
Marat...
...Bastille'de yattığım on üç uzun yıl boyunca...
...öğrendim ki, bu dünya bedenlerin dünyası.
Her beden korkunç bir güçle titriyor...
...her beden yalnız ve kendi huzursuzluğundan muzdarip.
Bir taş denizinin ortasındaki bu yalnızlıkta...
...durmadan fısıldaşan dudaklar duydum ve hep onu hissettim...
...avuçlarımda ve tenimde...
...o temas ihtiyacını.
On üç sürgülenmiş kapının ardında, ayaklarım zincirlenmişken...
...ben sadece bedendeki deliklerin hayalini kurdum...
...insan kanca haline gelip, birinin içine kaçabilsin diye konmuşlar sanki oraya.
Hiç durmadan bu karşı karşıya gelişin hayalini kurdum...
...ve bu en vahşi, en hoşgörüsüz, en gaddar bir zihnin hayaliydi.
Marat...
...öz benliğin bu hücreleri, en derin taş zindanlardan bile daha beterdir...
...kilit altında oldukları sürece de...
...senin o meşhur ihtilalin sadece bir hapishane ayaklanması olarak kalır...
...ve baştan çıkmış mahkum dostların tarafından bastırılması gerekir.
Ne anlamı var ihtilalin yoksunsa umumi...
...umumi birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden..?
Ne anlamı var ihtilalin yoksunsa umumi...
...umumi birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden..?
Ne anlamı var ihtilalin yoksunsa umumi...
...umumi birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden...
...birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden, birleşmeden..?
Corday'in üçüncü ve son ziyareti!
Mektubumu Marat'ya verdin mi? Bırak da gireyim, hayati bir mesele.
Ona Caen'daki durumu anlatmalıyım.
Onu yok etmek için toplandıkları Caen'da.
Kapıda kim var, Simonne?
Caen'lı kız.
Bırak, girsin.
Marat?
Sana kahramanlarımın isimlerini söyleyeceğim...
...ama onlara ihanet etmiyorum...
...çünkü ölmüş bir adamla konuşuyorum.
Daha açık konuş. Anlamıyorum seni.
Yaklaş.
İşte söylüyorum...
...isimleri...
...Marat...
...Caen'da toplananların isimlerini.
İsimler...
...Barbaroux ve...
...Buzot ve...
...Pétion ve Louvet ve...
...Brissot ve Vergniaud ve...
...Gaudet ve...
...Gensonné!
Sen kimsin?
Yaklaş.
Yaklaşıyorum, Marat.
Sen beni göremezsin...
...çünkü sen ölüsün.
Bas! Yaz şunu. On üç Temmuz, bin yedi yüz doksan üç, Cumartesi.
Fransa halkına sesleniş.
Sade'ın dramatik tasarımının bir parçası bu...
...göstermek bu adamı, keserek aksiyonu...
...Marat dinleyebilir ve verebilir son nefesini...
...ama önce görür ölümünden sonraki dünyanın halini.
Müzikal bir anlatımla, getireceğiz onu günümüze...
...bin yedi yüz doksan üçten bin sekiz yüz sekize.
Düşmanların öldü... Kelleleri düştü...
Corday ve Duperret... Gitti ikisi de giyotine...
Robespierre duramazdı... Danton'u suçladı...
Bahardan Temmuz'a... Şimdi Robespierre ölmeli...
Bir yılda üç isyan... Yok hiç keyfi kaçan...
Şikayet edenler aldı soluğu giyotinde...
Buğday kıtlığı var... Mutluluğa talim...
Avusturya çökünce teslim oldu bizimkilere...
On beş şerefli yıl... On beş şerefli yıl...
Hem barış, hem savaş, her yıl daha da harika...
On beş şerefli, şerefli, şerefli yıl...
Marat, yürüyoruz...
Cesur bu askerler... Vuruldu hainler...
Ordumuz zaptetti halkımız adına Paris'i...
Mısır dümdüz oldu... Bonaparte ezdi onu...
Kutlayın zaferi... Batan donanmayı boşverin...
