Tip:
Highlight text to annotate it
X
Dream, little one, dream
Dream, my little one, dream
Oh, the hunter
In the night
Fills your childish heart
With fright
Fear is only a dream
So dream, little one
Dream
Hatırlıyor musunuz, çocuklar?
Geçen pazar sizlere...
...Yüce İsa'nın dağa çıkıp insanlarla
konuşmasını anlatmıştım.
Hani "Kutsananların yüreği saftır,
çünkü onlar Tanrı'yı görecek...
...olandır," demişti. Ve Kral
Süleyman'ın bütün o...
...ihtişamına rağmen kırlardaki
zambaklar kadar güzel...
...olmadığını söylemişti.
"Yargılanmamak için yargılama,"...
...sözlerinizi de hatırlayacağınıza
eminim çünkü size açıklamıştım.
Sonra yüce İsa sözlerini sürdürdü:
"Kuzu postuna bürünerek...
...yanınıza yaklaşan sahte...
...peygamberlere dikkat edin. Aslında...
...onlar av peşindeki kurtlardır.
Onları meyvelerinden tanırsınız..."
...elli, elli beş, altmış, altmış beş,
yetmiş, yetmiş beş, seksen,...
...elli, elli beş, altmış, altmış beş,
yetmiş, yetmiş beş, seksen,...
...seksen beş, doksan,
doksan beş, yüz!
Önüm arkam sobe,
saklanmayan ebe!
Ne oldu?
Hey! Hey!
"İyi bir ağaç kötü meyve veremez.
Kötü bir ağaç da iyi meyve veremez.
O yüzden hepsini
meyvelerinden tanıyabilirsiniz."
Ne olacak, Tanrı'm?
Bir dul daha?
Şimdiye kadar kaç etti? Altı mı?
On iki mi? Hatırlamıyorum.
Sözleri sen söylüyorsun, Tanrı'm.
Yolumda ilerliyorum.
Yoluma devam etmem ve insanlara sözlerini
aktarmam için bana para gönderiyorsun.
Şeker kasesinde
sakladığı banknotlarıyla bir dul.
Tanrı'm, yoruldum artık.
Bazen gerçekten anlayıp
anlamadığını merak ediyorum.
Cinayetleri kastetmiyorum. Senin
kitabın da cinayetlerle dolu.
Ama senin de nefret ettiğin
bazı şeyler var, Tanrı'm:
Parfüm kokan şeyler, dantelli,...
...kıvırcık saçlı şeyler.
"NEFRET"
Onlardan çok var. Bütün
dünyayı da öldüremezsin ya.
Moundsville ehliyetiyle bir yolcu
otomobili mi kullanıyorsun?
Harry Powell, yolcu otomobili
hırsızlığı yüzünden...
...Moundsville Hapishanesi'nde
otuz gün yatacaksın.
- "Peder" Harry Powell.
- Otomobil hırsızı!
Suçüstü yakalandın işte!
Tanrı'nın adamıymış!
Harry Powell.
- Bayan Jenny kıpırdamadan dursun!
- Kıpırdamadan dur, Bayan Jenny.
İşte, bu kadar zor ne varmış?
Baba!
- Annen nerede?
- Alışverişe çıktı.
- Omzun kanıyor, baba.
- Beni dinle, John.
Şu gördüğün parayı beni yakalamalarından
önce saklamamız gerek.
Yaklaşık 10 bin dolar var.
Ama nereye?
Tütsüleme yerinin oradaki
taşın altına mı? Hayır, olmaz.
Asma çardağının kiremitlerinin
altına mı? Hayır, orayı kazabilirler.
Tabii ya! Buldum!
- İşte o!
- Hâlâ silahlı olabilir.
Beni dinle, evlat. Yemin etmelisin.
Yemin etmek söz vermek demektir.
Önce küçük Pearl'e göz kulak olacağına söz vermelisin.
Onu hayatın pahasına da olsa da korumalısın, evlat.
Sonra, parayı nereye sakladığımı kimseye
söylemeyeceğine, yemin edeceksin. Annene bile.
- Peki, baba.
- Anladın mı beni?
- Anneme bile mi?
- Sen sağduyu sahibisin ama o öyle değil.
Büyüdüğünde o para senin.
Şimdi dik dur ve gözlerimin içine
bak. Sağ elini kaldır. Yemin et:
"Hayatım pahasına da olsa
Pearl'ü koruyacağım."
Hayatım pahasına da olsa
Pearl'ü koruyacağım.
"Ve hiç kimseye paradan
söz etmeyeceğim."
Ve hiç kimseye paradan
söz etmeyeceğim.
Sen, Pearl!
Sen de yemin et.
Ben Harper.
Şimdi gidiyorum, çocuklar.
Hoşça kalın.
At o silahı, Ben Harper! Çocuklara
zarar gelmesini istemiyoruz!
Ettiğin yemini sakın unutma,
evlat. Sakın unutma!
Yapmayın! Yapmayın!
Baba!
Ben Harper; mahkemenin kararıyla,...
...Ed Smiley ve Corey South'u
öldürmek suçlarından...
...asılarak idam edileceksin.
Tanrı, ruhuna
merhamet göstersin.
Hepinizi atlattım! Hiç biriniz
bulamayacaksınız! Hiç biriniz!
Nerede, Ben? Nerede?
"Küçük bir çocuk
yol gösterecek onlara."
Haydi, evlat. Söyle bana.
Ben! Ben, Tanrı'nın
bir hizmetkârıyım.
Uykumda ağzımdan laf almaya
çalışıyordun.
- Hayır, Ben. Hayır!
- Ne söyledim? Ne? Ne?
Kutsal Kitap'tan alıntılar
yapıyordun.
"Küçük bir çocuk
yol gösterecek onlara," dedin.
- İki kişiyi öldürdün, Ben Harper.
- Çok doğru, Vaiz.
O bankayı soydum çünkü bu
buhran yılında çocukların...
...ormanlarda aç dolaşmasını,
demiryolunun kenarında başıboş...
...gezinmelerini, terk edilmiş
arabaların içindeki...
...hurda yığınları üzerinde
uyumalarını seyretmekten bıkmıştım.
Kendi çocuklarımı da aynı hâlde
görmeyeceğime söz verdim.
O 10 bin dolarla öyle bir
mabet kurarım ki,...
...Wheeling Island'daki, yanında
tavuk çiftliği gibi kalır.
Çocuklara bedava şeker de
dağıtacak mısınız, Vaiz?
Bir düşün,Ben!
O para lanetli, kanlı para!
O bıçağı battaniyenizin arasına
saklamayı nasıl başardınız, Vaiz?
Tanrı'm, beni bu şer yuvasına getirdikleri
sırada düşmanlarımın gözlerini kör etti.
Bu bıçağı gardiyanların burunlarının
dibinden geçirerek içeri sokmayı başardım.
Barış içinde değil, elimde
bir kılıçla geliyorum.
Siz mi, Vaiz?
Bu bıçak bana birçok kötülük
zamanında yardımcı oldu, Ben Harper.
Hangi dine bağlısınız, Vaiz?
Yaratan'la aramızda ayarladığımız
bir dine
Eminim öyledir.
Kurtulmak için son dakikaya kadar
zamanın var, oğlum.
Devam edin, Vaiz.
O paranın, Tanrı'nın hizmetinde
kullanılmasına izin verseydin,...
...inayetinin sana yöneldiğini hissederdin.
- Devam edin, Vaiz.
