Tip:
Highlight text to annotate it
X
Yaklaşık üç yüz yetmiş yıl önce
Yani, şey... MS yıl 1640'ta
Choson hanedanı döneminde, Kral Injo'nun zamanında,.
Choson, kapilarini iceriye ve disa kapali tutan,.
komsulariyla bile yakinlik kurmayan bir ülke olarak bilinirdi.
Fakat komsu ülkeler baska ülkelere gemileriyle yelken acip,
ihtiyac ettikleri mallar icin birbiriyle ticaret'te bulunuyorlardi. Hatta alamadiklarini, birbirlerinden caliyorlardi.
Chosun ise, bu ticaret çemberine katılmayan tek ülkeydi.
Neyse, nedenler sadece bunlar miydi?
Misalin daha uzaklarda, Avrupa'da, bir çok insan Asya'yı merak etmeye baslamıştı.
William, yakışıklı bir İngiliz genci, ise özellikle meraklıydı.
Gerçi bir lazımlıkla ne yapmaya çalıştığı bilinmez.
1640 YılıBrighton, İngiltere
Simsiyah... karanlık bir gece ...
Gizlice, diğerlerinden uzakta yapılan bir ritüel...
Bir kisi görüyorum....
Kendini isine vermis ve biraz yavas birisi...
Ah, ah! Bu özgürlük hissi...
Tıpkı çan'ın berrak sesi gibi...
Derinliklere gizlenmiş ızdırap...
Sonunda su yüzüne cikiyor, bosaliyor !
Galiba uzak dogudan garip bir güc hissedebiliyorum ...
Çok dinçleştirici...
Gerçekten hissediyor musunuz, efendim?
Ne bekliyorsun ?
Ne?
İstersen sana verecekler; ararsan bulacaksın (İncil, Matthew 7:7)
Kapıyı çalarsan kapı sana açılacak.
Anne! Seni görmek ne kadar güzel.
Bir...bir terslik mi var?
Bütün gün boş boş vakit oturuyorsun;
ve bu tuhaf, garip şeylerle kendini kuşatıyorsun.
Biraz daha kuzenin Antonio gibi olamaz mısın, o lanet karabiber ticareti ile bir servet edindi.
Harika!
Öyleyse bana daha fazla doğu porselen ve çinileri toplamada yardım edebilir.
Neee ?!
Uf... Acıttın!
Bu arada,
Şu sözde arkadaşın geldi: Japon denizci.
Yan ?
Yan
Yan, sonunda bu şeyin ne için olduğunu anladım.
Bu porselen, ruhsal bir enerji, değil mi ?
Hepsi Nagasaki'den.
Nagasaki?
Yakında bir deniz rotası, Japonya ve Hollanda'yı bağlayacak.
Seramik yol !
Sudan bir çember gibi.
Dogu sanatlarini Avrupa'ya getirecek.
Artik cag, Denizcilik cagi dostum.
Ah, dışarıda keşfedilmeyi bekleyen muhteşem hazineler olmalı.
Chosun Jeju 1640 cıvarlarında - (Injo yıl 18)
Biraz su için.
Oiii, onu bana ver.
Görünüşe bakılırsa o ki asilleri deniz tutmuyor.
Asiller icin denileni bilirsin; üç gün aç kalsalar bile yemek için dilenmezler.
Lütfen biraz su alabilir miyiz?! Lütfen!!
Jeju Adası (Jeju-do)
Hey, Jang Beo-Jin, Allahini seversen napiyorsun sen ?
Başını suya sok ve çıkarma!
Dalmaya mı geldin, yüzünü yıkamaya mı?
Haydi, çalışmayı dönelim!!
WoooOooh...
Muhtemelen biliyor olduğunuz gibi,
geleneksel törenlerde sunulan midyeler, alt seviye dalgic kizlar toplamali.
En iyi midyeleri bulan kizlar,
terfilerde daha yüksek punlar ile ödüllendiriliyor.
Bunu aklınızda tutun.
Düşük rütbe dalgıçlari !
Bak sen şu işe...
Bugün Keut Boon en büyük midyeleri topladığına göre,
Herkes tebrik etsin!
Bugün okadar da iyi degildim.
Bu benim kızım iste.
Hepsi bu kadar mı?
Bu nedir?
Bu, bir abalon midyesimidir, yada sadece küçük bir deniztarağı mi ?
