Tip:
Highlight text to annotate it
X
Günaydın, Sophie.
Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorum.
Tost da tam mükemmel olmuştu!
- Endişelenme anne, ben aç değilim. - Yumurtalar tam kıvamındaydı!
- Masaj yapmamı ister misin? - Lütfen.
Sana gerçekten güzel bir sürpriz yapmak istemiştim, tatlım.
Tahmin et ne oldu? Şu berbat köpek yine buradaydı.
Beni bir şekilde uyarmak ister gibi havladı...
Hey, gitme...
Onun sahibini tanıyor musun?
Sophie, köpeğin sahibini tanıyor musun?
- Bana köpek hakkında bir şeyler söyle. - Onu evine götürüyorum.
H. M. K.?
Bu kim acaba?
Sevgili Hilde, Sophie felsefe öğretmeninin evine henüz yeni vardı.
Altın Haç'ını kaybettiğine üzüldüm.
Özel eşyalarına daha fazla dikkat etmelisin.
Sana hep yakın olan babandan sevgiler.
Merhaba.
Güzel köpek...
Merhaba?
Mütevazi evime hoş geldin.
Bundan nefret ediyorum, duydun mu?
Kırıntıları yemek, dört ayak üzerinde koşturup durmak, konuşmamak...
...sadece ara sıra birazcık küp şeker.
Ve şarap da bozulmuş! Biliyor musun...
...bu Chateau de Ciecle etrafta nadir bulabileceğin güzel şaraplardan biri.
Tabii ki kötü olacak, tıpası açık unutulmuş.
Sanad a Merhaba, bu arada.
Sophie, korkmana gerek yok.
Felsefenin akışı içerisinde güvende olacaksın.
Binbaşı'nın ne yapacağını bilemezsin...
O bizim yaratıcımız.
- O bir yazar. - Yazar mı?
Bizim hikayemizi yazıyor.
Haydi zamandan bir şey alalım.
Bunun ne olduğunu biliyor musun?
- Bir pusula. - Bunu zaten biliyormuşsun.
Rönesans' olarak bilinen yıllarda pusula en gerekli şeydi.
Pusula kâşiflerin yeni kıtalar bulmasına yardımcı oldu.
Rönesans sırasında, filozoflar bilime katkıda bulundu.
Rönesans'ın anlamı...
...yeniden doğmaktır.
- Yeniden doğan ne? - Eski Yunan idealleri.
Birdenbire insanlar bazı şeyleri merak etmeye başladı.
Düşünmeye başladı.
Neler oluyor?
Binbaşıya göre Rönesans böyle olmalı.
Binbaşıya göre mi?
- Bu adamı tanıyor musun? - Hayır.
Avrupa tarihinin gidişattı...
...insan hayatıyla aynı. Eski zamanlar çocukluk gibi.
Ortaçağ, bitmeyen okul günleri gibi.
Rönesans O'nun 15. yaş günü gibi.
Avrupa kendini bir mücadeleye zorladı.
Hayatın en önemli konularını deneme ve yaşama zamanı.
- Bunu binbaşı mı ayarladı? - Evet.
- Rönesans... - Rönesans.
Dur!
Dur, hırsız! Durdurun onu!
Durdurun onu!
- Shakespeare'i duydun mu? - Oyunlar yazdı. Bu o mu?
Hamlet'in provasını yapıyorlar. William Shakespeare...
Hamlet'i, Romeo ve Juliet'i, Macbeth'i, On ikinci Gece'yi hepsini o yazdı.
İste orada! Durdurun, hırsız!
- Nereye gitti? - Kim?
Cüzdanımı çalan hırsız.
- O Polonyalı. - Sen de Polonya Dili konuşabilir misin?
Hayır, ama...
Bu Mikolaj Kopernik.
Dünya'nın Güneş'in çevresinde döndüğünü iddia etti.
- Öyle değil mi? - Rönesans’tan önce...
...Dünya evrenin merkezi sayılırdı.
Papazlar bu inancın devam etmesi konusunda ısrar etti.
Kilise asla yanılmaz.
Bu yeni fikirlerin insanların Tanrı görüşünü değiştireceğinden endişe ettiler.
- Ama bu gerçek. - Kilise bu öğretileri yasakladı.
Kopernik'in teorilerinin kabul edilmesi 300 yıl sürdü.
- 300 yıl mı? Onu uyarmalıyız. - Bunu yapamayız.
Geçmiş çoktan yazıldı.
İşte burada. Leonardo da Vinci.
Sanat, bilim... Hepsiyle uğraştı.
O bir mimar, matematikçi ve mühendisti.
