Tip:
Highlight text to annotate it
X
VAMPİRLE GÖRÜŞME
Demek benden
hayat hikayemi anlatmamı istiyorsun.
Yaşam koleksiyoncusuyum ben.
FM kanalında lKFRC radyosu.
Benim hikayem için çok kaset gerekecek.
Sorun değil. Bir çanta dolusu kasetim var.
Beni buraya kadar izledin, değil mi?
Evet, galiba izledim.
Çok ilginç görünüyordun.
Burada mı yaşıyorsun?
Hayır.
Burası basit bir oda.
Ne dersin, başlayalım mı?
Ne iş yaparsın?
Ben bir vampirim.
Bunu daha önce hiç duymamıştım.
Anladığım kadarıyla bunda ciddisin.
Kesinlikle.
Seni arka sokakta bekliyordum.
Beni gözetlerken gözetliyordum seni.
Sonra konuşmaya başladın.
Benim için ne büyük şans.
Belki ikimiz için de öyle.
Beni...
beklediğini söyledin.
Ne yapacaktın? Öldürecek miydin?
Kanımı mı emecektin?
Evet.
Ama artık endişelenmene gerek yok.
Buna gerçekten inanıyorsun değil mi,
vampir olduğuna?
Böyle başlayamayız.
lşığı yakayım.
-Vampirlerin ışığı sevmediğini sanırdım.
-Severiz.
Sadece seni hazırlamak istedim.
Tanrım!
Korkma.
Bu fırsatı değerlendirmek istiyorum.
Bunu nasıl yaptın?
Senin yaptığın gibi.
Bir dizi basit hareket.
Sadece göremeyeceğin kadar hızlı
hareket ettim.
Ben de etten ve kandanım...
ama insan değilim.
200 yıldır insan değilim.
Lütfen...
Seni nasıl rahatlatabilirim?
''David Copperfield'' gibi başlayalım mı?
''Doğdum...
''büyüdüm.''
Ya da benim deyişimle
karanlık doğumumdan mı başlayalım?
Bence oradan başlamalıyız, ne dersin?
Yalan söylemiyorsun, değil mi?
Neden yalan söyleyeyim?
1791 yılında oldu.
24 yaşındaydım.
Senin şimdi olduğundan daha gençtim.
Ama o zamanlar her şey farklıydı.
Daha o yaşta, bir erkektim.
New Orleans'ın güneyinde
büyük bir çiftliğin sahibiydim.
Karım doğum yaparken ölmüştü.
Karımı ve bebeği gömeli
altı aydan az olmuştu.
Onların yanına gitmek beni mutlu edecekti.
Onları kaybetmenin acısına dayanamıyordum.
Bu acıdan kurtulmak istiyordum.
Her şeyimi kaybetmek istiyordum...
servetimi...
çiftliğimi...
aklımı.
Bir destede kaç as var?
Bana hilekar mı diyorsun?
Hayır, sana kokuşmuş pislik diyorum!
Söylediğini yapacak cesaretin yok. Hadi vur!
Her şeyden çok, ölümü istiyordum.
Bunu şimdi anlıyorum.
Ölümü ben çağırmıştım.
Yaşamanın acısından kurtulmanın yoluydu bu.
Bu isteğimi herkes yerine getirebilirdi.
Yanımdaki fahişe.
Onun arkasından gelen pezevenk.
Ama bu çağrımı bir vampir kabul etmişti.
Ya paranı ya canını!
Hala ölümü istiyor musun?
Yoksa bu kadarı yetti mi?
Yetti.
Beni orada, Mississippi'nin kıyısında bıraktı...
yaşamla ölüm arasında bir yerlerde.
Kimsin sen? Evimde ne işin var?
Dualarına cevap vermeye geldim.
Hayatın artık bir anlamı yok, değil mi?
Şarabın tadı yok.
Yemek yemek seni hasta ediyor.
Hiç birinin anlamı yok, öyle değil mi?
Ya sana hepsini geri verirsem?
Acıyı alıp...
başka bir hayat verirsem?
Hayal bile edemeyeceğin bir hayat.
Ve bu hayat, sürekli olacak.
Hastalık...
ve ölüm...
sana bir daha erişemeyecek.
Korkma.
Ben sana seçme şansı veriyorum...
bana...
verilmemişti.
O sabah, daha vampir olmamıştım...
ve son gündoğumumu seyrettim.
Bütün ayrıntılarıyla hatırlıyorum...
ama ondan önce gördüğüm
hiçbir gündoğumunu hatırlamıyorum.
Şafağın bütün ihtişamını
son bir kez seyretmiştim...
ilk kez seyrediyormuşçasına.
Sonra gün ışığına veda edip...
şu anda olduğum şey olmak üzere...
yola çıktım.
lşığa veda ettin mi?
Kanını emdim...
son damlasına kadar.
Seni burada bırakırsam...
ölürsün.
Ya da...
ebediyen genç kalabilirsin, dostum...
şu anda olduğumuz gibi.
Ama bana söylemelisin...
geliyor musun...
evet mi hayır mı?
Evet.
Evet.
Bedenin ölüyor.
Aldırma.
Hepimize olur.
Şimdi, vampir gözlerinle...
bak.
Ne gördün?
Bu sözcüklerle anlatılamaz.
Cennetin nasıl göründüğünü de sorabilirdin.
Hiç bir insan bunu bilemez.
Heykel hareket etmiş gibiydi
ama kımıldamamıştı.
Dünya değişmişti ama aynı kalmıştı.
Ben yeni doğmuş bir vampirdim,
gecenin güzelliğine ağlayan.
Bir sigara daha ister misin?
İsterim. Seni rahatsız etmez, değil mi?
Edeceğini sanmam.
Nasılsa kanserden ölecek değilsin.
Sanmam.
-Ya haçlar?
-Haçlar mı?
Haça bakabiliyor musun?
Aslında haçlara bakmaya bayılırım.
Ya kalbe batırılan kazık?
Saçmalık.
Ya tabutlar?
Tabutlar...
Maalesef, tabut bir gereklilik.
Merak etme.
Yakında...
hep uyuduğun kadar iyi uyuyacaksın.
Uyandığında...
seni bekliyor olacağım...
bütün dünyayla birlikte.
