Tip:
Highlight text to annotate it
X
Hoşgeldiniz.
Kapıdan içeri girdim ve burada mobilyalar var sanki benim salonuma gelmişsiniz gibi.
Öyleymiş gibi yapalım.
Hoşgeldiniz millet.
Bugünkü panelin tüm biletleri satıldı.
Bu da demek oluyor ki sizler Operation Smile için 5 bin doların üzerinde para topladınız.
Bu da çocuklar için birçok ameliyat demek.
Bunu dün öğrendim ve tekrar söylemek zorundayım çünkü çok etkilendim.
Yarık damakla doğan çocuklar var ve bu o kadar acı verici ki yemek yiyemiyorlar.
Yemek içeri girdiği gibi dışarı çıkıyor.
Bu çocuklar doğar doğmaz kilo kaybediyorlar ve yardım edilmezse kısa sürede ölüyorlar.
Zac Levi bana söylemeden önce bu yardım vakfını hiç duymamıştım.
Ve sizlerle bunun bir parçası olmaktan çok memnunum. Yaptığınız her şey için çok teşekkürler.
Tanrıya şükür ki Zac Levi, zamanında Comic Con'da bir kabin bulamamış.
Bana 3 sene kadar önce geldi ve böyle bir fikrim var dedi.
Bu her sene daha da büyüdü ve daha harika ve popüler bir hale geldi.
Bunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
Buradaki işime ev hizmetçisi deniyor. Salon temasıyla uyumlu olsun diye.
Görevlerim arasında sizlere kuralları açıklamak var. Fotoğraf çekmek serbest, flaşlı fotoğraf çekmek o kadar da serbest değil...
...video çekmekle de uğraşmayın çünkü kameraman arkadaşlarımız var.
En sevdiğim adamlar. Onlar sizin yerinize çekecekler.
Bir sorunuz olduğunda elinizi kaldırın, bu taraftaki ekibimiz size mikrofonu gönderecekler. Mikrofonu aldığınız zaman havaya kaldırın.
Hey çocuklar! Nasıl gidiyor? Sizi tanıyorum. İyi ki sütunun önündeki yeri kapmışsınız, arka tarafı çok kötü.
Mikrofonu alınca havaya kaldırın ki oyuncular kimin soru soracağını bilsin.
Ve... Bugün çok heyecanlı bir gün. Sanırım sizler...
Sizler neden burada olduğunuzu biliyorsunuz,...
çok da uzatmadan karşınızda Doctor Who'dan Matt Smith, Jenna Coleman ve Steven Moffat!
Selam millet!
Selam!
İşte buradasınız...
İşte buradayız, teşekkürler. Ah evet bakın biri mor tüvit ceketi giyiyor, bunu görmek istiyordum.
Harika, burada olduğumuz için çok heyecanlıyız, bu gerçekten benim favori panelim.
Ben devam edebilirim...
...ama daha önemili olarak buradaki insanların çok önemli soruları ve yürek yakıcı arzuları var.
Sizle ilgili bazı şeyleri öğrenmek zorundalar, ama önce ben.
Tabi.
Doctor Who, Birleşik Krallık'ta ve tüm dünyada bilinen bir şey.
Dizide ilk boş bir rol olduğunu duyduğunuzda neredeydiniz?
Who için mi? (Kim için?)
Hepiniz.
Ve rolü kaptığınızı öğrendiğinizde neredeydiniz?
Güzel soru, ben duyduğumda ilk annem bana mesaj attı ve "Bir sonraki Doktor sen olmalısın" dedi.
Menejerim de "Doctor Who seçmelerine katılmak ister misin?" deyince ben de "Pekala" dedim.
Sonra The Eleventh Hour bölümünü okudum, ki çok gizli bir şeydi.
Bir gece öncesinden gönderiyorlar, ve bölümün harika olduğunu düşünmüştüm.
Çünkü diziyi de izliyordum. Ve birkaç kez görüşmeye gittim.
Aslında ben ilk Sherlock Holmes'taki Doktor Watson rolü için başvurdum.
Ve bunun sayesinde Moffat belki de benim Doktor'u oynayabileceğimi düşündü. Öyle bir şey sanırım değil mi?
Ve rolü aldığımda Londra'da kalabalık bir caddedeydim,...
...daha yeni bir görüşmeden çıkmıştım. Sanırım Fresh Meat içindi, hiç izlediniz mi o diziyi?
Öyle bir dizi var ve...
Doctor Who değil.
