Tip:
Highlight text to annotate it
X
Fars asıllı filozof Gazali, İlmin Ağacı'ndan bahseder ve o ağacın meyvelerini,
kişinin yaptığı hayırlı işler olarak tarif eder. Hayırlı amel ile desteklenmeyen ilim hakiki ilim değildir. İşte,
Hizmet Hareketi'nin bu noktada çok güzel bir örnek teşkil ettiğini düşünüyorum.
İsmim Tamara Albertini. Hawaii Üniversitesi'nde İslam Felsefesi ve Rönesans Felsefesi profesörüyüm.
Çocukluğumu Tunus'da geçirdim. Mesleğimden söz ettiğim zaman
bu ayrıntıya yer vermeyi seviyorum çünkü İslamiyet üzerine olan araştırmalarımda
istifade ettiğim geçmişimi anlatmış oluyor. Tunus'ta yaşadığımız yıllarda, yerel Tunus okullarına gittim,
ki bu Arapça dilini öğrendiğim ve Kur'an derslerine de katıldığım anlamına geliyor. Bu da, doğal olarak,
yalnızca geçmiş adına değil, gelecekte de İslam üzerine çalışmalar yapacak bir kimse için harika bir birikim oluşturmuş oluyor.
Henüz Hizmet adı ile anılmadan evvel, bu harekete Gülen Hareketi deniliyordu. Almanya’da havaalanında bulunduğum bir zamanda,
meşhur Alman dergisi Der Spiegel'in özel bir sayısı dikkatimi çekti. Sayının tamamı, Fethullah Gülen isimli bir şahsa ayrılmıştı.
Koca bir derginin tamamının belli bir şahsa ayrılmış olması beni oldukça cezbetmişti.
Dergiyi aldım ve Hawaii'ye dönüş yolu boyunca derginin tamamını okudum... İşte,
bir kaç yıl içerisinde katlanarak büyümeyi başarmış bu olağanüstü hareketi, ilk olarak o zaman tanımaya başladım diyebilirim.
Sonraları da, günümüzde Hizmet olarak bilinen topluluğun yapmış olduğu güzel işlerden
haberdar oldum.
Hizmet'ten bir gönüllü ile birlikte Türkiye'ye seyahat ettiğimiz zaman, orada bir çok insanla daha tanışma imkânım oldu.
Onlardan "üye" diye bahsetmemeyi tercih ediyorum. İnsanlar çoğu zaman Hizmet'e, belli üyeleri ve listeleri olan,
o üyelerden belli beklentileri olan bir kurum gözüyle bakıyor. Durumun böyle olduğunu düşünmüyorum ben.
Benim anladığım kadarıyla, mesele, insanların belli projeler için bir araya gelerek, yerel birer ağ kurmalarından ibarettir. Ve, muhtemelen,
bir çay ya da kahve faslı etrafında gelişen bu görüşmelerden neşet eden fikirlerin bir çoğunun ortaya koymuş olduğu
bir çok güzel sonuca da şahit oldum. Bu sonuçlar okullar ve harika yardımsever faaliyetleri şeklinde kendilerini gösterdiler. Dolayısıyla,
Hizmet'e karşı müthiş olumlu bir kanaat besliyorum diyebilirim.
Sayın Gülen konusunda. Kendisi hakkında bir çok çelişkili görüşün var olduğunun farkındayım.
Dolayısıyla, şu an için nötr bir pozisyonda durmaktayım diyebilirim. Mesele şu ki, Sayın Gülen çok fazla içe dönük ve gözden ırak yaşamaktadır. Halbuki,
Batı'da, özellikle de Amerika'da diyebilirim ki, insanlar belli lider ve kurucuların
medya dünyasında çok daha aktif olup kendilerini temsil etmelerine alışkındırlar.
Sayın Gülen'de ise böyle bir şey söz konusu olmuyor. Dolayısıyla, arzularına son derece saygı duymak gerektiğinden emin olsam da,
bir insanın yokluğunda var olabilmesini alışılmışın dışında buluyorum.
