Tip:
Highlight text to annotate it
X
Sahne şovu hazırlamanın bu kadar emek gerektireceğini
hiç hayal edemezdik.
Arkamızda "Bu tam da
Dan ve Phil'lik bir işti" dedirtecek
bir şey bırakmak için ne yapabilirdik?
Canlı şovlarda insanları eğlendirebiliyor muyuz?
Amazing Tour Company'nin değerli seyircileri,
hazırsanız başlıyoruz.
Eşi benzeri görülmemiş büyüklükte
bir şey yapmak yapmak istiyorduk.
Her an bir şeyler ters gidebilir.
Beklenen an geldi. Sahneye çıkıyoruz.
Beş yıl önce Phil'e
Dolby Tiyatro'sunda binlerce kişinin önünde
sahneye çıkacağımı söyleseydim
buna kendim bile inanmazdım.
Tüm bunlar nasıl başladı, Phil?
Her şey bir keçeli kalemle başladı.
- Kedi bıyığı zamanı. - Jemima.
Kedi bıyığı tamamdır.
Her şey "Phil Is Not On Fire" adında
bir soru-cevap videosuyla başladı.
İlk şu soruyu görmüştük:
"Neden yüzünüzüe kedi bıyığı çizip duruyorsunuz?"
Yüzüne hep kedi bıyığı mı çizersin?
Hayır. Soru da bu nedenle garipti.
Ancak beni güldürmüştü. Ben de şöyle dedim:
- Öylesine yapıyorum. - Neden yapmayalım?
- Şimdi de arkamızda duruyor. Ne alaka? - Aynen.
Selam dostum.
Merhaba, beyefendi.
- Arkadaşlık budur. - Aynen.
Dan ve Phil'e şu sahneye gösterseydiniz
sence ne yaparlardı?
Mikro dalga.
Aynen öyle.
Bunu uzun süredir yapıyorsun, Dinozor Phil.
YouTube dinozoruyum. YouTube pterodaktiliyim.
10 yıldan beri bu işi yapıyorsun.
Selam, ben Phil. Vlog'uma hoş geldiniz!
Umarım siz de izlerken heyecanlanıyorsunuz.
Bir mısır gevreği kampanyasında web kamerası
kazandıktan sonra video hazırlamaya başladım.
Çok iyi bir başlangıç hikayesi.
Çekimler siyah beyazdı.
Tıpkı Batman gibi.
Gerçekten çok... Aynen, tıpkı Batman gibi.
Kuzeyli aksanıyla konuşuyordum.
"Selam, vlog'uma hoş geldiniz!"
İşte Anneler Günü hediyem.
Kafese tıkılmış bir maymun.
Düzenleme yapmıyordum. Düzenleme yazılımım bile yoktu.
Sadece ben vardım.
Tek plan çekim yapıp YouTube'a atmıştın.
Tek plan çekim. Hepsi o kadar.
Yine de benim ilk videom kadar
utanç verici değil.
Kesinlikle.
Selam. Benim adım Dan.
- Benim adım Dan. - Dan.
Sanırım bu benim düzgün videom.
YouTube'da video yayınlamaya yeni
başladığımızda YouTube videosu izleyen çok kişi yoktu.
- Neredeyse hiç. - Şimdiye kıyasla.
İnternet kullanan bile çok az kişi vardı.
Bir sene boyunca yalnızca 100 abonem vardı.
Tam bir yıl.
Tamamen hobi diye yapıyordum.
Bu işe başladığımızda bunca insanın
insanın videolarımızı
izleyeceğini beklemiyorduk.
- Hem de hiç. - Aynen.
Hiçbir şeyi değiştirmedik.
Zaman içinde biraz iyileşmeye başladık
- ancak sonra... - Düzenlemede geliştik.
Her şey bir çığ gibi büyüdü.
Garip bir surat yap. Vay canına.
Sonra şunu fark ettik:
Bizi takip eden binlerce kişi var.
Bu apaçık ortada.
Ya meteor çarparsa ne olacak?
Geç olmadan önce bir şeyler yapmamız lazım."
Arkamızda ne bıracaktık? Bu nedenle takipçilerimizin de
dahil olduğu ve daha önce benzerini yapmadığımız,
"Tam Dan ve Phil'lik bir iş"
dedirtecek yeni
ne yapabiliriz diye oturup
düşünmeye başladık.
Ben de sahne şovu yapmayı önerdim.
Böylece arkada somut bir şeyler bırakabilirdik
ve bizi canlı olarak görmeye gelenler olabilirdi.
- Aynen. - Fikir böyle çıktı denebilir.
İşte karşınızdayız.
İnternet kişiliklerinin daha önce
yapmadığı büyüklükte bir şeyler yapmak...
Yani dolu dolu olmalıydı.
...istedik.
Phil'le birlikte sahnede olmalıydık.
Seyirciyle canlı bir etkileşim olmalıydı.
Çünkü insanlar bunu gelip görmeyi ve tecrübe etmeyi istiyor.
YouTube videolarımızdan bir şeyler olmalıydı
ancak aynı zamanda yaratıcılığımızı konuşturabileceğimiz
ilham verici güzel bir sahne şovu da olmalıydı.
Tiyatrodayız. Sahnedeyiz. Seyircilerimiz var.
Sanırım hep hayalini kurduğum bir şeyi yapabiliriz.
YouTube kanallarımızdaki
birçok unsuru sahne şovunda
kullanmak istediğimizi biliyorduk. Ancak asıl mesele
"7 Saniyelik Meydan Okuma"yı sahneye nasıl
adapte edeceğimizdi.
Veya "Garip çocuk" ya da "İnternet Destek Grubu"nu.
- Ayrıca bunu yapabilir miydik? - Aynen, bu mümkün müydü?
İnsanları canlı şovda eğlendirebilir miyiz?
Seyircilerden gönüllü olacak var mı?
Şovun çoğunda videolarımızı
izleyenlerin anlayacağı espriler var.
Şovun tamamındaki esprileri böyle.
İzlemeye gelenlere samimi bir şekilde
"Videolarımızı izlemiyorsanız şovun çoğunu
anlamayabilirsiniz," dedim.
Merhaba. Ben Dan.
Olamaz, ciddi misin?
Zaten herkesin seveceği bir şov yapmak istemedik.
Hem kendimiz hem de beş yıldır bizi
takip edenler için bir şey hazırlamak istedik.
İnternet ve şov dünyası arasında köprü kurduğumuzu biliyorduk.
Ancak daha sonra tiyatro yönetmenine ihtiyaç duyduk.
- Teknik işler için. - Sahnede ne yapacağımızı söylemesi için.
Diyalogları canlı tutun.
Örneğin, "Kutuya gir. Hayır, o kutuya girmeyeceğim,".
- Biz de Ed'le anlaştık. - Tamam, çok kötü bir fikir.
Muhteşem biri.
İşte Yönetmen Ed'in parti numarası. Üç, iki, bir.
Süper, gerçekten işe yaradı.
Bu projeye başlamadan önce
Dan ve Phil hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Birkaç hafta boyunca saatlerce
videolarını izleyip
kim olduklarını, hayranlarının kimlerden
oluştuğunu ve bu hayranların neleri sevdiğini
anlamaya çalıştım.
İstediklerimizi tam anlamıyla anlıyor gibiydi.
Şovun en sonunda öne
geldiğimiz o sahne nasıldı?
- Aynen, iyiydi. - Tamamdır.
- Güzeldi. - Tamam o zaman.
Dan ve Phil, tüm içeriklerini
kendileri üretmeye alışkın.
Kamerayı kuruyorlar. Işıklandırmayı yapıyorlar.
Düzenleme yapıyorlar. Senaryo yazıyorlar.
Ellerinden her şey geliyor.
Yaratıcı başka biriyle çalışmak onlar için
başta biraz zorlayıcı oldu.
Birine ne yapacağımızı söylettirmek bizim için
tamamen alışılmadık bir şeydi.
Buna sinir olurum.
Kontrol manyağıyım. Kime sorsanız söyler.
Bence Dil sustuktan sonra "Evet," diyene kadar
geçen süre çok uzun.
Yok, bence iyiydi. Sevdim.
Ancak size hiç utanmayacak birisi lazım.
Kötü olduğunuzu ve gelişmeniz
gerektiğini açıkça söylemeli.
- Teşekkürler, Ed. - Sorun yok. Görüşürüz!
- İyi akşamlar. - Teşekkürler. Sana da.