Hiç düşünmüyor musun? Tanrı
fikrini değiştirmez miydi eğer sen...
Tanrı'm, eminim beni onunla aynı
zamanda aynı hücreye koyarken...
...ne yaptığını biliyordun.
10 bin doları bir yerlere saklamış...
...bir adam ve müstakbel
bir dul kadın.
- Zorluk çıkardı mı?
- Hayır.
Harper sert bir adamdı.
Kontrolünü hiç kaybetmedi.
Biraz debelendi.
Tekmeler savurdu,
Geride eşi ve iki çocuğu kalmış
diye duydum.
Ben duymadım.
- Paradan hiç söz etmedi mi?
- Hayır.
Sence ne yaptı o parayı?
Aşağı sallandırdığımda
sırrını da yanında götürdü.
Sen misin, Bart?
Sofrayı kaldırmadım.
Bazen gardiyanlık işini bıraksam
iyi olur diye düşünüyorum.
İdamlardan Sonra böyle oluyorsun.
Bu mesleği seçmek zorunda değildin.
Bazen keşke madene dönsem
diye düşünüyorum.
1924'teki gibi bir patlama olsun
da dul kalayım diye mi?
Dünyada olmaz, ihtiyar!
Asacak, asıyor, astı.
Cellada bak, ne yaptı?
Asacak, asıyor, astı.
Asacak, asıyor, astı.
Cellada bak, ne yaptı?
Asacak, asıyor, astı
Hırsıza bak, nasıl da sallandı
Asacak, asıyor, astı
Asacak, asıyor, astı
Asacak, asıyor, astı
Bitti artık şarkı
Asacak, asıyor, astı
Cellada bak ne yaptı?
Asacak, asıyor, astı
Hırsıza bak, nasıl da sallandı
Satın mı alacaksın, John?
Demek annen bugünlerde seni
okula yollamıyor. Zavallı anneciğin...
...nasıl peki?
Spoon'un Dondurmacı Salonu'nda
çalışıyor.
Peki babanın çaldığı parayı
ne yaptığı ortaya çıktı mı?
Pearl'le benim gitmemiz gerek.
- O şarkıyı söylemesen iyi olur.
- Niye?
Çünkü daha çok küçüksün.
- Biraz şekerleme alabilir miyiz?
- Hayır.
Willa Harper, hayatta ikiyle
ikinin dört ettiği gibi bazı...
...değişmez gerçekler vardır.
Onlardan biri de bir kadının...
...çocuklarını tek başına
yetiştiremeyeceğidir. Tanrı bu işi...
...iki kişiye göre ayarlamıştır.
Icey, ben koca falan istemiyorum.
Bunun isteyip istememekle
bir ilgisi yok.
Genç bir kız değilsin. İki çocuğu
olan yetişkin bir kadınsın.
Evde bir erkeğe ihtiyacın var,
Willa Harper!
Bana masal anlat, John.
Bir zamanlar...
...bir oğlu bir kızı
olan zengin bir kral varmış.
Hep birlikte, Afrika'daki bir
şatoda yaşıyorlarmış.
Sonra bir gün kral, kötü adamlar
tarafından yakalanıp götürülmüş.
Götürülmeden önce oğluna...
Altını çalmak isteyeni, kim olursa
olsun öldürmesini söylemiş.
Çok geçmeden kötü adamlar geri gelmiş.
Yaslan, yaslan...
Adamın teki işte.
İyi geceler, Pearl.
Dikkat et de tahta kuruları ısırmasın.
İyi geceler, Bayan Jenny. Dikkat
et de tahta kuruları ısırmasın.
Yaslan.
O ölümsüz kollara yaslan.
Artık Cresap's Landing'e uğramıyor
ama her geçişinde düdüğünü öttürüyor.
İçeri gel ve kahve iç, evlat.
Babamın sandalını kimse çalmamış.
Birdie amcan varken
kimsenin çalacağı da yok.
İlk gün karinayi onarırım,
sonra da gider, güzelce zift çekerim.
Seni epeydir göremiyordum, evlat.
- Pearl'le ilgileniyordum.
- Kahretsin! Bir insanın omzuna...
...yüklenen çok ağır bir yük.
İzninle, Kaptan.
Kahvemi tatlandırmam gerek.
Ölüp gideli 25 yıl oluyor ama
hâlâ gözlerini üzerimden ayırmaz.
Benim yaşımda bir adam sabahları
kazanı çalıştırmak için...
...bir yudum içkiye ihtiyaç duyar.
- Öyle.
Pansiyonda kalan şu yabancıyla
konuşuyordum.
- Babanı tanıyormuş.
- Babamı nerede tanıyormuş?
Senden saklayacak değilim, evlat. Onunla
Moundsville Hapishanesi'nde tanışmış.
- Gitmem lazım, Birdie amca.
- Neden? Daha yeni gelmiştin, evlat.
Anneme, Pearl'ü almak için
Spoon'a geleceğimi söylemiştim.
Tanrı'nın gizemli yöntemleri,
gerçekleştireceği mucizeleri vardır.
Evet. Harper kardeşimle
son anına kadar beraberdim.
Artık hapishanede çalışmadığıma
göre...
...görevim. Onun sevdiklerine
az da olsa huzuru tattırmak.
Ancak çok iyi kalpli bir adam,
dul bir kadını sevindirmek için...
...yolunu değiştirip buralara
gelirdi.
- Artık devlette çalışmıyor musunuz?
- Hayır, kardeşim. Dün istifa ettim.
O zavallı insanların içler acısı
hâline daha fazla dayanamadım.
Ah, küçük adam, parmaklarıma
bakıyorsun. Sana...
Sana sağ elle sol elin, yani
iyiyle kötünün öyküsünü...
...anlatmamı ister misin?
"N-E-F-R-E-T"
Kabil'in, kardeşine...
...ölümcül darbeyi indiren, sol eliydi.
"S-E-V-G-İ" Bu parmakları
görüyor musunuz, iyi kalpli insanlar?
Üzerlerindeki damarların doğrudan
doğruya insanın ruhuna gittiği...
...parmakları görüyor musunuz?
Sağ el, dostlarım. Sevginin eli.
Şimdi beni izleyin, size yaşamın
öyküsünü anlatacağım.
Bu parmaklar, iyi kalpli insanlar,
sürekli birbirleriyle mücadelededir.
Şimdi iyi bakın.
Büyük kardeş sol el.
Nefret'in Eli mücadele ediyor.
Galiba Sevgi kaybedecek.
Ama bir dakika! Bir dakika!
Vay canına! Sevgi kazanıyor!
Evet, efendim!
Kazanan Sevgi oldu ve...
...Nefret'in Sol Eli ise kaybetti!
Bu hikâyenin bu kadar iyi
anlatıldığını hiç duymamıştım.
Keşke bu cemaatteki her
ruh bundan yararlanabilse.
Hiç olmazsa pazar günkü
pikniğimize kadar burada kalın.
Hayır, Tanrı'ya hizmet etmek için
nehirdeki yoluma devam etmeliyim.
Keşke elimizden bir şey gelse de
böyle apar topar gitmeseniz.
John! Hareketlerine dikkat et.
Öyle bakmaktan vazgeç! Uslu dur!
Kabalık etmek istediğini sanmıyorum.
Öyle değil mi, evlat?
Öyle değil mi, evlat?
Zavallı Ben birçok kez çocuklarından
söz etmişti.
Size ne anlattı?
