X
Create
Sign in

  • Movies
  • TV Shows
  • Music
  • Speeches
  • Gaming
  • Education
  • Beauty
  • Sports
  • Technology
  • Science
  • Health
  • Travel
  • Transportation
  • Career & Work
  • Hobbies
  • Animals
  • Home & Garden
  • Holidays
  • Relationships
  • Parenting
  • Food
  • Culture
  • Finance
  • Business
  • Legal
  • Arts

The Blind Side - Türkçe Transcript

Sandra Bullock, Tim McGraw and Oscar winner Kathy Bates star in this remarkable true story of All-American football star Michael Oher, played by newcomer Quinton Aaron.
#Arts & Entertainment #Movies #the blind side
Edit
7 views
1 editor
edited 1+ month ago
Home
Share on facebook Share on twitter Share on Google+
Tip: Highlight text to annotate itX
Futbol maçı başlamadan önce sistemli bir sükunetin yaşandığı bir an vardır. Oyuncuların yerlerinde, çizgi hakemlerinin hareketsiz... ...ve her şeyin mümkün olduğu bir an. Washington'dan canlı yayın. Ardından, bir trafik kazası misali kızılca kıyamet kopar. Topun elden çıkmasıyla kemik sesi gelmesi arasında... ...sadece göz açıp kapayacak kadar süre vardır. Bir Mississippi. Joe Theismann, Redskins oyun kurucusu. Topu alır ve hü*** bekine yollar. İki Mississippi. Bu bir aldatmacadır, uzun oyun habercisidir. Hü*** beki topu ezer ve oyun kurucuya geri döner. Üç Mississippi. O andan itibaren oyun, oyun kurucunun bakış açısına göre tanımlanır. Yani oyun kurucunun görmedikleriyle. Dört Mississippi. Lawrence Taylor NFL'deki en iyi defans oyuncusudur. Hem de çaylak olarak sahalara adımını attığı andan beri. Herkesin futbol anlayışını değiştiren bir futbolcu. Ters açından bir kez daha bakıyoruz... ...bana kalırsa zayıf bölgesine denk gelmiş... Efsanevî oyun kurucu Joe Thiessman bir daha hiç futbol oynayamadı. Size sorsak, hepiniz... ...NFL takımlarında en çok para genelde oyun kurucuya ödenir dersiniz. Haklısınız da. Ama muhtemelen tahmin edemeyeceğiniz şey... ...en çok para kazanan ikinci oyuncu Lawrance Taylor sayesinde... ...sol iç olduğudur. Çünkü her ev hanımı bilir ki... ...ilk ödediğiniz para ev için ikincisi de evin sigortası içindir. Sol iç oyuncusunun görevi de oyun kurucuyu... ...göremeyeceği tehlikelerden korumak, kör noktasını kapatmaktır. İdeal sol iç iri, gerçi bunların hepsi iri ya... ...kalçası geniş, butları kalın olmalı. Uzun kolları, kocaman elleri ve adımları hıçkırık kadar ani olmalı. Bu özellikler pahalıdır ve bir arada bulunması zordur. Pazartesi gecesi maçında Lawrance Taylor'da gördüğümüz gibi. Lawrence o gün sadece Joe Theismann'ın değil... ...benim de hayatımı değiştirdi. Çeviri; Emre Bekman Bay Oher? Bay Oher? Anladın mı? Neden burada olduğumu biliyor musun? - Soruşturma için? - Evet, soruşturma için. Senin garip durumunu incelemek için buradayım. Sence de garip bir durum değil mi? Michael? Bilmiyorum. - Artık gidebilir miyim? - Hayır, gidemezsin. 2 yıl önce. Koç sizmişsiniz sanırım. Bert Cotton. Tony Hamilton. Ama herkes bana Koca Tony der. Koca Mike, şuna bak. Kilitli bile değil. Bu beyazlar kafadan çatlak. Annem Boo'ya ölüm döşeğindeyken söz verdim: Oğlum Steven'ı devlet okulundan alıp hristiyan okuluna yazdıracağım. Saygı duyarım Tony. Ama giriş-çıkış işlemleriyle ben ilgilenmiyorum. Sizinle bu konuda konuşabilirim demiştim. Belki oyuncuya ihtiyacınız vardır diye. - Hangi sporla ilgileniyor? - Topla oynanan her sporla. İyi de oynar. Dersler haftaya başlıyor. Bir sonraki döneme kaldı. Aklındakini okuyabiliyorum Koç. Ama param var, tamam mı? Wilson Oto Tamir'de tamircilik yapıyorum. Peki biri okulu bıraksa ya da taşınsa? O zaman girebilirler mi? "Ler" mi? Bir oğlun olduğunu söyledin. Evet, Steven. Ama bir çocuk daha var. - Bir tane daha demek? - Evet. Koca Mike. Ara sıra benim kanepede yatar. Durumu kötü. Annesi kafadan kontak. Başka kimsesi yok. O da bizimle gelmek istedi. - Buradalar mı? - Evet. Küçük olan Steven. Kocaman olanı ise... ...Koca Mike. Döndür! Mike! Yüce Tanrım... Steven Hamilton'ın belgeleri geçerli gibi göründü. Onu alabiliriz. - Ama diğeri... - Koca Mike. Belgelerine bakınca Michael Oher, bize burada başarılı olacağına dair... ...hiçbir şey sunmuyor. - Ne kadar kötü? Belgelerinin eksikliğinden ötürü tam yaşını bilmiyoruz. IQ'su 80, ki bu %6'nın içinde olduğunu gösteriyor. Not ortalaması da 1'in altında. - 0,6. - Herkes başından savmış. D verip sorumluluğu başka okula atmışlar. Çocuk cesur. Buraya girmek istemiş. Kaliteli bir eğitim istemiş. Okuduğu kötü okullarda mahrum kaldığı bir eğitim. Onun gibi geçmişe sahip biri bu okulun 100 km. yakınından geçmez. Koç Cotton, bu gencin spor yetenekleriyle ilgilenmenizi anlıyoruz. Notlarını yükseltene kadar spor da yapamaz zaten. Unutun sporu. Duvara bakın. Hristiyan. Ya bunu ciddiye alırız ya da o şeyi duvardan indiririz. Michael Oher'ı iyi spor yaptığı için değil... ...onu kabul etmek en doğru hareket olacağı için kabul edin. "İnsanlarla bir şey, Tanrı ile her şey mümkün" Sınıf, bu Michael Oher. Okulumuzda yeni. Kendisine yabancılık hissettirmeyeceğinizi umuyorum. Mike, boş bulduğun bir yere oturabilirsin. Bu sınav, bilim dersinde geçen sene öğrendiklerinizi... ...içeriyor. Merak etmeyin, not ortalamasına etki etmeyecek. Sadece ne durumda olduğunuzu görmek istiyorum. Bildiğiniz soruları yapın. Teşekkürler. - Çıkabilir miyim? - Tabii. Kitabını unutma. Niye hep bizde kalıyor? - Her şeyi yiyecek gene. - Öyle deme. - Dini açıdan görevimi yapıyorum. - Bırak başkası yapsın. Onu köpekmiş gibi sokağa mı atayım istiyorsun? Sorumluluğu biraz da başkaları alsın. Onu dışarı mı atayım? Hep burada! Ben sadece ikimiz olalım istiyorum. İyi, tamam. Sen kazandın. Bir hâl çaresine bakacağım. Patrick Ramsey'in kurul başkanını onaylaması umrumda değil. Adam NFL oyun kurucusu, Martha Stewart değil. Çünkü Bunny Williams ile La-Z-boy arasında fark var. Hayır. MTV evine geldiğinde... ...onlara göstereceği şey ev sinema sistemi olacak. Benim göreceğim şey de Barcalounger olacak. Hayır, beni dinle. Tasarımcı benim, üstünde adım var. Ne ısmarladıysam onu gönder. Teşekkürler. - Ne kaçırdım? - Collins bir smaç karşıladı. Altı üstü kız voleybolu anne. Ne kaçırabilirsin? - Hadi Collins, ayakları hareket ettir. - Aferin Collins. Devam. Collins, dışarıda bekliyoruz. Duşta fazla oyalanma, ödevin var. Ders çalışmak için Cannon'lara gideceğim. SJ! SJ, yine kızların soyunma odasına gireyim deme. Gel buraya. SJ! İri çocuk bir aydır falan burada ama dersime hâlâ katılım göstermiyor. Kurul bunu niye yapar? Bunun ne çocuğa ne bize faydası var. Sonunda suyu çıkacak. Dersim hakkında hiçbir fikri olduğunu sanmıyorum. Olsa bile nereden bileceksin ki? Çocuk konuşmuyor. - Ama yazıyor. - Adını. O da zar zor. Bunu çöp kutusuna attı. "Nereye baksam beyaz görüyorum: Beyaz duvarlar, beyaz zeminler ve bir sürü beyaz insan. Öğretmenler anlattıklarına dair hiçbir fikrim olmadığının farkında değil. Kimseyi dinlemek istemiyorum, özellikle de öğretmenleri. Onlar sadece ödev verip, problemleri tek başıma çözmemi bekliyor. Hayatımda hiç ödev yapmadım. Banyoya gider, aynaya bakar ve derim ki: Michael Oher bu değil." Başlığı da "Beyaz Duvarlar". Doğru yazmış mı bari? Selam. Gülümse. En azından arkadaş olduğunu göster. Sen Koca Mike'sın, değil mi? Ben