- Onun gülüşü hakkında bir şeyler var. - Adı...
Mona Lisa.
Bu Mikelanjelo, da Vinci'nin en iyi rakibi.
Ne zaman oymayı bırakacağını nereden biliyor?
Eriştiğimde dururum... Onu hissederim.
Bu sensin, Sophie.
Johannes Gutenberg...
...basım işlemini henüz keşfetti.
Bu Gutenberg, Sophie.
Gutenberg'den önce, bütün kitaplar elle yazılırdı.
Matbaa harflerini, düzenlenebilir metal harfleri o icat etti.
Basım işlemi fikirlerin yayılmasına yardım etti, insanlar daha çok okumaya başladı.
Ve artık kilise bilgide tekel değildi.
- Francis Bacon'un dediği gibi... - Bilgi güçtür.
Bunu 250 yıl önce söyledin.
Neden cüzdanımı aldın? Param önümüzdeki 400 yıl bir işine yaramayacak.
Bak, tarihteki ilk bankalardan biri.
Banca Popolare... İnsanların bankası.
Eğer paranı buraya yatırırsan, daha fazla ilgi görürsün.
- Sen de kimsin? - Dolores Carmencita ponce Leon.
Sophie, bu... Carmencita.
Alberto? Merhaba...
Coca-Cola.
Coca-Cola!
- Sanırım ben çay alacağım. - Çay...
Vasco da Gama'nın torunu gemisini boşaltıyor.
Git bir bak, çok heyecanlı.
İlk çay yüklü gemi Avrupa'ya Hindistan'dan henüz ulaştı.
Carmencita, düşünüyordum da biz...
Merhaba.
- Uzaklardan bir misafir misin? - Evet, haklısın.
- Ben Giovanni. - Georg?
Ve sen de?
- Nerelerdeydin? - Giovanni ve ben...
Gitmeliyiz, Spinotti duvardaki deliği dolduruyor.
- Rönesans mükemmel bir dönemdi. - Garipti...
Bu senin değil mi?
Onu kaybetmiştin, değil mi?
- Teşekkürler, baba. - Bana "baba" dedin, Hilde.
- Ben Hilde miyim? - Ya da bu mümkün mü...
...Senin Hilde olman?
Bunun anlamı biz yok muyuz demek? Gerçek değiliz mi demek?
Cevap ver, Alberto!
Hayal gücü ve gerçeklik arasında büyük bir fark var, biliyorsun.
Shahespeare'le, Gutenberg'le, Kopernik'le ve Mikelanjelo'yla tanıştım.
Merhaba, Giovanni.
Her neyse...
Müfredatımızın içerdikleri bunlar. Yine de...
Sophie, bütün bu fikirlerin nereden geliyor?
- Felsefe çalışıyor. - Anlıyorum.
Bilgi güçtür.
Georg...
- Francis Bacon. - Bunu kim söyledi?
Francis Bacon.
Hoş bir çocuk.
- Georg, tabii ki! - Biraz tatlı.
- Onu partine davet edecek misin? - Evet.
- Ve arkadaşlarını da. - Kurt ve Tullen Johnsen mi, neden?
Annem ve Alberto sadece yaşlı arkadaşlar olarak kalmasın diye.
Jorunn... Var olduğumuzu düşünüyor musun?
Merhaba?
- Alberto kaç yaşında? - 50.
Tanrım, Kendine bir erkek arkadaş bulduğunu sanıyordum.
- 50 yaşında mı? - Sana sadece arkadaşım olduğunu söyledim.
Biz gerçekte var değiliz. Bunu biliyorsun, değil mi?
Sanırım sadece hikayedeki karakterler, ya da öyle bir şeyiz.
Yine de Alberto'yu partine çağırabilirsin.
- Sorun ne, tatlım? - Ya bu doğruysa?
Eğer biz yoksak? Ya sadece hikayedeki karakterlersek?
Scentio ergo sum... Bunun anlamını biliyor musun?
Hissediyorum, Bu nedenle benim.
Scentio, ergo sum?
Bunu biliyor muydun?
Hilde de gözlük takıyor.
Tamam... Telefon çalıyor, belki Ivar'dır.
Hilde Maller Knag...
- Felsefe saçmalıkları nasıl gidiyor? - Emin değilim.
Merhaba, Knag! Yine mi yazıyorsun? Sevaldsen ve ben atış poligonuna gidiyoruz.
- Bize katılmak ister misin? - Hayır, şuan olmaz, Berg.
Gidelim, Sevaldsen.
Ben kimim? Gerçekten var mıyım?