Senin ve kız kardeşinin ne kadar
iyi küçük kuzular olduğunuzu.
Hepsi bu mu?
Hayır, evlat.
Bana daha pek çok şey anlattı.
- Güzel şeyler, evlat.
- Teşekkürler.
Şekerleme nefis kokuyor
Piknik için. Ve pikniğe...
...kalmazsanız şekerlememden
bir tane bile tadamayacaksınız.
Balyaları taşıyacağız
Balyaları taşıyacağız
Mutluluk içinde
Balyaları taşıyacağız
Sabah tohum ekeceğiz,
Mutluluk tohumları
Öğleyin tohum ekeceğiz
Çiy yağmış akşamlarda da.
Hasadı bekleyeceğiz,
Biçme zamanı geldiğinde
Mutluluk içinde
Balyalan taşıyacağız.
Balyaları taşıyacağız
Balyaları taşıyacağız
Mutluluk içinde
Balyaları taşıyacağız.
Balyalan taşıyacağız
Balyalan taşıyacağız
Mutluluk içinde
Balyaları taşıyacağız.
Şarkı söylemek için ne
mükemmel sesimiz var, değil mi?
John! Pearl! Gidin, biraz ileride
oynayın. Haydi!
- Nerede?
- Nehir kıyısında. Tanrı'm!
Adamcağız hoş bir kadınla evlenip...
...yuva kurmak için yanıp tutuşuyor.
Icey, Ben'in ölümünden hemen
sonra olmaz.
- Cennet'ten bir işaret alabilseydim.
- John, o adamdan pek hoşlanmıyor.
- Pearl'se bayılıyor.
- Oğlum beni çok endişelendiriyor.
Saçma olduğunu biliyorum ama hâlâ babasıyla
arasında bir şeyler olduğunu düşünüyorum.
Onun ihtiyacı olan tek şey
terbiye edilmesi.
- Başka bir şey var.
- Ne?
- Para.
- Bak söylüyorum, Willa Harper.
O para mezara kadar peşini
bırakmayacak senin.
Icey, Harry Powell'ın parayı
benim bir yerlere sakladığımı...
...düşünmediğini bilseydim içim
daha rahat ederdi.
Öyleyse hemen git ve
Tanrı'nın adamına sor.
Bay Powell! Ruhundaki
o kötülük çamurunu temizle!
John! Pearl! Gelin, biraz
şekerleme alın.
- Ben istemiyorum.
- Söz dinle bakayım!
- Sen de hemen nehir kenarına git!
- Icey, bu kılıkta mı?
Git bakalım! Haydi!
Sizi gidi sizi!
Bu kardeşimiz gözünü dört açmalı,
yoksa bir başkası çıkagelecek ve...
...adamı burnunun dibinden kapıp
götürecek.
Nehirdeki tek balık Willa değil ki.
Siz ikinizde uslu durun!
Ortalıkta gezinmeyin,
Bir koca, dükkânda satılan bir mal
gibidir. Eve gelip...
...ambalajını açmadan
ne satın aldığını bilemezsin.
Ben Harper, çaldığı parayı
ne yaptığını size söyledi mi hiç?
Sevgili çocuğum
Sen bilmiyor musun?
Aklı hâlâ Ben Harper'da.
Aralarındaki sevgi değildi.
Tam bir zırvalıktı.
Biraz daha şekerleme alın, kuzularım.
Bir adamla kırk yıl evli kalınca
suyun yüzüne...
...çıkmayan şeyleri de anlıyorsunuz.
Walt'la bu kadar yıldır evliyim.
Yemin ederim...
...bunca yıl yaptığım tek şey
konservelerimi düşünmekti.
Bir kadının o iş için evlenmesi
aptalcadır. Onu yalnızca erkekler...
...düşünür. Tanrı doğru düzgün
bir kadının bu işi istemesinden,...
...gerçekten istemesinden hoşlanmaz.
Yalnızca sahte ve boş bir hayaldir.
John, Bay Powell'ın sana
söyleyeceği bir şey var.
Bak John. Baban, öldüğü gece...
...bana parayı ne yaptığını
söyledi.
O para şu anda beş kiloluk bir
taşa sarılı olarak...
...nehrin dibini boylamış durumda.
Teşekkürler, Harry.
Artık kendimi arınmış hissediyorum.
Temizlendiğim için bütün
vücudum Heyecan içinde titriyor.
John, gel buraya.
Kravatın eğri.
Tam burada, Cresap's Landing'de
Nehir kıyısında
Kaptanlık yapardı Birdie Steptoe
O eski güzel günlerde
Şimdiyse iskelesindeki
Eski teknede oturuyor
Gelip geçen büyük gemileri
Seyrediyor
- Babamın sandalı ne zaman hazır olur?
- Seni duyamıyorum, evlat.
Birdie amca için düdük çalıyorlar
Ve öylece geçip gidiyorlar
Sandal ne zaman hazır olur?
Bir haftaya kadar bitiririm.
Sonra de seninle balığa çıkarız.
- Annen nasıl?
- İyi.
- Peki ya kardeşin Pearl?
- O da iyi.
- Gidiyor musun, evlat?
- Evet, Pearl'le ilgilenmem gerek.
Peki. İyi geceler, evlat.
İstediğin zaman yine gel.
Ve unutma, evlat. Babanın sandalı
bir hafta sonra hazır olacak.
Kimse var mı?
Burada kimse var mı?
Cevap verin!
İyi akşamlar, John.
Bu akşam annenle biraz
konuştuk, John.
Annen bu haberi benden duymanın
en uygun şey olduğuna karar verdi.
Annen, kendisiyle evlenmemi, sana ve
kardeşine babalık etmemi istediğini...
...söyledi.
Evleniyoruz, evlat.
Ne dediğimi duydun mu, evlat?
Evleniyoruz.
Yarın Sisterville'e
gideceğiz ve geri döndüğümüzde...
Benim babam sen değilsin.
Asla da olmayacaksın!
Döndüğümüzde hepimiz dost olacağız...
...ve servetlerimizi paylaşacağız,
John.
Bana söyletebileceğini sanıyorsun
ama söylemem! Söylemeyeceğim!
- Neyi söylemeyeceksin, evlat?
- Hiçbir şeyi.
- Birbirimizden sır saklayacak değiliz,
değil mi, ufaklık? - Hayır! Hayır!
Önemli değil. Birlikte çok
uzun zaman geçireceğiz.
El sallayın! Tanrı'm!
Siz bekleyin, ben de gece için
hazırlıklar yapayım.
- Artık söyleyebilir miyim?
- Neyi?
Bay Powell babamız olunca
ona şeyden söz edebilir miyim?
- Yemin etmiştin, Pearl!
- John, yapma!
Babama, söylemeyeceğine
dair yemin etmiştin!
Bay Powell'ı çok ama
çok seviyorum, John!
Erkekler!
Jaluziyi indir.
- Harry.
- Dua ediyordum.
Özür dilerim. Bilmiyordum.
Ben sanmıştım ki...
O kapıdan içeri girerken
düşündüğün şey, seni...
...erkeklerin evlendikleri gece
yaptıkları gibi...
...iğrenç bir biçimde mıncıklamamdı.
öyle değil mi?
- Doğru tahmin ettim, değil mi?
- Hayır, hayır!
Bence bir şeyi çok iyi anlamamızın
zamanı geldi, Willa. Benim için...
...evliliğin anlamı, iki ruhun, göklerin
huzurunda birbiriyle birleşmesidir.
