Tip:
Highlight text to annotate it
X
Bilet istiyorsanız,
ön tarafa geçmeniz gerekecek,
yani...
Eh, herhalde bu da olur.
Benim ne işim var buralarda?
Buraya gelip...
Dur bakalım. İnşallah çıkar...
Üç mü?
Toplam yedi dolar, elli sent...
..lütfen.
Hayır.
Frank?
Bizi Frank gönderdi.
Bana at getirdiniz mi?
Görünen o ki...
Bir at eksiğimiz var galiba.
Fazladan iki tane getirmişsiniz.
Baba!
Bak!
Şimdilik bu kadar yeter.
Geç oldu. Hadi eve gidelim.
Timmy.
Maureen, bak.
N'apıyorsun orda?
Çabuk içeri gir ve yıkan.
Elmalı kekle rostoya da dokunma.
Patrick istasyona doğru
yola koyuldu bile.
Hazırlanıyor baba.
- Kahretsin Patrick!
- Geliyorum baba.
Fena değil bence.
Daha büyük dilimle. Ne olur ki?
Parti yapıyoruz, değil mi?
İyi de, bu dilimler herzamanki gibi.
Evet öyle.
Her zamanki gibi.
Maureen.
Yakında, ekmeği kapı büyüklüğünde
dilimleyebilirsin istersen.
Güzel, yeni giysilerin olacak.
Ve çalışmak zorunda olmayacaksın.
Zengin mi olacağız baba?
Kimbilir?
Patrick!
Bir dakika!
Çizmelerinin pisliğine bak.
Temizle onları.
Tren gelecek ve anneni
karşılayacak kimse olmayacak.
Annemiz altı yıl önce öldü.
Hadi git artık, yoksa gecikeceksin.
Bir dakika. Dinle baba.
Onu nasıl tanıyacağım?
Hata yapmana imkan yok Patrick.
Hem genç ve güzel,
hem de bir hanımefendi.
''Yolculuk ederken,
üzerimde siyah bir elbiseyle
görüştüğümüzde taktığım
hasır şapka olacak.''
Kuyudan taze su
çekeceğim.
Ah, Danny oğlum
Flütler çağırıyor...
Ve dağın yamacında
Yaz bitti.
Tüm güller soldu, döküldü.
Maureen!
Bunu n'apıcaz Frank?
Bana adımla hitap ettin ya...
- Güneyde düzgün mal gördüm.
- Öyle mi?
Fiyatları da iyi.
- Bunlar sizin mi bayan?
- Evet.
- Sarah gelsene.
- İkisini de getir.
Taşıyalım mı bayan?
Yel değirmeninin
kola mı ihtiyacı var?
- Dündü o.
- Kardeşine niye söylemedin?
- Selam dede.
- Selam Bill. Geri geldik.
Hadi. Hareket etsene ya!
Bu ne tembellik böyle,
sizi Kızılderili savaşçıları sizi!
Daha bütün trenin yükü var.
Hadi, ilkin
şu yem çuvallarını indirin.
Hadi ama!
Gitmek istediğiniz
yerin adı neydi?
Sweetwater.
Brett McBain'in çiftliği.
McBain mi? Haa, tabii.
O inatçı, kızıl saçlı İrlandalı,
Şeytan'ın uğramadığı bir yerde
yıllardır *** harmanlıyor.
Sweetwater ha! Ancak onun gibi
bir kaçık...
...o lanet çöl parçasına
'Tatlısu' der zaten.
Sweetwater!
Biraz daha sağa.
Daha yukarı.
Orda dur.
İşte geldiler. O lanet
raylarıyla buraya bile geldiler.
Yine bize yetiştiler, değil mi
Lafayet? Hadi gidelim!
Yavaşlasana.
Derdin ne senin?
Oraya dikkat et!
Ağır ol!
Niye durduk ki?
Acelem olduğunu söylemiştim sana.
Tren hiç durmuyor mu?
Sizin için ne yapabilirim bayan?
Zahmet olmazsa,
biraz su rica edeceğim.
Su mu? Bu kelime,
büyük selden beri...
...buralarda zehir etkisi yapıyor.
- Yani hiç yıkanmıyor musunuz?
- Tabii ki!
Kullandığınız imkanlardan
yararlanmak istiyorum.