Şovla ilgili yaşadığım en heyecan verici zorluklardan biri
işe başladığımızda elimizde hiçbir şeyin olmamasıydı.
Yatsam bir hafta uyurum.
Tüm şovu iki haftadan daha kısa bir sürede
hazırlamak zorundaydık.
Çok heyecan vericiydi.
Sadece insanların bizden beklediği tarzda
bir şov yapmayalım istedik.
Alışılmışın dışına çıkmaya karar verip şöyle dedik:
"Neden normal insanların tiyatro sahnesinde
yapıp bizim yapmayacağımızı düşündükleri
çılgınca şeyler yapmayalım?"
Sanırım ilk başta sihir şovu
yapsam nasıl olur diye konuştuk.
Vay canına!
Sihir yapmayı çok zor öğrendim. Kolay bir iş değil.
Hala da yeni şeyler öğreniyorum.
Hiç fena değildi.
Bilmediğiniz birçok küçük numara var.
Her an bir şeyler ters gidebilir.
Selam. Şimdi sihir şovuma çalışacağım.
İnanılmaz Chris *** da yardımcı olacak.
- Selam. - İnanılmaz mısın?
Kime sorduğuna göre değişir.
Böyle şeyler yapacağım.
Vay canına, hem de gözümün önünde.
Phil bana sihir numaralarını ilk gösterirken
çok heyecanlıydı.
"Dan. Dan, otur ve şimdi beni izle," dedi.
- Ayrıca... - Çok heyecanlıydım.
Her şeyi berbat etmişti. Tam bir faciaydı.
Yok artık, neler oluyor?
Bir ay içinde sahneye çıkacağız. Çok az kaldı.
Ama kendimi geliştirdim, değil mi? Resmen mükemmeleştim.
Aynen.
Bence Phil şu an çok inandırıcı bir sihirbaz.
Vegas'ta bile sahne alır.
Phil, sen sihir numaraları yapmak istedin.
Ben de şovumuzu
müzikli bir şeyle bitirmek istedim.
Tamam, neyse. Ben de katılacağım.
Bize yardımcı olacağı söylenen, profesyonel birkaç
Broadway söz yazarı bulundu.
Biz de yardım istemediğimizi söyledik.
İlgilenmiyoruz. Kendimiz yaparız.
Ben de "Alış işte sözlerim," dedim ve bana şöyle dediler:
"İyi de bunda hiç kafiye yok. Kulağa şarkı gibi gelmiyor."
Kanepede oturuyordum ve
"İnternet'le kafiyeli bir kelime yok.
Splinter net olur mu?" dedim.
Bırakırsan sen YouTube izlemeyi, Kalırız biz de işsiz.
Neyse ki Jimmy Jewel ile tanışma fırsatımız oldu. Kendisi...
- Mükemmel biri. - Tam bir dahi.
Müzik dahisi.
Tam bir müzik dahisi ve bize
"İnternet Burada"yı yazmamızda yardımcı oldu.
İlk dört satırdan sonra "gün"de yükselirsek
tüm şarkı nasıl burada yükseliyor
dediğimizi hatırlıyor musun?
Birinciyi söylüyorsun, sonra ikinci geliyor...
Aydınlatmak için günümü...
Böyle güzel oluyor.
Aynen.
Sadece orada biraz kalman lazım.
Şarkı söylemeyi öğrenirken en çok
nota geçişlerinde, özellikle
aynı kısımdaki geçişlerde zorlandık.
♪ Söyletiyor bana şarkılar ♪
"Söyletiyor"u çok kısa kesmemeliyiz.
Siz söylerken böyle oluyor.
"Söyletiyor bana şarkılar."
Diğer notaya geçmeyin.
Tamam. Ama nasıl yapacağım bilmiyorum.
♪ Söyletiyor bana şarkılar ♪
Güzel.
Sarhoş birinin şarkı söylediğini düşünün.
Şarkının tümünde nota değiştirler.
Jimmy'ye göre biz de böyle söylüyorduk.
Kayma.
Hem utanç verici hem de eğlenceliydi ama dans etmeyi de öğrendik.
Ya da dans etmeyi "öğrenemedik" diyeyim.
Bende hiç ritim duygusu yok. Beni Just Dance oynarken gördünüz.
Hiç iyi değildi. Çok estetik görünmüyordum.
Tam bir Batılı şov koreograf
gelip bize dans hareketleri
öğretmeye çalıştı.
Elimizden geleni yaptık. Anlıyorsunuz, değil mi?
Sanırım şov tarihi yaklaşıp
bunu yapmamız gerektiğini gördükçe
bu işe dört elle sarıldık.
Olmadı.
Phil'in yürümeyi unuttuğu bir an oldu.
Bundan bahsedeceğim.
Çok utanç verici.
"The Spotty Dog" diye bir dans hareketi var.
Bunda "da, da, da" şeklinde hareketler yapılıyor.
Aslında abartılmış bir yürüme şekli.
Aman Tanrım! Yanlış yaptın.
Normal yürümeyi bile beceremedin mi?
Göbeğini okşarken ve kafanızı ovuştururken...
Şu an bunu bile yapamıyorum.
Şu hareketin aynısını yapıyorsunuz. Ama dansta öyle olmuyor.
Phil!
Şovda işler yolunda gitmezse bu sevimli oluyor
çünkü Dan ve Phil'in tarzı böyle.
Ne kadar sakarım diyip söyleyip
gerçek hayatta bunu kanıtlıyorum.
Külahıma anlat.
Çok çalışkanlar. Gerçekten çok çalışkanlar.
Dan ve Phil için imkansız diye bir şey yok.
Başarana kadar ellerinden geleni yapıyorlar.
Şovda bulunması gereken en önemli şeylerden
biri de Dil'di.
- Dil, Dil, Dil, D-Dil, Dil, Dil. - Aynen, kesinlikle.
- Sanal oğlumuz/tasarımımız. - "The Sims"te.
[Simce]
EA'yi arayıp izin istedik.
- Aynen. E-posta attım ve... - Dil'i şovda göstermek için.
Onlara komik bir e-posta gönderdim.
"Sim'imizin 3 boyutlu versiyonunu yapıp tüm Amerika'da
gösterilecek şovumuzda sahneye çıkarabilir miyiz?" diye sordum.
Bunu yanıtlayanın halini düşünün. "Ne?" dedi.
- "Anlamadım," dediler. - "Tamam."
Ancak çok iyi karşıladılar.
"Tabii, yapın," dediler.
Dil ile çalışmak çok zor. Yalanım yok.
Tam olarak öyle. Gerçekten zor.
Isınması yıllar sürüyor.
Sahneyi resmen işgal ediyor. Sadece iki dakika görünmesi gerekiyor.
[Simce]
Sahnede Dil'e biraz yer vermeliyiz, arkadaşlar. Dil zamanı.
Dil'in sahnede olması için bir neden gerekiyor.
Tüm bu dağınık hikayeyi birbirine bağlayan
son yapboz parçası gibi.
Aynen.
- Karşınızda Dil! - Karşınızda Dil!
En sevdiğim kısım.
Kimse Dil'in gerçek hayatta orada olmasını beklemiyor.
Yüzlerindeki ifadeyi görmek paha biçilemez.
"İşte Dil!" dediğimiz an
evrendeki en gülünç olay gerçekleşiyor.
Herkes dönüp arkasına bakıyor
ve "Neler oluyor?" diyor.
Arkalarında devasa kafasıyla biri onlara bakıyor.
Seyircilerden bazıları "Dil!" diyerek ona tapmaya başlıyor.
Sahne şovu hazırlamanın bu kadar
emek gerektireceğini hiç hayal edemezdik.
Aklımıza bir fikir gelip evde bunu basitçe
hayata geçirmeye alışkınız. Ancak durum şuna döndü:
Sahne malzemeleri istiyoruz, şu dokuz şeyi
yapabileceğimiz bir sahne istiyoruz,
etkileşimli bir içerik derlemek ve
tüm o kostümleri ve malzemeleri istiyoruz.
Lama bacakları.
Dan şu anda lama bacaklarını takıyor.
Bakalım nasıl görünüyor.
Muhteşem. Nasıl hissediyorsun?
Terledim ama çok güzel. Sen de baksana.
Gözlerime inanamıyorum.
- Bu bir insan lama. - Aynen.
Gördüğün en bakımlı lama.
Bu tamamen delilikti.
Biraz yürüyebilir misin?
Lama yürüyüşümü mü diyorsun?
- Her yerinize tüy değiyor. - Her yere.
Resmen ocağınıza incir ağacı diker.
