Tip:
Highlight text to annotate it
X
- Selam, Frankie. - Selam.
Atla bakalım.
Günün ilk kadehi gibisi yoktur.
Hadi dik kafaya, afiyetle iç.
Ne yapıyor, içiyor mu?
Dansçı olduğunu duymuştum. Biraz dans etmeye ne dersin?
Hayır mı?
Ver şunu. Kim bu şakacı? Amacın ne?
Frankie!
Frankie, Frankie! Ne zaman döndün? Nasılsın?
İyisin ya? Malum...
Maymun gitti.
Dur sana bir bakayım. Bir bakayım.
Bir kartpostal bile atmadın.
- Okuman yok zaten. - Resim çiziktirebilirdin.
Aptal, budala. Kayıp köpek işi nasıl?
Beni görür görmez, itlerini bir yerlere kapatıyorlar.
Kimsenin, kimseye güveni kalmamış artık.
Bilmem anladın mı?
Hey Antek! Bak kim çıkmış.
Hey Frankie. İyi misin? Temiz misin?
- Evet. - Aferin.
- Yeter artık. Bir içki ısmarlayın. - Elbette.
Bak sen kimler gelmiş!
Frankie, tatlım!
O kadar kaldın ki, müdür olmuşsundur diye düşündüm.
İyi görünüyorsun, Krupiye.
3 kilo aldım.
Vay, 3 kilo.
O kadar kaldı ki, müdür olmuştur diye düşündüm.
Orası nasıldı, Frankie?
Görebileceğin en güzel yer, Nancy.
Lexington'u sordu.
Anlatıyorum; maçlar, güzel yemekler. Davul çalmayı bile öğrendim.
Yanlış mı anladım, yoksa yıllar önce gittiğin yer...
...hapis değil miydi? Hapishaneydi değil mi?
Daha ziyade hastane gibi bir şey. Size bir şey göstereyim.
Federal hapishaneler hep en iyisidir. İstediğine sor.
Biliyorum.
O kadar çok kaldı ki, müdür olmuştur diye düşündüm.
Böyle güzel bir şey gördünüz mü?
Dokunma!
Onları nasıl aşırdın, Frankie?
Oradayken, bandodaki adamlar verdi.
Bandoya katılmana müsaade mi ettiler?
Evet. Çıkarken de para toplayıp bana bunu aldılar.
Vay!
Uzun zaman oldu, Krupiye.
Orası nasıldı? Kötü, ha?
Fena değildi.
Altı ay. Eminim zor dayanmışsındır.
Benim mekana gel. Hadi.
Sağol, istemez, Louie.
Parasız mısın? Şapşallık etme, bedavaya.
Hiç ihtiyacım yok. Bıraktım.
Bıraktın. Bırakanlardansın.
- Ciddiyim. - Elbette.
Buralarda olacağım.
Frankie, sakın yapma. Şu torbacıya yine başlama.
Ben mi? Ona elimi vermektense, kolumu keserim.
Dr. Lennox, hastanede benimle ilgilenen, gerçekten iyi adamdı.
En az on defa söyledi.
"Frankie, buradan çıktığında...
bir kerecik dahi kullanırsan, tekrar müptela olursun" dedi.
Beni merak etme, küçük dostum.
Gidelim buradan.
Sağol Antek.
Antek, benim için şuna bakıver. Gelip alacak bir müşterim var.
Tamam, Sparrow.
Seni sıkboğaz etmesine izin verme.
O mu? Burada, canımı sıkmasına yetecek kadar kalmayacağım bile.
Ünlü bir grupta iş bulacağım.
Şaka mı?
Bileklerimi neden güçlendiriyorum sanıyorsun, dostum?
Bana çalmayı öğreten adam, doğuştan yetenekli olduğumu söylüyor.
Gözünden kaçmazmış. Bu kollar saf altından.
Bu davullara vurmaya mı iş diyorsun.
Hem her şeyi planladım. Adıma Jack Duvall, diyeceğim.
Desene, seni buralarda fazla göremeyeceğim o zaman, ha?
Evet. Belki sana da bir şeyler ayarlarım.
Malzemeleri taşıma falan gibi.
Ülke çapında yolculuk. Birinci kalite gece kulüpleri.
Hoşuna gitti mi, serseri?
Ne zaman olacak? Ne zaman
Hemen bugün. Ben, iş yaptı mı tozunu attıranlardanım.
Gerçi güzel kıyafetler lazım olacak.
Sen yukarı çık. Ben sana bir şeyler bulurum.
- 39 beden al. - 39.
- Çizgili. - Çizgili.
Şık bir şeyler.
Keseceksiniz gürültüyü!
Hem sen, hem kocan. Yoksa ikinizi de kovarım.
Anladın mı!
İstediğim her gürültüyü yaparım.
Buranın sahibi kim? Ben! Benim dediğimi yapacaksınız.
Anasının gözü. Dediğini yapacakmışım.
Frankie Machine! Harika görünüyorsun.
Nasıl hissediyorsun, Frankie? Yani...
İyiyim, Vi, gayet iyiyim. Merhaba.
Öfkeliyim.
Bununla kocası sürekli kavga ediyorlar. Bağrışıp eşyaları fırlatıyorlar.
Değişen bir şey olmamış.
Burası saygın bir ev ve ben saygın bir adamım.
Saygınmış, gözümün kenarı. Hadi defol.
Şartlı tahliye kuruluna gecikiyorsun.
Frankie!
Frankie.
Zosh.
Frankie, seni öyle çok seviyorum ki...
Seni öyle özledim, öyle özledim ki...
Yokluğunda çok yalnızdım, Frankie.
Sensiz çok yalnızdım.
Zosh ağlamayı bırak. Zosh, dur sana bir bakayım.
Gözlerim kan çanağına döndü.
Hayır, iyi görünüyorsun, Zosh.
Sahiden mi? Uçuk geçmiş mi?
Çok iyi görünüyorsun.
Uçuk çıkmıştı. Döndüğünde çok güzel görünmek istiyordum.
Geçmeyecek diye çok korktum.
Ben de, kurusun diye şu aptal merhemden sürdüm.
Francis.
Yapma, Zosh. Her şey yoluna girecek.
Görmedin. Bak, pastayı Vi aldı ama tabelayı ben yaptım.
Bir çeşit evine hoş geldin karşılaması.
Gerçek bir parti falan veriyormuş gibi.
Hakikaten güzelmiş, Zosh.
Nasılsın, Frankie?
Temizim.
Emin misin?
Temelli bıraktım.
Canın yandı mı? Orada sana nasıl davrandılar?
Orada bana iyi davrandılar. Şu doktor vardı, Dr. Lennox.
Bana karşı çok nazikti.
Frankie, Frankie. Beni özledin mi?
Tabii ki özledim, Zosh. Ne aptal bir soru öyle?
Tabii ki özledim. Sahiden, şaka değil.
Elinde ne var?
Görürsün. Sana bir hediye getirdim.
Buyur.
Zarif bir şeymiş.
Beğendin mi? Kendim yaptım. Sigara paketlerinden.
Ne kadar da zarif bir şey. Sen yaptın demek?
Evet. Hobi gibi.
Tedavinin bir yönü de hoşlandığın bir şeylerle iştigal etmek.
Mesela, davul ve müzik çalmayı öğrenmek istedim.
Dr. Lennox da yapabilmem için yardım etmelerini sağladı.
Gündüzleri yeterine meşguldüm ama bazı geceler...
...yerimde duramıyor ve zihnimi o arzudan uzak tutmak istiyordum. Bunu yaptım.
Sana söylemem gereken önemli bir mevzu var.
Nedir?
Aklımdan çıktı şimdi.
Düdük mü?
Yalnız kalmaktan korktuğum oluyordu. Vi de bana bunu aldı.
Onu istediğimde bunu çalabiliyordum.
Devam et, anlatıyordun.
Oraya gittiğinde yaptığım ilk şey...
...yaklaşık 2 saat boyunca bir doktorla görüşmek.
Hatırladım. Ne diyeceğimi biliyorum. Ne demem gerektiğini biliyorum.
Vi, beni şu filme götürmüştü, kızın küçük kardeşinin bir arkadaşı vardı.
Sence kime benziyordu?
Kime?
Sana. Güzel bir filmdi. Sahne gösterisi de güzeldi.
Vi'ye 80 sent borçluyuz, param yoktu.
Pasta için de ona borçlandık.
Nasıl olur da hiç paran olmaz? Schwiefka düzenli para göndermedi mi?
Hayır.
Göndermesi gerekirdi. Bastıkları mekan onundu, benim değil.
Ben sadece krupiyeydim. Ağzımı sıkı tutup suçu üstüme aldım.
Her ay 50 göndermediyse ne kadar gönderdi?
50 gönderdi ama düzenli olarak değil. Vi'nin, para vermesi icap etti bazen.
Sana iyi baktı mı? Onunla iyi vakit geçirdin mi?
Evet. Ama senin olduğun gibi değil. Yalnızlık çok feci, Frankie.
Bacaklarım ağrıdığında da, senin masaj yaptığın gibi yapmıyor.
Klinikten ne dediler, Zosh?
O aptal kliniğe gitmeyi bıraktım.
Klinik, neyin doğru olduğunu biliyordur. Tekrar gitmeye başlamalısın.
İyileşmelisin.
Vi, rüyasında köşedeki doktorun beni iyileştirdiğini görmüş.
Ona giderdim fakat klinik gibi ücretsiz değil.
Şimdi döndüğüne göre Schwiefka'nın yanında para kazanırsın, giderim.
Schwiefka'yla işim bitti. Artık onun için dağıtmayacağım.
Ama hep yaptığın şey. Sen krupiyesin. Bu işteki en iyi krupiye sensin.
Artık değilim. Şimdi bir bateristim.
Şaka yapma, Frankie. Böyle şakacı olduğunu hiç bilmiyordum.
Şaka yapan kim, Zosh!? Dinle...
Güzel, değil mi?
Şu Doktor, Lennox... ona tüm hayat hikayemi anlattım.