Buyur. Arkada dolu
bir küvet var.
Şanslısın. Sabahtan beri
sadece üç kişi kullandı.
Ayrı ayrı mı,
hep beraber mi kullandılar?
Belli ki, kaliteli
bir yaşam tarzına alışıksın.
Bahse girerim doğudaki büyük
şehirlerden birindensin.
- New Orleans.
- New Orleans!
- Orada bulundun mu?
- Hayır.
Ama bir kuzenim var orda.
Bar işletiyor.
Bilirsin, kendisi...
Sürahi.
Sadece çalmayı mı bilirsin
yoksa vurmayı da bilir misin?
Ondan da müzik
çıkarmayı biliyor musun?
Al onu.
Sen!
Sen oyunu bilmiyorsun.
Bunu dene.
Al.
Hadi.
İşte.
Bravo.
Çeyen.
Hiç yetişeceğimizi sanmıyorduk.
Merak etme. Tam zamanında geldiniz.
Yoldaşımı gömmek için.
Sizi bekleseydim,
şimdiye hapiste olurdum.
Silah.
Modaya meraklı mısın Armonika?
Bu çaputların üçünü
daha yeni gördüm.
Tren bekliyorlardı.
Çaputların içinde,
üç adam vardı.
Eee?
Adamların içinde,
üç kurşun vardı.
Manyak bir hikaye bu Armonika.
İki nedenden ötürü:
Buralarda, Çeyenler dışında kimsede
o çaputları giyecek cesaret yoktur.
İkincisi, Çeyenler'i
öldürmek imkansızdır.
Bu seni şaşırttı mı?
Evet.
Eh, müzikten anlıyorsun.
Sen de saymayı biliyorsun.
Taa ikiye kadar.
Gerekirse altıya kadar sayarım.
Üstelik de senden hızlı.
Eee, devam et.
Çal Armonika.
Çal da saçmalamayı bırak.
Sadece şu hatalı notalara dikkat et.
Böyle mi yani?
O bahsettiğim kuzen, beni
New Orleans'a davet edip duruyor.
''Buraya gel. Bana barda yardım et.
Çok para var bu işte.''
Ben büyük şehirde rahat edemem
diye düşünüyorum.
Çevik adamlar ve
gevşek karılarla dolu.
Afedersiniz bayan. Hayır.
Ben artık sakin, sessiz
köy hayatına alıştım.
Timmy mi bu?
Evet.
Ulu Tanrım.
Bugün...
Tam evleneceğiniz gün.
Zavallı kadıncağız.
Bayan
Bayan McBain.
Ama hepimiz... sandık ki...
Biliyorum.
Bugün sürpriz olacaktı.
Brett McBain'le evlendik.
Bir ay önce.
New Orleans'da.
Ben yeniden doğuş ve yaşamım.
Bana inanan, ölmüş bile olsa,
yine de yaşayacak.
Yaşayıp da bana inanmış olan
asla ölmeyecek. Amin.
- Bay Bennett!
- O ne arıyor burda?
Bu yakalığı kapıda
çiviye asılı buldum.
Emin olmak imkansız, ama
nerdeyse imzayla aynı değerde.
Çeyen'in eli.
- Ama neden?
- Tasalanmayın Bayan McBain.
Onları asmadan önce
konuşturacağız.
Hadi işe koyulalım.
Hadi bakalım.
Flagstone'a dönelim.
Hayır Sam.
Sen geri dön.
Bu ıssız yerde yalnız kalman
iyi olmaz.
Neden olmasın?
Burası benim evim.
Bilyor musun Wobbles...
..sana birazcık kızgınım.
Frank orada değildi.
Üç arkadaşını gönderdi.
Yemin ederim,
bir şeyden haberim yok.
Sadece görüşmeyi istediğin
gibi ayarladım.
Frank neden orda değildi bilmiyorum.
- Sana yemin ederim ki ben...
- Çünkü McBain'deydi.
Bu doğru değil.
O işi Çeyen halletti.
Bunu herkes biliyor.
Elimizde kanıt var.
Bu, Frank'ın hep çevirdiği
dolaplardan biriydi. Sahte kanıt.
Bilmiyorum. Yemin ederim.
Ben sadece görüşmeyi ayarladım.
