Tip:
Highlight text to annotate it
X
ZİNDAN ADASI
BOSTON LİMANI ADALARI
Çeviri: gothique
İyi Seyirler...
Topla kendini Teddy!
Topla kendini!
Sadece su.
Çok fazla su.
Hadi.
- İyi misin patron?
- Evet, sadece...
...beni deniz tutar da.
- Sen yeni ortağım mısın?
- Evet, doğru.
Tuvaletten çıkıp da yeni bir ortakla
tanışmak güzel olmasa gerek.
Hayalimdeki efsane Teddy Daniels
ile pek örtüşmedi.
Efsane mi?
Portland'da ne içiyorsunuz siz öyle?
Seatle.
Seatle'daki ofisten geldim.
Ne kadar zamandır
dedektiflerle çalışıyorsun?
4 yıldır.
- Ne kadar küçük olduğunu biliyorsun yani?
- Evet.
Peki ya sen?
Sevgilin var mı? Evli misin?
Evliydim.
Öldü.
- Tanrım, özür...
- Önemli değil.
Ben işteyken apartmanda yangın çıkmış.
4 kişi öldü.
Onu öldüren yangın değil,
dumandı.
- Önemli olan da bu.
- Üzgünüm patron.
Nerede benim sigaralarım?
Bende var.
Benimkinden yak.
Ceketime koyduğuma yemin edebilirim.
Devlet memurları,
gözünden sürmeyi çalarlar.
Sağ ol.
Ayrılmadan önce tımarhane hakkında
bilgilendirme aldın mı?
Tek bildiğim,
oranın bir tımarhane olduğu.
Sabıkalı deliler için.
Sadece sesler duyan ve
kelebek peşinde koşan...
...insanlar varsa, sanırım bize
ihtiyaç duymayacaklardır.
- Gittiğimiz yer orası mı?
- Evet.
Adanın arka tarafı sarp kayalıktır...
...doğruca suyun dibine iner.
İskele, adaya girmek
veya çıkmak için tek yoldur.
Siz adaya ayak basar basmaz
biz yeniden denize açılacağız.
Acele ederseniz minnettar olurum.
- Neden?
- Fırtına yaklaşıyor.
Daha önce hiç dedektif rozeti görmemiştim.
Ben hapishane müdürü
McPherson, beyler.
Zindan Adası'na hoş geldiniz.
Ashecliffe'e kadar size eşlik edeceğim.
Adamlarınız biraz endişeli görünüyor,
Bay McPherson.
Dedektif, şu an hepimiz öyleyiz.
Bizim de yaşadığımızı, sevdiğimizi
ve güldüğümüzü unutmayın.
Elektrikli teller.
Nereden biliyorsun?
Daha önce böyle bir şey görmüştüm.
Pekala. Beyler, elimizden gelen
yardımı size göstereceğiz.
Ancak, bulunduğunuz süre içinde
kurallara uyacaksınız, anlaşıldı mı?
Tabii ki.
Sağınızdaki kırmızı tuğlalı bina
A koğuşu, yani erkekler koğuşu.
B koğuşu, yani bayanlar koğuşu
solunuzdaki bina.
C koğuşu ise sarp kayalıklar üzerindeki
binadır. Aynı zamanda hisar koğuşu denir.
En tehlikeli hastalar orada bulunur.
Ben ve Dr. Cawley olmadan
ve yazılı izin olmadan...
...C koğuşuna girmek yasaktır.
Anlaşıldı mı?
Delilik bulaşıcıymış gibi davranıyorsunuz.
Bu yüzden silahlarınızı
teslim etmeniz gerekiyor.
Bay McPherson, bizler buraya
atanan federal dedektifleriz...
...silahlarımızı her zaman
taşımamız gerekir.
Cezaevleri Federal Kanununun
Başkanlık Emri 319. Fıkrasına göre...
...cezaevlerinde kalındığı sürece...
...hapishanenin baş memuru
en üst düzey yetkiye sahiptir.
Beyler, kapıdan silahlarınızla
birlikte geçemezsiniz.
Pekala, bu resmi olayı halleder.
Gidelim beyler.
Dr. Cawley'i bulmaya ne dersiniz?
Mahkum kız neden kaçtı?
Maalesef, bilgi vermesi
gereken kişi Dr. Cawley.
Kurallar böyle.
Tımarhanede gardiyanlar var...
...söylememim sakıncası yoksa,
bu tuhaf bir fikir.
Burası, Amerika'da bu özelliklere
sahip tek yer.
Hatta dünyada bile. Sadece,
başka hastanelerin başa çıkamadığı...
...son derece tehlikeli hastaları
kabul ediyoruz. Hepsi Dr. Cawley sayesinde.
Burada eşi benzeri olmayan bir şey yarattı.
Burası insanların ve toplumun...
Kimlikler, beyler.
Rozetler, beyler.
Dr. Cawley'e daha önce
birçok kez danışan oldu.
- Londra Emniyet Müdürlüğü, MI5, CIA...
- Neden?
Ne demek istiyorsun?
İstihbarat ajansları neden bir
psikiyatriste danışmak istesinler ki?
Sanırım ona sormak zorundasınız.
- Dedektif Daniels.
- Adım, Ted.
Dedektif Aule.
- Teşekkür ederim gardiyan, hepsi bu kadar.
- Emredersiniz, efendim.
Benim için zevkti, beyler.
Sizin hakkınızda çok şey biliyor.
McPherson iyi bir adamdır.
Burada yaptıkları işe itikat eder.
Peki bu iş tam olarak nedir?
Kanun ve düzen ile klinik bakım
arasındaki manevi kaynaşma.
Pardon doktor,
ne ile ne arasındaki ne dediniz?
Bu resimler neredeyse hatasız.
Eskiden, burada baktığımız
bu tür hastalar...
...zincirlenmiş ve kendi
pisliklerine terk edilmişti.
Onları döverdik.
Kafalarına vidalar sokardık...
...bilinçlerini kaybedene kadar
soğuk suda bekletirdik...
...hatta boğulana kadar.
- Peki şimdi?
- Tedavi ediyoruz.
İyileştirmeye çalışıyoruz.
Bu başarısız olursa, en azından
hayatlarında bir sükûnet sağlamış oluruz.
Bunların hepsi...
...öfkeli suçlu, değil mi?
İnsanlara zarar verdiler.
- Bazı olaylarda öldürdüler.
- Neredeyse tüm olaylarda. Evet.
O halde kişisel kanaatim şu ki doktor,
sükûnet duygularını boş ver.
Benim işim hastalarımı tedavi etmek,
kurbanlarını değil. Yargılamak işim değil.
- Peki şu bayan mahkum...
- Hasta.
Affedersiniz, hasta,
Rachel Solando...
...son 24 saat içinde mi kaçtı?
- Dün gece.
Gece saat 10 ile 12 arasında.
- Tehlikeli görülüyor mu?
- Sayılır.
3 çocuğunu da öldürdü.
Evlerinin arkasındaki gölde boğmuş.
Onları tek tek öldürmüş ve
boğulana kadar kafalarını suda tutmuş.
Sonra tekrar onları içeri almış
ve mutfak masasının etrafına oturtmuş...
...ve bir komşusu
uğramadan önce yemek yemiş.
Peki ya kocası?
Normandiya sahillerinde ölmüş.
Zavallı bir dul kendisi.
Buraya ilk geldiğinde açlıktan ölüyordu.
Çocuklarının ölmediğini ısrarla söylüyordu.
- Üzgünüm doktor, aspirin yoktur değil mi?
- Baş ağrılarınız mı var, dedektif?
Bazen, ama bugünkü...
...daha çok deniz tutması.
- Sıvı kaybı.
- İyi misin patron?
- Evet.
Bu durumda oldukça haklısın.
Ne kadar sade olursa o kadar iyi.
Çok teşekkür ederim.
Rachel, çocuklarının hâlâ
hayatta olduklarına inanıyor.
Aynı zamanda burayı
Berckshires'taki evi olduğuna inanıyor.
Dalga mı geçiyorsun?
2 yıldır buranın bir tımarhane
olduğunu fark etmedi.
Hepimizin teslimatçı, sütçü,
postacı olduğuna inanıyor.
Çocuklarının hiç ölmediği yanılsamanın
sürmesi için özenli, düşsel yapı oluşturmuş.
Bu kurguda oynamamız için
hepimize roller veriyor.
- Peki araziyi hâlâ aramadınız mı?
- Hapishane müdürü ve adamı adayı aradı...
...bir iz yok.
Asıl rahatsız edici olan şu ki,
odasından nasıl çıktığını bilmiyoruz.
Dışarıdan kilitliydi...
...ve penceresi demirliydi.
Sanki duvarların içinden geçip gitti.
Grup terapisinden sonra onu
buraya getirdim, içeri kilitledim.
Gece yarısı geri geldim
ama burada değildi.
Cidden doktor, nasıl oluyor da
gerçeklerin farkına varmıyor?
Yani, kendisi bir tımarhanede,
değil mi?
Fark edebileceğiniz bir şey gibi duruyor.
- Hastalarınızın kaç çift ayakkabısı var?
- İki çift.
Akıl sağlığı bir seçim değildir, dedektif.
Üstesinden gelmeyi öylece seçemezsiniz.
Peki, burayı yalın ayakla mı terk etti?
Yapma be doktor, bu arazide
10 metre bile gidemez.
Dedektif?
4 kanunu.
67 kim?
Bu kesinlikle Rachel'in el yazısı.
- "4 kanunu" ne demek bilmiyorum.
