Tip:
Highlight text to annotate it
X
- ENCODE + SYNC -
***** CaLLiOPE_MoNTEDiaZ *****
***** CaLLiOPE_MoNTEDiaZ *****
- Bu güzel ve hemen hemen
sakin bir 22 Ekim gününde...
... Schenectady'de, saatlerimiz
7:45'i gösteriyor.
Ve sonbaharın ilk günündeyiz.
Bu günün şerefine, şiir ve edebiyatta
güz mevsimini konuşmak üzere....
...Union üniversitesi
profesörlerinden....
...Elke Putzkammer yanımızda.
- Günaydın, profesör.
- Merhaba, Alex.
Hemen konuya girelim.
Neden birçok insan...
...sonbahar mevsimi hakkında yazıyor?
Sanırım, genelde sonun başlangıcı
olarak görüldüğü için.
Eğer hayat bir yıl olarak düşünülürse,
o halde sonbaharın başlangıcı Ekim...
...güllerin solduğu ve yaşayan şeylerin
öldüğü zamana denk geliyor.
Ekim bir melankoli ayı
ve belki de onu güzel yapan da bu.
Bize okumak isteyebileceğiniz
bir şeyler var mı peki?
Seve seve.
Kimin ki şu anda evi yok,
asla da olmayacak.
Kim ki yalnız, yalnız kalacak.
Okuyacak, oturacak, akşam çökünce
uzun mektuplar yazacak.
Ve volta atacak yollarda,
yorulmak bilmeden.
Ve etrafında yaprak döken
ağaçlar olacak.
Tanrı aşkına, bu biraz sertti değil mi?
Belki de. Ama gerçek.
Anne, bitti.
Tamam.
- Günaydın
- Günaydın.
- Seni uyandırmamaya çalıştım.
- Teşekkür ederim.
Uyandırmadın. Ben sadece...
İşte, kalkamadım.
- Caden, şunu açar mısın?
- Arayan Maria, açmak istemiyorum.
- Caden... Bu garip.
- Hey, benim. Nasılsın?
Anne, kakamda bir gariplik mi var?
Hayır, tatlım, sadece yeşil.
Muhtemelen yeşil bir şey yemişsin.
Yemedim. Neyim var benim?
Buna bakmam lazım, Olive.
İyi olacaksın, tamam mı?
- Ama, Anne...
- Tamam, hemen döneceğim, Olive.
Yok bir şey. Olive'in
poposunu siliyordum. Sen?
- Kashmir'deki depremde...
- Şaka yapıyorsun. Lanet olsun.
...tahminen 73.000 kişi öldü...
- Kendimi iyi hissetmiyorum.
Tanrı aşkına.
- Washington D.C'de yürüyüş, bugün,
15 Eylül.
- Harold Pinter vefat etmiş.
- Yaşlıydı değil mi?
- Hayır, bekle. O Nobel ödülünü kazandı.
- Anne.
- Ne var, tatlım?
- Kakama bakman gerekmiyor mu?
- Terslik olmadığına emin misin?
- Bir şeyin yok, Olive. Sadece sifonu çek.
Ya canlıysa? Ya onu öldürürsem?
- Aynı bitkiler gibi yeşil.
- Canlı değil, tatlım.
Albanyfest'te The Dumb Waiter'ı
sahnelemiştim hatırlıyor musun?
Yulaf ezmeni ye, tatlım.
- Ben fıstık ezmesi ve reçel istiyorum.
- Yulaf ezmesi demiştin.
- Burası bir restoran değil.
- Yulaf ezmesi istemiyorum.
- Tamam. İyi.
- Anne, özür dilerim.
Türkiye'de kuş gribine rastlanmış.
Ülke olan Türkiye, hindi değil.
- Okula kadar televizyon izleyebilir miyim?
- Bazı tavuklarda, evet.
Yüzeyin altında, düşüncelerde
görünmeden...
...büyüyen bir virüs gibi
oynanan gizli bir oyun var.
Ama siz fark etmeden
etkileniyorsunuz...
- Sütün tarihi geçmiş.
- Tamam.
Tanrım.
- Bunu yesen iyi olur.
- Yiyeceğim.
Evet.
Bana bu soruyu
soracağını nereden bildim?
Cadılar bayramın kutlu olsun,
Schenectady.
Ne zamandır New York'tasınız?
Alabama Üniversitesi'nin
ilk zenci mezunu vefat etmiş.
Vivian Malone Jones.
Kalp krizi, 63 yaşındaymış.
Ha..ktir!
Tanrım! Kimse yok mu?
Adele, yardım et!
- Aman Tanrım, Caden, neler oluyor?
- Traş oluyordum ve şey birden uçuverdi.
Aman Tanrım!
Yüce İsa, kafana bak.
Ha..ktir!
Aman tanrım, çeviremiyorum.
Bekle.
- Anne, babamda kan var.
- Evet.
- İz kalacak mı?
- Muhtemelen. Kötü görünüyor.
- İz kalmamasını dilerdim.
- Tabi.
Bu adam artık sinirlerimi bozuyor.
Saat gibi, her hafta burada.
Tamamdır. Bence bu...
Bir bakalım.
- Ne?
- Büyük tuvaletinde bir
değişiklik var mı?
Normalden biraz daha sarı.
Neden ki?
Evet, bir göz doktoruna
görünmeni istiyorum.
- Nörolog mu?
- Ne? Hayır.
Bir göz doktoru.
Dedim ki, göz doktoru.
Bunu duyabiliyor musun?
Evet.
Ve bugün Salı.
Anne, bugün Salı mı?
Hayır tatlım, bugün Cuma.
Eee, tam olarak ne söyledi?
Göz bebeklerimin olması gerektiği
gibi açılıp kapanmadığını.
Genişliyor.
- Hayır.
- Evet.
- Söylediğinin bu olduğunu sanmıyorum.
- Evet.
- Dediği bu değildi.
- Kafana aldığın darbe yüzünden mi?
Bilmiyor. Belki de.
Öyle düşünmediğini söyledi,
belkiymiş. Ama bilmiyor.
- Ama belki. Kim bilir?
- Tamam, Tanrı aşkına Caden, anladım.
- Bilmiyor...
- Özür dilerim. Biraz gerginim.
- İğne oldun mu baba?
- Hayır tatlım.
- Bu çok kötü bir şeyin başlangıcı.
- Ben iğne olmak zorunda mıyım?
- Elbette hayır.
- Ona yeşil kaka yaptığımı söyledin mi?
- Lanet bir zamanlama.
- Muslukçuyu ara. Hey.
Kusura bakma. Provam var. Kahretsin.
- Hadi ama.
- Pardon, pardon. Herkesten özür diliyorum.
Daha kaç yıl iğne olmak
zorundayım?
- Çok da uzun bir süre değil, tatlım.
- Bir milyon yıl?
- Dr. Woodman'ın söylediklerini hatırla.
- Baba, muslukçu nedir?
- O bir adam...
- Ya da kadın baba...
Doğru. Lavabo ve tuvaletleri tamir
eden adam ya da kadın ve...
- Boru ne demek biliyor musun?
- Hayır.
- Merhaba, Jim. Kaza geçirdim.
- Duman çıkan şey gibi mi?
Daha farklı bir boru tipi, tatlım.
Anlaştık, hoşça kal.
Evlerde borular vardır,
şeyden yapılmış...
Boru gibidirler
ve duvarların arkasındalar...
...ve yerin altındalar ve her yerdeler.
- Ve...
- Sorun nedir bebeğim?
- Her yerdeler mi?
- Sorun yok, tatlım.
Onlar sadece lavabo
ve tuvaletlere su taşırlar.
- Aynı vücudundaki gibi. Senin de damarların var.
- Kılcal damarlar.
Kanla dolu kılcal damarlar.
Benim kanım var mı? Ben kan
istemiyorum. Kan istemiyorum.
- Ne yapıyorsun?
- Muslukçuluğu anlatmaya çalışıyorum.
- Pekala, kes.
- Bunu şimdi yapamam.
- Merak etme, senin kanın yok.
- O'na kanının olmadığını söyleme.
- Caden, kes şunu.
- Ben kan istemiyorum.
Beni bu kadar çabuk
kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
- Kafama aldığım darbeden dolayı mı?
- Hayır.
Olabilir de, ama sanırım senin
bir nörologa görünmen gerek.
- Nörolog mu?
- Bir beyin uzmanına.
Nörolog'un ne demek
olduğunu biliyorum.
- Sorma şeklinden düşündüm ki...
- Senin "ürolog" dediğini zannettim.
- Neden bir nörologa gitmem gerekli?
- Sadece bir göz atması için.
Sonuçta gözler de beynin birer parçası.
Hayır bu doğru değil, değil mi?
- Doğru olmasa neden söyleyeyim ki?
- Bana doğruymuş gibi gelmedi.
Manevi açıdan mı yoksa
mantıken mi?
Bilmiyorum, mantıken sanırım.
İlginç.
Şimdi, maç başladığı zaman koçum,
64 metrelik bir koşu istiyorum.
Ve tam kalenin önündeki
alana gelmeni.
Ve vurduğun zaman, alçak ve sert vur
çünkü bu önemli koçum.
İzleyen bir çok önemli insan olacak.
Ve bilmen gereken ilk şey... Ben?
Ben, nerdeyim ben?
- Ben, nasıl?
- Willy, yukarı geliyor musun?
Willy?
Willy, cevap ver.
Willy! Hayır!
- Tanrı aşkına, hadi ama.
- Saçmalık.
Claire, sen iyi misin?
Burada neler oluyor?
Oyunda böyle problemlerin
yaşanması için zamanımız yok.
- Biliyorum, Caden. Özür dilerim. Halledeceğiz.
- Aman Tanrım.
- Sen iyi misin?
- Evet, sanırım peruk hayatımı kurtardı.
- Peki.
- Sorun yok, gerçekten.
Bu iyiydi, Tom.
- Öyle mi?
- Evet.
Farklı bir şeyler deniyordum.
Kazayı değişik bir şekilde yaptım.
- Kararsız bir şekilde.
- Evet, onu gördüm ve beğendim.
Şunu aklında tutmaya çalış; Willy
Loman'ı canlandıran genç bir insan...
...yaşamının son deminde, çaresizlik
içinde olduğunu düşünerek rol yapar.
Fakat trajedi şudur; biliyoruz ki
senin, yani genç aktörün yaşamı...
...bu virane yerde son bulacak.
Tamam.
Bu harika.
- Haydi yeniden deneyelim. Ne kadar, David?
- Sanırım 15.
Başka bir şey?
Şimdi ne oldu?
- Selam.
- Selam.
- Bu sinyal gerçekten zor bulunuyor.
- Garip ama buradaki sinyal gerçekten iyi.