Hala üzerinde lama tüyü var.
Biliyorum. Ne zaman lama bacaklarımı çıkarsam
sahne arkasında beş dakika tüy ayıklamakla geçiyor.
Herkes bunu görmek istiyordu.
Tekrar lama bacaklarına girmek iyi geldi mi, Dan?
Çok iyi geldi. Çok güzel.
Tüy ayıklamada iyi miyim?
Bu başka birinin hayalindeki iş.
Tüyler çıkmıyor. Tüy temizleyici beni sevmedi.
- Çok fazla var. - Çok tüy var.
N'aber? TATINOF gardırop bölümüne hoş geldiniz.
Aynen öyle.
Size bizim kumaşları gezdireyim dedim.
Phil, bir daha o kelimeyi kullanma.
Deniyorum.
Ben yaklaşık üç yıl önceki korkunç profil fotoğrafımda
giydiğim ikonik ay tutulması tişörtümü seçiyorum.
Bahsettiğim fotoğrafı hatırlıyorsunuz.
Tişörtüme karar vermem 17 yıl sürdü.
Sanırım seni seçtim "Gömlekçik". X Factor'ü kazandın.
- Ona "Gömlekçik" mi diyorsun? - Evet.
Şık, fermuarlı ayakkabılar giyiyorum.
Avantajı, sihirle lamaya dönüştüğümde
çıkarması kolay oluyor.
Dezavantajı, şov sırasında hareket ettikçe fermuar
kendiliğinden açılıyor.
En sonunda tekme atmak istediğimde
bir gün "İnternet"e gideceğim
ve seyircilerden birinin yüzüne fırlatacağım.
Eminim çok sevinirler.
Ancak bu sevdiğim kıyafetin
birkaç kopyasını almak için bir bahaneydi.
Sanırım bunu başardım.
Kesinlikle. İşte bizim kostümümüz.
- Gadırobun büyüsü. - Ta-da.
Setimizi tasarlayan adam
bir dahiydi. Adı James Turner.
Bizim için birçok farklı tasarım önerdi.
- Muhteşemdi. - İnanılmazdı.
Dan ve Phil'in estetik duygusu çok gelişmiş
ve çok ilgililer.
Çok farklı bir tarzları var.
Tüm fikirlerini dinlemekten keyif aldım.
Birçok şey üzerinde çalıştık. Sonra bir gün şunu dedik:
"Phil laptop'unu mikrodalgaya attı. Bu İnternet'in hikayesi.
Mikrodalga bir kapı ve ekrandan oluşsun
ve hikayeyi anlatsın." - Aynen.
Set devasa bir mikrodalga fırın.
Bu setin içinde olup bir noktada içinde performans sergileyeceğimizi
düşünmek garip geliyor.
YouTube'dan daha büyük bir şeyler
yapmanın en iyi yanı,
ilk defa fikirlerimizi sunmamız ve sonra
ve sonra kendi zanaatlarında
yıllar boyunca uzmanlaşmış
profesyonellerin gelip bizim için
bir şeyler yapması bizi çok sevindirdi.
İngiltere seti çok hızlı kurulmalıydı.
Kağıt ve sakızlarla 10 dakika içinde
hazırlandığını duyduk.
Ancak muhteşem görünüyordu.
Sonra Amerika seti için bir ay
zaman vardı ve daha büyük işler
yaptığımız için daha büyük
ve iyi bir sahne kurulacağı söylendi.
"Daha büyük ve iyi" ile ne kastedildiğini merak ettik.
Sonra gördük ve aklımız uçtu.
Biraz nemli gibi.
- Biraz nemli gibi mi? - Florida'nın havasından dolayı.
Biraz çökmüş gibi.
Nem yapışıyor gibi. Bilirsin ya.
Dışarıda iki saniye kal ve hobite dönüş.
- Aynen. - Buna hazır mısın?
- Korkuyorum. - Ne kadar büyük olacak?
Bir evden büyük olduğunu duydum.
Çok gerginim.
Öyle mi? Tamam.
Kontrol, bir, iki, deneme. Bir, iki, deneme.
- Aman Tanrım! - Tamam.
Haydi hemen yapalım şunu!
Aman Tanrım!
Gördüğüm en büyük nesne.
Mikrodalga koluna bak. Ekran kocaman.
Aman Tanrım. Bu sahnenin genişliği ne?
Seninle konuşmak için diğer ucuna yürüsem spor yapmış olurum.
Amerika'da tam bir harikalar diyarı
yaşayacağız, Phil. Aman Tanrım!
Bunu yapmamalıydım.
Ekibe selam vermedik.
Dekorları yerleştirdikten sonra bir şeyleri
kırmamaya özen gösterelim, tamam mı?
Sette YouTube kanallarımızı yansıtan
birçok nesne var.
Aslanımız ve lamamız var.
Bunları bir şekilde sahneye koymak istiyorduk.
Larry büyümüş ve biraz daha küstahlaşmış.
- Evet. - Görelim ne kadar büyükmüş.
- Tehlikeli. - İnanmıyorum.
Aslında ağaçlar budanarak yapılacaklardı.
Aynen öyle.
Sonra dünyayı yanında
bir çitle dolaşmanın zor olacağını düşündük.
Mikrodalgadaki düğmeler patlamış mısır ve
pizza gibi sevdiğimiz şeyleri yansıtıyor.
Phil, bunlar sadece mikrodalga düğmesi.
Ben de bize özel sanmıştım.
Hiç komik değil. Yoksa gerçekten... Aman Tanrım!
Öyle sandım.
Phil, Amerika'daki sete verdiğin
tepkiyi nasıl özetlersin?
Büyük. Büyük. Büyük. Büyük
Aynen.
Şair Phil ve engin kelime dağarcığı.
Godzilla'dan daha büyük. Bir Kaiju'dan daha büyük.
Bu tam TATINOF ABD.
Gördüğüm en rastgele seçilmiş
dekorlara sahibiz.
- Aman Tanrım, bu Dil'in kafası mı? - Evet. Yerine koy.
- Vay canına. - Görebiliyor musun?
Sandığımdan daha az görüyorum.
- Nasılsın, Phil? - Düşme sakın.
Aman Tanrım, çok korkunç. Hayır!
Hayır, hayır. Olamaz!
El arabasına çarptım. Bir şeyim yok.
Hiçbir şeyim yok. Sakinim.
Dikkat et. Şov başlamadan önce
her şeyi kıracaksın.
Soyunma odalarımızda sessiz olalım.
Uzaktan kumandalı arabamız, kaktüsümüz, gizemli bir
kırmızı düğmemiz ve birkaç tane çubuğumuz var.
- Evet.
Aman Tanrım! Aman Tanrım!
Keşke kişiliğim bir el arabasına dönüşse.
Fikri sevdim.
Phil, bu hayal ettiğimden daha iyi.
- Evet.
Provaları tamamlayıp
"İşte başlıyoruz. Şova hazırlandık
ve yapmaya hazırız," dediğimiz anı hatırlıyor musun?
Evet. İşte bu. Biliyoruz.
Sonra fark ettik: "Bekle bir dakika.
Şu anda yola çıkmalıyız." - Aynen.
Tek seferde aylarca seyahat etmek ve her gece performans fikri
korkutucuydu. - Öyleydi.
İngiltere turu eğlenceliydi çünkü
şovu ilk defa sergiledik
ve hepsi bu kadardı.
Ancak yolda geçen gerçek hayat ilginçti
çünkü gün boyunca küçük, gri bir aracın içinde
seyahat edip durduk. - Aynen.
Bir sonraki şovumuz için yoldayız
ve Dan çoktan İnternet'te gezinme pozisyonunu aldı.
Dur bir dakika. Sırf arabadasın diye Tumblr'da
güzel vakit geçiremezsin diye bir şey yok.
Gün boyu seyahat ediyorduk.
Seyahat hastalığım için iyi değildi.
Çünkü herkes bilgisayarının başındaydı,
e-postalarına bakıyordu
ve ben de pencereden dışarı şöyle bakıyordum.
Hayır, bunu yapmayacağız.
Bu humuslu cipslerin üzerindekileri okuyup
kusmam ne kadar sürecek
onu göreceğim.
Phil midesini üzerimize boşaltmadan önce.
Normal cipslere göre yüzde kırk
daha az yağ. Yağ oranı...
Midem bulandı bile. Yedi kelime oldu mu?
Otel odasının neye benzediğini görmek heyecan verici.