Sonra yaklaşık 4 ay boyunca kimseye söyleyemedim.
Sonra Steven'ın evine gittim ve Doctor Who'lu kağıt tabakları vardı.
Bana "Doktor'u oynamak ister misin?" dedi, ben de "Olur" dedim.
Coleman?
-Bu hikayeyi pek çok kez anlattım... -Peki.
Benimkisi... Marks and Spencer'daydım, orası Britanya'da bir süpermarket...
...ve arandığımda elimde bir avakado vardı.
Olgun muydu?
Hiçbir fikrim yok. Ne yapacağımı bilemedim, bir elimde telefon diğerinde avakado ile kaldım.
Gerçekten nasıl davranacağımı bilemedim, ben de avakadoyu bırakıp marketten çıktım.
-Ve hatırlıyorum.... -Telefonumu avakadolarla bırakmışım.
Hayır telefonumu aldım ama evden aceleyle çıkmıştım bu yüzden ayaklarımda çorap yoktu.
Yürüyüşe çıktım çünkü yürümek zorunda hissettim ve ayaklarım su topladı.
Evet. Ben de çok yürüdüm aslında.
Volta atıp duruyorsunuz ve o sırrı saklamak da çok garip.
-Ah evet. -Kimse bilmiyor ve paranoya sizi deliye çeviriyor.
Sürekli telefondayken omzunuzun üstünden bakıyorsunuz ve şifreli konuşuyorsunuz.
-Evet ama güçlendirici bir şey. -Sanki bir ajan gibisiniz.
Ve bir keresinde başıma bir şey geldi. Bir aktris var, ismini vermeyeceğim ama onu tanıyorsunuz.
Ve kendisi sürekli "Peki şimdi ne yapacaksın?" demeye eğilimli...
...çünkü kendisinin cevabı James Bond filminde falan rol alacağı, demek istediğimi anlamışsınızdır.
-Kim o? -Söyleyemem.
Ve gerçekten güçlendirici bir şeydi çünkü cevabım "Hiçbir şey"di.
-İçten içe gülmüşsündür. -Hiçbir şey.
Yapacak hiçbir şeyim yok, iş bulmaya çalışacağım.
-En iyisini umut ederek... -Evet.
Steven senin eline ne zaman düştü bu?
Arkama yaslanamıyorum bu arada.
1963 yılında aklıma harika bir fikir geldi.
Russell'a Doctor Who için teklif geldiğini duyduğumda, ona e-mail adresimi hatırlatma maksadıyla bir mail attım.
"Tebrik ederim ve bunu senin yapman harika bir şey, bu arada bu da benim mail adresim, olur da lazım olursa diye."
Ve hemen cevap yazdı ve dedi ki "Eğer 6 bölümden fazla olursa senin de yazmanı isterim"
Ben de umarım bu gerçekleşir diye düşündüm ve birkaç ay sonra menejerim aradı ve "Doctor Who'ya 2 bölüm yazmak ister misin?" dedi.
Ve ben de kariyerimin geleceğiyle ilgili tüm umutlarımı bir kenara bırakıp kabul ettim.
Eşime Doctor Who için yazmak istediğimi söylediğimde "Tamam ama sadece bir seferlik." dedi.
İşler yolunda gitti.
Senede bir kez yapınca benim Doctor Who bölümlerim oldukça iyiydi.
Bir gün uçaktaydım, Yunanistan'a gidiyordum ki Russell'dan çok çok uzun bir mail aldım...
...şu şu sebeplerden dolayı Doctor Who'yu sen devralmalısın diyordu.
Ve aylarca bunun için endişelendim.
Çünkü gerçekten iyi bir işim vardı, arada bir Doctor Who yazıyordum. Gelip kalabalığa el sallıyorum...
Onlar "Yaşasın!" diyor, ben "Alın size bir slogan daha" diyorum. "Evet, son yazdığının tıpkısının aynısı" "Biliyorum!"
Ve sonra yine bırakıp gidiyordum ve yılda bir kez gittiğim için de aşırı popülerdim.
Devralınca bir daha asla o kadar popüler olamıyorsunuz, ama hangi aylarda geri döneceğinize kendiniz karar veriyorsunuz, bana da güç cazip geldi.
Ve işi kabul ettim. Ama gerçekten endişeliydim çünkü çok çalışmam gerektiğini düşünüyordum.
Yanılmışım, delicesine çalışmam gerekiyor.
İşte böyle. Diğer ikisinden daha az etkileyici bir hikaye ama ne beklediniz ki?