- Psikiyatrik bir terim değil mi?
Maalesef değil.
67 kim?
Biliyorsam ne olayım!
Klinik sonucuma oldukça yakın
olduğunu söylemeliyim.
Yani rastgele bir karalama
olduğunu mu düşünüyorsun?
Hayır, hiç de değil.
Rachel aslında zekidir, dahidir.
- Bu kağıt parçası önemli olabilir.
- Affedersiniz doktor, ancak...
...bizde kalsa iyi olacak.
- Tabii ki.
Buradan geçmek zorunda
olduğu söyleniyor.
Işıklar söndükten sonra
hademeler burada kart oynar.
Dün gece 7 kişi merdivenin orada
oturmuş Stud Poker oynuyormuş.
Fakat bir şekilde,
Rachel yanlarından sıvışmayı başarmış.
Neden?
Nasıl?
Görünmez mi olmuş?
Doktor, tüm sağlık personelinin,
hemşirelerin, bekçilerin, hademelerin...
...burada çalışan herkesin...
...kişisel dosyalarına ulaşmamız gerek.
- Talebinizi değerlendirmeye alacağız.
Bu bir talep değil, doktor.
Burası federal bir bina
ve tehlikeli bir mahkum...
- Hasta.
- Hasta...
...şu an kayıp. Ya razı olursunuz...
- Elimden geleni yaparım.
Doktor, personelle konuşmamız gerek,
anladın mı?
Akşam yemeğinden sonra
onları toplantı salonunda toplarım.
Başka sorunuz varsa, arama sırasında
hapishane müdürüne eşlik edebilirsiniz.
En yakın yerleşim bölgesine
18 km uzaklıktayız ve su buz gibi.
Dün gece akıntı kuvvetliydi.
Gelgit vardı.
Boğulmuş veya kayalara vurmuş olsaydı,
cesedi kıyıya sürüklenmiş olurdu.
Peki ya şuradaki mağaralar,
kontrol ettiniz mi?
Oraya ulaşması imkansız.
O yamaçların yüzeyi
zehirli sarmaşık, meşe, sumak...
...ve aletim kadar büyük dikenleri olan
binlerce bitkiyle kaplı.
Bunu kendin dedin dedektif,
ayağında ayakkabısı yok.
Pekala!
Diğer tarafı kontrol edelim!
- O kule nedir?
- Eski bir fener.
Bekçiler içerisini daha önce aradı.
- İçinde ne var? Daha fazla hasta mı?
- Kanalizasyon işleme tesisi.
Az sonra hava kararacak.
Aramayı bu geceliğine durduruyorum.
Gidelim, beyler!
- Araziyi izliyordun, öyle mi?
- Evet.
Odasından çıkanı veya
odasına gireni mutlaka görürüm.
Tamam.
Rachel Solando...
...buraya gelmek için
başka kimi geçmek zorundaydı?
Beni.
Glen Miga.
- Efendim, ben bir şey görmedim.
- Bütün gece görev başında mıydın?
Evet, ama bir şey görmedim.
Glen.
Glen.
Bana gerçeği söyle.
Tuvalete gitmiş olabilirim.
- Ne? Kuralları mı çiğnedin? Tanrım...
- Sadece bir dakikalığına gitmiştim.
Pekala, başa dönelim,
başa dönelim.
Bayan Solando, ışıklar
söndüğü için odasına kondu.
Bundan önce ne yaptığını
bilen kimse var mı?
Kimse bilmiyor mu?
Hadi ama, biri çıksın.
Grup terapi seansındaydı.
Olağandışı bir şey oldu mu?
"Olağandışı" derken?
- Anlamadım?
- Burası bir tımarhane, dedektif...
...sabıkalı deliler için.
"Olağan", pek karşılaştığımız
bir şey değil.
Başka bir şekilde ifade edeyim.
Dün gece grup terapisi
sırasında bir şey oldu mu...
...daha çok hatırlanabilir, böyle...
- Normal mi?
Kesinlikle!
Hayır, üzgünüm.
Bayan Solando grup terapisi
sırasında bir şey söyledi mi?
Yağmur hakkında endişeliydi.
Bir de buradaki yemekten nefret eder.
Devamlı şikayet eder.
Dün gece de böyleydi.
Yanınızda hangi doktor vardı?
Sadece Dr. Sheehan
münazaraya yön veriyordu.
Dr. Sheehan mı?
Evet. Oturumu o yürütüyordu.
Rachel'in doktorudur kendisi.
Tedavisiyle doğrudan ilgilenen psikiyatrist.
Dr. Sheehan ile konuşmamız gerek.
Maalesef bu mümkün değil.
Bu sabah feribotla ayrıldı.
Tatili daha önceden planlandı.
Uzun zamandır erteliyordu.
Korunaklı bir merkezdesiniz...
...tehlikeli bir hasta kaçtı...
...ve doktorunun tatile çıkmasına
izin mi veriyorsunuz?
Tabii ki, o bir doktor.
Gittiği yerin telefon numarası var mı?
Alo? Alo?
Alo?
Kimse var mı?
Üzgünüm efendim, ama hepsi kesik.
Tüm hatlar kesik.
Fırtına anakaraya çekiç gibi vuruyor.
Eğer çalıştırabilirsen derhal beni bul.
Dedektifler telefon görüşmesi yapacak.
Emredersiniz, efendim.
Maalesef, koğuşlarda akşam vizitem var...
...ama saat 9 gibi sigaramı içip
içkimi yudumluyor olacağım...
...uğramak isterseniz...
Güzel. O zaman konuşabiliriz,
değil mi?
Zaten konuşuyoruz, dedektif.
Yanlış bir kamu hizmeti
seçtiğimi düşünmeye başlıyorum.
Biraz büyüleyicidir.
İç savaş sırasında inşa edildi.
C koğuşu ve askeri hisar evleri gibi.
Burası asıl komutanlık konutu.
Devlete pahalıya mal oldu.
Komutan askeri mahkemede yargılanmıştı.
Nedenini anlayabiliyorum.
Hoş müzik.
Kim? Brahms mı?
Hayır.
Mahler.
Çok doğru, dedektif.
Bağışlayın beni beyler,
meslektaşım, Dr. Jeremiah Naehring.
A minör, Piyano ve
yaylı çalgılar dörtlü takım.
- Ne alırsınız, beyler?
- Varsa, Rye alayım.
Buzlu gazoz lütfen, teşekkürler.
Alkol almıyor musun?
Şaşırdım.
Sizin meslektekiler için
alkol tüketimi yaygın değil midir?
Yeteri kadar yaygın.
Peki ya sizde?
- Pardon?
- Mesleğiniz doktor, psikiyatristlikte...
...aşırı içki tüketildiğini duymuştum.
Ben fark etmedim.
Peki ya bardağında soğuk çay mı var?
Harikaydı, dedektif.
Olağanüstü bir savunma mekanizmanız var.
Sorgulamalarda çok uysal olmalısınız.
Sizin gibi insanlar
benim uzmanlık alanımdır.
Öfke insanları.
Bu sadece bir varsayım.
Varsayım değil. Hiç değil. Yanlış anladınız,
öfke insanları olduğunuzu söyledim.
Öfkeli olduğunuz için
sizi suçlamıyorum. Bu çok farklı.
Lütfen, lütfen, aydınlatın bizi doktor.
İkiniz de yurtdışında görev yaptınız.
Büyütmeye değmez doktor, biliyorsunuz,
ikimiz de evrak işleriyle uğraşıyorduk.
Hayır, öyle değil.
Okul çağından bu yana, bahse girerim
fiziksel çatışmadan geri kalmamışsınızdır.
Hoşunuza gittiğinden değil de inzivaya
çekilmeyi seçenek olarak görmediğiniz için.
Kaçmak için yetişmedik, doktor.
Evet, yetişmek.
Peki seni kim yetiştirdi, dedektif?
Beni mi?
Kurtlar.
Çok etkileyici savunma mekanizması.
Tanrıya inanır mısın, dedektif?
Çok ciddiyim.
Saçmalık.
Hiç ölüm kampı gördün mü, doktor?
Ben gördüm.
Nazi Dachau kampındaydım.
İngilizceniz çok iyi,
neredeyse kusursuz.
İngilizceniz çok iyi.
Yine de sessiz harfleri zor söylüyorsunuz.
Alman mısınız?
- Yasal göç bir suç mu, dedektif?
- Bilmiyorum doktor, siz söyleyin.
Bakın, Dr. Sheehan'in ve
diğer personelin dosyaları lazım.
Sizin için hiçbir dosya
çıkarılmayacak. İşte o kadar.
- O dosyalara ihtiyacımız var.
- Söz konusu olamaz.
Saçma, nasıl söz konusu olamaz?
Çok saçma.
Buranın sorumlusu kim?
Yurtdışı yönetim kadromuzla
Dr. Naehring irtibata geçiyor.
Talebinizi iletti ve reddedildi.
Ret mi edildi? Reddetme yetkileri yok.
Ve sizin de efendim.
Dedektif, soruşturmanıza devam edin,
biz de elimizden gelen yardımı gösterelim.
Bu soruşturma burada biter.
Raporlarımızı yazacağız ve bunu şeye...
- Hoover'ın adamlarına...
- Evet Hoover'ın adamlarına teslim edeceğiz.
Sabah feribotla dönüyoruz.
Hadisene, Chuck.
Güzel bir gece.
Hademelerin orada yatacaksınız.
Patron, gerçekten toplanıp gidecek miyiz?
Neden ki?