Bulmam gereken kan da bir gereklilikti.
Ertesi akşam, o ana kadar
hiç hissetmediğim bir açlıkla uyandım.
Bunu bir kez tadınca...
bir daha başka meyhaneye gitmezsin.
Öyle mi?
Ya ben dudaklarının tadına bakmayı
tercih edersem?
Dudaklarım daha da tatlıdır.
Dostum da...
bu dudakların tadına bakmalı.
Onun...
öpücüğü de...
seninki kadar...
derin mi?
Daha da derin, tatlım.
Onun hayatını almayacağım.
Ben senin yerine yaptım.
Bir hiç olarak...
öldü dostum.
O kadar kolay ki insanın onlara acıyası geliyor.
Öldürmeye alışacaksın.
O ölümcül tereddüdü unut.
Alışacaksın, hem de çok çabuk.
Aç değil misiniz?
Tam tersine tatlım.
Bütün koloniyi yiyecekti.
Bitireceğim.
Bizi yalnız bırak.
Hiç numara yapamaz mısın, aptal?
Foyamızı meydana çıkarma.
Böyle bir evimiz olduğu için şanslıyız.
Hiç olmazsa içermiş gibi yap.
Böyle güzel bir kristal ziyan edilmemeli.
Biliyorum.
Çok çabuk soğuyor.
Böyle yaşayamaz mıyız?
Hayvan kanıyla?
Ben buna yaşamak demem.
Hayatta kalmaya çalışmak derim.
Eğer bir ay gemi yolculuğu yapacaksan
işe yarar.
Artık dünyadaki her şey...
Büyüleyici.
Evet.
Bu mümkün.
Her şey mümkün.
Ama bir hafta dene.
New Orleans'a gel,
nasıl eğlenilir sana göstereyim.
Lestat, gecede iki
bazen de üç kişi öldürüyordu.
Tazecik bir genç kız...
geceye başlamak için tercihiydi.
İkinci olarak gösterişli,
güzel gençleri tercih ediyordu.
Ama içindeki züppe,
sosyeteden insanları avlamayı seviyordu.
Aristokrat kanı onu
her şeyden daha çok heyecanlandırıyordu.
İşin sırrı, ne yaptığını düşünmemekte.
Şu kadını görüyor musun?
St. Clair'in dulu.
O muhteşem genç züppeye kocasını öldürttü.
Nereden biliyorsun?
Düşüncelerini oku.
Düşüncelerini oku.
Yapamıyorum.
''Kara güç'' hepimiz için farklıdır.
Ama bir tek şey hepimiz için geçerli.
Devam ettikçe daha da güçleniyoruz.
Sözüme inan.
Kocasının ölümü için bir köleyi suçladı.
Ona ne yaptıklarını düşün.
Kötüleri öldürmek daha kolaydır,
hem daha lezzetlidirler.
Nereye gidiyoruz?
Hiç bir yere.
Genç adam, şimdi beni gerçekten şaşırttın!
Senin ninen olacak yaştayım.
Ah evet, melodi buydu.
Hatırlıyorum.
Katil!
Minik kelebeklerim!
Kelebeklerimi öldürdü!
Seni mızmız vampir bozuntusu!
Sinsice fareleri ve kanişleri öldürüyorsun!
Bizi mahvedebilirdin!
Beni Cehenneme mahkum ettin!
Ben Cehennem nedir bilmiyorum.
Evet oluyor!
Öfke! Hiddet!
Seni bu yüzden seçtim.
Ama beni öldüremezsin Louis.
Neyle istersen...
onunla beslen.
Fareler, tavuklar...
kanişler.
Kararı sana bırakıyorum...
ama dikkatli ol.
Unutma...
Bensiz hayat...
daha da...
dayanılmaz olacak.
Kendini şanslı say.
Paris'te bir vampir pek çok nedenden ötürü
akıllı olmalıdır.
Paris mi?
Burada gereken tek şey bir çift sivri diş.
Sen Paris'ten mi geldin?
Beni bu hale getiren de oradan geldi.
Bana ondan söz et.
Ondan bir şeyler öğrenmiş olmalısın.
Kesinlikle hiç bir şey öğrenmedim.
Bana şans verilmemişti, hatırladın mı?
Bütün bunların anlamını bilmen gerekir.
Neden? Neden bilmeliymişim?
Sen biliyor musun sanki?
Bu gürültü...
beni deli ediyor!
Haftalardır buradayız
ve bu gürültüden başka bir şey yok!
Ne olduğumuzu biliyorlar.
Tabakların geldiği gibi gittiğini,
içkilere dokunmadığımızı görüyorlar.
O zaman...
New Orleans'a gel.
Paris Operası turneye gelmiş.
Biraz Fransız mutfağı...
deneyebiliriz.
Hala hayata saygı duyduğum için beni bağışla.
Yakında tavuklar tükenecek Louis.
Bay Louis?
Yemek yemeyecek misiniz?
Hayır, tatlım.
Sizin için endişeleniyoruz efendim.
Ne zaman tarlalara bakacaksınız?
En son ne zaman kölelerin yanına gittiniz?
Her yerde ölüm var.
Hala bizim efendimiz misiniz?
Bu kadar yeter Yvette.
Beni dinlemezseniz gitmeyeceğim.
Şu arkadaşınızı göndermelisiniz.
Bütün köleler ondan korkuyor...
sizden de korkuyorlar.
Ben de kendimden korkuyorum.
Dinleyin beni!
Burası lanetli!
Belalı!
Evet, efendiniz de Şeytan!
Fırsatınız varken gidin buradan!
Hepiniz özgürsünüz!
Beni duyuyor musunuz?
Gidin!
Gidin!
Kendinizi kurtarın!
Harika! Harika!
Yak bakalım! Sahip olduğumuz her şeyi yak!
Koyunlar gibi tarlalarda yaşayalım!
Her şeye sahip olabileceğini sandın.
Kapa çeneni Louis!
Gel hadi!
Neredeyiz?
Nerede olduğumuzu sanıyorsun, aptal dostum?
Güzel, kokuşmuş bir mezarlıktayız.
Mutlu musun?
Bu iyi mi? Senin iç in uygun mu?
Biz Cehennemliğiz.
Ya Cehennem yoksa?