Sean. Herkes bana SJ der. Sean Junior'ın kısaltması. Babamın adı da Sean. Sean Tuohy. Ole Miss Üniversitesi'nin basketbol yıldızıydı. Point Gard. Şimdi bir sürü Taco Bell restoranı var. Maòana'. - Kim o SJ? - Koca Mike. İndir ayağını oradan. Teşekkürler. Kemerini bağla. Koca Mike? Mike, polis merkezinden bir telefon aldım. Geçenlerde gazetede çıkan haberi hatırlıyor musun? Bir adamın üstgeçitten düşmesiyle ilgili olan? Kim olduğu bilinmiyordu, atlamış mıydı, yoksa... Her neyse, işte o hayatını kaybetmiş. Mike, o adam senin babanmış. Haber vermek için bir yakınını aramışlar... ...ve bizde senin kaydını bulmuşlar. Çok üzgünüm evlât. Yakın mıydınız? Onu en son ne zaman görmüştün? Bilmiyorum. - Biliyor. - Kim biliyor, neyi biliyor? Dersi. Michael Oher. Ona bu testi sözlü olarak yaptım. Bu yasak değil mi? - Peki ya sonuç? - Beni hep dinliyormuş. Neler kaptığını görseniz. İnanın bana sizi de dinliyor. Okuma düzeyi düşük. Ve dersi sınıfta nasıl öğreneceğinden bihaber. Dersleri geçer demiyorum ama Koca Mike aptal falan değil. Evet anne? - İyi iş çıkardın. - Öyle mi? Aferin. Bir şey soracağım. Sor. İki sıra arkamızda bir kız vardı. Adı neydi? - Chimsey'ydi. - Kinsey. Evet. - Kafandaki kuş tüylerinin dikildiğini gördüm. - Evet, kız güzel. SJ, bunun aklına girmesine izin verme ama senin şey rolünde... ....inandırıcı olduğunu sanıyordum. - 3 Numaralı Kızılderili. - Evet. Şef olmak için uğraştım ama o rolü Andy Sung'a verdiler. Emin değilim ama sanırım iki kültürden gelmiş olması bu kararda etkili oldu. Belki de onun daha iyi oynayacağını düşünmüşlerdir. Baba, çocuk Çinli. Evet, sen de İrlandalı. Hem madem Şef değilsin, kafandakini nereden buldun? Baba birkaç tane daha Quesadilla fişine ihtiyacım var. Armut tam dibine düşmüş. Öyle deme. Quesadilla kıçımızı kurtardı. K'li kelimeyi kullanma. Ne giymiş o öyle? Hava buz gibi. - Adı ne demiştin? - Koca Mike. Nereye gidiyor ki? Hey Koca Mike. Nereye gidiyorsun? Spor salonuna. Peki. Geri dön. Koca Mike. Durdur arabayı. Koca Mike. Selam ben Leigh Anne Tuohy. Çocuklarım Wingate'te okuyor. Spor salonuna mı gidiyorsun? Okulun spor salonu kapandı. Neden oraya gidiyordun? Koca Mike? Neden spor salonuna gidiyordun? Çünkü... Orası sıcak. Bu gece kalacak yerin var mı? Sakın yalan söyleyeyim deme. Bu bakışı çok gördüm. Onu yola getirecek. Gel. Yürü. SJ, yer aç. Bin bakalım. Hadi. - Nereye gidiyoruz? - Eve. İşte en sevdiğim bölüm. Çok tatlı. Bizim beceriksiz oyunda ne yaptı? Pekâlâ. Collins, okulundaki Koca Mike'ı tanıyor musun? Misafir odasında kal derdim ama her yer kutu dolu. Salondaki kanepe de sen uyurken ikiye ayrılır. - En azından Sean öyle dedi. - Bay Tuohy kanepede mi uyuyor? Sadece rahatsız olduğu zamanlar. Tuvalet şu tarafta, bir şeye ihtiyacın olursa biz yukarıdayız. Tamam mı? Pekâlâ. İyi uykular hayatım. - Kötü bir fikir miydi? - Ne? Aynı şekilde düşünmüyorum ayağına yatıp yalan söyleme. İyi, sen aklındakini söyle ben de ne düşünüyormuşum bileyim. Koca Mike'ı ne kadar tanıyorsun? Belki fark etmemişsindir pek konuşkan değil. Niye büyütüyorsun? Ne de olsa bir gecelik bir şey. Bir gecelik bir şey, değil mi? Leigh Anne? Bir şeyler çalmaz, değil mi? Sanırım bunu sabah göreceğiz. Bir çığlık duyarsan sigorta uzmanını ara. Mike? Koca Mike? Mike? Koca Mike? Bütün yolu yürütecek misin bana? Öyle olsun. Nereye gidiyorsun? Bilmiyorum. Şükran Günü'nü ailenle mi geçireceksin? - Gelin alın çocuklar. - İşte bu bebek. Yiyelim! Hadi bakalım! Hindimiz var. Onca yol tepip bunları marketten aldığı için babanıza teşekkür edin bakayım. Teşekkürler anne. Esnek hareketler. İstediğin gibi ye. Hadi bakalım. Çabuk, çabuk. Maçı kaçıracağız. Evet. - Sakın yerimi kapmayın. - Acele ettiriyorsun baba. SJ, hadi. Bu harika. Hiçbiriniz patates salatasına dokunmamış. - Ole Miss ne alemde? - Kıç tekmeliyor. Sean, salata al. - Sağ ol anne. - Ellerine sağlık anne. Evet, anne. Hadi. Anne! Bugün Şükran Günü. Neden burada yemek zorundayız? Şükredelim mi? Yüce Tanrım. Bu aileye bahşettiklerinden dolayı sana şükürler olsun. Ayrıca bize yeni bir arkadaş verdiğin için de. Bize bu tatil döneminde ne kadar şanslı olduğumuzu unutturma. - Amin. - Amin. - SJ, skor? - 10 üstü. Collins, taze fasulyeyi uzatır mısın lütfen? Elinle değil, bir kaşık al. - SJ. Dirseğin. - Pardon. Koca Mike? Alışverişi sever misin? Çünkü yarın sana nasıl yapıldığını göstermek zorunda kalacağım. - Bende elbise var. - "Benim elbisem var" diyeceksin. Plastik bir torbadaki bir tişört elbise sayılmaz. Elbisem var. Peki, gidip getirelim. Nereye gidiyoruz? Pekâlâ. Hakkında bilmem gereken her şeyi anlat. Sana kim bakıyor? Annen mi? Annen var mı? Ya da büyükannen falan? Bak ne diyeceğim Koca Mike. Kolay yoldan da yapabiliriz, zor yoldan da. Sen seç. Peki. Madem öyle, bilmem gereken bir şey söyle. Sadece bir şey. Bana Koca Mike denmesinden hoşlanmıyorum. Tamam. Şöyle olsun, bundan sonra sen Michael'sın. Tamam mı? Pekâlâ Michael. Nereye gidiyoruz? Savi bir tane verdi. - Kıyak araba. - Evet, şuna bakın. S7. Harbiden öyle. Tanıyor musun? Hiçbir fikrim yok. Annen burada mı oturuyor? - Gidip elbiselerini alalım. - Hayır, arabadan inme. Elbiseleri taşımana kim yardım edecek Michael? Arabadan inme. Yok artık. Bizim Koca Mike ahbap. Koca Mike yuvaya dönmüş. Koca Mike! Nerelerdesin yahu? Şu arabadaki Bayan Daisy kılıklı şeker şey de kim? Selam Dave. Sana yeni bir ayakkabı alayım ahbap. Hallederim biliyorsun. Burada ve bütün mahallede beni borum öter, anladın mı? D, şuna bak hele. Bir göz kırpmaya tav olur bunlar. İzle. Kar tanesi mübarek. Hoşuna gitti, değil mi? Tahliye Kararı. Evde yoktu. Öyleyse geri dönelim. Muhtemelen daha iyi bir yere taşınmıştır. Hayatım boyunca Memphis'te yaşadım ama buralara hiç gelmemiştim. - Bana göz kulak olursun herhalde. - Arkanı kollarım. Bakalım. Bayanlar için sahil kıyafetleri var. Ama ona uyabilecek sadece bunlar var. Bu kadar mı? Sadece bu kadarsa neden tabelada "Büyük ve Geniş" yazıyor? Büyük ve Geniş mi? Size "Daha Büyük ve Daha Geniş" lazım. - Bana ihtiyacınız olursa seslenin. - Sağ olun. Hoşuna giden bir şey var mı? Elimde tam aradığınız şey var. Alışveriş hakkında şunu bilirim: Bir elbiseyi mağazada bile sevmediysen o elbise giyilmez. Çünkü bir şeyi en çok mağazadayken beğenirsin. O yüzden elbise seçerken giymiş gibi hissedip kendine şunu sor: Bu ben miyim? Buna ne dersin? Bu da çok kötü değil hani. Peki, sen şu tarafa bak, ben bu tarafa. Bunca elbisenin plastik olduğuna inanabiliyor musun? Tanrım. Bu neyden yapılmış? Bu mu? Bunu mu beğendin? Peki o zaman. İyi eğlenceler! Bir şeyler öğrenin. Hemen öttürme şunu, gidiyoruz. Paris'in en iyi yanı yemekleri. Sosu yemek suyu gibi kullanıyorlar. Döndüğüm zaman spor salonuna yazılmam gerekti. Hiç şehrin diğer tarafında vakit geçirdiniz mi? - Neresini diyorsun? - Alabama Sokağı. Acı Mahallesi. Acı Mahallesi mi? Oldukça tehditkâr. Çok uzak değil. - Oraya gitmek beni "acıtabilir" - Şöhretine de "acı" çektirebilir. Aslında ben oralıyım ama ağır iş yapmadım... ...ve bakın şu an neredeyim. - 18 Dolarlık salata yiyorsun. - Aslına bakarsan biraz vıcık vıcık. Leigh Anne, nedir bu kenar mahalle ilgisi? Hayır işlerinden biri mi yoksa? Dur biraz. Kenar mahalle için bir proje. Çok