Tip:
Highlight text to annotate it
X
www.paylashturk.com
iyi seyirler diler
Altyazı yumuşatılmadan çevrilmiştir,
küfür içerir, iyi seyirler.
Ne yapıyorsun?
Bin şu siktiğimin arabasına, Mike!
Mike, bin şu arabaya.
Hadi, Mike, hemen!
ELAH VADİSİ'NDE
çeviri: alihsans [11.02.2008]
Baba?
Gerçek olaylardan esinlenmiştir.
Baba?
Seni zar zor duyuyorum.
Oğlunuz firar etmiş dedim.
Oğlum Irak'ta.
Oğlunuz Irak'taydı beyefendi. Bağlı olduğu birlik
dört gün önce Amerika'ya döndü.
Oğlum dönmüş olsaydı haberim olurdu, asker.
Oğlunuzun pazara kadar dönmesi lazım,
yoksa firari listesine işlenecek.
Diğer telefona bakmam lazım, üzgünüm.
Mesajınız yok.
Merhaba, ben Mike. Mesajınızı bırakın.
Sizi tekrar ararım.
Mike, ben baban. Geldiğini duydum.
Fırsatın olunca beni ara.
Bir düşünün. Özgürlük marşlarla geliyor,
ve bu yüzden güvendeyiz.
Irak hala tehlikeli.
Tehlikeli, çünkü toplum özürlüğüne kavuşuyor...
...ve demokrasiye başkaldırıyor.
Araştırmacılara göre bu ayın başlarında...
...Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı
Samara kenti daha çok...
...saldırılara gebe olacak.
Buyurun.
Sence bunlar uyar mı?
Ara sıra birilerine güvenmelisin, Hank.
- Arayan oldu mu?
- Hayır.
İstihkam Bölüğü, nasıl yardımcı olabilirim?
Suç İnceleme Bölümü'nden,
Başçavuş Arnold Bickman'ı bağlar mısınız?
Üzgünüm beyefendi.
Üssümüzde o isimli bir çalışanımız yok.
Teşekkürler.
Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?
Niye seninle gelemiyorum?
Eğer bir yerlerde dönüşünü kutluyorsa...
...annesi tarafından basılmak,
en son istenecek şeydir.
- Yarın vardığımda ararım seni.
- Ama yol iki gün sürer.
Benim için geçerli değil.
Yerde sürünmesine müsaade etme.
Peki.
- Nerelisin?
- El Salvador.
Bayrağın baş aşağı göndere çekilmesinin
anlamı nedir bilir misin?
- Hayır.
- Uluslararası bir tehlike işaretidir.
- Hadi ya!
- Aynen öyle.
Başımız belaya girdiğinde,
gel de kıçımızı koru
...çünkü cehennemde bizi koruması için
dua edecek kimsemiz yok anlamına gelir.
- Birden çok anlamı varmış.
- Evet, vardır.
Nasıl yapılacağını öğrendin mi?
- Evet.
- Güzel.
"Oy ver, veya öl" kavramında,
bana göre sorulması gereken:
"Oy kullanacaklar mı?" olmalı.
Gerçekten marihuanalarını bir süreliğine bırakıp
sağlam kafayla sandığa gidecekler mi?
Sanmam.
Baba?
Baba?
Baba?
Baba?
Baba?
Bu gece güçlü bir alçak basınç sistemi
güneye, New Mexico'ya doğru ilerleyecek...
...sıcaklık düşüşü ve bulutlu bir günü de
beraberinde getirecek.
Devam edin çavuş.
Teşekkürler.
Çavuş Deerfield?
- Merhaba.
- Teşekkürler. Meşgul olduğunuzun farkındayım.
Keşke geleceğinizi haber verseydiniz.
Size biraz daha zaman ayırabilirdim.
Eminim sizin zamanınızdan beri
üste bayağı bir değişiklik olmuştur.
- Teşekkürler onbaşı.
- Sağol.
Arkadaşları ne durumda?
Tabi ki onlara da sorduk.
Diğer adamlarım 72 saatlik devriyeden
henüz döndüler.
İlgisiz görünmek istemem.
Geldikleri ortamdan sonra,
bir süre kafalarını dinlemeleri normal.
Koğuşuna bakmamın bir sakıncası var mı?
