Tip:
Highlight text to annotate it
X
Günaydın hayatım, sana kahvaltı hazırladım. İyi uyudun mu?
Çok ilginç bir rüya gördüm.
Öyle mi bebeğim?
Rüyamda beni sepetliyordun, ben de hiç tanımadığım bir kızla bir eve taşınıyordum.
- Seni mi sepetledim? - Evet.
Olur mu hiç!
Orospu çocuğu!
Burada çalışmaya uğraşıyorum!
- Benimle ne alakası var? - Şey, ben...
Ortalık bu haldeyken konsantre olamıyorum. Bence artık yerleşmemiz gerek.
- Ben yerleştim. - Öyle mi?
Senin odanı demiyorum bu odayı kastediyorum.
Burası ortak bölge, senin de eşyaların var.
Ama senin eşyalarının altındalar, yani sen toparlanırsan ben kalanı hallederim.
- Yapacak işlerim var. - Bunu söyleyip duruyorsun.
Ama daktilonun başında iki dakikadan fazla durduğunu görmedim.
- Ne demek istiyorsun? - Yani, bence işten kaçıyorsun.
Ya, öyle mi?
Bence kendimize bir rota çizmemiz gerekiyor, ne dersin?
- Doğru. - Ev içi bir denge oluşturmamız lazım.
- Tamam. - Birbirimize alışmalıyız.
Birbirimizi pek tanıdığımızı söyleyemeyiz değil mi?
Hayır!
Bu beraber yaşama oyununun işe yaraması için...
...günlük yaşantımızı mümkün olduğunca kolay ve eğlenceli kılmak adına...
...elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
Pekala! Bak seninle aynı fikirdeyim.
İyi, işe koyulayım öyleyse.
- Tamamdır. - Tamam.
Pekala.
Ayrı ayrı mutfak, oturma odası ve...
Hadi bakalım.
Korkma, benim.
- Tanrım! - Nasıl gidiyor?
Fena değil, ne kadar çalışmışım?
- İki buçuk dakika. - Hadi be!
- Dinle bak bir fikrim var. - Ne?
- Hoşlanacağın bir şey. - Devam etmem lazım.
Önemli bir mesele Daisy, güven bana.
9 1/2 DAKİKA SONRA
Bunu iyi ki yaptık!
Yapmamız gerekiyordu.
Zaten kaçınılmazdı. Daha fazla geciktirmediğimiz iyi oldu.
Daha da erteleseydik gerilim iyice artacaktı.
Bence de.
Şimdi ne yapacağız?
Bence demliği temizlememiz gerek.
- Pis sürtük seni! - Bayılacaksın.
Hadi bakalım.
Tim, sen ne yapıyorsun?
Mağazada X-men satışları var da...
Bilbo benden Wolverine'in adamantium pençeleriyle fiyatları parçalayan bir resmini istedi.
- Bir de bir poster yapıyorum... - Tamam be!
Gözlüklerim, gözlüklerim nerede?
Pekala. Buldum!
Parti verelim! Eve hoşgeldin partisi verelim.
- Ne? - Mükemmel olacak!
Plastik ve folyodan davetiyeler yapabilirim.
Marsha'yla Brian'ı davet ederiz.
- İyi tamam, ne zaman olacak? - Bu gece, bu gece yapalım!
Bu gece mi? Biraz ani olacak.
Mükemmel olacak, ben arkadaşlarımı çağırırım, Warhol's Factory gibi...
Ressamlar, yazarlar, müzsiyenler sokak serserileri,...
...hepsi birbiriyle etkileşim içinde, bizim yerimizde Kuzey Londra'nın yeni merkezi!
En iyisi! Anlıyor musun?
Disko topumuz da olur, ben alüminyum folyodan yaparım.
- İyi. - Evet!
- Ama paltolar senin odaya. - Tamam.
Şu eski şeyi yoldan çekelim.
Eğer biz yaparsak, geleceklerdir.
Tamam dedim ya.
Beni rahat bırak.
Ne tatili, hepimiz lanet bir tatil yapmadık mı?
Merhaba, her şey yolunda mı?
Şu gençler yok mu?
Genç filan değil, o bir şeytan.
