Tip:
Highlight text to annotate it
X
Çeviri: Dogsvilla
İyi seyirler!
Seni Ne Öldürmez?
- Hey, millet.
- Yine aynı zaman, değil mi?
Evet.
Boyu iyi mi?
İzlemek üzere olduğunuz hikaye gerçektir.
Hadi, çocuklar. Acele edin.
İyi misin?
Boston Zırhlı Koruma
- Neler oluyor?
- İyi görünüyor.
- Sen, hazır mısın?
- Evet, hazırım. Sen?
- Hadi bitirelim şu işi.
- Pekala. Yapalım hadi.
Yere yatın! Yere yatın!
- Yat yere! Beni bu şeyi kullanmaya zorlama.
- Aman Tanrım!
- Yere yat! Yere yat! Kımıldama.
- Kaldır ellerini.
İşte burda.
Sessiz ve sakin. Kimsenin canı yanmayacak.
Kahramanlık yapmayın.
Hazır mısınız?
- Polis! Kımıldamayın!
- Gidelim!
Kımıldamayın!
Atın silahlarınızı! Hemen! Hemen dedim!
Gidelim! Arabaya bin!
Ne yapıyorsun?
- Aman Tanrım!
- Bin şu arabaya!
İşte sokakta başıma bela açan şey,
...asla zırhlı taşıtlarla uğraşma.
- Teşekkürler.
- Önemli değil.
Şu tarafa.
Hey! Or.. çocuğu!
Hey! Sizi küçük serseriler, gel buraya!
Mentolsüz.
Beyler neden birkaç bardak kola
içmiyorsunuz? Şu tarafa geçin.
Halledilmesi gereken bir işim var.
Bir dakikaya dönerim.
Sigaraları nerden aldınız?
Bir kamyondan düştüler.
Bir haftada iki kez mi?
Benim için bir işi halledebilir misiniz?
- Elbette.
- Sana kalmış.
- Hala William'ın yanına gitmedin değil mi?
- Henüz değil.
Williams Bar'ına gidin,
size bir zarf verecek.
- Halledebilir misiniz?
- Elbette.
Ne kadar alacağız?
Ne kadar. Şu çocuklara bakın. "Ne kadar?"
50 dolar. Yeterli mi?
- Elbette.
- Elbette.
Brian.
Brian. Brian.
Sessiz olmalıyız.
Güzel olmuş, Stacy. Gel buraya.
Yapamayız,
annem üst katta.
Hey, hey. Burlarda dolaşmayın. Geç oldu.
Ceketim nasıl görünüyor, Jackie?
Biraz küçük mü?
- Hayır, iyi görünüyor.
- İyi görünüyor.
- Nasıl gitti? Onu buldun mu?
- Elimizde.
Dışarısı soğuk.
Evet. Onunki olduğu yer daha soğuk.
Çıkar onu. Çıkar onu.
Hadi. Hadi.
- Hadi. Çık dışarı. Çık.
- Hadi, dışarı! Dışarı!
Arkaya oturt. Acele et.
Bin, gir şuraya.
- Eee beni sattın yani, öyle mi?
- Ne?
Beni sattın mı?
- Yok, yok, önemli değil. Söyle.
Sattın beni. - Dinle, ben hiç...
Sana bu civarda benden habersiz
para kazanmayacaksın, en küçük şeyi duyarım, demedim mi?
Dedin.
Peki sen bana ne verdin?
Bana ne verdin?
Ben...
Bağırma!
Bağırma kahrolasıca!
Vücuduna kahrolası bir delik daha açarım.
İnsanlar, canları yanınca neden çığlık
atarlar hep merak etmişimdir, Jackie.
Şey gibi, insanlar kahveyi şapırdatarak
içtiklerinde sıcaklığının değişeceğini sanırlar.
- ... ama değişmez.
- Haklısın. Hiçbir şey değişmez.
Senin gibi çocukların kıçına tekmeyi basarım.
Sizi komşu mahallede görüyorum,
...gangstercilik oynuyorsunuz,
sıkı çocuklar, kolları hep katlı,
...ağızlarını büzerek konuşuyorlar.
Bir de ona şimdi bak.
İnanamıyorum.
Sweeney denen çocuğu, sana borçlu
olduğu para için hastanelik etmedin mi?
Yani sen de lanet bir kabadayısın, değil mi?
Evet, öylesin.
- Borcu ne kadardı, 150 paund mu, Jackie?
- Tamı tamına.
- Param sende mi?
- Hayır.
Bana borcun olan parayı buldun mu?
Hayır.
İşte, sizin payınız.
Williams'ın Bar'ını biraz dağıtın,
beni yine atlatıyor.
Oraya gidin ve ondan biraz para alın,
yapacak mısınz?
Vasat bir hafta daha.
Tüm bu beş sentlik para saçmalıkları
beni hasta ediyor.
Bu saksocular için bütün gün beklemeyeceğim.
Selam beyler, nasıl gidiyor?
Kahretsin!
Bulaşmak ister misin?
- Yeterince sıcak tutuyor mu?
- Evet. Ben iyiyim.
- Süveter giymeyecek misin?
- Hayır.
- Emin misin?
- Evet.
Pekala.
- Güzel. Tam zamanında geldin.
- Ne için?
Sean'in maçı.
Gelemem. Hemen çıkmam gerek.
Gitmeliyim.
- Nerde bu...
- Bunlar eleme maçları.
Gelemem. Meşgulüm.
Sonra ki maçı izleyeceğim. Söz veriyorum.
Yiyecek ne var?
...arkamdan geldiler, beni bantladılar...
- Kulağa öyle mi geliyor?
- Evet.
- Selam! İşte bunlar onlar.
- Bakın kim gelmiş.
Evet. Şu yaralı adam.
- Güzel işti.
- Bantla aran nasıldı?
Herşey iyi gitti.
Nerdeyse bıyıklarımı kaybediyordum.
- Onlara ne anlattın?
- Hiçbir şey.
Tüm paramı bu saçmalığa
harcayamayacağım için...
...bunu yapanları onların bulmasının...
- ... daha iyi olacağını söyledim.
- İşte bu.
- Ne istersin?
- Soğuk bir bira alacağım.
- Soğuk bir bira ver ona.
- Teşekkür ederim.
Evet.
- İyi işti. İyi işti. -Bileklerimin nerdeyse
derisi soyuldu, bıyıklarım da gitti.
Kafana vurmalıyım.
Sizinle sonra konuşuruz.
Hey, buraya gelin, çocuklar.
Çocuklar, size birşeyler aldım.
Buraya gel, ufaklık.
Bu yağmurda, dışarda ne yapıyorsunuz?
- Gelin buraya.
- Herkes için birşey var.
İşte annen orda.
Selam, Stacy. Selam, Katie.
- Beni sonra ara.
- 8 civarı ararım, tamam mı?
- Hey, Katie.
- Selam, Brian.
- Katie, seni evine bırakayım mı?
- Olur.
- Paulie Amca'na hoşçakal de.
- Hoşçakal.
Bazı faturaları ödersin.
Kendine de küçük birşeyler al.
Teşekkürler. Akşam yemeğine kalacak mısın
yoksa dışarı mı çıkacaksın?
Kalacağım. Sakıncası var mı?
- Güzel eski günlere.
- Evet.
Üst katta bekliyor.
- Adı ne?
- Marius.
Marius. Tamam, Marius.
Gidip bir konuşun.
Bakın bakalım ne diyecek.
Beş bin, beş bindir, değil mi?
- Evet.
- Pekala.
- Jackie, çorba yine buz gibi olmuş.
- Yine mi soğuk?
- Hogie söyle, "Hogie, çorba buz gibi!"
- Dalga geçiyor olmalısın.
- Marius, nasıl gidiyor?
- Pek iyi sayılmam.
Birşey oldu.
60 yaşındayım, Newbury Sokak'ındaki...
...genç manikürcü kızla bir ilişki yaşadım,
...sonra da bu sürtük ve sevgilisi
karımı aradı!
Bir saniye. İlişki mi? Daha net açıkla.
- Onunla yatıyordum. Yatıyordum.
- Ne?
- Karısını aldatıyormuş.
- Onlara bunu ödeteceğim, özellikle o kıza.
Bir dakika bekle.
Bir kızı tokatlamamızı mı istiyorsun?
Hayır, hayır, hayır. Bakın,
Bu kaltağın, kendi çocukları gibi
sevdiği iki tane kanişi var.
Dişi olanını kaçırmanızı istiyorum.
Şimdi, dişisi olmalı.
Erkeğe ne yapacağınız umrumda değil.
Size beş bin öderim.
Bakalım doğru anlamış mıyız?
Bizden bir kanişi kaçırmamızı mı istiyorsun?
Evet.
Sen bizi iki salak mı sandın?
Hayır, bizimle kafa buluyorsun.
- Hayır, hayır! Ama bakın...
- Hayır!
Bir adamı biraz tartaklamak birşeydir,
tamam mı? Ama kahrolası bir köpeği kaçırmak...
Hayır, hayır, anlamıyorsunuz.
Bunu ona ödetmemin tek yolu bu.
Karımı aradı.
- Adam lanet bir aptal.
- 5000, 5000'dir, Paulie.
Ben yokum.
- Hadi ama, uyarı için birkaç ufaklık
yakalayacağız. - Ben yapmam.
Kaniş kaçırmak.
Nesin sen, aklını mı kaçırdın?
Bundan hoşlanmıyorsun biliyorum,
...ama bir zırhlı araç işi yapmayı
cidden düşünmemiz gerek.
Buna tekrar başlama.
Tekrar başlama.
Bu işte herkes yakalanır.
Bunu gün ışığında yapacaksın.
Herkes seni görecek. Bu imkansız.
Tamam mı? Kahretsin, kahretsin.
Brian! Brian! Onu yakaladım.
- Piç kurusunu yakaladım.
- Bacaklarını aç. Bakayım.
Bunun topları var.
Oraya git ve diğerini yakala.
- Bunlar öfkeli manyaklar!
- Kahrolası yere geri dön.
Hiç komik değil. Lanet bir kaniş.
Hiç komik değil.
- Bence eğlenceli.
- Brian, hiç komik değil.
- Komik değil. Bu utanç verici.
- Biraz komik.
- Peki ne yapacağız?
- Bir çocukla tanıştım, Anthony, tamam mı?
Çok fazla para kazanıyor,
ve kimseye hesap vermiyor.
Peki Pat ne olacak?