Bu hep eğlencelidir. Önümüzdeki
birkaç saat nereye tıkılı kalacağım diye merak edersiniz.
Beğenir veya beğenmezsiniz.
Hapishanede miyiz?
Hayatlarımız biraz... Ne yapıyorsun sen?
Phil bir sandalyede dikiliyor. Ne yapıyorsun?
Seni korkuttum mu?
Yukarı bakıp ne kadar uzun diye düşün istedim.
Sırık gibi duruyorsun, dostum.
Güvenliğinden endişelendim.
Bunu seviyorum çünkü tavan yüksek.
Her gün otellerde kalmak nasıl bir şey?
- Aslında sevdim. - Eğlenceli.
- Ve ilginç.
Yatağımdaki yastığı özleyeceğimi
bildiğim için yanımda getirdim.
Kestirmek istediğinde iyi olur.
Bazı günler çok uzun sürüyor.
Böylece biraz kestirebilirsin.
Otellerdeki yastıklara da güvenmiyorum.
Üzerinde kimler yattı kim bilir?
Phil, lütfen.
Her yerinde kepek, kıl ve salya var.
Bence bu bir başa çıkma mekanizması.
Yastığına ne anlam yüklüyorsun?
Yanıma alabileceğim küçük bir ev gibi düşün.
İngiltere turnesinde İngiltere'nin
daha önce hiç görmediğim yerlerini gördüm.
Bu hoşuma gitti.
Aynen. İngiliz olsak da ülkemizin
çok az bir kısmını gördüğümüzü fark ettik.
- Çok eğlenceliydi. - Evet.
Çok güzeldi. Engebeli tepeler,
yemyeşil otlaklar ve muazzam hayvanlar vardı.
Basingstoke - Slough yolu çok iyi değildi.
- Daha az manzara vardı. - Ülkemizi seviyoruz.
Turnenin sesi uzaktan hoş gelir.
"Muhteşem bir hayat tarzımız olacak.
Rock yıldızları gibi olacağız.
Gözlükler, şampanya ve her yerde köpekler olacak.
Aklımda ne var bilmiyorum.
Sonra anlıyorsunuz ki küçük bir bavulla yaşıyorsunuz da
hayatınızı bu dar alana sığdırıyormuşsunuz gibi geliyor.
Bavul hazırlamada Phil'den kötüsü yok.
Orada üç ayak kaldı.
Neler oluyor bilmiyorum.
Bu tam bir Phil Lester durumu.
Bu ayakkabıların çiftleri nerede?
Muhtemelken yatağımın altında unuttum.
- Amerika saldırıyor. - Ne yapıyorsun?
Amerika'da iki ay kaldık.
Özgürlükten kaçamıyorum.
Büyük bir ülkeydi ve bu nedenle
bize uygun bir turne otobüsü lazımdı.
Yollarda geçen hayatın bir sonraki aşamasındaydık.
Bu kocaman.
Bunda mı kalacağız. Tamam, durmuyormuş. Sorun değil.
Sanki bize çarpacak gibi. Bekle, bekle. Tamam.
Vay canına.
İngiltere'deki aracın
biraz daha büyüğü gibi.
- Seni bilmem ama. - Bence kesin öyle.
Sanırım İngiltere'dekinden yedisini
bu otobüse sığdırabiliriz.
- N'aber, dostum? Ben D-Hizzle. - Ben de P-Lizzle.
Turne otobüsümüze hoş geldi. İçeri gelin.
Salona hoş geldiniz. İşte bu.
İnternet'in keyfini burada çıkaracağım.
Şu pozisyona bak. Çok ergonomik.
Bu işi çözdün, Phil.
Mat. Kaymayan mat.
VHS.
- VHS. - Tüm Winnie the Pooh kaseterim.
Onları bu şeyde izleyeceğiz.
Phil, bak! Oda ortadan genişliyor.
Ne kadar da alan açıldı. Devam et, Phil.
Güç vermeye devam et.
- Bom. - Beni çok yordu.
- Bing! - Mikrodalga.
Yemeğinizi pişirmek için bu sesi çıkardım.
Kablosuz ağımız var.
Otobüse girdiğimizde "Korkunç olacak.
Hayattan nefret ediyoruz," dedik
ve sonra bunu görüp
"Hayır, kablosuz ağ var," dedik.
- Bunu cidden yayınlamalıyız. - Kesinlikle katılıyorum.
Otobüste kablosuz ağ
olmasaydı ne yapardık bilmiyorum.
Dolap. Bak, buradan bir dolap var.
İçinde kapağı bile açılmayan bir çöp kovası var.
- Plastik mutfak takımı. - Kepçe var!
Makas. Solaklar için değil. Bunu kullanamam.
Dolap.
Bir bilgi vereyim. Bunun Ed Sheeran ve Kanye West'in
turne otobüsü olduğunu biliyor muydunuz?
Ne dedin? Kanye bu turnede bunu mu kullanmış?
Bunu mu kullanmış? Burada mıymış?
Bir dakika bekle.
Dan?
Yatak odasına hoş geldiniz. O da ne? Hiç yatak göremiyorum.
Phil, neden ranzayı göstermiyorsun?
Ranzama hoş geldiniz, arkadaşlar.
Bebek kakası renginde matımız var.
Taş gibi sert.
DVD oynatıcımız var.
Tüm animelerimi izleyip herkes
uykuya daldığında ağlayabilirim.
Burada da bir katilin bodrumundan
alınmış gibi duran bir kırmızı ışık var.
Görüşürüz.
"Kokuyu ne yapıyorsunuz?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
İki ay aynı otobüste birkaç kişiyle
kalınca kokamazsınız.
Gelin size göstereyim.
Duşa hoş geldiniz.
Yarı saydam bir duş perdesi var.
Arkadaşlarınızın poponuzu görmesi
kimin umurunda?
Uzan biri için çok kısa. Eğlenceli olacak.
Biraz da lağım gibi kokuyor.
Köpüklenme zamanı.
Onu kendiyle baş başa bırakalım.
Bekle, buldum.
Otobüsün en güzel yanına hazır mısınız?
Ana yatak odasına hoş geldiniz.
- Yani benim odama. - Ne?
Benim odam. Önce ben dedim.
TV'li oda benim diyemezsin.
Derim. Yatakta ben varım. Bölgemi işaretledim.
Detaya gerek yok. Bunu çözmenin tek bir yolu var.
- Taş, kağıt, makas! - Taş, kağıt, makas!
- Bir, iki, üç. - Bir, iki, üç.
Bir, iki, üç, şimdi. Evet!
Bir, iki, üç, şimdi.
Olamaz!
Ben kazandım. Yataktan kalk.
- Yataktan kalk. - Bana bunu yapma!
Hayır! Çok küçük ve çok büyüğüm.
- Evet. - Her neyse, sorun yok.
Görüşürüz.
Amerika'da bir keresinde yeni vardığımızda
bir restorana girdik ve
önümüze haritayı açıp
"Şimdi nereye gideceğimizi biliyoruz.
Rotamızı çizip nereye
yol alacağımızı görelim," dedik.
Amerika.
Florida'dan başlayıp Los Angeles'ta bitireceğiz.
Sonra New York yakınlarında bir yere gideceğiz.
Ortada bir yer ve sonra...
Neyse ki harita dükkanında yapışkan yıldızlar vardı.
Bugün bir coğrafya sınavı olacağını
bekliyor muydun bilmem ama, Phil, işte başlıyoruz.
İlk durak Florida'daki Orlando.
- Orlando. - Sonra Jacksonville.
Yine Florida'da, değil mi?
- Evet. - Buldum.
Sonra Pensilvanya'daki Reading.
Bu saçmalık.
Birbirine iliştirilmiş 10 İngiltere gibi.
Bu ülkenin küçülmesi lazım.
- Sonra New York. - Ona da yapıştırdım.
Hayır, Manhattan'a yapıştır, aptal.
Pardon, Manhattan.
Old York'ta üniversiteye gittin.
Evet.
Yenisine kıyasla nasıl?
Daha az gökdelen ve Özgürlük Heykeli var
ama yine de güzel.
- Daha çok kaz var mı? - Evet.
- Kalamazoo. - Böyle bir yer yok.
Arıyorum. Bom. Buldum. Sonra Charlotte.
- Alabama. - Hayır.
- West Virginia. - Hayır.
- Kentucky. - Hayır.
♪ Özgürlükler ülkesi Amerika
MD'deki Baltimore. MD de nerede?
- Emmi gibi söyleniyor. - Emmi diyarı. Maryland.