Ayağa kalk, Willa.
- Harry.
- Kalk ayağa!
Şimdi git ve şu aynada
kendine bak!
Dediğimi yap!
Kendine bir bak!
Ne görüyorsun, kızım?
Bir kadın vücudu görüyorsun.
Yaratılışın ve anneliğin mabedi.
Erkeğin, Adem'den beri
saygısızlık ettiği eti görüyorsun.
O vücudun görevi çocuk doğurmaktır.
Erkeklerin şehvet aracı olmamalıdır.
- Başka çocuk istiyor musun, Willa?
- Ben... Hayır.
Bu evliliğin amacı şu anda sahip
olduğun iki çocuğa göz kulak...
...olunması. Başka çocuklar
yapmak değil.
Peki.
Pekâlâ. Artık yatabilirsin.
Böyle titremekten de vazgeç.
Arınmama yardım et ki...
Harry'nin istediği gibi
biri olabileyim.
Koca nehirde görüp görebileceğin
en lanet, en inatçı, en sinsi...
...yaratık, evlat: Zargana.
İşte iğne kutun, Birdie amca.
Evlat, Bay Zargana'yı yakalamaya
yetecek kadar sağlam bir iğne yoktur.
Dostumuza gereken şey
zekâ ve at kılı.
Koparmaz mı, Birdie amca?
Hayır. At kılıyla kahrolası bir
balinayı bile yakalayabilirsin.
- Lanet okumama aldırmıyorsun değil mi, evlat?
- Hayır.
Soruyorum çünkü
üvey baban bir vaiz.
Benimse bir vaiz olduğum
pek söylenemez.
Evinizde neler
olup bitiyor bilmiyorum ama...
...şunu sakın unutma, kaptan,
Ne zaman başın sıkışırsa...
...hemen koş, bana gel.
Birdie amca senin dostun.
İşte geldi! Al bakalım,
seni riyakâr, kırık dişli yem çalıcısı.
- Amin!
- Amin!
- Hepiniz günah işlediniz!
- Evet! Evet!
Ama hangi biriniz, benim gibi, iyi
bir insanın cinayet işlemesine...
...neden olduğunuzu söyleyebilirsiniz?
Çünkü ona sürekli bana parfüm,...
...giysi ve yüz boyası alması için
ısrar ediyordum.
İki kişiyi öldürdü.
Sonra da bana gelip dedi ki:
"Bu parayı al ve kendine giysi
satın al. Yüzün için de boya!"
Ama kardeşlerim! Kardeşlerim!
İşte tam o sırada
Tanrı araya girdi.
Evet!
Ve Tanrı o adama,...
..."Parayı al ve nehre at",
dedi.
- Nehre!
- Nehre!
- Şimdi, sen John'sun. Sen de Pearl.
- Pearl! Pearl!
- Bana çok kızacaksın, John. Günah işledim.
- Pearl!
Kimseye bir şey söylemedim.
- Pearl! Pearl!
- Hepsi burada.
- Evet?
- Ne yapıyorsun, evlat?
- Pearl'ü yatıracaktım.
- Bu kadar uzun süren nedir?
Hiçbir şey.
- Neyle oynuyorsunuz orada?
- Pearl'ün ıvır zıvırları.
Annem onlarla burada oynayıp da
toplamadığını görünce çok kızıyor.
Haydi, çocuklar.
ikiniz de gidip yatın bakalım,
Sen buraya gel, John.
Annen, beni ona
şikâyet ettiğini söyledi.
Paranın nerede saklı olduğunu
sorduğumu söylemişsin.
Hiç hoş bir davranış değil bu,
evlat.
- Yürekli ol biraz.
- Tabii.
Ama önemli değil. Senin
sözüne karşılık benimki.
Nasıl olsa annen bana inanıyor.
Yine Bay Powell'a
saygısızlık etmişsin, John.
Anne, isteyerek olmadı.
Niçin saygısızlık ettin?
Bana yine parayı sordu, anne.
John, hep bu yalanı uyduruyorsun.
Ortada para falan yok.
Bunu niçin kafana sokmuyorsun?
Çocuk katır kadar inatçı!
- Çok ayıp!
- İyi geceler, Icey.
- İyi geceler, tatlım,
- İyi geceler, Walt.
İyi geceler, Willa.
Bir dahaki sefere
daha uzun otur.
Bir an önce eve gitmek için
sabırsızlanıyorsun.
Aralarında barışı ve uyumu
sağlamak zorundayım.
Bu taşımam gereken bir yük ve
bundan gurur duyuyorum, Icey.
- Para nerede?
- Bilmiyorum.
Paranın, nehrin dibinde olduğunu
sanıyor.
Ama sen ve ben ikimiz de gerçeği
biliyoruz, değil mi, ufaklık?
Ben hiçbir şey bilmiyorum.
Önümüzde uzun, bir yaz var.
Pearl. Gel buraya.
John, sır saklamaktan hoşlanan
bir çocuk.
- Sana bir sır vereceğim.
- Öyle mi?
Babanı tanıyordum.
Baban bana ne dedi, biliyor musun?
"Küçük kızım Pearl'e söyle,...
...ikinizin arasında hiçbir şey
sır olarak kalmasın," dedi.
- Öyle mi?
- Pekâlâ. Şimdi sıra sende.
Hangi sırrı söyleyeyim?
Mesela... Adın ne senin?
Şaka yapıyorsun.
Benim adım, Pearl.
Peki. Sanırım bir kere daha
denemeliyim. Para nerede saklı?
Pearl! Söylemeyeceğine yemin
etmiştin! Yemin etmiştin! Yemin!
Babama saç fırçasıyla vurdun!
Görüyorsun, John'la anlaşamıyoruz.
Seninle salona geçelim, Pearl.
John bu gece çok kötü ve kaba.
- John kötü biri.
- Evet, John kötü biri.
Bana babamla ilgili bir sır daha
söyle.
Olmaz. Sıra sende.
Peki. Hangi sırrı söyleyeyim?
Paranın saklı olduğu yeri.
- John kötü biri.
- Para nerede saklı?
Söyle küçük baş belası!
Yoksa kolunu koparırım!
- Icey, Willa için endişeleniyorum.
- Ne demek istiyorsun?
Seni kızdırmadan söylemenin
bir yolunu arıyorum.
Söyle işte. Walt Spoon!
- Ortada bir sorun var.
- Hangi konuda?
Bay Powell konusunda. Baştan sona!
Hayır, bir insanın
bazı şüpheleri olması hakkıdır.
Tanrı ruhuna merhamet etsin,
Walt Spoon.
Bak, ben yalnızca...
Amin.
- Duanı bitirdin mi?
- Bitirdim, Harry.
Salonun penceresinden içeriyi
dinliyordun.
- Para nehirde değil. Değil mi, Harry?
- Cevap ver bana.
Ben, parayı nehre attığını
söylemedi, değil mi?
Yerini çocuklar mı biliyor?
John mu?
Öyle mi, Harry?
Demek ilişkimizin özü bu.
Başından beri biliyordun,
değil mi?
Ama benimle evlenmenin
nedeni bu olamaz.
Bu evliliği Tanrı istedi.
Seni benimle evlendirdi çünkü...
...ruhumun kurtulmasını sağlayacak...
...yolu göstermeni istedi.
Öyle değil mi, Harry?
Sonuçta bizi bir araya
getirenin para olduğu söylenebilir.
Gerisinin bir önemi yok zaten.