Kendi paramızı kazanmaya başlamalıyız.
Mc. Gil denen sıçan herkesi ele veriyor.
Şaşmamalı, bugün anlaşmalı olarak
tahliye ediyorlar.
Yakaladığım ilk fırsatta,
o pisliği gebertmeliyim.
- Evet. Kesinlikle.
- İşi hallettik.
Evet, haber verdi.
- Hey, Jackie.
- Hey, Jackie.
Alın bakalım.
Beş bin demiştin.
Evet, bu sizin payınız.
Bunla ilgili bir sorun mu var, Paulie?
- Evet, aslına bakarsan var.
- Öyle mi?
Evet, evet. Bak ne diyeceğim Pat?
Kendine sakla.
Hey, gel buraya. Gel buraya. Gel!
Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun
lanet herif, kahrolası bir serseriyle mi?
Çocukluğunuzdan beri,
ceplerinizi ben dolduruyorum!
Eğer bana çalışmasaydın,
hiçbir bokun olmazdı!
Konu o değil, Pat.
Asıl konu şu;
daha kolay olması gerekiyordu.
Bu sorunu yaşayan tek kişi olduğunu
mu sanıyorsun? Kıçımın dibindeler,
...ve sen bu lanet tutumunla, aylardır
etrafta yüzünü ekşiterek dolanıyorsun,
...artık sıkıldım.
Bu konuda daha iyi çalışmalısın...
...çünkü ben öyle istiyorum,
kahrolası bir sorunumuz var! Anladın mı?
Anladın mı?
Onunla konuşsan iyi olur, Brian.
Neden bahsettiğimi anlıyor musun?
Bahsettiğim lanet şeyi anlıyor musun?
Bize, lanet olası serserilermişiz gibi
davranıyor!
Tamam, sakinleş, Paul.
Hadi, aç kapıyı, kapıyı aç!
Sana ne dedi, he?
Sonra kamyonu boşaltacağız.
Hepsi bu. Bu kadar basit.
- Kim bu çocuk?
- George Shea. Yıllardır tanırım onu.
Güvenilirdir.
Para konusunda bize kazık atmaya
çalışmaz yani?
- Değil mi?
- Hayır.
Gece payımız ödenecek,
ve sonra kendi yolumuza gideceğiz.
Kim olduğumuzu biliyor muymuş?
Tv'leri nerden bulacağımız umrunda değil,
yeter ki orda olsun.
Pekala, Anthony, bu gece görüşürüz.
Pekala, güzel. Arayın beni.
Hey, Brian, neden evine gitmiyorsun?
- Sen neden kendi işine bakmıyorsun,
Katie? - Biliyorsun, bir kadının var.
Bana bir iyilik yap,
Paulie'ye buraya gelmesini söyle, olur mu?
- Öyle mi?
- Evet, sonra da evine git.
Neden bana kahrolası bir içki
ısmarlamıyorsun?
- Hey, Paulie.
- Ne var?
Brian seninle konuşmak istiyor.
Tamam. Pekala. İki saniye sürer.
Eee kalacak bir yerin...
- Ödemem gereken faturalarım var.
- Ödemen gereken faturalar?
Faturalarını ben öderim.
Kalacak bir yerin var mı?
- Faturalarımı sen mi ödeyeceksin?
- Evet, Ödeyeceğim.
- Pekala, iyi, şimdilik bir kanepede
yaşıyorum. - Bir kanepede...
Ben kendi kanepeme gideceğim, sen...
Neden benim evimde kalmıyorsun?
Adın ne?
- Senin kanepen ne kadar büyük?
- Kanepem ne kadar mı büyük?
- Adım Lisa.
- Kanepem yeterince büyük.
Pekala, Lisa,
arkadaşımla konuşmalıyım.
Hemen dönerim,
ve konuşmaya devam ederiz.
O zaman kanepemden daha çok
konuşuruz, tamam mı? Lanet olsun.
Eli dağıt.
Tamam, önemli değil.
- Bu çocuğu tanıyor musun, Jay?
- Ne, arkamdaki çocuğu mu?
Evet. Kokainden çok para kazanıyor.
- Öyle mi? Nerden biliyorsun?
- Biliyorum işte.
- Ondan pay almalıyız.
- Kiminle çalışıyor?
- Kimseyle, anlattığım da bu.
- Gidelim hadi.
- Hey, Jay, bir dakika konuşabilir miyiz?
- Evet, tabi.
- Merhaba, tatlı kızlar.
- Evet, onu tanıyorum.
- Selam, evlat. Charlie'yi gördün mü?
- Nasıl gidiyor?
- Seni tanıyorum Paulie, değil mi?
- Evet.
- Nasıl gidiyor?
- İyi.
Hey, Jay, seninle yarın konuşmak istiyoruz.
tamam mı?
- Ne konuda? Herşey yolunda mı?
- Evet, evet, sorun yok.
Yarın saat 2 civarı
bizimle Height'te buluşur musun?
- Olur.
- Endişelenme. Sana iyi eğlenceler.
Selam, Pat.
- Nasılsınız?
- İyi.
- Burası yoğun, ha?
- Evet.
Siz ikiniz kaybolan, bir kamyon dolusu
tv hakkında birşey biliyor musunuz?
- Hayır.
- Bilmiyor musunuz?
- Emin misiniz?
- Evet, eminiz.
Bu çok komik, bana bir çağrı geldi...
İyi, her neyse, kulaklarınızı açık tutun.
Birşey duyarsanız bana haber verin, tamam mı?
Tamam, olur.
Tamam.
Açgözlü pislik.
Merhaba çocuklar.
- Kahretsin.
- Pekala, gidelim.
Sean, kardeşine yardım et. İşte çantan.
- Neden mutfağa gidip beklemiyorsun?
- Pekala, uslu durun. Birşeyler öğrenin.
Bu harika.
İşte, Sean, ceketini giymesine yardım et.
Fermuarını kapatamıyorum.
Sabahın 8'i oldu.
Hangi cehennemdeydin?
- Dışardaydım. Dışarda.
- Nerde?
- Nerde?
- Bunları dinlemek istemiyorum. Al işte.
Sanki bu herşeyi çözecekmiş gibi.
Hadi.
Hadi ama.
- Brian, buna bir son vermelisin.
- Evet, tamam.
Pekala, tamam, sen nasıl diyorsan.
Bunu bir daha yapmayacağım.
Bu sondu, bırak biraz uyuyayım.
- Evet?
- Hey, benim.
- Jackie bizi görmek istiyormuş.
- Ne için?
Bilmiyorum. Birşey söylemedi.
Pekala. Geliyorum.
Federaller Pat'i yakaladılar.
Ne için?
Birkaç eski saçma cinayeti üzerine
yıkmaya çalışıyorlar.
Ne zaman? Kim?
- Mickey Gills denen pisliği tanıyor
musunuz? - Evet.
Yıllardır herkesi ispiyonluyormuş,
...cezasının yarısını indirtmeye çalışıyor.
Ne kadar alır?
Eğer cinayetle suçlanırsa, 8 yıl.
Hey, bunun için endişelenme.
Herşey düzelecek.
- Hiçbir şey değişmeyecek.
- Evet, eminim.
- Elbette.
- Hiçbir şey.
- Bu lanet şeye inanamıyorum.
- Ne düşünüyorsun?
Sanırım şu çocuğu görmenin zamanı geldi.
Yaptığı şeyi fazla umursamıyor, bilirsin,
bana evleneceğini söyledi...
Hey, Jay.
Hey. Üzgünüm geciktim.
Sorun değil. Güzel araba.
Sağol.
Kokainden iyi para kazanıyorsun, ha?
İyi iş çıkarıyor.
Şahsen, paranı nasıl kazandığın umrumda değil.
Çocuklara satmıyorsun, değil mi?
- Hayır.
- Kısa keselim, tamam mı?
Bu işte çok para kazanıyorsun,
biz de biraz pay istiyoruz.
Pekala. Yani senin iki seçeneğin var.
Ya her hafta bize de biraz pay verirsin,
ya da, daha iyisi, bize birkaç satıcı gösterirsin,
biz de onları soyarız ve sana da pay veririz.
- Bağlantılarıma tuzak kurmamı mı
istiyorsunuz? - Evet.
Bunu yapamam. Beni tanırlar.
- Yaşadığım lanet yeri biliyorlar.
- Evet ama biz de biliyoruz.
Brian, başımı belaya mı sokacaksın?
Seni kaç yıldır tanıyorum?
Aynı mahalledeniz.
- Ne yapmalıyım?
- Jay, siktir et onları.
Eğer anlaşma olursa, her on günde bir
50 paundluk istediklerini söylediler.
- İstediğin herşeyi ayarlarım, dostum.
- Bundan eminim.
- Onlara haber vereyim.
- Pekala, burda olacağım.
Hey, nasıl gidiyor?
- Tanrım.
- Sakinleş, Tommy, iyi olacaksın.
- Jay, neler oluyor?
- Senin için kötü gün, Tommy.
Bunu kaybedilmişler hesabına yaz, Tommy.
Birkaç haftada tekrar toparlarsın.
Bunu ben alacağım. Teşekkür ederim.
Tamam. Aptallaşmışsındır,
bunlar tanıdık geldi mi?
Jay, mallar arkada mı?
- Bagaj açık mı, Tommy?
- Evet.
Tommy, bu anahtarları alıyorum.
Köşedeki ara sokağa atacağım.
Biraz toparlanmak için
kendine birkaç dakika ver.
Braintree'ye geri döndüğünde,
bu olanlardan kimseye söz etme.
- Anladın mı?
- Evet.
- Şunları çıkartıp dene.
- Çok büyükler. Daha 7 yaşındayım.
- Ne?
- Büyükler.
Pekala, başka bir çorapla giy.
Ayağına oturacaklardır.
- Merak etme, başka bir tane alırım.
- Olmayacak.
Hey, yanlış ayağına giyiyorsun, patron.
İşin bitince kardeşine de yardım eder misin?
Çocuklar, acıktınız mı?
- Evet, sanırım.
- Pekala.
- Burası güzelmiş.
- Evet.
İyi görünüyorsun.
Selam, Brian. Nasılsın?
- İyiyim. -Öyle mi? İçecek birşey
getirmemi ister misin?
Olur. Stacy sen?
- Şimdi almayayım.
- Tamam. Her zamankinden mi?
Hayır. Sen bana...
Yo yo, Ben... Sen sadece hazırda
ne varsa onu getir. Sağol.
