Tip:
Highlight text to annotate it
X
Ne bir arazi ne de tarla görüyorum.
Hiç birşey yok.
Bu insanlar beton zeminde yaşıyorlar.
İki dünya var:
doğal
ve inşa edilmiş,
kadim
ve modern.
Geçtiğimiz 200 yılda,
bu dünyalar çarpıştılar,
ve eski usullerin son kalesi,
hepsi, herbiri yok oldular.
Afrika'nın Rift Vadisi türümüzün doğum yeri olarak bilinegelir.
Güneybatısındaki kalabalık Gamo dağlık bölgesi
tarımsal çeşitlilik ve organik üretim cenneti olarak varlığını
tarım çağının başladığı 10,000 yıl öncesinden bu yana sürdürüyor.
İnsanlık ve medeniyetinin bel bağladığı doğal dünya
burada hala birbirine bağimlı ve derinlemesine ilişkide.
Gamo'luların bizi kurtaracak anahtarı belki de
bu kırılgan ahengin içerisinde saklı.
Modern dünyamızda, biz, doğaya hükmeden "tanrılar"a dönüştük.
Mary Evelyn Tucker - Yazar, Yale İlahiyat Fakültesi'nde Profesör
Ve bu aslen bir yüz yıl içerisinde 2 milyardan 6 milyar insana ulaşmamızdan kaynaklandı.
Gezegende muazzam bir varlığa dönüştük.
Ve birdenbire, kendimizi yenilmez addediyoruz.
Herşeyi yapabiliriz.
Ve limitsiz teknolojinin bizi kendi kendini yok etmenin eşiğine itiği nokta burası
zira biz doğayı insan için, ekonomik büyüme ve güç için kullanılacak bir şey olarak gördük.
Birinci Bölüm: Gamo Dağlık Bölgesi
Bir ekolojist olarak,
Leah Samburg - Ekolojist, Gamo Biyoçeşitlilik Uzmanı
insanların sürekli vahşi peysajları insan yapımı peysajlara kıyasladığını duyarsınız.
Ve beni Gamo'ya çeken nedenlerden biri
insanların, uzun zamandır beraber geliştikleri doğadan
ayrılamaz bir parçaya dönüşmüşlükleri.
Gamo'ya vardığımda beni en çok hayrete düşüren arazinin ne kadar az bir kısmına dokunulmuş olduğuydu.
100 yaşındaki çifçilerle konuşurduk
ve "yaşamınızda en büyük değişim ne oldu?" diye sorardık
Ve tuhaf bir bakış atıp bize "Değişim? Ne?" derlerdi.
Bizim çağımız için sadece kafa karıştırıcı bir cevap bu.
Adım Kapo Kansa, Gamo dağlık bölgesinin güney kısmındayım
Kapo Kansa - Akil Adam
Aslında, dünyada herşey keşfedilmedi.
Biliyorsun, maneviyat var.
Sanıyorlar ki hava konuşmuyor, toprak konuşmuyor, gökyüzü konuşmuyor.
Ama gök gürlediğinde
ve yağmur yağıp bulutlar yükseldiğinde bir maneviyat vardır.
Bir ruh içerir bu.
Temelinde, dini hikayeler ve ozellikle de kozmoloji
insanoğlunun bu uçsuz bucaksız kainata kendini dahil etmesine aracılık ettiler
ve bizi çevreleyen dünyanın --hayvanların ve bitkilerin dünyasının hayatiyetine dair
--muazzam bir hassasiyet sağladılar
bunu en temel haliyle bilen, tanıyan yerli geleneklerinden başlatarak, elbette.
İnsanlar doğanın parçası olduklarına inanırlar
ve baskın olduklarını düşünmezler
Abera Ogato - Akil Adam
ve çevrelerinde bulunan herşeyi istismar edebilirler.
Dağla, ırmakla, yolla birlikte varolmak istiyorlar.
Dua ettiklerinde herzaman yaratana teşekkür ederler.
Yaratandan sonra dağa teşekkür ederler.