Hizmet'te var olan sistem, bir nevî özerklik modelini kullanmaktadır denilebilir. Yalnızca
doğduğu ülke olarak Türkiye için dizayn edilmiş bir sistem değildir. Yalnızca
İslamî bir atmosferde uygulanması mümkün olan bir sistem de değildir. Bunun kayda değer bir özellik olduğunu düşünüyorum. Hizmet gibi genç
bir oluşumun, yolun bu kadar başından itibaren, karşılarına çıkabilecek yeni ortamlar
ve yeni projelere göre şekil alabilecek esneklikte olmak gerektiğini idrak edebilmesi, bence bu olağanüstü bir şeydir.
Bunu başarabildiğini iddia edebilecek çok fazla oluşumun var olduğunu zannetmiyorum.
Sivil toplum, doğal olarak, Batılı bir atmosferde oldukça önem verilen bir kavramdır. Yaklaşık 20 yıl öncesinde,
yani 1990’lı yıllardan bahsediyorum, İslam dünyasının
herhangi bir sivil toplum anlayışından yoksun olduğuna ve bu konuda yapılacak bir şey olmadığına
düzenli bir şekilde dikkat çeken birtakım yayınların çıktığını hatırlıyorum. Bu, tabii ki, oldukça abartılmış bir görüşü temsil etmektedir.
Çünkü bir çok Batılı araştırmacı, hatta âlim, Müslümanların her zaman için geleneksel olarak toplum içerisinde kurmuş oldukları
sosyal ağlardan bîhaber olabiliyor. Örneğin, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun
bir parçası olmuş olan herhangi bir beldeyi düşündüğünüz zaman, onlarda mahalle diye bir kavramın var olduğunu görürsünüz.
Bu mahallenin sorumluluğunu da üstüne alan her zaman için bir şahış bulunurdu. Erkekleri ilgilendiren meseleler için
lider konumunda bir beyefendi, kadınları ilgilendiren meseleler için de lider konumunda
bir hanımefendi bulunurdu. Ne var ki, her toplumun karşısına, eninde sonunda,
değişim ve modernleşme gibi kavramlar çıkacaktır ve dolayısıyla belki de Hizmet, İslam dünyasına
yeni bir model sunmaya gayret etmektedir. Belli bir ölçüde Batı'dan esinlenmiştir
fakat bu esinlenme onu bir ithal konumuna getirecek kadar aşırı değildir. Öyle olsaydı başarısızlığa mahkum olmuş olurdu.
Sonuç olarak, İslam dünyası ve Batı olmak üzere, her iki dünyadan da alması gerekeni aldığını düşünüyorum.
İnsanî yardım. İnsanların imdadına koşan bir Müslüman organizasyonunun olması bence harika bir şey.
Bu zamana kadar hep Caritas adında Katolik bir yardım kuruluşu vardı. Sonra, tabii,
Kızıl Haç, Yeşil Ay gibi kurumlar da vardı. Bunların yanında yer alabilecek
ve Haiti gibi dünya üzerindeki acil yardım ihtiyacı olan yerlere koşabilecek, imkânları bol
ve böylesi büyük bir organizasyonun olması çok güzel bir şey.
Herhangi bir dinî temel ya da geçmişe sahip olmayıp da yine de hayırsever işlerde bulunmak tabii ki mümkündür.
Hizmet örneğinde ise bunun ikisi birden vardır. Bence bu da gayet makul bir şeydir.
Bir kurumun hayatına rehber edindiği inanca sadık durması ve aynı zamanda,
yapılan güzel işlerin ilhamını da oradan aldığını açıkça ifade etmesi bence oldukça kabul edilebilir bir yaklaşımdır. Dünya çapında birçok
büyük dinde olduğu gibi, İslam'da da amellerinle güzel işler yapmadıktan sonra iyi bir Müslüman olduğunu iddia edemezsin.
Bir tek senden beklenen bir takım ritüelleri,
örneğin 5 vakit namaz ve saireyi, yerine getirmekle iyi olamazsın. Sahip olduğun ilmin meyvelerini de taşıyor olmalısın.
Fars asıllı filozof Gazali, İlmin Ağacı'ndan bahseder ve o ağacın meyvelerini
kişinin yaptığı hayırlı işler olarak tarif eder. Hayırlı amel ile desteklenmeyen ilim hakiki ilim değildir. İşte
Hizmet Hareketi'nin bu noktada çok güzel bir örnek teşkil ettiğini düşünüyorum.