Ben cözemedim.
Kimin kızı o?
Benim elim ahtapot mu tutuyor?
Niye kızın üzerine atlıyorsunuz?!
Tören için taze abalonlara gerek duyduğumuzdan elinden gelenin en iyisini yapmanı söylemiştim.
Bu da ne böyle?
Endişelenecek ne var ki? Kuet Boon'un yakaladığı taze midyeler var.
Evet. Doğru!
Bulari tören alanina tasi ve Jin-Sang-Pae'yi getirmeyi unutma ( Vergi indirimi tugrasi ).
Ben mi?
Gitmesi için başka birisine sor.
Acele dedim!
Tamam !
Haydi, acele edin. Sarimsak tarlasina gidiyoruz.
Öyle fal tasi gibi acilmis gözlerinize neye ölye dik dik bakiyorsununz ?
Bunlari daha *** göreceksiniz, usanana kadar.
Artık inseniz iyi olur.
Bana biraz su getirin.
Bana biraz su getirmenizi söyledim.
Ne diyor bu adam?
Saygısızlık ediyorsunuz.
Pekala... Sürgün edilmiş bir soylu olarak, sıkıntı yaratmak, bir asile yakışmaz.
Nereye gitmem gerekiyor ?
Şimdi beni gideceğim yere götürün.
Bayan Gang Jin
Buyrun!!
Herkese yetecek kadar yiyecek hazırlamalısınız.
Peki, efendim, anlıyorum.
Ahjummaa ~
Evet, geldi. Geldi.
Cidden, neden bu kadar geç kaldın?
Daha erken gelemez miydin? Neden bu kadar geciktin?
Ahhh! Yağın, hoş fındığımsı kokusu..
İşte, bunu al...
Oh evet, neredeyse unutuyordum.
Bu madalyon onlarca midye değerinde.
Orada ne oluyor?
Ah ~ Sanırım bugün balıkçı teknesi yoka çıkıyor.
Görünüşe göre tören sona ermek üzere.
Öyleyse, oraya gidip karnımızı doyurmalıyız.
-Hadi gidelim! -Gerçekten gitsek mi?
Eğer biraz gecikirsek, kim bilecek ?
Yeter !
Bu nasıl bir sorumsuzluk ! Ikiniz, işinize daha düşkün olmalısınız.
Önden buyrun, kurbanlık yiyecekten payınızı alın.
Özür dilerim..
Aigoo... Şimdi ne yapacağız?
Onun, tören masasının üzerine düştüğünü duydum.
Ne? Kim?
Kim olacak?
Choi'nin kızı, Beo-Jin.
Kim?
Beo-Jin'mi ?
Konuşmanın ne yararı var? Sadece cenenmi yoracagim.
JANG BEO-JIN !!!
Anne! Kasten yapmadım!
Yemin ederim!
Eğer tören masasının üzerine devrilmeye yetecek kadar gücün varsa, iyi bir dalgıç olmayı dene!
O zaman bir şeyler yakalarsın!
JANG BEO-JIIIN !
Durun!
Lütfen bana yardım et!
Kurtulmak için bir yol var.
Bütün arkadaşlarımın derileri yüzüldü.
Ama, ben kurtuldum!
Bunlar, benim güzel kızlarım.
Vücudunu feda etmen, canlı kalmanın için tek yoludur.
Şuradaki adayı görüyor musun?
Orası Eight Adası. (Sekiz)
Oradan derim yüzülmeden zar zor kurtuldum.
28 civarı yıl önceydi herhalde.
Haydi, sonuna kadar içelim! Neredeyse Nagasaki'deyiz!
William çoktan Nagaski'ye gitti.
Ama onu çarçabuk bulabilirim.
Paranın çeyreği burada
Kontrat nerede?
Kalan parayi, William'ı düğünden önce sagsalim geri getirdiğin zaman alacaksın.
Yan!
Karanlıkta herhangi bir şey görebiliyormusun ?
Daha önce hiç Eight Adalarını duymuş muydun? Korkunç değil mi?
Şu an Nagasaki'den uzakta değilsin.
Orada çok uzun kalmak istemezsin. Biliyorsun, güvenliğini garanti edemem.
(Hollandaca) Ne saçma sözler! Dönmeden önce en azından bir şeyler görmek istiyorum.