Ya da bizi orada istemiyorlarsa?
Bunu hiç düşündün mü?
Ama Cehennem vardı.
Ve nereye gidersek gidelim,
ben o Cehennemdeydim.
New Orleans'ın kıyısında odalar kiralıyorduk.
Buz gibisin.
Şarap arkadaşına dokunuyor.
Merak etme.
Ben senin soğuk tenini ondan daha iyi ısıtırım.
Öyle mi?
Nasıl oldu...
ısınmışsın!
Ama bedeli yüksek.
Güzel arkadaşını çok yordum.
Yumuşak.
O kadar yumuşak ki.
Seni satenler içinde yatarken
hayal edebiliyorum.
Öyle şeyler söylüyorsun ki.
Yatakta neler yapabiliyorsun?
lşığı söndürelim mi?
Ve ışık söndü.
Ama bir kez senin ışığını söndürünce...
yeniden...
yakamam onu.
Sonuna kadar gitmeli.
Senin için Louis.
Şarap olduğunu farzet.
Daha ölmedi!
Sen ölümlü doğana aşıksın.
Sana huzur verecek şeyi reddediyorsun.
Buna huzur mu diyorsun?
Her şeyi gören gözlerimizle
onları dünyadan koparan yırtıcı hayvanlarız.
-Kız, Lestat!
-Al onu! Açlığına son ver!
Hayır!
Şimdi, yavrum.
Yorgunsun, uykun var.
Bu bir tabut!
Tabut! Çıkar beni!
Ben ölmedim!
Bu senin tabutun, tadını çıkar.
Çoğumuz bu duyguyu ölmeden tadamaz.
Bunu neden yapıyorsun?
Hoşuma gidiyor. Eğleniyorum.
O asil ağzın daha saf yiyeceklere alışmalı.
İstersen hemen öldür, ama yap!
Çünkü şüphen olmasın Louis, sen bir katilsin!
-Bu ne?
-Bir tabut.
Evet öyle. Sen ölmüş olmalısın.
Ben ölmedim, öldüm mü?
Ölmedin.
Henüz değil.
Artık bitir şu işi!
Sen bitir!
Beni kurtar ondan!
Kurtar beni!
Beni bırakacak mısın?
Böyle ölemem!
Bir rahip istiyorum.
Tabii, ben onu bizden biri yapmazsam.
Hayır!
O zaman öldür onu Louis,
acılarına son ver! Kendininkilere de!
Hayır!
Şimdi...
mutlu musun?
Tanrım!
Bir şeyler öğrenebileceğim...
tek kişi olduğunu düşününce...
Eski Dünyada buna...
''kara güç'' derlermiş.
Ve ben bunu sana verdim.
O tarafa gitmeyin bayım. Veba var.
-Geldiğiniz yere dönün!
-Geldiğim yer...
Anne.
Lütfen bize yardım edin.
Babam bizi terk etti ve geri dönmedi.
Lütfen annemi uyandırın bayım.
Filozofum. Şehidim benim.
''Asla bir insanın hayatını alma.''
Bunun için bir kutlama yapmalıyız.
Bu yaşlı kadında hala hayat var.
Geri dön!
Sen neysen osun!
Merhametli ölüm meleği.
Değerli günahını nasıl da seviyorsun.
Onun kanının damarlarımda dolaşması...
hayatın kendisinden daha tatlıydı.
Ve o anda, Lestat'ın sözleri
bir anlam ifade etti.
Ancak öldürünce huzur bulabiliyordum.
Kalbinin deli gibi çarptığını duyunca,
huzurun ne olduğunu anladım.
Seni bulmak için tek yapmam gereken
fare leşlerini izlemek Louis.
Acı senin için dayanılmaz.
Diğer yaratıklardan farklı hissediyorsun
çünkü sen bir vampirsin.
Bunun devam etmesini istemiyorsun.
Hayır.
O zaman senin doğanda olanı yap...
o çocuk kollarındayken
hissettiğini hissedeceksin.
Kötülük bir bakış açısıdır.
Tanrı fark gözetmeden öldürür...
biz de öyle yapacağız.
Çünkü Tanrının hiç bir yaratığı bize benzemiyor.
Hiç biri bizim kadar...
Tanrıya benzemiyor.
Sana bir hediyem var.
Gel.
Lütfen.
-O burada.
-Ne diyorsun sen?
Sana...
arkadaş lazım...
benden daha canayakın biri.
Onu nasıl istediğini hatırlıyor musun?
Tadını?
Onu öldürdüğümü sanmıştım.
Merak etme.
Bilincin yerinde.
Claudia.
Beni dinle.
Hastasın, bir tanem.
Ve ben sana
iyileşmen için gereken şeyi vereceğim.
Hayır.
Yani ölmesini mi istiyorsun?
İşte böyle. Evet.
Dur!
Dur!
Yeter!
Biraz daha istiyorum.
Tabii ki daha fazla istiyorsun.
Yavaş, tatlım.
O kadar masumlar ki.
Onlara acı çektirmemeli.
Güzel.
Evet.
Artık yeter.
Dur.
Bu kadar yeter, tatlım.
Kalp durmadan durman gerekiyor.
Daha çok istiyorum.
Biliyorum.
Başta kanın tadı güzel gelir...
ama dikkat et ölüm seni alt etmesin.
Çok iyi bir iş başardın. Dur bir bakayım sana.
Tek bir damla bile dökmedin. Aferin.
Annem nerede?
Annen gitti...
Cennete, tıpkı buradaki tatlı bayan gibi.
Hepsi Cennete gider.
Biz hariç herkes.
Kızımızı korkutmaya mı çalışıyorsun?
Ben sizin kızınız değilim.
Ah evet, kızımızsın.
Artık benim ve Louis'nin kızısın.
Gördün mü, Louis bizi bırakıp gidecekti.
Uzaklara gidecekti.
Ama artık gitmeyecek.
Burada kalacak...
ve seni mutlu edecek.
Louis.
Seni şeytan.
İşte mutlu bir aile.
Onunla kalmanı sağladı, öyle mi?
Belki de.
Beni tanıyordu. O kızı yeni doğan günden
daha çok seveceğimi biliyordu.
Ama dahası vardı.