Bir yerlerde bir Anadolu köyünde birisi, "Şu sulama sıkıntımızın çaresine bakmamız lazım," diyebilir.
Oradaki toplum için bu tabii ki hayatî bir meseledir, fakat başka kimsenin bundan haberi olmayacaktır.
Aynı şey, okullar için de geçerlidir. Bunlar yerel bir topluma hitap etmektedir. Ancak, Hizmet gibi bir oluşumun
ölçeği genişleterek yurtdışına açılmaya başlaması, bence, yalnızca Hizmet açısından değil,
esasında İslamiyet açısından da görülebilirliği sağlamanın en güzel yoludur. İslamiyet'in özünde var olan
hayırseverlik ruhuna bizi tekrar ulaştırmaktadır, diyebilirim.
Eğitimin, Müslüman olan olmayan herkese sunuluyor olması hoşuma gidiyor.
Türkiye'de Hizmet'in sponsor olduğu bir liseyi ziyaretimiz esnasında Endonezya'dan ve sanırım, Gürcistan'dan gelen
öğrencilere bile rastladım. Bilim, matematik ve teknolojiye verdikleri önemi takdir ediyorum, çünkü
bunların hepimizin bağlı olduğu ve gelecekte de daima bağlı olacağımız şeyler olduğu apaçık bir gerçektir.
Eşimle birlikte, bir kaç farklı vesile ile, Orta Asya'ya değişik seyahatlerimiz olmuştur. 90lı yılların sonlarında
Taşkent'e olan bir seyahatimizi hatırlıyorum. Oradaki bir aile ile aramızda bir dostluk oluşmuştu. Bize,
gururla, iki oğullarını gönderdikleri yepyeni Türk lisesinden bahsettiler.
Öğrencilere bilgisayar imkânlarının sunulduğu, matematik, bilim ve İngilizce'ye müthiş bir vurgunun
olduğu yepyeni bir Türk okulu. Eşim ve bende bir merak uyandırmış oldu. "Enteresan.
Türkiye, Orta Asya'da okullar kuruyor ha!" dedik. Tabii sonra anladık ki,
Türk Devleti anlamındaki Türkiye'den bahsetmiyorduk. Bunu yapan, günümüzdeki adıyla, Hizmet Hareketi idi.
Taşkent'te çok güzel işler yaptıklarını gördüm.
Hizmet'in, düzenlemiş olduğu faaliyetlere, hahamları, papazları, rahipleri, Hindu ve Budist temsilcileri
davet ettiklerini görüyorum ve bunun çok güzel bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Fakat aynı türden faaliyetlerin Türkiye'de ya da
diğer İslam ülkelerinde gerçekleştiğini hiç görmedim. O noktada hala aşılması gereken
bir mesafe olduğunu hissediyorum. İsterim ki bir gün, örneğin, İstanbul'da büyük bir camide,
biraz iddialı düşünelim, Sultanahmet Camii olsun... Ve o Sultanahmet Camii,
farklı dinlerden papazlara, din adamlarına, Budistlere, Hindulara, Hahamlara ev sahipliği yapsın. Eğer bu gerçekleştirilebilirse,
işte o zaman kendi kendini dönüştürebilmeyi başarmış bir İslam dünyasını müşahede etmiş olacağız,
diye düşünüyorum.
Dinlerarası Diyalog, bir çok meseleden birini teşkil etmektedir. Kimi zaman, "Dinlerarası Diyalog"tan
bahseden birileri olduğunda, sanki bir futbol maçı kurduklarını hissediyorum. Bir Müslüman,
bir Musevî, bir de Hristiyan gelsin, ikili-üçlü diyaloglar kuralım, şeklinde.
Hizmet'in hayırseverlik yaklaşımında herhangi bir kusur bulmak imkansız gibi bir şey. Hangi dindensin,
bizim sahip olduğumuz siyasî görüşlere, sivil haklar noktasındaki duruşumuza yakın mısın;
Hizmet bu gibi soruların peşine düşmüyor. Hizmet, problemleri olan yerlere bakıyor ve orada imkânlar sağlamaya gayret ediyor.