Ne zaman bu kadar iyi Hollandaca konuşmayı öğrendin?
(Japonca) Kaç günden beri bu teknedeyim? Bu daha hiçbir şey değil.
Düşündüğüm gibi, insani şaşırtıyorsun...
Seni çok özledim!
Benim hazinem...
Eğer eve gidersem, annem beni öldürecek...
Ne yapsam?
Böyle bir yaşamdan kurtulmak için ne yapabilirim ki?
Bu adada beni kurtarabilecek birileri olsa...
Bir kişi bile gelse mutlu olurdum.
Acele edin, durmayin....
William!
William!
Buradasın, Beo Jin?
Jang-Dol Oppa!
Dün törenden sonra temizlik yaparken madalyonumu gördün mü?
Tören masasına devrildiğin yetmedi, madalyonu da mı kaybettin?
Gördün mü, görmedin mi?
Görmedim. Muhtemelen birileri çoktan çalmıştır.
Oppa!
Dünü hatırlıyor musun?
Hırsız ilk kez karşılaştığım bir adamdı.
Eğik gözlü, uzun boylu, ve...
...balçık baligi gibi bir tip...
Ah - buraya sürgüne gönderilen mi?
Sürgüne gönderilen?
Affedersiniz,
Dün buraya sürgüne gönderilmiş yeni biri geldi, değil mi?
Beni hatırladın mı?
.Dün, tören de,...
...çantanı düşürdün. Bende onu yerden alırken madalyonumu kaybettim..
Aahh, herneyse... Madalyonumu bana geri ver !
Sen neden bahsediyorsun?
Ah ... o çantanızda
Görünen o ki bir taşralısın,
Benimle böyle nasıl konuşabilirsin?
Eğitimsiz olsan bile,
Erkekler ve kadınlar arasında sınıf farkı vardır.
Ben böyle şeyleri bilmem.
Bu yüzden madalyonu bana ver.
Ne yapıyorsun?!
Ben yalnızca, bakacağım.
Bütün bu gürültünün sebebi ne?!
Buraya ayak bastığın andan itibaren olay çıkartmaya başladın
Hala dersini alamamışsın.
Kadınlara taciz edip, soylu aileni utandırdın.
Pişmanlığını gösteriyor olmalıydın.
Yalnızca ne olacağını görmek için onu düşür...
Sen gerçekten, onu alacaksın.
Bu benim hatam değil.
Bu o sürgüncünün yüzünden.
Madalyonu kaybetmem, tören masaysına düşmem...
Hepsi onun sucu.
Haydi, onu görmeye gidelim.
Kes sesini!
Tören masasına düşdüğün yetmedi,
Milletin evinde izin almadan uyudun.
Bütün gün boş boş gezdin, güneş battığı zaman eve anca geldin
Daha ne?
Beş madalyonun
Hesapta kesilen 100 midye değerinde olduğunu bilmediğin için mi bağırıyorsun?
Onu nasıl kaybedebilirsin?
Bu gece son yemeğini yiyorsun.
Beo-Jin'in annesi,
Bu kadar yeter.
Beo-Jin, şimdiye kadar hatasını anlamıştır.
Anne,
lütfen yeter.
Derlerki, itip kakışan bir fare bile.....
hata yaptığını bilir.
Bak....Beo-Seol de öyle düşünüyor.
JANG BEO-JINN !!!
Kim, kalkabileceğini söyledi?
Hey!
Yeter artık. Dışarı gelin !
Onu, San-*** köyüne, Jang'ın evine götürün.
Iyi birs olsun ona !
Han Yang (Seoul)'i bıraktığımdan beri, sehrin genel ahlakı bozulmus.
Bugünden itibaren sıradan insanlarla yaşayacaksın.
Ben sıradan insanlara yük olmak istemiyorum.
Beni, kendi başıma yaşayabileceğim bir yere yolla.
Han Yang (Seul)'dan soylu bir adam.
Kendi başına yaşayacaksın?
Sürgündeysem bile,
Ben hala bir asilim.
Nasıl sıradan insanların arasında yaşayabilirim?
Bu ne saçmalık!
Eğer sürgüne gönderildiğini unutursan, ve eğer, dünkü gibi başka bir olay cikartirsan,
o evin etrafı çitle çevrilecek.
Anladinmi ?!
Onu, San-*** köyüne, Jang'in evine gönder.