Onu sevgiye boğdu, buna hiç şüphe yok.
Bunu yapmasının nedeni belki
kendisinin de yalnız olmasıydı.
-Daha ışık gerek.
-lşık istiyor.
-Bir lamba daha olmazsa kör olacağım.
-Kör olacak.
Ya da bırakın provayı gündüz yapayım.
Üzgünüm hanımefendi ama
benim gündüzlerim kutsaldır.
Küçücük bir kızdı.
Ama aynı zamanda acımasız bir katil...
bir çocuğun doymazlığıyla
insafsızca kan peşinden koşuyordu.
Öpeyim de geçsin.
Şimdi...
elbiseni kim bitirecek? Biraz makul ol.
Unutma, evde asla!
Başta benim tabutumda uyuyordu...
küçük parmaklarını saçlarıma dolayarak...
ta ki bir gün kendi tabutunu isteyene kadar.
Ama o zaman bile, uyandığında...
gelip yanıma kıvrılırdı.
onlarla oynamayı öğreninceye kadar.
Neden ağlıyorsun yavrum?
Kayıp mı oldun tatlım?
Anne!
Sus, artık ağlama.
Onu bulacağız.
Başparmağına dikkat et, kızım.
Başparmağa dikkat. O küçük parmağa.
Bunlar çok pahalı, hayatım.
Senin gibi küçük bir kız için
belki de fazla pahalı.
Claudia! Sana ne söylemiştik!
Evin içinde asla.
Bana biraz yer aç.
Bana göre küçük bir çocuktu.
Ama Lestat için, bir öğrenciydi...
ve kendisi gibi öldürmeye hevesli
bir harika çocuk.
Bazen birlikte bütün bir aileyi yok ediyorlardı.
Harika, harika.
Şimdi daha melankolik bir şeyler çal.
Ölümlüler için mutlu olduklarında
zaman akıp gider.
Bizim için de aynı şey geçerliydi.
Yıllar dakikalar gibi akıp gidiyordu.
Şehir büyüyordu.
Yelkenliler yerlerini,
harika yabancılardan oluşmuş...
sınırsız mönülerini boşaltan
buharlı gemilere bırakmıştı.
Çevremizde yeni bir dünya oluşmuştu.
Ve artık hepimiz Amerikalıydık.
Bu kokuşmuş yeni insanlar!
Şöyle eski bir Louisianalı kanı için
neler vermezdim!
Yankilerin tadını sevmiyor musun?
Onların şu demokratik tatları
bana göre değil Louis.
İşte bu halis Louisianalı.
Claudia'ya bırak, o bulur.
Ne?
Onu istemiyor musun?
Ben onun gibi olmak istiyorum.
Olabilir miyim?
Onun gibi olabilecek miyim?
Yine şu melankolik saçmalıklar.
Gittikçe Louis'ye daha çok benziyorsun.
Yakında ikiniz de fare yiyeceksiniz.
Fare mi? Sen ne zaman fare yedin, Louis?
Çok, çok uzun zaman önce.
Sen doğmadan önce.
Tavsiye etmem.
30 yıl geçmişti ama bedeni
ölümsüz bir çocuk bedeni olarak kalmıştı.
Yalnızca, bakışları yaşını ele veriyordu...
buklelerinin altında soru soran...
bir gün cevap isteyecek olan o bakışları.
Bir bebek daha.
Bir sürü bebeğim var, görmüyor musun?
Bir tane daha istersin sanmıştım.
Neden hep aynı gece?
Ne demek istiyorsun?
Her yıl aynı gece bana bir bebek veriyorsun.
Farkında değilim.
Bugün benim doğum günüm mü?
Beni bebek gibi giydiriyorsunuz.
Saçımı bebek saçı gibi yapıyorsunuz.
Neden?
Claudia, bunların bazıları çok eski...
lime lime olmuş.
-Bunları atmalısın.
-Ben de atarım!
Ne yaptın?
Bana söylediğini!
-Burada bir cesedi çürümeye mi bıraktın?
-Onu istedim!
-Onun gibi olmak istedim!
-Delirmiş!
İçinde yaşadığımız evi kirletiyor!
Sonsuza dek bir bebek olarak kalmamı mı
istiyorsun?
Yapma!
Neden? Ben de herkes gibi...
değişemez miyim?
Hanginiz yaptı bunu?
Hanginiz yaptı bunu?
Hanginiz beni bu hale getirdi?
Nesin sen?
Kendi yatağını kirleten delirmiş bir vampir!
Ya yine saçlarımı kesersem?
Yeniden uzar.
Ama hep böyle değildi.
Bir zamanlar bir annem vardı.
Louis'nin de bir karısı.
O da ölümlüydü, tıpkı karısı gibi!
Ben de öyle!
Sen bizi bu hale getirdin!
Durdur onu.
Bunu bana sen mi yaptın?
Nasıl yaptın?
Neden sana söyleyeyim?
Bu benim elimde olan bir güç.
Neden bu güç sadece sende var?
Nasıl olduğunu söyle bana!
Seni bu hale getirdiğim için...
mutlu olmalısın.
Eğer yapmasaydım şimdi ölmüş olacaktın.
Tıpkı şu lanet ceset gibi! Şimdi yok et onu!
Sen yok et.
Louis, neden?
Bana söylemek zorundasın.
Şu yaşlı kadını görüyor musun?
Sen asla öyle olmayacaksın.
Asla yaşlanmayacaksın.
Ve asla ölmeyeceksin.
Ve bunun başka bir anlamı daha var,
öyle değil mi?
Asla ama asla büyüyemeyeceğim.
Ondan nefret ediyorum.
Nasıl oldu da bu olduğum şeye dönüştüm...
anlat.
Otuz yıldır burayı yok sayıyordum.
Ama geri dönüş yolunu...
gözlerim kapalı buldum.
Sen...
benimle mi beslendin?
Evet.
Ve beni senin yanında buldu.
Sonra bileğini kesip kanını sana içirdi...
sen de vampir oldun...
ve o geceden beri de öylesin.
İkiniz birden yaptınız.
Ben hayatını aldım.
O sana başka bir hayat verdi.
İşte sonuç.
İkinizden de nefret ediyorum.
Bütün gece yürüdüm.