Neredeyse doğduğumdan berisini. Seninle beni.
Çıktıktan sonra da, girmeden önceki yaşadığım hayatı yaşarsam...
...büyük ihtimalle çok geçmeden tekrar müptela olacağımı söyledi.
Bu yüzden, bir gruba girmek istiyorum.
Dinle...
Nasıldı?
Hoş.
Şu doktora benim hakkımda ne anlattın?
Para kazanacağımı ve seni iyileştireceğimi.
O da bir gruba girmenin bunu başarmak için iyi bir yol olduğunu söyledi.
Hatta iş ayarlaması için bana şehirdeki, buradaki bir adamın telefonunu verdi.
Güzel. Tabii, işi bulacak adamın doktorla tanışıklığı varsa.
Çoğu zaman böyle şeyler doğru çıkmıyor.
Bunu aldım.
Nedir o?
Doktordan mektup.
Sanırım şimdi arayacağım.
Şimdi mi? Bunu yarın konuşalım.
Hemen geleceğim, Zosh.
Daha pastanın tadına bile bakmadın.
- Bir dakikamı almaz. Hemen dönerim. - Hayır, olmaz! Frankie.
Önce bir dilim pastanın tadına...
...bak.
Geliyor musun, bebeğim?
Evet. Evet, geliyorum, Johnny.
Hey, Molly.
Tamam geliyorum, Johnny.
Bay Harry Lane ile görüşebilir miyim, lütfen?
Nerede kaldın?
Machine, Frankie Machine.
Evet. Doktor Lennox'tan kendisine yazılmış bir tavsiye mektubum var.
Evet.
Merhaba Frankie.
Doctor Martin Lennox'tan.
- Görmeyeli nasılsın, Molly? - İyiyim.
Hadi bebeğim gidelim.
Tamam. Geliyorum, Johnn.
Sen uzaktayken tanıştığım biri.
Bay Lane, size bir mektup var. Evet.
Hadi, daha ne laflıyorsun.
Bugün öğlen ha? Çok müteşekkir oldum, Bay Lane.
Çok teşekkür ederim. Hoşçakalın.
Frankie, Brakcs Mağaza Şubesinden yeni bir şey.
Satıcı kızlar yok. Keyfince alıyorsun.
"Onur Sistemimiz" adını verdikleri şey. Sorun nedir, Frankie?
Kumaşına dokun. Baktım... hazır oradayken...
Güzel, değil mi?
Sen iyi misin? Frankie?
Trampet işini kaptım.
Şimdiden mi? Vay!
Bir başladım mı şimşek gibi giderim, serseri.
Sence olmuş mu, Zosh?
Nasıl oldu da, fikrimi sormaya başladın birden?
İyi görünüyor mu öğrenmek istedim, Zosh.
Ayrıca adım Zosh değil Sophia.
Sorun nedir?
Bir sorun yok. Senin omurgan ağrısaydı sen nasıl hissederdin?
Neden öyle demedin?
Dönüşünün ilk günü olması hasebiyle, seni endişelendirmek istemedim.
Böyle yapma Zosh. Kötü mü?
Belki yeni doktorun bir faydası dokunabilir, ha?
Döndüğümde gider onu görürüz.
Şimdi götür, Frankie.
Zosh, randevum var. Benim için önemini biliyorsun.
Ben dönünce hemen gideriz.
Lütfen, Frankie.
Acele ederim.
Frankie, o zaman önce biraz daha masaj yap, olur mu?
Senin için yapıyorum. Para kazanayım ki seni iyi doktorlara gösterebileyim.
Lütfen, Frankie.
Sana bir de köpek alayım, nasıl olur? Ona bir köpek getir, olur mu?
Bu meseleye şahsî ihtimam göstereceğim.
Siz bize güvenin yeter.
Bana şans dile, Zosh.
Frankie.
Frankie.
Bekle! Bekle, Frankie!
Aynı anda iki yerde olamam ya. Ne yapabilirim?
- Evet. Farkına varamıyor. - Kapa çeneni. Farkına varamıyormuş.
Sandalyeye sen mahkum olsaydın nasıl olurdu?
Frankie, Frankie nasılsın? Antek!
Bakıyorum da sana zararı olmamış. Değil mi, Frankie? İyi gördüm seni.
Doğru, Schwiefka, tam bir golf kulübü.
Seni bıraktıklarında mı verdiler bunu?
Hiçbir şey vermediler. Bracks'ten ben aldım.
Çıktığını duyar duymaz geldim.
İşini geri almak adına endişelenir, dedim.
Endişelenme. Schwiefka çabuk unutmaz diyeyim, dedim.
İşin bekliyor.
Krupiyeye ihtiyacın olduğunu mu diyorsun?
İhtiyaç mı? Hayır. Kendim dağıtıyordum.
Oyunu kimsenin yapamadığı kadar büyüttüm.
Harika müdavimlerim var. Hiç olmadığı kadar büyük oynuyorlar.
İyi durumda değilmişsin diye duydum.
Kimden? Harika dediysem, çok manasında. Birkaç ama yüklüce.
Peki benden ne istiyorsun?
Dediğim gibi, ben dostlarıma sahip çıkarım.
Haleni parlatayım mı, Schwiefka? Sadece 25 sente.
Kes şunu, serseri. Bak. İyi idare ediyordum.
Ama demiyorum ki, müşteriler beni, seni sevdiklerinden daha çok seviyorlar.
Mekanı temsil eden krupiyedir. Bu kadarını biliyorum.
Ne diyorsun?
Hayır.
Başka bir mekan için mi dağıtıyorsun.
Kimse için dağıtmıyorum. Artık hiç kimse için dağıtmıyorum.
Bana borcunu böyle mi ödüyorsun. Zosh'a parayı ben göndermedim mi?
Ben de tüm dostlarıma, tekrar benimle çalışacağını söylüyorum.
Ne yapacağım şimdi?
Bana soracak olursan, okullu bebelere üç beş kuruşluk...
...oyun oynatmaya dönebilirsin.
Hey Antek. Antek!
Kim o adam?
Sarhoş mu? Adı Johnny bilmem ne?
Gubercek'in bilardo salonunda temizlikçi.
Aralarında bir şey var mı?
Görüşüyorlar. Tanışmak ister misin?
Hayır. Görüşürüz, Antek.
Görüşürüz, Frankie.
Hey, sen!
Atla bakalım, Krupiye.
Kim, ben mi? Neden?
Sen de, serseri.
Hiçbir şey yapmadım ki. Bekle bir dakika, Kvorka. Dinle...
İş görüşmesine gidiyorum. Benim için önemli.
Başka bir zaman alabilirsiniz beni. Sadece bir saat lazım.
Yap bir güzellik, olur mu?
Kapa çeneni, atla.
Sen ne diyorsun, Kvorka? İftiradan davalı mı olmak istiyorsun?
Seni şu an dava edebilirim.
İyi görünüyorsun, Krupiye. Gerçekten iyi. Ne zaman bıraktılar?
Pazar günü bıraktılar.
Suçlama ne, Kvorka?
Bracks'ten mal çalma. Bu takım elbiseyi.
Böyle bir şeyi kim söyledi?
Kuşlar söyledi.
Purosu olan bir kuş mu?
Schwiefka!
Beladan uzak durabildiğin süre bu mu? İki gün. Ah krupiye ah.
Dinle Bednar. Bir grupta çalma şansım var.
Eğer inanmıyorsan, adama telefon aç. O söylesin.
Bana sadece yarım saat ver. Lütfen.
Tabii, rozetimi de takabilirsin.
Kaydını yap ve içeri at.
Tek ihtiyacım yarım saat. Biraz müsaade et, olmaz mı?
Kuralları ben koymuyorum, Krupiye.
Dinleyin. Beni alıkoyamazsınız. Cezaî mükellefiyetim yok.
Etrafta cirit atacak kadar akıllı değilim ama hapsedilemeyecek kadar aptalım.
Boynum, boynumu bırakır mısın?
Şikayette bulunacağım.
Ensemi bırak.
Hey sen! Sana diyorum.
Kaale almıyorsun demek?
Pekala, numaranı alayım, dostum.
Gösteririm sana, bana zorluk çıkartamazsın.
Çıranı yaktım senin, aynasız.
Frankie, sigaran var mı?
Sigara numarası yapsana.
Can sıkıntısını atmak için.
Krupiye!
Merhaba, Krupiye. Duyar duymaz koşa koşa geldim.
Seni çıkarmamı ister misin?
Seni muhbir.
Mağaza şikayetini geri çekebilir. Ama 37 dolar çok para tabii.
Geri ödeyeceğini nereden bileceğim?
Seni muhbir.
Benim için dağıtıyor olsaydın iş değişirdi.
Benim için dağıtmak istersen, seni çıkarabilirim.
Pis, alçak, gammaz bülbül.
Ne demek istiyorsun, anlamadım. Sana bir iyilik yapmaya çalışıyorum.
Evet mi, hayır mı?
Peki.
Kancık köpek gibi kaçıverdi. Senden korktu, Frankie.
Benden hiç kimsenin korkmuşluğu yok.
Almanlar senden korkmuştu. Askerde büyük adamdın.
Büyük adammış. Angarya işleri yaptırdıkları adamdım.
Çıkarın beni!
Çıkarın beni!
Çıkarın beni!
Bana mal lazım.
Mal istiyorum!
Bana mal bulabilir misin?
Bana mal bulabilir misin?
Mal istiyorum.
Jacks devam diyor, Bullet 100 diyor.
Aslar, stud pokere başlıyoruz.
Bir dahaki sefere bol şanslar, dostum.
"Elinde çekiç olan" 100 koyuyor. Jack görüyor.
- Boya kutusu kıpkırmızı. - Kahve.
Papazının olmaması bir şey değiştirmez. Her el kazanabilir.
Büyük oynayan, büyük götürür; küçük oynayan, adamı güldürür.
Hala bahşiş mi alıyorsun, krupiye? Müzik işinde iyi para yok mu, yoksa?
Şu sıraya girdiğin büyük iş ne oldu? Beceremedin mi yoksa?