Tamam Marks and Spencers iyiydi ama senin telefon ve avakadon vardı.
Aklımda hep senin yürürken avakadoya konuşmaya çalıştığını hayal ediyorum.
"Ne kadar teklif ediyorlar?" "Seni duyamıyorum biraz yüksek sesle konuş"
Orada avakadoyla konuşan bir kız var. Geleceği parlak bu kızın.
Birinde mikrofon var, kim o?
Havaya kaldır ve ayağa kalk genç hanım. Atkını sevdim. -Selam! -Hey!
Acaba senin Doctor Who hayranı olma ihtimalin var mı?
Geçerken uğradım.
Hepinizi çok seviyorum, ben bir yazarın asistanlığını yapıyorum, ilerde bir yazar olmak istiyorum. Steven sen benim ilham kaynaklarımdan birisin.
Merak ettiğim şey, yazarlar odasında sezonda neler olacağına nasıl karar veriyorsunuz...
...tüm yazarlarla oturup neler olacağını planlıyor musunuz yoksa...
...kendi kafalarına göre mi hareket ediyorlar? Ne kadarına karışıyorsun?
Doctor Who'da yazarlar odası diye bir şey pek yok çünkü bence dizinin önemli olan tarafı her bölümün farklı hissettirmesi...
Her hafta el birliğiyle hazırlanmış ve aynı olmasını istemiyorum.
Her yazarın Doctor Who'yu görüş şekli farklı. Her zaman demişimdir dizi sizinmiş gibi davranın.
Doctor Who'yu yönetmenin, yazmanın ya da dizide rol almanın tek yolu dizinin sahibiymiş gibi davranmanız. Saygı duymayın, sahip çıkın.
Ve başarılı olanlar bunu yapıyor. Kendi versiyonlarını yapıyorlar. Yazarlar odası kavramı buna karşı olur.
Onların beni ya da Doctor Who'nun ne olduğunu düşündükleri şeyi taklit etmesini istemiyorum. İstiyorum ki çıksınlar ve desinler ki "Umrumda değil, bu hafta dizi benim dizim."
Yani yazarlar odamız yok ama yazarlar normalde sık sık buluşuyor. Her biriyle ara ara çalışıyorum.
Ve tahmin edersiniz ki Mark Gatiss neredeyse evimden hiç çıkmıyor.
Öyle yani, bir yazarlar odası başka dizilere bu diziden çok daha uygun olur. En azından benim görüşüm bu şekilde.
Mikrofon kimde şu an?
Orda mı? Kim? Burası mı? Bu tarafta? Lütfen ayağa kalk. Utanma.
Selam!
Oswin!
Pekala öncelikle hepinizi sevdiğimi söylemek istiyorum. Sorum, benim gibi dizideki karakterler gibi giyinen insanları görmek nasıl bir duygu?
İnanılmaz! Bayılıyorum. Detaylara ve emeğe bayılıyorum.
Baksana. Kemerinde bir fırça var. Detayları çok seviyorum gelirken şu köşede birkaç Siber Adam gördüm. Harika bir şey.
Cosplay en sevdiğim şeylerden biri.
Aynı zamanda Who'nun buradaki üstün varlığını da seviyorum.
Bir sürü Doktorlar, Claralar ve melekler falan var. İşte bu böyle devam edin.
Comic Con'da bir iz bırakın.
Çok havalı.
Çok hoş. Mikrofon kimde?
Lütfen.
-Selam! -Selam!
Seni geçen sene gördüm ve Rose'un geri dönüp dönmeyeceğini sormuştum, bu kesinleşti ve çok heyecanlıyım.
Hiçbir şeye inanma.
Öğrendim Moffat.
Benim sorum Doctor Who'yla iligli değil ama... kişisel 'bucket list'inizde neler var?
"Bucket list" nedir?
Ne yapmak isti...
Amerikalıların kullandığı bir deyim, ölmeden önce yapmak istediklerinizin listesi gibi bir şey.
-İlk sırada ne var? -Yani ölmeden önce ne yapmak mı istiyorum?
Ben... Ben Jennifer Lawrence'la başlayayım.
Ve sonra da gerçekten zaman yolculuğu yapabilmek sanırım.
Brian ***'u tanıyor musunuz, bilim adamı? Geçen gün onunla görüştüm...
...ve bana zamanda ileri gitmenin potensiyel olarak bir seçenek olduğunu, asıl zor olanın zamanda geri gitmek olduğunu söyledi.