Biz bir grup yirmilik zararsız, neşeli insan...
...çok ufak, küçük, sessiz bir parti veriyoruz.
Amber ve sen gelip birbirinize salata fırlatmak ister misiniz diye merak ettik.
O gelemez, bu gece burada kendi partisi var.
- Gelmemi istediğinizden emin misiniz? - Tabi, çok isteriz.
Brian da gelecek mi peki?
Umarım gelir, Tim çağırmaya gitti.
- Ondan hoşlanıyor musun? - İyi biri.
Güzel bacakları var.
- Kim o? - Noel Baba.
- Sen miydin? - Kim sanmıştın ki?
Daisy bu gece parti vermek istiyor.
Gelmek isteyip istemediğini öğrenmem için beni yolladı.
- Marsha geliyor mu? - Bilmem, sormak için yukarı çıktı.
Marsha ile aranızda ne var?
- Meseleyi biliyor musun? - Ne?
İşim var Tim! Boya yapıyorum.
- Hadi ya, ismi ne? - Kötü sandviç.
- Gerçekten mi? - Evet.
Aciliyetinin içindeki şiddete dair bir parça, hadisenin ivediliği...
...ve üç patlayıcı, saldırgan ifadenin, uyumlu biçimde bir araya gelişi.
- Partide kızlar da olacak. - Gerçekten mi?
Evet.
Tamam mı dostum?
Güvenliğe ihtiyacımız olacağını sanmıyorum, kendi çapında bir parti olacak.
İyi, tamam o zaman bir tane getir, Baretta'yı getir.
Yok yok, Glock 17'yi getir, benim favorim o.
Tamam o zaman, görüşürüz. Nerede kaldın?
Marsha ile konuşuyordum. Glock 17 nedir?
Tabanca. Dört saattir Marsha'yla mı konuşuyordun?
Kocasının Status Quo'da davul çaldığını biliyor muydun? Kim silah getiriyor?
Mike. Dört saattir bunu mu konuşuyordunuz?
Mike neden partiye tabanca getiriyor?
Güvenlik nedeniyle. Sence bizim çift olmadığımızdan şüpheleniyor mu?
Sanmam. Güvenlik neden gerekiyor? Uyuşturucu partisi düzenlemiyoruz ya.
O tarz bir güvenlik değil zaten. Daha çok, aptal bi dev, bir trol, güven battaniyesi filan.
Koridorda el ele tutuşmamız gerekiyor mu hala?
- Sen istemiyorsan hayır. - Ben öyle demedim.
Sevişme sesi taklitlerimizi de bırakabiliriz.
Yazık olacak.
Twist, arkadaşım, o da geliyor! Onu seveceksin, muhteşem biridir.
Gerçekten çok zeki, eğlenceli biridir, yetenekli, komik, enteresan.
Neyse boşver, zayıf mı peki?
Moda yardımı için yarı-maraton koşusu yaptı.
Medyadan birilerini ayarlayabildin mi?
- Evet. - Kimi?
- Gazeteci çocuk. - Güzel.
Ya sen?
Skaterama var Doğu Finchley'de, Uberbowl,...
...Swindon'da üç bacaklılar toplantısı, diğer arkadaşlar da bir şekilde müsait değiller.
Merak etme Tim, çok iyi geçecek.
Ben gidip bir kaç kıyafet deneyeyim.
Daisy orada mıydı?
Bir dakika, üstünü giyiniyor. Daisy! Erkek arkadaşın arıyor!
Selam Richard.
- Demin ne demek istedi? - Ne hakkında?
Üstünü giyiniyor derken?
Bir hoşgeldin partisi veriyorduk da, kıyafet deniyordum.
- Ha, anladım. - Nasıl gidiyor?
O da ne?
Daisy, sevişme sesleri geliyor!
Şimdi olmaz!
Ben bunu bir saygı duruşu olarak görüyorum...
...sanatçı Christo'ya.
Ben de israf olarak görüyorum.
Baco, aluminyum folyonun.
Parti!
Müzik. Ortalığı ısıtmak için müzik lazım!
Parti kasedi, işte başlıyoruz.
Hadi!
Çok fazla yememeye çalışın, daha bir sürü insan gelecek, tamam mı?