Yeni bir deste aç.
Bu masada yeni deste açılmasına ben karar veririm.
Hey Louie, bana bir dolarcık borç versene.
Sen kapıya bak, aptal.
Ben yalnızca Frankie'den emir alırım.
Bana artistlik yapma, pis düzenbaz.
Düzenbaz müzenbaz, bazılarına on basarım ben.
Beni görmek için ortalıkta bekleyen 14'lük çocuklar yok.
Canına mı susadın?
Stud pokere başlıyoruz.
Bir sonrakini kapalı dağıtırım.
Affedersin.
Bir krupiyenin elinin titremeye başlaması neyin işaretidir?
Schwiefka, masayı devralır mısın?
Pekala beyler. Yeni oyun.
Pekala beyler, başlıyoruz. Stud poker.
As, yedili.
İçini neyin yediğini biliyorsun.
Temelli bıraktım lafını diline dolamışsın.
Bu yüzden şimdi de düşündüğün şeyi düşünmekten utanıyorsun.
Yanılıyor muyum?
Müşterilerim hakkında konuşmadığımı biliyorsun. Kimin ne haberi olacak?
Neden çabalıyorsun, kimin için, ne için? Benim mekana gel.
Ne diyorsun?
Buralarda olacağım.
Burada çalıştığını duymuştum. Buradan geçiyordum, düşündüm de...
Bir uğrayıp, bir şey içerim dedim.
Bir süredir buradayım.
İşler iyi mi?
Eh işte. Ara sıra oyun, genellikle içki.
Bütün gece kalacak mısın, Jack?
Rye. (Çavdar viskisi) Bir şeyler iç.
Rye.
İki duble.
Bunu yapmak zorunda değildin, Frankie.
Vaktini benimle konuşmaya harcayarak, para kaybetmenin lüzumu yok.
Seninle geçen vakit boşuna değil.
Gelip görmeni umuyordum.
Nasıl olduğunu bilirsin, Molly.
Tabii. Hep meşgulsün.
Kadeh kaldıralım, Molly-O.
Molly-O. Sen gittiğinden beri duymuyordum.
İyi görünüyorsun, Frankie.
İyi hissediyorum.
Artık trampetçi olacağını duydum.
Evet. Yarın bir adamla randevum var.
Çok hoş.
Gerçi, muhtemelen işi alamayacağım.
Tabii ki alacaksın.
Molly, yeterince iyi çalamıyorum.
Eminim iyi çalıyorsun.
Hep ıslık çalıp, masaya veya bir şeylere vurarak ritim tutardın. Çok da iyiydin.
Samimi söylüyorum. Doğal bir ritmin var.
Belki bir sahne ismi alırım diye düşündüm. Jack Duvall.
Jack Duvall. Sahiden klas.
Öyle, değil mi?
Çok güzel bir isim. Sana tam uyuyor.
Yarın görüşeceğim adam, bütün büyük grupların işini tutuyor.
Gözüne girmeliyim. Smokin giyeceğim.
Smokinle çok iyi görünüyorsun.
Baterim hazır bile.
Bir dolara ihtiyacım var. Versene, cicim.
Yalnızdım.
Birilerine ihtiyacım vardı. O da...
...birilerine ihtiyacı olan, koca, zavallı bir adamdı.
Herkesin birilerine ihtiyacı vardır. Ama ondan daha iyilerini bulabilirsin.
Bulabilir miyim, Frankie?
Molly...
Uzaktayken epey düşündüm.
Sen, ben ve Zosh hakkında.
O evde sandalyede oturuyor oldukça, aramızda hiçbir şeyin olamayacağını.
Bana aşık olmasaydı ve bu kadar çaresiz olmasaydı farklı olabilirdi.
Seni seven ve çok çaresiz birini bırakıp gidemezsin.
Daha erken uğramayışımın nedeni bu.
Ve bir daha uğramayacağımın sebebi. Anlıyorsundur.
Elbette. Elbette, anlıyorum.
Sen iyi birisin, Molly.
Elbette, gerçekten iyi.
Frankie...
Yarın, o adamla iyi şanslar.
Dr. Lennox'tan mektupla gelen ilk sen değilsin.
Senin gibi çok adamla ilgilendim.
- Doktor söylemişti. - Bunu yapmayı seviyorum.
O yüzden, bunu bir hayır işi veya öyle bir şey sanma.
Daha önce profesyonel olarak çaldın mı?
Sadece Lexington'dayken.
Anlıyorum. O zaman denemeyi dert etmezsin?
Yani, adam arayan birkaç grup lideri tanıyorum...
...ama çalabildiğinden emin olmaları gerekir.
Tabii, tabii.
Tamam o zaman. Tek bir şey var, Frankie.
Senin gibi pek çok iyi adam, yani iyiler ama zayıflar.
Yüzümü kara çıkardılar.
Yani, bu kadar zahmete giriyorum, onlara kefil oluyorum...
...ama onlar alışkanlıklarına geri dönüyorlar.
Bu da kredimi bitiriyor.
Ben yapmam, gerçekten.
Peki. Sana bunları söylüyorum çünkü yüzümü bir kez kara çıkaranla işim biter.
Gelip önümde diz çökse bile.
Sanma ki bazıları yapmadı.
Yüzünüzü kara çıkarmayacağım, Bay Lane.
İyi. Seni.. bir bakalım... Cuma öğle vakti ararım. Tamam mı?
Güzel. Çok makbule geçti.
Lafı mı olur.
Hoşçakalın.
Güle güle.
Saçımı böyle yaptığında mı beğeniyorsun? Yoksa yukarı topladığımda mı, Frankie?
En azından cevap verebilirsin. Seni aramaması benim suçum değil.
Ne dedim ki? Sadece, o adamdan haber alana kadar heveslenme, diyorum.
Sana öğlen demiş. Saat 6 oldu bile.
Hala nasıl arayacağını düşünüyorsun? Açıkçası, sana şaşıyorum.
Sadece kendini yiyip bitirmeni istemiyorum, hepsi bu.
Unut bütün bunları, Frankie. Eminim o unutmuştur.
Sence, senin için endişelenmekten başka işi yok mudur?
Frankie Machine yüzünden gözüne uyku girmiyor mudur, sanıyorsun?
Eminim hiç umurunda bile değil...
Affedersiniz...
Alo. Bir dakika. Seni arıyorlar.
Alo.
Doktor Dominowski misiniz?
Elimden geldiğince erken geldim.
Nasıl hissediyorsunuz, küçük bayan?
Görüyor musun? Doktor nasıl hissettiğimi soruyor.
Bir iki üç demeye kalmadan seni iyi hissettireceğiz.
Nedir bu?
Bu, arkadaşım, elektrikli kan dolaşımcı ve omurga uyarıcı aygıtı oluyor.
Kan dolaşımına yardımcı oluyor.
Numarası ne?
Numara mı? Ayrıca arkadaşım, ben...
Amerikan Hidroloji, Psikoloji...
...ve Kutsal Şifacıları Cemiyeti üyesi oluyorum.
Priz nerede?
Soğuk eller: yetersiz dolaşım. Çokça sıcak şeyler tüket.
Kırmızı biber, acı sos.
Turşu?
Günde, üçten fazla olmaz.
Şimdi öne eğil de omurganı titreştirelim.
Bu hale nasıl geldim biliyor musunuz? Omurgam sakatlandı.
Bunu görebiliyorum. Omurga bağları birbirine kenetlenmiş.
Bir araba kazasında oldu.
Üç yıl önce Mayısın 11'i. Belki gazetede okumuşsunuzdur?
Bu kazanın olduğu araba. Şu benim, yerde yatan
Arabayı kullanan kocamdı ve sarhoştu.
Sarhoş ha?
Onun yüzünden bu kazayı geçirdim ve feci şekilde yaralandım.
Bu yüzden artık yürüyemiyor, dans edemiyor, hiçbir şey yapamıyorum.
Benimle burada evlendi, hastanenin şapelinde.
Zosh!
Biraz daha iyisiniz ya?
Çok daha iyiyim.
Çekinme.
Frankie, bak ne var? Bu köpeği Zosh'a getirdim.
Birayı ve her şeyi içiyor, tam bir şampiyon.
Neyin şampiyonu?
Yakalayıp getirmenin. Boş şişeleri getiriyor.
Sana göstereyim. Hadi güzelim.
Yakala.
Ne köpek ama. Ondan para kazanabilirsin, Frankie.
En iyi yaptığı şey, parktaki sincapları yakalayıp...
...üzerindeki fıstıkları dökülmelerini sağlamak.
Tek kusuru, yalnızca bir sincap türünü yakalamak için eğitilmiş olması.
Ve o tür Chicago'da nadiren bulunuyor.
İklim değişikliği nedeniyle falan. Anladın mı?
O da iklim tekrardan biraz düzelene kadar etrafta takılıyor.
Tam bir mücadeleci ruhu var.
Biraz sersem ama denemekten bıkmıyor.
Köpeği Zosh'a götür.
Frankie, seninle gelebilir miyim?
Olmaz.
Bir dakika, Krupiye.
5 papel.
En son ikiydi.
O altı ay önceydi. Sen gitmeden önce.
Fiyatı artırıp duruyorlar.
Bunu yapmaya devam ederlerse, kaynağını bulmak zorunda kalacağım.
Maymun hiç ölmedi, Krupiye. Maymun asla ölmez.
Onu tepelediğinde, bir köşede saklanır ve sırasını bekler.
Maymun beklemekten ölecek. Bundan böyle sırtıma binemeyecek.
Bir daha asla. Ciddiyim.
Tabii, tabii.
Bak Frankie. Bak nasıl içiyor. Ne şirin değil mi?
Bar kuşu gibi susamış.
Alo.
Hala o aracının aramasını mı bekliyorsun?
Kendi akıl sağlığın için, onu unut.
Doktor, Bay Lane'e güvenebileceğimi söyledi. Ve doktor yalan söylemez.
Doktormuş.
Bana bakan doktor, çok sürmez ayağa kalkıp gezineceğimi söylemişti.