- Bak işte bu garip.
- Biliyorum. Cep telefonları, tuhaflar.
- Birazdan görüşürüz.
- Tamam.
Evet, Dr. Heshborg dedi ki
Dr. Scoriano'yu görmem gerekiyormuş.
Göz bebeklerim çalışmıyor.
Sanırım dışkımda kan var.
Ofisindeki taburede mi?
- Ben Olive'e hamileyken.
- Nasıl bir şeydi?
Bilmiyorum. Umut dolu ya da başka bir
şey. Sanki bir şeyler değişecekmiş gibi.
- Evet bir şeyler değişti, değişmedi mi?
- Evet.
- Evet, tabii ki.
- Yani, heyecanlı anlar.
Demek istediğim,
belki de ümit ettiğim kadar değil.
Özür dilerim.
Bunu söylemek, korkunç bir şey.
Burada korkunç şeyler söylemek diye
bir şey olmaz, sadece doğru yada yanlış.
- Berbat bir şey söyleyebilir miyim?
- Evet, lütfen.
Caden'in ölümünün hayalini kurmuştum.
Yeniden başlayabilmek,
suçluluk hissetmeden.
Biliyorum bu... Bu kötü.
- Caden, bu sana kendini kötü
hissettirdi mi?
- Evet.
Tamam, güzel.
İçerisi resmen bir kâbus.
Üzgünüm.
"Denemeler"i okuyordum.
- Öyle mi?
- Evet.
- Beğendin mi?
- Çok sevdim.
Bu kitabı bilmediğim için aptalım.
- Görünüşe göre ünlü bir kitap.
- Evet.
Salak falan değilsin.
Sonra sen diyorsun ki:
"Aslında Hazel, sen çok akıllısın ve
ben senin gözlerine tapıyorum. "
- Aslında Hazel, sen çok akıllısın.
- Öyle miyim?
- Ve gözlerine tapıyorum.
- Gerçekten mi? Çok tatlısın.
Sonra ben ne söylüyorum?
- Sonra ne söyleyeceğini bilemem.
- Neden?
Çünkü müstehcen bir şey.
Bir dakikalığına çıkabilir misiniz?
Devam et. Daha önce de erkek gördüm.
- Lavabona işeyebilir miyim?
- Evet, tabi. Sanırım.
Tüm biletleri sattık.
Harika.
Mükemmel.
Teşekkürler.
- Provan nasıldı?
- Berbat.
560 repliğimiz var.
- Neden bu kadar karmaşık hale getiriyorum anlamıyorum.
- Çünkü senin işin bu.
Evet.
Biz bunları aştık.
Bu gerçekten güzel.
Caden, Özür dilerim, ben...
Bu akşam gelemeyeceğim.
Özür dilerim.
Yarın gönderilmesi gereken iki siparişi
hazırlamam gerek.
- Bu berbat bir şey biliyorum...
- Bu gece açılış gecesi.
Biliyorum. Keşke gelebilseydim.
Gelebilseydim gelirdim.
- Hazırlanmam gerek.
- Yarın...
Hazırlanmam gerek.
Ne giyeceğimi bilmiyorum.
Ne giyeceğimi bulmam gerek.
Selam.
- Of... Of..
- Willy?
Herşey yolunda, geri döndüm.
Bu akşam kendimden nefret ettim.
- Ayrıca, ben çok... Pardon.
- Selam, Tom.
Ben çok şişman ve büyüğüm.
Hayır, gayet iyi görünüyorsun.
Harikaydın. Çok memnun kaldım.
- Sen iyi misin?
- Üzgünüm. Biraz başım ağrıyor.
Willy Loman.
Her şey için sana teşekkür etmek
istedim sadece.
Tam anlamıyla mükemmeldin.
Sensiz devam etmek berbat olacak.
- Buralarda olacağım. Kontrol edeceğim.
- Çocuk gibiyim.
Tamam. Sarhoş olacağım,
bu gidişle.
Tamam. Claire. Tatlım.
- İyi. İyi iş.
- Merak etme, daha iyi olacağım.
- İyi iş.
- Merak etme, daha iyi olacağım.
Selam. Daha hızlı davransam
daha iyi olacak galiba.
- Selam, oturmak ister misin?
- Evet, tabi.
- Karın nerede?
- Çalışması gerekiyordu.
İki hafta içinde Berlin'de şovu var.
Bir aylığına oraya gideceğiz.
- Neden senden bu kadar hoşlanıyorum?
- Hiçbir fikrim yok.
Benim de.
Hiç kafan iyi oldu mu, dostum?
Bilirsin, bazen.
Şimdi ister misin?
Benimle, arabamda?
Uyuşturucu kullandığımda...
...biraz şey oluyorum.
"Şey" ne anlama geliyor?
Bilirsin...
...rahatsız.
- "Rahatsız" ne demek oluyor peki?
- Bilirsin.
Rahatsız. Azgın.
Ve ben ateş sen de barut.
Tehlikeli olabilir.
- Evet, olabilir.
- Kesinlikle eğlenceli değilsin.
Eleştirmenler ne zaman
burada olacak?
Bilmiyorum.
En iyi arkadaşları parmakla iki
bebeği gösteriyor...
...ve biri bu kadar, biri şu kadar.
- Ve iki kedi yavrusu
- Selam.
- Selam, Caden. Nasıl geçti?
- Selam.
- Selam.
Geç oldu.
Maria buraya bana arkadaş olmaya
geldi çünkü...
Ve zaman akıp gitti.
Ben her şeyi hallettim.
Ama özür dilerim, oyununu kaçırdım.
Özür dilerim, ama nasıl geçti?
Süper. Mükemmeldik.
Eleştiriler harika.
Times, Willy ve Linda için, genç oyuncuların
mükemmel oynadıklarını yazıyor.
- Bu harika, Caden. Aferin.
- Harika.
Yarını iple çekiyorum.
Bu... Bu akşam.
Bu harika.
Gerçekten geç olmuş... Erken.
Erken.
Geç oldu.
Ben de görmek isterdim.
- Maria'ya bir bilet bulabilir miyiz?
- Sen kafayı bulmuşsun.
Yani, birazcık. Bilmiyorum.
Peki bundan memnun musun?
Evet, senin de görmeni dilerdim...
Ne düşündüğünü bilmek için.
Benim ne düşündüğüm önemli değil.
Kesinlikle. Bu tamamen sanatsal
memnuniyetinle alakalı, Caden.
- Tebrikler.
- Evet.
- Bu evi oldum olası sevmiştim.
- Evet, mükemmel bir yer.
Gerçek şu ki; karşılayabileceğimi
hiç düşünmemiştim.
Evi satacak olanlar çok hevesliler.
Bu ürkütücü bir karar. Yalnız başıma
bir ev alacağımı hiç düşünmemiştim.
Ama 36 yaşındayım ve ne bekliyorum
diye sordum kendime.
- Ev almak daima ürkütücüdür.
- Evet, bir de bu yangın ile özellikle.
Şey, ev gayet geniş aslında,
160 metrekare...
...ve kısmen bitmiş bodrum dahil değil.
Bilemiyorum.
- Sanırım gitsem iyi olacak.
- Yalnız biri için mükemmel ölçülerde bir yer.
Beğendim, gerçekten. Sadece yangında
ölür müyüm diye endişeliyim.
Birinin nasıl öleceğine karar
vermesi büyük bir karardır.
Oğlumla tanışmak ister misin?
Derek.
Derek boşandığından beri bodrumda
yaşıyor, tabi sorun olmazsa...
Selam, Anne.
- Haydi gidelim, Anne.
- Sadece bir dakika istiyorum.
Ben hiç...
Affet beni, hayatım. Ben ağlayamam.
Neden olduğunu bilmiyorum
ama, ben ağlayamam.
Sanki bana, başka bir
seyahate çıkmışsın gibi geliyor.
Hep seni bekledim.
Bunu neden yaptın ki?
Aradım, araştırdım
ama anlayamıyorum.
Bugün ev için son ödemeyi yaptım.
Borçlarımızı ödedik ve özgürüz.
Özgürüz. Özgürüz.
- Aferin.
- Bravo.
- Aferin. Çok başarılıydı.
- Mükemmel olduğunu düşünüyorum.
Yaşlı insanlar neden çok genç
görünüyorlardı?
Bu bir seçimdi, baba.
Daha sonra açıklarım.
Eski bir oyunu tekrar sahnelemene
heyecanlanamıyorum, bu sadece...
Kişisel bir şey değil.
İnsanlar tiyatrodan ağlayarak çıktılar.
Harika. Bunak, varoşlardan gelme...
...yerel tiyatro abonelerinin
oyuncağı ol.
- Çok uzun sürdüğünü düşünmüyorsun, değil mi?
- Hayır.
Ama arkanda ne bırakıyorsun ki?
Sanki çözüm bulmak için sonsuza kadar
yaşayabilecekmiş gibi davranıyorsun.
Öldüğünde zamanın kalmayacak.
Dünya...
Bilmiyorum.
Belki 3 saat uyudum.
İkimiz de çok yorgunuz.
Hayır bütün gece Olive'e
sarıldım. Mükemmeldi.
Günaydın, günaydın.
- Günaydın, Caden.
- Sanırım bende kireçlenme var.
Arkadaşlar tutuştu.
Yapacağım.
Hayır, kesinlikle biliyorum.
Tamam, yaparım. Seni daha sonra ararım.
Biliyorum. Haklısın. Hoşça kal.
Eklemlerim kaskatı.
Kimle konuşuyordun?
- Maria.
- Tamam.
3 saattir konuşuyordun.
Caden, sanırım Berlin'e sadece
Olive ile gitmek istiyorum.
- Bence bu ikimiz için de iyi olacak.
- Aman Tanrım.
Günaydın, çocuklar.
Benim gelmemi neden istemiyorsun?
Sanırım ikimiz için de yalnız
kalmak iyi bir şey olacak.
Böyle bir isteğe nasıl
karşılık vermemi bekliyorsun?
- Montunun fermuarını çekmemi ister misin?
- Evet.
Yüzüne ne olmuş Baba?
Sadece sivilceler.
Sikoz* deniliyor.
Yazılışı "Psikoz"dan farklıdır,
ama kulağa aynı gelir.
Bunun ne demek olduğunu
bilmiyorum.
Elbette bilemezsin.
Peki, iki çeşit psikoz vardır.
Bunlar farklı yazılır.
P-S-İ sanki deliymişsin gibi,
annen gibi.
S-İ ise yüzümdeki
bu çirkin şeyler gibi.
- Aslında ikisine de sahip olabilirsin.
- Olabilirim, ama değilim.
Sana bir şey sorabilir miyim, Ad?
Seni bir şekilde hayal
kırıklığına mı uğrattım?