Walt, çabuk gel!
- Ne var, ne oldu?
- O burada.
- Kim?
- Bay Powell.
Willa evden kaçmış.
Vay canına! Öylece gitmiş mi?
Dün gece eski
Model T'ye atlamış ve gitmiş.
- Bay Powell çok sarsılmış olmalı.
- Perişan hâlde.
Bak, burada biraz
şeftalili brendi olacaktı.
- Walt, o bir din adamı!
- Yalnızca bir yudum.
Walt Spoon, bu evin
bereketsizliğinin nedeni bu işte!
Onun için ne yapabiliriz?
Belki yanına gidip konuşursan
hani erkek erkeğe.
Lütfen. Böyle şeylerde
hiç de iyi değilim.
- Bay Powell.
- Garip bir kadın tam bir baş belasıdır.
Onun gibileri, avını yakalamak
için sinsice bekler.
Dostlarım! Dostlarım, siz
olmasaydınız ne yapardım ben?
- Bay Powell!
- Yapabileceğimiz bir şey varsa, ne olursa...
Hayır, bu benim utancım. Alnıma takılmış
dikenli bir taç. Onu cesurca taşımalıyım.
- Bu kıza bunları yaptıran nedir?
- Şeytan!
Hiç fark etmemiş miydiniz?
Fark etmiştim.
Hem de daha ilk gece.
- İlk gece mi?
- Balayımızda...
Ne oldu?
Beni yatağa almadı
Olamaz.
Peki şimdi ne yapacaksınız?
Ne mi? Burada kalıp çocuklarına
bakacağım. Belki de Willa gibi...
...bir kadının o çocuklarının ruhunu
sakatlamaması daha hayırlıdır.
Ne kadar cesursunuz, Vaiz.
Belki de Tanrı böyle buyurmuştur,
Birader Spoon.
Bir haber falan bırakmamış mı?
Komodinin üzerine kargacık burgacık
bir şeyler yazmış.
Yaktım.
Cehennem alevleri arasında
yok oldu gitti.
Amin.
Ama artık bardak ağzına
kadar dolup taşmıştı, dostlarım.
Bakarsınız, kuyruğunu
sürüye sürüye döner gelir.
Geri dönmeyecek. Bu
kadarından emin olabilirim.
- Belki yalnızca alışverişe çıkmıştır.
- Hayır, hayır.
- Umutlanmaktan bir zarar gelmez.
- Ama bir anlamı da yoktur.
Dün gece yatağa yattığında,
bir şeyler karıştırdığını sezmiştim.
Nasıl?
Ben yukarı çıktıktan sonra mutfakta
bir süre oyalanmıştı. Aşağı indiğimde...
...neler olup bittiğini anladım.
- Neymiş?
Karahindiba kavanozunun içinde
şarap buldum. Kocasınındı herhâlde.
Harper, kilerde bir yere
saklamış olmalı.
Onu içiyordu.
Onu kurtarmaya çalıştım.
Bunu biliyorum, Bay Powell.
Ne kadar uğraştığınızı biliyorum.
Bazen şeytan galip gelir. Kimse,
onu kurtarmak için...
...elinden geleni yapmadığımı
söyleyemez.
Yaslan Yaslan
Bütün tehlikelerden uzak ve güvende
Yaslan Yaslan
O ölümsüz kollara yaslan.
Çocuklar!
Dikkat et!
- Niçin saklanmamız gerekiyor, John?
- Çocuklar!
- Annem nerede?
- Moundsville'e gitti.
- Babamı görmeye mi?
- Evet, sanırım öyle.
Şimdi beni iyi dinle, Pearl. Sen
ve ben, bu gece kaçıyoruz.
- Neden?
- Çocuklar!
Burada kalırsak başımıza
korkunç şeyler gelecek.
- Powell baba bizi koruyamaz mı?
- Hayır.
Sorun da o zaten. Hayır.
- Nereye gideceğiz, John?
- Bir yere. Henüz bilmiyorum.
- Karnım acıktı, John.
- Bir şeyler çalarız.
Yemeklerimiz aksar.
Fısıldaşmanızı duydum çocuklar.
Orada olduğunuzu biliyorum.
Çok kötü kızmaya başladığımı
hissediyorum.
Sabrım taşıyor,çocuklar.
Şimdi gelip bulacağım sizi.
Bay Powell!
- Vay, vay! Bayan Spoon!
- Çocuklar nerede?
Aşağıda mahzende oyun oynuyorlar.
Onları çağırmama aldırış etmiyorlar.
Sabrımın sonuna geldim artık,
Bayan Spoon.
Çabuk buraya gelin!
Vay vay yay! Nedir bu?
Size ve çocuklara sıcak yemek
getirmiştim.
Elimizden gelen bu.
Bay Powell'ı daha fazla
kızdırmanızı istemiyorum.
Şu hâlinize bakın!
Tepeden tırnağa pislik içindesiniz!
Onları götürüp bir güzel
yıkamamı ister misiniz?
Hayır. Teşekkür ederim, sevgili Icey.
Ben onlarla ilgilenirim. Teşekkür ederim.
Üzerlerine fazla gitmeyin, Vaiz.
Zavallı, annesiz çocuklar.
Unutmayın, Bay Powell. Bizi
istediğiniz zaman çağırabilirsiniz.
- Hoşça kalın.
- Güle güle, Bayan Spoon. Tekrar teşekkürler.
Aşağıda o karanlıkta hiç
korkmadınız mı, küçük kuzular?
Ben yaptım sanacaklar.
Zavallı
Birdie amcayı suçlayacaklar.
Bir görecektin, Bess!
Suyun dibindeydi.
Saçları suyun altında, çayırdaki...
...çimenler misali yumuşak ve...
...tembelce dalgalanıyordu.
Boğazındaki kesikse ikinci bir...
...ağız gibi görünüyordu.
Gidebileceğim tek ölümlü
sensin, Bess.
Polise gidersem,
suçu benim üstüme yıkarlar.
Tanrı'm, zavallı
Birdie amcayı koru.
- Karnım aç.
- Tamam.
Kızarmış tavuk, yerelması, mısır
ekmeğime elma kompostosu var.
- Yemeğimi yiyebilir miyim, lütfen?
- Elbette.
- Süt de içebilir miyim?
- Tabii.
Ama önce biraz konuşmamız
gerek. Sırlarınız hakkında.
- Olmaz!
- Niçin olmaz? Lütfen söyler misin?
- Çünkü John söylemememi istedi.
- John'un istediklerine aldırma!
John her işe burnunu sokuyor.
Şimdi ağlayıp sızlanmayı kes.
Bak buraya!
Bu ne, biliyor musun?
Sevimli bir şey görmek
ister misin? İyi bak!
Buna ne diyeceksin?
Bunu her işe burnunu sokanlar
üzerinde kullanırım.
John da her işe
burnunu sokan biri olabilir.
Hayır, hayır! Olmaz, küçük kuzu!
Bıçağıma sakın dokunma!
Bıçağıma dokunanlara kızarım.
Çok, çok kötü kızarım hem de!
Şimdi söyle bana.
Para nerede saklı?
Ama yemin ettim. John'a, kimseye
söylemeyeceğime dair söz verdim.
John'a aldırma!
Bunu hâlâ kafana sokamadım mı,
küçük, sefil, iğrenç yaratık?
Al işte! Sonunda tepemi iyice
attırdın!
Üzgünüm! Gerçekten çok üzgünüm!