Tamam.
Arkadaşın mı?
Arkadaş diyerek ne kastediyorsun?
Burda çalışıyor.
Ne?
Şimdi de garson kız adımı bildiği için mi
sinirleniyorsun?
Bu yüzden mi birden susuverdin?
Öyleyse neden bizi tanıştırmadın?
Sen neden bahsediyorsun?
O garson.
Ben sadece ona bakışından,
bundan daha fazlası olabileceğini düşündüm,
Gördün mü? İşte bu yüzden
hiç dışarı çıkmıyoruz.
Hiç çıkmıyoruz,
çünkü sen sürekli koşuşturmakla meşgulsün.
Bu konuyu yeniden mi başlatmak istiyorsun?
Güzel bir geceyi mahvetmeyelim, tamam mı?
Sizi tanıştırabilirdim,
ama adını bile hatırlamıyordum.
İşte getirdim, tatlım.
- Afedersin, adın ne?
- Kim.
- Kim.
- Evet.
- Kim, bu karım Stacy.
- Merhaba.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- Merhaba.
- Birkaç dakika daha bekleyecek misiniz?
- Sadece bir dakika.
Tamam, hemen dönerim. Teşekkürler.
- Şimdi barıştık mı?
- Evet.
Afedersiniz,
menüyü alabilir miyiz, lütfen?
Pardon.
Acele etmeyin.
Buyrun.
- Hayır, hayır. Senin için getirdi sanırım.
- Al şunu, lütfen.
Charlie, bize birkaç dakika verir misin?
- Tabi ki.
- Sağol, dostum.
Hey, Brian.
- Hey, Jay. Nasıl gitti?
- Paulie.
- Fena sayılmaz. Tanesi 900.
- Tanesi 900.
45000 eder.
Eee, senin payın 12,5 mi?
- Senin için iyi mi?
- Evet, kulağa iyi geliyor.
- Bu iyi, evet.
- Pekala, yapalım o zaman.
Dinle, şimdi gitmeliyim,
ama şu adamla cuma buluşacağım.
- Pekala. Tamam.
- Tamam mı?
Ben de gitmeliyim.
Tamam, unutma adamı 1, 1:30 gibi almalıyız.
- Kırk beş bin, hiç fena değil.
- Evet iyi. İyi iş.
Hey, Jay.
Cuma'ya kadar
üzerinde şu lanet şeyden biraz var mı?
Evet, var.
- Sağol.
- Cuma görüşürüz.
İyi iştir, Paulie.
Mücevher her zaman para eder.
Evet, evet, pekala,
ama biz hala aynı noktadayız,
Şimdi sana on bin vereceğim,
...sen de bana bir yılda 200 bin geri
vereceksin, artı verdiğim on binlik.
- Evet, kesinlikle.
- Tamam, anlaşacağız.
Bir dakikaya dönerim.
Tamam.
- Kim o?
- Brian.
- Selam, Jay.
- Naber, Brian?
Parayı hala alıp almadığını merak ettim.
Cumaya kadar alamayacağımı sana söylemiştim.
Hey, içeri geç, içeri geç.
Sağol. Parti mi veriyorsunuz?
- Evet, birşey içmek ister misin?
- Elbette.
Hey, Brian, naber? Ben Matt.
Hey. Nasılsın?
Evet, seni burlarda görmüştüm.
- Al.
- Evet, bunu alacağım.
Paran var mı?
- Ne kadar, Brian?
- Binlik!
Ben de binlik yok. Şuan yok...
Jay, hadi ama. Ne kadar var?
O kadar yok... 500'lük verebilirim.
Bu işimi görür. Biraz da kokain?
Olur, bir saniye bekle.
Siktir et, onları, Jay. Siktir et!
- Kız arkadaşlarınız mı?
- Hayır, striptizci kızlar.
- Öyle mi? Dansçı mısınız?
- Evet.
Bana birkaç hareket gösterin.
Güzel, arkanı da göreyim.
Güzel.
Tim, nası gidiyor?
Hadi, hazırla bir tane.
Senin için hazırlayacağım.
- İçtiğiniz şey ne? Kaliteli mi?
- Evet.
Siz beyler özgür ruhlar gibisiniz, ha?
Burası bir morga benziyor.
Ben de senin gibi ölü olmak istiyorum.
İşte beş, Brian.
Bir poşette kokain, tamam mı?
Hadi, başka kokain yok sana.
Hiç fena değil.
- Sağlam çek içine.
- Tamam.
Dumanla dolduğu zaman,
parmaklarını iyice kapat.
Tamam, sanırım şimdi anladım.
Nerde o? Herşey yolunda mı?
- Ne demek istiyorsun? Burda değil mi?
- Hayır, eve hiç gelmedi.
- Dün gece onunla değil miydin?
- Evet, evet, önce birlikteydik.
- İşte bu. Anladım.
- Ne?
Her gece 3'e kadar dışarda,
saat sabahın 4'ü.
- Sakin ol.
- Sen sakin ol!
- Stace. Stace.
- Lanet 15 yıldır aynı şey.
Biliyorum.
Saat öğlenin on ikisi?
Sen koca bir pisliksin...
Geceyi nezarethanede geçirdim!
Kahrolası, beni rahat bırak!
Alo?
Şimdi geldi.
Paul arıyor.
- Evet, arayacağımı söyle.
- Seni sonra arayacakmış.
Bilmiyorum, tutuklandığıyla ilgili
saçmalıyor. Kapatmalıyım.
Eee ne oldu?
Hiçbir şey. Birkaç kadınla birlikteydim.
- Sen iyi misin?
- Evet.
Jay! Jay! Jay!
Nerdeyse gol oluyordu.
Mesajını aldım. Ne oldu?
Evet. Geçen gece evimde tanıştığın
Matt denen çocuğu hatırlıyor musun?
- Evet, ne olmuş ona?
- Ne zaman gittin?
Ne?
Geçen hafta bir ara. Ne olmuş ona?
Stoneham civarındaki gerizekalılara
steroid satıyor.
Öyle mi? Bu işte para var mı?
- Sanırım. 20 ila 30 bin arasında dediler.
- 20 ile 30 arası mı?
Evet! Öyle.
Peki, her neyse,
birkaç yıldır satıyormuş.
Bağlantıları yeni enselenmiş.
Ordaki lanet hödükler
hergün daha fazla alıyorlarmış. Bilmiyorlar.
- Gerçekten mi? - Beyler sizin bunla
ilgileneceğinizi düşündüm.
- Saçmalamıyorum.
- Evet.
Bilirsin, kulağa olur gibi geliyor.
Kulağa cidden öyle geliyor. Pekala,
Seni yarın arayacağız. Sağol.
- Sağol, Jay.
- Paulie.
Kendinize iyi bakın.
Onun evine mi gittin?
Ne? Parası var mı diye bakmaya gittim.
Bu adam kokain çekiyor, dostum.
İzlenmediğini mi sanıyorsun?
Kafanı kullan.
- Orda iki dakika kaldım.
- Tamam, peki.
- Bu benim mi?
- Evet.
Teşekkürler. Hey, Celtic'in basket
maçını kim kazandı?
- 8 sayıyla Caveliers.
- Siktir be.
- O çapulculara yine mi bahis oynadın?
- Evet.
Kahrolası Celticliler.
Ne dedin sen?
- Bu lanet herif de kim?
- Bilmem. Daha önce hiç görmedim, Brian.
Ne o kahrolasıca herifin adı? Dave mi?
Selam, benim.
Kim o? Matt mi?
Bana bir iyilik yap, olur mu?
Bana şu pislikten biraz ayarla.
Şimdi oraya geliyorum.
- Hey, bana söyleyecek birşeyin var mı?
- Sana söyleyecek birşeyim yok.
Kahrolası ağzını kapalı tut o zaman.
Evet.
Yani, Jay birkaç steroid olayından bahsetti.
- İşte bu. Evet, o çocukları biliyorum,
- Haa siktir.
- ... çok fazla paraları var.
- Öyle mi?
- Çok fazla.
- Olay ne peki?
Ben onları ayarlarım.
- Hey, çok fazla paraları var, bilirsin.
- Tamam.
Evet.
- Sanırım hepsi zengin.
- Tamam, ahbap.
Bu da ne? Kim o?
- Kim o?
- Uzak dur benden.
- Hey, ben ne kadar alacağım? - Hadi ama,
dostum. Bir saniyeliğine çekil üzerimden.
Siz çocuklar bana biraz para
verirsiniz, di mi?
Matt, Matt, kapat çeneni.
- Ben sadece ne kadar alacağımı bilmek
istiyorum. - Matt, kapat kahrolası çeneni!
- Matt, burda neler dönüyor?
- Birşey yok.
Sana kaç defa daha söyleyeceğim?
- Brian.
- Ne?
Burası benim evim. Sabahın 3'ü oldu.
- Hadi.
- Haklısın. Haklısın. Üzgünüm, Jay.
Özür dilerim.
Sana kaç lanet defa daha söylemek
zorundayım, Matt?
Lanet eve kimseyi alma!
Temizle şu pisliği, seni kahrolası ahmak!
Sağol, Charlie.
Bak, emin olman gereken tek bişey var
parayı da beraberinde içeri getirmeli, tamam mı?
Bu konuda ısrarcı ol. Ona malın kilerdeki soğutucuda olduğunu söyle. Tamam mı?
Sonra o içeri girdiğinde,
gerisini biz hallederiz, tamam mı?
Evet.
Pekala.
Onunla ne zaman buluşacaksınız?
Perşembe 2'de.
Saat ikide. Tamam, Biz saat 2:30 gibi
sandviç gişesinin arkasında olacağız, tamam mı?
Sonra görüşürüz, beyler.
Dün gece sana ne oldu?
Hiçbir şey. Stacy'le halletmem
gereken bir işim vardı.
Bu konuda titiz olmalıyız.
Doğal olarak.
- Matt.
- Paulie.
- Naber?
- İyi, iyi.
- Nasıl gidiyor?
- İyi. Oturmaz mısın?
- Sandwich ya da başka birşey ister misin?
- Hayır, sanırım böyle iyiyim.
- Peki, parayı getirdiniz mi?
- Evet, siz malı getirdiniz mi?
Evet, dondurucuda. Otur.
Şimdi, cidden...
- Ne, birşey mi istiyorsun?
- Hayır, dostum, ben iyiyim. Biz neden...
- Pekala. Sorun yok. Ben ısmarlıyorum.