Ne yaptığımı bilmiyorum.
Sadece zamanımız ayrı geçiriyor.
Geri döndüğümde
konuşuruz, tamam mı?
Herkes hayal kırıklığına uğratıyor.
Birini ne kadar tanırsan, iş o kadar...
Bu romantizm-aşk meselesi,
sadece bir yansıtma, değil mi?
Yani, bilmiyorum.
Özür dilerim, özür dilerim.
Seni seviyorum.
Ne yaptığımı bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Geri döndüğümde konuşuruz.
Tamam mı?
Kemoterapi zorluklarıyla karşılaşma
sıranız geldiğinde...
... Flurostatin TR sizin hayatı
yaşamanızı sağlar.
Flurostatin TR'nin size uygun olup
olmadığını doktorunuza danışın.
- Ve ben Palookaville'den
çıkan ilk trendeyim.
- Mucize Fırça'nın şişelerden
çıkaramayacağı leke yoktur...
- İyi sabahlar...
- Kaldır o bacaklarını...
- Çok yalnızım.
- Evet. Başka bir şey?
- Acı çekiyorum.
- Ve?
Bence Adele haklı. Ben gerçek
olan hiçbir şey yapmıyorum...
Gerçekten kastın ne?
Korkarım öleceğim.
Neyim var benim bilmiyorum.
Hala buralardayken, önemli
bir şeyler yapmak istiyorum.
Bunu yapmak için doğru zaman olabilir.
Daha iyi olmanı sağlayabilecek bir kitabım var.
- Daha iyi?
- Kitabın adı ''İyileşmek''.
- Yazarı kim?
- Benim. Hepsini ben yazdım.
- Bunu hiç bilmiyordum.
- Evet. Peki, şüphesiz.
Sonuç olarak... Kediler, fareleri yer...
Kendi metabolizmasında...
Ben dokunulmamış bir...
Sentetik vajina sıvıları...
Dayanıklı-buruşuk...
O 45 dolar.
Beş. Beş.
Beş.
Beşlerin var. Bu iyi değil.
Dişi ipi kullanmaya devam et.
3 ay sonra görüşürüz.
Altı. Altı. Altı.
Bir periodontiste görünmeni tavsiye ediyorum.
O da muhtemelen bir diş eti
operasyonu önerecek.
- Alo?
- Selam, çok şükür sana ulaştım sonunda.
- Alo, kimsiniz?
- Benim, Caden.
Ellen?
Ben Caden. Seni ve Olive'i 12'sinde
görmek için sabırsızlanıyorum...
Hayır, kapatmam gerek. Üzgünüm,
burada bir parti var. Artık ünlüyüm.
İyi eğlenceler...
911, durumunuzu bildirin.
- Ben hastayım! Hastayım!
- Bayan?
Bay Cotard?
Bay Cotard.
Bir kas rahatsızlığı yaşadınız.
Bu ne demek oluyor?
Mantar orijinli sinaptik bozulma
gibi görünüyor.
İstemsiz hareketler
kontrolden çıkıyor.
Tükürük salgılama, ağlama gibi
fonksiyonlarınızı yitireceksiniz.
- Ciddi bir şey mi?
- Bilmiyoruz. Ama evet.
Sizi bir rehabilitasyon
programına dahil edeceğiz.
Belki kendi kendinize bunun üstesinden
gelmenin bir yolunu bulursunuz.
Birer içki almalıyız.
Eğlenceli olacak.
- Garip olurdu.
- Garipliği severim.
Senden hoşlanıyorum.
Anlıyor musun?
Neyse, kendini rahatsız hissetmeni
istemiyorum, ben...
Tamam, seni rahatsız
etmek istiyorum.
Ve biz bütün bunlarla ne yapacağız?
Bana gelmek ister misin,
Cotard?
Bu defa ''boş ver'' diyerek bu
işten kurtulamazsın.
Adele sadece seyahate çıktı.
Gittiğinden beri hiç aramadı.
Neredeyse bir yıl oldu.
Sadece bir hafta geçti.
Sana bir takvim alacağım.
Tamam.
Sadece bir içki için.
Hadi ama. Koleksiyon defterim
için parçalar.
Yapamam... Durumumdan dolayı çok
fazla içemiyorum.
Bunun içine bir şey mi koydun?
Gereken buysa, olmuş bil.
69 numaralı aşk iksiri.
- Güzelmiş.
- Beni öpmek istemeni sağlar mı?
- Sayılır.
- Bana nedenini söyle.
Çünkü çok özlem doluyum.
Bir kıza yalvar, neden yapmıyorsun?
- Lütfen Hazel.
- Dizlerinin üstüne çök.
Ne?
Bir öpücük için bana diz çöküp
yalvarmanı istiyorum.
Sadece eğlence için.
Bunu neden yapıyorum?
Eğlence için bebeğim.
Dertlerimi unutmamı
sağlayabilir misin?
Ah yavrum.
Farkına bile varmayacaksın.
- Ne?
- Bilmiyorum.
- Bu da ne?
- Bilmiyorum, özür dilerim.
Üzgünüm.
- Ne?
- Bilmiyorum, Ben sadece...
Sadece kafam çok karıştı.
Üzgünüm.
Ben...
Gerçekten hastayım.
Ve sanırım ölüyorum.
Bir çocuğum var ve evliyim.
Bunun bir şeyleri değiştirebileceğini
düşünmüştüm.
İyi zaman geçirdim ve bence
sen çok güzel birisin.
Bu, şu an söylemek için yanlış
bir şey, Caden.
Gitmelisin.
Ben Hazel. Mesaj bırakın
ya da bırakmayın. Karar sizin.
Merhaba. Senden bir süredir
haber alamıyorum...
...ve düşündüm de arayıp
merhaba desem iyi olacak.
Merhaba, Hazel.
Şimdi. Şimdi. Şimdi burada ol.
Olive benden günlüğünü
okumamanı istememi rica etti.
Yanlışlıkla yastığının altında bırakmış.
Sayın Cotard, size bu haberi iletmek
benim için büyük bir zevk.
2009 yılı MacArthur ödülüne
siz layık görüldünüz.
Umut ederiz ki, kazandığınız finansal
özgürlüğünüzü toplumunuza...
...ve dünyaya gözü kara bir şekilde
doğru, içten bir şekilde güzel...
...ve daimi faydalı bir şeyler
yaratmak için kullanırsınız.
- MacArthur ödülünü kazandım.
- Caden.
- Evet, çok para...
- O parayla ne yapacağını biliyor musun?
Tiyatroda kullanacağım.
Büyük, doğru ve güçlü bir şeyler.
Sonunda gerçek benliğimi bir
şeylere verebileceğim.
Gerçek benliğinin
ne olduğunu düşünüyorsun?
Henüz bilmiyorum.
The MacArthur'a
"Üstün Yetenek Ödülü" deniyor...
...ve ben onu hak etmek istiyorum.
Bu harika. Tanrı seninle olsun.
Sanırım gerçek benliğini keşfetmek
zorunda kalacaksın, değil mi?
Evet.
Sana sormak istiyorum; çocuklar
kaç yaşlarında yazmaya başlar?
4 yaşında bir çocuk tarafından yazılmış
mükemmel bir roman var.
- Gerçekten mi?
- Horace Azpiazu'nun yazdığı Little Winky.
- Bu çok hoş.
- Ne demezsin.
Little Winky kin dolu
bir Yahudi düşmanıdır.
Hikâye O'nun klana kabul törenini...
...*** endüstrisinin içine nasıl
çekildiğini...
...ve eski bir zenci mahkûm olan
Eric Washington...
...Jackson Jones Johnson'un ellerinde
nasıl yitip gittiğini konu alır.
- 4 yaşında bir çocuk mu yazmış?
- Jefferson.
4 yaşında bir çocuk yazmış ha?
Azpiazu 5 yaşındayken
intihar etti.
- Neden kendini öldürdü ki?
- Bilmiyorum. Sen niye ettin?
Ne?
Dedim ki, sen niye ederdin?
Bilmiyorum.
Eserimi New York'ta
sergilemek istiyorum...
...daha fazla insan izlesin istiyorum.
Bilirsin, kim olursa.
- Ne kadar erken olursa o kadar iyi.
- Bu tiyatro, merkezde konuşlanmış.
Tiyatronun kalbinin attığı yer,
yani oyunlar için mükemmel.
- Öyle mi?
- Evet. Kesinlikle. İşte burada.
- Bu ne için kullanılıyordu?
- Oyunlar için.
- Tiyatro oyunları gibi mi?
- Shakespeare.
King Lear.
The storm.
Amaç çok güzel bir tiyatro
oyunu sergilemek.
Dik duran, dürüst.
İşte sanırım tiyatro bu.
Düşüncenin başlangıcı.
Dile getirilmemiş bir gerçek.
Bir erkeğin kadın dırdırının içinde
sıkıştığı zaman hissettiği şey.
Tüm derbederliğiyle aşık olmak.
Bilirsin, oyuncular ve müdavimler
beraberce hepimizin...
...umumi bir banyoda yıkanmasını
istiyorum.
Yahudilerin dediği gibi, Mikvah.
Çünkü sonuçta hepimiz aynı sulardayız.
Bilirsin, kendi adet kanımız ile
ıslanmak gibi...
...ya da gece boşalmalarımız gibi.
İşte bu benim insanlara vermeye
çalışacağım şey.
Tamam, al bakalım.
İşte salatan.
- Bu da çorbanız.
- Teşekkürler.
- Ben teşekkür ederim.
- Afiyet olsun.
- Ne yapıyorsun?
- Tükürük salgılıyorum.
Rehabilitasyon egzersizi.
- Bana yardım edebilecek misin?
- Gişe çalışanı olarak mı?
Hayır, asistanım olarak.
Seninle çalışabileceğimden
emin değilim, Caden.
Biraz kızgınım.
Sadece bunu normalize etmek
istiyorum.
Sanırım birlikte çok eğlenirdik.
Seni özledim.
- Gerçekten rahatsız edici.
- Biliyorum.
Sevgili günlük, yeni en iyi arkadaşım
olduğun için teşekkür ederim.
Benim adım Olive Cotard
ve 4 yaşındayım.
En sevdiğim renk pembe ve
çikolata seviyorum.
Bu pembe.
Evet, bu güzel.
- Sıradaki.
- Merhaba.
İşe dürüstçe konuşmakla başlayacağız...
...ve bunun sonunda, tiyatro
kendiliğinden gelecektir.
Ben başlayacağım.
Son zamanlarda ölümü
çok düşünür oldum.
- İyi olacaksın tatlım.
- Şey, ben bunu takdir ediyorum Claire, ama...
İyi olacaksın, seni zavallı şey.