Yemin ederim.
Ben bir şey bilmiyorum.
İSTAS YON
Kim var orda?
Kahve yaptın mı?
Yap.
Gözüme uyku girmedi.
Gece boyu karalara bürünmüş bir
ipsizler sürüsü çiğnedi durdu beni.
İyi ki onları çölün
ortasında terkettim.
Şansları varsa,
üç günde anca varırlar eve.
Ben yaparım. Sen kahveyi getir.
Beni asmak istiyorlar,
o koca kara kargalar.
Budalalar.
Kim takar?
Her şeyi öldürebilirim,
ama bir çocuğu asla.
Bu, rahip öldürmek gibi bir şey.
Hem de Katolik rahip.
Evet, dünya Çeyen'den
nefret eden insanlarla dolu.
Görüyorsun ya, herkesin sandığı gibi
kötü kalpli bir piç değilim ben.
Tabii, biri beni öldürmeyi
kafaya taksa,...
..tepem atar.
Ve tepesi atmış bir Çeyen
..pek de hoş bir görüntü sergilemez.
Özellikle bir hanımefendi için.
Ama sen akıllısın, tepesini
attırmazsın onun.
Yani şimdi bütün o cinayetleri
burada mı yapmışım?
Hımm...
Burası bir boka benzemiyor.
Şimdi, biri benmişim
gibi giyinse,...
..şunu boynuma asmak için...
..hiç de hoşuma gitmez.
Ama anlarım.
Anlayamadığım şey ise nedeni.
Ben de öyle.
Ama görüyorum ki sen
çok aradın nedenleri.
Evet.
Ya bir sürü 'neden'ler varsa?
Yuvarlak. Sarı.
Anlarsın ya.
Hani onları bi taşa sarıyorsun...
..''ding'' yapıyorlar.
Belki de.
Ama ben onları bulamadım.
Aklıma gelmişken,
ortalıkta dolanıp armonika çalan
bir adam gördün mü?
Unutmayacağın bir tip.
Konuşmak yerine çalar.
Çalmasını yeğleyeceğin durumlarda
ise konuşur.
Bilirsin, dört leşin varsa,
beşlemek kolay olur.
Tabii. Uzman sensin.
Bayan, meseleyi kapmadınız
gibi geliyor bana.
Tabii ki kaptım.
Burda, para kokusu almış
bir eşkiyanın elinde çaresizim.
İstersen, beni masaya yatırıp
keyfine bakabilirsin.
Adamlarını da çağırabilirsin.
Bundan ölen kadın yok ki.
İşin bittiğinde, bir küvet
sıcak su yeter bana.
Aynen eskisi gibi olurum.
Sadece bir pis anı daha eklenir.
En azından iyi kahve yapıyorsun.
Fena değil.
Tebrikler.
Söylesene, hepsini
öldürmen şart mıydı?
Ben sadece korkut demiştim.
İnsanlar ölürken
çok iyi korkuyorlar.
İyi de, şu salakça katliamın
ne işe yaradı, söyler misin?
Şimdi bir Bayan McBain
çıktı piyasaya.
Bunu beklemiyordum.
İşte olur böyle şeyler.
Bu hesapta yoktu diyelim.
Benim sürprizlerle uğraşacak vaktim
yok Frank.
Bunu biliyorsun.
Atlantik'i görünce
hemen daldım,
ve gözlerim bozulmadan,
o pencereden Pasifik'in mavisini
görmek istiyorum.
Nerde bindiğini biliyorum.
Ben de ordaydım ya.
Raylardan küçük engelleri
temizlemek için demiştin.
Doğrusu, bayağı vardı.
Ama yine de uzunca bir yol
katettik.
Hem de hızla.
Kemik veremi bile hızla yol alır.
Bana hasta adamı oynama Bay
Morton.
Daha sen yeni yeni
topallarken tanıyordum ben seni.
Ben o çürüğün her gün
biraz daha yükselişini seyrediyorum.
Normal bir adam
beynini dağıtırdı onun.
Ama sen,
sadece biraz daha aceleci oldun.
Onun dışında hiç değişmedin.
Bence değiştin Frank.
Hem de çok.
Bazı şeyleri şahsen hallederdin.
Şimdiyse geri planda
kalıyorsun.