Yıllar önce, beynim öldürme düşüncesi...
Ve bir saniye olsun huzur bulmak istedim.
Birbirimize nefretle bağlıyız.
Ama senden nefret edemem Louis.
Louis, aşkım.
Ben bir ölümlüydüm...
sen bana ölümsüzlük öpücüğünü verene kadar.
Sen benim hem annem hem babam oldun.
Ben de sonsuza kadar seninim.
Ama artık buna bir son vermenin
zamanı geldi Louis.
Artık onu terk etmeliyiz.
Bizi asla bırakmaz.
Öyle mi?
Yine ne var? Midemi bulandırıyorsun. Varlığın...
midemi bulandırıyor!
Öyle mi?
Sizin ikinizden de daha iyi vampir olacak
birini buldum.
Korktuğumu mu sandın?
Çok şımardın çünkü tek çocuksun.
Bir ağabey lazım sana.
Ya da bana.
İkinizden de bıktım artık.
Bence dünyayı vampirlerle doldurabiliriz...
üçümüz.
Sen değil...
benim küçük Claudia'm.
Sen bir yalancısın.
Ama planlarımı bozuyorsun.
Ne planı?
Seninle barışmaya geldim.
Yalancıların şahı olmana karşın...
ben her şeyin eskisi gibi olmasını istiyorum.
O zaman canımı sıkma benim.
Bundan fazlasını yapmalıyım.
Sana bir hediye getirdim.
Umarım...
senin asla sahip olamayacağın
marifetleri olan...
güzel bir kadındır.
Neden böyle şeyler söylüyorsun?
Tam doymamışsın.
Renginden anlayabiliyorum.
Gel de bak.
Bana kızma.
Onları görünce
tam sana göre olduklarını düşündüm.
Sarhoş oldular...
Konyakla. Yüksük kadar içtiler.
Kesinlikle...
kendini bile aştın.
Söz veriyorum cesetleri yok edeceğim.
Yani birbirimizi bağışlıyor muyuz?
Evet.
Apsent?
Onlara apsent mi verdin?
Hayır.
Afyon tentürü.
Afyon tentürü.
Evet.
Maalesef bu onları öldürdü.
Ama kanı sıcak tutuyor.
Bana ölü kanı mı...
içirdin?
Bana...
içirdiğin...
Bana ilk öğrettiğin şey...
asla ölü kanı içmemek olmuştu.
Beni tabutuma yatır.
Beni tabutuma yatır.
Seni tabutuna koyacağım!
Tanrım!
Kaldır beni!
İyi geceler, tatlı prens.
Şeytanlar seni ebediyete uçursun.
Onu yakmalı mıyız?
Yoksa gömelim mi?
Acaba o ne yapmamızı isterdi?
Ya bataklık?
Sürüngenlerin yanı ona yakışır.
Ölmeyi hak etmişti.
Belki de hayatımızın her gecesi
biz de bunu hak ediyoruz.
Beni o yarattı.
Bana bu hayatı verdi...
her ne biçim bir hayatsa.
Böyle olmamalıydı.
Bunu ikimiz için yaptım.
Özgür olalım diye.
Onu özledin mi?
Tek tanıdığım oydu.
Bu kadar basit.
Yeniden yaşamayı öğrenmeye çalışan
iki yetim gibiydik.
Avrupa'ya gitmek için yer ayırttık.
Gemiyi beklerken geçen haftalarda...
Eski Dünyanın mitlerini ve efsanelerini
araştırmaya başladı.
''Bizim türümüz'' dediği şeyi bulmak
onda bir takıntı halini almıştı.
Bak kimleri unutmuşuz.
Hadi onları özgür bırakalım.
-Evet.
-Evet.
Araba geldi.
Dinle, Louis...
bu yaşlı ellerde...
hala hayat var.
O kadar furioso değil.
Moderato...
belki de cantabile.
Bu nasıl olur?
Timsaha sor.
Onun kanı sayesinde başardım.
Sonra, yılan kanı...
kurbağa...
ve Mississippi'deki
tüm kokuşmuş hayat türleriyle...
uyguladığı diyet sayesinde...
yavaşça...
Lestat yine...
kendisi olmuştu.
Sen...
çok...
ama çok...
yaramaz bir kızsın.
Gemi bizsiz kalkıyor!
Yangının yayılmasına karşın...
ben güvertede durmuş korkuyla,
tıpkı bir canavar gibi...
nehirden çıkıp bizi yok etmesini bekliyordum.
Ve bu arada şöyle düşünüyordum...
''Lestat...
''bizden intikam almanı hak ediyoruz.
''Sen bana 'kara güç'ü verdin...
''bense seni ikinci kez
Ölümün ellerine atıyorum.''
Nasıl olduysa gemide hiç fare yoktu.
Ama esrarengiz bir veba
yolcuları kırıp geçiyordu.
Bir tek Claudia'yla benim
bağışıklığımız var gibiydi.
Bu bağışıklığın sırrını da...
kendimize saklıyorduk.
Akdeniz'e vardık.
Ben o suların mavi olmasını istiyordum
ama siyahtı...
gece rengi sular.
Ve o zaman nasıl acı çektim...
gençken hiç umursamadığım
suların rengini hatırlamaya çabalarken.
Köy köy dolaştık...
harabe harabe...
ülke ülke.
Ve her seferinde hiçbir şey bulamadık.
Bizim tek olduğumuza inanmaya başlıyordum.
Bu düşünce tuhaf bir şekilde rahatlatıcıydı.
Bir lanetli diğer lanetliye ne söyleyebilir ki?
Hiç bir şey bulamadınız mı?
Köylülerin hikayeleri...
sarmısakla...
haçlarla...
kalbe saplanan kazıklarla ilgili batıl inançlar.
Ya bizim türümüzden biri?
Bir fısıltı bile yok.
Transilvanya'da vampirler yok muydu?
Ya Kont Drakula?
Masal, dostum.
Kaçık bir İrlandalı'nın uydurduğu masallar.
Paris...
Eylül 1870.
Hep düşlediğim şehir.
Ne de olsa Louisianalıydım
ve Paris New Orleans'ın anasıdır.
Kendi başına bir evren.
Yeniden hayata dönmüştük.
Sadece ikimiz vardık.