Evet, peki, bu şey kendi kendine
nasıl gerçekleşecek bilmiyorum.
Ben ölüyor olacağım.
Ve sen de.
Ve diğer herkes de.
Ve işte benim keşfetmek
istediğim şey bu.
Hepimiz ölüme doğru
hızla koşuyoruz.
Buna rağmen işte buradayız,
şimdilik...
...canlı, ama her birimiz
öleceğimizi biliyoruz.
Her birimiz içten içe ölmeyeceğimize
inanıyoruz.
Bu harika.
Bu her şey.
Bu Karamazov.
- Dur.
- Sadece soruyorum.
- Çok kötüsün.
- Çok kötüsün.
- Beni kandırmak istemiyorsun.
- Öyle mi?
Merhaba, Claire.
- Merhaba.
- Hazel.
Evet. Hayır, hayır. Biliyorum,
biliyorum. Hazel. Sen gişecisin.
- Evet, ben gişeciyim.
- Nasılsın?
Harika. Sen?
Evet, evet. Ben iyiyim. İyiyim.
Teşekkürler.
Aslında ben Caden ile buluşacaktım.
Bay Cotard'ı biliyorsun, değil mi?
Evet Bay Cotard'ı hatırlıyorum.
Tamam, bekliyorum.
- Selam.
- Merhaba, Caden.
- Merhaba, Caden.
- Merhaba, Hazel. Merhaba, Claire.
Merhaba.
- Bu Derek.
- Merhaba Derek.
- Merhaba Derek.
- Merhaba Derek.
Merhaba.
Biz sizi yalnız bırakalım.
Seni tekrar görmek güzeldi.
- Kendine iyi bak.
- Neden eğiliyorum? Tamam, hoşça kal.
- Bu çok garipti.
- Evet, sanırım.
Sakal sever misin?
Belki de bana, benden ne istediğini
söylemek istersin.
Bilirsin, yani, karakterim ile ilgili.
Peki, bunu zamanla beraber
yaratacağız.
Gerçek bir insan bulmaya çalışıyorum.
Belki daha sonra modellemek için.
Şu Hazel denen kız
ilginç olabilir belki.
- Bilirsin, şey gibi, neden?
- Gerçi...
Onun yaşında bir insan neden
hala gişede çalışır ki?
Bilmiyorum.
Belki de o kadar ilginç değildir.
Belki de aktris olmak istiyordu
ama kedine güveni yoktu.
- Tabi, bunun hakkında konuşacağız.
- Çok heyecanlıyım.
Gerçekten mi? Neden?
Çünkü bence bu çok cesurca.
Ve kendimi bir devrimin parçası
olacakmış gibi hissediyorum.
Sürekli Artaud hakkında düşünüp
duruyorum, Krapp's Last Tape...
...ve Grotowski. Tanrı aşkına.
Ben ne yaptığımı bilmiyorum.
Ama bu çok umut verici.
Bilmediğini bilmek aslında...
...bilmeye atılan ilk
ve en gerekli adım, değil mi?
Bilmiyorum.
- Seninle gurur duyuyorum.
- Teşekkürler.
- Bunu söyleme, bana değil.
- Üzgünüm.
Dün gece annem vefat etti.
Aman Tanrım. Ben çok üzgünüm.
Dışarıda ne yapıyorsun?
- Bu benim.
- Peki...
Şey, seninle tanışmak güzeldi.
Tanrım, tanışmak mı dedim?
- Özür dilerim. Çok aptalım.
- Dil sürçmesi, hepsi bu.
Evet, bu bir Freudyan dil sürçmesi*,
değil mi?
Bu nasıl Freudyan olur bir fikrim yok.
Tanışmak, bilirsin. Şey gibi, tanışmak.
Ve orada Ralph Keene ile tanıştı.
Aşık oldular, evlendiler...
...ve kısa süre içinde ilk çocukları
Claire dünyaya geldi.
Ben bir bebektim.
Claire Elizabeth Keene
yaramaz bir çocuktu.
- Üzgünüm.
- Annesinin göz bebeğiydi.
Jimnastikteki yeteneği ve kibarlığıyla
ailesini hep gururlandırdı.
Tanrım, sen çok güzelsin.
7 yaşındayken aktörlük zehri, Claire'in
damarlarında dolaşmaya başladı.
Hemen hemen bütün okul
müzikallerinde boy gösterdi.
Oklahoma'da Ado Annie'yi, Guys And
Dolls'da Adelaide'yı...
ve The Sound Of Music'te Maria'yı
canlandırdı.
Seninle yatmam gerekiyor. Mecburum.
Senden başka kimse olmayacak.
Bir bilet alabilir miyim lütfen?
- Tamam. Durun lütfen.
- 40 dolar tutuyor.
Biz gerçekten...
Biz araştırmalıyız.
Her bir bireyin öz benliğini
keşfetmeliyiz.
Yani, sanırım ikinizle de ayrı ayrı
çalışmalıyız.
Davis, seninle başlayalım.
Başlangıcını sevdim.
İyi bir oyun görmek istemiyorum...
"Davis, seninle başlayalım" mı?
Hiç tanışmamışız gibi davranmakla beni
kayırman arasında fark var.
Demek istediğim, Ariel doğdu.
Bence insanlar yattığımızı biliyorlar.
Ariel'i yatırdıktan sonra karakterinle
alakalı konuşacağız, tamam mı?
Tamam.
Sanırım bir ilerleme kaydettim.
- Bu karakterim çok güzel...
- Evet, gidip kızımı bulmalıyım.
- Senin kızın burada.
- Öz kızımdan bahsediyorum.
- Anlayamadım?
- Yani, ilk kızım, Olive.
- Gidip O'nu bulmam gerek.
- Lütfen bize bunu yapma.
Dövme yaptırmış. Dövme yaptırmış.
Herkesin dövme yaptırıyor.
Bunu daha önce hiç görmemiştim.
- Senin sorumlulukların var.
- Evet, çabuk olacağım. Hızlı davranacağım.
Mecaz konuşma değişkendir.
Hayat güneye doğru gidiyor.
Sadece ''şimdi'' var ve ben
her zaman seninleyim.
Mesela, soluna bak.
Merhaba.
Sen iptal edince ben de serbest kaldım,
yani ben de seyahat ediyorum.
Kitabı anladığımdan emin değilim.
Ama o seni anlıyor.
Şimdi neredeyse fark edilemezsin.
Teşekkürler.
Sana bacağımı gösteriyorum. Yakın
duruyorum ve sen parfümümü içine çekiyorsun.
Olgunlaşmış çiçeğimi sana sunuyorum ve
sen reddediyorsun.
Bu kitap bitti.
Merhaba.
Almanca konuşamıyorum.
Evet, tamam.
Size nasıl yardımcı olabilirim, bayım?
Adele Cotard'ı arıyordum.
Adele Lack.
Adres ve diğer kişisel bilgileri
vermeye yetkili değilim.
- Ben kocasıyım.
- Hayır, siz O'nun kocaları değilsiniz.
Kocalarının adları Gunther ve Heinz.
Ben kızının babasıyım, Olive'in.
Anlıyorum. Ama üzgünüm
size yardımcı olamam.
Sevgili günlük, Almanya harika.
Burada birçok arkadaşım var.
Yeni babalarım harika ve yakışıklı...
...ve parlak tiyatro yönetmenleri.
Merhaba.
Sen burada mıydın?
Evet. Adele ve Olive ile beraber
yaşıyorum ve Gunther ve Heinz...
...ve Uschi ve Britt ile.
Ben herkesin dadısıyım.
Kızımı görmek istiyorum.
- Evet, onlar beni yolladı.
- Onlar?
Onlar da kim?
Uschi ve Britt de kim yahu?
Evet, henüz görüşmek için uygun
zamanın gelmediğine karar verdiler.
Onlar mı karar verdi? Kim verdi?
O'na dövme yaptırmışlar.
Onu ben yaptım. Olive benim projem.
O sadece 4 yaşında!
O sadece kahrolası 4 yaşında!
Şu an neredeyse 11 yaşını geçti.
O benim ilham perim.
Onu seviyorum.
Sen onu sevmiyorsun!
Nerede O?
Kızıma ne yaptın?
Ölüm düşündüğünden daha hızlı gelir.
- Bu, bugünlük son hastanızdı.
- Bu maskaralığa bir son verelim.
Neden bahsettiğinizi bilmiyorum doktor.
Aslında sahne dışında bir ilişki
yaşıyorsunuz.
- Aşikar ha?
- Peki.
- Sana kim söyledi?
- Ve bu iyi değil.
- İyi değil, tamam.
- Siz aktörleri oynayan aktörlersiniz.
Sen bu sahnedesin, sadece çekmiyorsun.
Bu sahnedesin.
Tıpkı böyle...
Bunu ona söylerken, onu
cezp ettiğini fark ediyorsun.
Bunu ona nasıl hissettireceksin?
Ve başka birinin bildiğini söylemekten
ötürü suçluluk hissediyorsun.
Baba, baba benim.
Baba şimdi oynayamaz tatlım.
Baba artık bizimle yaşamıyor bebeğim.
Gidip kendini bulması gerekiyordu.
Hala başparmakta biraz sıkıyor.
Tartışın. Siz tartışıyorsunuz.
Yapın şunu.
- Ben bunu yutmam.
- Siz, efendim, bir at'ın g.tüsünüz.
Ne? Sadece şu kahrolası ayakkabıyı
getir. İki numara büyük vermişsin.
Tom, sırf ben oyununu değiştir dedim
diye başka bir insana dönüşme.
Ve bu bugün mü başladı?
Daha önce hiç olmadı mı?
Tamam, güzel.
Giyinebilirsin.
Yani,sen bir doktorsun, değil mi?
Ölüyor muyum? Söyleyebilir misin?
- Hayır
- Hayır, söyleyemez misin?
- Söyleyemem
- Söyleyemezsen, söyleyemez misin?
- Hayır.
- Hayır, söylemeye yetkin olmadığı...
...için mi söyleyemezsin?
- Hayır.
- Caden.
- Burada ne yapıyorsun?
Tekrar seninle karşılaşır mıyım
diye merak ediyordum.
- Harika görünüyorsun.
- Teşekkürler.
- Bu yeni saç modelin mi?
- Evet. Bir süredir.
New York'ta ne yapıyorsun?
Derek ve çocuklarla buradayım.
Kısa bir tatil.
- Çocuklar mı?
- Evet. Bildiğini sanıyordum.
- Kaç yaşındalar?
- Beş.
İkizler. Robert ve Daniel ve Alan.
Evet.
Güzel isimler.
Neredeler?
Alışveriş yapabileyim diye, Derek
onları Doğal Tarih müzesine götürdü.
Seni görmek çok güzel, Caden.
Ne var ne yok?