Hayır yok.
- Penning.
- Emredin.
- Bu beyefendi Uzman Deerfield'in babası.
- Memnun oldum.
- Mike'den haber aldınız mı?
- Hayır.
Oğlunun koğuşuna bakmak istiyor.
Tabiki efendim.
Buradan gidelim.
Mike'le birlikte Bosna'ya gideceğiz.
Sizinle ilgili çok hikaye anlattı.
- Telefonda mı etmedi?
- Seni şaşırttı mı?
Benden iyi tanırsınız eminim, ama
Mike bir keresinde içtimaya...
...köprücük kemiği kırılmış olarak çıkagelmişti.
Long, Ortiez.
Beyefendi Doktor'un babası.
- Sizinle tanışmak bir onur efendim.
- Memnun oldum.
Doktor mu?
Bizim taktığımız bir lakap.
Bir anlamı yok.
Burası Mike'nin odası.
Mike'nin nerede olabileceği hakkında
bir fikriniz var mı çocuklar?
- Yok efendim.
- Üzgünüm.
- Bir hatunla beraberdir.
- Olabilir.
Memnun oldum efendim.
Mike'den haber alır almaz,
buraya gelmesini söylersiniz, olur mu?
Çavuş?
Uzman Deerfield'in babası.
Ranzasına bakmaya geldik.
Anlaşıldı. Birilerinin hırsızlık yapmaya
geldiğini sanmıştım, kusura bakmayın.
Bu senin odan mı?
Evet. Mike'nin ranzası şurada.
Tanıştığımıza memnun oldum efendim.
Burası kimin?
Bir adamımızı yitirdik.
O senin sırt çantan, değil mi?
Evet.
Onu almaması için ikna etmeye çalışmıştım.
Beni hiç sallamadı bile.
Hiç fotoğraf yok.
Anlamadım?
Mike sürekli fotoğraf çekip
elektronik posta yoluyla...
...bana yollardı.
Ama burada ne fotoğraf var...
ne de bir kamera.
Burada, hırsızlık gibi ciddi bir sorunumuz var.
- Tahmin edeyim, sizin zamanınızda da vardı.
- Evet.
Bunu alabilir miyim? Annesi vermişti,
benimki de evde kalmış.
İsterdim, ancak buradan herhangi bir eşya
almanıza izin veremem.
Anlıyorum.
Tamam.
New Mexico bence çok önemli bir eyalet,
ve orada kazanmak istiyorum.
Ayrıca New Mexico'da bir çok
iş imkanı var...
...Bu harika eyalete...
Bu telefon aşırı sıcaklığa maruz kalmış.
- Irak'taydı.
- Bu işe yarar.
İşte oldu.
Ciddi ciddi yanmış bu.
Bir bakalım.
Adres defteri.
Pekala kayıtlı numaralar,
kışla, hamburger, tavuk, anne...
...pizza, TD's, Ted.
TD's de ne?
Boktan bir eğlence mekanı. Daha çok numara kayıtlıdır,
ancak bunları kurtarabildim.
- Peki, teşekkürler. Borcum ne kadar?
- Görüntü dosyalarını da istiyor musun?
Görüntü mü?
Evet. Baksana.
Gaza bas!
Hayır. Bu işe yaramaz.
İşte oldu.
Bonner, al şunu.
Long, topu fırlatsana!
Tarihi bir an.
Şu çocuklar ilk kez
gerçek bir amerikan futbolu topuna dokunacaklar.
- Oğlun bu mu?
- Mike.
Hey, bu tarafa gelin!
Bu tarafa!
Hey, o top benim, sizi adi piçler!
Hey! Siktir.
Sikiyim sizi.
Neyin var?
- Topunu Ali Baba mı aldı?
- Kapat şu siktiğimin telefonunu.
Başka var mı?
Var, ama görünüşe göre
diğer dosyalar bozulmuş.
İstersen, evde bir programım var,
hepsini kurtarabilirim.
Biraz yavaş, ama işimizi görür.
- Elektronik postayla yollar mısın?
- Tabi.
- Teşekkürler.
- TD's nerede?
Oğlumu arıyorum.
Oğlumu arıyorum.
Bol şans.
Tequila shots hazırlasana! Dört tane!