Yapabiliyor muyum?
Çubuklarımı gördün mü? Bateri çubuklarımı bir yerde gördün mü?
Bu minik köpeğe ne alacağım biliyor musun?
Küçük bir yağmurluk, yağmur yağarsa diye.
Ekose belki. Ya da belki hepten sarı olandan, ha?
Bateri çubuklarım nerede, Zosh?
Bunlar buraya nasıl çıkmış?
Hoşlandın değil mi?
Zosh, bunları buraya asla bırakmam ben.
Hepsini içtin bitirdin değil mi?
Zosh!
Ben koydum. Burada dikildim, oraya yürüdüm ve oraya koydum. Oldu mu?
Şakasına demedim, nasıl?
Vi, ortalığı toplarken koymuştur. Bana sataşmayı kes.
Frankie, bu konuyu dert edip duramazsın.
Senden daha iyi çalıp, işi alabilecek milyon tane baterist vardır.
Bunu aklında tutsan, kendini daha iyi hissedeceksin.
Peki, aklımda tutarım.
Bu nasıl gürültü!?
Bu ne için, Zosh?
Ne?
Vi, mutfak harcaması için bıraktı.
Ona daha fazlasını borçluyuz. Hiç var mı?
Yok.
Bu kadar parayı ne yapacağımı bilmiyorum.
Schwiefka'nın oradaki kartlar yetmiyor mu?
Vakit öldürmek için yapıyorum, hepsi bu.
Ya ben nasıl vakit öldüreceğim?
Bu ne için demiştin?
Gün boyu burada oturuyorsun ama benimle konuşmuyorsun bile.
Başka biramız kalmamış. Biraz istiyorum.
Egzersiz yapamadığında bira gaz yapar, Zosh. Bir kart seç.
Bana da her şey dokunur. Hepi topu 25 yaşındayım ama...
...şimdiden yaşlı nineler gibiyim. Egzersiz yapamamam benim suçum mu?
Bir kart seçmek istiyor musun, istemiyor musun?
Hayır, kart seçmek istemiyorum. Tek istediğim birazcık...
Birazcık ne, Zosh?
Birazcık...
Birazcık bira, birazcık eğlence, birazcık ne olursa.
Bir daha dans edemiyorum. Yüzemiyorum. Bira da mı içemeyeceğim.
Kaç çeşit bira sattıklarını bile bilmiyorum artık.
Bu sıralar ne tür çeşitler var, Frankie?
Peki, ben yokmuşum gibi davran.
Zaten hep dilediğin de buydu, o gece ölmüş olmam.
Öyle bir şey dilediğim yok.
Konuşmadığımda öfkeleniyorsun. Bir şey dediğimde başımın etini yiyorsun.
Ne yapacağımı şaşırdım artık, Zosh.
Başımı ağrıtıyor dedim.
Ara sıra pratik yapmam lazım, Zosh. Bir iş çıkarsa hazır olmalıyım.
İş de iş. Pratik yapman gerekiyorsa onları kız arkadaşının oraya indir.
Ne?
Onları aşağı götür, onun başını ağrıt.
Ne dediğini biliyor musun, Zosh? Neden bahsettiğinin farkında mısın?
Bana öyle masum masum bakma.
Geldim geleli onunla bir çift laf bile etmedim.
Burada oturuyorum diye, neler olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun?
Bir çift kelam etmedim.
Pek çok ettiğini biliyorum.
Kes şunu, olur mu, Zosh. Kes şunu.
Gürültü yapmak istiyorsan, o sürtüğün yanına götür.
Hadisene onun yanına götür. Niye götürmüyorsun?
Peki, götürürüm.
Frankie. Frankie öyle demek istemedim.
Sahanın öbür ucuna kadar uzun bir koşu.
Gidiyor, gidiyor, gitti. Sayı.
Bira için iki sent verebilir misim. 15'i denkleştirsem olur.
6 sentim var. Buyur.
Teşekkürler.
Daha fazla dayanamayacağım. Babamın bana yaşattığı ıstıraba.
En sevdiği şey ne biliyor musun? Takvimden yaprakları koparmak.
Büyük Cumartesi gecesi eğlencem de onu gözetlemek oluyor.
Bazen kontrolünü yitiriyor ve bütün haftayı bir kerede koparıyor.
...keçi gibi meleyor.
Hayatındaki boşluğu dolduracak şey ne, biliyor musun?
Bir köpek. Memnun bir müşteriye sor. Sana bulduğum şu köpek...
...hayatında büyük bir değişiklik yaptı, değil mi?
Ya çok büyük.
Birinci basedeki London vurucu oluyor.
Seninle görüşmek istiyorum.
Devre'den sonra.
Hala beşe altı iddia ediyorum.
Iska. Birinci ıska.
London yerleşiyor. Atış. London vuruyor ve top havalanıyor.
Roberts yakalamaya çalışıyor. Tribünlere gidebilir.
Deneyecek, çok yaklaştı. Roberts, mükemmel bir sıçrama yaptı ve yakaladı.
Nasılsın Frankie? İş bulacak adamla iyi geçti mi?
Bateri işi mi? İyiydi, iyi.
Çok da iyi değil. Beni seçmelere katıyor.
Arayacağına söz verdi ama...
Çok kötü.
Milyonlarca baterist arasından nasıl seçileceğim?
Belki numaranı kaybetmiştir.
Olur bazen.
Belki senin irtibata geçmeni umuyordur.
Benim baş belası olduğumu düşünüyordur.
Neden? İyi bir baterist, her gün karşına çıkacak bir şey değil.
Hadi Frankie, ara.
Ara onu, Frankie.
Hadisene Moll, maçı izleyelim.
Canım istemiyor Johnny. Sen izlemene bak. Ben beklerim.
Peki, Stüdyo B, Pazartesi sabahı. Güzel. Teşekkür ederim, Bay Lane. Hoşçakalın.
Pazartesi günü. Pazartesi denemem var, benim.
Birliğe yazılmamı ve çalışmak için hazır olmamı söyledi.
Bu çok hoş, Frankie.
Numaramı kaybetmiş, biliyor musun? Bir haftadır bana ulaşmaya çalışıyormuş.
Ben de burada, her şeyi unutmaya hazırdım.
Sen ağzını açmasan onu aramış olmazdım.
Eminim arardın.
Büyük bir grupla denemem var. TV'de ben.
- Çokça pratik yap, Frankie. - Pratik mi?
O davulların derisin bile parçalarım. Çalışacak bir yer bulsam, neresi?
Zosh gürültüye dayanamıyor.
Molly? Acaba baterimi senin oraya bıraksam mı?
Arada bir uğrasam falan?
Neden? Molly, neden?
Johnny yanlış anlar.
Ne yapabilir ki?
Mesele ne yapabileceği değil, Frankie.
Johnny gibi biri herhangi bir konuda pek bir şey yapamaz.
Mesele, bunun ona ne yapacağı. Tüm dünyada yanındaki tek kişiyim.
Onu incitmek istemem.
Molly, Tanrı aşkına.
Bilmiyorsun, Frankie. Onun gibi biri...
Bazen, yalnız kaldığımızda...
Ne yapıyor, ağlıyor mu? Ayyaşın teki, Molly.
Yüzde yüz içki bağımlısı.
Bak! Herkes bir şeyin bağımlısıdır. Onunki içki, hepsi bu.
Lütfen, Molly. Molly-O.
Sırf bu da değil, Frankie.
Aramızda tekrar bir şeyler başlatmak istemiyorum.
İkimiz arasındakilerin hoş olmadığı hakkında söylediklerin. Gerçeklerdi.
Hatta sen gitmeden evvel, dene...
Olmuyor işte. Hiç olmadı ve olmayacak.
Bir şans ver. Bir gün mutlaka, dedim.
Bütün hayatın "bir gün"lerle geçti.
Sonra da sonra.
Baterim var, iyi bir işe başlamak üzereyim.
Bu öyle "sonra da sonra" mı?
Biraz para kazanıp Zosh'u iyileştireceğim.
Bunun neresi "sonra da sonra"?
Beni dışlama, Molly. Deniyorum.
Beni görmek mi istemiştin?
Hayır.
Ne demek, hayır?
Vi. Buyur, sana olan borcumuz.
Frankie, Vi bana güvenip güvenemeyeceğini soruyor.
Ona ne kadar güvenilir bir düzenbaz olduğumu anlat.
Frankie, sanırım arada bir uğrayabilirsin.
Teşekkürler, Molly-O.
Nasıl?
Çok güzel.
Biraz önce Perdido'yla yaptıklarımı duymalıydın.
İyi ha? Umarım komşuların da hoşuna gitmiştir.
Komşular arasında bayağı seviliyorum.
Memnuniyetlerini bildirmek için borulara vurup durdular.
Aklımı başımdan almasına müsaade etmiyorum gerçi.
Sabahın beşinde de çalmaya devam et de, aklını nasıl aldıklarını gör.
Bana bir gülücük atarsan, sana imzalı fotoğrafımı verebilirim.
Bana ulaşmak için genç kızların arasından sıyrılmak zorunda kalmazsın.
Eminim o genç kızlar sana deli olur.
Yorgun musun?
Ama çok hoş bir yorgunluk. Akşamdan beri çok iyi hissediyorum.
Bugün, Müzisyenler Birliğine yazılıyorum.
Schwiefka mı borç verdi?
O mu?
Kim verdi?
Kimse. Bateriyi rehin vereceğim.
Frankie. Olmaz.
Her şeyi güzelce hesapladım.
İş bulduğumda avans alıp, bateriyi geri alacağım.
Bu süre zarfında, alıştırma pedini kullanacağım.
Schwiefka'dan istemen gerekirdi.
Görüşmediğimiz halde mi.
İşe gitmedin mi?
Gece boyunca alıştırma yaptım. Oyunu bıraktım, Molly.
Bir iki gün daha çalışsan ölmezdin, Frank.
Bırakmak istedim. Birkaç şeyi bırakıyorum.
Kötü mü?
Çok kötü değil.