cazip. İyi para getirir. Tamamdır. Beni de yaz Leigh Anne. SJ, o atarinin önünden kalkmak için 2 dakikan var. Ama anne! Michael, burada kalmak ister misin? Çünkü biraz daha kalırım dersen... ...sana bir yatak odası ayarlayabilirim. Çünkü resmen 10.000 Dolarlık karyolayı mahvediyorsun. Burada kalmak ister misin Michael? Kalmak istediğim başka bir yer yok. Tamam öyleyse. - SJ, bırak artık şu atariyi. - Daha iki dakika olmadı ki. İyi geceler Bayan Tuohy. Acil sağlık durumlarında aranacak kişi olarak biz yazılmışız. Geçen hafta Sean imzaladı. Bir telefon numarası gerekliydi ve dosyadakilere ulaşılamıyordu. Sean. Kocamı seviyorum. Bu ne? Devlet, 8. sınıfta okul notlarına göre kariyer meyilini belirliyor. - Bu da dosyasıyla geldi. - Michael için ne diyor? Sosyal ilişkiler - %3. Öğrenme kabiliyeti - %5. İlginç. Bir kategoride %98 olarak işaretlenmiş. - Hangisinde? - Koruma içgüdüsü. Bu masan. Bu şifoniyer. Küçük masa, lamba. Saat. Sean, atletlerin büyük yatak bulamazlarsa japon şiltesi aldığını söyledi. Ben de onlardan aldım, elbette iskeleti çıkıklardan. Evime böyle bir şey alacağımdan değil, ama bunda daha rahat edersin dedim. - Bu benim mi? - Evet bayım. Ne? - Daha önce hiç olmamıştı. - Kendi odan mı? Kendi yatağım. Evet ama artık var. Pekâlâ. Ozmozu tanımla. Sanırım biliyorum. Suyun bir bariyeri aşması durumu. Temelde doğru Michael. Aferin. Waterloo savaşına kimler katılmıştı? Biliyorum. Küçük adam, Napolyon. O bir taraftaydı... ...diğer tarafta da bir Dük vardı. - Wellington Dükü. Evet, Wellington Dükü ve Rusya sanırım. Prusya. Çıkar artık şu rugby tişörtünü. Koca bir arıya benziyorsun. Bu Taco Bell, KFC karşıda. Long John Silvers diğer sokakta. - Hepsi sizin mi? - Evet, yüzlerce var. 85. Bay Touhy bu yüzden mi işe gitmiyor? Hey! Ben çalışmıyorken bile çalışırım. Ne? Yani bütün o yerlerde bedava yiyorsunuz. İstediğin şeyi. Harika bir şey. Restoranlardan artan yemekler ne oluyor? Bir kısmını atmak zorunda kalıyoruz. Pişmiş olanları. - Çok yazık. - Evet, onları satmak isterdim. Birilerine de verebilirsin. - Bunu bir düşün baba. - Düşüneceğim SJ. Neden bugün sizin restoranlardan birinde yemiyoruz? Çünkü bugün özel bir gün. Ne? Çünkü bugün Koç Cotton'la konuştum, Michael'ın notlarının yükseldiğini... ...ve Mart'ta bahar sezonunda top oynayabileceğini söyledi. - Harika değil mi? - Bir sürü insan pataklayacaksın. - Nasılsınız millet? - Harikayız, sağ ol. Almam gereken bir tasarım kitabı var. Sean, sen rezervasyonu kontrol et. Bizi hemen oturtacaklar. Yemekten sonra alsan? Dükkân kapanır. Hadi SJ. Benim de dergi almam gerek. Michael, gel. Hadi. Collins! Collins! - Collins! Baban acından ölmüştür. Gidiyoruz. - Buradayım. Mike. Bunu hatırlıyor musun anne? Bize binlerce kez okumuşsundur. "Korkunç dişlerini gıcırdattı ve korkunç bir şekilde gürledi." Ben en çok bunu severdim. Ferdinand. Ben de öyle. Michael, senin annen sana bu kitaplardan okur muydu? Hayır mı? Çok şeker. - Teşekkürler baba. - Bu güzel yemek için teşekkürler babası. Gidelim. Michael? Restoranda konuştuğun adam kimdi? Marcus. Marcus orada mı çalışıyor? Evet. Nereden tanıyorsun onu? O benim kardeşim. Bir gün onunla da tanışmak isteriz. Senin için sakıncası var mı? Nerede yaşadığını bilmiyorum. Onu en son ne zaman görmüştün? Çok küçükken sanırım. "Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar İspanya'da Ferdinand adında bir... ...boğa yaşarmış. Beraber yaşadığı diğer küçük boğalar koşar, zıplar ve... ...kafalarını toslatırmış. Ama Ferdinand bunları yapmazmış. O, sessizce oturup çiçekleri koklamaktan hoşlanırmış. Bir mantar meşesi altında çok sevdiği bir çayır varmış. Bu onun en sevdiği ağaçmış... ...ve bütün gün gölgesinde oturur çiçekleri koklarmış. - İyi geceler. - İyi geceler. - Ne oldu? - Ne? Neye gülüyorsun? Bilmiyorum. Mutluyum. Hem de çok mutlu. Bu mutluluğun Michael'la herhangi bir ilgisi var mı? Hayır. Mutluluğumun esas sebebi o. Mutlu olmak iyidir. Ne yapmalıyız biliyor musun? Michael gibiler için hayır kampanyası başlatmalıyız. Peki. - Wingate'te bir program başlatırız. - Olur. Tanrı biliyor ki okul da oluru verir. Michael o yer için bir yük gibi. Beni dinliyor musun sen? Hepsine... sırayla.. konstantre olmaya çalışıyorum. Benimle evlenirken aynı anda çok iş yapabildiğimi biliyordun, değil mi? - Kesinlikle. - Pekâlâ. Hadi bakalım. Evet, Touhy ailesi. Kocaman gülümseyin. 1, 2, 3. Michael! Michael gel buraya, bir sonraki resimde sen de ol. Hadi. Gel. Gel buraya. Yapma. Resmi noel kartına koyacak değilim ya. O zaman biraz daha sıkışalım. Çok güzel. Kocaman gülümseyin. 1, 2, 3. Peynir deyin. Peynir. Tamamdır. - Kim önde? - Tennessee. - Kiminle oynuyorlar? - Clemson'la. Annen kiminle oynadığına bakmadan Tennessee'nin yenilmesini mi istiyor? Evet, öyle. Hem de içtenlikle. Tennessee'den hiç haz etmez. Collie, bu gün erkek arkadaşına gideceğini sanıyordum. Bugünlük evde takılayım dedim. Bu hoşuma gitti. Bebeğim, birkaç mesaj gelmiş ben bakamadım. Tamam. Selam, Sean, Leigh Anne. Ben kuzen Bobby. Nice mutlu yıllara. Sizi 5 kere aradım. - Tabii canım. - O yüzden direk sorumu soracağım. Sanırım noel kartında renkli birinin olduğunun farkındasınızdır. Ne var? Yanında ufacık görünüyordun. Jessica Lange ve King Kong gibi. Michael da Taco Bell'de aile indiriminden faydalanacak mı? Eğer öyleyse Sean birkaç restoranını kaybedebilir. Çok iyi bir çocuk. Bence resmiyete dök ve onu evlât edin. Birkaç ay sonra 18'ine girecek. Evlât edinmemin pek bir mantığı yok. Leigh Anne, sendeki beyazlara ait bir suçluluk hissi falan mı? Baban ne diyor? Mezarında ters dönmeden önce mi, sonra mı? Babam öleli 5 sene oldu Elaine. Gel gör ki cenazede sen de vardın. Hatırladın mı? Chanel parfüm ve iğrenç bir siyah şapkayla. Şu kadarını söyleyeyim. Tercihlerimi onaylamanıza ihtiyacım yok, anladınız mı? Ama en azından saygı duyun. Çocuğun neler yaşadığından haberiniz yok. Bu küçük düşürme olayı devam edecekse... ...evime daha yakın bir yerde de pahalı salata yiyebilirim. Leigh Anne, çok üzgünüm. Niyetimiz bu değildi. Kesinlikle değildi. Bence yaptığın şey harika. Evini ona açman. Hayatım, çocuğun hayatını değiştiriyorsun. Hayır. O benimkini değiştiriyor. Senin için çok güzel, ama peki ya Collins? - Ne olmuş Collins'e? - Hiç mi tedirgin olmuyorsun? Yani o büyük siyahî bir erkek. Aynı çatı altında uyuması... Utan kendinden. Bunu ben hallederim. Bana karşı dürüst ol, tamam mı? Michael'in burada olması seni rahatsız ediyor mu? O çocuklar aptal. Kim takar onların dediklerini? Hangi çocuklar? Okuldaki. Hepsi genç. Peki o genç çocuklar ne diyor? Bahsetmeye değmez. Ve SJ'i de merak etme. İlgiden memnun. Michael'ı ağabeyi olarak tanıtıyor. - Peki ya sen? - Sorun yok. Yani onu sokaklara atamazsın ya. Başka şeyler ayarlayabilirim. - Selam Mike. - Selam. - Sallayayım mı? - Olur. Daha yükseğe Michael. Daha yükseğe. Yükseğe. Aşağı bakma. Aşağı bakma. - Nereye? - Collins? Bana şöyle bakmayı kes. Evde beraber çalışıyoruz ya. Sence kaç kilo çeker? Bu çocuk hepimizi ünlü yapar. Sakin ol Bert. Daha bahar yeni geldi. Çocuk bir idmana bile katılmadı. Hayır. Onda yetenek var. Eğil evlât. Yerine geç. Yerine! Başla! Mike! Evlât! Seti aştıktan sonra savunmadan kurtul. Tamam mı? Kurtul. Hadi! Babası? Nasıl