Tip:
Highlight text to annotate it
X
THE PERFECT HOST (2010)
Kasayı aç.
Kes sesini de kasayı aç!
Kes sesini!
Sen.
Bu tarafa gel.
Cüzdanın.
Yere at.
-Hadisene!
- Hadi, hadi!
Poşete koysana be!
- Kağıt mı olsun plastik mi?
- Plastik.
Hey sen, buraya gel.
Bakın bayan, burada
ne yaptığınız umurumda değil.
İstediğinizi yapın, ama
beni bu işin dışında bırakın.
Ne dedin sen?
Beni kadın mı sandın?
- Değil misin?
- Bununla suratını dağıtsam nasıl olur?
Umarım yapmazsın.
Bırak o şeyleri.
- Ne?
- Elindeki ıvır zıvırı bırak.
Bu son şişeydi.
Buna ihtiyacım var.
Bırak dedim.
- Ayağımda kanama var.
- Benim de elimde silah var.
Bunun parasını kim ödeyecek?
Cüzdanımı ver.
...saldırı ve soygundan aranıyor...
33 yaşındaki beyaz tenli zanlı,
olay yerinden ayrılırken pencereyi kırmış.
Polisin elinde olay yerine ait
video görüntüleri bulunmakta...
Kıpırdama göt herif!
Silahı bırak.
Silahı bırak!
- Hemen bırak şunu!
- Tamam.
Benimle uğraşmak mı
istiyorsun ha? Söyle?
Çık dükkanımdan!
Çık dışarı!
- Çekilin arabamdan!
- Hangi araba?
Üzerine oturduğunuz arabadan.
Ben bunu tuvalet sanmıştım.
Polis, 300.000 dolara yakın
paranın alındığını tahmin ediyor.
33 yaşında, beyaz tenli Taylor'ın 80 model
bir Buick araba kullandığı bildirildi.
Plaka kodu: K-R-S-4-2-7.
Polis, Taylor'ı ya da
plakasını görenlerin...
...yerel yetkililere derhal
haber vermesini istiyor.
Diğer haberlerde...
Çeviri: Begüm Özdemir
İyi seyirler.
Evet?
Merhaba, sizi rahatsız
ettiğim için çok özür dilerim.
Los Angeles'a yabancıyım...
...yanında kalacağım
arkadaşımı görmeye gidiyordum...
...ve soyuldum. Telefonumu,
cüzdanımı aldılar, ayrıca yaralandım da.
Pencerenizdeki Yehova işaretini
gördüm ve acaba içeri girip...
...telefonunuzu kullanıp, biraz kendime gelirim
diye düşündüm. Nasıl göründüğünün farkındayım.
Yehova ile ilgilisiniz yani?
Evet evet. Pencerenizde işaretini görünce
ne kadar sevindiğimi tahmin edemezsiniz.
Ama haç takmıyorsunuz?
Hayır. Ne yazık ki soyulma esnasında
boynumdan çekip çıkarılmış olmalı.
Belki bir sonraki Noel'de
yeni bir tane hediye ederler.
Anlayamadım, ben Hristiyan'ım ama?
Olabilirsiniz, ama Yehova'yla
ilgilenmediğiniz çok aşikâr.
Biz Noel kutlamayız ve haçı onaylamayız.
İkile o yüzden.
Sevgili Warwick,
şu anda Sydney'deyim ve güneş...
Sevgiler, Julia.
Evet?
Merhaba, Warwick'le mi görüşüyorum?
Warwick evet.
Kimsiniz?
Merhaba Warwick, ben John.
Julia'nın bir arkadaşıyım.
Kendisi şu anda burada değil.
Evet, aslında onu Sydney'de bıraktım.
Gerçekten mi?
Senin için ne yapabilirim?
Oldukça zor bir durumdayım aslına bakarsan.
Ülkeye geri döndüm ve
havaalanında bavulumu kaybettim.
Bunun yanında bir de soyuldum.
Aman Tanrım.
Evet, ben de kuzenimde kalayım
dedim ama şu anda evde kimse yok.
Evet?
Bak, normalde
böyle şeyler yapmam ama...
...Julia senin ne kadar iyi bir insan
olduğunu dilinden düşürmüyordu...
...zaten seni geldiğimde
arayacaktım, ben de düşündüm ki...
Düşündüm ki, belki içeri gelip durumları
düzeltebilmek için ayarlamalar yapabilirim.
Son çarem sen gibisin.
Yardım etmeyi çok isterdim ama...
Yemeğe arkadaşlarımı bekliyorum.
Bana gerçekten
büyük iyilik yapmış olursun.
Üzgünüm.
Peki o zaman, darılmaca yok.
Belki başka bir zaman.
- John?
- Evet.
Özür dilerim, Julia beni asla affetmezdi.
Elbette içeri gelebilirsin.
- Çok yorgun olmalısın. Ben Warwick.
- John.
İçecek bir şeyler ister misin?
Soda, şarap?
Evet, şarap harika olur.
- Kırmızı mı beyaz mı?
- Kırmızı.
Teşekkürler.
Al bakalım.
Teşekkür ederim.
- Evin harika.
- Teşekkürler.
Otur, keyfine bak lütfen.
Pekâlâ, sağ ol.
- Avustralya nasıldı?
- Harikaydı.
Orası çok güzel. Plajlar bir harika.
Keşke biraz daha kalabilseydim.
Seyahatler. Hayatın en
büyük zevklerinden biri.
Seyahat etmediğinde neler yapıyorsun?
Biraz ondan biraz bundan işte.
Ben bunu tam olarak adlandırmıyorum.
Bu aralar hepimizin bir sürü
seçimleri oluyor, öyle değil mi?
Anlat bakalım Julia nasıl?
İyi. Çok iyi hem de.
İşe geri dönme konusunda ne düşünüyor?
- Gayet iyi.
- Bu şaşırtıcı oldu.
Son konuştuğumuzda
işten ayrılmayı düşünüyordu.
Bu konuda pek fazla konuşmadı aslında.
Bilemiyorum.