Emirler vermekle yetiniyorsun.
Çünkü şimdi seni çok fazla yalnız
bırakmak istemiyorum.
Her gün yakınında kalacak birine
biraz daha fazla ihtiyacın olacak.
- Arkadaş gibi.
- Veya ortak gibi.
O masanın arkasında oturmak
nasıl bir duygu Frank?
Silah doğrultmak gibi.
Ama çok daha güçlü.
Anlayacağın, seninle kalmakla,
..ben de büyük
düşünmeye başladım.
Şu McBain işi...
..bana fikir verdi.
Senin için üzgünüm Frank.
Elinden geleni yapıyorsun.
Asla benim gibi olmayı
başaramayacaksın.
Niye?
Çünkü asla anlayamayacağın
bir sürü şey var.
Bu onlardan biri.
Bak Frank,
bir dolu silah var.
Ve onu
tek durdurabilecek olan bu.
Şimdi, şu ufak sorunumuza
dönelim mi?
Benim silahlarım sana
basit görünebilir Bay Morton.
Ama yine de küçük sorunlarımız
için büyük delikler açabilirler.
Yakında dul McBain
artık sorun olmayacak.
Bir sabah uyanıp diyorsun ki,
''Dünya, seni çözdüm artık.''
''Bundan sonra,
süprizler olmayacak.''
Ondan sonra da böyle
bir adamla tanışıyorsun.
İyi bir adama benzeyen,
hilesiz gözleri, güçlü elleri olan.
Ve seninle evlenmek istiyor.
Eh, bu da pek olan bir şey değil.
Zengin olduğunu söylüyor,
bundan da zarar gelmez.
''New Orleans'ın canı cehenneme''
diye düşünüyorsun.
''Evet deyip gideyim,
köyde yaşayayım.''
''Ona yarım düzine çocuk
doğursam ne çıkar?''
''Bir evi çekip çeviririm. Bir şey
yaparım. Ne olur yani?''
Huzur içinde yat,
Brett McBain.
Seni şeytanın avucundan
çekip çıkarması gerekse bile.
Eminim, bir yerlerde
bir para bırakmıştır.
Bulabilirsen,
senin olsun.
Bayan McBain
medeniyete geri dönüyor.
Bir koca eksik
ve harika bir gelecek fazlayla.
Sen daha iyisine layıksın.
Bana bunu söyleyen son adam
dışarıda gömülü.
Biliyor musun Jill,
annemi anımsatıyorsun.
Alameida'nın en büyük orospusu
ve gelmiş geçmiş en harika kadındı.
Babam her kimse, bir saatliğine
veya bir aylığına da olsa
..mutlu bir adam olmuş olmalı.
Ne istiyorsun?
Çeyen haklı. Dört leşin varsa,
beşlemek kolay oluyor.
Şimdi gitme zamanı değil.
Bana biraz su ver.
Kuyudan.
Suyumu taze isterim.
Garip bir ses duyarsan,
yere yat.
Ses mi? Ne gibi?
Bunun gibi.
Çalmakla kalmıyor, vurmayı da
beceriyor.
Günaydın Bayan McBain.
- Sizi kasabaya getiren nedir?
- Günaydın.
Belki hatırlamazsınız,
ama dün cenazede...
Gayet iyi hatırlıyorum.
Sizin için yapabileceğim
bir şey var mı?
Evet.
Frank'le görüş.
Ona herşeyi bildiğimi söyle.
Niye herkes beni şu Frank
yüzünden rahatsız ediyor?
Tanımıyorum onu.
Kimin nesidir bilmem.
Benim derdim bana yeter,
tek isteğim biraz huzur.
Frank'e söyle onunla şahsen
pazarlık yapmak istiyorum.
Sana ne olursa olsun
buraya gelme dememiş miydik?
Frank'le ne meselen varsa,
burdan uzakta hallet.
İyi de o kadın herşeyi
biliyorum deyince,...
...buraya gelip size söylemem gerek
diye düşündüm.
Tuzak olabileceğini düşünmedin mi?
Olabilir, ama çok dikkatliyimdir.
Kimse beni izlemedi.
Sizinle çalışırken öğrendiğim
ilk şey bu oldu.
Görünmeden dinlemek,
duyulmadan gözlemek.