*Jeju, San- *** Köyü*
Beo-Jin'in evinde neler oluyor?
Evlerinde Polis var.
Polis mi?
Bir sürgün, resmi kiyafetlerine kuşanmış...
Ne komik!
Tatile çıktığını falan mı düşünüyorsun?
Böyle bir başka ahmağa daha bakmak zorunda mıyım?
Ne kadar saygısız.
Ne hadle bana ahmak dersin!
O zaman...
Dalından düşmüş çürük bir meyve, gümüş tepsiyle mi servis edilir?
Evime giren her sürgün, dediklerimi dinlemek zorundadır!
Ne haddine tepeden bakmak?
Yüksek emirle, özellikle buraya yolladilar onu, sizde kalacak diye !
Yedirdinmi, ya da acliktan öldürdünmü,
bu degersiz sürgüncünün kaderi.
Yani, ona dilediğiniz gibi davranın.
Ne?
Değersiz?
Bize bunu yapamazsınız.
Dalgıçlar olarak her gün agir çalışıyoruz, vücudumuzun islakligi bir gün bile üzerimizde kurumadan.
vergi mahsullerini hazirliyoruz. Sirtimizda yeterice agir bir yük var zaten...
Memurlarin bize yardım edecegine,
karnini doyuracagimiz bir solucan agizi basimiza kakiyorlar...
... Beslemesi için bir solucan ağzı?
Memura söyle.
Sadece mesajı teslim et.
Onu bedavaya evime almam !
Karsilik olarak
Sang-***'in mahsuller-vergisini düsürün
3 kutu (300 midye) indirin.
sonra bu sürgün adamı alacağım.
1 kutu (100 midye) azaltmak işe yaramaz mı?
2 kutu (200 midye).
Çok sert olmayın.
Ah! Sonra,
onu geri al!
Tamam. Mesajı ileteceğim.
Haydi gidelim.
Yaşanılır bir yer değil burası.
Konuk odası, nerede?
Uzun, yorucu bir seyahatten döndüm, biraz istirahat...
Sıska görünümlü bir yüz...
Çok yememelisin.
Hang Yang (Seul) soylular ...
Hang Yang (Seul)?
Bu, Tamna adasıdır (Jeju-do).
Han Yang'ı (Seul) unut!
Eğer yemek istiyorsan, çalışmak zorundasın!
Soylu sınıfın, burada ne anlamı vardır?
Burada hepsini unut!
Ne bakıyorsun?
Fazla geç olmadan önce, dalgıçlar, gitmiş olmalı.
Bu oda, ne için kullanıldı?
İnsanlar, bu odada yaşadı mı?
Sürgüne gönderilen bir soylu, ipek yatak takımları beklemeli miydi?
Bugün dalmak zorunda değilim.
Oh Anne!
Benim okyanus yolum vardı...
Sen!
Baş belası?
Ne? Sen-
Neden buradasın? Sen ...
Bu ev halkının başka bir şey olduğunu düşünüyorum...
Bu ev halkının kızlarından biri olman hiç şaşırtıcı değil.
Gerçekten de bizim evimize geldin?
Ah, doğru.
Madalyonum, acele edin ve onu çıkarın.
Bu konu hakkında hiçbir şey bilmediğimi sana söylemiştim zaten.
Neden bir altın balığı gibi aynı şeyi sormaya devam ediyorsun?
Altın balığı?
Ne yapacaksın, eğer, buradaysa?
Yeter artık.
Kimse yok mu?
Çabuk bu çöp dışarı at.
Sen-
Ne kadar saygısız!
Düşük seviyede biri olarak, bu vücuda dokunamazsın!
Elbette.
Sadece Han Yang (Seul)'daki asil bayanların o cüvuda dokunma izni var.
Ne kadar küstah!
Kes şunu.
Baba!
Madalyonumuzu alan işte o.
Bu eğitimli kişi?
Yeter artık.
Çarşaflar nerede?
Bunun olduğunu ne düşünüyorsun?
Bilgin efendim.
Neden kirlensin diye yatak takımını dışarı attın?
Burası sıcak olmasına rağmen,
soğuk zeminde uyuduğun zaman, ağzın, bunun gibi kıvrılacak.
Beo Jin, senin midye kabın boş.
Ben gidip deniz yosunu toplayacaktım.