Brian, buz ister misin?
Hadi, hadi gel biraz buz al hadi devam et!
Tanrım hiç anlamıyorum!
Daha yeni buzunu çözdüm. Elektriği emip hemen buz yapıyor.
Daha öğlen yarım bir Magnum koydum, şimdi alamıyorum.
- Neredeyse sanki... - Canlı!
Evet.
- Merhaba. - Selam, biz partiye gelmiştik de.
- İyi o zaman içeri geçin. - Sen Amber'in babası mısın?
Bir üst kat.
- Kukla gösterisini kaçırmışsınızdır. - Siktir git!
- Ne dedin sen? - Siktir git dediler.
Ne dediklerini biliyorum, Mike!
Küçük inek! Mor saçları, elinde içkisi kapıda dikilmiş "Merhaba" diyor.
Pardon, en iyi dostum, Mike.
Merhaba Mike, ben Daisy. Memnun oldum. Nasılsın?
Çavuş Mike Watts, Yedek Kuvvet. Yavaşça kaldır, selamını ver, hızla indir.
- Bir şey mi getirdin? - Evet, bir kara mayını.
Tabi, şunu emin bir yere koyalım.
Sanatçı, yazar...
Amber'in de parti yaptığını söylememiştin.
İyi hadi gösterelim onlara!
Bu ne be! Rezalet!
Daha genç, sıkı müzikler, etkileyici melodiler ve güçlü baslar dinlemeliyiz.
Tanrım, ne kadar aptalca konuştum!
Ne güzel gözüküyorsun! Biraz göbek dekoltesi.
- Evet. - Bu sezon büyükler moda, aferin sana.
Millet, bu benim arkadaşım Twist.
- Merhaba. - Merhaba.
Hey, Twist, ne getirsem sana?
Aslında içmemem lazım ama bu seferlik bi' yaramazlık edip bir spritzer alayım.
Şalımı asabileceğim bir yer var mı?
- Paltolar Daisy'nin odasına. - Tamam.
Muhteşem biri! Harikadır, çok da komik.
Odalarınız ayrı mı?
- Hayır. - Evet.
- Evet. - Hayır.
- Tartışmıştık da. - Daisy'nin horlamasından dolayı kavga ettik.
- Ben horlarım! - Domuz gibi!
- Koca, tatlı bir domuz gibidir! - Domuz olan sensin, ben miyim horlayan.
Bu yüzden odaları ayırdık.
Bu doğru, evet. Biz çift değiliz.
Seni komik şey. İyiydi bu.
Bak, mesele şu ki...
Biz çift değiliz, daireyi kiralamak için yalan söyledik.
- Ama burayı çok sevdik. - Gerçekten çok sevdik.
- Yani, ne olursa olsun lütfen Marsha'ya söyleme. - Marsha!
- Merhaba! - Selam!
Ben geldim, üst kattaki çatlak.
- Geç mi kaldım? - Hayır.
- Merhaba Brian. - Merhaba.
Marsha, Twist. Kendisi moda işinde.
Marsha da ev sahibemiz.
İlginç bir kıyafet!
Teşekkürler. Biraz uğraşayım dedim.
Ne yapmak istediğini anlayabiliyorum.
Bu da Mike.
Kendisi Mike olur.
Paltomu nereye koyayım?
Merak etme.
Ben Tim ve Daisy'nin odasına kaldırırım.
Yerinde olsam hiç kafama takmazdım, böyle muhteşem görünüyorsun.
İstediğini yiyebiliyorsun, kilo almayı umursamıyorsun.
Keşke benim de bu kadar seçici olmam gerekmeseydi.
Organik ürün dükkanlarındakilere güvenemiyorsun ki, dalavere üstüne dalavere.
Öyle değil mi, dalavere.
Kapitalizmin şeytani eli bahçıvan eldiveninin altına gizleniyor...
...ki küresel bilinç adı altında paramızı yiyebilsin.
Oradaki kadının garip, şaşı gözleri var, sarımsak kokuyor ve peruğun içinde pislik gibi duruyor.
Aldığı parayla en azından bir saç fırçası alabilir.
Veya bir t-shirt filan.