Şimdi de hiç yokmuşsun gibi
yaşamayı öğrenmelisin.
Beni uzun süredir tanıyorsun Frank.
Bana güvenebilirsin, biliyorsun.
Wobbles.
Hem kemer hem pantolon askısı
takan birine kim güvenir?
Herif kendi pantolonuna
güvenmiyor.
Sıvışalım burdan.
Yolun sonu.
Öyle.
Yukarı al onu.
Bağla.
Dur Frank.
Ben hiç...
Demek kimse takip etmedi?
Öyle. İnan bana.
Ben sana böyle inanıyorum.
Açıklayabilirim.
Bilemezdim ki o...
- Defol.
- Yapma Frank.
Defol.
Frank dur!
Sana çeneni kapat dedim.
Logan'la Jim
kadını hallettiler mi?
Birisi onları halletti.
Onları McBain'in orda bulduk.
Gebermişler.
Kadın da gitmişti.
Arkadaşlarının
ölüm oranı yüksek Frank.
Önce üç, sonra iki.
Demek randevuları
ayarlayan sensin.
Sen de randevularına
gelmeyensin.
Ne istiyorsun?
Kimsin sen?
Dave Jenkins.
Dave Jenkins çoktan öldü.
Calder Benson.
Adın ne?
Benson da öldü.
Herkesten iyi bilmen gerekir.
Onları sen öldürdün.
Kimsin sen?
- Sen de kimsin, sen...
- Frank!
Kadın.
Zaman kaybediyoruz.
Tamam. Bu sefer,
onu şahsen ben halledeceğim.
Evet, senin için kolay olmalı.
Onu benim için sıcak tut.
Başına dert olursa, vur ona.
Ama ağzına değil.
Konuşmalı. Hem de çok.
Navajo uçurumunda buluşalım.
Gözün her zaman
o sakatın üzerinde olsun.
Tabii Frank.
- Kimseyi gördün mü?
- Hayır.
İşte orada.
Sadece ateş etmeyi mi bilirsin?
Yoksa kesmeyi de bilir misin?
Sen.
Bir dakika bekle.
Dur sana iyi bir bakayım.
Bay Çu-Çu.
Seni bulmak kolay oldu. Piç.
Seni şimdi öldürmek zorunda değilim.
Salyangoz gibi
arkanda pislik kalıyor.
İki güzel parlak ray.
Başka bir piç daha.
Ve her geçen dakika uzaklaşıyor.
İşte orada.
Kocanızın siparişi.
Nakit ödediğine göre, bunların hepsi
senin.
Meşe kalaslar, kayın, çam.
Hepsi birinci sınıf kereste.
Ayrıca direk ve temel pilonları var.
10 fıçı çivi, 20 varil katran
ve bütün bu aletler.
Belki çiftlik evini büyütmek
istemiştir.
Çiftlik evini büyütmek mi?
En az sekiz tane daha yapabilirdi.
Bu arada, bayan,
McBain ayrıca bunu istemişti.
Önemli olduğunu söylemişti.
Ama sadece, üstüne ne yazdırmak
istediğini söylemeyi unuttu.
İstasyon.
Neydi?
''İstasyon'' yaz dedim.
Bunu mu arıyordun?
Senin bu kasap taktiklerinden bıktım.
O kadının burada olduğunu biliyorum.
Daha fazla gereksiz cinayet
istemiyorum.
O toprak için anlaşmaya hazırım.
Ne gerekirse ödeyeceğim.
Daha fazla zaman harcamak
istemiyorum.
Büyük bir hata yaptın Morton.
O trende değilken, kabuğundan çıkmış
bir kaplumbağaya benziyorsun.
Sadece komik.
Zavallı sakat, korktuğunu belli
etmemek için bol keseden atıyorsun.
Anlaşmak için
buradayım Frank.
Seninle yarışa zamanım yok.
Yarış mı?
Vay, sen ki... kendi ayaklarının
üstünde bile duramıyorsun.
Bu kendini güçlü hissetmen için
yeterli mi?
Seni çürük bir elma gibi ezebilirim.
Evet, ama bunu yapmazsın.
Çünkü sana bir faydası yok.
İki sağlam bacakla ne kadar
gidebilirdin kim bilir.