Tekrardan başlamamalıydın.
En başta niye başladığımı kim bilir?
Galiba başlarda içimde merak oluştu.
Louie ilk seferim için hiçbir şey almadı.
İster alırım ister almam diye düşündüm.
Ben de aldım. Sonra tekrar tekrar aldım.
Gün geldi, Louie ortalıklarda yoktu.
Onu bulana kadar neredeyse kafayı yiyecektim.
Hastaydım.
Çok hastaydım.
O kadar hasta olup, yaşayamazsın.
Müptela olduğumu o zaman anladım.
Sırtımda 20 kiloluk bir maymun vardı.
Öyle bir yükle ilerleyebilmenin tek yolu kullanmaya devam etmektir.
Yapma.
Yapma.
Ben şanslı olanlardanım, Molly.
Bıraktım ve tekrar bırakamayacak kadar alışmadım. Sonuncusunu kullandım.
Gerçekten, Molly.
Söylesene...
Sence o genç kızlar gerçekten bana deli olur mu?
Tam bir pislik olabiliyorsun.
Belki Sparrow'a orkestrada bir iş bulabilirim.
Yeterince para denkleştirdiğimde Zosh'u gerçekten iyi bir...
...hastaneye yatırabilirim. Tekrar yürüyebilir, dans edebilir.
Sonra, belki...
Kim o?
Schwiefka, aç kapıyı.
Bir dakika.
Pekala nerede o? Günaydın, Bayan Machine.
Frankie mi?
- Frankie. Nerede? - Ne oldu? Ne yaptı?
Ne mi yaptı? Ne yaptığını biliyorsun. İşten çıktı. Söylemeden, etmeden.
Bıraktığı haberini o gerzekle gönderdi. Masayı kendim yönetmek zorunda kaldım.
Nerede?
Oyunda değil miydi?
Oyunda olsaydı, her yerde onu arıyor olur muyduk? Ekmeğimi yedi...
Altı yıl benim ekmeğimi yedi. İçeri girdi, sana ben para gönderdim.
Dışarı çıktı, işini geri verdim.
- Kapa çeneni. - Ne demek kapa çeneni?
Williams ve Markette gibi heriflerle seninki gibi beş paralık oyunları...
- ...konuşmak kolay mıydı sanıyorsun? - Louie, Louie ben...
- Onlarla Frankie'yi anlaştım. - Neden heyecan yapıyoruz?
Cüzdanları şişkin ve aksiyona açlar.
Nihayet büyük kazanma şansı buluyoruz ama sen krupiyeyi kaybediyorsun.
Bak Louie, yemin ediyorum. Yemin ediyorum Markette ve Williams...
...geldiklerinde krupiye orada olacak. Veya onun kadar iyi bir oyuncu.
Onun kadar iyisi yok. Neden ona daha çok para teklif etmedin?
- Oyunun bir kısmını. - Senin payından mı, benim payımdan mı?
Kimin payından olduğunu ne fark eder?
Burada dikilip seninle üç kuruşun kavgasını vermemi mi bekliyorsun?
Senin payından.
Bak! Ben bir müzisyenim.
Nasıl hissediyorsun kendini?
Şey gibi...
Koluma asılsan iyi edersin, yoksa balon gibi uçacağım.
Ben bir müzisyenim.
Nereye gidiyoruz?
Bilmem. Sana bir şeyler almak istiyorum.
Hayır.
Biraz para harcamalıyım yoksa yitiririm. Şunların yeşili nasıl olur?
Frankie.
Belki de renkli bir TV.
Yapma.
Şu vitrine bakar mısın? Hem de sadece mutfak.
Peki kim böyle bir şeyi ister? Aptalca, değil mi?
Sevimli, değil mi? Acaba ne iş yapıyor?
O mu?
İyi para kazanıyordur. Ona aldığı elbiseye baksana.
- Böyle bir mutfak. - Ona hiç yardım etmediğini fark ettim.
Eminim nikah da kıymamıştır.
Parmağında yüzük bile yok.
Yemek yaparken çıkarıyordur, belki.
Adam da zorlu bir mesaiden sonra yorgun düşmüştür.
Tamam, orada otursun ama en azından biraz muhabbet edebilir.
Orada oturup burnunu dergiye gömmesi şart değil.
Ben olsam muhabbet ederdim.
Ne söylerdin?
Nasılsın, derdim. Günün nasıl geçti? Yemekte ne var?
Biftek. Yemekte biftek var ve bugün her şey yolundaydı.
Biftek mi? Güzel. Peki bugün, yemekten sonra dışarı gitmeye ne dersin?
Neden evde durmuyoruz? Müzik açardık.
Evet. Bu daha çok hoşuma gitti. Evde kalıp biraz müzik dinleyelim.
Keşke Pazartesi olmuş olsaydı.
Selam, Zosh.
Nerelerdeydin? Schwiefka buradaydı ve ayrıldığını söyledi.
- Nerelerdeydin? - Bak.
- Neden bıraktın? - Pazartesi günü denemem var.
Grup lideri çalışımı beğenirse, işe alındım demektir.
Frankie. Gidip Schwiefka'ya şaka yaptığını, dağıtacağını söyle.
Belki grup lideri çalışını beğenmez.
Zosh, bak. Müzisyenler Birliğine yazıldım.
Neden bir şeyleri değiştirmek peşindesin? Neden her zamanki gibi kalamıyor?
Krupiyeliği neden bıraktın, Frankie?
Para gelirimiz olmadan nasıl geçineceğiz?
- Pazartesi günü kazanmaya başlayacağım. - Say ki şu büyük denemeyi iptal ettiler?
Bunun kesin bir şey olduğunu söyleyemezsin, değil mi?
Frankie, her zamanki gibi Schwiefka için krupiyelik yap. Unut şu harika işi(!)
Krupiyeliği bıraktım, Zosh. Riske giremem, anlamıyor musun?
Eğer mekan basılırsa ve yeniden tutuklanırsam...
Bay Lane yüzüme bakmaz.
O zaman nasıl bir grupta çalacağım?
Schwiefka kollarını kırarsa nasıl çalacaksın?
Devam et.
Tam şurada söyledi. Beni de pataklamaya kalkıştı.
Neden her zamanki gibi olamıyor?
Antek.
Seni zavallı insan müsvettesi.
Çıkmak istediğimde çıkmaya hakkım var.
Markette ve Williams yarın geliyorlar.
Ehemmiyetinin farkında değil misin?
Beni rahat bırak.
Seni rahat bırakacağım, sokak kedilerinin arasında.
Yeter Schwiefka. Dağıtmak istemiyorsa, istemiyordur.
Sen birden bire ne der oldun?
Bana karşı sesini yükseltme, ayı.
Köle değil ya. Zorla yaptıramazsın. Faydası ne?
O...
Bunca yıldır kaymağını yedin. Domuzluk etme. İlgilenmiyor, değil mi?
Pekala pekala. Markette ve Williams? Hiç duymadım.
Para? Elinin kiri. Gidip elimi yıkayayım.
Aç domuzdan başkası değil. Yine de onu çok suçlayamazsın.
En iyi krupiye artık sana çalışmıyor diye kodamanların elinden gitmesi.
Hazmetmesi kolay değil. Sen en iyisisin.
Şu ikili markaj taktiği ha, Louie?
Sana daha önce yaptılar mı?
Yok, ben buralarda yeniyim.
Gerçekten çok şey mi istiyoruz, krupiye? Tek gece.
Bırak...
Sen bizim birkaç tomar kazanmamıza yardım et. Biz de seni görelim.
Birkaç yüz işine yaramaz mıydı?
Belki 2-5-0.
2-5-0 pek çok doktor masrafını karşılar, krupiye.
Yarın, ha?
- Frankie. - Bırak iyice düşünsün.
Tamam. Ama bir geceliğine.
Kazansanız da kaybetseniz de gün doğduğunda kağıtları toplarım.
Tabii, krupiye sensin. Nasıl rahatladım. Şimdi uyuyabilirim. O kola iyi bak.
Amma tip, ha?
Sadece fiyat artırmak için miydi yoksa gerçekten müzik işine başlıyor musun?
Duydukları hoşlarına giderse.
Şans işi ha?
Gergin misin?
Neyi bekliyorsun o zaman?
- Açma o konuyu, yeterince zor. - Biliyorum, biliyorum.
Bir keresinde ben de bu sıkıntıyı çekmiştim.
Hayır. Şekerleme, tatlılar.
Eskiden sürekli yerdim.
Asker için muayene olmuştum. Kanında şeker var, dediler.
Şekeri tamamen bırakmalısın yoksa elveda Charlie.
Şekerden vazgeçmeliydim.
İçim cız etti, ne feci(!)
Öyleydi.
Hep o tatminsizlik hissi vardı.
- Sana anlatmak zorunda değilim. - Anlatma o zaman.
Demek istediğim, aklında hep bu tek şey vardı.
Aklından çıkaramıyorsun.
Tam bir bilgi madenisin, değil mi?
Ne yaptım, biliyor musun?
Dedim ki kendi kendime: "Tamam, şekeri sonsuza kadar bırak.
Ebediyen, yarın başlayabilir.
Hayatımda bir kez olsun, yiyebileceğim kadar şeker yiyeceğim."
18 dolar 23 sent tutarı şekerleme aldım.
Odama götürdüm.
Gece boyunca şekerleme yedim.
Hastaydım. Kan, ter içindeydim. Ama tıkınmaya devam ettim.
O günden beri, canım ne zaman şeker istese kendi kendime:
"Sızlanma birader. Yiyeceğini yedin, hem de iyi yedin" derim.
Ne demek istediğimi anladın mı?
Nasıl gidiyor, Molly-O?
Ben iyiyim, Frankie. Sen nerelerdeydin?
- Ne alırdınız? - Bir çift rye.
Bütün gün, pratik yapmaya gelmeni bekledim.
Pratikmiş. Oraya gidip hepsini alt edeceğim.
Her şey bileklerde bitiyor ve bende o dokunuş var, Molly.