Onu kim suçlayabilir ki? Ben öyle bir iş
yapamazdım. Sen yapar mıydın?
Hayır, yapamazdım.
Ara sıra yemeğe bakmam
lazım, sen de gelir misin?
Evet, tabii.
- Burada uzun zamandır mı yaşıyorsun?
- Bir süredir.
Yalnız mı yaşıyorsun?
Evet.
Sanırım telefona ihtiyacın olacak.
Ayarlamalar yapacağını söylemiştin.
Teşekkürler.
Benim.
Sonra tekrar ararım.
- Yoklar mı?
- Hayır.
- Havuç?
- Böyle iyiyim, sağ ol.
Bunu sormaktan nefret ediyorum ama,
kuzenim eve dönene kadar falan...
...bir yarım saat daha
burada kalabilir miyim acaba?
Seni zor duruma soktuğumun farkındayım
ama bu benim için o çok zor günlerden biri.
Olsun, sorun değil. Otur ve keyfine bak.
Eminim bu durumu halledeceğiz.
Havaalanını arayıp bavulunun
nerede olduğunu öğrenmeye çalışacağım.
O konuda endişelenmeye gerek yok.
Danışmaya kuzenimin bilgilerini bıraktım,
bulduklarında arayacaklarını söylediler.
- Ama kuzenin evde değil, öyle değil mi?
- Doğru.
Kuzenin evde değil.
Bu insanlara ısrar etmezsen,
en son ilgilenecekleri kişi sen olursun.
- Hangi havayoluydu?
- Quantus.
Beni Quantus'un Los Angeles için kayıp
bavul departmanına bağlar mısınız lütfen?
Evet, merhaba. Bavul kontrolü yapacaktım.
Bekleyin.
- Bavulun fişi var mı?
- Hayır, cüzdanımdaydı.
Hayır yokmuş.
Soyadın ne?
Jones.
John Jones mu?
Bizimkiler işte...
- Jones'muş.
- Pek yaratıcı değillermiş.
Sydney'den.
Tabii.
Anlıyorum.
Jones adına bir şeyleri yokmuş.
Nasıl bir şeydi?
- Ne?
- Bavulun, tarif et.
Bekleyin lütfen.
Siyah, orta boy, tutma yerinde
ufak kırmızı bir kurdele vardı.
Pekâlâ, bavulu tarif edersem eğer...
Ne zaman dönecek?
- Anlaşılan bu eleman benimle ilgilenmek
istemiyor. - Boş ver, kapat gitsin.
Takma kafana.
Amirinin bir saate döneceğini söylüyor.
Kuzenin o zamana kadar evde olur mu?
Bilemiyorum. Beni beklemiyordu.
Ona sürpriz yapacaktım.
Bu iş gittikçe zorlaşıyor.
Neden yemeğe kalmıyorsun?
Bir saat sonra amirini ararız.
Ne dersin?
Bence bu harika bir fikir.
Sağ ol.
Pekâlâ, sizi daha sonra arayacağım.
Teşekkürler.
O zaman her şey ayarlandı.
Benim hazırlanmam lazım,
sen keyfine bak...
...istersen mutfakta daha şarap var.
Hemen döneceğim.
- John?
- Evet.
Julia ile Sydney'de neler
yaptığınızı anlat bana.
Tüm ayrıntılarıyla istiyorum.
Takıldık işte.
Nasıl tanıştınız?
Ortak bir arkadaşımız sayesinde.
Doğum günü partisinde tanıştık.
- Ama birlikte zaman geçirdiniz.
- Evet, tatil sırasında takıldık...
...onunla daha çok zaman geçirmek
isterdim. Gerçekten de harika bir kız.
Demek beni ziyaret etmeni önerdi?
- Evet, anlaşabileceğimizi düşünmüş olmalı.
- Tam da Julia'lık bir davranış.
- Ama bir o kadar da garip.
- Garip olan ne?
Onunla 2 gün önce konuştuğumda
senden hiç söz etmedi.
Garipmiş cidden.
Belki de unutmuştur.
Buna ihtimal yok işte, bana her şeyi anlatır.
Garip bir durum.
Senden hiç bahsetmemesi.
Umarım bir sonraki
konuşmanızda benden bahseder.
Haklısın aslında, hadi onu arayalım.
Telefonu getireyim.
Eminim Julia ikimizin
bir arada olduğuna çok sevinecektir.
Sanırım Sydney saatine göre
orada saat sabahın dokuzu. Uyanmıştır.
Aslında Çarşamba günleri
onun Yoga dersi vardı.
Evde olacağını sanmıyorum.
Ama Çarşamba değil. Burada Çarşamba
ama orada Perşembe sabahı, değil mi?
Evet, haklısın.
Bizden bir gün öndeler.
Perşembe.
Çalıyor.
Telesekreter.
Selam Jules, benim.
Şu anda John yanımda.
Sana el sallıyor.
Yolculuğu korkunç geçmiş.
Keşke bana geleceğini haber verseydin.
Hazırlık yapardım. Her neyse.
Umarım iyisindir.
Müsait olunca beni ara. Hoşça kal.
Hâlâ uyuyor herhalde.
Yemeği hazırlamaya devam etmeliyim.
Sen rahatına bak.
Misafirlerim birazdan gelir.
- İyi misin?
- İyiyim.
- Banyo nerede acaba?
- Şu tarafta, gel.
Koridorun sonunda, soldan ikinci kapı.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
Neyin var?
Topallıyorsun.
Ayağımı burktum.
Yeni yeni iyileşiyor.
Ayak burkulması iyi değil John.
Sarhoş musun yoksa John?
Hadi itiraf et.
Geldiğinden beri kırmızı şarabı
elinden bırakmadım.
Ben genelde beyazı tercih ederim.
Kırmızı bünyeme ağır geliyor.
Biraz fazla kaba.
Hem dişlerde de leke yapıyor.
Romanya'ya hiç gittin mi?
Çok fazla kırmızı şarap içiyorlar
ve hepsinin dişleri kıpkırmızı.