- Hayır, inan bana, ben iyiyim. Minnetarım.
Biliyor musunuz?
Siz beyler kımıldamayın,
...ben parayı almaya gideceğim, tamam mı?
Hemen dönerim.
Ona yanında getirmesini söyledim.
Sana lanet parayı
yanında getirmesi gerektiğini söylemiştik!
Biliyorum, ona söyledim,
ama beni tehdit etmişti.
Lanet arabaya binin!
Birşeyler dönüyor.
- Acele et!
- Boston Polis departmanı! Hey!
Ellerinizi havaya kaldırın!
Eller direksiyonda!
Kımıldama kahrolası!
Pekala, ellerini...
Bana anahtarları ver.
- Sen ne halttan bahsediyorsun?
- Ellerini direksiyonda tut!
- Burda hiç uyuşturucu sattınız mı?
- Hayır, efendim.
Eee, buraya uyuşturucu anlaşması
yapmaya mı geldiniz, ha?
- Neden bahsettiğin hakkında hiçbir
fikrim yok. - Kapa çeneni!
Burda uyuşturucu anlaşması mı yapıyorsunuz?
- Hayır.
- Para nerde?
- Nerde şu para?
- Ne parası?
- Para nerde?
- Kapa çeneni!
Joe, cevap vermesini sağla!
Yüce İsa! Bu şekilde cevap falan
alamayız! Kahrolası pislik!
- Kahretsin! Para nerde?
- Neden bahsettiğini bilmiyorum!
Kahrolası para! Para nerde?
Tabi ya. Neden bahsettiğimi bilmiyorsun, ha?
Seni yalancı pislik.
Gidelim!
Sen neye baktığını sanıyorsun?
- Hey!
- Kendi kahrolası işinize bakın!
- Birisi yardım etsin!
- Anahtar nerde?
Birisi yardım etsin! Doktor çağırın!
Sana birşey sormama izin ver.
Kaç yaşındasın?
- Gelecek hafta 27 olacağım.
- Hayır, o kadar yoksun.
Lanet! 22 yaşında gibi görünüyor,
öyle değil mi?
Hayır, hayır, iyi görünüyorsun.
Gerçekten iyi görünüyorsun.
- Sağol. Evet, işimin başına dönmeliyim.
- Hayır, biraz otur, otur.
- Joe de seninle konuşmak istiyor.
- Beni kovduracaksın.
Seninle konuşmak istiyorum.
Seninle konuşmak istiyorum.
Hayır, çalışmak zorunda değilsin.
Pekala, seninle geleceğim. Sana yardım ederim.
- Hey, Jay. Nasıl gidiyor?
- Brian, nasılsın?
Dostumla tanışmanı istiyorum, Josh.
Hey, Josh. Nasıl gidiyor?
Gel otur şuraya.
Ne, şu olayın ortasında sıvışan adamın mı?
- Bu pisliği hep yapar, Brian.
- Afedersin kendimi kaybettim, ama bilirsin...
Ne yapıyorsun, iş sırasında kaçılır mı?
Senin topların yok mu yoksa?
Hayır, var, ama ortalık karışmıştı.
- O herifleri öldürecektiniz.
- Hiç s.kimde değil!
İşte. Senin için birkaç papel.
Bunu aldığın için şanslısın.
Hayır, buraya oturma! Şuraya git!
Hayır, hadi ama, otur.
Dostum, seninle kafa buluyorum.
Ona bir içki getirebilir misin?
Konuşmalıyız.
- Hadi ama, Jay.
- Dinle, dinle, sakinleş.
Neler oluyor?
Ne demek istiyorsun?
Ne demek bu? İşten bahsediyorum.
E sokak'ında iki çocuğu soymuşsunuz.
Ne demek istiyorsun, Jackie?
Siz ikiniz kendi başınıza işe çıkmışsınız,
ve biz ortada para görmeyecek miyiz?
Bizden ne istiyorsun?
Sizin için 15 yıldır, kahrolası ayakçı
takımı gibi ordan oraya...
...koşuşturuyoruz,
ve bunun için elimizde ne var?
Hiçbir şey. Pekala,
bu yüzden biz de birkaç ekstra yapıyoruz.
Ayakçı mı? Bunu nasıl böyle görürsün?
Konu bu değil, Jackie.
Bakmam gereken çocuklarım var, ve çulsuzum.
Biz değil miyiz? Hey, Pat buna çok kızacak.
Devam edin,
başınız belaya girecek.
- Bizi tehdit mi ediyorsun?
- Ben kimseyi tehdit etmem.
Tamam, dostum, Bu şekilde olacaksa,
başka ne söyleyebilirim bilmiyorum.
Bu şekilde olacak.
- Eve bırakmamı ister misin?
- Hayır, ben böyle iyiyim.
Dinle, yaklaşık 15 dakika daha
burda olacağım.
- Sadece etrafı temizleyeceğim.
- Hayır, ben iyiyim, sağol.
Seni or... çocuğu!
Or... çocuğu.
Dr. Evans, 283. hata.
- Bayan Reilly.
- Evet.
Merhaba.
Şimdi durum şu.
Bildiğiniz gibi,
kocanızın vücuduna üç kurşun saplanmış.
Biri kafasının arkasına saplanmış,
sağ omzuna saplananı ve,
...sol kolundakini çıkardık.
Kafasının arkasındaki kurşunuysa,
...çıkarmamaya karar verdik...
...çünkü bunun,
şuan çok tehlikeli olabileceğine inanıyoruz,
...omuriliğine çok yakın olduğundan,
...onu çıkarmaya çalışmak çok tehlikeli
olurdu, biz de kurşunu almadık.
Sizden istediğimiz şey, onu bir süre daha gözlemlememiz için burda tutmanız,
...ona birkaç antibiyotik vereceğiz,
ve iyileşecektir.
Küçük kalibreli bir mermi olduğu için
çok şanslıyız, yani...
Sanırım bunu bilmeniz gerek;
...bünyesinde
aşırı miktarda alkol ve kokaine rastladık.
İyileşeceğini söyledi.
Sana söyleyemem.
Adamın başında bere vardı.
- Yüzünü göremedim.
- Siktir et onu.
Sadece silahla orda durduğunu gördüm.
- Kim olabilir, tahmin edemez misin?
- Bilmiyorum. Söyleyemem.
- Sence Jackie pisliği miydi?
- Keşke bilebilseydim. Keşke.
- Merhaba.
- Hemen dönerim.
- Selam. Nasılsın?
- İyiyim. İyiyim.
Çok iyiyim. Hadi, bana bir öpücük ver.
- Tanrım, seni öpemiyorum bile.
- Hadi ver bir öpücük.
Kolunu kımıldatma.
İyi olacak. İsterse diye,
buraya su bırakıyorum.
- Stace, ben hemen dışarda olacağım.
- Selam, Katie.
- Çocuklar iyi mi?
- İyiler.
- İyiler mi?
- Evet, iyiler.
Babamın yanındalar. Hiçbir şey için
endişelenme. İş yerimi aramalıyım...
- Hayır, hayır. Ben iyiyim.
- ... benim yerime biri baksın.
- Nasılsa ben uyuyacağım.
- Ne, sen delirdin mi? Olmaz.
Eve gitmelisin.
Çocuklar endişeleniyordur.
- Selam, Paulie.
- Selam, Hogie.
- Brian nasıl? - Bilmiyorum. Vücudunda
lanet mermi delikleriyle,
...kahrolası bir hastanede.
Sence nasıldır, ha?
Birşey gördün mü?
Hayır, barın eksiklerini yerleştiriyordum.
Son çıkan Brian'dı.
10 dakika sonra,
onu kaldırımda buldum.
Hey, Paulie, nasıl gidiyor?
Bunu sen mi yaptın?
Sen ne, sen kafayı mı yedin?
Brian'ı vuracağım?
Hadi, sizi çocukluğunuzdan beri tanırım.
Siz ikiniz her ne yaptıysanız,
bu şeyi üzerinize çektiniz.
Peki, o nasıl?
Yaşayacak.
- Sanki deliriyormuşum gibi hissediyorum.
- Hadi ama, gel otur. Oturalım biraz.
Hayır, üzgünüm. Sığır eti olmalıydı.
Onun siparişi bu.
Lanet olası siparişimi bile
hatırlayamıyorum.
Sağol.
- Nasılsın?
- Gayet iyi. Sen?
Hey! Hey!
- Stace?
- Efendim?
- Sen iyi misin?
- Evet.
Bunu sana daha önce de söyledim biliyorum,
ama buna bir son vermelisin.
- Yaptığı şeylerle seni öldürüyor.
- Biliyorum.
- Ondan uzaklaşmalısın.
- Katie, lütfen, şimdi olmaz.
Biliyor musun ne var?
Her zaman böyle diyorsun,
- ... ve her zaman geri dönüyorsun...
- Gidecek bir yerim yok!
- Gerçekten mi?
- İki tane çocuğum var!
- Tamam.
- Nereye gideceğim?
Bu durumda olan tek kişi sen
olduğunu mu sanıyorsun?
- Şuan bunları dinleyemem.
- Stacy!
Seni sonra ararım.
- Lütfen tuşa basın.
- Zaten bastım.
İşte. Afedersiniz, hemşire hanım.
Biraz ağrı kesici alabilir miyim?
Bunun için daha bir saatiniz var.
Hayır, onları almak için bir saatim yok.
Zaten lanet bir saatimi bunu bekleyerek geçirdim.
Ağrı kesici istiyorum, tamam mı?
- Sakin olmalısınız.
- Hayır, sakin falan olamam.
- Ağrı kesici almam gerekli.
- Brian, sessiz ol!
- Hayır, hiçbir bahaneniz yok...
- Sadece hastaymış gibi dursan.
Beni burda acı için de oturtmak için hiçbir bahaneniz yok. Şimdi lütfen sadece birkaç tane...
...elinizde ne varsa alabilir miyim?
Sadece birazcık verin.
- Sadece bir saat daha beklemelisiniz.
- Lanet olası acı içindeyim?
Sana bunu nasıl anlatacağımı
bilmiyorum!
- Ne kadardır burda çalışıyorsun?
- Bu benim 2. haftam.
Pekala! İyi düşün!
- Bana kahrolası birkaç ağrı kesici ver!
- Brian! Brian, sesini alçalt.
- Hemen!
- Doktoru çağırmaya gideceğim.
- Doktoru çağır!
- Kendine bak. Şu haline bak.
- Bu delilik. Bize ne yapıyorsun?