gidiyor? Henüz olayı kapabilmiş değil. Mike! Savunmadan kurtul. Onu taşıma. Hayır, hayır! Balon! Onlar balon! Millet, bırakın balonlara bakmayı. Kime diyorum? Zor şartlardan geçmiş çocuklar şiddet gösterecek yer arar. Ve sahaya çıktıklarında bu görülür. Ama bu çocuk sanki kimseye vurmak istemiyormuş gibi. O Boğa Ferdinand. - Nasıl? - Yok bir şey. Onun iyi bir oyuncu olacağını sanıyordum. Onu okula aldırmak için üstlerime ısrar ettiğime inanamıyorum. Bunun dinî görevin olduğunu söylemiştin. Bak Bert. Daha önce hiç top oynamamış. Ve bir an önce toparlanmazsa bu sezon da oynayamayacak. Kim Michael'i onların gelini yaptı? İnanamıyorum. Tanrı beni korusun. Bu, yaz idman takvimin. Önce açma-germe hareketleri ile gevşeyeceksin. Hadi, gevşe. Gevşedin mi? Sonra bacaklarını açmak için 90 metre koşacaksın. Eve gidip video oyunu oynasak? Bana bak, Wingate'teki herkes senden yıldız bir oyuncu olmanı bekliyor. - Onları hayal kırıklığına uğratmak istemezsin, değil mi? - Bilmem. Peki ya annem ve babamı? Çünkü bildiğin gibi bizim ailede herkes sporcu. Babam basketbol yıldızıydı. Collins voleybol oynuyor ve koşu yapıyor. Bense, bildiğin gibi, hepsini yapıyorum. Annem de amigo kaptanıydı. Bu spordan sayılmaz ama çaktırma. - Tamam mı? - Tamam. Pekâlâ. ...50, 51... ...52, 53... Daha hızlı. Koş, koş, koş! Çabuk. 5 saniye kaldı. Böyle! Böyle! Dizler yukarı, dizler yukarı. Acıyı hisset bebeğim. Daha hızlı! Koş Michael, koş! 98, 99... ...100. Ayaklar, ayaklar! Hadi, hadi! Koş! İşte böyle. Daha hızlı! Hadi, hadi. Kalk Michael. Bayan Tuohy? Bayan Tuohy lafını duyunca kayınvalidem geldi sanıyorum. Bana Leigh Anne, anne ya da başka bir şey de. - Bana bir şey almamda yardım edebilir misiniz? - Neymiş? Ehliyet. Araban bile yokken ehliyet neyine? Michael, neden ehliyet istiyorsun? Üstünde adımın yazdığı bir şey taşımak için. Sistem de Michael Oher adında biri yok. Soyadı farklı olmasın? Bakın, bizimle yaşadığına dair bir belge imzalar... ...ve sigortayı da öderim. Ne gerekirse, tamam mı? Ne yapacağız? - Ne yapacaksın? - Beni duydun. - En azından konuşmamız gerekmez miydi? - Şimdi ne yapıyoruz? Arkandan iş çeviriyormuşum gibi konuşma. Senin de Michael'in sağlık kontratına imza attığını biliyorum. Kırık bir kolun tedavisini üstlenmek başka... ...resmi sorumluluk üstlenmek başka. Hem de doğru düzgün tanımadığımız bir çocuğun. O da bir mesele. Geçmişi hakkında daha çok şey öğrenmeliyiz. Anlatmıyor ki. Çocuk soğan gibi... ...her seferinde tabaka tabaka soyman gerek. Bıçakla soyarsan hâllolur. Çocuk psikoloğuna falan göstersek? - Koca Mike'ın... - Michael. Michael'ın, *** Allen gibi kanepeye uzanıp çocukluğu... ...hakkında konuşacağını mı sanıyorsun? Michael'ın özelliği de çabuk unutması. Kimseye kızgın değil ve geçmişte yaşadıkları da umrunda görünmüyor. Haklısın. Pardon? "Haklısın" mı? Bu laf ağzında nasıl bir tat bıraktı? Sirke tadı. En azından düşüneceğine söz ver. Tamam. Düşüneceğim anlamında "tamam" mı yoksa kabul ettiğin anlamında mı? Fark eden bir şey var mı? Gerald'a şifoniyeri bekletmesini, birazdan orada olacağımı söyle. Hayır... Seni sonra ararım. Hoşça kal. Müsaadenizle. Kaynak yapmıyorum, merak etme. Sana bir şey diyeceğim. Bir saatten fazladır burada bekliyoruz ve ben... ...arkada oyun oynayan ve kahve içen insanlar görüyorum. Kim buranın sorumlusu? Ben burayı iki günde hizaya sokardım. Eminim öyledir. Nasıl yardımcı olabilirim? - Hayır, beyefendi önde. - Siz buyurun. - Buna şahit olmak istiyorum. - Ben de. - Tavrınızı hiç tasvip etmiyorum. - Hanımefendi, isteğinizi söyleyin... ...yoksa bütün gün beklemek zorunda kalırsınız. Nasıl yardımcı olabilirim? - Vesayet başvurusu için geldim. - Tanrı o çocuğun yardımcısı olsun. Michael'la ilgili çok az bilgi var. Çoğu dosyası kayıp. - Oradakiler ne? - Birkaç dava belgesi. Bir tanesinde Michael'ın 7 yaşındayken polis zoruyla... ...Denis Oher'den alındığı yazıyor. Bayağı olay olmuş. Çocukları ayırmak zorunda kalmışlar. - Ve bu en kötüsü değil. - Annesi nerede? Bilmem. Onu bulursanız bunların arasına birkaç dosya daha eklenir. - Kaç çocuğu varmış ki? - Bir düzine falan. Fazla da olabilir. Uyuşturucudan tutuklanma... ...kayıtlarına bakarsak o da bilmiyordur. Bakabilir miyim? Onun iznine ihtiyacımız var, değil mi? Hayır, Michael devlet vesayeti altında. Başvurunuza ve hâkimin imzasına bakar. Yani annesinin haberi bile olmadan onu veriyorsunuz. Bayan Oher? Merhaba. Bayan Oher? - Devlet görevlisi misin? - Hayır. Ben Leigh Anne Tuohy, oğlunuz Michael benimle yaşıyor. Ailemle. Oğlum nasıl? Koca Mike'ım? İyi. Çok iyi. İsterseniz şarabım var... Hayır, hayır. Çok kibarsınız. Michael'ı en son ne zaman gördünüz? Bilmiyorum. Siz kaç tane çocuğa bakıyorsunuz? Biz koruyucu ailesi değiliz. Sadece ona yardım ediyoruz. - Devlet size ödeme yapmıyor mu? - Yapmıyor. Onu besliyor ve ona elbiseler mi alıyorsunuz? Ona göre elbise bulabilirsek, evet. - O zaman iyi bir Hristiyan'sınız. - Olmaya çalışıyorum. Yaptığınız çok iyi bir şey ama... ...bir gün uyandığınızda onu bulamazsanız şaşırmayın. - Nasıl yani? - O tam bir kaçaktır. Devlet, benden alındıktan sonra vesayetini bu yüzden aldı. Gece olunca, gönderildiği her ailenin... ...evinin penceresinden kaçar ve bana gelirdi. Nerede olursam olayım beni bulur ve gözetirdi. Benim bazı sağlık problemlerim vardı. Bayan Oher, Michael başka bir isimle mi doğdu acaba? Proctor. Babasının soyadı. - O nerede? - Gittiğinden beri onu görmedim. - Ne zaman gitti? - Mike doğduktan bir hafta sonra. Doğum belgesi sizde mi? Sorun değil. Ben çaresine bakarım. Bayan Oher, siz her zaman Michael'ın annesi olacaksınız. - Onu görmek ister misiniz? - Hayır, bu şekilde olmaz. Williams. Soyadı Williams. Babasının kim olduğunu bile hatırlamıyorum. Renkler daha iyi, grafikler müthiş. Harika bir şey. Michael, sana sormak istediğimiz bir şey var. Nedir? Leigh Anne ve ben... Şey... - Biz senin yasal vasilerin olmak istiyoruz. - Ne demek o? Şu demek: Bu ailenin bir parçası... ...olmak isteyip istemeyeceğini bilmek istiyoruz. Zaten öyleyim sanıyordum. Peki o zaman. Şuraya bak. Birkaç adım kaldı. - Koca ayaklara dikkat et. - Bir tane daha. İşte böyle. Çıkar gözündekini. İstediğin buydu, değil mi? Al. Hadi, git bir tur at. - Ben de gidebilir miyim? - Olur. Michael? Dikkatli ol. Ön koltuk benim. - Bu kamyoneti mi istedi? - Kendisini taşralı olarak görüyor. Hadi Michael! Sen şu ketçapsın. Sol içtesin. Tenha bölgede. İlk oyun basit. "Aralık". Bu oyunda, önünde veya arkanda her kim varsa engellemen. ...gerekiyor. Tabii bir bek tarafından tutulmuyorsan. Şimdi ben hü*** beki olacağım ve sen de yapman gerekeni göstereceksin. Hazır... Başla! Sen onu engelledin, buna vurdun. Oyun kurucu pası attı, sonra topu tekrar aldı... ...skor için önü açık. İşte böyle. - Neler oluyor burada? - Baharat kavanozu sayı yaptı. Kitaptan oyunu çalışıyoruz. Michael ileride oynayacak. İşiniz bitince lütfen oyuncuları tekrar dolaba koyun. - Teşekkürler. - Tamam. Anne, biz de seni bekliyorduk. Madden'ın yeni oyunu çıkmış da, ben ve Michael gidip almak istiyoruz. - Maalesef bebeğim. 10 dakika sonra toplantım var. - O araba sürebilir. Bizi o götürebilir. Evet. İşte müzik budur. - Sen ne anlarsın bundan? - Hem de o biçim anlarım. - Göster bakalım. - Hemen göstereyim. Başlıyorum. Beni takip et. Hazır mısın? 