Bilmem, daha önce
hiçbir şeyden vazgeçmemiştim.
Gerçeği bir kez bile duymadık, Chuck.
Rachel Solando yardım olmadan
kilitli bir odadan sıvışıp gitmedi.
Bence çok yardım ettiler.
Belki de Cawley malikanesinde oturup...
...davranışlarını tekrar düşünüyordur.
- Belki de sabah...
- Blöf mü yapıyordun?
Öyle bir şey demedim.
Büyük bir stok buldum, Teddy.
Tanrım, hiç ayık olmayacak mısın artık?
Savaşta bir sürü insan öldürdüm.
Bu yüzden mi içiyorsun?
Sen gerçek misin?
Hayır.
O hâlâ burada.
Kim?
Rachel mı?
Hiç gitmedi ki.
Yazın bir kulübede kaldığımızı
hatırlıyor musun, Teddy?
Çok mutluyduk.
O burada.
Gidemezsin.
Gitmeyeceğim.
Seni çok seviyorum.
- Ben sadece kemiklerden ibaretim, Teddy.
- Hayır.
Öyleyim.
Uyanmalısın.
Gitmeyeceğim.
Buradasın.
Değilim.
Bununla yüzleşmelisin.
Ama kız...
...ve adam burada.
Kim?
Laeddis.
Gitmem gerek.
Hayır! Lütfen, sana ihtiyacım var.
- Biraz daha, lütfen.
- Teddy...
...bırak gideyim.
Bırakamam.
Bu yağmurda feribot falan olmaz.
Doktor.
Doktor, doktor.
O gece Rachel'ın grup terapisinde
bulunan hastalarla görüşmek istiyoruz.
Soruşturmanızın bittiğini sanıyordum.
Feribota binebileceğiz gibi görünmüyor.
Rachel, hastalıklarından dolayı
başka bir tedavi görüyor muydu?
Son zamanlarda akıl hastalıklarının çıkış
nedeninin ne olduğunu biliyor musunuz beyler?
Hayır. Bu bir ipucu değil, doktor.
Savaş.
Eski ekol
cerrahi müdahalelere inanır.
Beyin cerrahisi. Göz çukuru
lobotomisi operasyonu gibi işlemler.
Bazıları hastaların akıllı olduğunu söyler,
bazıları da zombi olduğunu.
- Peki yeni ekol nasıl düşünüyor?
- Psikofarmakoloji.
Yeni bir ilaç uygun bulundu.
Delileri rahatlatıyor.
Uslandırıyor diyebiliriz.
- Peki siz hangi ekoldensiniz?
- Ben mi?
Şöyle bir düşüncem var ki,
bir hastayı saygıyla tedavi eder...
...ve onu dinlerseniz...
...anlamaya çalışırsanız,
ona ulaşabilirsiniz.
- Bu hastalara mı?
- Demek istediğim...
...olması gereken son çare,
ilk amaç oluyor.
Bir hap ver, bir köşeye koy
ve sıkıntılar bitsin.
Rachel Solando, öfkeden uzak tutması...
...beklenen ilaçlar alıyordu ve bunlar
sadece aralıklarla verimli oluyordu.
İyileşmesine en büyük engel, yaptığı şeyle
yüzleşmeyi reddetmesi idi.
İdi?
Hastanız hakkında geçmiş zaman kullanarak
konuşmanızın bir nedeni var mı, doktor?
Dışarı bakın, dedektif.
Sence neden?
Sıradaki isim Peter Breen.
Babasının hemşiresine kırık camla saldırmış.
Hemşire yaşıyor, ama yüzünün
kalıcı olarak şekli bozulmuş.
Bekleyemem.
Bana gülüyordu.
Çok tatlıydı.
Ama gözlerinden okuyabiliyordum,
çıplak olmak hoşuna gidiyordu.
Sakso çekmeyi seviyordu.
Pekala, Bay Breen.
Bir bardak su istedi.
Mutfakta yalnızken mi?
Sanki küçük bir mesele gibi mi?
- Neden küçük bir mesele olsun ki?
- Apaçık ortadaydı.
Şeyimi çıkarmamı istedi,
böylece gülebilecekti.
Bay Breen...
...size birkaç soru sormak istiyoruz,
tamam mı?
Onu kestiğimde çığlık attı.
Ama...
...beni korkuttu.
Ne bekliyordu ki?
İlginç.
Ama, Rachel Solando hakkında
konuşmak için buradayız, tamam mı?
Rachel Solando.
Kendi çocuklarını boğduğunu
biliyor muydunuz?
Çocuklarını boğdu.
Lanet bir dünyada yaşıyoruz.
Hepsini gazla zehirlemek lazım.
Hepsini.
Aptalları, katilleri, zencileri.
Kendi çocuğunuzu öldürür müydünüz?
Gazla zehirleyin o sürtüğü.
Lütfen, kesin şunu?
- Hemşire mi?
- Lütfen, kesin şunu.
Bir hemşire belki de.
Belki çocukları da vardı.
Normal bir yaşam için...
...iki yakasını bir araya
getirmeye çalışan...
...bir koca.
Dosyana baktım.
Onun yüzünü parçaladın, değil mi?
Tebrikler, hayat artık
onun için eskisi gibi değil.
Neyden korktuğunu biliyor musun?
Senden.
Keser misin şunu, lütfen?
Kes şunu!
Lütfen, dur!
- Andrew Laeddis'i tanıyor musun?
- Hayır! Hayır!
Geri gitmek istiyorum.
Ona dava açmak istiyorum.
Buradan asla çıkmayacağım.
Çıkmam gerektiğinden emin değilim.
Bunu söylediğim için kusura bakmayın...
...matmazel Kearns...
- Madam.
Madam Kearns.
Ama siz oldukça...
...normal görünüyorsunuz...
...yani diğer hastalarla kıyaslarsak.
Benim de kara günlerim vardır.
Sanırım herkesin vardır.
Fark şu ki, birçok kişi
kocalarını baltayla öldürmez.
Ama şahsen, biri sizi dövüp
yolda gördüğü kadınların...
...yarısıyla aldatıyorsa,
yapacağınız bir şey yok demektir.
Onu baltayla öldürmek,
kabul edilir bir durumdur.
Belki de buradan çıkmamalısınız.
Peki ya çıksam ne olur?
Dünyayı artık tanımıyorum.
Bütün şehirleri...
...küle çevirecek bombalar
olduğunu söylüyorlar.
Bir de televizyon dedikleri şey var.
Bir kutuda insanlar ve sesler var.
Ben yeterince ses duyuyorum zaten.
Rachel hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Pek bir şey söyleyemem.
Kendi halinde takılan biridir.
Çocuklarının yaşadığına inanıyordu.
Hâlâ Berkshire'da yaşadığını ve hepimizin
onun komşusu olduğumuzu sanıyordu...
...sütçü, postacı...
- ...teslimatçı.
Dr. Sheehan o gece orada mıydı?
Evet.
Öfkeden bahsetti.
Biraz ondan bahseder misiniz?
Nasıl biridir?
O...
...iyidir, hoştur.
Annem olsa, çok hoş görünüyor derdi.
Sana hiç kur yaptı mı?
Hayır.
Hayır. Dr. Sheehan iyi bir doktordur.
O asla...
Bir bardak su alabilir miyim, lütfen?
Tabii, ne demek.
Teşekkür ederim, dedektif.
Son bir sorum daha var,
madam Kearns.
Andrew Laeddis isimli
bir hastayı tanıyor musunuz?
Hayır.
Hiç duymadım.
Sıkı tembihlemişler.
Cawley ve hemşireninkiyle
neredeyse aynı kelimeleri kullandı.
- Söyleyecekleri önceden hazır gibiydi.
- Andrew Laeddis kim?
Her bir hastaya sordun.
Kim ki o?
Hadi be patron.
Tanrı aşkına senin ortağınım.
Yeni tanıştık, Chuck.
Uzun zamandır B koğuşundakilerle beraberiz.
Bir görevin, kariyerin var,
peki ben ne yapıyorum?
Kurallara uygun davranmıyorum.
Kurallar umurumda değil, patron.
Sadece neler olduğunu bilmek istiyorum.
Bu dava geldiğinde...
...özellikle ben istedim, anlıyor musun?
- Neden?
Andrew Laeddis...
...karımla beraber yaşadığım
apartmanın tamircisiydi.
Pekala.
Aynı zamanda kundakçıydı.
Andrew Laeddis kibriti yaktı...
...karımı öldüren yangına
sebebiyet verdi.
Çıkarın onları!
Laeddis'e ne oldu?
Kaçtı. Laeddis kaçtı
ve kayıplara karıştı.
Bir yıl kadar önce
gazeteyi açtım ve onu gördüm.
Çirkin şerefsizin teki.
Sağ şakağından dudağının
sol üstüne kadar yeni bir çizik vardı.
Gözler farklı renkte.
Unutabileceğin bir yüz tipi değil.
Bir okul binasını ateşe vermişti.
2 kişiyi öldürdü.
Öyle yapmasını seslerin
söylediğini söylemişti.
İlk olarak hapishaneye gönderildi,
daha sonra buraya nakledildi.
- Sonra ne olmuş?
- Hiçbir şey.
Hiç yaşamamış gibi kayboldu.
Hiçbir iz yok.
B koğuşunda olmadığına eminim.
Bu durumda geriye C koğuşu kalıyor.
Ya da ölmüş olabilir.
Rachel Solando da ölmüş olabilir.
Burada ceset saklamak için çok yer var.
İnsanların aslında bilmediği
tek bir yer var.