Ne yapıyorsun?
Mike'nin gönderdiği eski fotoğraflara göz atıyorum.
İyi misin?
Çok anlamsız.
Bize haber vermeden ortadan kaybolmazdı.
Onu bulacağım.
Tamam.
İyi geceler.
İyi geceler.
Seni zar zor duyuyorum.
Beni buradan kurtarmalısın.
Daha iyi bildiğinden eminim.
Bir saniye bekle.
- Oğlunuz orduda mı?
- Evet hanımefendi.
O zaman Askeri İnzibatla görüşmeniz lazım.
Onlar savaşla uğraşıyorlar.
Ben de kendi çapımda soruşturmaya çalışıyorum.
- Yapabileceğiniz tek şey formu doldurup
kayıp ilanı vermek. - Peki.
Bu tür durumlarda inzibata başvurmalısınız.
Burada, telefonlara bakmak dışında bir iş
yapabilen birisine yönlendirseniz beni?
Beyefendi, bana bir konuda yardımcı...
Sanırım anlamadın.
Köpeği severdi.
Eminim severdi hanımefendi,
ancak köpek onu ısırdı.
- Bir köpek sizi ısırsa, ne yaparsınız?
- Gerçekten bilemiyorum.
Bağlarsınız, birine hediye edersiniz,
vurabilirsiniz bile.
Ancak onu boğazlayıp,
banyoya kadar sürükledikten sonra...
...küvette boğmazsınız.
Bu sana az da olsa tuhaf gelmiyor mu?
Bilemem, belki bunun
daha insancıl olduğunu düşünmüştür.
İnsancıl mı? Köpeğim Doberman.
Oğlumuzun gözleri önünde onu boğdu,
o da ısırdı.
Yapmaması için ağlıyordum.
Bunlar da sana insancıl geliyor mu?
Kocanız sizi veya oğlunuzu hiç tehdit etti mi?
Bize zarar vermez. Sadece yardıma ihtiyacı var.
İşte bu nedenle VA'ya başvurmalısınız.*
Gidin ve onların tavsiyelerini dinleyin.
Oraya da gitmediğimi mi sanıyorsun?
Kendisi gitmez. Kendine zarar verecek.
Bundan da eminim.
- Bakın, gerçekten yardımcı olmak isterdim.
- Cidden mi?
Çünkü bana,
hiç sikine takmıyormuşsun gibi geldi de.
Bak, aslında takıyorum.
Şunu da söylemeliyim, köpeklere karşı işlenmiş suçları
içeren davaları takip etmek zor.
İzin verirsen,
beni bekleyen birisiyle görüşmem gerek.
- Tamam. Siktirin gidin bayan.
- Peki.
Harika.
Ne sabah ama!
İnzibata başvurman lazım.
Oğlumun başını daha fazla belaya
sokmamaya çalışıyorum.
Farkındayım, meşgulsünüz...
...ama sizden oğlum kredi kartı kullandığı
bankayı aramanızı ve...
...geçen hafta para çekip çekmediğini
öğrenmenizi rica ediyorum.
Emekli polis misin,
yoksa çok TV'mi izliyorsun?
Emekli inzibatım.
O zaman bilirsin. Ordunun kendi personelini
yargılama yetkisi vardır.
Üzgünüm, umarım oğlunuzu bulursunuz.
İşinin ne olduğunu sandığını bilmiyorum,
eğer benim eski işim gibi olsaydı...
...sarhoşları topla, parmağını burk,
çok soru sorma.
Ama benim oğlum son 18 ayını
bir bok çukuruna demokrasi götürerek...
...ve ülkesine hizmet ederek harcadı.
Bundan daha iyisini hak ediyor.
Çok sıkı çalışmalarımızın sonucunda,
umutlu bekleyişimiz devam ediyor.
Tanrım. Hank Deerfield.
Vay canına.
- Ne işin var buralarda?
- Neredeyse çıkıyorduk.
Kampçıları torunlarını görmeye götürüyoruz.
- Seni üsten aradım.
- Üs mü?
Tanrı aşkına, Hank.
14 yıl önce emekli oldum.
- Olamaz.
- Neredeyse 15 yıl oluyor.
Ne tür bir bela var başında?