Evet... ya da hayır.
Değişebilir.
Alberto, Hiç korktun mu?
- Bana cevap ver, Alberto! Korktun mu? - Baya zaman önce.
Rus bir beyin cerrahı vardı...
O ve bir Rus astronot dini tartışıyorlardı.
Evet, korkuyu hissedebilirim.
Neyse, bu beyin cerrahı... Cerrah Hıristiyan’dı...
...astronot değildi, ve dedi, Uzun süre uzayda bulundum...
...ama hiçbir zaman Tanrı'nın ya da meleklerin gözlerini üzerimde görmedim.
Ve beyin cerrahı cevap verdi,
Bir çok bilgili insanın beynine operasyon yaptım...
...ama henüz bir düşünce göremedim.
Decartes 17. yüzyılda yaşadı. Düşünceler hakkında bir şeyler söyledi.
Nerede olabilir? İşte burada, Anatomik Atlas.
Decartes dedi ki, Cogito ergo sum.
Cogito ergo sum.
Düşünüyorum, öyleyse varım.
- Bunu nasıl bildin? - Bu Latince.
- Benim bir ruhum var mı? - Kitaba bir göz atalım.
Bir bakalım...
- Ruhumuz nerede? - Burada, sanırım...
Ya da burada.
Decartes, madde ve cisim ya da beden ve ruh...
...arasında farklı bir sınır çizgisi olduğunu ortaya attı.
- Lütfen bir elma al. - Teşekkürler.
Hemen onu bana fırlat!
- Bunu bedenin mi yoksa ruhun mu fırlattı? - Ben fırlattım.
Bu konu Decartes'ın kafasında büyük bir yer kapladı.
Beden ve ruh arasında bir bağlantı olması gerektiğini hissediyordu.
Mekanik işlemler gibi bir etkileşim.
- Daha fazla açıklayabilir misin? - Decartes nedenleri vurgular.
İnsanların her şeyi sorgulamasını ister.
- Var olduğundan bir şüphesi yoktu. - Ama senin var.
- Ama düşünüyorsam, varım. - Kesinlikle!
Decartes... Hayır, buraya gel.
Vücut ve ruhun birbirinden bağımsız çalıştığını anladı.
Vücut donanım gibi, ruh yazılım gibi.
Ama bir bilgisayarın ruhu yoktu tabii ki.
Devam et!
- Adın ne? - Hilde Maller Knag kim?
Lillesand. Tamamen aynı yaşta...
Sophie Amundsen'le, 3 Kloverveien.
Hilde'nin babası kim?
No...
- Hilde'nin babası kim? - Merhaba, Sophie.
- Ben Binbaşı Albert Knag. - Bu Binbaşı!
- Binbaşı! - Bizimle konuşuyor.
Yazar...
Ne kadar zamanımız var?
Cevabı biliyorsun... Hikaye bitene kadar.
Hikaye bitene kadar.
Bizim hakkımızda yazmaya devam ettiği sürece, hayatta kalacağız.
Hikaye bitene kadar.
George Berkeley...
İrlandalı bir piskopostu.
1685 ile 1753 tarihleri arası yaşadı. O buradaydı, Sophie.
Maddelerin gerçek olmadığını mı anlatmıştı? Bizim gerçek olmadığımızı?
Söylenebilecek kelime algılayabilmektir.
Şeyler anca hissedilir ya da algılanırsa vardır.
- Lord'un gücü mü? - Berkeley bir piskopostu.
O ve Thomas Aquinas felsefe ve inancın birbirileriyle iç içe olduğunu hissetti.
Zaman ve yer algılamamız...
...sadece aklımızda olan bir şeydir.
- Yani bizim bir haftamız... - Binbaşı için farklı olabilir.
- Binbaşı bir çeşit Tanrı mı? - Bir tür...
- Hilde kim? - O bir melek.
O Tanrı'nın dönüştüğü şey, ve Binbaşı Tanrı.
- Ama tekrar, belki de değildir... - Ne?
Decartes'ın iddiasına göre insanoğlu kusursuz oluşumu algılayabilir...
...ve hiç bir insan kusursuz değildir.
Tanrı fikri başka bir kaynaktan geliyor olmalı.
Binbaşı kusursuz olmadığından beri...
...mutlaka daha yüksek bir güç tarafından yönetiliyor olmalı.
Binbaşı Tanrı değil.
Merhaba, Knag. Yazmaya biraz ara mı verdin?
Berg.. Bunu benim için yollar mısın?
- Hilde Maller Knag. - Benim kızım.
Mutlu yıllar sana, mutlu yıllar sana...