Belki de çok fazla kırmızı et yiyorlardır
bilemiyorum ama dişleri kıpkırmızı.
Romanyalılar işte.
Fevkalade.
Kimler geliyor?
Birkaç eski dost.
Ne iş yapıyorlar?
Biri sanatçı, biri gazeteci, biri de avukat.
Avukat mı?
Evet. Roman.
Çok zekidir.
Ona sürekli kendi işini
kurmasını söyleyip duruyorum...
...daha çok para kazanır, ama o yapmıyor.
İlkeleri var.
Vergi avukatı falan mı?
Tanrım, hayır. Kendisi savcı.
Bölge savcısının ofisinde çalışıyor.
Çok yetenekli.
Yemek için çok iyi hazırlanmışsın.
Bitap haldeyim.
Gitsem iyi olacak sanırım.
Çok yorgunum.
Kuzenim muhtemelen eve dönmüştür.
Hayır, hayır, saçmalama.
Seni böyle sokakta bırakamam.
Hiç sorun değil, yemeğini
mahvetmek istemiyorum.
Çok yorgunum, hem misafirlerinin de
ilgisini çekeceğimi sanmıyorum.
Hayır, otur lütfen.
Bu resmi bir davet değil.
Biraz şarap, biraz sohbet.
Bir şey yapmak zorunda değilsin.
Misafirlerim çok eğlencelidir.
Güven bana.
Büyüleneceksin.
Cidden.
Her şey ne zaman başlayacak?
Sekiz gibi kararlaştırmıştık
ama gecikmeler olacaktır.
...söz konusu soygunda 300.000 dolar...
Dakik olmak zor olmamalı aslında.
...kimliği bilinmeyen bir kadın...
Saatini ayarlarsın, bir liste yaparsın.
O kadar da zor olmamalı.
Bir saniyeliğine susar mısın lütfen?
Her şey planlamayla ilgili.
Planlı ve düzenli.
- Zaman yönetimi.
- Sanat galerisindeki...
Kes lan sesini!
Anlayamadım?
Julia'nın arkadaşı olabilirsin ama
benimle bu şekilde konuşamazsın...
Gitsen iyi olur bence.
Al sana Julia.
...bu öğlen meydana gelen
soygunla alakalı adam...
...bankanın çalışanlarından biri
L.A.'da yaşayan John Taylor'ı teşhis etti...
Taylor, First National Bankasının
banliyödeki bir şubesine girerek...
...vezne memurunu silahla tehdit ederek 300.000
dolara yakın bir parayı alarak ayrıldı.
Taylor'ın daha önceden de saldırı ve
silahlı soygun suçundan sabıkası bulunuyor.
En son Silver Lake
taraflarındaki bir dükkanda görüldü...
Polis Taylor'un çok tehlikeli olduğunu ve
yanına yaklaşılmaması gerektiğini söylüyor.
Bir diğer haberimiz,
komisyon üyesinin rüşvetle ilgili...
Otur.
Otur şuraya!
Sigara içmezsen memnun olurum.
Sigara içmemi istemiyor musun?
Beni öldüremezsin, parti veriyorum.
Boğazını kesip, seni küvete koyar,
tüm o hazırladıklarını yer...
...ve yatağında uyurum.
Beni anladın mı?
Telefonu almanı ve o naçiz arkadaşlarını
arayıp gelmelerini istemediğini söyle.
Tamam.
Rupert benim, geciktiğinin farkındayım.
Ama sorun değil, yemeği iptal ettim.
Migrenim tuttu.
Diğerlerini de arayıp
özürlerimi iletir misin lütfen?
Sağ ol. Hayır, hayır sorun değil.
Yarın görüşürüz.
Hoşça kal.
Aferin.
Aman Tanrım.
Kanaman...
Kanaman var.
Yardım edebilirim...
Bırak yardım edeyim. Su getireyim.
Şimdi daha iyi.
Ne bok yiyorsun be?
Pisliğini temizliyorum.
Ben oyun oynamıyorum
burada, anladın mı beni?
- Anladın mı beni?
- Evet.
- Gelişme var mı?
- Evet.
Harap olmuş olmalısın.
Evet ama atlatırım.
- Çok acımasızmış.
- Seneye beş maç daha var.
Bahse girmemişsindir umarım.
Bu yasal olmazdı.
Doğru.
- Nedir o?
- Tanık ifadeleri.
Şimdiden bir tanığımız mı var?
Evet, vezne memuru.
Taylor'ın kimliğini saptayan oydu.
Taylor'ın birkaç kez
daha geldiğini söyledi.
Gerçekten mi?
Taylor'ın bir hesabı yokmuş,
ama kadından hoşlanıyormuş.
Onu üç kere yemeğe davet etmiş...
...kadın telefonunu almış ama hiç aramamış.
Sonra da John gelmeyi kesmiş.
Bugüne kadar.
Bu onun ev telefonu.
Benim düşüncem, ya salak ya da...
...romantik yakınlaşma
soygunu örtbas etmek içindi.
Her hâlükârda salak bence...
Birine telefon numaranı verip
sonra da onu soymazsın.
Peruk ve güneş gözlüğü takmış.
İşte bu akıllıca.
Neden yaptın?
Neyi?
Soygunu.
Neden namusunla kazanmadın?
Bir önemi olduğundan değil,
sadece merak ettim.
Parayı kazanmak için çok çabaladın.
N'olmuş?
Sen bundan ne anlarsın ki?
Sadece söylüyorum.
Çalmak bir çözüm değildir.
Pekâlâ, şöyle yapacağız.
Seni öldüreceğim...
...sonunda bu karara vardım.
Akıllıysan şayet,
fikrimi değiştirebilirsin.
İlk olarak o gereksiz
fikirlerini kendine sakla.
Çünkü hakkımda bi' sikim bilmiyorsun.
Söylediklerimi harfiyen yapar ve
yarın sabaha kadar işime karışmazsan...
...sana zarar vermem.
Tamam mı?
Bu akşamlık bana eşlik edeceksin o kadar.
Tamam mı?