Trene binmesine yardımcı olun.
Gözünüz üzerinde olsun.
Morton.
Toprak için endişelenme.
Ödemek istiyorsan,
ödeyebilirsin.
Yeni sahibiyle anlaşmak,
senin için birşey farkettirmeyecek.
Çeyen!
Burada kazıklarla ayrılmış alan
var, ''su tankı'' diyor.
Burada da var.
Ama burada ''postahane'' diyor.
Burada ''ağıl''.
Burada da ''kilise''.
Bu da neyin nesi?
Göremiyor musun?
Bu bir istasyon.
Ve etrafında bir kasaba.
Brett McBain' in kasabası.
Deli midir nedir!
Evet, özel bir delilik.
Bir İrlandalı.
Flagstone'dan gelen demiryolunun
batıya devam edeceğini biliyordu.
Böylece buradaki her yeri araştırdı.
Bu çöl parçasını bulana kadar.
Kimse istemiyordu.
Ama o aldı.
Sonra kemerini sıktı ve senelerce
bekledi.
Neyi bekledi?
Demiryolunun buraya ulaşmasını.
Ama demiryolunun kendi toprağından
geçeceğinden nasıl emin oldu?
Buharlı makineler su olmadan dönmez.
Ve Flagstone'un 50 mil batısındaki
tek su burada.
Bu yerin altında.
Ölü dostumuz aptal değildi.
Bu çöl parçasını ağırlığınca altına
satacaktı.
Ömre bedel bir rüyayı satmazsın.
Brett McBain kendi istasyonunu
istiyordu.
Onu inşa etme hakkına sahipti.
- Tüm bunları nereden biliyorsun?
- Bir belge gördüm.
Her şey usule göreydi.
Damgalar, imzalar, herşey.
Bir şey dışında.
Ufacık bir yazıyla,
kısa bir cümle vardı,...
...diyordu ki, eğer demiryolu buraya
ulaştığında
inşaat tamamlanmamışsa,
Mc Bain ve varisleri,...
... tüm haklarını kaybederler.
Demiryollarından bahsetmişken,
farkettim de ray çetesi şimdiden...
Farkettim de ray çetesi şimdiden
tepelerin arkasındalar.
Ve sen farkına varmadan,
burada olacaklar.
Evet.
Evet.
Dinleyin.
Armonika.
Demiryolu çevresine kurulmuş bir
kasaba.
Bir servet kazanabilirsin.
Yüzbinlerce dolar.
Daha bile çok.
Binlerce bin.
Ona milyon diyorlar.
Milyon mu?
- Evet, milyon.
- Evet.
Hep, zeki bir bayanla anlaşmak daha
kolaydır diye düşünmüşümdür.
Bütün yapman gereken...
Ne bakınıyorsunuz?
Şef, ne yapmamız gerekiyor?
Ne yapmanız mı gerekiyor?
Bir istasyon inşa etmeniz, ahmaklar!
Sanırım pek şaşaalı gözükmeyecek.
Ama geri döndüğünde
gördüğü ilk şey bu olacak.
Geri dönerse tabii.
Sanırım...
Evet.
Seni öldüreceğime üzüleceğimi
düşünmeye başladım.
Yaşamayı seviyorsun.
Bir erkeğin ellerinin bedeninde
dolaşmasını seviyorsun.
Bundan hoşlanıyorsun.
Bunlar kocanı öldüren adamın elleri
olsa bile.
Ne...
Küçük sürtük.
Bu dünyada kendini kurtarmak için
yapmayacağın şey var mı?
Hiçbir şey Frank.
Seni neden çok özlediklerini
şimdi anlıyorum...
..New Orleans'da.
Telgraf, harika bir icat.
''Jill mi? Kumral olan mı?''
''Bourbon Caddesi'ndeki en zarif
genelevin müşterileri
o gittiğinden beri ağlıyorlar.''
Söylesene bana.
Bizim McBain biliyor muydu?
Evet.
Evet, eminim ki biliyordu.
Tam bir fahişeyle evlenecek türden
bir adamdı.
Bir fikir.
Seninle evlenebilirim.
Ve bütün arazi benim olur.
Ve belki de...
..harika bir eş olursun.
Koca olarak iyi olmayan ben
olabilirim.