- 15... İnanması çok güç. - Bunun hakkında şüphen mi var?
Şüphe mi?
Tabii ki yok. Hem de hiç.
Görüyorsun, bazı filozoflar Her şeyi sorgularlar.
- 15 yıl, düşünsene! - Tempus fugit.
Evet, zaman akıp gidiyor.
Latince bir şeyler hatırlıyorsun.
- Neden bıraktın? - Ne işime yarar ki?
- Hediyeyi buldum, anladım. - Sophie'nin Dünyası...
Sadece benim için bir kitap yazıyor.
Ben bir şey görmüyorum.
Neden var olduğumuzu biliyor musun? Biz Binbaşının kızına hazırladığı...
...bir doğum günü hediyesiyiz. Mutlu yıllar!
- Kaçmak zorunda olmamızın nedeni bu. - Sophie!
Ne söyleyeceğimizi ve yapacağımızı Binbaşı kontrol ediyor. Faydası olmaz.
- Kitabın ne kadarı kaldı? - Nerede kalmıştık?
Berkeley...
Aklın maddeden üstün olduğuna inanan insan.
Dayanmalısın, Alberto.
Binbaşıyı kandırmalıyız.
Hayır, hayır, hayır... İşe yaramayacak.
Sen dayandıkça, biz var olacağız.
Berkeley'in ölümünden bir kaç yıl sonra...
...1789'da Fransız İhtilali oldu.
Halk kral ve üst tabakaya karşı başkaldırdı.
Baskıdan kurtulmak ve özgürlük için mücadele ettiler.
Fransız İhtilali bu mu?
Bazı insanlar bedelini başkalarının ödediği dokunulmazlıklar kazandı.
İnsanlar hayattaki sosyal durumlarına göre farklı muameleler gördü.
Bu toplumu sınıflandırmaktı, bizim bildiğimiz eşitlik yoktu.
- Nasıl işliyordu? - En üstte kilise vardı.
Daha sonra asiller geliyordu, ve onların ayrıcalıkları vardı.
Bu da kimdi? Onu tanıyor musun?
Vergi vermezlerdi, toprağını sürenlerin ise çok az hakkı vardı.
Mücadele ettiler, onların baskısından kurtuldular ve ayrıcalıkları kaldırdılar.
Kral artık mutlak hükümdar olmayacaktı.
- Bunun anlamı ne? - Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik.
- Bu felsefe değil. - Her şey felsefedir.
Dünya'daki meyveler herkese aittir...
Ama Dünya kimseye ait değildir.
- Bunu kim söyledi? - Rousseau.
İnsanların belirli doğal haklara sahip olmasına inanırdı.
- İnsan hakları... - Evet, ve insanlar da böyle düşünüyordu.
Sadece bir fikir yüzünden tarih değişti.
- Bu Rousseau mu? - Hayır, Robespierre.
İhtilalin lideri ve bir Rousseau hayranı.
- Filozoflar yanlış tanıtıldı. - Neler oluyor?
Demokratik metotların yerine, şiddet ve terör kullanıldı.
Robespierre sözüm ona düşmanlarını ölüme mahkum etti.
- Bu düşmanlar kimlerdi? - Şuradaki kadını gördün mü?
O Olympe de Gouges. Şiddet kullandığı söyleniyor.
- Bunu yapmalarının nedeni... - Çok insan idam edildi.
İhtilali tehdit ettikleri söylendi. Ne kader ama!
1791'de Olympe de Gouges kadın hakları üzerine...
...bir açıklayıcı bir yazı yaşmıştı.
Ama bu insanlar kadınları ve erkekleri desteklediler.
Cinsiyet ayrımcılığını kaldırmak istediğini halka duyuran ilk kadındı.
Bir kadının giyotin ile idam edilmesi doğruysa...
...herkesin içinde konuşması da doğrudur yazdı.
Ama bu konuşmayı asla yapamadı...
Binbaşı Knag...
Telefonunuz tamir edildi.
Wisnes, Sevaldsen ve ben atış poligonuna gidiyoruz.
- Bizimle gelmek ister misin? - Hayır, teşekkürler. Biraz yoğunum.
Yoğun musun? Evet, bunu görebiliyorum.
- Çocuğun var mı, Berg? - Hayır, ben dertsiz bekârım.
- Ne hakkında yazıyorsun, Patron? - Fransız İhtilali.
- Ve burada olma nedenimiz. - Haklısın...
Anladım...
Bize katıl! Bütün ekip orada olacak.
Binbaşı?
Ben bakarım!
Merhaba, ben Hilde. Merhaba?