40.000 Dolarlık Oushak değil ya Omeed. Kafayı yemişsin Leigh Anne! Kenarların enleri farklı. Oynanmış. En fazla 17.000 çalışır. Alo? Bayan, bayan... Benim çocuklarım. Onlar benim çocuklarım. Aman Tanrım. Neredeler? Çok üzgünüm, çok üzgünüm. - Michael, iyi misin? - Ben iyiyim. - İyi misin? - SJ'in yanına git. Çok üzgünüm. Çok üzgünüm. Affedersiniz. SJ! SJ! - Anne? - Söyle bebeğim? Bu kan lekeleri yıkanınca çıkar mı ki? Evet, sanırım kan lekesini çıkartabiliriz. Bayan, hava yastığı 320 km/s hızla açılır. Oğlunuz önde oturmak için çok küçük. - Ama durumu iyi. - Dudağı parçalanmış, yüzü yara içinde. Normalde o ebatta birinin suratı dağılır ve boynu kırılırdı. Hatta daha kötüsü. Sanki hava yastığı ona doğru gelirken yön değiştirmiş gibi. Arızalı falan olsa gerek. Oğlunuz çok şanslıymış. Sigortayı aradım. O iyi. İyi. Sonra konuşuruz. Kapatıyorum. Hoşça kal. SJ iyi. Hatta gördüğü ilginin tadını çıkarmakla meşgul. Michael, bu herkesin başına gelebilir. Senin bir suçun yok. Hayatım, yüzüme bak. Michael koluna ne oldu? Durdurdum. Başla! Oher, Collis'ten 50 kilo fazlasın ve onu geride tutamıyor musun? Düdük çalana kadar bölgeni tut. Hadi bakalım! Kamera ne için? Michael, yapması gerekeni görsel olarak çok daha iyi anlıyor. - Tutma var. Sol iç. - Michael, hadi ama. Oher? Gel buraya, evlât. Böyle tutmalısın, tam buradan, memelerden. Anladın mı? Yüzüme bak, evlât. Onları at sürer gibi omuzlarından tutarsan... ...ceza alırsın, ben de sinirlenirim. Duydun mu beni? Pekâlâ, tekrar! Bebeğim, beni takip et, tamam mı? Peki. En azından otobüsten inerken rakibe korku salar. Ama ancak patates çuvalı olduğunu anlayana kadar korkarlar. Tarzan görünümlü Jane. Bana müsaade et Bert. - İdman yapıyoruz Leigh Anne! - Bana sonra teşekkür edersin. Gel buraya. Michael. İlk tanıştığımızda... ...sana rezil elbiseler almak için o korkunç yere gitmiştik ya? Ben korktuğumu söylediğimde arkamı kolladığını söylemiştin, hatırladın mı? Evet efendim. Biri bana saldırsa onu durdururdun, değil mi? Peki SJ ile arabadayken hava yastığına ne yaptın? - Durdurdum. - Durdurdun. Sen durdurdun. Bu takım senin ailen Michael. Onları şunlardan korumalısın. Anladın mı? Dinle. Gel. Tony senin oyun kurucun. Onun kör noktasını alacaksın. Ona baktığında beni aklına getir. Benim arkamı kolladığın gibi onunkini de kolla. Tamam mı? Tony, gidebilirsin. Pekâlâ. Bu Umpa Lumpa senin geri adamın. Ona baktığında aklına SJ gelsin. Kimsenin ona zarar vermesine izin verme, anladın mı? Tamamdır. Yerine. - Anladın mı? - Peki ya Collins ve Bay Tuohy? Tamam, onlar da olsun. Aileni koruyacak mısın Michael? - Evet efendim. - Aferin. Şimdi eğlenmene bak. Bağırıp çağırmak işe yaramaz Bert. O erkeklere güvenmez. Onun gözünde, erkekler çekip gidene kadar önemsiyormuş gibi davranır. Oynamak isteyen? SJ, bunu kaçırma derim. Tamam. Göster kendini Mike. İşte böyle Michael. Devam! - Aferin Michael! - Bravo. Evet! Aferin oğluma. Pekâlâ. Ona ne söyledin? Oyuncularını tanısan iyi edersin Bert. Michael'in koruma içgüdüsü %98 ölçülmüş. Bana sonra teşekkür edebileceğini söylemiştim. Sonra oldu Bert. Taraftar desteği üst seviyede. Hiç bu kadar taşralıyı bir arada görmüş müydün? Nascar'da. Buranın esamesi okunmaz. Crusader'lar! 48 dakikalık cehenneme hazır olun. Şişkoya bak. Hey, sahada hallet. Durun, dinleyin. Dinleyin. Dikkatinizi dağıtmalarına izin vermeyin. Odaklanın. - Hazır mısınız? - Evet. Hadi o zaman! Michael. Kahretsin bu adil değil. Adamların takımlarında bir ayı var. - Sirk mi burası? - Değil mi ama? Önüne bak SJ. Tahriklere kapılma. Tahriklere kapılmak yok. Hadi! Olsun, güzel başlangıç. Hadi Oher! Hadi! Bakın burada kocaman bir boğa varmış. Ensendeyim! Ensendeyim! Bütün gece! Bütün gece! Geçmesine izin verme Oher! Hadi evlât. Bütün gece şişko. Bütün gece! Bütün gece ensendeyim ahbap! İşte benim oğlum! - Sorun yok Michael. - Olsun Michael. - Devam et. - Takma kafana. 2. raunt bebeğim. 2. raunt. - Değiş! Değiş. - Tamam, tamam! Oher, boşluğa sızmalarına izin verme. - Kafanı kullan biraz! - Bert ne işe yarıyor? Hiçbir işe. Hey şişko. Daha bitmedi. Bütün gece ahbap! Bütün gece! Başla! Pas! Pas! Durdur! - Niye pas attırdın Bert? - Nereye şişko? Sahamdan çık! Burada istenmiyorsun. Burası benim saham. 66, kendi tarafına git. Bert! Sen sus! Bert! Alo? Şaşırtmacaların yetti Bert. Oynat şu topu. Duydun. Bırak oynasınlar. Oynat. Yüzüme mi kapadı o? - Yok canım, hat gitmiştir. - Hat falan gitmedi. İşte benim oğlum. Jimmy. 66 numara. Şişkonun kıçını tekmeleyen. Hey çenesi düşük. Evet, sen! Kapa çeneni yoksa gelir ben kapatırım. - Tahriklere kapılma mı? - Bana bak SJ. Dön önüne. Kaldır kamerayı da oyunu çek. İndirin! Tamam, sorun yok. Geri döndük. Başla! Hadi! İndirin şunu! Gitti. Artık çok geç. Her şey bombok oldu. İnanamıyorum. Üç oyun, üç oyun. Ne durumdayız... Hadi! Koca çocuk sen ve ben. Bir kez daha sen ve ben. Başlıyoruz! Kesme var! Kesme var! Hadi, hadi! Pislik zenci! Raf, bir şey yapmayacak mısın? Adam oyuncumu tekmeledi ve ağzını bozdu. Teşekkürler! Wingate'ten sportmenlik dışı hareket. 13 metre. - Ne? - Kapa çeneni yoksa bir 13 metre daha yersin. Bu çocuk benim takımımda. Benim. Onu senin gibi şerefsizlere karşı kendi oğlum gibi savunacağım. Merak etme Koç. Ben arkanı kollarım. Gel buraya evlât. "Aralık"ı deneyelim. - "Aralık" mı? - "Aralık". Peki. Avcı, 47 aralık, sürekli. Hazır mısınız? Koçun artık seni koruyamaz, değil mi? Hazır! Bu takım senin ailen Michael. Başla! Geri, geri, geri! Tamamen engelle. Böyle devam. Tutmaya devam. Tanrım! - Koş. - SJ. - Michael! - Koş Michael! Koş! Devam et! - Hadi Mike! - Devam Michael! Sayı! Hey, şakşakçı. 74 numarayı gördün mü? O da benim oğlum. - İşte bu kardeşim! - Ne oldu? - Oyun dışı faul. - Ne oldu gene? - Tutma mı var? - Hayır. - Düdükten sonra mı vurdu? - Sanmıyorum. Bayrak niyeydi o zaman? Bilmiyorum... Ölçüsüz engelleme. Şaka yapıyorsun. Üzgünüm Koç. Düdüğü duyduğumda durdum. Onu nereye götürüyordun Mike? Otobüse. Eve gitme vakti gelmişti. Aslanım Michael, aferin! Haklayın onları Crusader'lar. Kafayı ov! Kafayı ov! Pekâlâ, hadi bakalım. Başla! Orada kal! Kırmızı, 41! Kırmızı, 41! Tom Lemming Eğitim, hatta kalın. Tom Lemming Eğitim, hatta kalın. Koç Saban aylık yetiştirme verilerinin yollanmasını istiyor. Bir gün erken alınca LSU'ya çok mu faydası dokunuyormuş. Ordu All Star maçı için bütün yerler doldu mu? - Evet, neden? - Bir yer açmak isteyebilirsin. Demiştim sana. Onu istiyorum. Hem de çok. B-A-Ğ-I-R. Herkes bağırsın. Herkes bağırsın. B-A-Ğ-I-R. Herkes bağırsın. Tekmen güzeldi Collins. Aferin. Bu ne şimdi? Siz devam edin. Parmakları doğrultmayı unutmayın. 1, 2, 3, 1. 1, 2, 3. 1, 2, 3. Bugün kemerler sağlam mı evlât? Lanet olsun, Fulmer geldi. Ben eve yol alayım. Selam millet. Nasıl gidiyor? Bizzat görmek için ta Knoxville'den geldim. Biz de Clemson'dan 9 saat yol teptik Koç. Koç Fulmer, sizinle tanışmak bir şeref. Koç Cotton, o şeref bana ait. Programını izledim, gayet iyiydin. Yakında basamak atlayacağından hiç şüphem yok. Elimizden geldiğince mücadele veriyoruz. - Michael O'Hair şu mu? - Oher. Kürek çekme sesi gibi. Oher. Birkaç bir şey görebilir miyiz? - Hepimiz minnettar kalırız. - Hemen efendim. Hemen. Burayı dinle! Yeni düzen. Koca Mike, Jay Collis. Teke tek, şimdi! Kıpırdayın! Hadi! Düdüğümle! Koç, teşekkürler. - Nereye Koç? - Güney Carolina'ya. Michael'a söyle notlarını yükseltebilirse... ...Clemson ona talip. - Şansın açık olsun Brad. Koç, bu çocuğun üstünde çok iyi iş çıkarmışsın. İlk geldiğinde eksikleri vardı, onu biraz yonttuk tabii. Selam annesi. 