- Şimdi olmaz, Stacy.
Çocukların ne olacak?
Eğer beni düşünmüyorsan,
- ... çocuklarını düşün.
- Kahrolası şimdi olmaz!
Evet, şimdi! Sen bir uyuşturucu müptelasısın.
Kokain ve içki içmek için her gece dışardasın.
Bu sona ermeli.
Son vereceğine dair söz vermiştin!
- Çıkar beni...
- Ne yapıyorsun?
- Brian, bekle!
- ... burdan!
Brian, bekle!
- Ne yapıyorsun? Hayır!
- Uzak dur benden!
Gidemezsin. Brian, Sen...
Brian, nereye gidiyorsun?
- Bay Reilly, nereye gidiyorsunuz?
- Kendi lanet işine bak!
Burası acil servis, Bay...
- Kimi çağıracağınız hiç s.kimde değil!
- Bay Reilly!
Otur yerine!
- Brian! Brian, bekle!
- Beni rahat bırak!
Donacaksın. Hey! Biri yardım etsin.
Ayakları çıplak!
Brian!
Matt, bana giyecek birşey var, tamam mı?
Seni öldürmeden önce,
giyecek kahrolası birşeyler getir!
Brian, kalk ayağa!
Bu lanet olası pislik de ne böyle?
Kalk ayağa!
Bundan daha iyisini yapabilirsin,
kardeşim, tamam mı? Kalk.
Düşündüğümüz onca şeyden sonra,
bana bunu mu yapacaksın?
Pekala. Hey, sen bundan daha
güçlüsün! Bok gibi görünüyorsun.
- Biraz... Kahrolası giysiler nerde?
- İşte, al.
Seni bir daha görmek istemiyorum. Tamam mı?
Seni bir daha görmek istemiyorum!
Bundan çok daha iyisin, tamam mı?
Bu pisliği bırak.
Bize yapacağın şey bu mu, ha?
Arkamda olacağına söz vermiştin.
Hadi eve gidelim. Hadi eve gidelim.
Hadi eve gidelim.
Ne, orda sessizce oturup duracak mısın?
Hiçbir şey söylemeyecek misin?
Yani, hadi, Stacy.
Çok fazla şey yaşadım.
Bir haftadır o şeye elimi bile sürmedim.
Ne yapmamı istiyorsun?
Eve girmeme izin vermeyecek misin?
Çocuklarımı görmek istiyorum, Stacy.
Yani, sana kaç kez daha özür
dilerim demem gerek? Özür dilerim.
Özür artık yeterli değil.
Söyleyecek hiçbir şeyim yok.
Çocukları almalıyım.
Tamam.
Nasılsın? Stacy buraya gelecek mi?
Bilmiyorum. Biraz konuşacağız,
belki dışarı akşam yemeğine çıkarız.
Anthony aradı.
Bir başka kamyon işi daha varmış.
- Öyle mi?
- Evet.
- Eminim bunu halledebiliriz.
- Kullanabilir misin...
- Beş vites mi?
- Evet.
- Elbette.
- Pekala.
Hey, Mark.
Onu bana mı atacaksın? Tamam.
Yola çıkma. Yola çıkma.
- Selam. Nasıl gidiyor?
- İyi gidiyor.
Sonra görüşürüz, tamam mı?
Babana bir öpücük ver.
Seni seviyorum.
Hazır mısın?
Selam.
- Eee, akşam yemeğine ne dersin?
- Yarın ara beni.
- Ne kadar oda var?
- Bilmem. Bana yeterli görünüyor.
Hadi bakalım.
Bakın size ne diyeceğim? Pastadan payınız.
Güzel. Güzel. Evet.
- Sonra konuşuruz beyler.
- Sağol.
Kahretsin.
Döndür onu.
Beni hatırladın mı?
Şimdi buna ne dersin?
Götürün onu burdan.
- Hey, sen Paulie McDougan?
- Evet. Sen kimsin?
Ronny Dents, Dorchester'den.
Pat Kelly tanıyorsun, değil mi?
- Evet.
- Saat 1'de dışarda olacak.
Seni görmek istiyor.
Bölüm 3 ve 5,
A blok bahçede 15 dakikanız var.
Bölüm 3 ve 5,
A blok bahçede 15 dakikanız var.
- Şurdaki Pat.
- Sana yetişirim.
Brian.
- Paulie.
- Selam, Pat.
- Dünya küçük.
- Evet, evet.
7 ila 5, daha kötüsü de olabilirdi.
Hadi, biraz yürüyelim.
- Duyduklarım için teşekkür
etmeliyim, ha? - Pat...
Hey, bakın, insanların beni kandırmaları,
hiç bu kadar uzun sürmemişti.
Bulduğunuz ilk fırsatta,
kendi başınıza iş yapmışsınız.
- Göründüğü gibi değil, Pat.
- Tam olarak öyle.
Dışarda neler döndüğünü bilmediğimi mi
sanıyorsunuz?
Hadi.
Ben insanlara hep bir şans daha veririm,
ve siz kendinizinkini kullandınız.
Beni bir daha satmayın.
Siz ikinizi görmek güzel oldu.
Bu saçmalıkları arkamızda bırakalım.
Burda birbirimizin sırtını kollamalıyız.
- Lanet sıçan deliği.
- Seni görmek güzel, Pat.
Sizi görmek de öyle.
Siz ikinizin buraya geldiğini duydum.
Ne yazık ki, sizi burda gördüğüme sevindim.
Evet, seni de, Pat.
ya sen, sen hala
dışardaki herşeye bulaşıyor musun, ha?
- Ortam şuan biraz kötü görünüyor.
- Bir süreliğine herşeyden çekildin.
- Senin için yeterli olmalı.
- Bir süreliğine çekilmen iyi olur.
Hey, alkolikler toplantısında görüşürüz.
Tamam, pekala.
Merhaba, Ben Ray. Ben alkoliğim.
Bu gece burda olmak güzel.
İlk karşılaştığımız zamanı
hatırlıyor musun,
Ben demiştim ki,
"Bak, sigara paketine iyi bak,
..."zamanını daha da ileriye alıyor."
- Evet, öyle.
- Doğru, zamanı öldürüyor.
Sonra biz de bahislere nakit kabul ettik,
...bir oyuna 500 ila 1000 basmak
isteyenler olur,
...eski "mailillerimi kontrol et"
hikayesini yutacağımızı sanırlar.
Peki, kısa keselim.
Kim sinirlenmeye ihtiyaç duyar ki?
Sonra görüşürüz.
...bağlantıda olduğum insanlar için,
günün birinde ayık kalmalıydım.
Geldiğin için teşekkürler.
Elbette.
- İyi görünüyorsun.
- Sağol.
- Çocuklar nasıl?
- İyiler.
Mark sana birkaç mektup yazmıştı,
ama gardiyanlar aldı.
Nasıl gidiyor?
Koşuşturduğumu düşünürsek,
harika gidiyor.
Bak, ben burdayken,
birazcık yardım etmelisin, tamam mı?
- Sana yardım etmek mi?
- Evet.
Seni bu duruma ben soktum, biliyorum.
Bunun için pişmanım, inan bana.
Ama şuan, bunun için
yapabileceğim hiçbir şey yok.
Taşınmak istersen, seni anlarım.
Taşınmak mı? Nereye?
Nereye taşınabilirim ki?
Benim için bir tercihin var mı?
Sadece sana sorun olmadığını söylüyorum.
Anlarım.
Çocuklarını büyütmeliyim.
Sen orda olmasan bile.
Ben orda olmasam bile. Ne, şimdi beni yerden
yere vurmaya mı başlayacaksın?
Eğer babam olmasaydı, sokakta kalacaktık.
Eee ne yapmak istiyorsun?
Bilmiyorum.
Beni hala seviyor musun?
5 yıl sonra
Hiç kendini tüm bunlardan yorulmuş
olarak buldun mu?
Ne, zaman geçirirken mi? Kahretsin evet.
Hayır, herşey, bilirsin.
Bu sadece işkence.
Sürekli para peşinde koşmak, sürekli
polislerden bir adım önde olmaya çalışmak.
Sadece kartlarımızı oynuyoruz.
Berbat bir babayım.
Ne?
Brian, hadi ama.
Yani, sana saçmalamayacağım, tamam.
Yılın babası ödülünü kazanamayacaksın,
tamam mı? Kazanamazsın. Bitti, biliyorsun.
Ama çocukların seni seviyor. Seviyorlar.
Bizim yaptığımızdan daha iyisini
yapacaklar, tamam mı? Yapacaklar.
İyi bir anneleri var. İyiler.
Seni seviyorlar.
- Sence gerçekten seviyorlar mı?
- Sevdiklerini biliyorum, tamam mı?
Birgün herşeyi telafi edeceksin. Tamam mı?
Hey, hey, şurdaki herife bak. Tamam mı?
Kimden bahsettiğimi gördün mü?
Zırhlı bir araba soyduğu için 35 yıl yemiş,
tamam mı? Yani, daha kötüsü olabilirdi.
Evet, daha kötüleri de var.
Hapisane, zaman öldürmek için bile
hayal edebileceğiniz en sıkıcı yerdir.
Dün, yarınla aynı zaman.
Bir tutam korkak,
kaslarının ve dövmelerinin ardına saklanmış,
...en tehlikelileri bile,
insanlar korku dolular.
Düşünebildiğim tek şey
seni ve çocukları nasıl bırakabildim.
Sizi özlüyorum. Üzgünüm.
Çıktığınız zaman
onların numarasını alın. İyi çocuklardır.
İçki yüzünden karımı harcadım.
Cehennem gibiydi,
ama işte bu içkinin yaptırdığı şey.
Yüce İsa, bu Danny Sullivan.
Onu 15 yıldır görmemiştim.
Evet.
Amcamın arkadaşıydı, değil mi?
Evet. Harika görünüyor.
20 yıl önce,
sizin olduğunuz yerlerde oturuyordum.
Her neyse, başka ne vardı?
Buna bir çözüm bulmalıydım.
Küçücük de olsa
hayatımın bir kısmını geri almalıydım.
- Sen bizimle misin?
- Evet, evet.
Bir kez daha, adım Dan. Ben bir alkoliğim.
Konuşmamı dinlediğiniz için teşekkürler.
Pekala, herkes hücrelerine!
Hey, Sully. Ben Brian Reilly.
Küçük bir çocukken tanışmıştık.
Bobby'nin yeğenisin. Evet, evet.