Şimdi söyle bana. Para nerede saklı?
- Söyleyeceğim.
- Sanırım sana çeneni kapalı tutmanı söylemiştim.
Pearl yemin etmişken,
ona söyletmek haksızlık olur.
- Sana ben söyleyeceğim.
- Şu kadarını söyleyeyim:
John için hâlâ küçük de olsa
cennete gitmesi için fırsat var.
Pekâlâ, evlat. Para nerede?
Mahzende. Yerde bir taşın
altında gömülü.
Yalan söylüyorsan kötü olur, evlat.
Yalan söylemiyorum.
Git bak.
Pekâlâ.
- Gelin bakalım.
- Ne?
Düşün önüme. İkiniz de.
Aşağı iniyoruz.
Sizi burada bırakacağımı
düşünmüyordun herhâlde, evlat?
- Bana inanmıyor musun?
- Tabii inanıyorum, evlat. Tabii.
Nerede?
Unutma, oyun oynamak yok.
Yalancılara tahammülüm yoktur.
Şurada.
Hayır, durun bakalım.
Nerede, evlat? Söyle, nerede?
Şu taşın altında.
- Burası beton.
- John günaha girdi.
Yalan söyledi.
Tanrı şu anda
benimle konuşuyor.
"Bir yalancı, benim gözümde...
...iğrenç bir yaratıktır," diyor.
Konuş, evlat. Para nerede saklı?
Konuş!
Konuş yoksa boğazını keser,
kasabın çengelinde asılmış...
...domuzlar gibi kanının süzülmesini
seyrederim.
Pearl! Çeneni tut.
Pearl, yemin etmiştin!
Onu kurtarabilirsin, küçük kuş!
Bebeğimde!
Bebeğimin içinde!
Tabii ya!
İnsanın aklına
gelecek en son yer!
Birdie Steptoe amca!
Aç şu kapıyı, iblisin soyu!
Birdie Amca!
Bizi sakla, Birdie Amca!
Elinde bıçakla buraya geliyor!
Biziz, John Harper ve Pearl.
Bana "Gelebilirsin," demiştin.
Birdie Amca! Lütfen!
Lütfen uyan!
Kutsal kitap üzerine yemin
ederim ki ben yapmadım.
Yapmadım!
Nehirden kaçabiliriz!
Sandal, söğüt ağacının altında
olacaktı.
Çocuklar!
Bir zamanlar
Sevimli bir sinek yaşarmış
Bu sineğin çok güzel bir
Karısı varmış
Ama bir gün
Karısı uçup gitmiş
İki güzel çocuğu kalakalmış
Ama bir gece
O güzel çocuklar da
Gökyüzüne doğru
Uçup gitmişler.
Ay'a doğru gitmişler.
"Sevgili Walt ve Icey. Eminim
aniden ortadan kaybolduğumuzu...
...görünce endişelenmişsinizdir.
Çocukları alıp kız kardeşim...
... Elsie'nin çiftliğine götürdüm.
Yaşanan bunca sıkıntı ve tasanın...
...ardından mekân değişikliğinin
onlara iyi geleceğini düşündüm."
Hiç olmazsa çocuklar
bol bol ev yemeği yiyecek.
Sevgili dostunuz, Harry Powell."
Şimdi için rahat etti mi, Walt?
Tabii ama hiçbir şey söylemeden...
...çekip gittiklerinde sen de
endişelenmiştin.
Biliyor musun, üçünü de çingeneler
kaçırdı sanmıştım.
Sen ve şu çingenelerin!
Çingeneler gideli bir hafta oluyor.
Evet ama gitmeden bir çiftçiyi
bıçaklayıp atını çaldılar.
Ne at bulundu ne de çingeneler.
Böyle zamanda yolculuk eden
küçük çocuklar.
Haydi gidin, çocuklar!
Herhâlde açsınızdır. Ama size birer
patatesten fazla bir şey veremem.
- Aileniz nerede?
- Kimsemiz yok bizim.
Gidin buradan, hemen gidin!
"Şeftali toplamak için eleman
aranıyor. Ücret haftalık."
Nankör bir çocuk, Tanrı'nın
gözünde iğrenç bir yaratıktır.
Dünya hızla lanetleniyor çünkü
küçük, saygısız çocuklar...
...her yerde karşımıza çıkıyor.
Bunlardan çorba yapıyorlarmış...
...ama içlerini nasıl açacağımı
bilmiyorum.
Geceyi karada geçireceğiz.
Sus küçüğüm, sus.
Sus küçüğüm benim, sus.
Sabahın ışıkları birazdan
Yastığını aydınlatacak.
Kuşlar pencerene konup
Cıvıldayacak.
Sus küçüğüm, sus.
Eve mi giriyoruz, John?
Dinlen sevgili yavrum, dinlen.
Göğsüme uzanıp da dinlen.
Cesur yürekli bir çocuksun sen.
Melekler koruyacak
Her zaman seni
Dinlen sevgili yavrum, dinlen.
Dinlen sevgili yavrum, dinlen.
Yaslan, yaslan
Bütün tehlikelerden
Uzak ve güvende
Yaslan, yaslan,
O ölümsüz kollara yaslan
Ne yüce bir dostluk
Ne büyük bir huzur benim oldu
O ölümsüz kollara yaslandığımda
Bu adam uyumaz mı hiç?
Ne büyük bir kutsanma
Ne kutsal bir zevk
Pearl! Uyan! Çabuk, Pearl!
Yaslan, yaslan,
O ölümsüz kollara yaslan
Siz, iki ufaklık!
Hemen buraya gelin!
Evime gidiyoruz!
Sözümü dinleyin!
Yoksa beni kızdırırsınız!
- Pearl'ün canını yakmayın!
- Canını yakmak mı?
Onu yıkayacağım ben!
- Ruby! Clary! Mary!
- Evet, Bayan Cooper!
Sepetlerinizi getirin!
İyi toplamışsın, Clary!
Mary, büyük olanları üste koy.
Ruby, bunlardan çoğu pazarda
satılmak için uygun değil.
Neyse. Sepetlerinizi yere bırakın.
Ruby, hemen eve koş...
ve küveti getirip tulumbanın
önüne koy.
Clary, hayır, Mary,
git ve bir kalıp sabun getir.
- Peki, Bayan Cooper!
- Bir de fırça getir!
Haydi içeri gelin, çocuklar!.
Tanrı'm! Şunlara
bir çeki düzen verelim.
Nerelisiniz siz?
Aileniz nerede?
Haydi, konuşsanıza!
Ulu Tanrı'm! Şimdi
doyurulacak iki kişi daha var.
İyi günler, Bayan Cooper.
Sütüm ne oldu benim?
O fiyata süt dünyada olmaz!
En iyisi kaymak ya da yağ yapmak.
Perakende satarım.
Çocuklara muhallebi yaparım.
Gerisini de domuzlarıma veriyorum.
- Kendi kendine konuşuyor.
- Hep yapar.
- Anneniz çok komik.
- O bizim annemiz değil.
- Yalnızca onun evinde oturuyoruz.
- Aileniz nerede?
- Bir yerlerde.
- Benim babam Detroit'te.
Günaydın, Bayan Cooper. Bil bakalım ne oldu?
Sana şans bileziği almak için para biriktiriyorum.
Öyle zımbırtılara boş ver. Pazar
günü bizi ziyarete gelmeyi unutma.
- Sonra birlikte kiliseye gideriz.