Bilirsin, Claire ile beraberdim.
Ve bir kızımız var.
Ama ayrı yaşıyoruz.
Senden ne haber?
İyi. Lens Shapers'ta
harika bir işim var.
Shapers. Harika.
Laboratuar önlüğü giyiyorsun.
- Seni görmek çok güzel.
- Seni görmek güzel, Hazel.
Hey! Ne yapıyorsun?
- Yakaladım seni.
- Bırak beni.
Maria'yı nasıl seviyorum.
Caden'in sarhoş, hastalıklı vücudu
ve dökülen dişlerinin yanında...
...onun hiç olmadığı kadar iyi bir baba.
Ondan ancak tiksinebilirim ve
belki de acıyabilirim.
Ama Maria.
Geri dönmek istiyorum.
Sana ve Olive'e bakmak istiyorum.
Ariel. Ariel. Kahretsin.
Ariel.
Hayır, Hayır, Hayır. Çok geç oldu.
Lütfen.
Hayır, hayır, hayır. Lütfen.
Alo?
Tamam.
Babam vefat etmiş.
Bebeğim.
Bütün vücudu kanser ile kaplanmış
ve farkında değilmiş.
Parmağı acıdığı için hastaneye gitmiş.
Korkunç derecede çektiğini söylediler.
Ve O beni...
Ölmeden önce beni haykırmış.
Hayatından pişmanlık
duyduğunu söylediler.
Ve bir çok şey
söylediğinden bahsettiler.
Anlatılamayacak kadar çok şey...
Hepsinin duyduğu en uzun ve en
hüzünlü...
...ölüm döşeği konuşmaymış.
Ondan geriye çok az şey kalmış.
Sarsılmasını önlemek için...
...tabutu pamukla doldurmuşlar.
Kaybın için gerçekten çok üzgünüm.
Teşekkür ederim.
Bana biraz izin verir misin?
- Elbette.
- Tuvalete gitmem gerekiyor.
- Pekala.
- Tamam.
Tanrı seni ve aileni korusun.
Tanrı seni korusun.
İzin verir misin?
Ben Hazel. Mesaj bırakın
ya da bırakmayın. Karar sizin.
Geride beş ölü kaldı.
Üzgünüm.
- Caden?
- Selam Derek.
Yetkililer kundaklamadan
şüpheleniyor.
Diğer haberler, Alman ilaç devi,
kireçlenme tedavisinde kullanılan...
... ilaçların kromozomsal hasar verdiği
gerekçesiyle hastalar...
...tarafından aleyhine açılan
davayı kazandı.
Bana sadece ne yapmam
gerektiğini söyler misin?
Bugün Pakistan'da, hükümet...
Caden, herkes kendi hayatını
çözümlemek zorundadır.
Ben sadece, bana eskiden
baktığın gibi bakmanı istiyorum.
Tatlım, artık bakamam.
Üzgünüm.
Her şeyi mahvettim ve hiç
cesaretim kalmadı.
- Ve ben çok üzgünüm.
- Caden.
- Ben iyiyim.
- Ben senin iyi olmanı istemiyorum.
Yani, istiyorum, ama bu...
Bu beni mahvediyor.
Elimden gelen her konuda sana
yardımcı olacağım.
Ve ben de sana.
Ben iyiyim.
Derek hayatımda.
Tamam, ben gidiyorum.
Tatlım, geliyorum.
Sevgili günlük, bugün bacaklarımın
arasında bir ıslaklık hissettim.
Maria bana artık bir
kadın olduğumu açıkladı.
Ve Maria'nın rehberliğinde,
kadın olmak çok güzel.
Olive?
Olive.
Olive, ben babanım.
Olive, ben babanım!
Olive, ben babanım!
Bana öyle dik dik bakma! Olive!
Bırakın! O benim kızım!
Benim kızım!
Bırakın! Bırakın!
Acımasız gerçekten
daha azıyla yetinmeyeceğim.
Acımasız. Acımasız.
Her gün sana bir kâğıt vereceğim. Bu
kâğıt, o gün sana ne olduğunu anlatacak.
Göğsünde bir şişkinlik hissettin.
Karına baktın ve bir yabancıyla
karşılaştın gibi...
- Caden?
- Ne?
Buraya ne zaman seyirci alacağız?
17 yıl oldu.
Bunun için ben de kendimi
affetmiyorum zaten.
Gereksiz varlığımı gösterecek...
...yalnızlığımın kasvetli,
korkak derinliklerine inecek...
...kısaca beni oynayacak
birini bulacağım.
Ve o da, benim her gün Tanrı'dan
aldığım...
...mesajlara benzeyen, mesajlar alacak.
İşinize dönün!
Beni kovdular.
- Göz nezlesi salgınına neden oldum.
- Aman Tanrım.
Ellerimi yıkamadım. Ellerimde göz
nezlesi mikrobu vardı.
- Tanrım.
- Ben aptal bir karıyım.
Kahrolası özel Hıristiyan Okulu bizi
bitiriyor. Ucuz bir yer değil.
Üstelik bu Derek'in inancı.
Ben hiç bir zaman inanmadım, biliyorsun.
İyi bir insan olmaya çalışıyorsun.
Yani, İşte hepsi bu.
Bana verebileceğin bir
iş var mı Caden?
Yani, zaten bir asistanım var.
- Henüz bir gişecimiz yok ama...
- Lütfen, Caden.
Lütfen Caden. Ben...
Lütfen Caden.
Sammy Barnathan?
Oturun.
Sammy Barnathan.
Ne bir resmim ne de
bir özgeçmişim var.
- Daha önce hiç aktörlük yapmadım.
- Güzel, peki neden buradasın?
Şey, Ben...
Ben 20 yıldır sizi izliyorum.
Sizi izlediğim için bu
seçmelerden haberim var.
Ve sizi izleyerek hakkınızdaki
her şeyi öğrendim.
Yani beni işe alın, gerçekten
kim olduğunuzu göreceksiniz.
Sürpriz!
Tamam.
Hazel, sanırım başka biriyle
görüşmemize gerek yok. Bu adam
beni yere serdi.
Şimdi ona bir rol vereceğim.
Belki sonra sen ve ben bir şeyler
içmeye gideriz.
Belki neden ağladığımı ve
aramızdaki bu şeyi...
...anlamaya fırsatımız olur.
Çünkü daha önce kimseye karşı,
sana hissettiklerimi hissetmedim.
Ve dudakları hiç birleşmeyen...
...gözleri birbirinden
başkasını görmeyen...
...penisi ve vajinası birbirine
geçmiş mitolojik yaratık Chimera'ya...
...dönüşene kadar seninle
sevişmek istiyorum.
Ve bir ses kendisine fısıldar.
Tamam.
Evet. Rolü kaptın.
Gri s.çtığını daha önce görmemiştim.
Bu benim için yeni.
Aferin evlat.
- Ne zaman açılıyor?
- Hazır olunca.
- İçeri girmeliyiz, dışarısı çok kötü.
- Üzgünüm.
Ona Simulacrum (Gölge) adını
koymayı düşünüyordum.
Bunun ne anlama geldiğini
bile bilmiyorum.
Çişimle oynamamaya söz verirsem
bana 5 cent verir misiniz?
Tabi.
Peki ya "The Flawed Light of
Love and Grief" hakkında ne diyorsun?
Emin değilim.
Claire, kendini oynamanı istiyorum.
Sammy de benim gibi senin
dairene taşınacak.
Kocan rolünü oynamak
benim için bir onur Claire.
Sen harika bir aktrissin.
Hayır, geçen sene seni Roundabout'ta
Bernarda Alba'yı canlandırırken izledim.
Öyle mi?
Eğlenceli bir oyundu.
Duygusal olarak, zordu,
ama tatmin ediciydi.
Ayrıca iyi aktrislerle aynı sahnede
olmaya bayılıyorum.
Kendimi düşünmeye başlayacağım.
Başlamak ha?
Claire Keen kim?
Claire Keen. Claire Keen.
- Adele'i neden tert ettik, Caden?
- Claire Keen. Şey...
O bizi terk etti.
Bunu sen, herkesten daha
iyi biliyorsun.
Ben hariç.
Mükemmel bir sanatçı gerçi,
yaşayan en iyi sanatçı.
Yani, kimse gerçeği onun gibi
yüzüne yansıtamaz.
Kukusu da güzelmiş.
Bunu nerden biliyorsun?
Okumuştum.
Neyse...
Yani, nerede olduğunu bilmiyorum.
Belki New York'ta kiralamak üzere
bir daire almıştır.
Belki de geçmişinde kendisini bulmuştur.
Belki bebeği olmuştur.
Bunu neden bana veriyorsun?
Oraya kadar seni takip edip senin
kendini daha fazla nasıl kaybedeceğini
görmek istiyorum.
Araştırma.
Bilirsin, rol için.
Ortak.
Durun. Asansörü tutun lütfen.
Bekleyin lütfen.
Sana asansörü tutmanı söylemiştim.
Üzgünüm. Düğmeye bastım
ama artık çok geçti.
Düğmeye basmadın.
- İyi geceler.
- Evet, tabi sağ ol.
- Sen Ellen misin? Ellen?
- Ne?
- Sen Ellen Bascomb musun?
- Ne?
31Y'nin anahtarını Ellen
Bascomb'a vermem gerekiyor.
Evet, Ellen benim.
Öylece devam etmeni ve
işe başlamanı söyledi.
- Ve çarşafları değiştirmeyi unutmamanı.
- Tamam teşekkürler.
Hayatım.
Adele?
Merhaba Ellen. İyi bir kız ol çarşafları
değiştir ve sepette ne varsa yıka.
Paran, ekmek kızartma makinesinin
altında. Öptüm, Adele.
Not: İyi niyetinin karşılığı olarak,
gardıropta bir çanta eşya var. İstediğini al.
Yürüyüşe çıkmıştım.
Düşünmem gerekiyordu.
Bütün gece mi?
Garip kokuyorsun.
Ruj mu sürdün?
Hayır.
Nasıl kokuyorum?
Kötü mü?
Yaşlı insan gibi mi?
Bilmiyorum.
Küf ve temizlik malzemesi gibi.
Sanki adet görüyormuşsun gibi.
Bilmiyorum.
Adet görmek mi?
Sen söyle.
Ben adet görmem. Adet görsem
nasıl kokardım bilmiyorum.
Ne bileyim ben.
Seni oynaması için bulduğun
adamı sevmiyorum.
Sammy'i sevmiyor musun?
Neden? Bence iyi biri.
S..tir oradan. 45 yaşındayım.
Bunu daha fazla yapmak istemiyorum.
Senin dışında oyundaki
en güzel şey O.
Çok üstüme geliyor.
Provalarda k.çımı elliyor.
- O senin kocan.