- Maryland. - Sonra, Washington, DC.
Şikago'nun deniz kenarında olduğunu bilmiyordum.
O bir göl, Phil.
Görev Kontrol ve Beyonce'nin memleketi Teksas, Houston.
Sonra Cupertino. Gerçek bir yer adı gibi değil.
Pokemon şehri gibi.
Milwaukee. Arizona'daki Phoenix. Sonra Hollywood.
- Da da da da! Bunu özledim. - Bum.
Bitirdik. Birçok yıldız var, Dan.
Gidip mısır sosisi alalım.
- Mısır sosisi de ne? - Gidip öğrenelim.
Tamam.
Eminim tadı özgürlük gibidir.
- Bunu düşünmek istemiyorum bile. - Teşekkürler.
Burada "Lütfen diğer kapıyı kullanın," diyor. - Çok geç.
♪ Kırmızı, beyaz ve mavi ♪
Turnede en sevdiğim
şeylerden biri de
amacımızın olmasıydı.
Her gün uyanıp yaşama nedenimizin
şov yapmak olduğunu düşünüyorduk.
Bu bana güç veriyordu.
Farklı Amerikan restoranlarına gidip birçok krep
yemek hoşuma gitti.
- Ba da ba da. - Bu da ne?
Çörekli krep.
- Başlıyoruz. - Başlıyoruz. İşte bu.
Yorumum mu? Harikulade.
Amerika'da hep gece seyahat ettik.
Uyuyup uyanınca bir yere ışınlanmışız gibiydi.
Bir yerde uykuya dalıp
başka yerde uyanıyorduk.
Sabah oldu. Kahvaltı zamanı.
Dan, uyan. Biraz sonra mekana gitmemiz gerekiyor.
Dur. Bunu çekme. Bana gülme.
Yatağım var. Yalnızca...
Aman Tanrım!
Sanki yeni doğmuş zürafa gibi.
Ranza uzun bacaklarım için çok kısa.
Omurgam S şekli alıyordu.
Otobüste kaka yapamazsınız. Bu bilinen bir gerçek.
Bundan bahsetmeyecektim ama
konuyu sen açtın. Sorun yok.
Bunu yapamazsın.
En tehlikeli an ise
otobüs hareket ederken süt dökmekti.
Şu anda düz bir yoldayız. Sanırım sorun olmaz.
Phil, bu şaka değil. Şaka yapmaya kalkma.
Şaka yapmıyorum.
Bazı günler dışarı çıkıp
gezindik. Oldukça eğlenceliydi.
Yaşasın spor!
Şikago'dan selamlar.
Burada Şikagoluların önerdiği gibi
kalın hamurlu pizza yiyoruz.
- Şuna bir bakın. - Şuna bakın.
Amerika'ya hoş geldiniz! Kültürünüzü
tüm giysilerim üzerinde yaşamaya hazırım.
Gün bir anda gelişen başka geziler de oldu.
- Örneğin Niagara Şelaleleri. - Niagara Şelaleleri!
Amerika'dan Kanada'ya geçiyorduk
ve yakınlarda olduğunu biliyorduk.
Ancak zamanımız var mı emin değildik.
Yanından geçerken
otobüsü durdursak mı diye düşündük.
Buradan geçmek üzereyiz.
Islanmayla aram pek iyi değil.
Peki ya sen Phil?
Hiçbir şey göremiyorum.
Şunu biraz daha sıkabilir miyim? Belki biraz...
Sanmıyorum. Yüzün düşer.
Böyle yapsam iyi olur mu?
- Fırtına öncesi sessizlik. - Bekle.
Bu yağmur yağmıyor demek.
Hayır, fırtına çok yakın.
Bu telefonun suyla dolmadan önceki
son bir dakikası.
Düşeceğim. Yardım et!
İnanılmazdı.
Sevmiştin. Hayatının en güzel günüydü.
En güzel günümdü.
Gördüğüm en güzel şeydi.
Vegas'ta dolanırken Dan'in ezeli düşmanını
bulduk. Bir hobit saçı makinesi.
Aman Tanrım, bu bir erkek.
- Bu bir erkek. - Kelimenin tam anlamıyla.
Bellagio Çeşmesi'nin oradayız.
Holey, güzelliğini bozuyorum.
Phil, şu anda Gremlin makinesinde 400 dolardan fazla kazandı.
Kumar oynamayın.
Saat neredeyse gece 2
ve ben kumarhanenin ortasında boynuzlu bir lama
oyuncağıyla dolaşıyorum.
Güzel bir doğum günüydü.
Otobüs bozuldu.
- Dağ başında mahsur kaldık. - Dağ başında mahsur kaldık.
Resmen dağ başında...
Şuraya bak. O da ne?
Üç saat geçti ve otobüs hala bozuk.
Debriyajla ilgili bir sorun var gibi, değil mi?
Arabalardan anlamam.
İnternet'imiz yok ve delirmeye başladım.
Sanırım yüzümü yiyeceğim.
Uzun süre turnede olmanın zorluklarından
biri de hastalanırsanız ne yapacağınızı
bilmemenizdir. - Aynen.
Neyseki Phil turnedeyken
bir buçuk hafta kadar hasta yattı.
Öyle oldu.
Ne kadar hastasın?
Zihnimin gücünden yararlanıp
kendime hasta olmadığımı söylüyorum.
- İşe yarıyor mu? - Aslında çok hastayım.
Çok kötü öksürüyorum.
Titriyorum ve ateşim var.
Şovdan önce Georgia'da gün boyu hiç uyumadın.
Durum buydu. Hastalıktan günde 20 saat boyunca
uyumak istiyordum.
Seni çekiyorum.
Ne?
Olamaz!
Şova kadar soyunma odasında
uyumak zorunda kalıp
şov sırasında
o günkü tüm enerjimi kullanıp
tekrar uykuya dalıyordum.
Olamaz.
Umarım bunu "Garip Çocuk"ta yapmam.
Playlist'te kim bana nefesini üflediyse dost değiliz.
Asıl zorluk her gün farklı bir yere gitmekti.
Sabit kalınan bir yer yok.
Geri döneceğiniz bir yatak odası yok.
- Ev yok. - Eviniz yok.
Otelimde ne kadar da huzurlu bir sabah. Tek bir istisna var.
Bu adamın sesine uyandım.
Dan'in odasına geldim.
Ona verdikleri köşke bakın.
Bu da neyin nesi? Neden?
Anahtarları değiş tokuş ettiğini söyledin mi?
Hayır.
En güzel yanı Phil'in
kaçıncı katta olduğumu sormasıydı.
Ben 5 dedim, o da 14 dedi.
Ben de "Tamam sen kazandın çünkü sana güzel oda gelmiş,"
dedim.
Phil de "Evet, sonunda.
Ben yüksekteyim, Dan aşağıda," derdi.
- Evet. - Alçak kattakine bakın.
Ona hangisini vermişler bakın. Bakın şuna.
Penceremin dışında
Kaptan Delici Delicioğulları var.
Burası beş odalı sessiz bir saray gibi.
Hiç adil değil, otel tanrıları.
Evde olmadığın süre boyunca en çok neyi özledin?
Kesinlikle güvenilir kablosuz bağlantıyı. Biri buydu.ç
Hiçbir şey hakkında şaka yapmayalım.
Kablosuz ağ ile dalga geçmeyin.
Biz buyuz.
Bir yere gittiğmizde ilk şunu sorarız şey,
"Kablosuz ağ şifresi ne? İnternet nerede?
Bu otelde kablosuz bağlantı var mı? Bu mekanda İnternet var mı?
Kablosuz ağ şifresi lazım.
Kablosuz ağ ne?
Kablosuz ağ.
Kablosuz ağı biliyor musun?
Kablosuz ağ.
Kablosuz ağınız var mı?
Bizim kendi kablosuz ağımız var, Phil.
- Bunun anlamı büyük. - Ne güzel bir gün. Teşekkürler.
- Şifre ne? - Şifreye ihtiyacınız var.
- Evet. - Hazır mısınız? Danandphil26.
Tanrım! Bu gerçek. Tamam, teşekkürler.
Turne boyunca çeşitli
salonlarda ve yerlerde gösteri yaptık.
Güzel kelime, Phil.
- Çeşitli. - Çeşitli. Ciddiyim.
Bazıları büyük opera salonlarıydı.
Bazıları küçük halk tiyatrolarıydı.
Bazı soyunma odaları inanılmazdı.
Vay canına.
Bu bizim soyunma odamız mı? Tam Titanik'teki gibi.