1. Lig bursu alabilmesi için... ...Michael'in not ortalamasının 2.5 olması gerektiğini biliyor muydun? Sahi mi? Sınavları düşük, eğer tekrar yapmazsa yükseleceğini de zannetmiyorum. - Şu anki ortalaması kaç? - 1.76 - Kat ettiği yol açısından fena değil. - Bu sene hepsini A yapmak zorunda. Ben ciddiyim. Bu bile yetmeyebilir. O da yüksekokula gider. Birçok kenar mahalleli çocuk ilk sene yüksekokulu bırakıyor. Profesyonel olma hayali suya düşer. Profesyonel mi? Daha üniversite teklifi alacak mı onu bile bilmiyoruz. Michael, ben Louisiana Üniversitesi'nden Nick Saban. Seni en kısa zamanda buraya bekliyoruz. Selam. Ben Güney Carolina'dan Lou Holtz... Michael'ı Knoxville'de ağırlamayı çok isteriz. - Tennessee'den Phil Fulmer? - Evet. 20'den fazla var. - Buradakilerle 50 tane. - Ole Miss'ten var mı? Yok. Yeni bir koç alana kadar oyuncu almayacaklar. Michael notlarını yükseltemezse hiçbiri işe yaramayacak. Ne yapacağız peki? Görünüşe göre Wingate'e öğretmenlik için başvurmuşsunuz. Onlar için yeterince dindar değilim. Ben maneviyatçı biriyim Bayan Tuohy ama belli başlı tereddütlerim var. Dürüstlüğünüz için teşekkürler Bayan Sue. - Michael'in durumu nedir? - Okuldaki durumunu düzeltmesi gerek. Anladım. Peki özel hoca niye? Futbol bursu alma ihtimali var. Tabii notları yükselirse. - Ole Miss'i düşünüyor mu? - Düşünse iyi eder. - Onunla çalışmayı çok isterim. - Ne zaman başlarsınız peki? Bayan Tuohy, benimle ilgili bilmeniz gereken bir şey var. Pek kimseye söylemem ama beni işe almadan önce bilmeniz... ...gerekebileceğini düşünüyorum. Nedir? Ben bir demokratım. Peki. - Anlayamıyorum. - Henüz. Henüz anlayamıyorsun. - Kafan ne kadar büyük Michael? - Büyük. İçinde ne var? - Beyin. - Beyin var. Bilgiyle dolu... Tıpkı haritalı bir dosya dolabı gibi. Ve işleri kolaylaştıran kestirmelerle dolu. Olacak Michael Oher. Çünkü ben, o haritaları kullanıp gideceğin yere varabilmen için buradayım. Sacagawea'nın Lewis ve Clark'a yaptığı gibi. Sacagawea mı? O sonra. Tarih kitaplarında yanlış yazar. Söylemek istediğim seni hedefe ulaştıracağım. Bana inanıyor musun? Bana güveniyor musun Michael? Güveniyorum Bayan Sue. Tekrar dene. Bir sonrakini oku bana bakalım. Ne diyor? Önce sabiti bulmamız gerek. Nerede bu sabit peki? Güzel. Gördün mü? Bir demokratla tanışmadan önce siyahî bir oğlumuz olacağı kimin aklına gelirdi? - Kapı. - Birini bekliyordum. Koç, nasılsınız? Buyurun. - Sean Tuohy. - Sean. - Nick Saban. Memnun oldum. - Sizi görmek ne güzel. Evinize gelebilme fırsatı bulduğum için sevinçliyim. - Bu kızım Collins. - Selam. Memnun oldum. - Siz de Leigh Anne olmalısınız. - Aynen öyle Koç Saban. Memnun oldum. Bana Nick deyin lütfen. Eviniz muazzam. Windsor perdeler de çok güzel. Teşekkürler. Siz de perdeden anlıyorsunuz demek. Kaliteden vazgeçmeyiz. Ve onu gördüğümüzde de hemen anlarız. Michael, Koç Saban'a merhaba de. Merhaba Michael. Nick Saban. - Memnun oldum. - Ben de. - Sen de SJ olmalısın. - Ta kendisi. Michael, salona geçip Nick'le başbaşa konuşun. - SJ de gelebilir mi? - Tabii ki. İkinizi birden alırız. Tamam. Bu adam acayip yakışıklı. - Ben buradayım Leigh Anne. - Evet, biliyorum. Michael seni Luisiana Üniversitesi'nde ağırlamak isteriz. Orada düzen oturmuş durumda. Başarılı bir öğrenci, başarılı bir kişi olabilir... ...ve Üniversite takımında Ulusal Şampiyona'ya katılabilirsin. Ne dersin? Bir ziyarete gelir misin? - Bir şey sorabilir miyim? - Tabii. Ben ve ağabeyim çok yakınızdır. O yüzden okula gitmesi durumunda... ...onu görememekten korkuyorum. - Yani... - Evet. Beni merak ettiğim, ona her an ulaşabilecek miyim? SJ, ona istediğin her an ulaşabilirsin. Hatta Tiger Stadyumu'ndaki ilk maçında... ...tünelde takıma eşlik etmenden mutluluk duyarız. - Nasıl? - Çok iyi. Buyurun. Selamlar. Ben Lou Holtz. Güney Carolina Üniversitesi'nden. Leigh Anne Tuohy. Memnun oldum. Buyurun. Michael! Merhaba. Ben Tommy Tuberville. Albany Üniversitesi. Leigh Anne Tuohy. Memnun oldum. Michael! Selam, Houston Nutt. Arkansas Üniversitesi. Leigh Anne Tuohy. Memnun oldum. - Ole Miss bardağı ha? - Michael! Hadi ama, biliyorsun. Mantıksal bir soru. Güney Carolina Üniversitesi'ni seçersen en akıllıca kararı vermiş olursun. Seni istiyoruz, sana ihtiyacımız var ama şu da var ki... ....Mike, senin de bize ihtiyacın var. Knoxville yaşamak için harika bir yer... Aslanlar, Kaplanlar, Ayılar'dan çok var ama... ...sadece bir tane Yaban Domuzu var. ...ayrıca Kırmızı Dövüş Horozlarına çok yakışacaksın. - Benim çıkarım ne? - SJ, sana ve bütün ailene kombine bilet. - Yani en iyi teklifiniz bu mu? - SJ, sende kendi çocukluğumu gördüm. Koç, sırtımı kaşıyın ben de sizinkini kaşıyayım. Sana Dövüş Horozu başlığı veririm. Hem de gerçek tüyleri olan. Konuş bakalım Phil? SJ, benim sana önerim, ikimiz için de çok anlamlı olacak bir şey. İlk maçta Union Stadyumu'na kol kola girip para atışını birlikte yapacağız. Nasıl? Koç Fulmer, sizinle iş yapmak bir zevkti. O zevk bana ait SJ. Kesinlikle ahbap. Crusader'lar özel okul şampiyonasına katılıyor. İşe alındığınız için tebrikler. Sağ olun, hanımefendi. Ole Miss hayalimdeki işti. Partiye biraz geç kaldınız ama Rebel'lara mesafeliyiz. - Size bir yol haritası vereceğim. - Tamam. Luisiana saf dışı. Saban'ın NFL'e gideceğini herkes biliyor. İsim vermek istemiyorum ama Michael'ı ilk gezisinde striptizciye götürenler olmuş. - Bu çok kötü. - Bir de bana sor. Bir süre kâbus görecek. Ziyarete geldiğinde... ...ona İtalyan yemeği yedirin. Fettucine Alfredo sever. Onu bir filme götürün ama Teksas Katliamı'na değil. Çünkü gözlerini kapatacaktır. Ve saat 10'da yatsın. - Tamam mı? - Anlaşıldı hanımefendi. - Pekâlâ. - Tennessee'den ne haber? Acı ama hâlâ av halindeler. - Fulmer, SJ ile iyi bir anlaşma yapmış. - O çocuğun zor lokma olduğunu duydum. Babasının oğlu. - Hazır mısın? - Hâlledelim şu işi. Mike, Barbekü sever misin? Bak ne diyeceğim. Benzin istasyonuna gidip hayatında yediğin en iyi barbeküyü yiyebilirsin. Yaşamak için harika bir yer. Kızarmış balık... ...sevdiğin onca güzel yiyecek. Ancak biz futbolcular için çok iyi... ...olmayan yiyecekler yiyebilirsin. Senin içinse SJ, teklifim şu. Ole Miss'te stadyumun yanında bir koru var. Her maçtan önce binlerce kişi arasında orada yürürüz. Bu kutsal bir gelenektir. Ve başı ben çekerim. - Bayatladı bu teklifler. - En önü teklif eden oldu mu? Gelecek yıl takıma birlikte önderlik edeceğiz. Tennessee sahaya çıkıp para atışını yapabileceğimi söyledi. Biz de kenar çizgisinde atarız. - Kararını verdin mi Michael? - Hayır Bayan Sue. Ama Tennessee'yi istiyorsun? İyi okuldur. Ole Miss'in akademik seviyesinde olmasa da... ...