Kendimi o kadar zinde hissediyordum ki
her isteğine boyun eğiyordum.
Ben...
vampirleri aramaktan vazgeçmişken...
bir vampir beni buldu.
Soytarı!
Santiago!
Bütün dünyada ölümsüz birini arayıp durdum
ve bak ne buldum!
Güzel küçüğü de yanında getir.
Kimse size zarar vermez.
Buna izin vermem.
Bir de...
adımı unutma...
Armand.
Sana ne söylediğimi unutma.
Farklı güçleri vardır. Düşüncelerini okurlar.
İşte, vampir o.
İki aşık...
pembe yollarında yürürken...
tutkulu kucaklaşmaları...
ölümü unutturmuşken...
kendilerini benim ellerimde...
bulana kadar!
İnsanmış gibi yapıp
vampir rolüne soyunan vampirler.
Çok avangard.
Ruhu Cennete yakın olan keşiş...
günlerini...
tefekkürle geçiriyor...
ve yakında kendisini Yaratan'a
kavuşacağını öğreniyor.
Ama duaları ödüllendirilmiyor.
Dersimiz burada sona eriyor...
ve ana fikir şu:
Soğuk ve terli ellerim hepinize dokunmalı.
Hepiniz öpmem için alnını uzatmalı.
Ama dinleyin!
Galiba bir ölümlü yaklaşıyor!
Burada ne varmış böyle?
Bu yanımdaki güzellik de ne böyle?
Açan bir gül mü, ürkek bir menekşe mi?
Belki de gelinim olmayı düşünüyordur.
Belki de dersimiz daha sona ermemiştir.
Ölmek istemiyorum!
Ama biz Ölümüz ve hep öyle olduk.
Bana yardım edin!
Lütfen!
-Ne yaptım?
-Hepimiz öleceğiz!
Ama ben gencim!
Ölüm yaşa bakmaz.
Her an, her yerde karşına çıkabilir.
Şimdi cildin pembe ama...
yaşlanınca grileşecek ve buruşacak.
Bırak yaşayayım! Umurumda değil!
Peki şu anda ölmek neden umurunda olsun ki?
Ölümün seni sevip salıverecek
bir kalbi olduğunu neden düşünesin?
O zaman bu tutkusunu kime yöneltebilir?
Kalabalığın arasından birini seçebilir misin?
Senin çektiğin acıyı çekecek birini.
Bay Vampir, alın beni!
Size tapıyorum.
Sen sıranı bekle!
Pekala...
Ölüm tarafından sevilmek nedir bilir misin?
Bizim gelinimiz olmak?
Acı yok.
Acı yok.
Canavarca.
Biz yeraltında yaşarız.
Gelin size göstereyim.
Canavarca.
Evet.
Ama çok güzel.
Evime hoşgeldiniz.
Denesene.
İki vampir...
Yeni Dünyadan...
bizi yeni bir çağa götürmek için gelmişler...
hepimizin sevdikleri yavaşça çürürken...
ve yok olup giderken.
Bu grubun lideri sen misin?
Eğer bir lider olsaydı...
o, ben olurdum.
-O halde cevapları biliyorsunuz.
-Demek sorularınız var.
Biz neyiz?
Hiç bir şey...
eğer vampir değilsek.
Bizi kim bu hale getirdi?
Kimin yaptığını biliyor olmalısınız.
Evet ama onu kim vampir yapmıştı?
Bütün bu...
kötülüğün...
kaynağı.
Anlıyorum.
Seni tiyatroda gördüm.
Nasıl acı çektiğini...
o kız için üzüldüğünü.
Öldürdüğün zaman...
ölürsün.
Ölmeyi hak ettiğini düşünürsün
ve hiç bir şey seni durduramaz.
Ama bu seni kötü yapar mı?
İyiliğin ne olduğunu anlıyor olman seni...
iyi yapmaz mı?
O zaman hiç bir şeyin önemi yok mu?
Belki de.
Ama belki de...
bu...
var olan tek gerçek kötülük.
O zaman Tanrı yok mu?
Ben Tanrı hakkında hiç bir şey bilmiyorum.
Ya da Şeytan hakkında.
Ruhumu kurtaracak ya da lanetleyecek...
ne bir hayal gördüm ne de bir sır öğrendim.
Bildiğim kadarıyla...
400 yıldan sonra...
ben dünya üzerinde...
yaşayan...
en yaşlı vampirim.
O zaman hep korktuğum şey başıma geldi.
Çok fazla korkuyorsun.
O kadar ki, beni de korkutuyorsun...
Seni bu hale getiren...
sana bunu söylemiş olmalı.
Yeni Dünyaya gitmek için Eskisini terk eden...
O hiç bir şey bilmiyordu.
Umurunda bile değildi.
Bilmiyordu mu dedin?
Gel sevgilim.
Yola çıkmamızın zamanı geldi.
Acıktım...
ve şehir bizi bekliyor.
Tiyatro bıraktığımız gibi bomboştu.
Mezarlık kadar sessiz.
Ve sarsakça dışarı çıkarken
aynı düşünce yine beynimi kemirdi...
''Lestat'ı aldattım.
''Ondan yanlış nedenler yüzünden
nefret ettim.''
Onu nasıl aldattın?
Bir isim söyledin.
Evet, umurumda olmayan bir isim.
Burada, biz vampirlerin arasında...
tek bir suç vardır.
Bu suç başka bir vampiri öldürmektir.
Kendi cinsinden birini öldürmek.
-Sana zarar vermelerine izin verir miyim?
-Hayır, vermezsin.
Tehlike seni bana bağlıyor.
Aşk seni bana bağlıyor.
-Aşk mı?
-Aşk.
Armand istese beni ona verirdin.
Asla.
Senin onu istediğin gibi o da seni istiyor.
Seni bekliyordu.
Seni yanına yoldaş olarak istiyor.
Orada bekliyor.
O da bunu bizim gibi boş ve cansız buluyor.
Belki de.
Tek kelime bile etmeden ruhu bana
ne söyledi biliyor musun?
''Onu bırak'' dedi.
''Onu bırak.''
Yapmam gereken bu mu?
Seni bırakmalı mıyım?
Babamı...
Louis'mi...
beni yaratanı...