Ben buraya yaslanacağım.
Tamam. Kendini evinde gibi hisset.
Günün geri kalanında böyleyim.
Bazıları da rutubetli bodrum katı gibiydi.
İki sandalyemiz var.
Orada bir sandalye, burada bir tane,
burada bir lavabo ve bir paket peçete var.
Tam hayalimdeki gibi.
Bazı mekanlarda orada gösteri yapmış
diğer kişileri görüp kendinizi
perspektife yerleştiriyorsunuz.
Özellikle duvarları imza dolu yerlerde.
Koridor boyunca yürürken Frank Sinatra, Andre 3000'den
Amy Schumer'e kadar herkesi görüyorsunuz.
- The Beatles. - Kesinlikle.
- Elmo'nun sağlıklı kahramanları. - Elmo'nun sağlıklı kahramanları.
Yapmak istediğim şov bu.
Disney Live Winnie the Pooh. Aman Tanrım, Phil.
Bunu imzalarsak kahramanlar geçidinde oluruz.
Detroit'te Fox Theater'dayız.
Burada gösteri yapan herkes duvarı imzalamış.
Muazzam bir şey.
Birçok efsanevi sanatçı burayı imzalamış.
Kesinlikle çılgınca.
Tepeye kadar böyle gidiyor.
Bu kapıyı çekmeye karar verdik.
Burayı imzalayacağız.
Dan ve Phil. İşte. Şuna baksana.
Adımız sonsuza dek orada. Bekle. Nereye kayboldu?
İşte orada. Detroit Theater'da sonsuzluğa gömüldü.
Amerika turnesini Hollywood'daki Dolby Theater'da sonlandırdık.
Şovu da orada çektik. Dehşet vericiydi.
Dehşet vericiydi çünkü burası Akademi Ödülleri'nin
verildiği salon.
Dolby Theater'a hoş geldiniz!
- Teşekkürler. - Teşekkürler. Çok heyecanlıyız.
- Güzel, güzel. - Öyleyiz.
Çok mutluyum. Dışarıda bekleyen bazı hayranlarınız var.
- Gerçekten mi? - Arabayla geçerken gördük.
Aman Tanrım! Bu çok yüksek.
- Vay canına. Selam. - Pekala.
- Bu delilik. - Tamam.
Şuna bak.
Birkaç koltuk var. Nasıl hissediyorsun, Phil?
Bu koltuklara birçok ünlü poposu değmiş gibi hissediyorum.
Sanırım artık tek yapmamız gereken
şovu segilemek.
- Çok kolaymış gibi söyledin. - Daha önce 42 defa yaptık.
Sadece bir defa daha yapacağız.
Aynen. Bir şov daha.
Aynen öyle. Sadece bir şov daha ve
insanlar bizi sonsuza kadar yaptığımız şeyle yargılayacak.
Aman Tanrım! Bu çok havalı.
Çok güvenli olsa da
çatıda dururken hep başım belaya girecekmiş
gibi hissediyorum.
Şu evlere bak.
Selam, Halle Berry.
Hayatımızı son bir buçuk yılda bu şekilde
geçmesi biraz komik geliyor.
Ne zaman bu turneye çıkmaya karar vermiştik?
- Uzun zaman oldu. - 2014 başı gibi, değil mi?
Resmen dur durak bilmeden
bu ana kadar geldik.
Bugüne kadar.
Bugün her şeyi kamera önünde yapacağız.
- Tam altımızda. - Tam altımızda.
Güneş yakmadan önce içeri girsek iyi olur.
Turnedeki neredeyse her şovdan önce
buluşma ve tanışma etkinliği yaptık.
Bunlarda 100 - 150 kadar kişiyle tanışıyorduk.
Bu turnenin önemli bir parçasıydı.
Biz sahnede şovu sergilerken
insanlar da izlemekle kalmıyordu.
Benimle ve Phil ile tanışmak
isteyen birçok kişi var.
Takipçilerimiz, İnternet'teki bu isimsiz devasa kitle.
Her bir kişiyle tanışıp
hikayelerini dinlemek ve bize her şeyini vermiş
kişilerle bağlantı kurabilmek
bence çok önemli.
Turnenin önemli anları hayranlarla buluşup
onlarla tanıştığımız anlardı.
Çok eğlenceliler
ve şova çok fazla enerji ve canlılık katıyorlar.
Onlarla tanışana kadar belirli insanlarda ne kadar
etkimiz olduğunun tam olarak farkında değildik.
- Selam. Nasılsın? - Aman Tanrım! Bu inanılmaz.
Bizi görenlerin heyecanını görmek
çok gerçek dışı bir duygu.
Her zaman samimi tepkiler almak
beni kendime getiriyor.
Sanki prize takılmış bir pil gibi oluyorum.
- Güzel benzetme. - Teşekkürler.
Çok ünlüymüşler gibi davranmıyorlar.
Çok samimiler ve ben de bunu çok seviyorum.
Birini ekranda gördüğünüzde
onları tanıyormuş gibi hissediyorsunuz.
Daha sonra gerçek hayatta gördüğünüzde
yüzleri karşınızda oluyor
ve gerçekten çok güzel bakıyorlar. Bu nedenle çok mutluydum.
Bazı aileler çok komik. Kimisi "Videolarınızı
beraber izleyip eğleniyoruz," derken bazıları da "Buraya
resmen sürüklendim. Neler olduğunu
veya kim olduğunuzu bilmiyorum. Olabildiğince
erken ayrılmak istiyorum," diyor.
Onları gördüğümde çok heyecanlanacağımı düşünmemiştim.
Kamyon çarpmışa döndüm.
Sanırım bu yeni neslin
Beatles çılgınlığı gibi bir şey.
Çok heyecanlıyım. Onlarla tanıştığıma inanamıyorum.
Onları canlı kanlı gördüğüme inanamıyorum.
♪ Dan ve Phil muhteşemdi. ♪
Videolarımızı izleyen insanlar ortak bir ilgiyi
paylaşan büyük bir topluluk.
Şovlara gelen birçok insan
kimseyi tanımıyordu ancak
buradan ayrılırken birçok arkadaş yapmışlardı.
Seni seviyorum. Hem de çok.
Sosyal açıdan gariplikleri ve espri anlayışlarını
izleyici olarak kendimle bağdaştırıyorum.
Sanırım onlarda en çok bunu seviyorum.
Videolar çok yaratıcı ve benzersiz.
Beni güldürüyorlar.
TATINOV'a gittim ve
hayatımı kurtaran, yeniden yazmamı, yeniden şarkı söylememi,
yeniden piyano çalmamı sağlayan
insanlarla tanıştım.
Teşekkürler, arkadaşlar, Sizi çok seviyorum.
Bazen bu YouTube videolarını öylesine yapıyoruz.
Önemli olduğunu veya büyük bir fikirle
çekildiğini düşünmüyoruz.
Sonra biri çıkıp çok zor zamanlardan
geçtiğini ve bu anlarda videolarımızı
izleyerek üzgün olduğunda
onu gülümsettiğimizi söylüyor.
Bu, birinin bize söyleyebileceği en önemli şey.
Çok iyiler. Çok nazikler.
Bizim için önemli olanı anlıyorlar.
♪ Onlara teşekkür etmek istiyorum. ♪
Buluşma ve tanışma etkinliğimizde
sevgili sahne yönetmenimiz Greg ve
ekipten birkaç kişi "Garip Çocuk" ve
"İnternet Destek Grubu" için içerik
bulmaya çalışıyordu.
Ve "Hüner Köşesi" ile "7 Saniyelik Meydan Okumalar" için.
- Yapılacak çok şey vardı. - Onlar için çok yoğu bir saat.
Vay canına.
Herkesin kendine göre özel bir deneyim
yaşaması biçim için çok önemliydi.
Her gecenin şovu farklıdır
çünkü her gece hayranlarla birlikte
yeni, ilginç ve garip şeyler de gelir.
Bu her şovun çok önemli bir kısmı.
Burada "Hüner Köşesi" için tüm önerileri sunuyoruz.
İnsanların şov için ürettiği birçok inanılmaz
el işi materyal var.
Garip görünüyor yalnız. Bir koridora giriyoruz
ve tüm o materyaller oraya serilmiş oluyor.
Kaktüsler, kekler, kartonpiyer işleri, resimler.
Burada konservelenmiş bir Tweety var.
Dan ve Phil voodoo bebekleri var.
- Yaratıcı derecede ürkünç değil. - Gerçeğe yakın resimler.