Anladın mı?
Onlara ördek hazırlayacağımı söylemiştim.
Bu gecenin özel olacağını biliyorlardı.
Burada olmalılar.
Hiçbirine güvenilmez.
Ben her zaman vaktinde gitmişimdir.
Çok dakiğimdir.
Bir sürü telefon gelir sonra.
"Warwick, geç kalacağız." der hepsi.
"Çok üzgünüz Warwick,
çok yorgunuz, gelemeyeceğiz."
Çok lezizdi, değil mi?
Rupert ile onu iki kere gördük.
DVD'sini sabırsızlıkla bekliyorum.
Sen neden gitmedin?
Cidden, görmelisin.
Çok güzeldi Rupert, iyi taklit ettin.
John.
- Affedersin.
- Ben görmemiştim...
Monica, her şey yolunda mı?
İzninle Rupert.
Bunun için üzgünüm.
Herkes dinlesin.
Sizi yeni arkadaşım John'la tanıştırayım.
John'a merhaba deyin.
Merhaba John.
Bir anlığına içi geçti de.
- İyi misin?
- Senin için endişelendik.
Evet aynen.
- Aynen ne?
- Senin için endişelendik.
Çek o ellerini üzerimden seni ucube.
Siktir!
Terbiyeli ol.
Açmışsın Rupert.
Götür bakalım domuzcuk.
Ee Roman...
Son zamanlarda ilginç bir dava var mı?
Eminim hukuki konular
John'un ilgisini çekecektir.
Bu konularda konuşamam Warwick, biliyorsun.
Etik olmaz.
Hadi ama biz bizeyiz.
Bu duvarlardan dışarı çıkmaz.
Aslında bu çok sıkıcı Roman.
Buna karşın, bu masada
gerçek bir suçlumuz var.
Los Angeles'da yeni misin John?
Evet, Sydney, Avustralya'dan yeni geldi.
- Harikaymış dostum.
- Chelsea lütfen.
Kendine hakim ol lütfen.
Monica ile Caravaggio sergisine gittik.
Geçen hafta mıydı?
Öyle mi, nasıldı?
Muhteşemdi.
Ellerinde birkaç parça vardı, ama her bir
parça için iki farklı aydınlatma yapmışlardı.
Birinin rengi soluktu, diğeriyse...
Evet. Aydınlatılmış tablolar
gerçek gibidir. Detaylar çok sarsıcı.
Caravaggio'yu bildiğimi sanmıyorum.
Şaka yapıyorsun.
- Ne zamanlar ressammış?
- 1600'lü yıllarda.
Aslına bakarsanız oldukça
enteresan bir karakter.
Hem sapık hem de katilmiş.
- Öyle mi?
- Evet ama bir etkileyici özelliği de...
Pek çok gününü işlediği
suçlardan utanarak geçiriyormuş.
Ürkütücü görünüyor.
Onunla ilgili bir kitabım olacaktı.
Bekleyin.
Bakalım bulabilecek miyim.
Bu çok hoşuma giderdi.
İşte buradaymış.
Tanrım, Chelsea.
Tamam. Buraya gel.
İşte böyle.
John. John!
Evet, biliyorum zavallı şey.
Chelsea'den özür dileyecek misin?
Anlayamadım?
Onu yere düşürdün ve ezdin.
Ee?
Özür dilerim.
Seni görmedim.
Anlat bakalım John,
yeni, ilginç nelerin var?
Yeni olan ne mi? Burada
manyağın biriyle oturuyorum. İşte bu yeni.
Pek ilginç bir yanı yok gerçi.
Bundan daha kötü şeyler gördüm Warwick.
Şuna bak.
Bayılacaksın.
Bu, gece yarısı.
Sanırım artık zevkini
anlamaya başlıyorum Roman.
Ve sonuncusu.
Meraklanma,
her bir sayfada yerin olacak.
Bunun başlangıcı ne zaman?
- Nasıl yani?
- Bütün ayı içeren bir kaset var mı?
Ne istiyorsan alt katta var.
Tamam.
Aşağıyı ara ve geldiğimizi söyle.
Bir Suçlunun Aklı
Şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem
güzellikteki yaratıksın. Nefissin.
Eminim bütün kızlara
aynı şeyi söylüyorsundur.
Çok çapkınsın.
Senleyken farklı.
Sen özelsin.
Buna nasıl inanayım?
Bu doğru. Warwick'le
bir şeyler paylaşan kadınlar...
...ilginç şeylerle karşılaşır.
Paylaştığım sevgi
yüzünden suçlanamam sanırım.
Biliyorum ama ya Julia?
- O Avustralya'da.
- Ama sen onunlasın, o...
O...
O gelip geçici birisi, evrendeki sevgiye
muhtaç insanlarda sadece biri.
Ama kalbim seninleyken
çok daha hızlı çarpıyor.
Dizginleri bırakma zamanı.
Warwick'ine gel.
Warwick.
Bu gerçekten de çok sıkıcı Warwick.
Burada başka insanlar da var.
Kendimden geçmişim.
Kimse eğlenmiyor mu?
Herkes adına konuşamam ama
ben harika vakit geçiriyorum.
Warwick, son partiyi
Super 8'de yapmadık mı zaten?
Haklısın. Öyle.
Sana göstereyim.
Roman, bana John için yardım et.
Hazır mısın?
1, 2, 3.
Keşke o zaman sen de olsaydın.
Harika bir partiydi.
Saçımı ve makyajımı kendim yaptım.
Çok güzel.
Çok ama çok güzel.
Coş bakalım Roman.
Parti zamanı!
Merhabalar.
Herkesler burada. Herkesler burada.
Rupert, bu insanları oyala
yoksa ben seni oyalarım.
Merhaba Chelsea.
Ne kadar harika, değil mi?
Güzel olmayacak sanıyordum
ama resmen yıkılıyor.
İyi vakit geçiriyor musun?
Rahatla John, bu bir parti.
Pek memnun görünmüyor gibi.
Parti havasına girmesi lazım da ondan.
Chelsea, Rupert, buraya gelin.