Bonaparte geri döndü... Liderleri kovdu...
Cesur ve esaslı... Bonaparte feda eder canını...
Avrupa kurtuldu... İngiltere sattı...
Savaşlar bitmeli... On dört ay huzurlu geçmeli...
On beş şerefli yıl... On beş şerefli yıl...
Hem barış, hem savaş, her yıl daha da harika...
On beş şerefli, şerefli, şerefli yıl...
Marat, yürüyoruz...
İngiltere deli... Savaş dilediği...
Gireriz savaşa... Bonaparte imparatorumuz...
Nelson yordu bizi... Vuruldu ayağından...
Yendik biz, galibiz... Trafalgar'ın içine ederiz...
Prusyalılar kaçtı... Rusya kalakaldı...
Tüm dünya diz çöktü Napoleon karşısında...
Durmadan savaşan özgür olmak ister...
Olmazsa boşverin... Kazırız kökünü herkesin...
On beş şerefli yıl... On beş şerefli yıl...
Hem barış, hem savaş, her yıl daha da harika...
On beş şerefli, şerefli, şerefli yıl...
Marat, yürüyoruz...
Önde Napoleon...
Marat, Marat, yürüyoruz, önde Napoleon...
Anlatın bize, Bay de Sade, biz de öğrenelim...
...oyununuz ne kazandırdı size, hepimiz bilelim.
Kim kazandı? Kim kaybetti?
Bu hamam gösterinizin anlamını bilmek istiyoruz.
Oyunumuzun ana hedefi, büyük savları ve karşıtlarını ustalıkla eleştirip çözümlemekti...
...nasıl işlediklerini görmek...
...ve onları çarpıştırmaktı.
Amacı mı?
Ezeli tereddütlerimize biraz ışık tutmaktı.
Her şekilde evirdim, çevirdim...
...ama bir son bulamadım oyunumuza.
Marat da, ben de gücü savunduk...
...ama tartışırken, farklı yollar izledik.
İkimiz de değişiklik istiyoruz...
...ama gücün kullanımıyla ilgili görüşlerimizde asla birleşemiyoruz.
O, hayatlarımızın balta ve bıçakla düzeltilebileceğini düşünüyor.
Yoksa o da hayal gücünün derinliklerine dalar...
...şahsi bir yok oluş arardı.
Yani bence, son söz asla söylenemez.
Asla cevabı bulunamayacak bir soruyla başbaşayım.
Çoğunluk perişansa, beyler zenginse...
Yaklaştık demektir biz asıl amaca...
Söyleriz korkmadan ne olursa olsun...
Ama olmazsa söyleriz gizlice...
Tutsağız, ama artık köle değiliz...
Kurtuldu Fransa'nın artık şerefi...
Gereksiz çekişme, siyasi arbede...
...bitti ve artık tek bir sözcümüz var...
- Yoklukta, hastalıkta hep yanımızda... - Hayır! Neden korkuyorsunuz onlara söylemeye?
- Bitirdi İhtilal'i o tek başına... - Dinleyin beni! Dinleyin!
- Ve herkes biliyor neden bu mutluluk... - Marat sizin için öldü! Öldürdüler onu!
- Yaşa büyük imparator Napoléon... - Şimdi de sizi öldürecekler!
Ne zaman öğreneceksiniz taraf tutmayı?
- Ne zaman öğreneceksiniz desteklemeyi? Dinleyin! Dinleyin beni! - Başında askerlerin...
- ...çölde, karlarda... - Ne zaman öğreneceksiniz desteklemeyi?
Galiptir her yerde o, zafer işidir...
Yenilmez, şanlı ve her zaman muzaffer...
Odur herkesin tek kurtarıcısı...
Charenton..! Charenton..!
Napoléon..! Napoléon..!
Charenton..! Charenton..!
Napoléon..! Napoléon..!
Millet..! Millet..!
Birleşme..! Birleşme..!
Bırak beni!
Çevirmen: Murat 'BANQUO' Coşkuner
Bırak beni!