Bazı kayda değer "Hüner Köşesi"
ürünleri de oluyor.
Mısır gevreğinden yapılmış mozaik çalışmamız vardı.
Açıkçası bunu yemediğine şaşırdım.
Çok yalamak istedim ama
ön sıradakiler yalamamı
istemedi. Bunun ne olduğunu bilmiyordum.
Biri Sim'imiz Dil Howlter'ın oyuncağını yapmıştı ve ben de şöyle dedim:
"Aa bak, Dill bebek."
11 garip çocuk arasından seçim yapacaktık.
Sayıyı 5'e indirmek gerekiyordu.
Zor bir işti.
Bulaşık makinelerine otururdum.
- Tehlikeli. - Mükemmel.
"Dan Amca" soruları komikti çünkü
insanların ne soracağını bilmiyordum.
Bazen insanlar çok samimi bir şekilde
üniversiteden ayrılmak istediğini söylüyor.
Başka biri hep Shrek esprileri
yaptığı için arkadaşlarının onu
sevmediğini belirtiyor.
Sonra "7 Saniyelik Meydan Okumalar" var.
Öneriler güzel küpümüze atılıyor.
100 - 200 kadar öneri oluyor.
Doğrudan elimizi içine daldırıp
aralarında karıştırmaya başlıyoruz.
Aralarında gezinip
diğer kişiyi yaparken en küçük düşürecek
ve utandırıcak olanı seçmeye çalışıyoruz.
Güvercinler hakkında bir rap şarkısı yap.
Ne?
Güvercinler. Güvercinler. Hepsi hastalık dolu.
- Birini öpersen görünür sana hastane yolu. - Vay canına.
Güzel olan, birimiz diğerine
korkunç bir şey yaparsa sonraki
şovda bunu tekrarlayabiliyoruz.
10 defa ellerini savur. Başla. Bir, iki, üç, dört, beş, altı...
Diğerimiz için hangi "7 Saniyelik Meydan Okuma"yı
seçeceğimizi bilmiyoruz.
Phil bazen garip çocuğun ne kadar ürkütücü
olabileceğini fark edemiyor.
Bazen bir "Dan Amca" sorusunun ne kadar
garip olduğu bana söylenmiyor.
Sorunum şu ki yıllardır anime batağındayım.
Acaba kurtulabilecek miyim?
Böyle anlarda gafil avlanıyoruz.
Bu bir Dil bebek.
Ya da batırıyoruz veya korkuyoruz.
Veya rolden çıkıyoruz çünkü
konu tamamen dağıldı diye düşünüyoruz.
Şovu seyici içi özel yapan da budur.
Şov günlerinde havada
hayatım boyunca yaşamadığım
özel bir enerji oluyor.
Dan, ısınmaya başla.
Beş dakikamız kaldı.
Şarkı zamanı.
Relentless yanımda. Çok enerjiğim.
Relentless mı içtin?
Phil, Transformers yiyerek gaza geldi.
- Transform-a-snack'ler. - Isınmalı mıyız? Tamam.
Haydi, yapalım şunu.
Her gece şovdan önce yaptığımız bir ritüelimiz var.
Seslerimizi yağladığımız ısınmayla başlıyor.
Çok profesyonelce.
Miyav, miyav. Bu çok önemli.
Bir, iki, üç.
♪ Tehlikeli adamlar iş başında, tehlikeli adamlar iş başında, ♪
♪ Tehlikeli adamlar iş başında, tehlikeli adamlar iş başında, adamlar tehlikeli ♪
♪ İş başında tehlikeli adamlar, İş başında tehlikeli adamlar ♪
♪ Başında iş tehlikeli adamlar, tehlikeli adamlar iş başında teh- ♪
♪ -keli adamlar iş baş- -ında adamalar tehli- ♪
♪ -keli adamlar iş başında, iş başında tehlikeli adamlar ♪
♪ Tehlikeli adamlar iş başında, başında iş tehlikeli adamlar ♪
♪ İş tehlikeli başında adamlar, tehlikeli iş başında adamlar ♪
Yapamıyorum!
♪ Başında iş tehlikeli adamlar, Başında iş tehlikeli adamlar ♪
♪ Adamlar iş başında, tehlikeli adamlar iş başında, tehlike, adamlar iş başında ♪
Aman Tanrım! Yaptım. Başardım.
Beş aydan beri ilk defa yapabildim.
Tam bir iş başındaki tehlikeli adam dehası.
Yıkıldım.
Dil'in ısınması daha uzun sürüyor.
- Gerçekten. Tam bir diva. - Biliyorum.
- Asla bir Sim ile çalışmayın, tamam mı? - Sim'ler.
Kabus gibiler.
Şu anda en önemli tıraşımı oluyorum.
Az sonra ölümsüzleştirilecek.
Ne düşünüyorsun, Neil?
Baskı yapmıyorum.
Hiç baskı yok.
Kaşlarımı tıraş etme, yeter.
Tumblr'da birkaç düzenleme gördüm. Hiç güzel görünmüyordu.
Sesim için biraz buhar çekiyorum.
Aslında sesim için buhar.
Öyle.
Daha sonra bir saat suratlarımızı
cerrahi olarak yapıştırmaya harcıyoruz.
İşte protez burnum.
Maryann yüzüme yapıştırıcı sürmek üzere.
- Şov burnum. - Şornun.
Suratıma çok yakınlaştırma.
Bazen bir şovdan çıktıktan sonra
aynaya bakıyorum ve yüzümde çizgiler, oluştuğunu, makyajın
kar gibi eridiğini, etrafından terler akıp
alt katmanı gün yüzüne çıkardığını
görüyorum.
Ter ağzınıza damladığında makyajın
tadını da alabiliyorsunuz.
"Makyajın tadı ağzımda," diyorsunuz.
Bence bu paylaşmamanız gereken bir şey.
Tadı güzel yalnız.
Maryann suratıma sprey sıkmak üzere ve
gerçekten çok korkunç
- Hazır mısın? - Bir, iki, üç.
Bir tane de şans için.
Deniz Dünyası'nda olmak gibi.
Ancak daha az zalimi.
"İnternet yok" dediğimiz bir zaman var.
En kötü zaman çünkü telefonlarımızı kapatıp
şovumuza odaklanıyoruz.
Oturup biraz kafayı sıyırıyoruz
ve her şey başlıyor.
Amazing Tour Company'nin değerli seyircileri,
bu yarım saatlik mola çağrınız. Yarım saatiniz var.
Ben ve Phil soyunma odasında oturuyoruz.
Üzerimizde birçok insanın ayaklarını yere vurup
alkış tuttuğunu duyuyoruz.
Bazen "Dan ve Phil" diye tezahürata başlıyorlar
ve ben "Durun. Durdurun bunu," diyorum.
Yönetmen Ed'den bilge laflar: "Bedeninle oyna, kafanla değil."
Aynen.
Çünkü çıkıp bir şey düşünmezseniz
her şey doğal gelişir.
Düşünmeye başladığınız an şaşırırsınız.
Amazing Tour Company'nin değerli seyircileri,
bu 15 dakika çağrınız. 15 dakikanız kaldı.
Atmosfer gittikçe
daha korkutucu bir hal alıyor.
Amazing Tour Company'nin değerli seyircileri,
bu başlangıç çağrınız. Lütfen yerlerinize geçin.
İşte bu.
Çok fazla insan var.
Seyirci ne kadar gürültü yaparsa şov da o kadar iyi olur.
Bence de.
Bize enerji veriyor.
- Selam. Merhaba, arkadaşlar. - Merhaba, selam. Merhaba.
Oradakiler, nasılsınız?
Selam, selam. Merhaba.
Mikrodalgadan çıktığımız gibi
şovumuz başlıyor
ve bu bana çok heyecan veriyor. Artık gergin değilim.
Kitleyi gördükten sonra
canavarlarmış gibi düşünmüyorum.
Mutlu ve güzel insanlar. Kendimizi gösterme zamanı.
Garip Çocuk dosyalarım.
Garip Çocuk'ta da çok geriliyorum.
Çünkü kafamda kurduğum büyük bir monolog
ve her gece kendini tekrar ediyor.
- Repliklerden... - Ezberinde çok şey tutuyorsun.
...birini unutacağım diye çok korkuyorum.
Phil, Garip Çocuk'u sergilerken
ben de lama bacaklarımla
bu kutuyu itiyorum. Çok komik görünüyor.
Acilen bir yere oturup bu bacakları çıkarmalıyım.