- Güzel, Jimmy.
O benim kahrolası kocam
falan değil. Sensin.
Senin neyin var?
- Ben prova yapacağım.
- Bu oyunla alakalı.
- Burada gerçek bir şeyler yakalıyoruz.
- Bu harika, millet.
Çok güzel, Sammy.
- Caden? Mola?
- Tamam.
Ne oldu?
Şey, burada bir Hazel'e
ihtiyacımız var sanki.
Yani, Caden'ın, Hazel olmadan
keşfedemeyeceğim büyük bir parçası var.
- Sanırım evet.
- Sonunda rolü kaptım mı?
Evet.
Merhaba, Ellen. Dün
gece harika iş çıkardın.
Çarşafları yine değiştirir misin?
Dün gece çok güzel bir
sevişme yaşadık. Öptüm, A.
Merhaba, Adele. Rafları
yeniden düzenledim.
MacArthur Grant ödülünü kazandığımı
bilmeni istedim.
Saf ve gerçekçi olacağını düşündüğüm
bir oyun sergilemeye hazırlanıyorum.
Sevgiler, Ellen.
Yürüyüşe çıktım. Düşünmem gerekiyordu.
Caden, geceleri ne yapıyorsun?
Kahretsin, bilmeye hakkım var.
Adele'in evine gidiyorum.
Ve temizlik yapıyorum.
Senin için nelerden vazgeçtiğim hakkında
bir fikrin var mı? Bunun için?
Senin için? Senin için?
Şuna bakar mısın lütfen?
- Bu ciddi görünüyor. Bölmüyorum ya?
- Neler oluyor, Hazel?
Beni oynayacak olan aktrisin
bugün başlamaya...
...hazır olduğunu bilmeni istedim.
Harika, bir o eksikti.
İki tane Hazel.
Peki, bunu repliğim
olarak alıyorum.
- Belki onun tuvaletini temizlersin.
- Belki yaparım.
Bu iş bitti.
- Hayır, Claire...
- Seninle konuşmuyorum.
Hazel'in tuvaletini temizleyeceğim
demedim ki ben. O dedi.
- Ama düşündün!
- Düşündüm ama söylemedim.
Haystack'te Needleman'i canlandırmak
için bir teklif aldım.
Ve kabul edeceğim.
Dairemden çıkmanızı istiyorum.
Gerçek dairemden. Bu sizde kalabilir.
Claire.
Tanrı aşkına. Claire.
Merhaba, evet, Claire'i oynayacak
birine ihtiyacımız var.
Claire, onu ben söylemedim.
Çoktan Claire'i oynaması için
birini istedim bile.
Ama korkarım devam
etmek zorunda kalacağım.
Bu mudur? Adama tek bir
şans bile vermeden mi?
Ben şans dağıtan bir kız değilim.
Eğlenmeyi seven biriyim, unuttun mu?
Eğlenceyi seven biri olmaya çalışıyorum,
görüyor musun?
Üzgünüm.
Psikologum komplekslerin olduğunu
düşünüyor.
Bir zamanlar Needleman'in
komplekslerinden zevk alırdın.
- O, psikologa gitmeden önceydi.
- Bunlar son kalan eşyaların.
- Hoşça kal.
- Hoşça kal. Baştan alalım mı?
Needleman, öyle büyük bir
potansiyelin var ki.
Ama korkarım devam etmek
zorunda kalacağım.
Özür dilerim. Tamam.
Needleman, öyle büyük
bir potansiyelin var ki.
Ama korkarım devam etmek
zorunda kalacağım.
Bu mudur? Adama tek bir
şans bile vermeden mi?
Ben şans dağıtan bir kız değilim.
Eğlenmeyi seven biriyim.
Bir zamanlar Needleman'in
komplekslerinden zevk alırdın.
O, psikologa gitmeden önceydi.
Bu bir yalan.
Buraya gel. Eğlenceyi seven biri
olmaya çalışıyorum, görüyor musun?
- Bana senin nefretinin...
- Will.
Duvarla kaplamanı istiyorum. Hepsini
Claire.
Needleman.
Pekala.
Ödülüne inan çok sevindim.
Dinle, istersin diye holü yatak
odası olarak düzenledim.
Seni ağırlamaktan mutlu oluruz.
Queens'e kadar bütün yolu da
gelmek zorunda kalmazsın.
Sadece bir düşünce.
Öptüm, A.
Sevgili günlük, sanırım çok ağır
hastayım.
Böyle zamanlarda bir şeyler
hep geçmişi hatırlatır.
Gençliğimden kalma bir
parça giysi.
Yeşil bir mont.
Babamla yaptığımız bir yürüyüş.
Bir zamanlar oynadığımız bir oyun.
Periymişiz gibi davranırdık.
Benim adım Lauralee
ve ben bir kız periyim...
...ve senin adın Teetery
sen de bir erkek perisin.
Peri gibi davrandığımızda
birbirimizle kavga ederdik.
Ve ben ''Bana vurmayı kes yoksa
öleceğim'' derdim ve sen yine de
vururdun. Ve ben...
..."Şimdi ölmek zorundayım." derdim
ve sen ''Ama seni özlerim'' derdin.
Ben de; "Ama zorundayım'' derdim.
Ve sen, beni tekrar görebilmek için bir
milyon yıl beklemek zorunda kalırdın.
Beni bir kutuya koyarlardı...
...tek ihtiyacım küçük bir bardak su...
...ve birçok küçük
pizza dilimi olurdu....
...ve kutunun uçak gibi
kanatları olurdu."
Sen "Kutu seni nereye
götürür peki?" diye sorardın.
"Eve" diye cevap verirdim.
Bu anlaşmak için.
- Yani kelimeler... İngilizce, değil mi?
- Tamam.
Ben ölüyorum...
...eminim Maria sana söylemiştir.
Yaptırdığım çiçek dövmeleri enfeksiyon
kaptı ve çiçeklerim ölüyor.
Yani ben de ölüyorum. Hayat böyle.
Bunu sana yapan Maria'ydı.
Sen gidince Maria bana yaşamak
için bir sebep verdi.
Çiçekler beni tamamladı.
Annen ve Maria seni
benden aldılar.
Ben seni bırakmadım ki. Yıllarca
sana ulaşmaya çalıştım.
Homoseksüelliğin hakkında
konuşmak istiyorum seninle.
- Ben homoseksüel değilim.
- Maria reddedeceğini söylemişti.
O bir yalancı. Sana yalan söylüyor.
Maria'ya ilk âşık olduğumda ben de
aynı şeyleri yaşadım...
...ve işin boyutu değişmeye başladı.
Acı verici seks.
Maria senin sevgilin mi?
Tabii ki.
O, beni kendimle...
...vajinamla ve
kendi vajinasıyla tanıştırdı.
Nasıl bir şeytan olduğu
hakkında hiç fikrin yok.
Ölmeden önce seni affetmem
gerekiyor...
...ama affedilmek istemeyen bir insanı
affedemem.
- Ben sadece...
- Zamanım yok.
Benden af dilemeni istiyorum.
Beni affedebilecek misin peki?
- Ne için?
- Seni terk ettim diye.
Homoseksüel sevgilin Eric ile...
...*** seks yapabilesin diye
beni terk ettiğin için.
Tamam, söyleyeceğim.
Homoseksüel sevgilim Eric ile...
...*** seks yapabileyim diye
seni terk ettiğim için.
Hayır.
Hayır, Üzgünüm.
Yapamam.
Umarım mutlusundur, i.ne.
Mutlu değilim. Mutlu değilim.
Seninle daha önce de konuştuk. Bu
bir aşk oyunu değil. Ölümle alakalı.
Karaktere bürün. Çekil şuradan.
Onlara bağırmasına gerek yok.
Bu aşkla da alakalı bir oyun.
Tamamen ölümle alakalı değil.
Her şeyle alakalı bir oyun.
Aşk, doğum, ölüm, yaşam, aile...
...her şey.
- Bu gerçek gibi görünmüyor.
- Ne?
- Bu gerçek değil.
- Seni duyamıyorum.
- Günaydın, Haze.
- Merhaba, Caden. Gecen nasıldı?
İdare eder. Seninki?
Phillip'in ağrıları vardı.
Bütün gece ayaktaydım.
- Üzgünüm.
- Üzgünüm.
- Herkes burada mı?
- Sammy yok.
Jimmy aradı ve metroyla alakalı
bir problem olduğunu söyledi.
Üzgünüm. Üzgünüm.
- Merhaba Hazel.
- Merhaba Sammy.
Sammy senden hoşlanıyor.
Bunu inşa etmeni istiyorum.
Bu sadece önyüzü.
Bu Adele'in evi.
Ellen'i canlandıracağız.
İç kısımları, sana
daha sonra göstereceğim.
Bir kaç güne olur mu?
- Tekrar bakabilir miyim?
- Perspektifinde hafif bir kayma var sanki.
Millicent Weems?
- Caden, bu...
- Hazel, bu başlık hakkında ne düşünüyorsun?
Bilinmeyen, Öpülmemiş ve Kayıp?
Neyse, bu Millicent Weems.
Oturun.
Temizlikten anlar mısın?
- İyi, çok iyi anlarım.
- Bu bölüm bayağı temizlik gerektiriyor.
Temizlikçi kadını oynayacaksın.
Roundabout'da Hedda Gabler oyununda
temizlikçi Egga'yı canlandırmıştım.
Harika. Tamam.
Ve Pantages'deki Scrub-A-Dub
oyununda Bayan Dobson'ı.
Kafamda bu oyun için canlandırdığım
karaktere garip bir şekilde yakınsın.
Garip bir şekilde yakın olduğuma
memnun oldum.
Kusura bakmayın, millet.
- Maurice, neler oluyor?
- Özür dilerim.
Bir kaç yeni çocuk var. Henüz
yeterince organize değiliz.
- Biz gidebilir miyiz?
- Evet efendim.
Özür dilerim.
Kahretsin.
Sen Ellen misin?
Sen Ellen Bascomb musun?
Lanet olsun.
Senaryo lütfen?
Ellen... "Ne?"
Tamam tamam. Ne?
31Y'nin anahtarını Ellen Bascomb'a
vermem gerekiyor.
Evet, Ellen benim.
Tatlım. Bu yanlış anahtar.
Birazdan içerde olacağım.
- Bunu duydun mu?
- Ne?
- 4. duvarı kırıyorsun.
- Bu yanlış anahtar.
- Kapıyı açmam gerekiyordu.
- Bekle.
- Orda mısın?
- İçerde kimse yok.
- Adele?
- Caden.
Bunun pek de... Bu biraz...
Duşa giriyorum.
Birazdan çıkarım.
Kahve ister misin?
İstersen hazırlayabilirim.