İyi bir adamdı.
Evet, öyleydi. Sağol.
Eee, dinlediklerinden sana anlamlı
gelen oldu mu?
Evet. Birkaçı, evet.
Ne kadar zamanın kaldı?
- Sadece birkaç hafta ve sonra çıkıyorum.
- Güzel, güzel.
Ayık kalmayı planlıyor musun?
- Evet, elbette.
- Katılacağın hiç seans ayarladın mı?
Buraya gelmeden önce,
hiç bir seansa katılmamıştım,
...bu sadece hücremden çıkmak içindi.
Eğer bir seansa katılmak ya da
konuşmak istersen,
- ... beni ara.
- Tamam, Brian, gidelim. Gitme zamanı.
Sadece bir dakika.
- Pekala. Sağol, Sully.
- Elbette.
Selam, Paulie.
Geçen gece tvde gördüğümüz, şu aşağılık
sübyancı çocuğu hatırlıyor musun?
- Evet.
- Onu hücre 12'ye yerleştirdim.
Sağol, Callahan.
Evet, evet, gidelim! Yapalım şu işi.
Bu da ne?
Bir saniye gelsene. Gel buraya.
Seni kahrolası...
Acı tat bakalım, seni aşağılık pislik.
Çocukları becermek hoşuna mı gidiyor?
Seni aşağılık çocuk beceren sapık!
Senin derdin ne? Hadi, hadi.
Lanet bir hayvan gibi yiyorsun.
Başlama yine, Paulie.
İşte geliyorlar.
Pekala, gidelim.
- Tadını çıkar.
- Sağol.
Ne kadar istiyorsan ye.
Nasıl gidiyor?
İyiyim, şunu doğru anlayalım.
Herşeyi sizin yaptığınızı biliyoruz.
Şahsen, umrumda değil,
...ama Çavuş Callahan işini kaybedebilir.
Zaten askıya alınmış durumda.
Aranız iyiymiş,
gazeteler, ayrıcalıklar, bir sürü şey.
İç işleri bu işte, kıçımın etrafındalar.
Onları koruyanlar da bu serseriler kadar hasta.
- Ne istiyorsun?
- Pekala, eğer biri kendini öne atarsa,
...bunu uzaklaştırmaya çevirebiliriz
ve herkesi daha fazla öfkeden korumuş oluruz.
Callahan iyi bir adamdır.
Biz ne alacağız?
6 ay ya da delikte 90 gün.
Ben yaptım.
- Ne?
- Tek başına mı?
- Evet, tek başıma.
- Bir saniye bekleyin.
- Hadi ama. Sen de benim için aynı şeyi yapardın.
- Bunu yapmak zorunda değilsin.
- Çocuklarına "Merhaba" de.
- Paul.
- Tek başına mıydın?
- Tek başıma.
Doğru olan bu, Brian.
Hadi, sen de aynısını yapardın.
Ne, çocuklar, onlar gelmek istemediler mi?
Hayır, istediler. Mark hala hasta.
Sean bu ara gelecek.
Bu konuda birşeyler yapman gerekecek.
Eee...
Ne yapmayı planlıyorsun?
Henüz emin değilim.
- Kendine iş bulacaksın, değil mi?
- Evet, birşeyler yapacağım,
ama ilk olarak sen ve çocuklarla
biraz zaman geçirmek istiyorum.
Stacy, buraya iyice bir bak...
...çünkü bir daha asla
seni ve çocukları bu duruma sokmayacağım.
Beni bir daha bu şekilde görmeyeceksin,
asla. Söz veriyorum.
Selam, Callahan,
yeniden burda görevlisin.
Evet, daha kötüsü olmalıydı, ha?
Evet. Yaptığın herşey için minnetarım.
İyi bir adamsın, Callahan.
- Dışarda kendine iyi bak, Brian.
- Sağol.
Selam, ahbap!
Özledim seni. Dur bir bakayım.
Sana bir bakayım şöyle.
Bana bir bak bakayım. Abin nerde?
- Kız arkadaşıyla buluşmaya gitti.
- Daha sonra evde olacak.
Öyle mi? Senin sevgilin var mı?
- İki tane var, aslında.
- Hiç fena değil.
- Selam, Katie.
- Selam.
- Nasılsın?
- İyi. Hoşgeldin.
Seni görmek güzel.
Onlara göz kulak olduğun için teşekkürler.
Abin kız arkadaşını görmeye gitti, demek?
Evet, Sanırım az sonra döner.
Coynes'in Bar'ına ne oldu?
İki yıl önce katlı bir binaya taşıdılar.
Ordaki serserilerin hepsi herşeyi
stoklayıp satıyorlar. Kiralar inanılmaz.
Herşey değişiyor.
Eee, artık Güney Boston'da yaşamak için
zengin olmak gerekecek.
Biz de öyleyiz.
Mark bir kız arkadaşın olduğunu söyledi.
- Öyle mi? Güzel mi?
- Çok güzel.
Çok güzel.
- Güzel mi?
- Evet, çok güzel.
- Adı ne?
- Stephanie.
Bir ara tanışmak isterim.
Gitmeliyim. Sonra görüşürüz.
- Bitirmeyecek misin?
- Hayır.
Çok geç kalma, Sean. Sean?
Pekala, görüşürüz, ahbap.
Vaay.
Böyle demen gerekmez.
Aman Tanrım.
Hadi, geç kalacaksın,
ve annen beni öldürecek.
- Seni özleyeceğim, dostum.
- Tamam, baybay.
Pekala. Beslenme çantana
bir parça kek koydum.
Pekala. Sağol, baba. Hoşçakal.
Seni seviyorum, Mark.
Ben de seni seviyorum.
Ne?
Neden kapıyı bir polis gibi
tekmeleyip duruyorsun?
- Gecikmiş 600 dolarlık borcunuzu
biliyor musunuz? - Evet, şimdi öğrendim.
Faturayı ödemediğiniz için,
size üç kez uyarı göndedik...
Hey, bunu bayağı kişiselleştirmişsin
gibi görünüyor.
Ne, parası senin cebinden falan mı çıkıyor?
Sadece işimi yapıyorum.
Yıllık 52 dolarlık makbuzu ödeyen
işi olmayan insanlar var.
Afedersiniz.
Dinleyin, ya parayı ödersiniz,
ya da gazınızı keseceğim.
Hey.
- Hiçbir lanet şeyi kesmeyeceksin.
- Sakinleş.
Ben senin kafanı ezmeden önce
ufacık kamyonuna geri dön,
...ve hemen burdan uzaklaş.
- Sakinleş biraz, tamam mı?
- Hayır, hayır, yürü.
Polisleri ara. Ne yapman gerekiyorsa onu yap.
Seni bulurum.
Hey, hey. Bir saniye bekle.
Karımın önünde bana ne yaptırdığına bir bak.
Şimdi, kafamı sallıyorum,
sen de herşey normalmiş gibi gülümse.
Ona el salla.
Şimdi, ödemeyi yapacağım yeri
kağıda yaz ve bana ver.
Tamam.
Teşekkürler. İyi günler.
Bana ödeme yapacağım yerin numarasını verdi.
- Babamdan daha fazla para isteyemem.
- Ne yapabilirim bir bakayım.
Bir iş gibi mi?
Sadece iki gündür dışardayım.
Bana bir şans vermene ihtiyacım var.
Yo, yo. Demek istediğim, bilirsin...
- Ne?
- Boşver.
- Hey.
- Bakın kim geldi.
- Pekala.
- Seni görmek güzel.
Seni de, Jackie.
- Hoşgeldin.
- Sağol.
- Kendine bir bak. Bayağı kilo kaybetmişsin.
- Evet, kaybettim.
Evde olmak nasıl bir duygu?
- Farklı.
- Evet, evet, bu duyguyu bilirim.
Pat burda benim için bir
zarf olduğunu söylemişti.
- Onu şuraya koymuştum. Bekle.
- Sağol, Jackie.
Birşey içmek ister misin?
Ya da yiyecek birşey?
Yo, yo. Böyle iyiyim.
- Formunu korumuşsun, ha?
- Bilirsin, bir torbaya vurarak çalıştım.
- Aslanım benim.
- Sağol.
- İşte bu senin.
- Teşekkürler.
Pekala.
Hadi, otur biraz.
Birşeyler ye.
- Otur, rahatla.
- Ben iyiyim, Jackie.
- Hey, dinle, yapacak birkaç işim var.
- Tamam.
Sağol.
- Pekala. Seni görmek güzeldi, Brian.
- Yine seni görmeye geleceğim, Jackie.
Pizza aldım. İşte burda.
- Oley, pizza!
- Güzel.
İşte burda. Gömülün.
Gaz faturasını öde. Öde onu.
- Bunu nerden buldun?
- İş için Jackie'yi görmeye gittim.
Bana birkaç dolar borç verdi.
Hadi, bitirin. Ne bekliyorsunuz?
- Hey, Sean, nasılsın, ahbap?
- Çok iyiyim.
Pekala, dinle, Stace,
bana iki kelimelik bir cevap verdi!
Ben açarım.
Tadı nasıl?
Brian!
Ne oldu?
Sen çocukların yanına git.
Ne? Neler oluyor?
Sadece mahalleye hoşgeldin
demek için geldim.
Görevde misin?
Neden? Yanlış birşey mi yaptın?
Pekala, tamam. Dışarı çıkar mısın,
lütfen?
Teşekkürler.
Evime bir sebebin olmadan gelme.
Dediğim gibi, sadece hoşgeldin
demek için geldim.
Ne güzel. Anladım.
Hey, Jackie, o herifle konuştun mu?
Şuan hiçbir şey olmadığını söyledi.
Hey, belki bir ya da iki ay içinde açılır.
Pekala, sağol.
Herhangi bir şans?
Evet. Şimdi onu görmeye gideceğim.
- Şimdi mi?
- Evet.
Pekala.
Hey, Brian. Nasılsın?
- Ben iyiyim. Adın ne?
- Dave.
Küçük kardeşim oğlunla birlikte
beyzbol oynuyor, Sean. İyi bir oyuncu.
Evet, sağol.
- Bu şehir için mi iş?
- Evet.
Nasıl?
- Fena sayılmaz.
- Böyle bir işi nasıl bulabilirim?
- Jimmy Kelly hatırlıyorsun, değil mi?
- Evet.
İşi bana o verdi. Yoksa diğer 40000
kişiyle birlikte sıra bekleyecektim.
İşte patron. Tamam.