çok iyi fen bölümleri var. Neyiyle ünlüdür biliyor musun? Vücudun çürümesinde toprağın etkisini araştırmada FBI ile çalışırlar. O ne demek? Bir ceset bulduklarında, polis kişinin ne zaman öldüğünü bilmek ister. Tennessee de onlara yardımcı olur. Bir sürü vücut parçaları vardır. Kollar, bacaklar, eller... Hastaneden ve tıp bölümünden gelen. Ve onları nerede sakladıklarını biliyor musun? Futbol sahasının tam altında. 100.000 taraftar seni alkışlarken ve her şey güzel giderken... ...asıl endişelenmen gereken çimin altında yatan cesetler olacak. Hepsi ellerini çıkarıp seni yakalamaya hazır olacak. Ama nerede oynayacağına sen karar vereceksin tabii. Ben seni etki altında bırakmayayım. Bütün öğretmenler anlayışlı. Sizin sorununuz ne anlamıyorum. Üzgünüm. Bir öğrenciye hak etmediği notu veremem. Michael'a B lazım. Bunu hak etmesi için ne yapması gerek? Michael'ın D+'lık notu C- oldu. Notunu arttırmasının tek yolu sene sonunda bir deneme yazması olacak. 3. notu olarak sayılacak. Buraya kadarmış. Mahvolduk. Neden "Büyük Umutlar" hakkında yazmıyorsun? Pip'e de çok benziyorsun. O da fakir ve yetimdi. Birileri onu bulmuştu. Bununla ilişki kurabilirsin. İyi. Okuma listesine bakalım. Birini seçmek zorundasın Michael. "Pygmalion" "İki Şehrin Hikâyesi", "Hafif Süvari Alayının Hücumu" "Yarım fersah, yarım fersah yarım fersah ötede" Çok severim. Çok sever. Neden sen yapmıyorsun? Ben de maçı seyredeyim. Peki. "Hepsi ölümün vadisinde, Sürdü atlarını altıyüzü de." Luisiana Stadı'na bu hikâyeden esinlenerek Ölüm Vadisi adı verilmiş. Lord Alfred Tennyson'ın bununla alâkalı bir kitabı vardır. - Şaka yapıyorsun? - Ciddiyim. Harika bir hikâyedir. Şiir o. "İleri! Süvari alayı!" Burası hücumu kastediyor. "Dedi ki doldurun silahları!" Burayla da son bölgeyi kasteder. "Hepsi ölümün vadisine, Sürdü atlarını altıyüzü de." "İleri! Süvari alayı! Var mıydı ki umutsuzluğa düşen?" "Bilmediğinden değil asker, birinin yanıldığını." - Biri hata mı yapmıştı? - Evet, liderleri, koçları. Madem liderlerinin işi batırdığını biliyorlar da neden devam ediyorlar? "Karşılık vermek değil onların işi, Ya da sorgulamak herhangi bir şeyi" "Savaşıp ölmek hepsinin kaderi." "Hepsi ölümün vadisine, Sürdü atlarını altıyüzü de." Hepsi ölecek, değil mi? Evet. Gerçekten çok üzücü. Bence yazacağın konuyu buldun Michael. Cesaret, anlaması zor bir duygu. Aptalca bir fikir ya da bir hata uğrunda cesaret gösterebilir... ...ama yetişkinleri sorgulayamazsın. Koçunu ya da öğretmenini. Çünkü kuralları onlar koyar. Belki her şeyin en iyisini onlar bilir. Belki de bilmezler. Hepsi kim olduğuna, nereden geldiğine göredir. 600 askerden bir tanesi bile mi pes edip karşı tarafa katılmayı düşünmedi? Ne de olsa Ölüm Vadisi. Kolay iş değil. İşte bu yüzden cesaret işi karışıktır. Her zaman başkalarının dediğini mi yapmak zorundasındır? Zaman gelir yaptığın hakkında en ufak bir fikrin olmaz. Herhangi bir aptal bile cesaret gösterebilir sonuçta. Ama bir şeyi yapıp yapmayacağını belirleyen asıl etken onurdur. Seni sen yapandır. Hatta olmak istediğin şey. Önemli bir şeyin uğrunda ölürsen hem cesaretli hem de onurlu olursun. Ve bu çok iyi bir şey. Sanırım yazarın anlatmaya çalıştığı buydu. Cesareti bedeninde taşıyıp onur için savaşmak. Hatta size yapmanız gerekeni söyleyen insanlarda da cesaret olmasını dilemek. Kevin Lynn. Tebrikler. Matthew Nicols. 2.52. Michael'in not ortalaması. Paul'un bilgisayarında gördüm. Jamie North. Başardı Sean. Başardı. Bebeğim, müdürün bilgisayarına mı sızdın? Michael Oher. Michael'ın bebeklik fotoğrafını da nereden buldun? İnternetten bir bebek ürünü reklamından tarattım. Tebrikler Mike. Michael, çak bakalım. Aferin kardeşim. Yeter bu kadar. Genç adam... Kocaman sarıl bana bakayım. Deaton Hall'de kalacaksın. Neredeymiş? 109. Şurada. Yemek planın da olacak. İstediğin zaman Johnson Commons'ta yiyebileceksin. Johnson Commons'ın yiyebildiğin kadar dondurma self-servisi var. - İstediğin kadar mı? - Evet, annen genç tenini buna borçlu. Kes şunu! Alo? Bayan Tuohy benim. Sadece birkaç soru soracak. Gizlin saklın olmasın. Bayan Tuohy? Bay Oher? Ben Jocelyn Granger, Amerikan Kolej Sporları Kurumu... ...Müdür Yardımcısı'yım. - Bana Leigh Anne deyin. Başlayalım öyleyse. Olur mu? Bayan Tuohy, sakıncası yoksa Michael'la özel konuşmak istiyorum. - Peki ne kadar sürecek? - Bir süre. Git Michael. Michael? Michael! Lobide bekliyor olacağım, tamam mı? Bilmiyorum Sean. İçimde kötü bir his var. Kadın zorluya benziyor. Bir saniye. Selam. Müşteri ne istiyor? Koç Cotton'ın Ole Miss'e gittiğini bliyor muydun? Hayır. Peki iş teklifinin sen onlara imza attıktan sonra geldiğini? Sean Tuohy, yasal vasin Ole Miss'teydi. Basketbol oynadı. - Bayan Tuohy de oradaymış. - O da amigo kaptanıymış. Ole Miss'in en sevdikleri okul olduğunu söylemek doğru olur mu? Peki ya başka üniversiteler? Mesela Tennessee? Hayır. Tennessee'den hiç haz etmezler. - Öğretmenin... - Bayan Sue. Bayan Sue. Bayan Sue da Ole Miss mezunu. Bayan Sue seni Ole Miss'e yazılman konusunda ikna etmeye çalıştı mı? Tuohy'ların Ole Miss'e yüklü miktarda bağış yaptığını biliyor muydun? Bayan Sue bile. Tuohy'ların Oxford'da konutları var... ...o yüzden hemen her spor olayına katılıyorlar. Sean ve Leigh Anne Tuohy bizim tabirimize göre "yemleyici". Bay Oher? Bay Oher? Anladın mı? Neden burada olduğumu biliyor musun? - Soruşturma için? - Evet, soruşturma için. Senin garip durumunu incelemek için buradayım. Sence de garip bir durum değil mi? Michael? Bilmiyorum. - Artık gidebilir miyim? - Hayır, gidemezsin. - Ne istiyorsunuz hanımefendi? - Gerçekleri! - Gerçeği istiyorum. - Yalan söylemedim ki. - Bu konuda ne düşündüğünü bilmek istiyorum. - Hangi konuda? Kolej Sporları Kurumu, senin kaydının, güney okullarının yemleyicilerinin... ...genç ve çaresiz sporcuların vesayetini alıp... ...onları kendi okullarına aktarmaları için örnek teşkil edeceğinden endişe ediyor. Kesin böyledir demiyorum, ama değildir de demiyorum. Ama bunları doğrulayan bir sürü insan var. Tuohy'lar seni aldı... ...sana baktı, seni besledi. - Hayır. - Okul masraflarını karşıladı. Sana araba aldı. - Hayır. - Özel öğretmenler tuttu. - Hayır. Hepsi senin Missisippi Üniversitesi'nde futbol oynaman içindi. Michael! İşimiz bitmedi. O yok. 3 ay önce söylemiştim. Neden kanvazla devam etmiyoruz? Biraz Napa'yla güzel... Seni sonra ararım. Michael, ne oldu? - Bunu neden yaptınız? - Neyi? En başından beri Ole Miss'e gitmemi istediniz. - Elbette. Ole Miss'i severiz! - Bunları neden yaptınız? - Neleri? - Her şeyi! Kendiniz için miydi, benim için mi? Hepsi istediğiniz okula gideyim diye miydi? Hepsi sizin istediğinizi yapayım diye miydi? - Michael, hayır... - O öyle diyor ama. Doğru mu söylüyor? - Michael, biraz beni dinle, tamam mı? - Sakın yalan söyleyeyim deme. - Ben aptal değilim! - Michael! Michael, tabii ki aptal değilsin. Michael? Lütfen. - Peşinden gitmeliydim. - Kayıplara karışacağını bilemezdin. Doğru mu peki? Hakkımızda söyledikleri? Leigh Anne, mantıklı düşün. Sadece bir tişörtü varken... ...ona elbise aldık. Bir yatak verdik. Kolej Sporları Kurumu'nun canı cehenneme. Bir daha olsa gene yaparım. Peki ya onca şey? İyi bir burs alsın diye yaptıklarımız? Ole Miss'te bir burs. İstediği yere gidebilirdi. Bunu o da biliyordu. Öyle mi? Ona hiç sordun mu? Çünkü bildiğim kadarıyla ben hiç sormadım. Gel