Baksana, kaya gibi sağlam. Ne yapmasını istesem yapar.
Üstü kalsın, dostum.
Teşekkürler.
Sigaran var mı, Frankie?
Evet.
Yine mi kullanıyorsun, Frankie? Neden, neden?
Hayır. Dinle, Molly. Dinle
Neden?
Molly? Molly.
Yaylan.
Moll, sadece biraz...
- Yürü bakalım. - Yapma.
- Molly dinle beni, açıklayabilirim. - Molly sadece konuşmak istiyorum.
- Defolup gider misin? - Lütfen, dur.
- Molly? - Molly, lütfen.
- Lütfen, canını yakma. - Bas git.
İşini kaybetmek mi istiyorsun? Bir müşteriyi idare edemiyor musun?
- Molly, dinle beni? - Beni rahat bırakın. İkiniz de.
Molly.
Molly!
Molly! Molly! Molly!
Molly, dinle beni.
Molly, aç şu kapıyı.
Molly, kapıyı açar mısın?
Molly, Molly! İzin ver anlatayım, Molly.
Molly, Molly kapıyı aç.
Molly, lütfen.
Nereye gidiyorsun, Molly? Gel bura...
Nereye gidiyorsun, Molly?
Taksi!
Açıklamama izin verirsen neden yaptığımı anlarsın.
Molly dinle. Dinler misin, lütfen? Neler olduğunu anlatmama izin ver.
Nereye gidiyorsun, Molly? Nereye gittiğini söyle!
Hayır, Molly! Molly!
Caboon'u temizlemeyi unutma
Temizledim bile. Ve benimle konuşurken lütfen de, yoksa bir caboon alıp...
kendi işimi kurarım. Nasıldı, Frankie? Pek iyi değil ha...
Hatırlatıyorum, Schwiefka. 2-2,5 alırım, belki daha fazla.
Sözümden mi cayacağım?
Nasıl hissediyorsun, Krupiye?
Selam, Schwiefka.
Bu gece, büyük gece.
Evet?
Mekan burası mı?
Ne mekanından bahsettiğini anlamadım. Burası Ellis Kemer ve Deri Şirketi.
Ellis Kemeri mi almak istiyorsunuz?
Buyurun, içeri gelin. Başlamak üzereyiz. Nasılsınız?
İyi, sen nasılsın?
Kör olsaydım yine de senden iyi bakardım kapıya.
Sen ödlek berbere havlu bile ısıtamazdın.
- Schwiefka'yı tanıyor musunuz? - Tabii ki.
- Memnun oldum. Merhaba. - Merhaba.
Sen Machine misin? Altın kollu adam ha?
Deneyip şunu al da görelim.
Stud pokere başlıyoruz.
Bayanlar giremez. Biliyorsun Vi.
- Frankie içeride mi? - Sorun ne?
Zosh! Uyutamıyorum.
Frankie'yle tartışmışlar ve neredeyse aklını yitirmiş durumda. İçeride mi?
- Onu şimdi çağıramam. - Burada mı, onu bilmek istiyorum.
Clark Caddesinde stres topu gibi sekip duruyorum.
Burada burada. İçeri dönmem gerek.
İmkanın olursa, eşinin endişelendiğini söyle.
Peki.
Üç as. İki ikili. Pas ya da kent floş?
Aslar, 200.
200'ü görüyorum ve 200 artırıyorum.
400'ü görüyor ve 300 daha artırıyoruz.
Aslarına kalmış.
Bilmiyorum. Bilemiyorum.
3 asın varsa, göster günlerini.
Kıza giden kent floş'u olabilir.
Sana, blöf yapıyor diyorum.
Bence birkaç kez blöf yaptı bu gece.
Tekrar deneyecek kadar hıyar olamazsın, değil mi?
- Oyna ve öğren. - Oyna, oyna. Adam blöf ustası diyorum.
Görüyorum.
Görüyorum ve 500 daha artırıyorum.
Sammy!
Ne yaptığımı biliyorum.
Görüyorum ve 500 daha artırıyoruz.
Sana dedim. Eli var dedim.
Susar mısın. Bir düşüneyim.
Sana kalmış.
Acelen ne, öğrenebilir miyim?
Senin bahsin iki çift.
Duyduk, duyduk. Girmek mecbur mu?
İnsanın elini değerlendirmeye hakkı var.
Gir ya da çekil.
Kafanı kullan, Sammy.
Eli var diyorum, paranı boş yere yakma.
Ne yaptığımı biliyorum.
Neyin var?
Öğrenmek için bedelini ödemedin.
Hiçbir şey. İki kötü dokuzlu.
İki kötü dokuzluyla blöfe elindeki full'den etti.
Bunu bir daha yaparsan bu masayla işiniz kalmaz.
Affet bu seferlik, krupiye. Epey para verdi.
İyiymişsin, krupiye. Belki de fazla iyi.
Bununla ne demek istiyorsun?
Konuşmayı bırak. Dağıt, dağıt.
Serseri, burayı biraz havalandır.
Fazla iyiyle ne demek istiyorsun?
Yarası olan gocunur, birader.
Oyunu bitiriyorum, sabah olmuş.
Ne?
Oturup dağıtmasını söyle.
Bu saatlerde hep ara veririz.
- Bir el daha. - Paramdan ne haber?
Şu krupiyeyi masaya oturt.
- Frankie, ne dersin? - Olmaz. Bana payımı verin.
Bir saat daha, ha?
- Ben dağıtırım. - Sen? Biz Machine'le oynamak istiyoruz.
Neden? Sizinle aşık atamayacağımı mı sanıyorsun? Otur, devam edelim.
- Paramdan ne haber? - Ara verdiğimizde.
Hemen.
En azından sayacak kadar zaman ver. Evine git. Sonra alırsın.
Pekala, boplar tamam. Başlıyoruz.
Yüz koyuyorum.
Tamam, yüz. Pekala, başlıyoruz.
Günaydın, Frankie.
- Frankie. - Louie hala burada mı?
İçeride Schwiefka'ya yaptıkları yüzünden herife inme inecek.
Canımıza okuyorlar, masalı devralmalısın.
Dağıtmak için gelmedim. Bak! Bunu durdurmalısın, Louie.
Dağıtma yoksa, mal da yok.
O zaman paramı ver, başka birini bulayım.
Paranı da veremem şimdi, her kuruşa ihtiyacımız var.
- Bana borçlusunuz. - Mahkemeye ver.
Lütfen, Louie. Durdurmalısın.
Seninle ilgileneceğim, sadece birkaç saat çalış.
Biraz uyumalıyım. Yarına dip diri olurum.
Birkaç saat çalış, bir iyilik yap.
Garanti ediyorum, bir hafta boyunca kendini kırsalda gibi hissedeceksin.
- Lütfen, Louie. Lütfen şimdi. - Geber git.
Bekle bir saniye...
Tamam.
Louie, ona verilecek paran olduğunu söyledi. Ver, bekliyor.
Sparrow?
- Evet, evet. - Evet, beklediğini biliyorum.
Bir o geliyor bir bu. Aynı şeyi söylüyorlar.
Louie'ye, onun demesiyle, hiçbir şey karşılıksız değildir, de.
Bir peni de mi olmaz?
Hiç.
Orada işler nasıl?
Ne oyun ama. Schwiefka mum gibi eriyor.
Krupiye, kaybediyor ha? O altın koluna ne olmuş?
Sen krupiyeyi merak etme, oyun bir buçuk gündür devam ediyor.
Halledecektir.
O eğitimli parmaklarla neden olmasın. Şimdi görüyorsun, şimdi görmüyorsun.
Krupiyeyi o pis ağzına alma. Frankie temiz oynar...
Dünya'da hiçbir şey ona kartları değiştirtemez.
Hey Antek.
Kupa ası. Sinek sekizlisi.
Tamam, tamam.
Kupa altılısı.
Bana bin verebilir misin? Ya 500?
- 200. - Görüyorum.
Pazar gecesi olduğunu biliyorum. Hangi gün olduğunu sormak için aramadım.
Beklet bir dakika.
Evet, beklet.
Bana da biraz dök.
Buradan çıkmalıyım, Louie. Öldüm. Neredeyse iki gündür uyumadım.
Birazcık daha.
Size bir faydası yok, hala kaybediyoruz.
Sen devam et. Klasın konuşmaya başlar. Devam et, yeter.
Yapamam işte. Kafam durdu artık.
Louie, Louie arayacak adam kalmadı.
Lippy.
- Onu bulamıyorum. - Ben bulurum, onun parası çoktur.
Ben çıkıyorum buradan.
Sadece biraz daha, bir telefon açayım. Sonrasında seni benim mekana götüreceğim.
Louie, yeni bahisler.
- Görüyoruz. - Pekala, ben 100 koyuyorum.
Kahve?
İyisinden ve siyah.
Bir kuruş daha bulamam. Nasıl gidiyor.
Bizi paralarıyla dövüyorlar.
Her el artırıyorlar da artırıyorlar. Bizi vazgeçirene kadar.
Hangi gündeyiz?
Birkaç bin sızdırabileceğimiz biri aklına gelmiyor mu?
Hangi gündeyiz? Pazartesi oldu mu?
Dinle beni. Dinliyor musun beni?
Ne, neden?
Beni dinle, dedim.
Sonraki büyük elde, artırarak seni çekilmeye zorlayacaklar.
Ama sen devam etmelisin.
Schwiefka izin vermez. Vazgeçmem için dürtüp duruyor.
Kazanacağından emin olmadığı için.
Emin olamaz.
Elbette, emin olabileceğin bir yol vardır.
O kartlarla istediğini yapabilirsin.
O sadece eğlence için. Gerçekten yapacak cesaretim yok.
- Buradan gitmek istiyorsun, değil mi? - Ne?
O denemeye iyi durumda gitmek istiyorsun, değil mi?
Evet, oraya iyi olarak gitmek istiyorum.
O zaman emin ol. Ne dediğimi anladın mı?
Hadi oyuna devam edelim. Oyuna devam edelim. Tam havamdayım.
Tamam Krupiye.