Şövalemdeki yeni resmime baktın mı?
Ne düşünüyorsun?
Hey, bu sabahki sevişme için
teşekkür ederim.
- İnsanlar böyle yürümez.
- Ne? O da mı?
Hayır, sadece kendin gibi yürü.
İzle. Bunu izle.
Gitmem gerekiyor.
Bunu izle.
Hazel ve Sammy neredeler?
Sammy.
Sammy. Sammy.
- Merhaba Caden.
- Ne yapıyorsun?
Seni canlandırıyordum.
Yani, sen Hazel'den hoşlanıyorsun.
Ben de öyle.
Bu Hazel senin için mevcut değil.
Bir, Hazel'den mi hoşlanmak
istiyorsun, oradakini beğen.
Ona söylemeye çalıştığım da buydu.
Zararı yok Caden. Sonuçta
sadece konuşuyorduk.
10 dakika millet!
- Hazel.
- Ne?
- Ondan hoşlanmıyorsun değil mi?
- Hoşlanıyorum, bana seni hatırlatıyor.
Ben benim. Beni hatırlamak için
başka birine ihtiyacın yok.
Merak etme Caden.
Senden daha çok hoşlanıyorum.
Gerçekten. Sadece, Sammy eğlenceli biri.
- Ben de eğlenceliyim.
- Hayatım, hayır değilsin.
Bir saniye. Evet?
- Caden Cotard'la mı konuşuyorum?
- Evet.
Ben Schenectady karakolundan
Memur Melnin.
Üzülerek söylüyorum ki, anneniz bir
haneye tecavüz vakasına kurban gitti.
- Bu da ne demek şimdi?
- Anneniz öldü.
Babam yanımızda mı dikiliyordu?
O'nun neye benzediğini bilmiyorum ki.
O öldü.
- Ölüye benzemesi gerekli sanırım.
- O zaman o değildi herhalde.
Büyük bir adamdı.
Neyse...
Benimle beraber geldiğin
için teşekkürler.
Önemli değil.
Hazel'e sormuştum...
...ama bu akşam müsait değilmiş
ve sen de bir sonraki tercihimdin.
Yani, ikinci tercihim değilsin de...
...senin onu canlandırman içimi
rahatlatıyor.
Bu bir şey ifade ediyor mu?
Sorun şu ki, sahne dışında
onunla alakan yok.
Ama onu çok iyi canlandırıyorsun
gerçi.
Hazel bu gece ne yapacağından
bahsetmiş miydi?
Çünkü çıkmadan evini aradım...
...ve kocası gece geç saate kadar
dönmeyeceğini söyledi.
Philip'in hasta olduğunu söylediği
için bunun garip olduğunu düşündüm.
Sammy ile yemeğe çıktılar.
- Bu ilginç işte.
- Beni hoşlanması gerekiyordu.
Onunla tekrar konuşacağım.
Bana izin verir misin?
Tuvalete gitmem gerekiyor.
Telefonunu unutma.
Teşekkürler, tatlım.
Ben Hazel. Mesaj bırakın ya da
bırakmayın. Karar sizin.
Anne babamın odasında kalabilirsin.
Birileri temizlik yapmıştır
diye düşünmüştüm.
Kim?
Bilmiyorum. Birisi.
Burası benim odam,
Burada uyuyabilirsin.
Sen nerede uyuyacaksın?
- Oturma odasındaki koltukta.
- Benimle yatmak istemez misin?
- Sadece seks.
- Tamam.
Sen de istiyorsan.
- Nasıl böyle olabiliyorsun?
- Her gün soyunuyorum zaten.
Başkasının önünde soyunmak farklı.
Neden farklı olsun.
Belki çok güzel bir
vücuda sahip olduğun için.
- Belki bu daha da kolaylaştırıyordur.
- Evet öyle olması da mümkün.
Sevişmek istiyor musun?
İstiyorum. Sen?
- Elbiselerini çıkar
- Özür dilerim.
Ben çok, çok yalnızım.
Ben...
...problemin ne olduğunu
bilmiyorum. Sadece...
Üzgünüm.
Anlayabiliyor musun?
Yani, yalnızlığı
anlayabilir misin?
Evet Yani...
Bilmiyorum, genelde mutluyum.
Sevişmek yardımcı olabilir.
Üzgünüm.
Önemli değil, bence mahzuru yok.
Elbiselerini çıkar.
- Sen çok güzelsin.
- Teşekkürler.
Bazen böyle güzel olabilmeyi
istiyorum.
Ne yani, kız olmak mı istiyorsun?
Bazen kız olsaymışım daha iyi
olurmuş gibi geliyor.
İlginç. Bir çok yönden
zahmetli bir iş.
- Erkeklerden mi hoşlanıyorsun?
- Hayır. Sadece kızlara ilgiliyim.
Peki, üşümeye başladım.
Sen çekicisin, Caden.
Bunu söylediğin için sağol.
Yatağa gel, çekici Caden.
Dün gece o kadar çok bira
içmemeliydim.
- Bunun için ne yapacaksın ki?
- Yemek ye. Ne yapacaksın?
- Tanrı aşkına.
- Güzel, Roland.
Teşekkürler, Caden.
Onu kovmalıyız.
Onu kovmamıza gerek yok.
Jeremy bizimle oynuyor.
Ona Donna'yla konuşmasını söyle
ve ne duyacaksak duyalım.
Sammy çok fazla açıklama yapıyor.
Can sıkıcı olabiliyor.
Daha kısa ve net olmalı,
"Jeremy, büyük" gibi.
Caden, bir saniyeliğine
durabilir miyiz?
Tabi.
Hazel Sammy'e aşıksa ve
Caden da Hazel'e aşıksa...
...Caden'in bana dönüp "Onun benim
yedeğim olduğu açık" dediği anda...
...büyük bir yüzleşme
olması gerekiyor.
Sonra da sanırım, Hazel'in ağladığı
ya da sinirlendiği sahneyi iyi...
...oynaması gerekiyor, hangisi
olduğuna karar veremiyorum...
...kulağa çok dramatik geliyor.
- Böyle bir şey hiç olmadı.
- Sanırım Hazel bunu yapardı.
- Ama Hazel bunu yapmadı, Tammy.
- Caden, ne düşünüyorsun?
Denememiz gerektiğini hissediyorum.
- Harika.
- Kahretsin.
Deneyelim. Belki yönetmen
masasında gerçekleşebilir.
Kahretsin.
Biliyorsun ki Tammy haklı.
Neden Sammy ile beraber
olduğuna anlam veremiyorum.
O iyi, boşta ve benimle
ağlamadan sevişebiliyor.
Sen ne zamandır boştasın?
Derek senin yüzünden terk
etti.
Ne zaman? Nasıl olur da bundan
bana bahsetmezsin?
Bilmiyorum Caden.
Bir çok şey nasıl oluyorsa.
Kahretsin. Derek'i oynayan aktörü
göndermek gerek. Adı neydi?
Ne? Bu çok romantik
bir tepkiydi.
- Duygulandım.
- Bu benim tepkim değil.
Derek'i canlandıran...
Burada büyük bütçe sorunları
yaşıyoruz.
- Joe.
- Dur. Tamam mı? Hayır, sadece dur.
Tammy'i sevmiyorum
ve bana hiç benzemiyor.
- Sen onu nasıl sevebiliyorsun ki?
- Sana benziyor.
- Joe Abernathy. Hayır, benzemiyor.
- Bana seks yapmayı teklif etti.
- Abernathy?
- Evet.
- İyi miydi?
- Güzeldi.
Dürüst davranıyorum. Sadece güzeldi.
Dünya'yı sarsacak kadar iyi değildi.
- Ağladın mı?
- Hayır.
İlerleme kaydediyorsun.
Peki kabul, başlarda biraz ağladım.
Hazel, sürekli benim bir
parçam oldun, bunu bilmiyor musun?
Her nefeste senin adını soluyorum.
- Ne yapıyoruz biz?
- Bilmiyorum.
Burası Derek ve çocuklarla
yaşadığım yerdi.
- Evet, biz neredeyse...
- Caden.
Caden.
- Caden. Caden, bana bak.
- Ne yapıyorsun?
Sammy, olduğun yerde kal.
Yukarı geliyorum.
Konuşacak bir şey yok Hazel.
Bu senin suçun değil.
- Ne yapıyorsun?
- En başından beri seni izliyorum Caden.
Ama sen kendinden başka
kimseye bakmadın bile.
Beni izle.
Kalbimin kırıldığını gör.
Atladığımı gör.
İzle ve ölümden sonra hiç
bir şeyin olmadığını öğren.
Artık izlemek yok,
takip etmek yok, aşk yok.
Hazel'e benim için veda et.
Ve kendine de.
- Hiç birimizin çok zamanı kalmadı.
- Sammy! Aşağı in!
Hazel seni seviyorum!
Sammy!
Ben atlamadım Sammy.
Tam atlayacakken biri beni yakaladı.
Kalk!
Ben atlamadım.
Şimdi nasıl yapacağımı biliyorum.
Dünyada neredeyse 13 milyon insan var.
Demek istediğim, bu kadar insanı
hayalinde canlandırabiliyor musun?
Ve bu insanlardan hiçbiri
fazlalık değil.
Hepsi kendi hikâyesinin kahramanı.
Hepsinin hakkı verilmeli.
Ben de şimdi nasıl yapacağımı biliyorum.
Dünyada neredeyse 13 milyon insan var.
Bu kadar insanı hayalinde
canlandırabiliyor musun?
Ve bu insanlardan hiçbiri fazlalık değil
Hepsi kendi hikâyesinin kahramanı.
Hepsinin hakkı verilmeli.
Söylemeye çalıştığım şeyi
anlıyor musun?
Bu gece bana gel.
Lütfen.
Birlikte bir daire alabiliriz.
- Bir çatı katında yaşarız.
- Tanrım, Caden bu kulağa çok hoş geliyor.
Kızımı özledim.
Belki o da gelir bizimle yaşar.
Olive'i özledim.
Ve diğerini de.
- Ben kötü bir insanım.
- Hayır, değilsin.
Kötüyüm. Sammy ile hiç
beraber olmamalıydım.
Sadece sana ulaşmaya çalışıyordum.
Kimsenin ölümüne sebep
olamazsın.
Kafası çok karışıktı.
Tanrım, Caden.
Keşke bunu gençken
yaşayabilseydik.
Ve arada geçen bütün o yıllarda.
Kalbim senin için yanıp tutuşuyor.
Biz buradayız Caden.
- Ben buradayım.
- Bitsin diye çok acı çekiyorum.
Evet. Her son başka
birşeyin başlangıcıdır.
Ne yapabilirsin ki?
- Tanrım, sen gerçekten kusursuzsun.
- Ben darmadağınım.