Ve ardından onları evlerine ulaştıran yola şükranlarını sunarlar.
Ve içerisinden geçtikleri ormana.
Böylelikle çevreleriyle dost olduklarını gösterirler.
Gamo'da, adına Woga dedikleri ve hayatiyetlerini garantiye almak üzere
binlerce yılda kurdukları bir hukuk sistemleri var
Her Woga yerel bir akil adamın korumasına ve uygulayıcılığına bırakılmış.
Bir Woga ekimi kutsamak ve hasat zamanı ürüne şükretmek için var.
Hayvanların nerede otlayacağına dair bir Woga
ve hangi ağaçların kesileceğine dair bir Woga
ve evlilk ile anlaşma dahil, insanların ilişkilerini düzenleyen bir Woga var.
Bu muhafızlar adetleri yerine getirerek, toprağa, sağladığı kaynaklardan ötürü şükranları sunarlar.
Zira Gamo insanları doğanın hassas dengesinin bu kanunlar ve geleneklerle korunduğuna inanırlar.
Eğer bir unsur göz ardı edilecek olursa, bütün sistem tehlikeye girer.
İkinci Bölüm: Isa'ya Gel
Oldukça konuşkan bazı Hiristiyan Protestan organizasyonlar bölgeye geldiler
ve sahiden de ciddi miktarda kargaşa yarattılar.
Heryere kiliseler inşa etmeye başladılar.
Her topluluğun pek de geleneksel olmayan,
alelacele inşa edilmiş bir Protestan kilisesi var.
Aslen Hristiyan misyonerlerinin en iyi yapageldiği şeyi yapıyorlar,
bir dolu İncil verip, tohum ve gıda dağıtıyorlar.
işliyor ve pek çok kişi, özellikle de gençler, din değiştiriyorlar.
Biz Hristiyanlar
Samuel Otto - Gamo'da Protestan Papazı
kendimizi İncil'in öğretisine adadık.
İnsanların Tanrı diye başka şeylere taptığını görüyoruz ama bu cehalettir.
dolayısiyla kitabı anladığımızda ondan vazgeçtik
Biliyor musunuz, kilise eskiden bu kadar kibirli değildi
ama şimdi, Protestan kilisesi üye sayısını arttırmak istiyor
Vaazlarında geleneksel liderlerimizi küçük düşürmeye çalışıyorlar
Şeytanisiniz, diyorlar.
Zira geleneği takip etmenin cehennemde yanmaya sebep olacağına iknalar.
Bir araban var.
Araba senin için Tanrı değil
ağaçlar ve hayvanlar ve su ve ırmak da Tanrı değil
Tanrı'ya tapmalıyız.
Diğerlerini kendi ihtiyaçlarımız için kullanmalıyız.
Tanrı bizler için yarattı.
Doğanın nasıl işleyeceğine ilişkin pek çok geleneksel yaklaşıma söze dökmeksizin muhalefet ettikleri gibi
nasıl yaşadığın hususunda da
oldukça yüksek sesli bir muhalefetleri var.
Ekin biçerken, çalışırken söyledikleri sahiden çok güzel şarkıları var
ve pek çok kilise cemaati bunları bir tür yasakladılar.
Kiliseleri kutsal arazilere inşa ediyorlar.
Bunun insanların sadece maneviyatlarına değil
bağlantıli olarak sosyal ve çalışma hayatlarına da zarar verdiğini gördüm.
Mesele şu ki, yerliler
Mary Evelyn Tucker - Yazar, Yale İlahiyat Fakültesi'nde Profesör
kainatın sahip olduğu hayatiyete dair oldukça özel bir kavrayışa sahipler.
tek tanrıcı gelenek
Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık Tanrı'nı yerin üzerinde olduğunu ileri sürdüler,
emir veren ve varlığı olan ama dünyadan kopup yukarı yerleştirilmiş
bir üstün Tanrı, yaratan Tanrı.