Şu hasta, Bridget Kearn,
beni su için gönderdiğinde...
...sana bir şey söyledi, değil mi?
Hayır.
Hadi be patron!
Yazdı.
KAÇ.
Patron!
İçeri girmeliyiz, zira hava
lanet bir kasırgaya dönüşüyor.
Pekala.
Hadi, gidelim!
Dikkat et!
Tanrım!
Hadi!
Geri gidelim!
Tanrım.
Lanet olsun.
- İyi misin patron?
- Evet, iyiyim.
Demek sence Laeddis burada.
Ne yapacaksın patron?
Buraya Leaddis'i öldürmek için gelmedim.
Benim karım olsaydı,
onu iki kez öldürürdüm.
Dachau kapısından içeri girdiğimizde,
Nazi bekçileri teslim oldu.
Komutan, oraya ulaşmadan önce
intihar etmeyi denedi...
...ama beceremedi.
Ölmesi bir saat sürdü.
Dışarı çıktığımda,
yerde cesetler gördüm.
Sayılamayacak kadar fazlaydı.
Hayal edilemeyecek kadar fazla.
Öyle.
Gardiyanlar teslim oldu, silahlarını aldık
ve onları sıraya dizdik.
Savaş değildi...
...bu bir cinayetti.
Öldürmekten bıktım artık.
Burada oluşum bu yüzden değil.
Peki hangi sebepten buradasın?
Laeddis yok olduktan sonra...
...Ashecliffe'te incelemeler
yapmaya başladım.
Burayı çok fazla insan biliyor,
ama kimse ondan bahsetmek istemiyor.
Sanki bir şeyden korkuyorlar gibi.
Biliyorsun burası, Amerikan Karşıtı
Faaliyetleri İzleme Komitesinin...
...sağladığı özel ödeneklerle
kurulmuş bir yer.
AKFİK. Boston Limanı'ndaki bir adada
komünistlerle nasıl savaşacağız?
Beyin üzerinde deneyler yaparak.
En azından benim fikrim bu.
Burada olduğunu mu düşünüyorsun?
Söylediğim gibi kimse
konuşmayacak, değil mi?
Ta ki eskiden burada
hasta olan birini bulana dek.
Elemanın adı George Noyce.
Üniversitede okuyordu.
Sosyalist biriydi.
Bir psikoloji deneyi için bir teklif aldı.
Bil bakalım neyi test ediyorlardı?
- Uyuşturucu testi.
- Her tarafta ejderha görmeye başladı.
Hocasını döverek neredeyse öldürüyordu.
En son Ashecliffe'te görüldü.
C koğuşunda.
1 yıl sonra onu serbest bıraktılar,
değil mi? Peki o ne yaptı?
Anakarada iki hafta sonra bir bara girip
3 kişiyi öldüresiye bıçakladı.
Avukatı deli olduğunu savundu,
ama Noyce...
...mahkeme salonunda ayağa kalktı ve...
...hakime elektrikli
sandalye için yalvardı...
...tımarhane dışında her yere razıydı.
Hakim ona Dedham hapishanesinde
Yaşama şansı verdi.
- Ve sen de onu buldun?
- Evet, buldum.
Kafası çok karışık.
Ama bana söylediği apaçık ortada.
Buradaki insanlar üzerinde
deney yapıyorlar.
Bilmiyorum, patron.
- Delinin tekine inanmam.
- İşin güzelliği de burada.
Deliler, bu iş için en uygun kişilerdir.
Konuşurlar ama kimse onları dinlemez.
Dachau kampında incelemiştim.
İnsanların birbirlerine neler
yapabileceğini gördük, değil mi?
Tanrı aşkına, lanet bir savaşta
onları durdurmak için...
...mücadele verdik ve şimdi de aynı şeyin
burada olabileceğini mi öğreniyoruz?
Bizim topraklarımızda mı?
Olmaz.
Peki aslında neden
buradasın, Teddy?
Delil toplayacağım.
Geri dönüp buradaki
skandalı gözler önüne sereceğim.
Hepsi bu kadar.
Bekle bir dakika.
Millete Ashecliffe'i sormaya başladın...
...buradan gitmek için fırsat kolluyordun,
ve birden dedektife mi ihtiyaç duydular?
Şanslıydım. Kaçan bir hasta vardı.
Bu kusursuz bir nedendi.
Hayır, hayır, patron.
Şans bu şekilde işlemez.
Dünya bu şekilde dönmüyor. Pis bir
tımarhanede elektrikli teller var.
C koğuşu, İç Savaş hisarının mı içinde?
Müdürün Nazilerle bağı var ve
AKFİK'ten para desteği mi alıyor?
Yüce Tanrım! Bu yer hakkındaki her şey
hükümetin oyunu gibi duruyor.
- Peki ya buraya gelmeni onlar istediyse?
- Saçmalık.
- Sorular soruyordun.
- Saçmalık.
Saçmalık mı? Rachel Solando nerede peki?
Öyle biri olduğuna dair bir kanıt göster?
Bu tür olaylarda belirli bir delil yoktur.
Peki ya sen onları araştırırken
onlar da seni araştırıyorsa?
Tek yapmaları gereken sahte bir kaçış
ayarlayıp seni buraya getirmek.
Artık ellerindesin.
İkimiz de ellerindeyiz artık.
Dedektif, burada mısın?
Hapishane müdürü McPherson konuşuyor.
Dedektif!
Buna ne dersin?
Bizi buldular.
Burası bir ada, patron.
Bizi her zaman bulacaklar.
İçeride olduğunuzu biliyorum.
Bu lanet adadan gidiyoruz.
Sen ve ben.
Hadi!
- Hadi!
- Koş!
Gidin kurulanın. Dr. Cawley
sizinle konuşmak istiyor. Derhal!
Acele edin, hava lanet bir
kasırgaya dönüşüyor!
Kıyafetleri temizlemeye verdim.
Yarına kadar hazır olur.
Tabi önce onları yıkarsak.
Yeri gelmişken, maalesef
sigaralarınız mahvolmuş.
Yani...
Tek seçim şansımız bu mu?
Hapishane için bu gayet
güzel bir seçimdir.
Öyle dediysen öyledir, sorun değil.
Tüm C koğuşu hastalarının
zincire vurulması konusundaki...
...ısrarımı işte bu yüzden yineliyorum.
Bina sular altında kalırsa,
boğulurlar, bunu biliyorsunuz.
- Çok fazla su baskını olması gerek.
- Bir adadayız.
Okyanusun ortasında,
bir kasırga sırasında...
...büyük bir su baskını
oldukça muhtemel.
Bu bir kumar, Steven.
Elektrik kesildiğini düşünsene.
Yedek jeneratörlerimiz var.
O da biterse, hücre kapıları açılır.
Nereye gidecekler ki?
Zayıf bir tahribatta,
feribota atlayıp anakaraya kaçamazlar.
Çok haklısın. Daha çok
burada bizimle beraber toplanırlar.
Kelepçeli olurlarsa ölürler.
24 kişi.
Bu acıyla yaşayamazsınız, değil mi?
Açıkçası, elimde olsa...
...A ve B koğuşundakileri de
zincire vururdum.
Affedersiniz,
- Dedektif.
- Özür dilerim doktor, küçük bir sorum var.
Tabii, az sonra size döneceğim.
Sabah, Rachel Solando'nun
notu hakkında konuştuğumuzda...
4 kanunu, çok hoşuma gitti.
...ikinci satırın ne anlama geldiğini
bilmediğinizi söylemiştiniz, değil mi?
"67 kim" olan mı?
Evet, maalesef hâlâ bilmiyorum.
Hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bir şey çağrıştırmıyor mu?
Hiç mi?
Çünkü, az önce C koğuşunda
24 kişi olduğunu...
...söylediğinizi duydum.
A ve B koğuşlarında ise
toplam 42 kişi.
Bu da demek oluyor ki,
bu tımarhanede 66 hasta var.
Evet, bu doğru.
O halde görünüyor ki
Rachel Solando...
...67. hastanız olduğunu
ileri sürüyordu, doktor.
- Ama maalesef yok.
- Çok saçma.
- Burada ne yapıyorsunuz?
- Lanet olası işimizi yapıyoruz.
McPherson size iyi haberi vermedi mi?
Hayır. İyi haber nedir, doktor?
Rachel bulundu.
Burada.
Sağ salim.
Üzerinde bir iz yok.
Bunlar kim?
Neden evimdeler?
Polisler, Rachel.
Birkaç soruları varmış.
Hanımefendi.
Yazılar dağıtıp
insanların devlete olan...
...güvenlerini sarsan
ünlü bir komünist görülmekte.
Burada mı?
Bu semtte mi?
Evet, maalesef öyle.
Dün ne yaptığınızı,
nerede olduğunu bize söylersen...
...soruşturmamıza büyük katkısı olacak.
Tabii.
Ben...
...Jim ve çocuklar için
kahvaltı hazırladım...
...sonra...
...Jim'in öğle yemeğini
paketledim ve o gitti.
Sonra çocukları okula gönderdim.
Ve sonra...
Gölde uzunca bir süre
yüzmeye karar verdim.
Anlıyorum.
Peki ya ondan sonra?
Ondan sonra...
...seni düşündüm.
Üzgünüm hanımefendi.
Neden bahsettiğinizi bilmiyorum.
Ne kadar yalnızlık çektiğimi
bilmiyor musun, Jim?
Sen gittin.
Öldün.
Her gece ağlıyorum.
Nasıl yaşayayım ki?
Tanrım.
Rachel. Her şey yoluna girecek.