Hazır mısınız?
1, 2, 3. Şampanya!
Hey, John.
Evet.
Zaman neredeyse gelmiş.
Umarım fotojenik hissediyorsundur.
Warwick, ben de
conga zincirine katılabilir miyim?
Ne?
Conga zincirine
katılabilir miyim acaba diyorum.
Sanırım birkaç dakikamız daha var.
Ama ellerini çözmemi
istiyorsan kokteyl içmen gerek.
- İçinde ne var?
- İstiyor musun istemiyor musun?
İstediğine karar ver, ben de
fotoğraf için hazırlık yapayım.
İçeceğim.
Rupert, John için bir kokteyl hazırla.
Bana artık hazırsın gibi geldi John.
Conga!
John, şu yaptığına bir bak.
Millet birbirine girdi.
En kötüsü, neredeyse ölebilirdim.
Hey, geldiğini görmedim bile.
Harikayım.
Ne? Evet seni seviyorum.
Evet seviyorum!
Tekrar söyle! Teşekkürler.
Ben de seni bekliyordum.
Salla.
Hadi salla.
Hadi göreyim.
Ne kadar içtin sen?
Uzak dur benden. Seni aşüfte.
Hey, nasıl gidiyor bakalım?
Evet. Hayır, beklediğimden de iyi oldu.
Gerçekten. Oldukça iyi.
Hayır harikaydı.
Harika bir parti.
Evet, evet.
Millet, millet!
- Eğleniyor musun?
- Evet.
Teri ve Adam için kusura bakma.
Her zaman yanlarında çiçek getirirler.
Sorun değil.
- Bu akşam burada mı kalacağım?
- Bunu yaparsın diye düşünmüştüm.
Öyle mi?
Benden hâlâ sıkılmadın mı?
- Hayır. Daha değil.
- Güzel.
Bu bana şeyi hatırlattı...
Sorun yok.
Her şey yolunda.
Sorun yok.
Merhaba?
Merhaba?
Merhaba?
Evet.
Merhaba Bay Wilson. Özür dilerim,
burada olduğunuzdan emin değildim.
Arkadaşınız...
İyi misiniz?
İyi iyi.
Biraz sarhoş sadece.
Tüm gece boyunca bu karakterdeydi.
- Karakter demekle ne demek istediniz?
- Kostümlü bir partiden yeni geldik.
Ah Tanrım.
Havuza atlayan bir karakteri
canlandırmakta ısrar etti.
Görüdüğünüz üzere
epey yorucu olabiliyor.
Ben de çıkardığı sesler
yüzünden acı çekiyor falan sandım.
Ona içkileri karıştırmaması
gerektiğini söylemiştim.
Sizi rahatsız ettiysek çok özür dilerim.
Ama artık yatacağız, o yüzden
gürültü falan duymayacaksınız.
- Siz her şey yolunda diyorsanız.
- Evet, teşekkürler. Tekrar özür dilerim.
- İzninizi isteyeceğim.
- Tamam siz gidin.
Kendinize dikkat edin.
- Sorun yok, sadece çok fazla içmişsiniz.
- Affedersiniz, başka bir şey mi vardı?
İyi olduğuna emin misiniz?
Sanki kafasındaki
maskeyi çıkarmaya çalışıyor.
Nihayet! Bütün gece
boyunca bunu yapsın diye uğraştım.
Çok sarhoş. Sanırım yatma
vakti geldi. Benim de geldi.
Başka bir şey yoksa eğer...
- Sanırım yok.
- Tamam.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
İyi geceler.
İyi geceler.
Doğru yatağa John.
Ya gidip polisi ararsa?
O zaman ne yapacaksın?
Warwick muhtemelen pes edecektir.
Dünyanın en güçlü adamı değil ne de olsa.
Kes sesini!
- Oturup bunu düşünmeliyiz...
- Polis gelirse eğer...
Kesin sesinizi!
Endişelenmen gereken çok önemli
bir konu var Warwick. Şu ayak meselesi.
Bence bu konuyla ilgilenmelisin.
İlgilenmek. Evet.
O ezilmiş ayağının kanayarak zeminimi
kirletmesine bir son vermenin zamanı geldi.
Karşılamıyor.
Sana bunu çoktan söylemiştim.
- Aciliyet gerektiren bir ameliyat mı?
- Bebeğim, her şey iyi olacak.
İyi falan olmayacak.
Şaka gibi resmen.
- Yarın işe gidebilecek misin?
- Evet, bir şeyim kalmaz.
Onları almaya devam edemezsin.
O ağrı kesicileri almaya devam
edersen ciğerlerin iflas edecek.
Peki doktor.
Bu berbat bir durum.
Para bulmalıyız.
Olmaz.
Buraya gel.
Lütfen bebeğim buraya gel.
Para falan çalmayacaksın.
Böyle bir şey olmayacak.
Daha önce de yaptım.
O yüzden hapse girdin.
Tekrar girmeyeceğim.
Her şey düzelecek.
İkisi de çok iyi.
Karar veremiyorum.
Hangisi sence?
Sonra karar veririm.
Bana ne yapacaksın?
Güzel hamle Roman.
- Warwick. Warwick lütfen dinle beni.
- Dinliyorum.
Lütfen bunu yapma Warwick.
Tamam mı?
Bırak gideyim.
Warwick ne istersen yaparım.
- Warwick.
- Ben olsam yapmazdım Roman.
Her hareketin
bir getirisi ve götürüsü vardır John.
Ne?
Buna fizik denir.
Doğanın kanunudur.
Ah hayatım. Ağlama.
Daha iyi hissetmen için ne yapabilirim?
Bırak gideyim.
Lütfen beni öldürme.
Sen benim misafirimsin ve
burada olmana çok memnunum.
Ama suçlayacağın tek kişi sensin.
Şimdi nerede?
Kim?
Julia.
Bangkok’ta.
Belki Hanoi'ye gidecek,
henüz karar vermedi.
Kim karar vermedi?
Julia.
O kim?