Bir şey yok.
Kahve ya da çörek ister misin?
Hayır, zamanım yok.
Helen karavanda bekliyor.
Neler yapıyorsun...
...dingilin kırıldı, ben de arabanı mı çekeceğim?
Hayır, hala C.I.D.'de çalışıyorsun diye umuyordum.*
Bir dost eline ihtiyacım var.
- Umarım çocuklarının başı belada değildir.
- Hayır.
- Büyüğünün adı neydi, Darren?
- David.
Tabi ya, David.
82. Hava İndirmeye katılmıştı, değil mi?
- Evet.
- Sıkı çocuklardır.
Nasıl, memnun mu?
10 yıl önce Fort Bragg'da
helikopter kazasında öldü.
Tanrım, bunu duyduğuma üzüldüm, Hank.
Çok üzüldüm.
Küçük oğlun nasıl peki?
- Mike.
- Evet.
Babası gibi, düzenli orduda.
Irak'ta.
Bayan bir komşuma yardım ediyorum.
Oğullarından birinin başı belada sayılır.
İçeride tanıdık birisi var mı?
Hayır, hayır. Hepsi emekli oldu.
Tasmayı takmış sana.
Bilirsin işte.
Çocuklar bizi bekliyor.
Eski çek defterini buldum.
Üzerinde bir şey yazıyor mu?
Şifresine ulaşmam lazım.
Hayır, hiç bir şey yok.
Emin misin?
Kör müyüm yoksa sana söylemek mi
istemiyorum, hangisi dersin?
Endişeliyim, Hank.
Gerçekten çok endişeliyim.
İyi çocuktur. Bir gerekçesi olduğuna eminim.
Hank?
Onu bulacağım. Yarın konuşuruz.
Ne oluyor?
Endişelenme, hayvanlarla ilgili bir olay değil.
Ne?
Mesa Luna Yolunda ceset parçaları bulmuşlar.
- Arabaya gidiyorum.
- Tamam.
Hey Bonner, baksana ailen burada.
Zırvalamayı kes.
- Nerdeyse kıracaktın!
- Siktiğimin salağı.
Siktir.
Ne yapayım?
Durma. Sakın durma!
- Gaza bas! Gaza bas!
- Bonner!
- Ne yapıyorsun?
Biraz daha şu tarafa ilerleyin.
Aaron, biraz daha delil işareti lazım.
Hepsi sende zaten.
Birkaç tel askıyı düzleştir, karavana kabı al,
teli kaplara geçir.
Al şunu.
Makbuzu da getir.
Sean?
Teşekkürler.
İyi haber var mı Hodge.
Görünüşe göre kurban
yangın mahallinde öldürülmüş...
...sonra ceset parçalara ayrılmış,
yakılmış...
...ve hayvanlar parçaları darma duman etmiş, ...
Peki yüzündeki bu salakça
gülümsemenin sebebi?
Ordu, bu araziyi iki ay önce
belediyeden satın almış.
Yolun orta noktasından 15 metre
mesafeye kadar bizim sorumluluğumuzda...
...yani bu bizim cesedimiz değil.
Tanrıya şükür.
Haydi evlere.
Toparlanın beyler!
Davaya parlak düğmeliler bakacak.
Ayaklanma muhakkak durdurulmalı.
Bu da sıkıntılarımızı çözemeyebilir.
Bir kaç kişiyi tutuklamak
ayaklanmayı tamamen bastırmayacaktır.
Felluce'nin yarısından çoğu,
yaklaşık 250,000 sivil...
...saldırıdan korktuğu için
zaten şehri boşalttı.
Binlerce isyancı Birleşik Devletler
askerlerine karşı saldırılar düzenliyor...
...ve bubi tuzakları kuruyor.
Sayın Deerfield?
Jim Osher. Konuşabilir miyiz?
Tabi buyurun. Bir dakika izin verin bana.
Efendim, üzülerek, size dün akşam
bulunan bir ceset hakkında bilgi vereceğim.
Araştırmalar sonucunda, oğlunuz
Uzman Michael Deerfield'e ait olduğu saptandı.
Öyle mi. Cesedi teşhis etmek için
beni çağırmayacaklar mı?
Hayır efendim. Biz teşhis ettik...