- Varım. - Varım.
Üçlü, Papaz, Vale.
Kız için bir yüzlük.
Görüyorum.
İki üçlü, Papaz onlu, Vale sekiz. İki üçlü.
200 koyuyorum.
200'ü görüyorum.
200'ü görüyoruz. Açıyorum.
İki üçlü, iki papaz, iki vale.
500 koyuyorum.
Görüyoruz.
Görüyorum.
Açıyorum.
Üç üçlü, Papazlar, valeler. Üç üçlü.
Üç minik üçlü, 500 papel koyuyorum.
Ne yapıyorsun. Hile yapıyor ha?
Çıkar gözlüklerini?
- Olmaz. - Çıkar şunu.
- Bilmiyordum, bilmiyordum. - Bir saniye sonra sana geleceğim.
Bilmiyordum. Daha önce hiç olmadı. Bu oyunu 11 yıldır oynatıyorum.
İstediğine sor.
Bir daha benim için dağıtmayacaksın.
Onu mu istiyor musunuz?
Elimi kirlettiğime değmez.
Nasıl bilebilirdim ki? Siz çocuklar.... Hiç dürüst bir oyunu kirlettim mi?
Söyleyin onlara, söyleyin.
Frankie?
Her şey geçti, Frankie.
Frankie, ufak bir yumruktan ne olacak? Hiçbir şey. Haksız mıyım?
Göreceksin.
Bir saat sonra Antek'in orada olacak, bunlara gülüyor olacağız.
Schwiefka'nın suratını görmeliydin.
William ona, bir dakika sonra sana geleceğim dediğinde.
Bembeyaz oldu. Çok komikti.
Kes şunu, duyuyor musun?
Kendimi bildim bileli duyduğum en güzel laftı.
Duyuyor musun beni?
Uzak dur benden, serseri.
- Louie, çabuk. - Olmaz. Uyumam gerek?
Louie, lütfen.
Etkisi çabuk geçmeye başladı, değil mi? Mezun oluyorsun, talebe.
- Dozu artırmak zorundasın. - Ne olursa olsun, ama lütfen çabuk.
Pekala. Paranı görelim.
Sonra, sonra.
Hemen şimdi.
- Bu seferlik güven bana, olur mu? - Bunu yapmayacağımı biliyorsun.
Sonra iki katını öderim ama şimdi biraz almalıyım, hemen.
Anca gidersin.
Sana müşteri bile bulurum, Louie. Çabuk ol.
Kriz geçiren her keş öyle der.
Lütfen Louie, lütfen. Lütfen, Louie!
Çek o pis ellerini.
Frankie.
- Uyan, kalk. - Hayır, hayır.
- Nereye koydun? - Frankie. Hayır!
Nerede saklıyorsun?
Hayır, hayır. Frankie bırak. Bırak, Frankie.
Bulmalıyım. Bulamıyorum.
Seni eve götüreyim. Frankie, lütfen, seni eve götüreyim.
Frankie lütfen.
Zamanında gitmeliyim. Zamanında orada olmalıyım.
Frankie.
Sorun nedir? Hadi gerçekten bir şeyler katalım.
Bay Machine.
Bay Lane...
Tamam, nota okuyabiliyor musun?
Evet.
Shelley, bu sefer Bay Machine geçsin.
37 numara, önünde duruyor.
Biliyor musunuz, Bay Machine?
Tamam, deneyelim. Bir, iki, üç, dört.
Bay Machine, ilk dört ölçünün hepsi sizin.
Hadi, tekrar deneyelim. Bir, iki, üç, dört.
Özür dilerim.
Hazır mısınız? Bir daha. Bir, iki, üç, dört.
Tamam, Shelley. Devam edelim.
Zosh, hiç paramız var mı? Biraz para lazım bana.
Hayır. Sorun nedir?
Dün buralarda biraz vardı, değil mi?
Biraz paraya ihtiyacım var, Zosh.
Ama hiç yok. Ne oldu, Frankie? Ne oldu?
Yürüyebiliyorsun. Ne zamandan beri?
Çıkarınız ne?
Frankie'yle sen ne elde etmeye çalışıyorsunuz?
Hadi, söyle bana. Bir üçkağıtçı, diğerine.
Hadi bana da söyle. Bana da söyle yoksa oyununuzu bozarım. Duydun mu?
Yürüyebildiğini, hep yürüdüğünü herkese söylerim.
Herkese yürüyebildiğini, sahtekar olduğunu söylerim.
Hayır, Louie. Louie. Louie, hayır. Bunu yapamazsın.
Kimseye söyleyemezsin. Lütfen Louie.
- Bırak beni. - Lütfen, Louie.
- Çek ellerini. - Hayır!
Dokunmayın. Polis çağırın.
Molly! Molly! Molly!
Bu şekilde olmadı mı?
Kavga ettiler. Sonrasında tek bilinen Louie'nin düştüğü.
Bırak inadı, Zosh. Bana ayak yapma.
Yoksa başına iş açarsın.
Kavgayla ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
Sabah boyunca burada, sandalyede uyuyordum.
Sonra, tek bildiğin bu şekilde olduğu.
Sen uyurken Frankie onu itekledi.
O yapmadı.
Uyuyorduysan nereden biliyorsun?
Uyuyor değildim, daha çok uyukluyor gibiydim.
Kavga olsaydı, duyardım.
Frankie yapmadı, burada bile değildi.
- Ne zaman burada değildi? - Olay olduğunda.
Eğer uyukluyorduysan nereden biliyorsun?
Ayrıldığında uyanıktım, oradan eminim. Gittiğini gördüm.
Öyleyse bu sabah evdeydi.
Sadece bir saniyeliğine. Gerçekten Kavgaya karışmadı.
Sadece bir saniyeliğine buradaydı.
Neden burada kalmadı? Peşinde biri mi vardı?
Peşinde kimse yoktu, kimse. Sadece biraz para istedi, hepsi bu.
Ne için?
Niçin olduğunu bilmiyorum.
Mal için. Louie'den mal almak için istedi.
Louie ile hiçbir ilgisi yok.
Nereden biliyorsun?
Çünkü hiç para yoktu.
Parası yoksa, mal almak için Louie'yi neden görmek istesin?
Deneyip parasız almak için.
Tamam, bekleyebilirim.
Her neredeyse, er ya da geç mal almak için ortaya çıkacaktır.
Molly. Molly bekle, lütfen.
Dediğim gibi Frankie. Bitti.
Seninle konuşmalıyım, Molly. Lütfen.
Hayır. Kapadım o defteri.
Seninle konuşmalıyım.
Hiç paran var mı, Molly? Birkaç dolara ihtiyacım var.
On dolar yeter.
Birkaç güne geri veririm. Beş, beş bile yeter.
Lütfen. Çok fenayım, Molly.
Her yerim ağrıyor. Çok kötü hissediyorum.
Olmaz deme. Lütfen, olmaz deme. Neden, Molly? Neden?
Kendini öldürmek istiyorsan git bir çatıdan atla.
Ama benden yardım etmemi bekleme.
Senin için her şeyi yaparım, Molly.
Ama şimdi, bana yardım etmelisin. Kullanmam gerek.
Hayır!
Beş yeter, veya üç, veya iki bile olur. Ama lütfen acele et.
O pis şeyi almamalısın artık.
Biliyorum, biliyorum. Haklısın.
Söz veriyorum. Ama şu anda kullanmalıyım. Bir kerecik.
Ağrıyı durdurmak için. Sana söz veriyorum temelli bırakacağım.
Sadece birkaç dolar, Molly. Lütfen.
Merhaba, Molly. Uğrayıp bir selam vereyim dedim.
Girmeme izin vermeyecek misin?
Beni bir daha rahatsız etmemeni istemiştim.
Seni özledim.
Bak. Çok kötü yorgunum, Johnny.
Sadece birkaç dakika kalacağım.
Hayır.
Yanında kim var?
Git buradan Johnny ve geri gelme.
Kim o, Krupiye değil ya? Onu saklamıyorsun, değil mi?
Suç ortağı olmak istemezsin, değil mi?
Ne demek suç ortağı?
Louie'yi öldürmüş. Polisler şu anda onu arıyor.
Frankie Machine mi?
İçeride mi?
Hayır.
İçeri geliyorum.
Beni bir daha görmek istiyorsan, olmaz.
Benimle yarın buluşur musun?
Peki. Anteks'in oralarda olurum. Yarın değil belki ama yakında.
Seni özlüyorum.
Gerçekten, ben yapmadım.
Ne yapacağım?
Git Bednar'a senin yapmadığını söyle.
Yapamam. Şu halimle polislere karşı koyamam.
Baksana bana. Bir kullanımlık için, söyletmek istedikleri her şeyi söylerim.
Önce tedavi ol, o zaman.
Sen neden bahsediyorsun? Nasıl tedavi olacağımı sanıyorsun?
Bir kere olmuştun.
O; yardım, ilaç ve doktorlarlaydı.
Üstüme kalmış bir cinayet varken gidip Lexington'a başvuramam.
Oraya gitmeden bırakamaz mısın?
Öylece bırakmayı mı diyorsun?
Ansızın bırakmak.
Anlamıyorsun. Acı.
Başka ne yapabilirsin?
Tek ihtiyacım bir kullanım. Sadece bir.
Peki!
Al hadi. Hadisene al hepsini.
Çünkü o tek kullanımdan sonra tek ihtiyacın, bir diğeri olacak.
Sonra bir tane daha, bir tane daha.
Al, alsana!
Neden acı çekesin, başka herkesin çektiği gibi?
Tamam, rahat yüzü görmeden it gibi yaşadın.
Neden pek çok insan gibi yüzleşmeyi denemiyorsun?
Bütün ağrılarını tek bir acıya sarmala ve sonra o zıkkımla bastır.
Bu kapının ötesinde ne bulacağını sanıyorsun?
Bednar'ın senin ne olduğunu ve bir sonraki saati geçirebilmek için...
...neye ihtiyacın olduğunu bilmediğini mi sanıyorsun?