Çok üzgünüm, ama...
...her şey yoluna girecek.
Tamam mı?
Seni gömmüştüm.
Boş bir tabut gömmüştüm. Vücudun
et parçalarına bölünüp denize atılmış...
...köpek balıkları tarafından yenilmişti.
Benim Jim öldü.
Peki ya sen kimsin?
Sen de kimsin be?
Kimsin sen?
Kimsin?
Çok üzgünüm.
Bölmek istemezdim, size bir şey
söyleyebileceğini düşündüm, ama...
...onu, fenerin yanında bulduk...
...denize taş atıyordu.
Oraya nasıl gitmiş bilmiyoruz.
Bodruma inmenizi istemek durumundayım.
Yiyecek, içecek, yatacak yer var.
Kasırga çıktığında...
...orası en güvenli yerdir.
İyi misin?
Solgun görünüyorsun.
İyiyim. Sadece...
Patron, iyi misin?
Çok parlak, değil mi?
Işığa duyarlılığınız, baş ağrınız oluyor mu?
Dedektif, migreniniz mi var?
Evet, doğru.
Şunları yutun, dedektif.
Birkaç saat uyur, zinde uyanırsınız.
Migreni tuttu.
Birinin kafanızı testereyle kesmesi...
...ve içine jilet doldurup
olabildiğince sertçe sallaması gibidir.
İlaçları alın, dedektif.
- Hayır, istemiyorum.
- Acıyı dindirir dedektif. Alın şu ilaçları.
Onu yatırman gerek.
Dikkat et. Tamam.
İyileşeceksiniz. Sakin olun.
- Şu kim?
- O mu?
Hapishane müdürü.
Onu merak etme, tamam mı?
Eski bir askeri hıyara benziyor.
Bu konuda seninle münakaşaya giremem.
Beni kurtarmalıydın.
Hepimizi kurtarmalıydın.
Ahbap.
Laeddis.
Evet.
Selam ahbap.
Gücenmiyorsun ya?
Gücenmek yok.
Sonrası için küçük bir şey.
Bunu ne kadar arzuladığını biliyorum.
Saat işliyor, dostum.
Zamanımız azalıyor.
Bana yardım eder misin?
Başım belaya girebilir.
Öldüm mü?
Çok üzgünüm.
Beni neden kurtarmadın?
Denedim, kurtarmak istedim,
ama geldiğimde...
...artık çok geçti.
Görüyor musun?
Ne kadar güzeller, değil mi?
Neden ıslaksın, bebeğim?
Laeddis ölmemiş.
Gitmemiş.
Hâlâ burada.
Biliyorum.
Onu bulmalıyız, Teddy.
Onu bulup öldürmelisin.
Tamam.
Bir daha!
Jeneratör bozuk.
İyi misin patron?
Ne lanet migrenmiş!
Yedek jeneratör bozulmuş.
Herkes çılgına döndü.
Ne yapmak istersin?
Tanrım!
Hayır, olmaz!
Yere koy onu.
Derhal! Derhal!
Sence bütün elektrik sistemi bozuldu mu?
Güzel bir ihtimal gibi duruyor.
Tüm elektronik güvenlik...
...teller, geçitler, kapılar.
Hadi.
Dolaşmak için güzel bir gün, değil mi?
Mesela C koğuşuna doğru.
Belki Andrew Leaddis'i de bulursun.
Sana bahsettiğim eleman
George Noyce var ya...
...en kötü durumda olanları
burada tuttuklarını söyledi.
Diğer koğuştakiler
buradakilerden korkuyormuş.
Noyce, laboratuar hakkında
bir şey söylemedi mi?
Pek sayılmaz.
Tek hatırladığı, gece gündüz insanların
çığlık attığı. Pencere falan yokmuş.
Her yerde parmaklık varmış.
Tanrım!
İlk kez C koğuşuna geliyorsunuz,
değil mi?
- Evet, evet.
- Evet.
- Birkaç şey duyduk, ama...
- Güven bana evlat, hiçbir şey duymadın.
Şu an birçok haydut kilitli.
Ama bazıları hâlâ serbest.
Eğer birini görürseniz,
sakın kendi başınıza hapsetmeye çalışmayın.
Bu şerefsizler sizi öldürür.
Anladınız mı?
O halde kıpırdayın bakalım.
Devam edin.
O burada.
Laeddis.
Hissediyorum.
Elim sende! Ebesin.
Ted!
Hey!.... Heyyy
Hey!... Heyyy
Tedy
Dinle! Buradan gitmek
istemiyorum, anladın mı?
Millet neden ayrılmak istesin ki?
Burada, dış dünya hakkında...
...adalar ve hidrojen bomba...
...deneyleri hakkında şeyler duyuyoruz.
Hidrojen bombası nasıl çalışır,
bilir misin?
- Hidrojenle, hidrojenle.
- Çok komik.
- Patron.
- Diğer bombalar patlıyor, değil mi?
Ama hidrojen bombası patlamaz,
şiddetle içeri doğru çöker.
Binlerce milyonlarca derecelik bir patlama.
- Anladın mı?
- Evet, evet.
- Anladın mı?
- Anladım! Anladım!
Bırak onu!
Hayır! Yapma!
Ne yapıyorsun sen?
Tanrım, Teddy.
Tanrım!
Billings mi o?
Sizin derdiniz ne beyler?
Onları yakalıyoruz, ama öldürmüyoruz!
Üzerimize atladı.
Yardım edin.
Kliniğe götürmeliyiz.
Olmaz! Sen gelme, sen gelme.
Sen hava almaya çık.
Hadi!
Cawley beni fena haşlayacak.
Lütfen.
Lütfen.
On bin kez söyledim sana.
Lütfen.
Daha fazla kişiyi öldürmeden...
...durdurun beni.
Lütfen, lütfen!
Laeddis.
Buradan kurtulup
özgür olacağımı söylemiştin.
Söz vermiştin.
Yalan söyledin.
Laeddis?
Laeddis?
Aman çok komik.
Sesin...
Tanımadın mı?
O kadar muhabbetten sonra?
Bana söylediğin yalanlardan sonra?
Yüzünü göreyim.
Artık onların eline geçtiğimi söylüyorlar.
Buradan asla gitmeyeceğimi söylüyorlar.
Kibritin sönmek üzere.
Şu lanet yüzünü göreyim artık!
Neden?
Daha çok yalan söylemek için mi?
- Konu gerçekler değil!
- Evet, gerçekler.
- Konu, gerçeği ortaya çıkarma.
- Konu sensin!
Ve Laeddis.
Baştan beri konu sizsiniz.
Ben önemsizim.
Beni boş ver.
George?
George Noyce?
Olamaz, bu mümkün değil.
Sen burada olamazsın.
Hoşuna gitti mi?
Bunu sana kim yaptı, George?
Sen yaptın!
Ne diyorsun sen be?
Sen neden bahsediyorsun?
Neden bahsediyorsun sen?
Senin yüzünden buraya geldim!
George, seni oraya nasıl götürdüler?
Nasıl oldu? Bunu halledeceğim.
Beni anlıyor musun?
Asla çıkmayacağım.
Bir kere çıktım, ikincisi olmaz,
asla olmaz.
- Seni nasıl getirdiler, onu söyle.
- Biliyorlardı!
Anlamıyor musun?
Üzerinde durduğun her şeyi,
tüm planını biliyorlardı.
Bu bir oyun.
Tüm bunlar...
...senin için.
Hiçbir şey soruşturduğun falan yok.
Labirentteki bir sıçansın.
George...
...yanılıyorsun.
Gerçekten mi?
Buraya geldiğinden beri yalnız mısın?
Ortağımla beraberim.
Onunla daha önce çalışmadın, değil mi?
O...
...Seattle'dan bir dedektif.
Onunla daha önce çalışmadın, değil mi?
George, bak...
İnsanları tanırım.
O adama güveniyorum.
O halde desene, çoktan kazandılar.
Lanet olsun!
Beni...
...fenere götürecekler.
Beynimi yaracaklar.
Senin yüzünden buradayım!
George, seni buradan çıkaracağım.
Fenere falan gitmiyorsun.
Gerçeği ortaya çıkarıp,
aynı zamanda Leaddis'i öldüremezsin.
Bir seçim yapmalısın.
Bunu anlıyorsun, değil mi?
Artık öldürmek için burada değilim.
- Yalancı!
- Onu öldürmeyeceğim! Yemin ederim.
O öldü.
Bırak onu.
Bırak.
Söyle ona Teddy.
Nedenini söyle.
Bırakmalısın.
Başka çıkar yol yok.
- Bırak onu.
- Kolyemi getirdiğin günden bahset.
Bırakmalısın!
Kalbimin kırıldığını söylemiştim,
sen de bana nedenini sormuştun?
Aklını karıştırıyor.
Ben de sana mutluluktan
olduğunu söylemiştim.
Seni öldürecek. Öldürecek.
Gerçeği su yüzüne çıkarmak istiyor musun?
O halde onu bırakmalısın.
- Yapamam.
- Bırakmalısın!
Yapamam!
Yapamam.
O halde bu adadan asla gidemezsin.
Dolores?
Kendisi bu koğuşta değil.
Buradan...
...nakledildi.
A koğuşunda değilse...
...tek bir yer kalıyor.
Fener.
Tanrı yardımcın olsun.
Patron, bir sorunumuz var.
Cawley ve McPherson binadalar.
Cawley, bir hademenin hastaya
kötü davrandığını duymuş...
...her yerde onu arıyorlar.