Annen şu an hala dalışta olduğunu düşünüyor,
Eğer buralarda dolaştığını öğrenirse...
Baba! Ben sahile gidiyorum.
Sürgünden madalyonu almayı unutma.
İyi...
Bana soracağın herhangi bir şeyin var mı?
Buraya gel ... buraya gel.
Burada,
Domuz kafesi.
Ups, Han Yang'dan gelen biri hepsini bir anda yapamaz.
O halde...
Dalgıçlar burada değilken,
Bu mükemmel manzaraya bakabilirsin.
Hafifçe bu küreği tutun,
Bileğinizdeki kuvveti kullanın.
Eu-ah!
Bu ne?
Altından yapılmış deniz yosunu?
8 yıllık bir dalgıç olarak...
Sonunda başardım!
Böyle kıymetli deniz yosununu nasıl keşfetmiş olabilirim?
O da ne? !
Bu çok şaşırtıcı.
Sen, senin saçların....
Altından yapılma!
İyi misin?
Lütfen! Lütfen!
Vücudunu feda etmek, canlı kalmanın için tek yoludur...
Lütfen...
Lütfen..Lütfen beni öldürme..
Tanrım!
Burası Sekiz Ada'sı olmalı..
sen..
ne diyorsun?
Burası Sekiz Adası mı?
ee..Ne?
Burası Japonya mı?
evet..
Evet Japonya..
Ja..pang?
Hey!Aç olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?
bekle..
Altın Saçlı!Sen çok mu açtın?
Nasıl böyle görünebilirsin?
Ne yapıyorsun?
Büyükbaba yemek koktugu için mi geldin?
bir köpeğinki gibi burnun var.. Köpek burunlu!
az ye..O çok aç..
Mavi gözlü çocuk..
hı?
Mavi gözlü çocuk!
büyükbaba ,büyükbaba..daha önce buna benzeyen birini gördün mü?
saçlarına bak..Altından yapılmış..Altın gibi..
Altın bu çocuğun başından dışarı nasıl gelebilir?
bu inanılmaz..
Altın saçlı..
Eğer yakalanırsa ölür.
gerçekten mi?
Ayee..Büyükbaba yine yalan mı söylüyorsun?
Eger insanlar onu bulurlarsa,Han Yang'a götürecekler..(seoul)
sonra o ölecek..
Mavi gözlü çocuk!Kalk!
Bir yere gitmeliyiz..
Burası benim gizli yerim..
şimdiden sonra burda kalabilirsin..
burada uyuyabilirsin..
A!Ben Beo Jin..Beo Jin..
***?
Benden sonra tekrarla..Beo Jin..
Bakire oldugunu mu söylemeye çalışıyorsun?* *** bakire anlamında ingilizcede..
sen?
ben?
İsmin ne?
İsmin..
Hee..Benim de..
Me too? * benim de >/i> anlamında
İsmin Me too..
İsmin Me too mu?
eger seni almaya biri gelirse onların boğazlarını kesmek için bunu kullan..
ama ciddi ciddi kesmeye kalkma sakın.
o zaman önce onları bıçaklarsın, sonra da,
uzaklara kaçarsın. Oraya, dağa doğru.
anladın mı?
ve bu..
Bu benim sahip oldugum en kıymetli şey..
Bunu asla kaybetme..
Şimdi..Yarın sana yiyecek birşeyler getireceğim..
Ne dediğimi unutma..
Kendini saklamak zorundasın..anladın mı Me too?
Gerçekten dışarıya gitmemelisin..
Ha, Ha, ha!
Sürgün edilmiş Asilzade?
onu gördünüz mü?
Bana aşık oldu ve az önce de bana bakıyordu.
doğru..
tabii ki, Sürgün edilmiş Asilzadenin gözleri var..
Beni nasıl görmezden gelebilirdi?
Kadınlarla flört ettiği için yurdundan sürülmüş
Gerçekten de kadınlardan hoşlanıyor olmalı...
Han Yang'da onun yüzünden bakireliğini kaybeden bir çok soylu bekar kadın var..
Taşralı ya da soylu olsun, yakışıklılıkları yüzünden hep milleti süründürüyorlar.
bu doğru..doğru..
hadi gidelim..
evde kimse yok..
ne komik bir adam..
burda sadece kitaplar var..
Başbelası!
Şimdi ne yapıyorsun?