Avustralya'dayken
tanıştığın kız, seni şapşal.
Avustralya'ya hiç gitmedim Warwick.
Yalan mı söyledin yani?
Evet. Yalan söyledim.
Hiç de senden
beklenmeyecek bir davranış.
Julia sensin Warwick.
Ne?
Sen Julia'sın.
Roman, Rupert, Monica.
Hepsi sensin.
Bu gerçekten de etkileyici John ama
eşlik etmem gereken başkaları da var.
İhmalkâr bir ev sahibi olamam.
Son bir kokteyl daha isteyen var mı?
Monica? Az kalsın unutuyordum,
tatlı şarap alır mıydın? Kahve?
Nasıl istersen.
Rupert?
Roman için de ayırın.
Şimdi ne olacak?
Şimdi sessizlik zamanı John...
...düşünmek, sakin olmak zamanı.
Tamam mı?
Pek eğlenceli görünmüyor.
Ben senin misafirinim sonuçta, değil mi?
Elbette öylesin.
O zaman...
Aklından neler geçiyor?
Dur...
Sen kazanırsan, seni özgür bırakacağım.
Peki kaybedersen kazancım ne olacak?
Hayatım ellerinde, bu yetmiyor mu?
- Bundan daha iyisi olabilirsin Warwick.
- Evet bu doğru.
Ama buna zaten sahibim.
Daha önce hiç satranç oynadın mı?
- Evet, bir iki kez.
- Tamam o zaman.
Hamle yapmak istediğinde bana
harfi ve sayıyı söyleyeceksin.
Mesela fil ile hamle yapacaksan...
...fil K-3'e diyeceğim.
Kaleyi H-7'ye getirdim.
Pekâlâ en iyi strateji hangisi?
Düşmanının hamlelerini değil,
kendininkileri kontrol edebilirsin.
Ama düşmanını tanır ve
zayıf noktasını bilirsen...
...ve doğru hareket edersen, düşmanının
davranışlarını etkileyebilirsin.
Anlıyorum. Eğer seni dinlersem
ve etkilenmişim gibi yaparsam...
...bana satranç oynamayı öğretecek,
sonra da benimle sevişecek misin?
Evet, iyi denemeydi ama
bunu alamayacaksın.
İlgini çekiyormuş gibi davranmana gerek yok.
Benim için ne yapabilirsin acaba?
Ne yapabilirsin?
Kazanmanın getirdiği tatmin,
senin gibi bir adam için yeterli olacaktır.
Hayır.
"Kazanan her şeyi alır."
olayına hayır diyorum.
- Beni nasıl şımartacaksın John?
- Bilmem Warwick, ne yapmamı istersin?
Dur bir düşüneyim.
- Şah.
- Evet.
Buna karşın tüm oyun
şah etrafında döner.
Oyunun en güçlü taşıdır.
Hareketleri sınırlıdır.
Şuraya gidebilir ve tek bir hareket yapabilir.
Bazen piyon en önemli taş olabilir.
Oyunun en sıradan taşıdır...
...fonksiyonu gayet basittir.
Ama doğru bir şekilde kullanılırsa...
...yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Olaylar sen kazanıyormuşsun
gibi görünebilir...
...ama eğer dikkatli davranmazsan,
düşmanın seni tek bir hareketle...
...şaşırtabilir.
Oyunun güzelliği de buradadır.
- Kaybedersen bana ne yapacağını buldum.
- Öyle mi?
- Evet.
- Benim sıram, değil mi?
- Evet, ama sorun değil.
- Vezir G-6'ya.
- Pekâlâ, ben kazanırsam...
- Şah mat.
Ne?
Şah mat.
Nasıl oldu?
Bunu yapmayı nasıl başardın?
- Hadi Warwick, çöz beni.
- Ama harika bir ödülüm vardı.
Kazanırsam beni çözeceğini
söylemiştin Warwick. Hadi.
Bunu daha önce oynamışsın.
Düzenbaz.
Yalancının tekisin Warwick.
Pek çok şey olabilirim John,
ama asla bir yalancı değilim.
Gitmekte özgürsün.
Değersiz herifin tekisin değil mi John?
Ne bir karşı koyma, ne bir mücadele.
Sana ne istersem yapmamı sağladın.
Ben de aynen bunları yaptım.
Aslına bakarsan bundan
hoşlandığını bile söyleyebilirim.
Bir hiçsin.
Sen kullanılıp atılacak, unutulacak
yardımcı oyuncudan başka bir şey değilsin.
Hiçsin.
Sanki hiç var olmamışsın gibi.
Nereye gidiyorsun John?
Ne yapıyorsun?
John, bırak onu yere.
John yapma lütfen.
Bana hayvan muamelesi yaptın.
Beni o acınası dünyana dahil ettin.
Şerefimi iki paralık ettin.
Sonra da kalkmış bana
bir hiç olduğumu mu söylüyorsun?
Ama bu doğru.
Selam John.
Şu göte bir göz at.
Sev beni!
Sev beni!
Warwick, onlardan iki tane
alman gerekiyor biliyorsun.
Hayır gerekmiyor.
- Ne yaptığını biliyor.
- Öyle mi?
Bunu sevdiğini biliyorum,
böylece gitmen gerekmiyor Monica.
Ama işteyken çalışabilir
durumda olması lazım.
Morton, ne arıyorsun burada?
- Teğmenim sizi uyandırdım mı?
- Hayır uyanıktım.
- Erkencisin.
- Evet, farkındayım. Özür dilerim.
Bunu görmek isteyebilirsiniz.
Pekâlâ, gel bakalım.
Gel otur, birazdan geliyorum.
Artık eminim.
John Taylor yardım almış.
Banka çalışanlarından biri
işe dahil olduğunu itiraf etmiş.
Gerçekten mi?
- Televizyonunu kullanabilir miyim?
- Maalesef yok.
Unutmuşum.
Pekâlâ.
Bu, soygundan üç hafta önce.
Taylor geliyor,
banka cüzdanını dolduruyor.
Bankayı kolaçan ediyor.
İşte bu.