- Hilde dedin... - Öyle mi dedim?
- Dil sürçmesi oldu, sanırım. - Neredeydin?
Hayır!
Haziran, 1945...
24 Ekimde Birleşmiş Milletler kuruldu.
Barış, eşitlik ve kardeşlik ilkesi tüm ülkeleri BM'e...
...çabalamak için bir araya getirecekti.
Fransız İhtilali diktatör bir adam...
- ...ve kadın! - Ne dedin?
- Ve kadın. - Sophie...
Fransız İhtilali'nin çoğu erkek esaslıdır.
- Olympe de Gouges. - Olympe de?
Olympe de Gouges.
- Onun kafası kesildi. - Yerimi devralmak ister misin?
- 1791'de. - 1791?
Ben Tarih Bölümü'nün başıyım...
Eğer haberiniz yoksa...
Burada öğretmen benim. Sen 15 yaşında...
Sana çeneni kapamanı söylüyor, Sophie.
Öğretmenden fazlasını bildiğini zannetmemelisin.
- Sana sahneyi kim verdi, Jorunn? - Konuşma özgürlüğü...
Fransız İhtilali'nin ana teması da bu değil mi zaten?
- Bence bitirmesine izin vermelisiniz! - Sende, Georg?
Otur!
Sinirlenmeye... Başlıyorum...
...sınıfın her şeye burnunu sokmakta ısrar etmesine.
- Lütfen! - Olympe de Gouges.
1791'de bir kadın hakları beyannamesi yazdı.
Kadınlara siyasetin yasaklanmasına neden olan şey.
Görüşürüz.
Fransız İhtilalini anladım. Zavally Olympe de Gouges!
Bir kadın hakları beyannamesi yüzünden kafası kesildi.
Aslında, dahası da var çünkü o Robespierre'i eleştirdi.
Ve XVI. Louis'i savundu ki bu akıllıca bir hareket değildi.
- Neyi kastettiğini söyleyemez misin? - Evet.
Ama bazen sessiz ve hayatta kalmak iyidir. Sokrates'i hatırla.
Baba...
Sophie'ye üzülüyorum, kafası çok karıştı.
Tatlım, o sadece... Biliyorsun...
Üzgünüm, gitmem gerek.
- Kendine dikkat et. - Sende dikkat et, canım.
Kitap bitmedikçe gitmemize izin vermeyecek.
- Onun dikkatini dağıtmalıyız. - Nasıl?
Biz...
- Gel, işe yarayacak! - Hayır, Sophie...
- Gel, sadece gel! - Çok soğuk.
Sana diyorum...
Bunu yapmayacağım!
Bu çok saçma! Nereden...
İşe yaradı, Alberto!
İtalyanca'da " merhaba " demek.
- İçeri gel. - Jacobsen kafayı yedi.
Neden kırmızı gözlük takıyorsun?
- Kim bu kızıl kadın? - Merhaba, Tullen.
- Tanıdık geliyor. - Biraz meşgulüm, seni sonra arayayım mı?
Her şeyi alışık olmadığın biçimde görüyorsun, her şey kırmızı.
Gözlük senin gerçeklik algılamanı değiştiriyor.
Etrafındakileri görebiliyorsun.
Ama gözlükler senin algılamanı etkiliyor, Dünya kırmızı değil ki.
- Bu felsefe mi? - Immanuel Kant.
- Güzel... Felsefe güzelmiş. - Haklısın.
Kant'ın dediğine göre sadece kendi algılarına güvenebilirsin.
Bir objeyle birinin algılaması arasında fark vardır.
Yani, ben asla annemin ne renk olduğunu bilemeyeceğim.
Hiçbir objenin doğru yapısını bilemeyeceksin.
- Gözlüksüz bile mi? - Hayır.
Güzel...
Ziyaretçin var... Bu Georg.
Acaba ne isteyecek?
Merhaba size...
- Sana bunu vermek istedim. - Teşekkürler.
- Acemiler için Felsefe. - Teşekkürler, Giovanni.
- Bana neden Giovanni diyorsun? - Bana bir çocuğu hatırlatıyor.
Rönesans'tan...
Vasco da Gama'nın torunuydu ve Uzak Doğu'ya seyahat etti.
Bu şakayı bana o söyledi. Siz ikiz olabilirsiniz.
Chuang adında Çinli bir adam kelebek olduğunu hayal etti.
Kelebek asla Chuang'ı duymadı ve hayatından memnundu.
Sonra, kelebek olma hayali kuran Chuang'mı olduğunu,
...yoksa Chuang olma hayali kuran kelebek mi olduğunu bilemedi.