Şimdi, Tanrı'yı doğadan ayırmayı herkes dünyanın normalleşmesi olarak görecektir
ve haliyle, dünya, istismara yönelik tüketim ve tacize açılmış oldu.
Haklılıkları su götürmez.
Biliyor musunuz, hayatımız tümüyle daha fazlası üzerine kurulu.
Karın büyütülmesi çok iyi olarak değerlendiriliyor,
oysa işin aslı hiç öyle değil.
İnsanların derdi daha fazlası değil, bu bir fikir bile değil.
İnsanlar devam etmek, devam edebilmenin peşindeler.
Diyebiliriz ki, bu bir birinden tümüyle başka iki dünya
ve biz burada doğaya bağımlıyız ve oradakiler bilimsel delillere.
Üçüncü Bölüm: Test Tüpünde Hasat
Endüstriyel dünya bilim aracılığı ile tarımın daha fazlasını sağlayan teknolojiler üretti.
Bu zirai ilaçlar ve gübreler ilk defa 1950'ler ve 60'larda Yeşil ∂evrim'de kullanıldılar.
Ziraatte Mucizeler
Süpermarket: Bugünün yüksek hayat standartının sembolü
Bu ürünler çiflik ve tarlalardan mesafe ve mevsim tasası olmaksızın geliyorlar.
Bunlar mucizevi bir tarımın ürünleri.
Çiflik ve pazarlamadaki şahane gelişmeler
bu mucizeyi yarattı ve bu mucize ziraata bir insanın yaşam süresi kadar kısa bir zamanda
dünya ziraatinin 7,000 yıldan fazla zamanda aldığı yoldan fazlasını kat ettirdi.
Bugün, ziraat, daha iyi ve bolluk içerisinde bir hayat için mucizeler yaratmada
doğanın ötesine geçmiş durumda.
İlk Yeşil Devrim sırasında ben yoktum.
Dr. Joe DeVries - AGRA'nın Africa'nın Tohum Sistemleri Programı Direktörü
ama Rockefeller Vakfı'ndan bazı arkadaşlarım oradaydılar.
Ve anlattıklarına göre dünya, Asya'nın nüfus artış hızı
ve bu nüfusun beslenmesine ilişkin bir öngörü bulunmayışı sebebiyle
oldukça endişeliymiş.
Ve haliyle Asya'nın kendini beslemesine ilişkin --neredeyse uzay programlarında olduğu gibi bir yarışkanlık içerisinde--
samimi bir çabaya girişilmiş.
Ve gayreti gösterenler iki temel ürüne odaklandılar: buğday ve ardından da pirinç.
Bu ürünler gerçekten başarılı oldular ve gerçekten, o zaman için, nüfus problemini çözdüler --
küçük bir arazi üzerinden muazzam bir nüfusu beslediler.
Rekolteyi arttırmaktı, işin özü.
Ve işledi. Rekolte arttı.
Ama problem şu ki a) bunu çok, çok küçük bir genetik temelde gerçekleştirmeniz gerekiyor
Leah Samburg - Ekolojist, Gamo Biyoçeşitlilik Uzmanı
ve b) eğer koşullar mükemmel değilse, sonuçlar da başarılı olmuyor
Eğer değişken koşullar mevcutsa, bazı yıllar tümüyle başarısızlıkla neticelenebilir.
Dolayısıyla, bu, eğer tüm verilere sahipsen ve doğru bir düzenleme yapabildiysen
rekolteni yükseltir ve başarılı olursun,
ama eğer atladıgın kimi koşullar gerçekleşirse, başladığından da aşağıda bir noktada bulabilirsin kendini.
Ilk Yeşil Devrim'in dünya genelinde yarattığı
ancak özellikle de Hindistan'da tecrübe edilen zararlarına rağmen
aynı teknolojiler uluslararası organizasyonlar ve zirai şirketler tarafından yeniden Afrika'da bir Yeşil Devrim kullanılmak üzere hazırlanıyor.
Burada, Afrika'da bir problemimiz var.