- Ama biz birbirimizi tamamlıyoruz, değil mi?
- Evet.
Aldığım ilaçlar yüzünden...
...artık her zaman olmuyor.
- Çok fazla hap kullanıyorum.
- Önemli değil.
Çok utandım. Sorunun sende
yada bende olduğunu düşünmeni
istemiyorum.
Önemli değil.
Bir başlık buldum.
Loş Ay Işığının Aydınlattığı
Loş Dünya.
Sanırım bu çok fazla oldu.
Evet, muhtemelen.
Efendim, yukarıya
gelebilir misiniz lütfen?
Dumandan zehirlenmiş olabilir.
Ben Hazel. Mesaj bırakın ya da
bırakmayın. Karar sizin.
Şimdi oyunun nasıl olması
gerektiğini biliyorum.
Sadece bir günü sahneye taşıyacağız...
...ve o da, sen ölmeden önceki
son gün olacak.
Hayatımın en mutlu günüydü.
Ve sonsuza kadar bunu tekrar
yaşıyor gibi olacağım.
Yakında görüşürüz.
Peki bugünkü prova için aklında
bir şeyler var mı?
Yeni bir başlık buldum, sanırım.
Davarlardaki Bulaşıcı Hastalıklar.
Başlık çok şey ifade eder.
Göreceksin, bu çok şey ifade ediyor.
Hazel için bir Caden'a ihtiyacım var.
Caden'i canlandırmaktan
çok mutlu olurum.
Biliyorum ki...
Biliyorum ki alıştığımız gibi bir
oyun olmayacak...
...ama yapabilirim.
Onu anladığımı sanıyorum.
Onu ben bile.
Şey, Caden Cotard
çoktan ölmüş bir adam.
O, zamanın karıştığı, kronolojinin
olmadığı, kan dolaşımının...
...durup durmamak arası devam
ettiği yarım bir dünyada yaşıyordu.
Buna rağmen son ana kadar, yaşamına
anlam katmak için...
...cesurca mücadele etti.
Ama sonunda toprak oldu.
- Tamam. Kulağa hoş geliyor.
- Tamam.
- Teşekkürler.
- O doğru kişi mi?
Ben hiç de böyle görmüyorum.
Ben daha umut verici görüyorum.
Bu insanlardan hiçbiri
fazlalık değil.
Hepsi kendi hikâyesinin kahramanı.
Hayır, bu çok sıkıcı.
Hiç bir şeye benzemedi.
Merhaba, senin sahnen bitti.
Sahneden inebilir misin?
- Ne yapıyor?
- Yönetiyor.
Seni tabutun oraya alabilir miyiz?
Seni anlayamıyor Caden.
Sen böyle ortalıkta gezinmezsin.
İnsanlarla konuşmazsın.
Orda yere otur.
Tamam millet. Hadi başlayalım.
Herşey senin düşündüğünden
daha karmaşık.
Doğru olanın, sadece 10'da 1'ini
görüyorsun.
Verdiğin her karardan etkilenecek
milyonlarca şey var.
Her seçim yaptığında
hayatını mahvedebilirsin.
Ama belki de aradan 20 yıl geçer...
...ve sen asla ama asla neden böyle
olduğunu anlayamayabilirsin.
Ve doğru işi yapmak için
yalnızca tek şansın vardır.
Sadece dene ve boşanmanın
nedenini bulmaya çalış.
Ve kader diye bir şeyin olmadığını söylerler
ama herkes kendi kaderini belirler.
Ve dünya ne kadar uzun süre
devam ederse etsin...
...sen sadece saniyelik bir
zaman dilimi için buradasın.
Zamanının büyük bir kısmı, ölüyken
ya da doğmamışken harcanır.
Ama yaşamak varken, sen,
birinin gelip her şeyi...
...düzeltmesini bekliyorsun.
Bir telefon için, bir mektup için...
...ya da bir bakış için yıllarını
harcıyorsun.
Ve gelecek gibi görünmesine
rağmen asla gelmiyor.
Sonuçta zamanını hayal
meyal bir pişmanlık...
...ya da gerçekleşmesi imkânsız
bir umut ile geçiriyorsun.
Sana bağlılık hissettiren
bir şey.
Kendini bir bütün
hissetmeni sağlayan şey.
Sevildiğini hissetmeni
sağlayan bir şey.
Gerçek şu ki...
...çok kızgınım.
Ve gerçek şu ki...
...lanet olsun çok mutsuzum.
Ve gerçek şu ki, çok yalnız kaldım
ve çok uzun süre çok acı çektim.
Ve yalnız kaldıkça,
bütün bu süreç zarfında...
...iyiymişim gibi davrandım...
Nedenini bilmiyorum.
Belki herkes
kendi dertleriyle ilgilenirken...
...benim zavallılığımı duymak
istemediği için.
Pekala, herkesin a.ına koyayım.
- Amin.
- Amin.
- Mükemmel.
- Teşekkürler.
Aklıma bir şey gelmiyor.
Ben öldüm.
Şey, sen kendini iyi hissedene kadar
senin yerine geçebilirim istersen.
Bence çok yoruldun Caden. Yıllar boyunca
yaptığın o yaratıcı işler.
Sanırım, kendine gelmen için
zamana ihtiyacın var.
- Elimi ayağımı çekmek istemiyorum.
- Pekala, bize bir Ellen gerekli.
- Ne demek istiyorsun?
- Onun rolünü. Sadece birazcık.
Bu şık bir rol.
Temizlik yapmayı severim.
Ellen?
- Evet?
- Caden sana bunu vermemi rica etti.
Bunu her zaman kulağına takmalısın.
Adele'in bir ayağı çukurda olan
komşusunun mutsuzluğundan çok etkilendi.
Adele'in komşusuna "teşekkür ederim" de.
Teşekkür ederim.
Bir şey değil genç bayan.
- Şimdi de "İyi günler " de.
- İyi günler.
Kesinlikle iyi bir gün olacak.
Tuvalet kâğıdına uzan.
Elinin etrafına sar.
K.çını sil.
Orada başka bir şey olması
gerekiyordu.
Bir durgunluğa sahip olman
gerekiyordu.
Aşk.
Çocuklar.
En azından bir çocuk.
Çocuklar.
Anlam.
Her şey yolunda mı Eric?
- Her şey olduğu gibi.
- Benden nefret ediyor.
O'nu hayal kırıklığına uğrattım,
ve benden nefret ediyor.
Birini tanımaya başladıkça
hayal kırıklıkların artıyor.
Annemle gittiğimiz pikniği
hatırlıyorum. Bana bak.
Ellen, sorun ne?
Çok gençtim.
Hayatımın sonuna kadar bu
anı hatırlayacağım Anne...
...ve bundan 20 sene sonra
kızımla beraber...
...tam burada, aynı pikniği yapacağım.
Çok umut vardı.
Hayatım, bu, bugüne kadar
duyduğum en güzel şey.
Tanrım. Üzgünüm Anne. Üzgünüm.
Nerede benim küçük kızım?
Nerede benim küçük kızım?
Nerede benim küçük kızım?
Adele'in bıraktığı not
için komodine bak.
Adele, dün gece
akciğer kanserinden öldü.
Camdan dışarıya bak.
Resimlerinden biri için sana
poz verdirdiği günü hatırlıyor musun?
Senin güzelliğini sana
ifade ediş şeklini?
Kısa bir an için de olsa sana kendini
nasıl özel hissettirdiğini?
Onu nasıl da özlediğini düşün.
Ayağa kalk.
Şimdi bekleme zamanı ve kimsenin
umurunda değil.
Senin beklemen bittiğinde dahi,
bu oda burada olacak...
...ve elbiselere, ayakkabılara ve
kutulara ev sahipliği yapacak...
...ve belki de bir gün,
başka bir bekleyeni ağırlayacak.
Belki de ağırlamayacak.
Odanın da umurunda olmayacak bu.
Merhaba?
Artık asansörü çalıştıran kimse
olmayacak.
Bir zamanlar önünde olan heyecanlı
ve gizemli gelecek...
...artık arkanda kaldı.
Yaşandı, anlaşıldı, hayal kırıklığıydı.
Özel olmadığını fark edeceksin.
Var oluşunun içinde sıkışıp kalmıştın
ve şimdi yavaşça kayıp gidiyorsun.
Bu herkesin yaşadığı tecrübe.
Her birimizin.
Özgül şeyler bir anlam ifade etmez.
Herkes herkes gibidir.
Sen Adele'sin...
...Hazel, Claire, Olive'sin.
Sen Ellen'sin. O'nun bütün
küçük mutsuzlukları senin.
Bütün yalnızlığı.
Gri, saman gibi saçları.
Kırmızı, soyulmuş elleri. Onlar senin.
Artık bunu anlamanın zamanı geldi.
Yürü.
Sana tapan insanlar,
tapmayı bıraktıkça...
...öldükçe, yollarına devam ettikçe...
...onları çıkarıp attıkça, kendi
güzelliğini çıkarıp attıkça, gençliğin..
...dünya seni unutmaya başlayınca,
sen fani olduğunu fark ettikçe...
...özelliklerini bir bir kaybettikçe...
...seni artık kimsenin izlemediğini
ve eskiden de hiç...
...izleyenin olmadığını öğrendiğinde,
sadece sürmeyi düşüneceksin.
Ne nereden geldiğini
ne de nereye gideceğini...
...sadece süreceksin,
vakit öldüreceksin.
Şimdi buradasın. Saat 7:43.
Şimdi buradasın. Saat 7:44.
Ve şimdi yoksun.
Herkes nerede?
Çoğunlukla öldüler. Bazıları gitti.
Bir dakikalığına benimle oturur musun?
Çünkü çok yorgun ve yalnızım.
Sanki seni tanıyor gibiyim.
Ben Ellen'in rüyasındaki Anneydim.
Evet.
Hatırladığımdan daha
yaşlı görünüyorsun.
O rüya çok önceydi çünkü.
Özür dile.
Yaşlı göründüğünü söylemek istememiştim.
Bütün bu dairelerde, herkesin
rüyaları var.
Hiç bir zaman bilemeyeceğim bütün
o düşünceler. İşin gerçeği bu.
Kızımla o pikniği yapmak istedim.
Seni büyük hayal kırıklığına uğratmış
gibi hissediyorum.
Hayır. Seninle gurur duyuyorum.
"Başımı, omzuna
koyabilir miyim?" diye sor.
Başımı omzuna koyabilir miyim?
Evet.
Seni seviyorum.
Ben de seni seviyorum.
Artık, bu oyunu
nasıl yapacağımı biliyorum.
Bir fikrim var.
Bence herkes...
ÖL.
- ENCODE + SYNC -
***** CaLLiOPE_MoNTEDiaZ *****