- Bunu nereden duydun? - Bilmiyorum, sadece aklımda.
- İçeri gelmek ister misin? - Evet. Yani...
Belki başka zaman.
- Şimdi gitmeliyim. Görüşürüz! - Evet, görüşürüz.
Hoşça kal!
Tanrı öldü.
En azından Friedrich Nietzche'ye göre.
Karışık toplumumuzda tutunacak hiçbir şeyimiz yok.
Nietzche'ye göre tüm değerleri yeniden hesaplamalıyız.
Yani güçlü zayıfı ezmemeli.
- Biz zayıfız, var bile değiliz. - Bu durumda başka seçeneğimiz yok.
Saçmalık, herkesin seçeneği vardır!
Her bir birey hayatını kendisi seçmelidir.
Bunlar bizim var olduğumuzun göstergesidir.
Seçim senin, Sophie.
Senin kararın.
- İşte. Bu kimdi? - Soren Kierkegaard, bir Danimarkalı.
Saat ikide.
- Neredeyiz? - Almanya.
Dinle. Mozart'ın Don Giovanni operasından bir şarkı.
- Romantizm dönemi. - Romantizm?
Birer deha olan sanatçılar ve doğayla dolu bir dönem.
Mozart daha çocukken mükemmel senfoni yazabiliyordu.
Sophie, Bu Goethe!
Bir yazar. Avrupa'da Shakespeare'den sonra gelen en iyi şairdi.
- Nereye gidiyor? - Odasına, yazmaya.
Genç Werther'in acıları. Tüm nesli etkileyecek.
- İnsanlar intihar eder. - Bir kitaptan mı?
Kitaplar güçlü müdür?
Tez, antitez ve sentez. Bu Hegel.
Düşüncelerimiz diyalektiktir.
Düşüncelerimize eski düşünceler neden olur, takip edebiliyor musun?
Düşüncelerimiz terstir, bu nedenle gerilime neden olur.
Aynı ben kaçalım dediğimde yapamayız demen gibi.
- Demek istediğin bu mu? - Bir çeşit.
Ama üçüncü bir düşünce diğer ikisini kombine ediyor.
Haydi şu üçüncü düşünceye gidelim.
Tabii...
Georg? Üçüncü düşünce...
Destekleyici karakter kullanabiliriz...
Binbaşı'yı kandırmak için destekleyici karakter kullanabiliriz.
Ve ben hangisi olduğunu biliyorum.
Karanlık resimler...
Mağara adamları...
Girebilirsin.
Televizyon izlemek ister misin?
Gelmiyor musun? Gösteri çoktan başladı.
Okumayı tercih ederim.
Beraber izleriz diye düşünmüştüm.
- Ama onlar çok sıkıcı. - Ne demek istiyorsun?
Televizyon programları, anne. Her zaman ne olacağını bilirsin.
Bu sadece bir gölge oyunu.
Bir gölge oyunu mu?
- Bir gölge oyunu mu? - Evet, mağara benzetmesi.
- Biraz yorgun görünüyorsun. - Evet, olabilir...
- Sanırım biraz uzanacağım. - Bence de iyi fikir.
Benimle daha sonra konuşmaya gelirsin.
Kimse...
...bilemez...
Sevgili Hilde, seni görmeyi dört gözle bekliyorum.
Kitabın son kısmını yanımda getireceğim.
Son kısmı mı?
Neredeyse bitti. Sevgiler, baban.
Yaz ortasında bir gece varmayı umuyorum...
Yaz ortasında bir gece!
Orada kimse var mı? Merhaba?
- Nerelisin? Ben Mischa. - Benim adım Sophie.
- Gürcistan'dan mısın? - Sibirya'danım, yoldaş.
- Neden Gürcistan'dan olduğumu düşündünüz? - Yoldaş demekten vazgeç.
- Bana bir arkadaşımı anımsattın. - Gürcistan'dan mı, yoldaş?
- Hala "yoldaş" diyorsun. - Çünkü tüm insanlar eşittir.
- Neden devrim oldu? - Çünkü insanlar çok aç.
Üst tabaka her şeyi sahiplendi. İnsanlar ezildi.
Lenin der ki, insanlara ekmek, çiftçilere toprak,
...ülkeye barış ve Sovyetlere güç.
- Sen çok cesursun! - Hayır.
Korkuyorum, eğer bir şey yapmazsak, öleceğiz.
Hegel'in diyalektik teorisi Marksizm'in temel taşı.
Şaka mı yapıyorsun?
Gitmeliyim, Sophie.
İşte! Kanepede uyuyakaldım.