Çok kötü.
Başka bir çözüm düşünmeliyiz.
Daha kolay.
Çabuk.
Bu eyaletin şerifi olarak,...
...burada bulunan Bayan Jill
McBain'in tüm mal varlığının
açık arttırma ile satılmasına
başkanlık etmem istendi.
320 hektarlık arazi.
Üzerine konulmuş hiçbir ipotek,
rehin veya haciz bulunmuyor.
Bu mülk ve içindeki herşey,
bölmeler, mevcut mallar ve variller,
satış zamanı şanslı alıcıya
devredilecek.
Her nevi içerik numaralandırılmış
şekilde...
elinizdeki envanter
kağıtlarında görülmektedir.
Mülkün tamamı en yüksek ücreti
ödeyene satılacaktır.
Tamam. Herkes anladı.
Arttırmayı açıyorum.
Şimdi, ilk teklifi kim yapacak?
Bütün malların listesi.
Bazıları para eder.
Tamam. Şimdi,
ilk teklifi kim yapacak?
$200.
Güzel, $200'den açıldı.
$200. Yok mu arttıran?
O kokuşmuş toprak parçası için
değmez.
Hadi ama, dostlarım, $200.
Sırf çiftlik hayvanları bile bunun
iki katı eder.
Evet...
Kim $300 verecek?
Şimdi, bakın dostlarım, California'yı
teklif etmediğimizin farkındayım,
ama 200 bütün o mülk için çok cüzi
bir fiyat.
Bayanlar ve baylar, 200'ü depozito
olarak bile almam.
Evet, kimse arttırmıyor.
Minimum ücret belirlemek
istemez misiniz?
Yanıldığımı umarım, Bayan McBain,
ama burayı bir tabak fasulyeye
satmaya meyillisiniz.
Tek istediğim satmak.
- Şişmansın.
- Öyle diyorsan.
- Ne kadar?
- Bir kart.
Bir tane bana.
Dağıtan üç alır.
El alabilir miyim?
15.
Evet oturun.
Ben dağıtacağım.
Siz nasıl...
Bu oyunu nasıl oynarsınız
Bay Morton?
Çok basit.
Kafanızı kullandığınız sürece,
asla kaybetmezsiniz.
$500.
$500.
Başka arttıran var mı?
Sanmıyorum.
Üzgünüm Bayan McBain,
ama sanırım bu son teklife düşürmek
zorundayım.
$500 bir.
$500 iki.
- $500...
- $5,000.
- $5,000 mi dediniz?
- Şimdi geliyor.
Bu Çeyen!
Bu adam için konulan ödül $5,000.
Doğru mu?
Judas $4,970 eksiğine razıydı.
O günlerde dolar yoktu.
Ama orospu çocukları vardı.
Bir dakika bekle.
- Hapis bu tarafta.
- Evet biliyorum.
Evet ama sen tren istasyonuna
gidiyorsun.
Seni Yuma'ya gönderiyorum Çeyen.
Orada modern bir hapishane var.
Daha çok duvar, daha çok parmaklık,
daha çok gardiyan.
20 yıl içinde orayı seversin.
Göreceksin.
İki bilet, amigo,
sonraki istasyona.
Tek gidiş.
Bu da senin. Ve tebrikler.
İyi bir anlaşma sağladın kendine.
Açık arttırma.
Unut onu. Toprağa yatırım yapmam.
Zavallı savunmasız dulların
asil koruyucusuna benzemiyorsun.
Ama öyle ki...
..ben de zavallı savunmasız
bir dula benzemiyorum.
Çeyen haklı.
Sen olağanüstü bir kadınsın.
Ve sen de olağanüstü bir erkeksin.
Ama aklında birşey var.
Aklında bir şey mi var?
Sıcak banyo.
Sıcak su dolu bir küvet.
Sanırım o küveti doldurmamın zamanı
geldi.
Kimsin sen?
Jim Cooper.
Chuck Youngblood.
Daha çok ölü adam.
Seni tanıyana kadar hayattaydılar
Frank.
Benim olan birşeye $5,000 ödedin.
5,000...
..artı bir.
Senin de kar etme hakkın var.
Senin yerinde olsam, fazla
düşünmezdim.
Başından büyük işlere bulaştın.