- Pazar günü görüşürüz, tatlım.
Sepetlerinizi alın, çocuklar.
Kadınlar aptaldır
Hem de hepsi.
Şuraya bakın!
Ağzı laf yapan biri
ve dolunay karşısında aklı başından...
...gidiyor. Sanki tatsız sonuçlarına
katlanacak olan ben değilmişim gibi.
İşte bana borcunuz.
Bir, iki, üç, dört, beş.
Diğer sepet nerede?
Ruby nerede?
- Gitti.
- John, git Ruby'yi bul.
Koca Ruby,
benim sorun çıkaran kızım.
Kırmadan yumurta taşımayı beceremez
ama küçüklere çok iyi annelik yapar.
Buna ne diyeceksiniz?
Bu geceye ne dersin, Ruby?
- Ne fark eder ki?
- Yaşlı kadın ortalıkta.
Perşembe nasıl?
İhtiyar, perşembeleri biçki dikiş
kurslarına gittiğini sanıyor.
Bayan Cooper seni çağırıyor.
Bana bebeğini gösterir misin,
küçükhanım?
Demek karnını doyuracağınız
iki kişi daha oldu.
- Evet. Öncekilerden daha da inatçı bunlar.
- Kendi oğlunuz nasıl, Bayan Cooper?
Ralph'tan, geçen Noel'den beri
bir haber alamadım. Ama önemi yok.
Yeni mahsul topladım.
Ben, dallarına pek çok kuş konan
sağlam bir ağacım.
Bu dünyada bir işe yarıyorum ve
bunun farkındayım.
Yaşlı firavun,...
Mısır ülkesinin kralıymış.
Bir kızı varmış.
Bir gün kız nehir kıyısında
yürürken söğütlerin altında,...
...sığlık bir yerde çarparak,...
...sürtünerek ilerleyen bir şey görmüş.
- Bunun ne olduğunu biliyor musunuz, çocuklar?
- Hayır.
Kıyıya vurmuş bir sandalmış.
Peki içinde kim varmış,...
...onu biliyor musunuz?
- Pearl ve John!
Bu sefer değil! İçinde
yalnızca bir çocuk varmış.
Küçük bir oğlan çocuğu.
- Peki kimmiş bu çocuk, biliyor musunuz, çocuklar?
- Hayır.
Musa'ymış. Bir halkın kralı...
...olacak olan Musa, çocuklar.
Şimdi gidin yatın bakalım.
John, bana bir elma getir.
Kendine de bir tane al.
John, annenizle babanız nerede?
- Öldüler.
- Öldüler mi?
Nerelisiniz siz?
Nehrin yukarısından.
Herhâlde Parkersburg'den buraya
onca yolu kürek çekerek gelmediniz.
Bana o hikâyeyi tekrar anlatın.
Hikâyeyi mi? Hangi hikâyeyi?
Krallar hakkında olanı.
Hani şu kraliçenin onları sığlıktaki
kayıkta bulmasını.
Krallar mı? Yalnızca bir tane
vardı, tatlım.
Ben iki dediniz sandım
Vay canına! Belki de ikiydi.
Evet, düşünüyorum da
gerçekten ikiydi.
Perşembe oldu mu? Ruby geliyor.
Ben gidiyorum.
Sen Ruby'sin, değil mi çocuğum?
- Şunu alabilir miyim?
- Tabii.
- Seninle konuşmak isterim, tatlım.
- Bana dondurma alır mısın?
- Elbette.
- Dikkat et, Vaiz!
- Selam, Vaiz!
- Pis ağızlarınızı kapayın!
- Sence sevimli miyim?
- Gezip gördüğüm yerlerde...
...karşıma çıkan
en sevimli kızsın.
Bunu sana daha önce kimse
söylemedi mi, Ruby?
Hiç kimse.
Oturduğun yere iki yeni çocuk
geldi, değil mi?
Evet.
- Adları ne?
- Pearl ve John!
- Peki bir oyuncak bebek de var mı?
- Var ama oynamama izin vermiyorlar.
Hayatın boyunca hiç bu kadar
güzel gözler görmüş muydun?
- Sakın elinden kaçırma, tatlım.
- O size hiç benzemiyor.
Bir dahaki sefere ondan dondurma
almasını bile istemeyeceğim.
Ne kadar da kederli.
Ruby, bunu alacak paran yoktu.
- Beni kırbaçlayacaksınız.
- Böyle bir şeyi ne zaman yaptım?
- Mağazadaki adam verdi.
- Mağazadaki mi?
Bayan Cooper, biçki dikiş
kurslarına hiç gitmedim ben.
Peki ne yapıyordun, Ruby?
Erkeklerle geziyordum.
Çocuğum!
Sen bildiğin tek ama aptalca
yoldan sevgiyi arıyordun, Ruby.
Hepimizin sevgi ihtiyacı vardır.
Ben oğlumun sevgisini kaybettim...
...ama sonra o sevgiyi sizlerde
buldum.
Büyüdüğünde iyi ve güçlü bir
kadın olacaksın.
Öyle olmanı sağlayacağım.
O beyefendi diğerlerine benzemiyordu.
Bana bir kitap ve dondurma verdi.
- Kimdi o adam?
- Benden bir şey istemedi.
- Onunla neler konuştunuz?
- Pearl ve John'u.
John ve Pearl'ü mü?
Babaları mıymış?
Bilmiyorum.
Acaba eve niye gelmedi?
- Bayan Cooper! Bayan Cooper!
- Ne var?
O adam! O adam!
Günaydın, bayanlar.
- Nasılsınız?
- Siz Bayan Cooper olmalısınız.
Konu, John ve Pearl mü?
Zavallı küçük kuzular!
Onları bu dünyada bir daha
hiç göremeyeceğimi sanıyordum.
Sevgili bayan, o zavallı
yavruları ararken alnımdaki...
...dikenli tacın, canımı
nasıl acıttığını bir bilseydiniz.
Ruby, git çocukları getir.
Bayan, bakıyorum ellerime
gözünüz ilişti.
Size sağ elle sol elin, yani...
...iyiyle kötünün öyküsünü anlatmamı
ister misiniz?
Kabil'in, kardeşine ölümcül...
...darbeyi indiren, sol eliydi.
- O çocuklar sizin mi?
- Kendi kanımdan ve canımdan.
- Peki karınız nerede?
Bir bateristle kaçtı.
Bir dua toplantısı sırasında.
- Nerede?
- Nehrin aşağısında bir yerlerde.
Belki Parkersburg'da. Ya da
Cincinnati'de. Ohio Nehri üzerindeki...
...***'lardan birinde.
Çocukları da yanında mı götürmüştü?
Zavallı çocukların, o kadının...
...sürüklediği günah yuvalarında...
...nelere tanık olduklarını
ancak Tanrı bilir.
Ne komik değil mi? 3 metrelik bir sandalda
akıntıya karşı kürek çekerek onca yolu gelmişler.
- İyiler mi, Bayan Cooper?
- Şimdi çok daha iyi durumdalar.
Tanrı'ya şükürler olsun! Siz çok
iyi bir kadınsınız, Bayan Cooper!
Onları yanınızda bir kadın
olmadan nasıl yetiştireceksiniz?
Tanrı yardım edecektir.
Tanrı merhametlidir.
Ne güzel bir gün bugün!
İşte küçük John da burada.
- Bir sorun mu var, John?
- Yanıma gel, oğlum!
- Bir sorun mu var,
- Dediğimi duymadın mı, oğlum?