Arkamda durması için,
ona gidip öğe yemeği almalıyım.
İyi günler.
İşte bu, burdaki seanslarla
sona eren hikayem.
Bu gece konuşmama izin verdiğiniz için
teşekkür ederim.
Her seansta da yaptığımız gibi
bunu da sonlandırırken,
...Tanrı'nın affına sığınalım, lütfen.
Baba, oğul...
...ve kutsal ruh adına. Amin.
"Cenneti yaratan ve adıyla onu
kutsayan Babamız".
- Hepsi dua ediyor, ben de sıkıldım.
- Evet, evet, biliyorum.
İlk geldiğimde,
ben de aynı şeyi hissetmiştim.
Bu konuda bana güvenmeni istiyorum.
Şimdilik, sadece beni izle.
Eğer bir seans sırasında
rahatsızlık duyarsan,
...sadece nerde olduğunu hatırla.
Bu hep bana yardım eder. Hadi.
Seni evine bırakacağım.
Şimdi, sana bir iş bulmaya çalışacağım.
Afedersin. Sen Jerry'misin?
- Evet. Neler oluyor?
- Adım Brian.
Sully iş için seni aramış olmalıydı.
Brian. Oh, Brian, evet, evet.
Sully aradı.
- Ne yapıyorsun? Sen iyi misin?
- İyiyim. Evet.
- Evet. Küçük bir iş mi bakıyorsun?
- Evet, birşey var mı?
Tamam.
Evet, bilirsin,
burda ne yaptığımız görüyorsun.
Fazla birşey değil,
ama, bilirsin, seni meşgul tutarız.
- Benim işime gelir.
- Pekala, dur kartımı çıkarayım.
- İşte kartım. Al.
- Evet.
Bni ara, yapmamız gerekeni yaparız.
Tamam mı, dostum?
- Minnetar kalırım. Seni yarın ararım.
- Tamam, ara.
Kulübe bir, kulübe iki, koş!
Mississippi bir, Mississippi iki,
Mississippi üç, Mississippi dört,
Mississippi beş.
Evet.
Alo?
Merhaba, ben Aziz Briggitte'den
rahibe Flora. Siz Bay Reilly misiniz?
Evet, rahibe.
Bay Reilly, Mark'ın eğitim ücretiyle
ilgili aramıştım.
Bugün itibariyle, üç ödemeniz gecikti.
Evet, rahibe, bunun farkındayım.
Burda yeni bir işe baladım,
yeni yeni toparlamaya çalışıyoruz.
Durumunuzun farkındayız,
Bay Reilly,
...ama okul yılı sona ermeden,
bununla ilgilenmeniz gerekiyor.
Tamam. Anlıyorum, rahibe, ama...
Bunun çaresine bakacağım, tamam mı?
Çok güzel. Tanrı sizi korusun.
Evet, sizi de.
- Hey, Jerry, naber?
- Brian, seni evde bulmaya çalıştım.
Bugünlük birşey yok.
Beni yarın ara.
Tamam, pekala.
Hey, Freddie. Freddie, nasılsın?
- Nasıl gidiyor?
- Hey, seni görmek güzel. Seni görmek güzel.
Evet.
- Hey, nedir bu? Topu öldüreceksin!
- Hey!
- Nasılsın? Hoşgeldin.
- İyiyim.
- Eee, oyuna gireyim mi?
- Hadi gel.
- Hey, arkadaşların kim?
- Vinnie ve Kevin.
Kevin. Hey, nasılsın?
Oyuna girebilir miyim?
- Evet.
- Evet, sen dinlen biraz.
- Hey, Paulie.
- Joe Biggs. Nasılsın?
Hey, Tony! Bize 100 dolar koy, tamam mı?
Handball okulunda okumuştum.
Bu güvenli bir bahis. Pekala.
Pekala. Servis sizin, başlayalım!
Pekala.
Pat pisliğine inanabiliyor musun, ha?
500 papel, bize verdiği bu.
Ben de inanamadım.
Stacy ve çocuklardan naber? İyiler mi?
İyiler, evet.
Para durumun, ha? Kazanabiliyor musun?
Evet, bilirsin,
orda, burda bazı şeyler yapıyorum,
...sadece çocuklarla biraz zaman geçirdim
bu kez doğru olanı yapmaya çalışıyorum.
Dışarısı daha zor, biliyor musun?
- Yine de dışarda olmak güzel, ha?
- Evet.
Para olsa daha güzel olurdu.
- Selam, Paulie! sen ne zaman çıktın, ha?
- Beni unuttun mu?
- Hayır. Seni nasıl unutabilirim, Paulie?
- Evet, evet, tabi.
Öyleyse para mı ayarladın mı?
Şey, şuan değil,
ama bana birkaç ay ver ve...
Birkaç ay mı? Seni açgözlü pislik!
5 yıldır içerdeydim, ve sen bana
tek bir lanet papel bile yollamadın!
Dışarı çıkacağım,
ve 20'ye kadar sayacağım,
...ve geri döndüğümde,
tezgahın üzerinde iki binlik olacak.
Kendine bir iyilik yap, Burt,
tezgahın üzerine biraz para koy.
- Nasılız?
- İşte, böyle, böyle.
Evet. Hey.
Hey, görüşürüz.
Bu da neydi, Paul?
Daha giysilerini bile değiştirmedin.
- Sakinleş.
- O, ucuz bir pislik.
Ne yapacağız, açlıktan ölecek miyiz?
Hadi gidip çocukları görelim.
- Lanet çatlak.
- Nasıl, arabayı beğendin mi?
- Ne düşünüyorsun?
- Bilmiyorum. Bilmiyorum.
- Evli olduğunu bilmiyor.
- Selam, Stacy.
- Paulie!
- Nasılsın?
- Sen ne zaman çıktın?
- Birkaç saat önce.
- Öyle mi? İyi görünüyorsun.
- Sağol, güzel bayan.
- Nasılsın?
- İyiyim. Şimdilik iyiyim.
- Nasıl gidiyor? İyi görünüyorsun.
- Hey, Paulie, çıkmana izin verdiler, ha?
Seni de görmek güzel, Katie.
Bahse girerim, hala bekarsındır.
- Evet. Siktir, Paulie.
- Hadi ama, bir öpücük ver.
- Mark.
- Mark.
- Geliyorum, baba.
- Buraya gel.
Bu Mark.
- Bu Mark olamaz. Bu Mark mı?
- Evet, Mark.
- Şu çocuğun lanet boyuna da bakın.
- Hey, dur! Küfür bombası!
Yo, yo, yo!
- Senden harika bir futbolcu olur.
- Beyzbol.
- Beyzbol.
- Paul amcanı hatırlıyor musun?
- Evet. Bana ilk futbol ayakkabımı almıştı.
- Akşam yemeği hazır.
Bu doğru.
Doğru, ilk futbol ayakkabısını ben almıştım.
Hayır. Biliyorsun, dışarı çıkacağım.
Paulie'yi yerleştirmeye gideceğim.
Sen burger istemiyor musun?
Ben bir tane alacağım.
- Sen...
- Sadece bir tane al.
- Bekle.
- Bir tane daha yapabilirim.
- Ona üstten bir tane ver.
- Evet...
Bunu alabilir miyim? Çok iyi.
- Evet, kendine yardım et.
- Teşekkür ederim.
Mark, ellerini yıka.
- Bizimle gelmek ister misin, Mark?
- Olur.
Sadece şaka yapıyorum.
- Buzlu chivas.
- Ben bir soda alabilir miyim?
- Sodayla ne yapacaksın?
- Biraz ağırdan alıyorum.
Peki, ne düşünüyorsun?
Bilmiyorum. Jackie ve Pat nihayet geldiler,
bu artık hoşuma gitmiyor.
Sağol. Ben de,
ne anlatacaklar bir bakalım, tamam mı?
Selam, beyler, bu Eddie.
Szie tüm ayrıntıları anlatacak.
Merhaba. Birşey içmek ister misin?
Birşey içmek ister misin?
- Yo, böyle iyiyim, sağolun.
- Olur, pekala. Tamam.
- Sully geldi geçen gece.
- Öyle mi?
Sonra onu ararım.
- Ne bu?
- Sana birkaç papel bıraktım.
- Bunu nerden buldun?
- Hadi ama.
Ne, sana verdiğim her doları
sorgulayacak mısın?
Lanet bir şartlı tahliye memuru gibisin.
Rahatla biraz, olur mu?
Gitmeliyim.
Tekrar söyle,
kasasında ne kadar para var?
-40 bin.
-40 bin.
- Ve bu kesinlikle onun?
- Evet, kesinlikle onun.
- Bu lanet şişmanın bir yerde olduğunu
biliyordum. - Pekala, hadi yapalım.
Seni şiman pislik,
seni bir deliğe tıkmadan önce, geç şu araca.
Geç şu kahrolası araca!
Aç şu lanet kapıyı. Bin.
Evine gidiyoruz.
Kasanı temizleyeceğiz. Bin!
Çocuklara el salla.
İşte geldik.
Paulie, sana ne diyeceğimi bilmiyorum.
Kasada 40 bin olmalıydı.
- Kapat çeneni!
- Sorun ne?
- Ne oldu?
- Kahrolası 2,700 dolar.
Bu kadar mı?
Eddie, burda neler dönüyor?
Jackie, biliyorum, 40 bin dolar olmalıydı.
- Eddie, kahrolasıca şey için
garanti vermiştin! - Biliyorum.
İşte senin 700 doların, tamam mı?
Kalanını alıyoruz.
Göz önünde lanet gün ışığındaydık, Jackie,
...bunu unutma, artık, kıçımızı
sen ve Pat için riske atmayacağız.
- Siz ikiniz gidip kendinizi becerin.
- Öyle mi, Paulie?
- Evet, aynen öyle!
- Hey, ben alacağım, Paulie?
İşte, okul harcını öde.
Ne bu? Ne bu?
Bunu hakederek almadı, değil mi?
- Bu parayla hiçbir faturayı ödemeyeceğim!
- Benden ne istiyorsun?
- Benden, kahrolası ne istiyorsun?
- Aptal olduğumu mu sanıyorsun?
- Ne zaman anlayacaksın...
- Ne? Kapa çeneni!
Kahretsin!
Sence ayık olduğum için mi...
- Ayık olduğum için mi...
- Sen...
Ayık olduğum için mi,
bana paralı zarflar göndermeye başladılar?
- Ne zaman dinleyeceksin beni?
- Git başımdan!
