Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri: Ferhat Işık Gözden geçirme: İsmail Hakkı AYDIN
Bu benim büyükbabam
ve bu benim oğlum
Ben küçük bir çocukken
büyükbabam bana tahta ile çalışmayı öğretti
ve bana şunu da öğretti ki
eğer bir ağacı bir şeye dönüştürmek için kesersen
o şeyi yapabileceğin en güzel şekilde yaparak
o ağacın hayatını onurlandır
Benim küçük oğlum bana hatırlattı ki
dünyadaki tüm teknoloji ve tüm oyuncaklar için
bazen sadece küçük bir tahta parçası için dahi
eğer onu uzun şekilde istiflersen
aslında oldukça ilham verici bir şey ortaya çıkar.
Bunlar benim binalarım.
Vancouver ve New York'taki ofisimizin dışında
dünyanın her tarafında inşa ediyorum.
Ve biz nerede olduğumuza bağlı olarak değişik boyutlarda
değişik şekillerde ve değişik malzemelerden binalar inşa ediyoruz
Fakat tahta benim en sevdiğim malzeme
ve size tahta hakkındaki hikayeyi anlatacağım.
Tahtayı sevme sebebimin bir kısmı tahtadan binalarımdan
birine insanlar girdiğinde her seferinde
onların tamamen farklı tepki verdiklerini fark ediyor olmam.
Hiçbir zaman birinin binalarımdan birine girip
çelik ya da betondan bir kolona sarıldığını görmedim
fakat tahta bir binada bunun olduğunu gerçekten gördüm.
Gerçekten insanların tahtaya nasıl dokunduğunu gördüm
ve sanırım bunun bir sebebi var.
Tıpkı kar taneleri gibi dünyanın hiçbir yerinde
iki tahta parçası birbirinin aynısı olamaz.
Bu muhteşem bir şey.
Tahtanın binalarımıza Doğa Ananın
parmak izlerini bıraktığını düşünmeyi seviyorum.
Doğa Ananın parmak izleri sayesinde
binalarımız inşa edilmiş ortamda bizi doğaya bağlıyor.
Şu anda Vancouver'da 33 kat yüksekliğe kadar büyüyen
bir ormanın yakınında yaşıyorum.
California'da kıyıya doğru inişte sekoya ormanı
40 kat yüksekliğe kadar büyüyor.
Fakat tahtadan yapılan binaları düşündüğümüzde
dünyanın çoğu yerinde sadece 4 kat yükseklikte oluyorlar.
İmar kanunları bile inşa etme olanağımızı
dört kaz yükseklikten daha uzun olacak şekilde kısıtlıyor
ve bu durum burada ABD'de de geçerli.
Şimdi bazı istisnalar bulunuyor
fakat bazı istisnaların olması gerekiyor
ve umuyorum işler ileride değişecek.
ve böyle düşünmemin sebebi şu ki
bugün yarımız şehirlerde yaşıyor
ve bu sayı yüzde 75'e yükselecek.
Şehirler ve yoğunluk binalarımızın büyük olmaya
devam edeceği anlamına geliyor,
ve bence şehirlerde tahtanın da oynayacağı bir rol bulunuyor.
Ve böyle düşünüyorum çünkü bugün dünyada
üç milyar insan önümüzdeki 20 yıl içinde
yeni bir eve ihtiyaç duyacak.
Bu dünyanın yüzde 40'ı önümüzdeki 20 yıl içinde kendileri için
yeni bir bina inşa edilmesine ihtiyaç duyacak demektir.
Şimdi, bugün şehirlerde yaşayan her üç insandan biri
aslında bir gecekonduda yaşıyor.
Bu dünyada bir milyar insan gecekonduda yaşıyor demektir.
Dünyada yüz milyon insan evsiz.
İnşa etme konusunda mimarlar için
ve toplum için meydan okumanın boyutu
bu insanları ev sahibi yapacak bir çözümün bulunmasıdır.
Fakat meydan okuma şu ki, biz şehirlere taşındıkça
şehirler şu iki malzemeden inşa ediliyor
çelik ve beton, ve bunlar harika malzemeler.
bunlar geçen yüzyılın malzemeleri.