Her şey düzelecek.
Buna gerçekten inanıyor musun?
Savaştan dönen asker...
zaferin...
üzüntüye dayanmasını sağladığını sanır...
ta ki Ölüm gelip...
onu atının sırtından çekip alana kadar.
Seni bekliyordum.
Beni dinle.
Claudia benim için çok değerlidir.
O benim kızım.
Senin sevgilin.
Hayır, en değerli varlığım.
Evladım.
Öyle diyorsun. Sen masumsun.
Tehlikede, değil mi?
-Öyle.
-Neden?
Sana nedenlerini sayabilirdim.
Suskunluğu.
Gençliği.
Bu kadar genç, bu kadar çaresiz...
başının çaresine bakamayacak birini...
vampir yapmak yasaktır.
O halde onu bu hale getireni suçla.
İkinizi de vampir yapanı mı öldürdünüz?
O yüzden mi adını söylemiyorsunuz?
Santiago böyle düşünüyor.
-Onunla tartışmak istemiyoruz.
-Tartışma çoktan başladı.
Eğer onu kurtarmak istiyorsan...
-onu gönder!
-O zaman ben de giderim.
Bu kadar çabuk mu?
O kadar merak ettiğin soruların
cevaplarını almadan mı?
Cevap yok demiştin.
Ama yanlış soruları sordun.
Ne kadar az vampirin...
ölümsüzlüğe dayanma gücünün olduğunu...
biliyor musun?
Kendi istekleriyle çabucak yok olup gidiyorlar.
Dünya...
değişiyor.
Biz değişmiyoruz.
Sonunda bizi öldüren...
ironi de burada zaten.
Senin bu çağla aramızda
bağlantı kurmanı istiyorum.
Benim mi?
Görmüyor musun?
Ben hiç bir çağın ruhunu taşımıyorum.
Ben her şeyle çelişiyorum.
Hep öyleydim.
Bu zaten sizin çağınızın ruhu.
Kalbi.
İnayet...
eksikliği...
bu yüzyılın sonu oldu.
Ya tiyatrodaki vampirler?
Düşmüş...
işe yaramaz.
Hiç bir şey yansıtamazlar.
Ama...
sen yapabilirsin.
Bu çağın kırık kalbini...
yansıtıyorsun.
İnsan kalpli...
bir vampir.
Ölümlülerin tutkularına sahip bir ölümsüz.
Sen...
çok...
güzelsin, dostum.
Lestat seni yaratırken ağlamış olmalı.
Lestat'ı tanır mıydın?
Evet.
Onu tanırdım.
Ölümüne üzülmeyecek kadar iyi tanırdım onu.
Sonunda bir çeşit huzur bulmuştum.
Anlamıştım, Lestat'ın hiçbir zaman
olamayacağı öğretmenimi bulmuştum.
Armand'ın benden asla
bilgi saklamayacağını biliyordum.
Bilgi, camdan geçen ışık gibi,
ondan bana geçecekti.
Madeleine...
Louis utangaçtır.
İç.
Hadi yap!
Çünkü ben yapamam.
Benim gücüm buna yetmez.
-Beni yarattığında buna söz vermiştin!
-Ne istediğinizi bilmiyorsunuz siz!
Hayır, biliyorum.
Sen kendine yeni bir yoldaş buldun!
Benimkini de yapacaksın!
Sana nasıl görünüyoruz?
Bizi güzel buluyor musun?
Büyülü?
Beyaz tenimizi, öfkeli bakışlarımızı?
Neye dönüşeceğini biliyor musun?
Senin kötülüğün kötü olamamanda!
Ve ben buna daha fazla katlanmayacağım!
Bana bunu yaptırma! Yapamam!
Ama bana yapmıştın.
Masallardaki canavarlar gibi
beni annemin kollarından kaçırmıştınız.
Şimdi de ağlıyorsun!
Bana yaptığın şey için
dökecek yeterince gözyaşım yok!
Onu bana ver Louis!
Beni terk etmeden önce yap bunu!
Ah, Tanrım!
Seni hala seviyorum!
İşin acı yanı da bu ya!
Sen gittiğinde bana kim bakacak...
aşkım, benim kara meleğim?
Sence o ne Madeleine?
Bir bebek mi?
Ölemeyen bir çocuk.
Ya ölen çocuk?
Kızım.
Ona neler oluyor?
Ölüyor.
Sana da aynısı olmuştu...
ama sen hatırlamayacak kadar küçüktün.
Ama ölürse...
Bu yalnızca ölümlü bedenin ölümü.
Bana kızma aşkım.
Artık ödeştik.
Ne demek istiyorsun?
O odada ölen o kadın değildi.
Ölen...
içimde kalan...
son insani nefesti.
Evet, baba.
Sonunda ödeştik.
Artık adalet zamanı, küçüğüm.
Armand'ı çağırın. O buna müsaade etmez.
Diğerlerine ölüm.
Senin için...
bir tabutta sonsuzluk.
Bir zindana gömülü olarak.
Tek yoldaşın çığlıkların olacak.
Belki de yüzyıllar sürecek.
Götürün onları!
Tatlı rüyalar.
Hayır! Hayır!
İmdat!
Uyan!
Claudia nerede?
Claudia... Ona yardım edemem.
-Claudia nerede?
-Onu kurtaramam!
Seni kaybetmek demek olur bu!
Yapma!
Gel, Louis.
Burada olmaz.
Yani bir vampir ağlayabilir mi?
Bir kez...
ya da iki kez, sonsuzlukta.
Belki de bu gözyaşlarını sonsuza kadar
dindirmek için böyle bir intikam aldım.
Durdurun onu! Yanıyoruz!
Yakalayın onu! Durdurun!
Onları uyarmadın bile, değil mi?
Hayır.
Ve sen ne yapacağımı biliyordun.
Biliyordum.
Seni kurtardım, değil mi?
O korkunç şafaktan.
Sen onların lideriydin. Sana güveniyorlardı.
Hayır.
Onların kusurlarını görmemi sağladın Louis.
Onlar...
lanetliydi, düşmüş çağlarına takılıp kalmışlardı.
İlk dersi unutmuşlardı...
güçlü ve güzel olmak...
zorunda olduğumuzu...
ve pişmanlık duymamız gerektiğini.