Yoksul olan için yeterli yiyeceğimiz yok.
Bu sebepten hergün sürekli birileri ölüyor.
Bu bizim çözümü çok gecikmiş önceliğimizdir.
Afrika'daki açlık devam edemez.
2006 yılında, Bill ve Melinda Gates Vakfı ile Rockefeller Vakfı
AGRA'yı kurdular (Afrika'da Yeşil Devrim için İşbirliği)
AGRA'nın amacı, Yeşil Devrim teknolojilerini küçük çifçiye ulaştırarak açlıkla savaşmaktı.
Ama her Afrikalı çifçi bu yeni kurtarıcıya karşı misafirperver hissetmedi.
Şimdi, kimdir bu Afrika Yeşil Devrimi'nin destekçileri?
Samue Muhunyu - Afrika İçin Eko-çifçilik Ağı
Kökleri Afrika mıdır?
Fikrin kendisi bile yabancı.
Çifçilerin kendi teknolojilerini kullanarak gelişmesine destek vermek gibi değil bu.
Bu dışarıdan getirilen bir teknolojiyi, yabancı bir fikri çifçiye kakalamaktır.
Bu akil adamın otlar ve onların tıbbi kullanımına dair muazzam bir bilgisi var
Ama bu bilgiyi paylaşacağı
Mburu Gathuru - İdari Müdür, Kültür ve Ekoloji Enstitüsü
genç kuşaklara aktaracaği yeri yok.
Afrika'da insanlar, özellikle açlık ve kıtlık gibi
ivedi sorunların farkındalar
ama bilgiyi kullanacakları fırsatlar sunulacağına
görüyoruz ki reçeteli ilaçlar gibi dışarıda kotarılmış hızlı çözümler getiriliyor
ve deniliyor ki, "al bunu, iyileşeceksin."
AGRA'nın temeline inebilmek için üzerinden bazı katmanları sıyırmanız gerek.
Hayırsever görünüşlü oyuncular kimler,
kimler yardım için geldilerse de bizler niyetlerinin iyilik olmadığına eminiz.
AGRA'nın Amerikan ya da bir başka ülkeye ticari kazanç kapışı açmaya
Dr. Joe DeVries - AGRA'nın Africa'nın Tohum Sistemleri Programı Direktörü
çalışıp çalışmadığına ilişkin şüpheciliğin farkındayız
ve samimiyetle söylemeliyom ki bu şuphecilik nereden geliyor anlamıyorum
zira, insanlar gelip kiminle çalıştığımıza bakarlarsa
bu işin tümüyle yerel olana ilişkin olduğunu farkedeceklerdir.
Biz yerel çifçiler, yerel teknisyenler, yerel bitki üreticileriyle çalışıyoruz.
Bir avuç çifçiyi projeye dahil etmenin çifçi merkezli bir üretim anlamına geldiğine katılmıyorum.
Bir manası varsa, o da bu üretimin kapalı kapılar ardında şirket merkezli olduğudur.
Mburu Gathuru - İdari Müdür, Kültür ve Ekoloji Enstitüsü
AGRA'nın tasası kardır.
Tasası kimyasal gübreyi, kimyasal spreyleri ve geliştirilmiş tohumları üretenlerin karıdır.
AGRA eğer bu köyde benzer bir proje başlatsaydı
insanların gelirinde bir düşme gözlemleyecektik zira
insanlar çifçilere kredi açan bankalara gidiyor olacaklardı.
Şimdi, gider bankadan kredi alırsın, gider bununla tohum alırsın
gübre alırsın ve kimyasal spreyler alırsın
Gider ve ekersin.
İklimsel değişiklikler üzerinde hiçbir kontrolun yoktur
dolayısıyla yağmur yerine kuraklık olur.
Ekin başarısızdır. E, ne olur?
Bankadan alınmış kredin var.
E, battıkça batarsın.
İneğin varsa, onu satarsın: keçin varsa, onu da krediyi finanse etmek için satarsın.