Bunun Taylor olduğunu nereden biliyorsun?
Dövmeden.
Bu o.
Vezne memuru
Simone De Marchi'ye göre...
...şu kadın yani...
...Simone'a göre,
John gelip ona çıkma teklif etmiş...
...ama gördüğün üzere,
kadının yakınına bile yaklaşmamış.
Bu da soygunun olduğu gün.
John sırada bekliyor...
...veznedeki kişi gelmesini söylüyor, ama o
gitmiyor. Diğer kadının arkasına geçiyor.
- Bekliyor. Neden böyle yapıyor ki?
- Simone'un çağırmasını bekliyor.
Aynen öyle.
Alarmı harekete geçirmiyor...
Paketi izleyebilirdi...
...daha fazla fatura verebilirdi...
...bunları yapabilir ya da
birilerinin bunu öğrenmesini sağlayabilirdi.
Yapabileceği pek çok şey
varken, hiçbirini yapmıyor.
Bu da bir ay önce 2 haftalık
rezervasyon yaptırdığını gösteren belge.
- Bil bakalım ne zaman başlıyor?
- Bugün.
Bugün.
John'un onunla ilgilendiği
konusunda yalan söyledi...
...böylece onun hakkında bize ifade
verebilmesi için bir sebebi olacaktı.
Bu işi birlikte yapıyorlar.
Ya da yapıyorlardı.
Parayı kadın alıyor.
Adam da yakalanıyor.
Akıllı kız.
Taylor'dan bir haber var mı?
Eğer Simone'u takip edersek,
Taylor'ı bulabiliriz.
- Sence peşinden mi gidecek?
- Ona yaptıklarını öğrendiğinde gider bence.
Kadın gözetim altında mı?
Evet, Valdez evinin dışında bekliyor.
...bankanın çalışanlarından biri
L.A.'da yaşayan John Taylor'ı teşhis etti...
Rezervasyonumu kontrol etmek
istiyorum. Karımla 9'da buluşacaktık.
Herhangi bir sorun var mı
yok mu öğrenmek istiyorum.
- Adı?
- Simone Pryer.
Evet saat 9 için bir adet
Ford Sedan ayarlanmış.
Teşekkür ederim. İyi günler.
Eğer seni dinlersem
ve etkilenmişim gibi yaparsam...
İlgini çekiyormuş gibi davranmana gerek yok.
Bu sabah için yapılmış
bir rezervasyonu onaylayacaktım.
Evet, Los Angeles.
Adı Simone.
Yok mu?
Tamam.
Teşekkürler.
Simone Pryer.
Yok mu?
Peki, teşekkürler.
Öyle mi?
Yeri nerede acaba?
Saat 9'da gelecek değil mi?
8 de mi?
Her şey düzelecek.
- Neler oluyor?
- Hiçbir şey efendim.
20 dakika önce içeri biri girdi sadece.
Bu bir şey.
- Beni hâlâ şaşırtıyorlar.
- Neymiş şaşırtan?
Bu insanlar. Bundan paçayı kurtarmalarının
bir yolu olmadığını bilmeleri gerek.
Bir yolu varsa deneyeceklerdir.
İnsan doğası işte.
Sanmam. Bunların kafalarının
basmadığı bir şeyler var.
Neden kafalarını toplayamıyorlar ki?
Öyle yapsalardı, bir işin olmazdı.
Polislik yapmak
bir işten daha fazlasıdır dedektif.
İşte geliyor.
Asıl sorun ne biliyor musun?
Caydırıcılık diye bir şey yok.
Asya'nın güneydoğusuna bak...
Singapur'da yere
tükürürsen seni içeri atıyorlar.
Uyuşturucuyla yakalanırsanız,
idam edilirsiniz.
Bu biraz uç bir örnek olmadı mı?
Öyle mi oldu?
Singapur'daki
suç oranlarına bir bak istersen.
İnsanların hükümeti
ciddiye almaları gerekiyor.
Amerika liberal bir ülke,
haksız mıyım?
Dönüyor.
Hadi ama!
- Çek şu arabanı!
- Kes sesini!
Çek şunu be!
Her yerde olabilir.
Aramaya devam edecek miyiz?
Sen üst kata bak.
Ben de alt katları kontrol edeceğim.
Tamam.
Telsizleriniz açık olsun.
Beni beklemiyor muydun?
Bebeğim, senin için çok endişelendim.
- Yapma.
- Yüzüne ne oldu?
Beni nasıl buldun bilmiyorum...
...ortalarda yoktun, deliye döndüm,
aklımı kaçırıyordum neredeyse...
...çılgına döndüm.
Polis her yerde seni arıyor.
Ne yapacağımı bilemedim. Arabaları
değiştirdim. Seni almaya gelecektim.
Bebeğim seni gördüğüme çok sevindim...
Daha iyi görünüyorsun.
Bu sabah ağrın yok mu?
- Hayır, ben...
- Yapma.
Tamam mı Simone?
Bunu neden yaptın?
Çünkü bunu yapardın.
Neyi yapardım?
Banka soygununu.
Seni ikna etmem gerekmedi bile.
Ne sandın ki?
Suç konusunda uzmansın sen.
Ne olacağını düşündün ki?
Sana güvenmek istedim.
Bunu hâlâ yapabiliriz belki.
Artık gerçeği de biliyorsun. Bir fark yok.
...ama yaptıkları şey her bir takıma...
...aslında ona biraz para yatırdım...
Bana ihtiyacın var.
Sınırı ben olmadan geçemezsin.
...bu işte benimle ortak olacaksan,
daha iyi skorlar elde edebilirim...
Sen de katılabilirsin,
ama o takıma para yatırmak...
Merhaba?
Buradan çıkman için bu yeterli değil.
Anahtarları ver.
Morton, durum nedir?
Teğmenim, Simone elimizde.
Arabasını kontrol ettik, para onda değil.
Taylor'dan iz yok.
- Anlaşıldı.
- Kadını merkeze götürüyoruz.
Sen Taylor'ı gördün mü?