Çatıya çıkmanın bir yolunu bulmalıyız.
Hadi çıkalım buradan.
Bu taraftan.
Devam et.
Buraya aidiz.
- Sana ne oldu?
- Nasıl yani?
Neredeydin?
O elemanı kliniğe götürdükten sonra...
...hasta kayıtlarına baktım.
Laeddis'i buldun mu?
Hayır.
- Hayır, bulamadım.
- Bence en iyisi...
...giriş formu.
Dosyasının içindeki tek şey buydu.
Seans notu, vaka raporu...
...fotoğraf falan yok.
Sadece bu. Çok tuhaf.
İşte, baksana.
Sonra bakarım.
Sorun nedir, patron?
Sonra bakarım işte, hepsi bu.
Ashecliffe bu tarafta.
Ashecliffe'e gitmiyorum.
Fenere gidiyorum.
Bu lanet adada neler
olup bittiğini öğreneceğim.
İşte burası.
Lanet olsun!
Çok uzak.
Geldiğimizin iki katı gitmeliyiz.
Bu kayaları aşmanın imkanı yok.
Bu ağaçların arkasında bir yol olabilir.
Belki kayaların arasından dolaşıp
fenere ulaşan bir patika vardır. Gidelim.
Ne yapıyoruz ki biz?
Elimizde giriş formu var.
Sürekli bize varlığını inkar ettikleri
67. hastanın olduğunu kanıtlıyor.
Ben fenere gidiyorum,
anladın mı?
Seni durdurmak için ne söyleyebilirim?
Neden durdurmak istiyorsun,
Chuck, neden?
Çünkü karanlıkta buradan aşağı inmek bence
bir çeşit intihar olur. İşte bu yüzden.
Pekala.
O zaman belki de sen
burada kalsan daha iyi olur.
Beni buraya sen getirdin, patron.
Şimdi de bu kayalıkta kapana kısıldım.
Bu adada kapana kısıldım.
Senden başka güvendiğim kimse yokken. Şimdi
karşıma geçmiş şey gibi davranıyorsun...
Ne gibi?
Söyle ne gibi?
Nasıl davranıyor muşum?
O hücrelerde ne oldu, Ted?
- Portland'da hava nasıldır sence, Chuck?
- Ben Seattle'da yaşıyorum.
Seattle?
Yalnız gidiyorum.
Seninle geliyorum, patron.
Yalnız dedim.
Peki.
Lanet olsun!
Lanet olsun!
Uzun sürmeyeceğini biliyordum.
Zira gelgit olduğu için geçemedim.
Chuck!
Chuck!
Hadi be!
Chuck!
Neredesin, Chuck?
Chuck!
Chuck!
Kimsin sen?
Teddy Daniels.
Polisim.
Sen dedektifsin.
Doğru.
Sakıncası yoksa...
...ellerini öne çıkarır mısın?
Neden?
Neden?
Tuttuğun şeyin bana zarar
vermeyeceğinden emin olmak istiyorum.
Sakıncası yoksa...
...bu bende kalacak.
Bana uyar.
Sen Rachel Solando'sun.
Gerçeği.
Çocuklarını mı öldürdün?
Hiç çocuğum yoktu ki.
Hiç evlenmedim bile.
Ashecliffe'te hasta olmadan önce,
burada çalışıyordum.
Hemşire miydin?
Doktordum, dedektif.
Sence ben deli miyim?
- Hayır, bence...
- Peki ya deli olmadığımı söylesem...
...bunun pek faydası dokunmaz,
değil mi?
Anlamsız bir düşünce.
İnsanlar sana deli olduğunu söyler.
Sen aksini iddia ettiğinde de...
...sana katılırlar.
Aklım başka yerdeydi, üzgünüm.
Adın bir kez deliye çıktı mı...
...yaptığın her şey bu deliliğin
parçası olarak görülür.
Mantıklı iddiaların veya itirazların...
...gerçek korkuların,
paranoya.
Hayatta kalma içgüdüsü demek?
Savunma mekanizması.
Göründüğünden daha zekisin dedektif,
ama muhtemelen bu güzel bir şey değil.
Bana şunu söylesene...
Evet?
...sana ne oldu?
Büyük çaptaki Sodyum Amytal ve
esrar içeren halüsinasyon ilaçlar...
...hakkında sorular sormaya başlamıştım.
- Psikotropik ilaçlar.
Ameliyatları da sormaya başlamıştım.
Göz çukuru lobotomisini hiç duydun mu?
Hastaya elektroşok verirler...
...sonrasında ise iğneyle
gözden içeri girerler...
...ve sinir liflerini çıkarırlar.
Böylece hastaları daha uysal...
...yumuşak başlı yaparlar.
Çok ilkel.
Vicdansızlık.
Acı, vücuda nasıl girer dedektif,
biliyor musunuz?
Nereden yaralandığına mı bağlı?
Hayır, etle alakası yok.
Acıyı beyin kontrol eder.
Korkuyu, empatiyi, uykuyu, öfkeyi, açlığı,
her şeyi beyin kontrol eder.
Peki ya onu kontrol edebilseydin?
Beyni mi?
Yeniden bir insan yaratırdın...
...böylece acı hissetmezdi.
Ya da sevgiyi, şefkati.
Hatırası olmadığı için
sorgulanamayacak bir insan olurdu.
Hiçbir zaman bir insanın
tüm hatırası silinemez.
Hiçbir zaman.
Dedektif, Kuzey Koreliler
beyin yıkama deneyleri sırasında...
...Amerikan savaş esirlerini kullanıyorlar.
Aynen burada yaptıkları gibi
askerleri vatan hainlerine dönüştürüyorlar.
Hayaletler yaratıp dünyaya salıyorlar ve
delilerin yapmadığı şeyleri yaptırıyorlar.
Böyle bir güç ve bilgi için...
...uzun yıllar gerekir.
Yıllardır araştırıyorlar,
yüzlerce hastada deney yaptılar.
Bundan 50 yıl sonra,
insanlar geçmişe bakıp...
...her şeyin burada
başladığını söyleyecekler.
Naziler Yahudileri,
Sovyetler de mahkumları...
...kendi kamplarında kullandılar
ve biz de...
...Zindan Adası'nda...
...hastaları kullandık.
Hayır, kullanamayacaklar, hayır.
Gitmene izin vermemelerini...
...anlıyor musun?
Federal bir dedektifim...
...beni durduramazlar.
Saygın bir aileden gelen...
...saygın bir psikiyatristim.
Hiç fark etmedi.
Şunu sorayım...
...hayatında hiç travma geçirdin mi?
Evet, neden ki?
Ne önemi var?
Çünkü, geçmişinde önemli bir olay varsa...
...akıl sağlığını bu yüzden
kaybettiğini söylerler...
...bu yüzden seni buraya tıktıklarında...
...arkadaşların ve meslektaşların
"tabii ki kafadan kontak" diyecekler.
Olanlardan sonra kim demez ki?
Herkese öyle diyebilirler...
...herkese.
- Önemli olan senin hakkında demeleri.
Başın nasıl?
- Başım mı?
- Son zamanlarda tuhaf rüyalar...
...uyku sorunu, baş ağrıları falan var mı?
Migrenim var, evet.
Tanrım!
Hiç ilaç içmedin, değil mi?
- Aspirin bile?
- Aspirin içtim.
Tanrım!
Kafeteryada verdikleri yemeği yedin
ve kahveyi mi içtin?
En azından kendi sigaralarını
içtiğini söyle bana.
Hayır, hayır.
Kendi sigaramı içmedim.
Uyuşturucu ilaçların kişiye etki etmesi...
...ortalama 36 ila 48 saat sürer.
Önce nabız başlar.
Önce parmaklar daha sonra
tüm elin titremeye başlar.
Son zamanlarda kabuslar
gördün mü dedektif?
Fenerde neler oluyor söylesene?
Söyle.
Beyin ameliyatı.
"Şu kafatasını açalım
bakalım neler olacak" gibi şeyler.
Nazilerinkinden farklı değil.
Bu şekilde hayaletleri yaratıyorlar.
Bunu kim biliyor?
Yani, adada kim biliyor?
Herkes.
Hadi canım.
Hemşireler, hademeler de mi?
- Bu mümkün değil...
- Herkes.
Burada kalamazsın.
Öldüğümü, boğulduğumu sanıyorlar.
Seni ararlarsa, beni de bulabilirler.
Üzgünüm, ama gitmen gerek.
Senin için geri geleceğim.
Burada olmam. Gün boyunca dolaşıyorum.
Her gece farklı yerde kalıyorum.
Ama gelip seni adanın dışına çıkarabilirim.
Dediklerimi duymadın mı?
Adadan çıkmanın tek yolu feribot
ve bu da onların ellerinde.
Buradan asla çıkamazsın.
Bir arkadaşım vardı.
Dün beraberdik ama ayrı düştük.
Onu gördün mü?
Dedektif...
...arkadaşın falan yok.
Demek buradasın.
Ne zaman ortaya çıkacağını
merak ediyorduk.
Binsene.
Hadi.
Sessizce çevreyi dolanıyorsun, öyle mi?
Sadece...
...etrafa bakıyordum.
Tanrı vergisi hoşuna gitti mi?
- Ne?
- Tanrı vergisi.
Öfke.
Evde alt kata indiğimde,
salonda bir ağaç gördüm.
Bana ilahi bir güç gibi uzanıyordu.
Tanrı öfkeyi sever.
- Fark etmemişim.
- Eminim fark etmişsindir.
Yoksa neden o kadar öfkeli olasın ki?