Yani, insanların geçim kalitelerini arttırmak yerine
bu onları daha beter batırmaya yarar.
İleride 8-9 milyar nüfuslu bir gezegeni beslemenin güçlüğüne ilişkin
Achim Steiner - UNEP İdari Müdürü
duyduğum en sık tekrarlanan çözüm olan
zirai mücadele ilacına, hibrid tohumlara, sulamaya ve gübreye daha fazla yatırım yapmak gerekliliği,
kanaatimce soruna tatmin edici bir cevap içermiyor.
Öncelikle, biliyoruz ki, bu tarz yükleme yapılan bir tarımın çifçinin sahip olduğu son derece üretken sermaye üzerinde
yani toprak, su ve çevredeki diğer kaynakların üzerinde ağır bir bedeli var..
2008'de Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)
Afrika'daki organik ve konvansyonel tarımı kıyaslayan bir araştırma gerçekleştirdi.
Bulduklarıysa, özellikle Doğu Afrika'da rekoltede dikkate değer bir yükselmenin olduğuydu:
%128'lik bir yükselme!
Ve bu başarı şüphesiz geleneksel tarımı ve hatta
kimi modern endüstriyel tarımın yakalayabileceği başarıyı ezip geçen bir başarı.
Rapora göre, organik tarım sistemleri
Afrika'nın yoksulluk ve gıda endişesinin giderilmesinde kayda değer katkı sağlamakta.
Çalışma rekoltedeki ortalama artışın %79'u bulduğu sonucuna varmış.
Dördüncü Bölüm: Dünyaya Dönüş
Bu Yeşil Devrim teknolojisinin geliş biçimi,
pek çok açıdan Gamo'ya Hristiyan öğretinin gelişine benziyor:
yani aslında bir fiil içinde varolduğun doğayı, tümüyle senin dışında bir şeye çevirip..
doğanın aslında senin üretimin için tasarlandığına hükmedip...
senin inanç ya da kültürel mirasının parçası olmadığı..
ama valık amacının seni beslemek olduğunu düşündüğün şekliyle..
bugünkü bakışımız pek çok açıdan bu sanki...
Eğer dünyayı bir makina olarak değerlendirirsek, bizler de makinalaşırız.
Bu evreni, doğayı bir mekanik süreç olarak açıklayan makina zihniyeti
bizi getire getire bugünkü yol ayrımına getirdi.
Bugünkü ekonomik darboğaza dair gözlemimiz
meseleye büyük oranda, ekolojiden, doğadan ayrı tutulan
bir ekonomik soyutlamanın sebebiyet verdiğidir.
Küresel bir gazinoya döndü, bir rulete..
Doğası milyonlarca yılda evrilmiş gezegenimizde
krizle halleşmeye dair doğanın geliştirdiği prensiplerini öğrenmeliyiz.
Ve basit cevap da esneklik.
Esnekliğe ulaşmanın yolu çeşitlilikten geçer.
Ticari ziraatte yüklü temayül çeşitlilikten kaçış şeklinde.
Yani, dünyanın büyük kısmını 5 ya da 6 çeşit ürün besliyor,
binlerce türü olan bu ürünlerin belki 2 bilemedin 3'ünü ticari olarak üretir hale geldik.
Ve o 2 ya da 3 türü öyle tasarladık ki çok sayıda insanı besleyebiliyorlar
ama bu durum onları değişime, zararlılara ve salgınlara karşı muazzam zayıf kıldı.
zira, genetik çeşitlilikleri çok düşük.
Dolayısıyla, biri devrildi mi, Güney Amerika'daki de --biliyorsunuz, neden bahsettiğimi-- devrilecek.
Gamo dağlık bölgesi zirai türlerin fevkalade geniş bir çeşitliliğine sahip
Anavatanı burası olan, başka yerde bulunmayan
ya da çok uzun zamandır sadece burada yetiştirilmiş,
değişim geçirerek yüzlerce çeşide dönüşmüş pek çok tür var burada.