- Sen neredeydin? - Tavan arasında...
Orada ne yapıyordun?
Rus İhtilali'ne katılmıştım.
Yani, Rusya'ya gezmeye mi gittin?
Kirlenmişsin... Neden acaba, bu barut!
Orada ne yaptın? Komünist Beyannamesi...
Umarım Ivar eve gelmekte acele eder.
- İyi yolculuklar, Binbaşı. - Teşekkürler, Berg. Size kolay gelsin.
Sevgili arkadaşım Alberto, artık harekete geçmeliyiz.
Binbaşı son kısmı yarın getiriyor.
Anahtarı bulup Georg'u kandırırsam bizler kenara çekilebiliriz.
Tüm yapman gereken nutuk çekmek.
Beni yüzüstü bırakmayacağına söz ver.
Adım Freud, Sigmud Freud.
Kanepe... Kanepe!
Tanrım... Lütfen kanepeye uzan.
Çocukluğun hakkında konuşalım.
Hissettiklerini duymak istiyorum. Devam et, uzan.
Son zamanlarda çok karışık duygular içindeyim.
Hipnoz ile ilgili bir şey duydun mu?
Rahat mısın?
- Psikanaliz hakkında bir şey duydun mu? - Hayır..
Psikanaliz...
Psikanaliz kafasında sorunları olan insanları...
...geliştirmek amacıyla kullanılan bir metottur.
- Ama benim sorunlarım yok. - Sorun da bu olabilir.
Ama Psikanaliz aynı zamanda insan zihnini...
...açıklamakta da kullanılır.
- Tabii ki sıradan insanlarda. - Ben sıradan değilim.
Bu yüzden sana yardım edecek doğru insan benim.
- Beni hipnotize mi edeceksin? - Denediğin her şey...
...bilinçaltında depolanır.
- Sen sıradan bir kız değilsin. - Eğer sadece sen bileceksen...
- Yani bir sorunun var, değil mi? - Evet, var.
Ve zaman akıp gidiyor. Ben bir hikayede akıp gidiyorum.
Bu çok zor, yazar bakmadığı zaman ayrılmak zorundasın.
- Onun keşfetmen gereken... - Bilinçsiz zihni.
- Dikkatini dağıt. - Tabii ki... Freud.
Partide görüşürüz.
- Şerefe! Ne kadar güzel bir parti. - Mutlu yıllar, Sophie.
- Nice senelere. - Teşekkürler, yoldaş.
- Bunları kulübenin oradan topladım. - Çok güzeller!
Sevgili arkadaşlar, Sophie'nin 15. yaş günü partisine hoş geldiniz.
Sen artık yeteri kadar büyük bir kızsın. Ivar ve benim ilk buluşmamızı hatır...
- Tempus fugit. - Haklısın... Tempus fugit.
Bugün, Sophie büyük düşünürler tarafından etkilendiği...
...için felsefi bir bahçe partisi veriyoruz.
Bu nedenle Bay Antonio'ya Hoş geldiniz demek istiyorum.
- Alberto. - Evet, Alberto, Kusura bakmayın.
O Sophie'nin bir arkadaşı, aynı zamanda bir filozof.
- Memnun oldum, Bayan Amundsen. - Lütfen, Britt deyin.
- Ben Tullen. - O ve ben...
Kızınızı bana ödünç vermenize bir teşekkür yolu olarak...
...kısa bir konuşma yapmak istiyorum. Sophie ve ben...
- Merhaba, sevimli Jorunn. - O bizim...
- Ve sen de Jorgen olmalısın. - Adımı nasıl bildin?
Alberto her şeyi bilir. Bu Georg.
Ciao, Giovanni.
- Giovanni mi? - Georg... Pardon.
Son zamanlarda, Sophie ve ben...
...baştan sona bir felsefe çalışmasına giriştik.
Eski Yunan'dan modern zamanlara kadar öğrendik.
Kesinlikle Binbaşı'nın...
...bilinçaltı hafızasının derinliklerindeki hayal gücünün...
...bir ürünü olduğumuzu keşfettik.
Adı Albert Knag.
Ve kızına yazdığı bir kitapta bizim hikayemizi anlatıyor.
Onun 15. Yaş günü aynı zamanda ayın 15'inde.
Bu yüzden kitap aynı zamanda kızı Hilde'ye bir doğum günü hediyesi.
- Johnsen'in arabasını al. - Biz sadece eğlenceyiz.
- Aptal mısın? - Bu bir ölüm kalım meselesi.
Biz gerçek değiliz. Aslında yokuz.