Bu sabahtan şu ana nasıl geldiğini sanıyorsun?
İşte ben bunla uğraşıyorum.
Bu bitmek bilmeyen zekilik.
Ah Zachary!
Bu ne, ah teşekkürler dostum!
Jennifer Lawrence mı aramış?
Zac Levi bayanlar, baylar.
Bilmiyorum. Sen ölmeden ne yapmak istiyorsun? Sen baya yaklaştın Moff.
Gördünüz mü? Tuşe, tuşe.
Ah, yazdığım senaryoda senin yaklaştığın kadar değil.
Güzel!
Ölmeden önce başka neler yapmak istersin?
İşte hep böyleyiz. Onu ne zaman kızdırsam beni sürekli "gelecek bölümde sana şunu yaptıracağım" şeklinde tehdit ediyor.
-Oldukça güçlü birisin. -Evet.
Benim "bucket list"im bilmiyorum istediğim çoğu şeyi gerçekleştirdim, demek ki göçüp gitmem yakın.
Sanırım daha fazla hafta sonumun tatil olmasını isterdim, sıkıcı bir cevap mı oldu?
Oculus rift'e gitmeyi çok istiyordum ama onu da dün yaptım o yüzden, ah tanrım aklıma bir şey gelmiyor.
-Uzaya falan gitmek. -Uzaya gitmek evet. Uzaya gidip...
-Evet uzay. -Uzay evet. Bir köpeğim olmasını isterim.
-Beraber almak istiyoruz. Sette bir tane olsun diyorum. -Mark Gatiss arıyor şu an.
Aç! Aç!
Alo.
Mark şu an bir paneldeyim. Ve onlara beni aradığını söyledim o yüzden ilginç bir şeyler söyle.
Hoparlöre al evet evet.
Ah.. peki. Aman Tanrım cidden mi?
Benedict ne yapmış?
Jennifer Lawrence'la mı?
Eh bu gerçekten garipmiş.
Evet dinle dostum kapatsam iyi olur yoksa yanlış bir şey söyleyeceğiz.
Telefonu açmanın eğlenceli olacağını düşünmüştüm ama en iyisi kapatalım.
Çıkar çıkmaz seni arayacağım. Tamam. Görüşürüz.
Mikrofon kimde şimdi? Neredeyiz, kimiz? Havaya kaldır. Utanma. Harika. Bu tarafa gel.
Hayır hayır orada kal. Kal orada. O şeye konuş. Başla.
Merhaba, benim sorum Jenna'ya. "İmkansız Kız" hikayen bittiği için üzgün müsün?
Yoksa gelecek sene neler olacağını biliyor musun? Steven şimdi neler yapmayı planlıyorsun?
İlk olarak, neler yapacağımla ilgili birkaç sır daha saklarım diye düşündüm.
Hayır ben, o hala imkansız kız. Öyle olmaya devam edecek diye düşünüyorum.
Ve neler olacağına dair hiçbir fikrim yok.
Hiçbirimiz bilmiyoruz.
-Şu adam hariç. -Onun kafasında.
Bir soru daha alalım, mikrofon kimde?
-Şu taraf... -Hey!
-Selam! Adın ne? -Hey!
Adın ne?
-Korkunç biri, biliyorum. -Sydney.
Sydney. Aynı ül... Ülke mi? Şehir gibi.
Nerd HQ'da uzun bir gece geçirdim.
Sydney sorun nedir? Hayır mı?
Diziden neden ayrıldığını bilmek istiyor.
Şey...
-Kolay soruları seviyorum. -Şu yaptığına bak.
Kızcağıza yaptığına bak.
Ve onun favori Doktoru olduğunu bilmeni istiyor.
Teşekkürler Sydney. Teşekkürler dostum.
Şimdi, şöyle yapalım, panelden sonra fotoğraf çekilelim. Olur mu, Sydney?
Evet öyle yapalım.
Ayrılmak çok zor. Düşünmesi bile çok berbat. Gerçekten öyle.
Ve benim için gerçekten inanılmaz bir deneyim oldu.
Bunun gibi şeyler, Comic Con... Hayatım değişti ve gitmek çok üzücü ama...
Gerektiğinde... Bilmiyorum. Bence gitmen gerektiğinde gitmek zorundasın, bilmiyorum.
Bilmiyorum! Bir hata yaptım!
-Evet ve Sydney o saç kesimin yüzünden sana bakamıyor bile. -Biliyorum!
16 yaşına girdiğinde "ona biraz daha bakmalıydım" diyecek.