Madalyonumu arıyordum. Ne olmuş?
Taşralı bir kız nasıl bir soylunun odasına girer?
ve onun eşyalarına dokunur?
hıh..soylunun odası mı?
hangi oda?
bu oda mı?
bizim depomuzda bedava yaşayan bir adam için..
Tamam, bu kadar yeter, çabuk ol ve benim madalyonumu çıkar.
Madalyon... Madalyon...
Gerçekten de başbelasının tekisin.
Yeter. Bu kadarı yeter.
Kitabımı ver.
Madalyonumu çıkar.
eger yapmazsan..bu kitabı atese atacagım..
Tanrım... Ne kadar saygısızca! Bir taşralı bir soyluyu tehdit ediyor?
ne yapıyorsun!cabuk, onu söndür..
buraya,,buraya..
kitabım..hayır..
oh hayır..
Bu balık ağını örmek bütün bir mevsimimi almıştı.
böyle yanması..
Baba...
Üzgünüm.
Eğer o sürgün olmasaydı, bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.
Ne... Ne kadar görgüsüzce!
Benim değerli kitabımı mahvettin.
Jang Beo Jin
Evet-
Bugünden itibaren, o sürgün senin sorumluluğunda.
Bugünden sonra sürgünün yaptığı iyi veya kötü her şey
senin sorumluluğun.
Bunu unutma.
Ah... Anne...
Bu hiç mantıklı değil.
Bu adil değil.
Hamsilerin bile yüzleri, bebek deniz analarının gözleri var.
Bir sürgün olarak, bir baş belası olmamalısın.
Bu çok saygısızca.
Nasıl bana aşağıdan bakarsın, Park Gyu?
Ne olursa olsun, madalyonumu bana geri ver.
Acele et, ve bana madalyonumu ver.
Nagasaki.
Yan!
Anne...
Bunlar, Geta denilen Japon ayakkabıları.
Yağmurlu günlerde senin elbiselerinin ıslanmasından nefret ediyorum.
Kendini, bunlarla kuru tut.
Seni çok özleyeceğim.
Anne.
Uzun sürmeyecek, söz veriyorum.
Kahretsin, Neredeyim?
Ne disiplinsizlik!
Hemen dışarı gel!
Kalktım, kalktım...
Uyandım.
Bugün,
Portakal bahçesine git ve bütün ağaçları gübrele.
Krala vergi olarak meyve vereceğiz, bu yüzden düzenlice ve dikkatli biçimde gübrele.
Eğer gitmezsen,
Ne olacağını biliyorsun, değil mi?
Şimdi bunu al!
Ne kadar saygısız.
Bir baş belası nasıl olurda bunları yapmamı söyleyebilir?
Eğer dinlemezsen
Anneme söylemeye gidiyorum.
Yeter artık.
Taşımakla ilgili bir şey duyduğumu hatırlamıyorum.
başka,
Ben yalnızca, meyve bahçesine gitmeyi duydum.
Öyleyse, gübrelemeye yardım etmek zorundasın.
Hey!
Sıra sizde şimdi.
Bu nedir?
Bok!
Bok. Bunu biliyorsun değil mi?
Bok?
Bunu yaymak zorundasın,
Böylece ağaçlar büyüyebilir.
Ne saygısızlık!
Nereye gidiyorsun?
Kızları yeniden baştan çıkarmaya mı gidiyorsun?
Beni neden takip ettiğini merak ediyordum.
Asıl saygısız olan sensin!
Çabucak yiyin.
Enerjiyi besinlerden alıyoruz.
Me Too, ben aç değilim.
Ben zaten biraz yedim.
Biraz ye.
Önemli değil. Tamam.
Pekala, sana söylüyorum.
Tamam..
Ben de yapabilirim.
İlkel insanlarla burada, ne yapabilirim.
Orada neden sağ yapamadığımın sebebi nedir?
Hazinem!
Al bunu.
Bir maskenin arkkasında saklanmak zorunda olan bir kişi var mı bu köyde?
Gerçekten de buradan ayrılmak istiyorum.
Beni de götürmek zorundasın.
O benim.
Bir batılının saçı gibi görünüyor.
Başın belada.. Onlar, seni almaya geliyorlar.
Sen Kimsin?ÇEVİRİ: "Mydestiny06, madita, zynpocean, Satsujinki"