Tip:
Highlight text to annotate it
X
Suyun üzerine yerleştirilmiş ahşap bir yürüyüş yolundayız.
Bir kuyunun üstündeyiz, oldukça derin gözüküyor.
Claus Sluter tarafından yapılmış olan güzel bir anıta bakmaktayız.
Bu anıt eskiden Büyük Haç olarak adlandırılırmış
ancak artık haç burada değil
ve burası Musa Kuyusu ismiyle biliniyor.
Aslında artık burada olmayan pek çok şey var,
önce biraz bunlardan bahsedelim. Bu anıt, bir manastırın ortasında yer alıyormuş ve çevresinde
Kartüzyen rahiplerinin odaları yer alıyormuş..
Manastır, Burgonya Dükü Dördüncü Philippe tarafından yaptırılmış
.
Bahsettiğimiz dönem, 14. yüzyıl sonları.
Burgonya'da Djon'da eski şehrin surlarının
hemen dışındayız.
Burası, Dükün rahiplerin sürekli olarak kendisinin ruhu için
dua etmelerini istediği yer.
.
Zira burası Dük Philippe ve ailesi için bir anıt mezar olarak planlanmış. Öldüklerinde de burada gömülmüşler.
Kartüzyenlerin oldukça kapalı bir toplum olduklarını biliyoruz.
Kendilerini sadece dua etmeye adıyorlar.
Dük de ruhunun sonsuza kadar huzur içinde kalması için buraya gömülmeyi istemiş olmalı.
Dük Philippe Kartüzyenleri çok seviyormuş,
ve Kartüzyen rahiplerinin giysileriyle ve
burada gömülmeyi vasiyet etmiş.
Baktığımız son derece cömertçe fonlarla desteklenen bir manastır.
Sluter dahil Avrupa'nın en önemli sanatçıları burada çalışmışlar.
Altıgen şekilde bir yapıya bakıyoruz.
Her yüzde bir peygamber yer alıyor.
Ortaçağ dönemi eserlerinde heykellerin mimari elemanların içerisine yerleştirildiğini,gömüldüğünü görürüz.
Baktığımız eseri ilginç ve önemli kılan öğelerden birisi bu, zira burada ortaçağdaki tarzın dışına çıkıldığını görüyoruz.
Figürler birbirinden zarif birer sütunla ayrılmış. Bu sütunların üzerinde ise melekler yer alıyor.
Meleklerin kanatları açılmış, acı içindeler ve dua ediyorlar.
.
Meleklerin üzerinde ise ikinci bir taban görüyoruz.
Bu tabanın üzerinde ise üzerinde Hz. İsa'nın bulunduğu
dar ve uzun bir haç yer alıyormuş.
Haçın alt tarafında ise Hz. Meryem'in diz çökmüş figürü bulunuyormuş.
Eserin tamamı boyanmış, maviyi, altın yaldızı, yeşili görebiliyoruz.
Renkleri orijinal haliyle düşünürsek, sanırım buradaki heykellerin tümü canlı gibi gözüküyorlardı.
Bu anıta bakmak,
burada dua eden rahipler için ilham verici olmuştur.
Sluter her bir figüre canlılık kazandırmayı başarmış.
Kumaşların kıvrımları, vücutların hareketlerini vurguluyor.
Bedenlerin yapılarını görmüyoruz,
ancak içinde bulundukları ortamla etkileşimlerini ve hareketlerini görebiliyoruz.
Kral Davut figürüne bakalım.
Kral Davut, Burgonya Dükü'nün çok önem verdiği bir şahsiyet.
Son derece özgün, kişiliğini yansıtır şekilde canlandırılmış.
Kişiliğinin derinliğini, bilgeliğini hissedebiliyoruz.
Kral David'in hemen yanındaki figür ise Nebi Jeremiah. Ancak son dönem araştırmalarında,
bu figürün Dük Philippe'e ait olabileceği de düşünülüyor.
Dükün portresi ile karşılaştırıldığında bu heykelin Philippe'e gerçekten çok benzediğini söylemek mümkün.
Musa peygamber uzaklara bakıyor.
Zekeriya peygamber ise aşağı doğru bakıyor, bizimle kehanetini paylaşıyor gibi güzüküyor.
Adeta burada dua etmekte olan rahiplere 'benim gördüğümü siz de görüyor musunuz,
yukarıda gördüğünüz trajik mucizenin önemini siz de benim algıladığım gibi
anlayabiliyor musunuz?' diye soruyor.
Yukarıdaki meleklerin her biri farklı pozisyonlarda.
Biri ellerini göğsüne götürmüş, diğeri ellerini kaldırmış,
Buradaki giysilerini kavramış, bu melek ise elini yüzüne götürmüş.
hem peygamberlerin hem de meleklerin ifadeleri
duygu yüklü.
Bu kadar duygu dolu bir ortam sanırım rahipler için çok değerli olmalı.
Şu an manastırın ortasında yer alan kuyuda bulunuyoruz, burası manastırın yaşam kaynağı.
Manastır ise Dük'ün ruhuna sonsuza kadar dua edilmesi için yapılmış.
Musa Kuyusu olarak adlandırılan bu mimari grup,
dükün ruhuna dua eden rahiplere ilham vermek üzere yapılmış,
yani bir anlamda buranın motoru gibi düşünebiliriz.
.
Bu anıt, ortaçağdan günümüze ulaşan en çarpıcı örneklerden birisi.
.