Sıyrılabilmek için bir şansın var.
Değerlendir.
Gerçek bir iş adamı gibi konuştun
Frank.
Bay Morton'la olmak sana yaramış.
Ve yeni yöntemler öğrenmişsin.
Evet, Bay Morton sana bir çok yeni
şey öğretmiş.
Eskileri bırakmamana rağmen.
İstediğin yolu seç.
Yeter ki anlaşmaya var.
Hangi anlaşma Frank?
Senin ve benim birden fazla var.
Hepsini tek bir yerde toplayıp
anlaşalım.
Burada ve hemen şimdi.
Sakin ol Frank.
Sakin ol.
Durumu zorlamamayı öğrenmelisin.
Sakin olmak bir iş adamının yapması
gereken ilk şeydir.
Bir fikrim var. Bay Morton sana daha
bir çok şey öğretebilir.
Ne kadar?
Bir dolar.
Hoppala!
Hoppala!
Yemin ederim o garip sesi duyacağız.
Şimdi.
Zaman hızlı akıyor.
12'yi geçti bile.
Ama onlar onun adamlarıydı.
- Evet.
- Ve onu öldürmeye çalıştılar.
Daha iyi ödeyen birini buldular.
Ve sen! Sen onun hayatını kurtardın.
Öldürmelerine izin vermedim.
Aynı şey değil.
Tabii.
Aynı şey değil.
Giyin.
Eve gitme vakti geldi.
Kahve yaptın mı?
Bu sefer yaptım.
İyi.
Annem de kahveyi bu şekilde yapardı.
Sıcak, sert ve iyi.
Çeyen.
Orada neyi bekliyor?
Ne yapıyor?
Bir odun parçasını oyuyor.
İçimden bir his, durduğu zaman,...
..bir şeyler olacağını söylüyor.
Beni gördüğüne şaşırdın mı?
Geleceğini biliyordum.
Morton asla onun gibi
olamayacağımı söylemişti.
Şimdi nedenini anlıyorum.
Bir yerlerde yaşadığını bilmek, onun
umrunda olmazdı.
Sonunda bir iş adamı olmadığını
anladın mı?
Sadece bir adam.
Nesli tükenmiş bir ırk.
Diğer Mortonlar da gelip onu
öldürecekler.
Gelecek bizi ilgilendirmiyor.
Artık her şey önemsiz.
Ne toprak,
ne para, ne de kadın.
Buraya seni görmeye geldim.
Çünkü artık neyin peşinde
olduğunu söyleyeceksin.
Sadece ölüm anında.
Biliyorum.
Senin için biraz su ısıttım.
Ayrıca bir jilet buldum.
Oraya koy lütfen.
Traş olurken demiryolunun
ilerleyişini izleyebileyim.
Biliyor musun?
Senin yerinde olsam, oraya gidip o
çocuklara bir içki verirdim.
Senin gibi bir kadını görmenin
bir erkeği ne kadar mutlu edeceğini
hayal edemezsin.
Sadece ona bakmak.
Ve onlardan biri sana pandik
atarsa...
..hiç olmamış gibi davran.
Bu kadarını hakettiler.
Sevgili abini mutlu et.
Kimsin sen?
Yakışıklı bir adamsın.
Ama doğru adam değilim.
O da değil.
Belki de değildir.
Ama önemi yok.
Anlamıyorsun Jill.
Öyle insanların içinde bir şey
vardır.
Ölümle ilgili bir şey.
O herif yaşıyorsa,
şu kapıdan girer,...
...eşyalarını toplar ve elveda der.
Bu kasabanın geliştiğini görmek güzel
olurdu.
Şimdi gitmeliyim.
Güzel bir kasaba olacak,
Sweetwater.
Bir gün geri döneceğini umarım.
Bir gün.
Evet. Ben de gitmeliyim.
Önemsizmiş gibi düşün.
Üzgünüm Armonika.
Ben burada kalmalıyım.
Kim?
Bay Çu-Çu'ya rastladım.
Trendeki o yarı erkeğe güvenmedim.
Korktu.
Armonika.
Seni hallettikleri zaman,
dua et nereye ateş edeceğini bilen
biri olsun.
Git buradan.
Git buradan.
Git buradan.
Öldüğümü görmeni istemiyorum.