Ruhumuzda var.
Biz böyleyiz.
Savaş halindeyiz, fedakarlık ediyoruz,
yağmalayıp talan ediyoruz...
...ve kardeşlerimizin bedenini
tedavi ediyoruz.
Peki neden? Çünkü Tanrı, onurunu
sürdürmek için bize öfke verdi.
Tanrının bize ahlâki değerler
verdiğini sanırdım.
Bu fırtına kadar saf bir
ahlâki değer yoktur.
Ahlâki değer hiç yok aslında.
Sadece şu var:
Benim öfkem seninkini yenebilir mi?
- Öfkeli biri değilim.
- Evet, öylesin.
Onlar kadar öfkelisin.
Bunu biliyorum, çünkü
ben de onlar kadar öfkeliyim.
Toplumun kuralları olmasaydı...
...ve ben de yemeğini almana engel olsaydım
bir taşla kafamı parçalar ve beni yerdin...
...değil mi?
Cawley, zararsız olduğunu, kontrol
edilebileceğini düşünüyor, ama katılmıyorum.
- Beni tanımıyorsun.
- Tanıyorum.
Birbirimizi yüzyıllardır tanıyoruz.
Şu an dişimi gözüne saplasaydım...
...seni kör etmeden
bana engel olabilir miydin?
Sıkıyorsa dene.
İşte ruh bu.
Nerelerdeydin?
Dolaşıyordum, adanıza bakıyordum.
Artık Rachel bulunduğuna göre,
gidebilirsiniz.
Emin misiniz?
Önemli bir toplantı mıydı?
Evet.
Görünüşe bakılırsa dün C koğuşunda
kimliği belirlenemeyen biri varmış.
Son derece tehlikeli bir hastayı
kolayca zaptetmiş.
Ne olmuş?
Şizofreni hastası George Noyce ile
uzunca muhabbet etmiş gibi görünüyor.
Şu Noyce dediğiniz kişi...
...sanrılı biri mi?
- Aşırı derecede. Çok sinirli olabiliyor.
Aslında, 2 hafta önce
bir hasta, Noyce'un...
...hikayelerinden birinden o kadar
etkilendi ki tekme tokat girişti.
Sigara?
Hayır, teşekkürler.
Bıraktım.
Feribota binecek misin?
Evet, tabii ki bineceğim.
Sanırım biz istediğimizi aldık.
"Biz" derken, dedektif?
Konu açılmışken.
- Onu gördün mü doktor?
- Kimi?
Ortağım Chuck'ı.
Ortağın falan yok dedektif.
Buraya tek geldin.
Burada değerli bir şey inşa ettim...
...ama değerli şeyler
zamanında yanlış anlaşılırlar.
Herkes hızlı bir düzen istiyor.
Daima böyledir.
Savaşmadan vazgeçmeyeceğim
ve senin gibi...
...insanların anlamadığı
bir şey yapıyorum.
Anlıyorum.
Ortağından tekrar söz etsene.
Ne ortağı?
Dedektif...
...bir yere mi gidiyorsun?
Sadece, feribota gidiyorum.
Maalesef diğer tarafta.
Biraz beklersen...
...seni iskeleye götürecek
birini bulabilirim.
Bu nedir, doktor?
Sadece bir sakinleştirici.
- Tedbir amaçlı.
- Tedbir mi?
Ne yapacaksın?
Beni mi öldüreceksin, dedektif?
Sence hak etmedin mi?
Neden ki?
Seni gaza getirdiğim için mi?
Beni affet ama,
seni gaza getirmeyen bir şey var mı?
Düşünceler...
...sözler...
- Naziler!
O da var.
Ve tabii ki hatıralar, rüyalar.
Travma kelimesinin Yunancada yara
kelimesinden geldiğini biliyor muydun?
Peki ya rüya kelimesinin Almancada
karşılığı nedir? Travma.
Yaralar canavar yaratabilir.
Ve sen yaralısın, dedektif.
Sanırım aynı fikirdesin.
Bir canavar gördüğünde...
...onu durdurmalısın.
- Aynı fikirdeyim.
- Evet.
Şimdiye kadar ölmüş olmalı bence.
Önce ilk katı halletmemizi söylediler.
Kaç saattir çalışıyorsun.
18 saat oldu.
İyiymiş.
Ne yapıyorsun, bebeğim?
Feribota bilmelisin.
Hayır, olamaz.
Eğer Chuck'ın öldüğünü düşünüyorlarsa,
bu, deneylerini mükemmel kılıyor.
Onu götürecekleri tek bir yer var.
Oraya gidersen ölürsün.
O benim ortağım. Eğer ona zarar verirlerse,
onu zorla tutuyorlarsa, oradan çıkarmalıyım.
Birini daha kaybedemem.
Lütfen gitme Teddy.
Lütfen yapma, gitme.
Üzgünüm tatlım.
Sen hediye ettiğin için
bunu çok seviyorum.
Ama gerçek şu ki...
...bu iğrenç bir kravat.
Olamaz!
Kıpırdama!
Olduğun yerde kal!
Beni öldürecek misin?
Hayır. Seni öldürmeyeceğim.
Neden ıslaksın, bebeğim?
- Ne dedin?
- Dediğimi duydun.
Bu arada, tüfekte mermi yok.
Otursana.
Tanrı aşkına kurulansana,
üşüteceksin.
Pekala.
Bekçiyi ne kadar kötü yaraladın?
Neden bahsettiğini anlamıyorum.
Evet, o burada.
Buraya göndermeden önce
Dr. Sheehan'e güzelce baktırın.
Demek, Dr. Sheehan...
...bu sabah feribotla gelmiş.
Pek öyle sayılmaz.
Arabamı havaya uçurdun.
O arabaya bayılıyordum.
Bunu duyduğuma üzüldüm.
Sarsıntılar gittikçe kötüleşiyor.
Halüsinasyonlar ne durumda?
Git buradan, Teddy.
Burası senin sonun olacak.
- Fena değil.
- Daha fena olacak.
Biliyorum.
Dr. Solando...
...uyuşturucu ilaçlardan bahsetti.
Öyle mi?
Ne zaman?
Yamaçta bir mağarada buldum onu doktor.
Ama ona asla ulaşamayacaksınız.
Hiç şüphem yok.
Gerçek olmadığını düşünürsek.
Ama halüsinasyonlarınız
düşündüğümden daha şiddetli.
Uyuşturucu ilaç kullanmıyorsun.
Uyuşturucu ilaç kullanmıyorsun,
aslına bakarsan.
Peki ya bu nedir?
Nedir bu?
Yoksunluk.
Yoksunluk mu?
Ne yoksunluğu? Bu adaya geldiğimden beri
bir damla içki koymadım ağzıma.
Klorpromazin.
Farmakolojide iyi değilim
ama senin durumun bu.
- Klorpro... ne?
- Klorpromazin.
Son 24 aydır sana verdiğimiz şey.
Yani son 2 yıldır...
...Boston'da bana ilaç veren
bir adamınız mı vardı?
Boston'da değil.
Burada.
2 yıldır buradasın.
Bu tımarhanede bir hastasın.
Burada gördüklerimden sonra, doktor...
...beni deli olduğuma
inandırabileceğini mi düşünüyorsun?
Her gün ne kadar insanla uğraşıyorum,
biliyor musun? Ben bir dedektifim.
Eskiden bir dedektiftiniz.
İşte giriş formunuzun bir kopyası.
67. hastayla ilgili kanıt bulma umuduyla
C koğuşuna zorla girdiniz.
Anakaraya gitseydiniz, buradaki
skandalı gözler önüne serebilirdiniz.
- Bekle, bekle.
- Ama bir şekilde...
...buna bakmaya zaman bulamadın.
Şimdi oku.
Alsana.
Hasta, oldukça zeki,
oldukça sanrılı.
Madalyalı eski asker.
Nazi Dachau kampından
kaçtığı için mahkum edildi.
Eski Amerikan dedektifi.
Öfkeye yatkınlığıyla tanınır.
İşlediği suç için pişmanlık duymaz.
Çünkü...
...böyle fantastik ve hayal ürünü
suçların varlığını yalanlar.
Bu hikayeler gerçeği görmesine
engel olur...
Sıkıldım bu saçmalıktan.
Ortağım nerede?
Chuck nerede?
Nerede o?
Başka şekilde deneyelim.
Karının kızlık soyadı "Chanal"dı,
yanılıyor muyum?
- Adını ağzına bile alma!
- Maalesef mecburum.
Bu 4 ismin ortak noktalarını görüyor musun?
4 kanunu.
- Andrew, ne görüyorsun?
- Eğer ortağıma bir şey yaptıysan...
...doktor, bu bir saldırı...
- Odaklan, Andrew. Ne görüyorsun?
İsimler, aynı harflere sahip.
Edward Daniels'ın
Andrew Laeddis gibi...
...tam olarak aynı 13 harfi var.
Aynı şey Rachel Solando...
...ve Dolores Chanal için de geçerli.
Tüm isimler...
...birbirlerinin anagramı.
- Taktiklerin...
...benim üzerimde işe yaramaz.
Buraya gerçeği öğrenmeye geldin.
İşte sana gerçek.
Senin adın Andrew Laeddis.
Ashecliffe'in 67. hastası
sensin, Andrew.
Saçmalık.
24 ay önce mahkeme kararıyla
buraya getirildin.
Suçun korkunç.
Kendini affedemeyeceğin bir suç.
Bu yüzden başka bir kişilik yarattın.
Gerçeklere gelelim.