Neyse işte, burası çok güzel bir daire.
Biraz yerleşip temizlediğinizde daha da iyi olacaktır.
Aslında bu temiz hali zaten.
Tim hoş ve sıcak biri değil mi?
Hadi artık Daisy, kendini koca, çirkin bir başarısızlık gibi görmeyi bırak.
Her şey düzelecek, değil mi?
Güzel.
Sen neler yapıyorsun Brian?
- Resim yapıyor. - Öyle mi? Ne tarz?
- Anlatsana Brian. - Öfke...
Acı...
Korku...
Saldırganlık...
Ne dediğini tamamen anlıyorum.
- Anlıyor musun? - Evet.
Hadi, yine Timewarp yapıyoruz!
Şimdi sola!
- Şimdi bir adım sağa! - Ne boktan parti ama.
- Öyle mi? - Sen de içerideydin.
Ben daha önemli olan kapı güvenliğini sağlıyordum.
- Sorun var mı? - Yok.
Mike, sence biz yaşlanıyor muyuz?
Herkes yaşlanıyor Tim! Kuzenim Adam hariç herkes.
Kuzenini bu kadar özel yapan ne?
- O gittikçe gençleşiyor. - Piç! Ne yapacağız peki?
Bizim yapabileceğimiz bir şey yok, hükümetin de haberi var.
Adam'i demiyorum, şimdi ne yapacağız?
Partine katılmak ister misin?
Timewarp oynuyorlar! Timewarp'tan nefret ediyorum.
- Daisy seviyor ama. - Ne olmuş! Ben uyuz oluyorum!
Cinselliği bastırılmış muhasebeciler ve salak odalarının duvarlarına bir sürü...
...Betty Blue, Blues Brothers ve Big Blue posteri asan öğrenciler için...
...bir nevi hazır sapkınlık!
- Alt tarafı bir şarkı. - Umrumda değil! Nefret ediyorum, duymak istemiyorum!
En azından kendi verdiğim bir bir partide duymak istemiyorum.
Aman Tanrım, Tim, kendine hakim ol lütfen.
Biz sanat ve medya dünyasındayız.
Ben mesela bir film senaryosu üzerinde çalışıyorum.
Adı da...
Guacamole. (Meksika Mezesi)
Bence sen başrol için uygunsun, cidden.
Bir tane alır mısın?
Almasam daha iyi.
Hadi, o zaman yarım alayım. Yarım alayım.
Nane bunlar.
Evet, yarım nane alacağım.
Keser misin şunu!
Ciddiyim.
Orduya giremediğin için üzgünüm Mike, ama bu benim suçum değil.
- Öyle bile olsa bu uzun zaman önceydi. - Ben hala hatırlıyorum.
Buna vaktimiz yok şimdi. Ne yapıyoruz?
- Bir süre daha birbirimizi tokatlayabiliriz. - Sanmıyorum.
Amber'in partisine gidebiliriz.
- Ne? - Amber, üst kattaki kız.
Amber'in partisine mi dalalım diyorsun?
Bilmem. Bir sürü genç kız var.
Güzel bir şey demek oluyor.
İçkimiz kaldı mı? Biraz daha biraya ihtiyacımız var.
Ne yapıyorsun?
- Sen kimsin? - Gazeteci çocuk.
- Daisy, diş teli takıyor. - Ben piercing sanmıştım.
Bak, yukarıya gel, muhteşem, saat 2.30, parti daha yeni başladı.
Bilemiyorum.
- Yukarıda inanamayacağın şeyler var. - Peki ya partimiz, sosumuz?
Ben de bunu diyorum işte Daisy! Anlamıyor musun?
- Ne? - Sosumuz, Timewarp, gazeteci çocuk.
Pek gelen olmadı ama, iyi vakit geçiriyorsunuz değil mi?
Bu bir parti işte, eğlence.
Eğlence filan değil, hatta parti bile sayılmaz.
Daisy, sosların da zamanı gelecek. Ama şimdi değil.
O haklı Daisy.
Bizim için burada bir şey kalmadı.
Katıl bize!
Hadi gel Daisy.
KATIL BİZE!
İyi, tamam.
Şunlara bak, hepsi de ne kadar zayıflar.