Cesedin teşhisi farklı yollardan yapıldı.
Sanırım kısmi parmak izlerinden.
"Kısmi" de ne demek?
Ne gelmiş başına?
- Bunu söylemeye yetkim yok efendim. Üsten biri...
- Onun cesedini derhal görmek istiyorum!
Çavuş Deerfield,
bunu yapmak zorunda değilsiniz.
Oğlunuzu bu halde hatırlamak istemeyebilirsiniz.
Belki haklısındır...
...fakat dünyaya bu şekilde gözlerini yumdu,
yani seçme şansım yok gibi.
Geriye gidersek,
karbon örnekleri...
...yanmadan önce parçalanmış.
Görünüşe göre büyük bir bıçak veya
kesici bir alet kullanılmış, ancak ucu körelmiş olmalı...
...çünkü kemikler kesilmek yerine
parçalanmışlar.
Yanmış parçalar da bize
parçalanan organların istif edildiğini...
...ve yanmayı kolaylaştırmak için
bir katalizörle ıslatıldığını gösteriyor.
Efektif sıcaklığa ulaşmak için
bir fırın kullanmanız gerekir...
...bu da dokuların çoğunun
bozulmadığını gösteriyor.
Bir hayli hasar almasının sebebi ise,
hayvanların kemikleri sıyırmasından kaynaklanmış.
Ölüm sebebini çıkarabilmemiz için
zamana ihtiyacımız olacak, ...
...fakat bıçaklama gibi görülüyor.
Kaç tane?
Anlamadım?
- Vücutta kaç çeşit bıçak yarası var?
- Aslında , etinin çoğu yok olmuş...
...sadece kemiğe kadar ulaşan yaraları
görebiliyoruz.
Kaç bıçak darbesi var?
42.
Tek mi, yoksa birkaç bıçak mı kullanılmış?
Tek.
- Orduya mı yıkacaksınız?
- Deneyeceğiz.
Kendileri fotoğraf çekmişler.
Bunu güzel bir şekilde de söylemediler.
Yarın evinize dönmeden önce sizi ararım.
Birkaç sorum olacak.
Şimdi sor.
- Oğlunuzun yeşil bir arabası var mıydı?
- Mike'nin arabası yoktu.
Bir sürücünün ifadesine göre
olayın olduğu cumartesi akşamı...
...olay yerinde park halinde
yeşil bir sedan görmüş.
Teorilerden birine göre, araba hırsızlığı
veya kontrolden çıkan bir soygun olabilir...
...son zamanlarda çeteler
bu suçlara yöneldi.
Öldüğü yeri görmek istiyorum.
Maalesef. Cinayet davası henüz kapanmadı,
ama mümkün olursa ilk fırsatta...
sizi haberdar ederim.
- Peki.
Başka ne soracaktın?
Buna benzer bir çok ölümün
uyuşturucuyla ilişkisi çıktı.
Mike'nin uyuşturucu satıcısı mı yoksa
sadece bir bağımlı olduğunu mu soruyorsun?
Bir şey ima etmiyorum.
Bildiğin gibi,
ordu düzenli uyuşturucu testleri yapar.
Tabi Irak'ta değilsen.
Oğlunuzun ranzasının altında
bunu bulduk.
Raporumda bundan söz etmeyeceğim.
Sorumun sebebine gelirsek...
...geçen ay Kuveyt'te uyuşturucu kaçakçılığı
yapmaya kalkan üç askeri tutukladık.
Uyuşturucuyu Meksikalı çetelere satmak için
anlaşma da yapmışlar.
Bildiğim kadarıyla Mike'nin
az biraz İspanyolcası vardı!
İspanyolca bildiği için uyuşturucu işinde
kuryelik yapıyordu mu diyorsun?
Hayır...
...birisi ellerini ve kafasını kestiği için
öyle düşünüyorum.
Oğlunuzun başına gelenlere
gerçekten çok üzüldüm.
Göster o zaman.
Anlamadım?
Öldüğü yeri görmem gerek.
Bizim davamız değil.
Cinayet askeri alanda işlenmiş.
- Ama yeri biliyorsun?
- Görecek bir şey de yok.
O halde birlikte bir bakmamızın
sakıncası yok.