Katil olmadığın, kahraman ve
hâlâ Amerikan dedektifi olduğun...
...sadece burada, Ashecliffe'te...
...bir hikaye yarattın...
...ve gizli düzeni ortaya çıkardın.
Bu yüzden kim olduğun ve
ne yaptığınla ilgili anlattıklarımızı...
...yalan olarak düşünebilirsin, Andrew.
Benim adım Edward Daniels.
Bu kurguyu 2 yıldır duyuyorum.
Bütün detayları biliyorum.
67. hasta. Fırtına.
Rachel Solando...
...kayıp ortağın,
her gece gördüğün rüyalar.
Dachau kampındaydın.
Ama hiçbir bekçiyi öldürmeyebilirdin.
Keşke seni öylece düşsel dünyanda
yaşamana izin verebilsem.
Gerçekten.
Ama öfkelisin, eğitimlisin, tehlikelisin.
Elimizdeki en tehlikeli hastasın.
Tüm bekçileri,
diğer hastaları yaraladın.
2 hafta önce
George Noyce'a saldırdın.
Yanılıyorsun, doktor.
- Noyce'u sen dövdürdün.
- Öyle bir şey yapmadım.
Ona dokunmam için
bana bir sebep göster.
Çünkü sana Laeddis diye seslendi.
O olmamak için her şeyi yaparsın.
Elimde, dün Noyce ile yaptığın
muhabbetin dökümü var.
"Konu sen ve Laeddis hakkında.
Baştan beri öyle."
Hayır, "ben ve Laeddis" hakkında yazıyor.
Yüzüne ne olduğunu sorduğunda...
..."Sen yaptın" dedi,
ve ben de bunu belirttim.
- Hayır, benim hatam olduğunu...
- Onu neredeyse öldürüyordun.
Hapishane müdürü ve yurtdışı yönetim kurulu,
verilen kararı yerine getirmekte kararlı.
Yine de seni şimdi akıl sağlığına
kavuşturabiliriz. Hemen şimdi.
Bir daha kimseye zarar vermemen için
daimi önlemler alınacak.
Sana lobotomi uygulayacaklar, Andrew.
Anlıyor musun?
Evet, anlıyorum.
Çok iyi anlıyorum.
Bu küçük oyununuza
artık eşlik etmezsem...
...Dr. Naehring beni hayaletlerinden
birine mi dönüştürecek?
Peki ya ortağım?
Federal dedektifliğin savunma mekanizmasının
bir parçası olduğunu mu söylüyorsun?
Selam patron.
Neler oluyor burada?
Onun adına mı çalışıyorsun?
Üzgünüm, başka bir yolu yoktu.
Biri yanında olup sana göz kulak olmalıydı.
Beni mi izliyordun?
Her adımımı izliyordun demek.
Kimsin sen?
Kimsin? Söylesene.
Beni hatırlamadın mı, Andrew?
Son 2 yıldır senin psikiyatristinim.
Ben Lester Sheehan.
Sana karımdan bahsettim.
- Biliyorum.
- Seni kurtarmak için yamaca tırmandım.
Sana güvendim. Seni bulmak için
her şeyi riske ettim, her şeyi!
Biliyorum patron.
Burada zamanımız tükeniyor, Andrew.
Yurtdışında olan yönetim
üyelerinin önünde...
...seni geri getirecek,
psikaytri tarihindeki...
...en radikal, en modern rol oyununu
oluşturabileceğime yemin ettim.
Eğer bu oyunu sana oynatabilirsek...
...ne kadar asılsız, ne kadar imkansız
olduğunu görmeni sağlayabiliriz.
Burayı iki günlüğüne işletmemiz gerek.
Söylesene, Nazi deneyleri...
...şeytani ameliyathaneler nerede?
Andrew, beni dinle.
Sende başarısız olursak...
...burada yapmaya çalıştıklarımız
her şey değerini kaybedecek.
Her şey.
Yüzdük yüzdük
kuyruğuna geldik, Andrew...
...ve şimdi iş sende bitiyor.
Kıpırdamayın!
Kıpırdamayın!
- Andrew, sakın!
- Benim adım Edward Daniels.
Bu sefer mermisi var.
Ağırlığından anlıyorum.
Anladım. Senin silahın mı o dedektif?
Emin misin?
Üzerinde baş harflerim, namlunun üstünde de
Philip Stacks'ın bana ateş ettiği...
...günden kalan darbeler var.
Bu konuda aklımı karıştıramazsın, doktor.
O halde çek tetiği, zira bu adadan
gitmek için tek şansın bu.
Andrew, lütfen yapma.
Silahım...
Silahıma ne yaptınız?
Oyuncak bir tabanca, Andrew.
Sana gerçeği söylüyoruz.
Dolores deliydi. Manik depresif bozukluğu
vardı ve intihara meyilliydi.
Alkol almıştın. Uzak durdun.
Milletin söylediklerini duymazdan geldin.
Onun, kasıtlı olarak daireni
ateşe vermesinden sonra...
...o göl evine taşındın.
- Yalan söylüyorsun.
- Yalan söylüyorsun.
- Andrew, kes şunu.
Hepiniz yalan söylüyorsunuz.
İşte çocukların.
Bunlar senin çocukların.
Simon.
- Henry.
- Benim çocuğum falan yok.
Kulübenin yanındaki gölde...
...karın onları boğdu.
Ve işte bu, her gece...
...rüyanda gördüğün kız.
Benim kızım yoktu.
Sürekli kendisini ve hepsini
kurtarman gerektiğini...
...söyleyen kişi.
Kızın.
Adı Rachel.
Hiç yaşamadığını mı iddia edeceksin?
Andrew, öyle mi?
Çok üzgünüm bebeğim.
Buraya gelmemeni söylemiştim.
Sana bunun...
...sonun olacağını söylemiştim.
Ben geldim.
Oklahoma'nın hemen çıkışında...
...yakaladık onu.
Burayla Tulsa arasında...
...10 yerde durmak zorunda kaldık.
1 hafta boyunca uyuyabilirim.
Dolores?
Dolores?
Dolores?
Dolores?
Bebeğim...
...neden ıslaksın?
Seni özledim.
Eve gitmek istiyorum.
Evdesin zaten!
Çocuklar nerede?
Okuldalar.
Bugün Cumartesi, tatlım.
Cumartesi günleri okul olmaz.
Benim okulum olur.
Aman Tanrım!
Tanrım!
Tanrım!
Tanrım, olamaz!
Hadi!
Hadi!
Hayır. Tanrım.
Yalvarırım. Hayır!
Olamaz!
Olamaz!
Olamaz!
Olamaz!
Hadi onları masaya oturtalım, Andrew.
Kurulayalım...
...üstlerini değiştirelim.
Canlı kuklalarımız olurlar.
Yarın onları pikniğe götürürüz.
Beni birazcık seviyorsan, Dolores...
...lütfen konuşmayı kes.
Seni seviyorum.
Beni özgür kıl.
Bebeğim.
Onlara banyo yaptırırız.
- Seni seviyorum.
- Seni çok seviyorum.
- Seni çok seviyorum.
- Seni çok seviyorum. Seni seviyorum.
Andrew.
Andrew, beni duyuyor musun?
Rachel!
Rachel, Rachel!
Rachel.
Rachel?
Rachel Laeddis.
Kızım.
Neden buradasın?
Çünkü karımı öldürdüm.
Peki bunu neden yaptın?
Çocuklarımızı öldürdü.
Ve onu bırakmamı söyledi.
- Teddy Daniels kim?
- Öyle biri yok.
Rachel Solando diye biri de yok.
Ben uydurdum.
Neden?
Senin ağzından duymak istiyoruz.
İlk intihar teşebbüsünden sonra...
...Dolores bana...
...beyninde yaşayan...
...bir böcek olduğunu söylemişti.
Kafatasında gezinip...
...zevk için sinirine dokunduğunu...
...hissedebiliyordu.
Bana öyle demişti.
Bana öyle demişti ama
kulak asmamıştım.
Onu çok seviyordum.
Neden uydurdun?
Dolores'in çocuklarımızı
öldürdüğüne dayanamıyordum.
Onları ben öldürdüm, çünkü
ona yardım getiremedim.
Onları ben öldürdüm.
İşte benim kuramım, Andrew.
Daha önce bir kez girişimimiz olmuştu.
9 ay önce.
Sonrasında gerilemiştin.
- Hatırlamıyorum.
- Biliyorum.
Tekrar başa döndün, Andrew.
Sonsuz bir döngüyü...
...devamlı çalan bir kaset gibi.
Burada yaptığımızın bunu
durduracağını umuyordum, ama...
...gerçeği kabul ettiğini...
...bilmek istiyorum.
Beni takip mi ettin, doktor?
Kimse etmezken sen bana yardım ettin.
Benim adım Andrew Laeddis.
1952 yılı baharında
karımı öldürdüm.
Bu sabah nasılız bakalım?
İyiyim, ya sen?
Fena değil.
Sıradaki hamlemiz nedir?
Sen söyle.
Bu adadan gitmeliyiz, Chuck.
Anakaraya dönmeliyiz.
Burada çok fena şeyler oluyor.
Endişelenme ortak,
Bizi buradan çıkartacağım.
Doğru. Onların yanında
çok zeki kalıyoruz.
Evet, öyleyiz, değil mi?
Merak ediyorum da...
Evet?
Nedir, patron?
Sence hangisi daha kötü olurdu?
Canavar olarak yaşamak mı...
...yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi?
Teddy?
Çeviri: gothique
gothique@divxplanet.com