Dolayısıyla, sadece Afrika'yı değil, tüm dünyayı besleyecek ürünlerin genetik malzemesini toplamak için
insanların dönüp gelecekleri yerdir, Gamo.
Açıktır ki, Gamo dağlık bölgesinin ekosistemi varlığımızı devam ettirmek için hayati önem taşımaktadır
Ancak bu değerli zirai çeşitlilik, kültürel çeşitliliği ile ayrılmaz bir bütündür
Sadece 300 kilometre karelik bir alan içerisinde, 54 farklı aşiret yaşar
veher yıl kültürel miraslarını kutlamak ve korumak adına
Bin Yıldız Festivali'nde bir araya gelirler.
Bazısı bir hayvanın boynuzunu takar,
kimisi bir başkasının kürkü ile bazı bitkilerin yapraklarını giyer.
Ve, kanaatimce, her ekibin doğa ve çevre ile bağını gösteriyor bunlar.
Ve her ekip kendine has bir dille doğa ile bağını ifade ediyor.
Bu dili anlayabiliyorsak, eğer.
Gamo'da topraktan istediğini söküp almaya izin yoktur.
Herşeyin bir sınırı var. Herşeyin.
İhtiyacın olan otu alıyorsun. Diğerlerine zarar vermezsin.
Tüketmek için ağacı alıyorsun. Diğerlerine zarar vermezsin.
Böylece bu kaynakları gelecek kuşaklara da bırakırsın.
Sürdürülebilir tarım, bütünseldir.
Samue Muhunyu - Afrika İçin Eko-çifçilik Ağı
ve insanın ihtiyaçlarına cevaptır --ruhani, kültürel, sosyal--
Yani, kısa-vadeli kazanç uğruna toprağı dinamitlemek gibi değil.
Biz, toprağın yenilenebilir kullanımına bakıyoruz.
Pek çok açıdan, insanlığın bu dünya üzerindeki birincil imzası ziraattir.
Bizim bu dünya ile ilişkimizi başka hiçbir şeyin yapamayacağı biçimde izah eder.
Biz bu dünyayı varlığımızı korumak için şekle sokarız,
ve bu çabanın bu denli yabancı ve bu kadar korkunç yıkıcılıkta, yapay olması da gerekmez.
Son derece doğal bir süreç de olabilir, bu.
Sahiden hayatlarımızın bir parçasına dönüşebilir.
2008 yılında Gamo dağlık bölgesinden üç akil adam, New York'a
Yerel Meseleler'i konuşmak üzere Birleşmiş Milletler'in Daimi Forum'una davet edildiler.
Kaynaklarımızı yönetme usullerimiz var.
Hayatın türlü çeşitli tarafları ile halleşme usullerimiz var
ve bunlardan başkaları da yarar görebilir
sadece biz değil, başkaları da.
İfade etmeye,
ve anlaşılmaya gayret ettiğimiz şudur:
Sistemimiz, Woga'lar sisteminin, devam ettiğini görerek ölmek istiyoruz.
Mazge Gazeto - Akil Adam
Bireysel olarak başaramayız bunu.
İlahiyat ile ekoloji arasındaki ilişkiyi araştıranlar
farkediyorlar ki biyolojik çeşitliliği olan ekosistemler yok edilmekteler
çünkü Afrikalılar ekosistem ile ruhaniyet arasındaki ilişkiye zarar verdiler.
İnsanların bu bağı yeniden tesis etmeleri çok çok önemli.
kendileri ve ekosistemleri arasındaki bağı..
ve kendilerinde var olan ruhaniyet bu bağın tesisinde taşıyıcı olur.
Pek çok yerli halkta geleneksel çevre bilinci dediğimiz bilgi mevcuttu
avlanmaya, çifçiliğe, tarıma ya da sezonluk çalışmalara dair
kozmosun evrensel gücünü
doğanın gücü olarak kendinin kılmak.
Ve bir anlamda bu kaybettiğimizin yerine kendi gücümüze yaslanıyoruz
Ama bizden akıp geçen, doğanınn enerjisi