Fakat bunlar aynı zamanda işlenmeleri sırasında oldukça
yüksek enerji ve sera gazı salınımı ortaya çıkaran malzemeler
İnsanoğlunun sera gazı salınımının yüzde üçünü
çelik oluşturuyor
ve betonun oranı yüzde beşin üzerinde.
Yani bir düşünürseniz bugün sera gazlarına
katkımızın yüzde sekizi
yalnızca bu iki malzemeden geliyor.
bunun hakkında fazla düşünmüyoruz ve ne yazık ki
bence aslında binalarımız hakkında bile
yapmamız gerektiği kadar düşünmüyoruz.
Bu ABD'nin sera gazına etkisi ile ilgili bir istatistik.
Sera gazı salınımımızın neredeyse yarısı inşaat endüstrimiz ile ilgili
ve eğer enerjiye bakacak olursak, orada da durum aynı.
Taşımanın listede yaklaşık olarak ikinci sırada olduğunu fark edeceksiniz
fakat bu bizim hakkında en fazla duyduğumuz muhabbet.
ve bunun çoğu enerji ile ilgili olsa da
aynı zamanda karbon ile de ilgili.
benim gördüğüm kadarıyla sorun, nihayetinde
bu sorunu nasıl çözeceğimiz hakkındaki uyuşmazlık
bir eve ihtiyacı olan üç milyar insana nasıl hizmet edileceği
ve iklim değişikliği gerçekleşmek üzere olan ya da zaten gerçekleşen
bir kafa kafaya çarpışma.
Bu meydan okuma yeni yollardan düşünmeye başlamamız gerektiği anlamına geliyor
ve bence tahta bu çözümün bir parçası olacak,
ve ben size neden öyle olduğunun hikayesini anlatacağım.
Bir mimar olarak tahta zaten
güneş enerjisiyle büyümüş olan büyük ve
inşaatta kullanabileceğim tek malzeme.
Ormanda bir ağaç büyüdüğünde ve oksijen yaydığında
ve karbondioksit emdiğinde
ve öldüğünde ve ormanın zeminine düştüğünde
karbondioksidi atmosfere geri verir ya da toprağa aktarır.
Bir orman yangınında yanacak olursa da karbonu
atmosfere geri verecektir.
Fakat eğer o tahtayı alıp binanın içine ya da
bir mobilya parçasına veya tahta bir oyuncağın içine koyarsanız
aslında ağaç karbonu muhafaza etmek için inanılmaz bir kapasiteye sahiptir
ve bize haciz yoluyla katkıda bulunur
Bir metreküp tahta
bir ton karbondioksidi muhafaza edecektir.
Şu anda iklime karşı iki çözüm yolu açık şekilde
salınımları azaltmak ve depolama alanı bulmaktır.
Tahta bu iki şeyi gerçekten yapan benim inşaat
yapabileceğim başlıca inşaat malzemesi.
Yani inanıyorum ki biz Dünyanın bizim besinimizi büyüttüğü
bir etik anlayışına sahibiz
ve bu yüzyılda dünyanın bizim evlerimizi büyütmesi gereken
bir etiğe yönelmemiz gerekiyor.
Şimdi bu oranla şehirleşirken
bunu nasıl yapacağız ve ahşap binalarımızı
sadece dört katlı olarak düşüneceğiz?
Beton ve çeliği azaltmalı ve daha büyümeliyiz
ve bizim üzerinde çalıştığımız şey
30 kat yüksekliğinde ahşaptan yapılmış binalar.
Mühendisliğini Eric Karsh adında benimle birlikte proje
üstünde çalışan bir mühendisle yapıyoruz
ve bu yeni işi bir süredir yapıyoruz çünkü
bizim kullanabileceğimiz yeni ahşap ürünler piyasada bulunuyor
ve biz onları dev kereste paneller olarak adlandırıyoruz.
Bunlar genç ağaçlardan yapılan paneller
kısa boylu ağaçlar, kısa tahta parçaları
birbirine yapıştırılarak dev paneller oluşturuluyor
2,34 metre genişliğinde, 19,5 metre uzunluğunda ve değişik kalınlıklarda.