- Beni dinlesen iyi olur!
- Ne söylememi bekliyorsun?
Çocukların babalarına ihtiyaçları olduğunu
ne zaman anlayacaksın!
Ben buyum! Ben buyum!
Evet, devam et,git.
Yaptığın en iyi şey bu.
- Ben buyum!
- Kapıyı da çarp!
Evet, böyle. Devam et.
- Ne? Sanırım aşık oldum.
- Gerçekten mi?
Seni sadece sekiz,
dokuz dakikadır mı tanıyorum?
- Yani? İstemiyor musun...
- Yani?
- Nicole, o kadar ilerleme. İlerleme.
- Ne? Sorun ne? Sadece konuşuyoruz.
Sen genç bir kızsın.
Benim gibi bir adam için kendini mahvetme.
- Olmaz...
- Kötü adamları severim.
Evet, neden hoşlandığını bilmek için
çok gençsin, tamam mı?
Tüm bu kötü çocuk olayları,
harika, cidden heyecan verici.
Arkadaşlarına anlatacak birkaç hikayen olur,
...ve seni terkettiklerinde
kendini dönen bir topun üzerinde bulursun.
- Düşündüğün şey bu mu?
- Kes şunu, Nicole.
Sadece takılıyoruz.
Müthiş zaman geçiriyorum,
...eğer bundan hoşlanmıyorsan,
söylemen yeterli.
Tamam mı?
Biliyor musun ne? Gitmem gereken
birkaç yer olduğunu hatırladım.
Anlıyorum. Ben giderim.
Nerdeydin?
Seni bekledim, ve sonra ben...
Biliyorum. Evet, tahmin ettim.
Ne yapabileceğimizi biliyorum,
çünkü bu saçmalıklarla işim bitti.
Öyle mi? Neymiş o?
Bugün zırhlı bir kamyonu izledim.
- Brian.
- Hadi.
Ne? Her zaman bundan ben söz ederdim,
imkansız olduğunu söylerdin.
Herkes yakalanır.
çünkü yüksek oynamaya çalışıyorlardı,
tamam mı?
Onlar geri zekalıydılar.
Biz daha farklı yapacağız.
- Hadi, öyle mi, Paul?
- Etrafta dolanıp duramam, Brian.
Tamam mı? Hayır, bu eziyete son verdim.
Ne yapacağız? İş mi bulacağız?
Çamura saplanmak gibi.
30 yıl daha geçecek, ve böyle öleceksin.
Bu şekilde mi yaşamak istiyorsun?
Tek söylediğim bir kontrol edelim.
Hoşumuza gitmezse, çeker gideriz.
Nasılsınız, beyler?
Çıkınca egzersiz yapmaya
başladığınızı görüyorum.
- Bu suç mu?
- Hayır.
Birisi silah zoruyla soyulmuş.
- Neden bahsettiğini bilmiyorum.
- Evet, eminim bilmiyorsundur.
İkinize iyi bir haber,
şişman adam ötmedi.
Ama endişelenmeyin, sonunda hepsi konuşur.
Pat'e sorun.
- Tamam.
- Brian.
Sana birşey sorabilir miyim?
Dışarı çıktım, doğru şeyleri yapmaya çalışıyorum,
ve gittiğim her yerde, çevremdesin.
Bu ne kadar sürecek?
Ne zaman peşimi bırakacaksın?
Bu 5 yıl önceydi.
Peki bir iki saat beni sopalamaya ne dersin,
böylece ödeşmiş oluruz.
Neden bahsettiğimi anladın mı, ha?
Hayatımızın geri kalanında
böyle pisliklerden saklanıp duracağız.
Tek ihtiyacımız olan biraz teşvik,
ve o zaman ne istersek onu yapacağız.
Ne düşünüyorsun?
- Daima üç kişi olmaz mı?
- Evet, işte bu yüzden kusursuz.
Tek ihtiyacımız olan adamlardan birini
almak, sonra onlar bizim olacak.
- Ne?
- Bilemiyorum, Paulie.
- Ne?
- Bu biraz kovboy işi gibi, dostum.
Hayır. Bunu başaracağımızı biliyorum.
Gidelim.
Mekan burası.
Pekala, üç çıkışımız var.
Burası son durakları.
Tamamen yüklü olacaklar. Burda.
Sen iyi misin?
Bak, Brian,
Yapmak istemiyorsan, anlarım.
Başka bir adam bulurum.
Paraya ihtiyacım var.
Pekala, bu senin sıran.
Selam, dostum.
- Selam.
- Anne evde mi?
Yürüyüşe çıktı.
Geçen hafta annene bağırdığım için üzgünüm.
Ben sadece...
Sadece zor bir alışma dönemi geçiriyorum.
Çok fazla konuşamadık.
Sana biraz zaman ayırmaya çalışıyorum.
Bana kızmak için bir sürü haklı sebebin var.
Sadece benden nefret etmeni istemiyorum.
Senden nefret etmiyorum. Sen babamsın.
Sean, seninle gerçekten gurur duyuyorum,
bu şekilde kendi ayakların üzerinde durabilirsin...
...Okulda yaptığın şeyler
hayatın için gerekli.
Sean, benim sana saygı duyduğum şekilde,
senin de bana saygı duyabilmen için...
...ne yapmam gerekiyor,
sadece bilmek istiyorum.
Sadece içki içmeyi bırak ve bizi terk etme.
Evet, evet...
Naber, Sean?
Her neyse, sonra birden fırlayacağım, tamam mı?
Ve onları etkisiz hale getireceğim.
- Sen ne yapacaksın?
- Kamyonu boşaltırım.
Kamyonu boşaltacak. işte bu.
Ne bu?
Bir saniye bekleyin.
- Nasılsın?
- Selam, Sully.
Senden haber alamadım.
Evet, ben ve Stacy biraz tartıştık,
bu yüzden ben de Paul'la kalıyordum.
Evet, evet, eşin aradı beni.
- Seni mi aradı? Ne için?
- Endişeliydi.
Bunun için özür dilerim.
Bu ara biraz paranoyak.
- Hiç kullandın mı?
- Hayır.
Bana para kazanamadığını söyledi.
Lanet bir çulsuzum. Para kazanmak mı?
Hapishaneye geri dönüp,
çocuklarını terk etmek mi istiyorsun?
Çünkü gittiğin yolun sonu bu.
Bu yolda yürümeye devam edersen,
aynı yerde son bulacaksın.
- Evet, güzel, belki de ait olduğum yer orasıdır.
- İstediğin şey bu mu?
Kolay yol mu? Hapishane, günlük üç kere
bahçe, sorumluluk yok, öyle mi?
Komik, bana dönek biri gibi görünmemiştin.
Dışarda yapamıyorum.
Bilirsin, orda oturuyordum...
Hücremde tüm umudum ve hayallerimle oturuyordum,
ve bu kahrolasıca bir saçmalık.
Kimi kandırıyorum? Bu benim için imkansız.
Kimse benim çocuklarımı sevdiğim kadar
çocuklarını sevemez. Hiç kimse.
Ama onlara bakınca, hiçbir şey görmüyorum sadece mağdurlar. Benim yarattığım mağdurlar.
Onlara hiçbir şey veremem, hiçbir şey,
...sadece hak ettikleri yalnızlık.
Sadece...
Tamam. Devam et. İçini dök.
Erkeklerin gerçekten ağlayabildiklerini
öğrenmek 50 yılımı aldı.
Sean bugün benden ayık kalmamı istedi
ve bir daha asla uzağa gitmememi.
Dostum...
Lanet dışarısı beni korkutuyor,
çünkü yapabileceğim hiçbir şey yok.
Günün birinde, yapabilirsin.
Sana birşey söyleyeceğim,
bensiz daha iyi olacaklardır, gerçekten.
Başaracaklar.
Ben etrafta olduğum zaman
bir şekilde herşeyi mahvediyorum.
Yapalım şunu. Halledelim.
Yere yat! Yere yat!
- Yere yat! Yere yat!
- Kaldır ellerini.
İşte başlıyoruz.
- Kahretsin!
- Sessiz ve sakin. Kimsenin canı yanmayacak.
Kahramanlık yapmayın.
Polis! Kımıldamayın!
- Kımıldamayın!
- Gidelim hadi!
Lanet, lanet, lanet.
- Gidelim!
- At silahını! Hemen! Hemen dedim!
Ne yapıyorsun? Bin şu arabaya!
- Arabaya bin!
- Gidelim! Yürü!
Bas, bas, bas!
Lanet olsun. Lanet, lanet.
Nerdeydin?
- Yürüyüşe çıktım.
- Öyle mi? Aç mısın?
Teşekkürler.
Bu fıstığın o krepleri nasıl yaptığını
görmüştüm, tamam mı?
O saksoculardan sen de bir tane bulmalısın.
Naber? Sen iyi misin?
Evet.
Ne olduğunu bilmiyorum ama,
o kız bana küçük birşey öğretti, ama...
O lanet şeyler güzeldi.
Ne var?
Ben...
Ben yapamam, Paulie.
Çocuklarım için bunu pas geçmeliyim.
Endişelenme, tamam mı? Bunu anlamıştım.
Bilirsin, zaten bir adam ayarladım.
Ama sana birşey söyleyeceğim.
Bununla burdan uzaklaşacağım.
Kafamda hiç şüpke yok.
Bundan sonra emekli olacağım.
Hiç kimse için hapishaneye dönmeyeceğim.
Bundan emin olabilirsin.
Sanırım seni bundan caydırmak için
hiç şansım yok.
Aynı şekilde olmayacak.
- Anlıyorum, Brian.
- Paul.
Hadi, çocukların var. Bu iyi. İyi.
Hadi ama.
Anlıyorum, tamam.
Günün haberinin başlığı,
güpe gündüz zırhlı araç soygunu oldu.
Bu sabah, üç adam,
bir South Store mağazasını soyup,
...henüz miktarı belirlenemeyen bir
parayla kaçarlarken silahlı çatışma çıktı.
Yaralı bir güvenlik görevlisi
Boston Şehir Hastanesi'ne sevk edildi.
Durumu şuan için belirsiz.
İyi iş.
Brian, "günün birinde ayık kal"
sözüne bağlı kaldı.
Paulie zırhlı araç soygununda hüküm giydi.
Şuan hala 50 yıllık hapis cezasını yatıyor.
Brian çocuklarıyla daha sıkı
bir ilişki kurdu.
dogsvilla_part1_loyalty@hotmail.com