Laptop'umu açıyor, bir şeyler içiyor ve yüzümü siliyorum.
Şov sırasında bir bahane
bulup laptop'umu beş dakikalığına
açabilmeyi çok seviyorum.
Çok önemli. Biraz kendimi şovun
geri kalanından uzak tutmak lazım.
Garip Çocuk kısmından sonra sahne arkasına geçiyorum.
Oturup "Dan Amca'nın Telefon Destek Hattı"nı
izliyorurum çünkü her defasında
yeni bir şov oluyor.
Yanıtları duymayı seviyorum.
En eğlenceli kısımlardan birisi.
Ayrıca façayı düzeltmek için de mükemmel bir zaman.
Bu bir sahne arkası aynası.
Bununla saçıma bakabiliyorum. Çok utanç verici.
Ama bakın, iyice dağıldı.
Bu saçıma bakabilmem için sahne arkası feneri.
İşte başlıyor.
Alo.
Merhaba, Dan. Ben Paulina. Kaliforniya'dan arıyorum.
Tepki veren bir kitle olması ilginç
çünkü YouTube'da bu olay yok.
Bilirsiniz işte, "Bence bu komik olacak ve
insanlar bunu beğenecek," dersiniz.
Sonra yorumlardaki yanıtları görürsünüz.
Bu bizim ilk sahne deneyimimizdi.
Bir espri yapıyorduk
ve sonra şöyle alkışlanıyorduk.
Teşekkürler.
Çift bez saldırısı.
Aman Tanrım, böyle yapılıyor.
Hayır, hiçbir şey göremiyorum.
Şovun en yoğun anlarından biri
birbirimizin yüzüne kedi bıyığı çizdiğimizde gerçekleşiyor.
En iyi yolun birbirimizin
yüzüne çizmek olduğunu fark ettik
Kendi yüzümüze yapmaya çalışınca göremiyoruz.
Çok acayip.
Her defasında yeni gelen her kişi
"Ne izliyorum ben böyle?" diyor.
Tüm şovun en korkutucu ve yoğun kısmı
sondaki şarkı bölümü.
Dan ve Phil, Dan Is Not On Fire ve Muhteşem Phil,
binlerce kişinin önünde birkaç müzikal numara sergilemek zorunda.
Neyse ki ilk sen girmiyorsun.
Üzerimde kocaman bir spot ışığı oluyor.
Herkes dört gözle şarkı söylememi bekliyor.
♪ Dışarı çıkıp daha canlı hissedebilirdim. ♪
♪ Twitter olmasa nerede olurdum? ♪
♪ Olurdum fit.
♪ Olmazdı gönderiler bo... - Çöpten!
♪ Ancak Tumblr bir parçam.
Şarkıya ve dansa verilen tepkiler
en sevdiğim şey çünkü kimse bunu beklemiyor.
Kimse şarkıya ve dansa kalkışacağımızı bilmiyor.
Birkaç defa yapsak bile
şaka sanıyorlar.
Aynen.
Şarkıyı çok sevdim. Şarkıyı sevdim.
Bir şarkı ve dans var. Şarkıyı ve dansı sevdim.
Normalde onlardan görmediğimiz hareketler.
Evet, benim en sevdiğim kısımdı
çünkü normalde yaptıklarından farklıydı.
Resmen ağzıma yapıştı. Plağını almalıyım.
Pikabım bile yok.
Braille gibi sadece elimi üzerinde gezdireceğim.
Hafızama atmalıyım.
♪ İnternet burada. İnternet harika. ♪
♪ Çok takipçin varsa ♪
♪ kim gerek duyar aşka?
Bu sırada seyirciyle göz teması
kurmamaya çalışıyorum.
Sadece spot ışığına bakıyorum.
Şarkıyı seven birilerini görünce
muhteşem hissediyorum.
♪ Hayat İnternet'le daha güzel. ♪
- Sanırım başardık. - Sanırım.
Sahneye çıkmak su dolu
bir balonun patlaması gibi.
Bence çok iyi gitti.
Bence de çok iyiydi. Nasıl hissediyorsun?
Bunalmış gibiyim. Bittiğine inanamıyorum.
Bedenim çok yorgun düştü. Sen nasılsın?
Çok yorgunum. Daha önce böyle sağlam dans etmedim.
Son günümüzmüş gibi dans ettik.
Gerçekten çok iyiydi.
Teşekkür ederim.
Şimdi yanlış giden şeyleri
sayma zamanı geldi.
Şov mükemmeldi. Çok sevdim.
Bu ikinci izleyişimdi. Sanırım sıkı bir hayranım.
Gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu.
Geliyor.
Şov için sahne arkasındaki ekibin
önemi kelimelerle anlatılamaz.
- TATINOF'a! - TATINOF'a!
Onlar sayesinde fikirlerimizi hayata geçirdik
ve şov çok iyi geçti.
Onları seviyoruz.
İkisini yıllarca İnternet'te izledikten sonra
gerçek hayatta görmek çılgıncaydı.
Çok komikler ve doğallar.
Yaptıkları işten gerçekten zevk
aldıklarını görebilirsiniz.
Yani yüzümden gülümseme eksik olmadı.
Umarız hepiniz şovu beğendiniz.
Bu şovun bizim için önemi büyüktü.
Sadece takipçilerimizle tanışmadık,
onlar üzerindeki etkimizi
ve bunca güzel şeyi gördük.
Bir şeyler sahnelemek için dünyayı dolaşma ayrıcalığına
erişmek hayatımda karşıma bir defa çıkacak
ve hiç unutamayacağım bir deneyim oldu.
Abim ve ben uzun zamandır video çekiyoruz.
Bunu büyük oranda topluluk için yapıyoruz.
Bazen Dan ve Phil bize ve topluluğumuza bakıyor.
Ancak şu anda öğrencinin öğretmen olduğunu düşünüyorum.
Şimdi ben onların ne yaptığına bakıyorum.
Kendimi yeni bir şey yapmaya zorladığım için mutluyum.
Sadece bir fikirdi.
"Evet, sahne şovunu yapacağız," dedik.
"Bir şarkı yazacağız. Dans edeceğiz."
Çok korkutucuydu.
Sonunda bunu yaptık ve insanlar sevdi.
Bu nedenle mutlu ve gururluyum.
Artık yeni şeyler denemekten daha az korkuyorum.
Nasıl oluyor bilmiyorum ama şu anda İnternet'teki
en aktif topluluğa sahipler.
Akıllarına ne gelirse dillendiren
İnternet'teki iki büyük kafadar.
Bu adamları seviyorum.
Sizler hayatımı değiştirdiniz ve bana ilham verdiniz.
Takipçilerimizin biraz garip olmak
iyidir düşüncesiyle ayrılmasını istiyoruz.
Kendiniz olmalısınız. Yeni şeyler denemelisiniz.
Varoluşsal bir kriz yaşıyor olabilirsiniz.
Önemli olanı bilmiyorsunuzdur.
Sizi motive eden şeyi bilmiyorsunuzdur.
Ancak günün sonunda
bir şey sizi ve diğerlerini mutlu ediyorsa
önemli olan budur.
Geri döndüğümde hayatım nasıl olacak bilmiyorum.
Aynen.
Başlayalı uzun zaman oldu.
Duygusal olarak hazır değilim.
Sanırım uçaktayken turne otobüsünü
özlediğimi söyleyeceğim.
- Turne otobüsünü özleyecek misin? - Evet.
Bir yıl boyunca uyuyacağım.
Sonra seni göreceğim.
Aynen. Tek bir proje değil. Anlıyorsun, değil mi?
Biraz tost, biraz YouTube videosu.
Bir süre daha YouTube'da devam edelim.
- Hey, Phil. - Ne oldu?
- Eve gidelim. - Tamam.
Dan şovdan sonra böyle yapar.
Bu enerji nereden geliyor?
Ne hali varsa görsün.
Selam herkese. Biz de tam...
Gizemli bir yeşil boşluktayız.
- Selamlar. - Selam. Kokuyor.
Tamam, duşu kırdım.
Bundan dolayı popomda hala morluklar var.
Hikayeyi durdursak iyi olur.
- Dehşet verici. - Dehşet verici.
Korktum. Çok korkunç.
Dehşet verici. Bu, dehşet verici bir düşünce.
- Dan Howell masa örtüsüne karşı. - Bunu yapamam.
Üç, iki, bir.
Mide bulandırıcıydı. Yani...
Yani... Kötü saç.
Tamam. Her yerini kırdık bunun.