Henüz değil. Çatıya sonra da
merdivenlere bakın. Sonra gidebilirsiniz.
Sizinle orada buluşuruz. Burada ilgilenmem
gereken yerel bir durum söz konusu.
- Ama buna izniniz yok efendim.
- Dediğim gibi, yerel bir durum.
İhtiyacım olursa sizi ararım.
Tamam.
Bundan paçayı kurtaracağını
gerçekten düşünmedin değil mi?
Yakalanırsam, yemin ederim ki
seni de beraberimde götürürüm.
Evini en ince ayrıntısına
kadar tarif edebilirim.
Ben bir polis memuruyum.
Sana inanacaklarını mı sanıyorsun?
Evet.
Sende bir cazibe var. Sana bunu sağladım. İçki
kadehini nasıl tutacağını bile bilmiyordun.
Şimdi ne olacak Warwick?
Paranın sende olduğunu düşünürsek,
bence bir anlaşmaya varabiliriz.
Ya da sen kaçmaya
çalışırken seni vurabilirim.
Ama sen hayatında
kimseyi vurmadın, değil mi?
Öyle mi acaba?
Sana kalmış.
Dedektifler her an buraya gelebilir.
Kostümlerin özenli olması gerek.
Sınırdayken bu işine yarar.
Sağ ol.
Bana teşekkür etmene gerek yok John.
Her şeyi eğlenceli hâle getirdin.
İyi yolculuklar.
Dikkat et!
John Taylor'ı düşünüyordum.
Öyle mi?
N'olmuş ona?
Otoparktayken... Sen de oradaydın.
Senden nasıl kurtuldu anlamadım.
Evet. Sanırım artık yaşlanıyorum.
Nereye gittiğini merak ediyorum doğrusu.
Birkaç ay oldu,
muhtemelen ülkenin öbür ucundadır.
Ya da ülkenin dışına çıkmıştır.
Olabilir.
Bu konuda kendini kötü hissetme. Dışarıda
Taylor'dan daha kötü adamlar da geziyor.
Hem ayrıca Simone De Marchi'nin
mahkemesi de yaklaşıyor.
Oradayken gayet iyi bir iş başardın.
- Onunla daha önceden karşılaşmadın değil mi?
- Taylor'la mı?
Hayır.
Hiç mi?
Hayır tabii ki.
Neden?
Belki yollarınız kesişmiştir diye
düşündüm. Ne bileyim, bir suçlamada...
...ya da merkezde falan görmüşsündür.
Özel hayatında da karşılaşmadın öyle mi?
Pek de arkadaş
çevreme göre biri değil dedektif.
O zaman...
Bu biraz şaşırtıcı olabilir.
Tanrım.
Epey rahatsız edici, değil mi?
Teknoloji artık çığırından çıkıyor.
- Ne?
- Taylor gibi bir adam...
...böylesine
profesyonelce bir iş yapabiliyorsa...
Dur dur. Bunu Taylor'ın mı
yaptığını söylüyorsun?
Elbette.
Bu Polaroid ama. Direkt çekildiği için
üzerinde Photoshop ile oynama yapılamaz.
Öyle olmalı.
Başka bir açıklaması olabilir mi?
Görünenin haricinde mi?
Ben, beni ne kadardır
tanıyorsun, 10 yıl mı?
- Altı.
- Altı yıldır.
Sence bu adamla bir bağım olabilir mi?
Bunu göz ardı edemem.
Üzgünüm Warwick,
ama bunu analiz için vermem gerekiyor.
Güzel. Nasıl yaptığını
ben de merak ediyorum doğrusu.
- Diğer bir konu da...
- Evet?
Bir tanık ortaya çıktı. Soygundan sonra evine
zorla girmeye çalıştığına dair ifade verdi.
Ertesi sabah da komşusunun evinin
orada onu tekrar gördüğünü söyledi.
Evin senin olduğunu söyledi.
Arka evimde yaşayan bayan mı?
Evet.
Morton, o kadının merkezi kaç defa
aradığından haberin var mı senin?
O kadın tam bir deli.
Evet. Haberim var.
O yüzden sözlerini dikkate almadım.
Ta ki bunu görene dek.
Senin evinde çekilmişe benziyor.
Beyaz bir kanepe yahu.
Neden sen peki? Madem bu sahte,
neden fotoğrafa seni eklemiş?
Bizimle kafa buluyor.
Senin fotoğrafını nereden buldu peki?
Gazeteden, geçen seneki
Noel partisinden, ne bileyim.
Onun dosyasını bana
gösteren sendin, değil mi?
Muhtemelen yarın ikinizin birlikte
küvette çekilmiş fotoğrafını da görürüz.
Evet.
Yalnız...
Yalnız ne Ben?
Bunu doğru bir biçimde araştırmazsam,
kurallara karşı gelmiş olurum.
O zaman yapmalısın.
Sen iyi bir dedektifsin.
Şimdi müsaadenle.
Evine bir göz atmam gerekiyor.
Tamam.
Tamam o zaman.
Ben, çabanı takdir ediyorum, buraya gelip
benimle konuşman epey zor olmalı.
Ama gerçekten de polisleri
evime arama için getirecek misin?
- Bunu göz ardı etmek bir çözüm değil.
- Katılıyorum.
O halde?
Aklındaki ne?
Akşam yemeğine ne dersin?
Ne zaman?
Bu akşam gel. Zaten yemeğe
gelecek arkadaşlarım var. Ben pişireceğim.
Eğlenceli olacak.
Etrafı da keşfedersin hem.
Ben daha resmi bir şeyler düşünüyorum.
Görev dışında olacağım Ben.
Bunu yapmana gerek yok.
Arkadaşlığımızı sürdürmek istiyorum.
Pekâlâ.
- Akşam yemeği kulağa güzel geliyor.
- Harika.
- Saat sekiz iyi mi?
- Olur.
Ayrıca Ben...
Kırmızı mı yoksa beyaz şarap mı içersin?
Kırmızı.
Fevkalade.
Çeviri: Begüm Özdemir
http://twitter.com/miserym