Bunu en iyi şekilde açıklamak için bulduğum yol şu ki
tahta ile ilgili düşündüğümüzde
hepimiz ikiye dört inşaata alışkınız.
İnsanların erkenden vardıkları sonuç bu.
İkiye dört inşaat bir şekilde çocukken oynadığımız
küçük sekiz noktalı Lego parçalarını andırıyor,
ve o boyutta ikiye dörtlerle legolardan her türde
havalı şeyler yapabilirsiniz.
Fakat çocuk olduğunuz zamanı
ve lego yığınını evinizin bodrum katında gözden geçirdiğinizi
ve o büyük 24 noktalı lego parçasını bulduğunuzu hatırlayın
şöyle düşündünüz,
"Harika, bu muhteşem. Gerçekten büyük bir şey inşa edebilirim,
ve bu şahane olacak"
İşte bu değişim.
Dev kereste paneller işte o 24 noktalı parçalar.
Onla yapabileceklerimizin boyutunu değiştiriyor
ve geliştirdiğimiz şey bizim deyimimizle FFTT
bir Yaratıcı Avam çözümü
inşaatta çok esnek bir sistem inşa etmek için
bu geniş panellerle istediğimiz zaman altı katı aynı anda
yukarıya doğru eğebiliyoruz.
Bu animasyon size binanın çok basit bir şekildenasıl bir araya geldiğini gösteriyor
fakat bu binalar mimarlar ve mühendisler için
şimdi dünyada değişik kültürler için
değişik mimari tarzlar ve karakterlerde
inşaat için hazır bulunuyor.
Güvenli bir şekilde inşaat yapabilmemiz için
bu binaların mühendisliğini , aslında
yüksek bir deprem bölgesinde olan
Vancouver koşullarında işe yarayacak şekilde
30 kat yükseklikte bile yaptık
Şimdi açık şekilde bunu ne zaman söylesem
hatta burada konferansta bile insanlar
"Ciddi misin? Otuz kat? Bu nasıl olabilir?" diyorlar.
Ve çok sayıda gerçekten çok sayıda iyi soru
ve biz raporumuzu ve hakemli raporu bir araya getirirken
cevapları üzerinde uzun zaman harcadığımız
ciddi sorular yöneltildi
Şimdi sadece bunlardan birkaçına odaklanacağım
ve yangınla başlayalım, çünkü sanırım yangın
muhtemelen şu anda hepinizin hakkında düşündüğü ilk şey.
Yeterince uygun.
Ve benim bunu tanımlama yöntemim şöyle.
Eğer size bir kibrit çöpü çıkarmanızı ve yakmanızı
ve bir kütüğe doğru tutmanızı, kütüğü ateşe vermeyi denemenizi söylesem
Bu gerçekleşmez, değil mi? Hepimiz bunu biliyoruz.
Fakat bir ateş yakmak için önce küçük tahta parçalarıyla
başlarsınız ve devam edersiniz
ve sonunda kütüğü de ateşe katabilirsiniz
ve siz kütüğü ateşe kattığınızda tabii ki
kütük yanar fakat yavaş şekilde yanar.
Dev kereste paneller, bizim kullandığımız bu yeni ürün
kütüğe çok benziyor.
onları tutuşturmak çok güç ve tutuştuklarında
hakikaten olağandışı şekilde tahmin edilebilir hızda yanıyorlar
ve biz yangın bilimini tahmin için kullanabilir
ve bu binaları en az beton kadar
ve en az çelik kadar güvenli hale getirebiliriz.
sonraki büyük mesele, ormanların yok olması
dünya genelinde sera gazlarına katkımızın
yüzde on sekizlik bölümü
ormanların yok olmasının sonucudur.
Yapmak istediğimiz en son şey ağaçları kesmek.
Ya da en son yapmak istediğimiz şey yanlış ağaçları kesmek.
Ağaçları düzgün şekilde kesmemize müsaade eden
Sürüdürülebilir ormancılık modelleri bulunuyor,
ve bu ağaçlar bu tip sistemlerde kullanılmak için
uygun olan yegane ağaçlar.
Şimdi bu fikirlerin ormanların yok olması ekonomisini
gerçekten değiştireceğini düşünüyorum.