buraya? Ben iyi bir insan mıyım? Ciddi soruyorum. Mecaz yapmıyorum. Sen tanıdığım en iyi insansın. Yaptığın her şey başkalarının iyiliği için. Peki niye böyleyim? Hiçbir fikrim yok. Ama sanırım bundan hastalıklı bir şekilde zevk duyuyorsun. - Sean. - Evet? Ya bir daha geri gelmezse? Lanet olsun! Koca Mike? Getir bakalım o koca kıçı buraya ahbap. Annemi arıyorum. Annen mi? Evet, Dee Dee'yi buralarda görmüştüm. Aslına bakarsan... Bu sıralar bir şeyler almak için uğruyor. Bak ne diyeceğim. Neden içeri gelmiyorsun? Sana bir kırklık ısmarlarım. Eski günlerdeki gibi takılırız. Annen gelene kadar. Hadi ahbap. Kimse seni yemez. Koca Mike! İn aşağı da kıvrılıver bir yere. Hey sürtükler, bakın buraya! - Bebeğim, bana buzluktan soğuk bir bira kap. - Otur. Koca Mike. Seni buralarda görmek çok güzel. İyi görünüyorsun ahbap. Formdasın. Top oynadığını duydum. Ama o zengin futbolu devlet okulu ligine benzemez. Zenciler çoraplarında bıçak taşır. Benim de top oynamışlığım vardır. Eskiden. Sen bilirsin gerçi. - Evet, duymuştum. - Oyun kurucuydum. MLK'de. - Sağ ol bebeğim. - Peki ya sen Dave? Yüksekokulda hâlâ futbol oynuyor musun? Hayır ahbap. Dave artık öğrenci değil. O artık benimle. Aslına bakarsan senin için de bir yer açabilirim. Okula gitmekten usandım. İnsanlar bana ne yapmam gerektiğini söyleyip duruyor. Madem öyle Dave, şunu dinle. Aç şunu sesini, seni küçük kaltak. Kaltak. Dave'in fazla üstüne gitmeyin. Şehrin diğer tarafında yaşadığını duydum. Dee Dee'nin dediğine göre artık yeni bir annen varmış. Evet. - O da iyi. - Evet, iyi. Başka çocukları var mı? Kızı var mı? Vurdun mu peki ona? Vurdun, değil mi? Vurmuş, vurmuş. - Koca Mike! - Koca Mike kendine beyaz memeler bulmuş. Hey Koca Mike. Eminim tadı damağında kalmıştır. Nereye? Annemi evin orada bekleyeceğim. Ahbap, hemen gitme. Otur. Sadece güzel, beyaz kardeşinle ilgili bir şeyler öğrenmek istedim. Çünkü anne/kız aksiyonları hoşuma gider. Kapa çeneni. Kapa çeneni mi? Sen kimsin de bana kapa çeneni diyorsun? O koca götünü çok pis dağıtırım senin. Sonra gider çıtır annene ve tatlı kız kardeşine bir ziyarette bulunurum. Anne! O gitti, kar tanesi. Michael burada mıydı? Evet, ama ona söyle, onunla görüşeceğim. - Ona ödeteceğim. - Yani Michael buradaydı. Dün gece. Buraya geldi içimize sokuldu, sonra tüydü. Söyle ona bir gözü açık uyusun. Beni duydun mu sürtük? Asıl sen beni duy sürtük! Oğlumu tehdit edersen beni tehdit etmişsindir. Şehir merkezine adımını attığın an pişman olacağın andır. Savcı'nın grubundayım. Ulusal Silah Derneği'ne üyeyim... ...ve silahım her daim doludur. Neyin var, 22 mm. mi? Yoksa Cumartesi Gecesi Spesiyali mi? Evet, ama haftanın diğer günleri de oldukça iyi ateş eder. - Michael! - Anne. Polis gelip beni tutuklayacak mı? Bence Acı Mahallesi'nde dolaşmak polisin isteyeceği son şeydir. Sormayacağım diyordum ama... Oradan nasıl çıktın Michael? Küçükken kötü bir şey olduğunda... ...annem gözlerimi kapamamı söylerdi. Uyuşturucu aldığını ya da başka kötü şeylerini görmeyeyim diye yapardı. İşi bittiğinde ya da kötü şey sona erdiğinde... ..."3'e kadar sayacağım, gözlerini açacaksın. Her şey geride kalacak... ...ve dünya daha güzel bir yer olacak." derdi. "Her şey bitmiş olacak." Gözlerini kapattın. Biliyor musun, seni ararken süregelen yol boyunca... ...bir tek şeyi düşünüp durdum. Boğa Ferdinand'ı. Bunu uzun zaman önce sormam gerekirdi Michael. Sen futbol oynamak istiyor muydun? Yani oynamayı hiç sevdin mi? - Oldukça iyi oynuyorum. - Evet, öyle. Sean ve ben konuştuk... ...Michael, eğer futbol bursunu istiyorsan... ...bizce Tennessee'yi seçmelisin. Sana söz veriyorum, tezahürat yapmak için her maçına geleceğim. - Her maçıma mı? - Her maçına. Ama o cırtlak turuncu formayı giymem. Olmaz. O rengi hiç sevmem ve o formayı da giymem. Yani Tennessee'ye gitmemi mi istiyorsun? Gönlün ne istiyorsa onu yapmanı istiyorum. Karar senin Michael. Bu senin hayatın. Ya hamburgerci olmak istiyorsam? Karar senin. Bu senin hayatın. Tamam. Ne tamam? Geçen gün çıkıp gittiğim için özür dilerim. - Çok asabiydin. - Siz de çok soru sormuştunuz. Ben olayın derinine inmek istedim. Ama bütün sorularınız neden başkalarının benim... ...Ole Miss'e gitmemi istediğiyle ilgiliydi. - Evet... Bir kere bile benim oraya neden gitmek istediğimi sormadınız. Pekâlâ Michael. Neden Ole Miss'e gitmek istiyorsun? Çünkü orası ailemin gittiği okul. Bağlarını koparmadıkları bir okul. Üniversite bambaşka bir deneyim olacak Michael. SJ, kes şunu. - Dikkat dağıtacak çok şey olacak. - Eğlenmene bak. Yurtta bütün gece video oyunu oynamak isteyen baş belaları olabilir. - Ya da internette takılmak isteyen. - Sen eğlenmene bak. İdmanlarda çok fazla vaktin gideceği için... ...derslerine ayrıca asılman gerek, tamam mı? - SJ, dur demedim mi sana? Gel. - Hayır. Kızma ona annesi. Kütüphaneden geliyorum. Bu dönem için özel bir bölme ayırttım. İşte ders ve çalışma çizelgen. Şimdi izninizle gidip yeni evime yerleşeceğim. - Teşekkürler Bayan Sue. - Teşekkürler Bayan Sue. Evet, evet... Bakalım: Kompozisyon, güzel... ...Psikoloji, matematik laboratuarı. Bak bu iyi. Dersler çok iyi. - Burada çok eğleneceksin. - SJ! Michael Oher, bana kulak ver. Eğlenebilirsin ama bir kızı evlilik dışı hamile bıraktığını duyarsam... ...arabaya atlar, Oxford'a gelir ve o penisini kopartırım. Diyorsa yapar. - Anladım efendim. - Tamam. Araba otoparkta, gitmemiz gerek. Millet... ...vedanızı edin bakalım. Al bunu. Güle güle bebeğim. - Sağ ol anne. - Rica ederim. Neden hep böyle yapıyor? O bir soğan Michael. Her seferinde tabaka tabaka soyman gerek. Hemen dönerim. Ne var? Ne var Michael? Bana kocaman sarılman gerek. Geçen gün bir kenar mahalle çocuğu hakkında bir haber okudum. Babasız. Bakıcı ailelerin büyüttüğü bir çocuk. Acı Mahallesi'nde bir çete kavgasında öldürülmüş. Son paragrafta, çocuğun muazzam spor yeteneklerinden bahsetmişlerdi. Ve geri kalmayıp, okulunu bırakmasa nasıl farklı bir hayatı olacağından. Henüz 21 yaşında bir delikanlıymış. Ve o gün doğum günüymüş. Bu başka birinin başına da gelebilirdi. Onun yerinde oğlum Michael da olabilirdi. Ama olmadı. Ve sanırım bunun için Tanrı'ya şükretmem gerek. Tanrı'ya ve Lawrence Taylor'a. Bir Mississippi. Michael Oher Ole Miss'te sportif başarı kazandı ve Bayan Sue'nun yardımıyla... ...yüksek bir not ortalaması tutturdu. Collins annesinin izinden gitti ve... ...ve Ole Miss'te amigo kaptanı oldu. Sean ve Leigh Anne hâlâ Memphis'te yaşıyor. SJ kendisine vaat edilen her şeye sahip oldu. New England Patriots, 23. seçimi Baltimore Ravens'la yaptı. 2009 NFL draftında 23. seçimle... ...Baltimore Raven... ...Michael Oher'ı seçti. Missisippi iç hücumcusu. Çeviri; Emre Bekman
Activity
  • Activity
  • Annotations
  • Notes
  • Edits
Sort
  • Newest
  • Best
deicy annotated1+ month ago

Sandra Bullock, Tim McGraw and Oscar winner Kathy Bates star in this remarkable true story of All-American football star Michael Oher, played by newcomer Quinton Aaron. ...

#Arts & Entertainment #Movies #the blind side
Permalink Edit Editors
Share

Share this annotation:

deicy edited1+ month ago

The Blind Side

Türkçe Worldwide Hakkında Copyright Gizlilik Şartlar
© 2023 Readable
Photos Media Bookmark
X Annotate