Gelip alman için seni beklediğini bilmiyor musun?
Git hadi, öldürsünler seni.
Bırak öldürsünler. Senin yaptığından daha hızlı ve daha iyidir.
Hayır.
Hayır.
Beni öldürmelerine izin vermeyeceğim.
Hayır.
Kendimi öldürmeye de niyetim yok.
Ama bırakmak...
Bak, bunu kendi başına yapamazsın.
Yardım ederim.
Kendini neye bulaştırdığını biliyor musun?
Hiç hoş değil ve tehlikeli olabilir.
Seni burada bulacaklarsa, varsın bulsunlar.
Bednar'dan gelecek tehlikeyi kastetmedim. Benden gelecek tehlikeyi kastettim.
Bazen, keşler tedaviden kaçmak için cinayet işlerler.
Anlıyor musun?
Bu yüzden, evde bıçak veya makas varsa...
...bir süreliğine başka yere koymalısın.
Benim odadan çıkmama da müsaade etme.
Sana ne söylesem, ne söz versem, ne kadar yalvarsam da.
Çünkü çıkarsam, bu sadece gidip mal bulmak içindir.
Bu işler böyledir, anladın mı?
Beni odaya kilitle.
Eğer kaçmaya çalışırsam, bildiğin her tür yolla beni durdur.
Canımı ne kadar yaktığını görsen de...
...bana haplarla veya şuruplarla ya da benzeri şeylerle yardım etmeye çalışma.
Üstesinden gelebilir misin?
Haydi hayırlısı.
Beni alıkoyamazsın. Aynı suçu tekrar işliyorsun.
Otur.
Beni tutamaz... Beni tutamazsınız.
Benim kafamdaki tahtalar eksik, biliyorsun, komiserim.
Lagalugayı kes de mevzua gel, Sparrow.
Ben hiçbir şey yapmadım.
Ama, Frankie bir şeyler yaptı, tamam mı? Bu konuyu anlatmanı istiyorum.
O torbacıyı her kim öldürdüyse şanına resm-i geçit yapmalı.
Belki bandoyu da ben yönetirim. Yine de mevzuu anlatmanı istiyorum.
Dinle Sparrow, onu yakaladığımızda mahkemeye çıkacak...
...sen konuşsan da konuşmasan da.
Tek mesele, seni suç ortağı olarak mı kabul edeyim?
Bednar, benim başımı yakma.
Arkadaşım kabul edebileceğim tek adam o.
Artık hiç kimsenin arkadaşı değil.
Onunla, koluna vurduğu şeyin arasına girecek olsan, seni silindirle ezerdi.
Hadi, konuş Sparrow.
Tamam. Bas git.
Doktor...
...Lennox!
Çıkar beni.
Molly. Lütfen.
Evet?
Gelip nasıl olduğuna bakayım dedim, Zosh.
Yalnız! Olduğum şey bu.
Yiyecek getirdim, sosisli.
Yalnız ve meraktan ölmüş durumdayım. Nerede? Nerede olduğunu biliyor musun?
Sana mı gitti?
Her neyse, ne istiyorsun?
Zosh, Bednar'a söylediklerin. Gazeteleri gördün.
Söylediklerinin Frankie'yi ne kadar kötü gösterdiğini görüyorsun.
Bednar'a hiçbir şey anlatmadım. Gazeteler, onlar her şeyi çarpıtıyorlar.
Sen müsaade etmesen, yapamazlardı.
Elimden bir şey gelmez.
Burada otururken ne yapmamı bekliyorsun?
Bednar'a olay olduğunda Fraknie'nin burada olmadığını söyle yeter.
Onun yapmadığını.
O yaptı demedim hiç.
O süre zarfında sadece o buralardaysa öyle anlaşılıyor.
Başka birinin yaptığını biliyorsun.
Ne demek istiyorsun? Kim?
Bilmiyorum. Ama Bednar, Frankie'nin yaptığını düşünmezse, bulabilir.
Hem bundan sana ne?
Sadece yardım etmek istiyorum, hepsi bu.
Kimi kandırıyorsun?
Gerçekte ne istediğini bilmediğimi mi sanıyorsun?
Bunca yıldır ben burada otururken...
...siz ikinizin arkamdan neler çevirdiğinizi bilmediğimi mi sanıyorsun?
Bunca yıl burada oturmak zorunda kaldım.
Hayır, Zosh. Yanlış anlamışsın.
Hayır, sen yanlış anladın. Çünkü onu asla alamayacaksın.
Beni bu sandalyeye o hapsetti...
...ve ben burada oturdukça beni asla terk etmeyecektir.
Bana ait olduğunu bilecektir.
- Hayır Zosh. Ben yardım etmeye geldim. - Beni terk ederse, yaşamak istemezdim.
Ve sana gitmesindense ölüsünü görmeyi yeğlerim.
Zosh, lütfen.
Defol buradan, defol buradan. Seni pis sürtük. Defol. Defol!
Frankie, hayır!
Daha fazla dayanamıyorum.
- Birazcık daha. - Lütfen yardım et. Beni ısıt.
Dayanamıyorum.
Çıkıp, mal bulmalıyım.
Kapıyı aç, Molly. Dediğimi yap. Aç. Yoksa seni öldürürüm, öldürürüm!
- Frankie dinle. Eğer gerçekten... - Dayanamıyorum, dayanamıyorum.
Bunu durduracak bir şeyler saklamıştım.
Ver, çabuk. Ver, çabuk.
Nerede? Ben alırım.
Molly! Molly aç kapıyı. Çıkar beni, çıkar, çıkar...
Molly aç şu kapıyı! Lütfen, Molly! Molly! Molly!
Frankie?
Frankie cevap ver.
Frankie cevap ver. İyi misin?
Kapıyı açtırmak için beni kandırabileceğini sanma.
Çünkü açmaya...
İyi misin, Frankie? Lütfen cevap ver.
Molly, Molly. Beni seviyorsan, öldür lütfen.
Çok üşüyorum, çok üşüyorum.
Çok üşüyorum.
Isıt beni, lütfen.
Lütfen, ısıt beni.
Molly.
Lütfen, Molly. Isıt beni.
Molly, çok... üşüyorum.
Isıt beni.
Isıt beni.
Tanrım, Tanrım. Lütfen Tanrım.
Lütfen ısıt beni, Molly.
Çok üşüyorum.
Çok üşüyorum.
- Dün gece seni Antek'in orada bekledim. - Sana hemen olmayabilir demiştim.
Hasta falan olduğunu sandım.
Sana sadece, beni artık Antek'in orada arama demek istedim.
Dün gece kovdu beni. Biraz tartıştık.
Şunu Safari yapalım mı?
Evet, tabii Johnny, tabii.
Çok iyi. Değil mi, Molly?
Ağır ol şimdi.
Ben iyiyim. Biraz uyuşmuşum.
Şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem gün.
Sanırım gördüğüm ilk gün.
Tatlı bir şeyler yemek için ölüyorum.
Tatlı bir şeylerin var mı?
- Şeker? - Ver.
Dök, hadi dök.
Nasıl yiyorsun, Frankie?
Hayatımda hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
İçimdeki her şey yerli yerine oturmuş gibi hissediyorum.
Teşekkürler, Molly.
Molly-O.
Dikkat et, yüzünü cırmalamasın.
Umurumda değil.
- Kullanabileceğim bir jiletin var mı? - Sana güvenebilir miyim?
Yemin ediyorum.
- Yer burası mı? - Evet.
Tamam. Hadi.
Hayır, lütfen. Yukarıda bana ihtiyacınız yok.
Nerede o, Molly?
O yapmadı, gerçekten.
Ben hakim değilim.
Bana, onu getirmem için para veriyorlar, o kadar.
Nerede olduğunu söylersen, söz veriyorum bir keşin alabileceği her imkanı alabilecek.
Artık keş de değil. O iş bitti.
A tabii, ne demezsin.
Kendi gözlerinle görebilirsin. Senden kaçtığı da yok.
Nerede o zaman?
Zosh'la.
Pekala, Molly. Gidip görelim.
Merhaba, Zosh.
Burada ne işin var? Bednar'ın seni aradığını bilmiyor musun?
Orasını merak etme, Zosh. Korkmuyorum. Ben yapmadım, biliyorsun.
Kim yaptı öyleyse? Kim?
Sana bir şey söylemek için geldim, Zosh. Gidiyorum buradan.
Bednar seni tutuklar. Gazetelere, senin...
Ne?
Gidiyorum.
Para veya herhangi bir şey için endişelenmene gerek yok.
Düzenli olarak göndermenin bir yolunu bulacağım.
Vi de sana iyi bakar.
Benden ayrılıyor musun?
Senden ayrılmıyorum, Zosh. Sadece ayrılıyorum.
Döndüğümden beri neler olduğunu gördün.
Dr. Lennox'un dediği gibi.
Aşina olduğum eski rutine geri döndüğümden tekrar başladım.
Ama beni terk edemezsin. Kalıp, benimle ilgilenmelisin.
Bu halinden benim sorumlu olduğumu biliyorum, Zosh.
Lakin, hayatımın geri kalanını bu yüzden kendimi taşlara vurarak geçiremem.
Olay gününden beri yüreğimi parçalıyor.
Şu anda hatırlaması bile içimi acıtıyor.
Fakat...
Ayrılmak istediğimden değil...
Ayrılmak zorundayım.
Ayrılmamalısın. Frankie, ayrılmamalısın.
Zosh. Benimle vedalaş, Zosh.
Beni kandıracağını mı sanıyorsun. Seni neyin ayırdığını biliyorum. Molly
Hayır.
Sırf o adi sürtükle beraber olabilmek için ayrılıyorsun.
- Frankie, yapma. - Hoşçakal, Zosh.
Hayır, Frankie, lütfen gitme. Frankie, hayır. Beni terk etme.
Üstünü giy, Zosh.
Zosh!
Zosh!
Zosh?
Zosh, hareket etme. Konuşmaya çalışma, iyileşeceksin.
Seni çok seviyorum. Çok...
Zosh.
Çeviri: sodist