Ormanların yok olması sorunu olan ülkelerde
orman için daha iyi değer sağlayan
bir yol bulmak
ve insanları çok hızlı büyüme çemberleri aracılığıyla
para kazanmaya teşvik etmek zorundayız.
10, 12, 15 yaşındaki ağaçlar bu ürünleri oluşturuyor
ve bize bu ölçekte inşa etme imkanı tanıyor.
20 katlı bir binayı hesapladık:
Kuzey Amerika'da her 13 dakikada yeteri kadar tahta yetiştiriyor olacağız.
Alacağı süre bu kadar.
Buradaki karbon hikayesi gerçekten iyi bir hikaye.
eğer 20 katlı bir binayı çimento ve betondan inşa etseydik
süreç çimento ve 1,200 ton
karbondioksit üretimi ile sonuçlanırdı.
Eğer bu binayı tahtadan yapsaydık, bu çözümde
3,100 ton hapsetmiş olurduk
4,300 ton net fark oluşurdu.
Bu bir yılda yaklaşık 900 arabanın
trafikten çekilmesine eşdeğer.
Yeniden yeni bir eve ihtiyacı olan
o üç milyar insanı düşünün,
ve belki bu şey azaltıma katkı sağlayıcı olabilir.
Umudum inşa etme yöntemimizde bir devrimin başlangıcında olmamız
Çünkü bu geçtiğimiz yüz ya da daha fazla yılda
bir gökdelen inşa etmek için sunulan ilk yeni yöntem.
Asıl güç olan toplumun bu olasılığı algılayışını
değiştirmek ve bu büyük bir meydan okuma.
Dürüst olarak mühendislik bu işin kolay kısmı.
Ve bunu tanımlama yolum şöyle.
Teknik olarak ilk gökdelen ve gökdelenin tanımı
10 kat yüksekliğinde olmasıydı. inanin ya da inanmayın-
fakat ilk gökdelen Şikago'daki bu binaydı
ve insanlar bu binanın yanından yürümeye korkarlardı.
Fakat inşasının dört yıl ardından
Gustave Eiffel Eyfel Kulesini inşa ediyordu
ve Eyfel Kulesini inşa ederken
dünya şehirlerinin siluetlerini de değiştirdi
değiştirdi ve
geliştiricilerin daha büyük binalar inşa etmeye başlamasıyla
ve sınırları daha yükseğe doğru iterken
daha iyi mühendislikle birlikte
New York City ve Şikago gibi şehirler arasında rekabet başladı.
Aslında biz bu modeli New York'ta
yakında gelecek bir teknik üniversite kampüsünde
teorik bir model olarak inşa ettik
ve bu alanı seçmemizin nedeni
sizlere bu binaların neye benzediğini gösterebilmekti
çünkü dış cephe değişebiliyor.
Bu aslında tam da hakkında konuştuğumuz yapı.
Bunu seçmemizin nedeni burasının bir teknik üniversite olması
ve bana göre tahta inşaat yapabileceğim teknolojik
olarak en gelişmiş malzeme.
Sadece Doğa Ana patenti elinde bulunduruyor
ve biz bu yüzden gerçekten rahat hissedemiyoruz.
Fakat olması gereken de bu,
İnşa edilmiş çevrede doğanın parmak izleri.
Buna kendi deyimimizle
bir Eyfel Kulesi anı yaratmak fırsatı olarak bakıyorum.
Dünyanın her yanında binalar daha da yükselmeye başlıyor.
Londra'da dokuz katlı bir bina var,
Avustralya'da sanırım 10 ya da 11 katlı
yeni bir bina.
Bu ahşap binalarda yüksekliği yukarılara taşımaya başlıyoruz,
ve umuyoruz, ve ben umuyorum ki
memleketim Vancouver gerçekten potansiyel olarak
yaklaşık 20 katla dünyanın en yükseğinin anonsunu
çok da uzak olmayan bir gelecekte yapacak.
O Eyfel Kulesi anı tavanı kıracak
o rastgele yükseklik tavanlarını
ve ahşap binaların rekabete katılmasına izin verecek.
Ve inanıyorum ki yarış sonuna kadar devam etmek üzere başladı.
Teşekkürler.
(Alkış)