Bunu bana öğretir misin?
Evet.
Pişmanlık duymamayı?
O zaman ne muhteşem bir çift olurduk.
Ama ya bu öğrenmek istemediğim bir dersse?
Ne demek bu?
Ya sahip olduğum tek şey çektiğim acılarsa?
Pişmanlıklarımsa?
Bunları unutmak istemez misin?
Ona da sahip olabilesin diye mi?
Yakıp kül ettiğin...
o kızın arkasından yas tutan bu kalbe de?
Yemin ederim bilmiyordum...
Ama ben bildiğini biliyorum.
Biliyorum ki...
sen...
hiç bir şeyden pişman olmuyorsun.
Hiç bir şey...
hissetmiyorsun.
Öğreneceğim bir tek bu kaldıysa...
bunu tek başına da yapabilirim.
Öleceğim.
Hayır.
Sen ölüsün.
Ve seni bir kez daha diriltmemi istiyorsun.
Ama teklifin ne kadar cazip gelse de...
maalesef...
benim de düşmem gerekiyor.
Yıllarca dolaşıp durdum...
İtalya, Yunanistan...
bütün eski topraklar.
Ama dünya benim için mezar gibiydi...
kırık heykellerle dolu bir mezarlık.
Ve heykellerin hepsinin yüzü
Claudia'nınkine benziyordu.
Sonra meraktan...
sıkıntıdan, ya da kim bilir neden...
Eski Dünyadan ayrıldım...
ve Amerika'ma geri döndüm.
GÜNDOĞUMU
Ve burada mekanik bir mucize
gündoğumunu görmemi sağladı...
200 yıldan beri...
ilk defa.
Hem de ne gündoğumları!
İnsan gözünün asla göremeyeceği şekilde.
Önce gümüş renginde...
sonra, aradan yıllar geçtikçe, mor...
kırmızı...
ve nihayet yıllardır aradığım mavi.
1988 baharında New Orleans'a döndüm.
Havayı koklar koklamaz
evimde olduğumu hissettim.
Çok ağır...
neredeyse tatlı...
eski bahçemizdeki yaseminlerin
ve güllerin parfümünü hatırlatan bir koku.
Uzun zamandır koklamadığım bu kokuyu
içime çekerek sokaklarda dolaştım.
Sonra birden Prytania Sokağında...
Lafayette Mezarlığından
sadece birkaç blok ötede...
ölümün kokusunu aldım.
Ve bu koku mezarlardan gelmiyordu.
Ben yürüdükçe, koku güçlendi.
Eski ölüm.
Ölümlülerin alamayacağı kadar hafif bir koku.
Burada olduğuna çok sevindim!
Hep bu anı...
hayal etmiştim.
O kız asla bizden biri...
olmamalıydı.
Bunların hepsi geçmişte kaldı Lestat.
Geçmişte.
Hala güzelsin Louis.
Sen her zaman daha güçlüydün.
Korkma.
Sana zarar vermek istemiyorum.
Eve benim için mi döndün?
Nasıldım hatırlıyor musun?
Bir zamanlarki...
o vampiri?
Evet, hatırlıyorum.
Hiç kimse...
beni reddedemezdi...
Sen bile.
Denedim.
Evet, denedin.
Sen denedikçe...
ben seni daha çok istedim.
Dayanamıyorum!
Bu ışıklara...
ve bu gürültüye!
Gece, gündüzden daha aydınlık hale geldi.
Bu sahte ışık.
Sana zarar veremez.
Eğer benimle kalırsan Louis...
yeniden dünyaya dönebilirim.
Eski Lestat olabilirim.
Artık gitmem gerek.
Lestat'a ne olduğunu bilmiyorum.
Ben her gece...
devam ediyorum.
Karşıma çıkanlarla besleniyorum.
Ama bütün tutkum
onun altın rengi bukleleriyle yok oldu.
Ben, olağanüstü bir bedene sahip bir ruhum.
Kopmuş.
Değişmeyen.
Boş.
Boş mu?
Bu kadar mı?
Hayır, bu böyle bitemez.
Ama bitti.
Anlatacak başka bir şey yok.
Anlatacak daha fazla şey olmalı.
Kendini anlamıyorsun. Sen boş değilsin.
Senin gibi olmak için neler vermezdim,
gücüne sahip olmak için...
senin gördüğün şeyleri görmek için.
Beni dinlememişsin.
Dinledim. Hikayen inanılmaz.
-Olağanüstü.
-Bu hikayeyle ne yaparsan yap.
Başkalarına ver. Ders al.
Öğrenmem için tek yol var
ve sen de bunun ne olduğunu biliyorsun.
Beni buraya getirirken bir amacın vardı.
Öyle değil mi?
Neymiş o amaç?
Bir yoldaş istiyorsun. Dış dünyayla
bağlantı kuracak birini istiyorsun. O benim.
Beni al. İstediğim bu.
-Böyle bitmesine izin veremem.
-Tanrım, yine başaramadım.
Başarısız olmadın.
Tanrı'nın bununla bir ilgisi yok.
Bu hoşuna gitti mi?
Ölümsüzlerin yemeği olmak hoşuna gider mi?
Ölmek hoşuna gider mi?
Yeter!
1791 yılında oldu.
24 yaşındaydım.
Senin şimdi olduğundan daha gençtim.
Ama o zamanlar her şey farklıydı.
Daha o yaşta, bir erkektim.
New Orleans'ın güneyinde
büyük bir çiftliğin sahibiydim.
Karım doğum yaparken ölmüştü.
Biri bez getirsin.
Karımı ve bebeği gömeli
altı aydan az olmuştu.
İyi iş.
Onların yanına gitmek beni mutlu edecekti.
Çok iyi iş.
Herhalde kendimi tanıtmama gerek yok.
Kendimi şimdiden daha iyi hissediyorum.
Her şeyden çok, ölümü istiyordum.
Ölümü ben çağırmıştım.
Yaşamanın acısından kurtulmanın yoluydu bu.
Hala sızlanıyor.
Bu kadarı yetmedi mi?
Bunu yüzyıllar boyu
dinlemek zorunda kalmıştım.
Korkma.
Ben sana seçme şansı veriyorum...
bana verilmemişti.