John, baban gel deyince sözünü
dinlemelisin.
O benim babam değil.
Doğru. Aynı zamanda
din adamı falan da değil.
Hemen atınıza doğru yürüyün,
bayım.
Yürüyün gidin, bayım,
Şaka yapmıyorum.
Pekâlâ. Ama bu, Harry Powell'ı
son görüşünüz olmayacak.
Tanrı, Yehova intikam alırken
elime yön verecektir.
Sizi iblisler.
Sizi Babil sürtükleri!
Hava kararınca
tekrar geleceğim.
Yaslan, yaslan
Bütün tehlikelerden
Uzak ve güvende
Yaslan, yaslan,
O ölümsüz kollara yaslan
Ne yüce bir dostluk
Ne büyük bir huzur benim oldu
O ölümsüz kollara yaslandığımda
Ne büyük bir kutsanma
Ne kutsal bir zevk
O ölümsüz kollara yaslan
- İsa'ya yaslan
- Yaslan
Bütün tehlikelerden
Uzak ve güvende
- İsa'ya yaslan
- Yaslan
O ölümsüz kollara yaslan
Ayıp sana, Ruby! O kuduz herif
için evin içinde dört dönüyorsun.
Merhametli Tanrı'm!
Ruby, çocukları yataklarından
kaldırıp buraya getir.
Kadınlar amma da aptal
yaratıklar!
Küçük yaratıklar için
ne zor bir hayat.
Sinsi, hesapçı, inatçı bir
kral varmış, adı Herod'muş.
Küçük İsa'nın büyüdüğünü haber
alınca burası ikimize yetecek kadar..
...büyük değil demiş. Sorunu,...
...daha küçükken ortadan kaldırmaya
karar vermiş.
Ama bebeklerden hangisinin
Kral İsa olduğundan emin değilmiş.
Kral Herod o kadar zalimmiş ki...
...bütün bebekleri öldürürse küçük
İsa'dan da kurtulacağını düşünmüş.
Peki küçük İsa'nın anne ve
babası bu planı haber alınca...
...ne yapmışlar dersiniz?
- Onu süpürge dolabına saklamışlar.
- Verandanın altına saklamışlar
- Hayır. Kaçmışlar.
Bildin, John!
Aynen öyle yapmışlar.
Küçük Kral İsa, annesi ve
babası bir katıra binmiş...
...ve Mısır ülkesine gitmişler.
Evet. Kraliçe de onları
böyle bulmuş, değil mi?
Hayır, aslında bambaşka
bir hikâye anlatıyordum.
O, küçük Musa'yla ilgili olandı.
Ama o zamanlar tıpkı bir...
...salgın gibi bütün küçük çocuklara
aynı şey yapılırdı. Zor zamanlardı.
Gittiğimi sanmıştınız değil mi?
Kaçın! Merdivenlere saklanın!
Çabuk olun!
Ruby, git!
- Ne istiyorsun?
- Çocukları istiyorum.
- Onları ne için istiyorsun?
- Bu seni hiç ilgilendirmez, bayan.
Üçe kadar sayıyorum. Buradan
hemen gitmezsen ateş edeceğim!
Bayan Booher. Rachel Cooper.
Eyalet polisini bizim oraya yollayın.
Ahırımda bir haydut kıstırdım.
- Ben gidip Pearl'e bakayım.
- Ben de kahve yapayım.
Bir şeyi yok.
John, biliyor musun? Çocukluğunda,
Tanrı'nın bir daha hiç...
...bahşetmeyeceği kadar güçlü
oluyorsun. Çocuklar,...
...Tanrı'nın en güçlü kullarıdır.
Her şeye katlanırlar.
- Bizi neden daha önce çağırmadınız?
- Kirli ayakkabılarınızla...
...içeriyi kirletmenizi istemedim,
- Bu o mu, bayan?
Evet. Ateş ettiğiniz yere
dikkat edin. Etrafta çocuklar var.
Harry Powell, Willa Harper
cinayetinden tutuklusun.
At o bıçağı elinden, Powell.
Yapmayın!
- Alın! Alın işte!
- John! John!
Geri al, baba. Geri al!
İstemiyorum, baba. Çok fazla. Al!
İşte!
Linç edelim!
- Canavar!!
- Yirmi beş kadın!
Hepsini o öldürmüş!
- Marshall ilçesindekiler.
- Canavar!
Tutukluyu teşhis edebilecek misin?
Lütfen, ufaklık, şu tarafa bak...
...ve anneni öldüren adam
bu mu, söyle bize.
Pekâlâ, Bayan Cooper.
Çocuğu götürebilirsiniz.
Size ve sevdiklerinize mutlu
Noeller, Bayan Cooper.
Bakalım Noel Baba sana ne
getirecek, küçük adam?
Canavar!
- Pearl burada.
- Paltolarınızı giyin.
Yetimlerle birlikte.
- Ruby nerede?
- Gitti.
Zavallı küçük kuzular!
İşte o adam bunlara karşı
günah işledi, dostlarım!
Arka kapıdan çıkalım!
Otobüs durağına gitmiyor muyuz?
Çamura bulanmış ruhunun derinliklerinde
Tanrı'nın adını tekrarlayıp durdu.
- O canavarı en yakın direğe asalım.
- Arkasında şeytan saklanıyor.
Haydi!
Onu seviyorum. Siz onu da
diğerleri gibi sanıyorsunuz.
O kadar kızmıştınız ki
ona ateş ettiniz!
- Hey, Bart!
- Evet?
- Bu kuşu sana ayırıyoruz.
- Bu seferki bir zevk olacak.
Bana bir şey yollamadıklarına seviniyorum.
Ne zaman yollasalar, benim istediğim gibi...
...bir şey değil ne kadar şık ve gösterişli
şeyler seçtiklerini göstermek için yapıyorlar.
Noel hediyelerini şimdi
verebilir miyiz?
Sakın bana da hediye aldığını
söyleme.
Haydi bakalım.
Tencere tutacağı.
Geçen yılkinden çok daha
düzgün, Ruby.
Bir tencere tutacağı daha.
Ne kadar düşüncelisin.
Sürekli ellerimi yakıyordum.
Bu, eğreti dikilmiş gibi de
durmuyor.
Kenarlarına bir de zincir çekmişsin.
Çok güzel, Clary.
Bir tencere tutacağı daha?
Bunu siz ikiniz mi yaptınız?
Sen de biraz yardım ettin bize.
Bir insanın alabileceği
en değerli hediye.
Sizin hediyelerinizse dolabın
alt gözünde, porselenlerin altında.
Ruby, bu senin.
Tanrı'm,
bu küçük çocukları koru.
Böyle bir günün Noel günü olarak
adlandırılması ve sonra ortada...
...hiçbir sorun yokmuş gibi davranılması
çok ayıp. Bu küçük çocukların, kaderlerini...
...olduğu gibi kabullendiklerini
gördükçe mahçup oluyorum.
Tanrı'm,
bu küçük çocukları koru.
Rüzgâr esiyor,
yağmur hâlâ soğuk.
Ama onlar yine de katlanıyorlar.
Bu çok güzel,
yüksek sesli çalışan bir saat.
Evde, sorduğum zaman saati
doğru olarak söyleyecek birinin.
...bulunması güzel.
- Bu, sahip olduğum en güzel saat.
Bir erkek eski,
bozuk saatlerle dolaşamaz.
Dayanıyor ve katlanıyorlar.