- Gerçek değil miyiz? Neredeyse 40 oldum. - Bizler yaşamıyoruz!
Biz felsefe dersleri için yapılmış bir kurgudan başka bir şey değiliz.
Ama bu kendimizi eğlendiremeyeceğimiz anlamına gelmiyor.
Yiyin, için ve neşelenin! Dinlediğiniz için teşekkürler.
- Tullen! - Seni geri zekalı!
- Şimdi ya da asla! - Son sayfaya geldik...
Tehlikeli olabilir.
Hayır, bu çok tehlikeli!
- Hayır, Sophie! - Devam et, Alberto!
Bak!
Her şey tersine döndü...
Hepsini daha önce gördük, sadece sıra tersine döndü.
Gel!
Neredeyiz?
Hilde? Beyaz masa örtüsünü gördün mü?
Aşağıda, ütü masasında.
Anladım...
Bu...
Bu aynadan gördüğüm oda. Hilde'nin odası.
Bjerkely... Bjerkely'deyiz.
Nerede olabilir?
Hilde...
Varoluşçuluk?
Kierkegaard'ın felsefesinin ana düşüncesi "varoluş".
Bitkiler ve hayvanlar yaşadığı sürece, sadece "varlık" demek değil.
Jean-Paul Sartre, bir diğer varoluşçu...
Var olduğunun farkında olan tek varlığın insan olduğunu iddia etti.
İnsanların kendileri için, diğer objelerinde insanlar için olduğunu söyledi.
- İlginç, değil mi? - Bunu kim söyledi?
Telefon çalıyor.
Bağlantı kurmamız imkansız mı?
"İmkansız" kelimesinin filozofun sözlüğünde yeri yoktur.
Anne, Babam burada!
Albert!
- Seni güç belâ tanıyabildim. - Sen tamamen masalcısın.
Ve sen de tam bir kadınsın.
Baba evde, her şey normale döndü.
Bu benim kocam değil mi?
O sadece sıradan bir adam. Tanrısal biri olacağını düşünmüştüm.
Ama bizi yaratmak için yeterli hayal gücü var.
- Nereye gidiyorsun? - Nasıl bittiğini öğrenmem gerek.
Biz felsefe dersleri için yapılmış bir kurgudan başka bir şey değiliz.
Ama bu kendimizi eğlendiremeyeceğimiz anlamına gelmiyor.
Yiyin, için ve neşelenin! Dinlediğiniz için teşekkürler.
Son.
Son mu?
Ama böyle bitemez!
- Georg ve araba hakkında bir şey yok... - Yani kaçtık.
Şaşırtıcı...
- Orada hayat var mı? - Kimse emin olamaz.
Evren uçsuz bucaksız, anca ışık yıllarıyla ölçülebilir.
Bir ışık yılı yaklaşık on trilyon kilometredir.
On trilyon kilometre.
On trilyon kilometre...
15 milyar yıl önce...
...evrenin ısısı küçük bir alana dolmuştu.
Ve bu bir patlamaya neden oldu.
Atomlar ortaya çıktı ve molekülleri oluşturdu.
Ve güneş oluştu, sonrasında...
...gezegenler, bizim üzerinde durduğumuz gibi.
Bu Büyük Patlama'ydı.
- Çok büyük olmalı! - Elbette büyük...
Burada birileri var gibi hissediyorum.
Belki Sophie ve Alberto'dur, ne düşünüyorsun?
- Bir şeyler hissettim. - Etkileyici!
Neden gelmiyorsunuz? Çok geç oldu.
Tamam...
Tam olarak yıllar önce ne patladı? Nereden geldi?
- Bu büyük bir soru. - Sophie'de aynısını sordu.
Ama Sokrates bu sorunun cevaptan daha önemli olduğunu söyledi.
Ve onun dünyası benim tarafımdan yaratıldı.
Onların hikayesinde tanıştığımız tüm karakterler yazıldı.
- Evet, onlar sonsuz bir hayata sahip. - Doğru, biz de öyle.
Geri dönersek ne olacağını merak ediyorum.
- Hişşt! Duydun mu? - Ne?
Müzik...
Yukarıdan geliyor.
Buradayız...
- Geri dönmek nasıl bir duydu? - Harika.
Ama ben Hilde ve babasını düşünüyordum.
Onlardan daha uzun yaşayacağız. Onlar sadece insan, sonucunda.
Biz oradayken...
Biz fikirleriz, Alberto. Sonsuz formdayız.
- Sonsuza kadar yaşayacağız. - Fikirler... Plato!
Sen gerçek bir filozof oldun Sophie!
Kibrit ister misin, Sophie?