Olay mahallini okuyamamakta üstünüze yok,
sana göstereceğim şimdi.
Eminim size göre arabalarınızı...
...etrafa park etmek güzel bir fikirdi.
Sizin cinayet masası çocukları
yaptıkları işin farkında olsallardı...
...yerdeki şu kan izlerini bulurlardı.
İşte burada öldürülmüş.
Yani kan görmüyorsun,
ama burada olduğunu biliyorsun, öyle mi?
Evet.
Tıpkı cesedinin buradan...
...oraya kadar sürüklendiğini
bildiğim gibi.
Olağanüstü yeteneklisin.
Zemin kayalık,
ama sen sürüklenme izleri yakalıyorsun.
Bir cesedi yakarsan başına bela alırsın,
sen olsan izini kaybetmeye çalışmaz mıydın?
Ben içeri giriyorum.
Alanda arabayla turla istersen.
Ne de olsa zarar verecek
delil bırakmamışsınız.
Herkes her şeyi biliyor.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Yardımcı olabilir miyim?
- Sanırım inzibatlar buraya gelip...
...karşıda neler olup bittiği hakkında
soru sormuşlardır.
- Sordular. Çok kötü bir olay.
- Ailesi için bir araştırma yapıyorum.
Gördüklerinizi anlatır mısınız acaba?
Görmüş olsam,
inanın yardımcı olmak isterdim.
Kokusu geldiğinde de
ne olduğunu anlayamadık, değil mi?
- Hayır.
- Nasıldı?
Pazar günü,
park yerine giderken...
...birilerinin mangal yaptığını düşündük.
Yanmış et kokuyordu.
Teşekkürler.
İnzibattaki dostlarına söyle, yeşil değil
mavi bir arabayı soruştursunlar.
Niye?
Çünkü sarı ışık altındaki mavi bir araba
yeşil görünür.
Değil mi?
Kesinlikle.
Teşekkürler.
Ne yaptım ki.
Çok doğru söyledin.
Uçak bileti alıyorum.
Olmaz.
Ne demek, "Olmaz"?
Onu en yakın zamanda eve getireceğim.
Onu görmem lazım.
Michael'le beraber olmalıyım.
O öldü.
Oğlumla beraber olmalıyım.
Geriye bir şey kalmamış.
Bu da ne demek?
Joanie, hayatta bir kere olsun,
lafımı dinler misin?
Bir kere! Bir kere mi?
Hatırladığım kadarıyla orduya katılmamasını
istemiştim...
...ve sen de onun karakterine uyuyor demiştin.
O tartışmayı kim kazanmış oldu, Hank?
Mike kendisi istemişti.
Ona cesaretlendirmediğime adım gibi eminim.
O burada yaşarken, orduya katılmazsa
erkek olamayacağını hissettirdin.
İki oğlum birden, Hank.
En azından birine müsaade etseydin.
Joanie?
Joan, lütfen.
Joanie, burada durup ağlamanı dinleyemem.
Dinleme öyleyse.
Kapı.
İyi geceler.
İyi geceler birtanem.
Siktir!
Bir koridor daha açıldı.
Ortiez, kapıyı kolla.
Sağa gidin.
Penning, benimle kal. Long!
- Anlaşıldı!
- Kolluyorum!
Tamam.
Yürü, yürü.
- Temiz.
- Temiz.
Elinde telefonla dolaşacağına,
konumu söyle!
Olmaz, Bonner!
Elbiseleri nasıl yanmamış?
Gerçekten tuhaf, baba.
- Her şey kontrol altında. Boşaltın!
- Boşaltın.
Tabi.
Evie, tavuklu sandviç.
Hardallı mı mayonezli mi?
İstemiyorum, teşekkürler hanımefendi.
Karşındaki üstsüz bir bayana...
..."hanımefendi" demek hakaret sayılabilir.
- Bu mu oğlun?
- Evet, hanımefendi.
Onu gören olmuş mu diye bakınıyorum.
Muhtemelen geçen cumartesi günü.
Üzgünüm. Üniforma dışında bana
pek bir şey ifade etmedi.
Teşekkürler, hanımefendi.
Bayan.
Otur.
Bekle biraz.
Bağışlayın beni teğmenim!
Bu dava nasıl üzerime yıkıldı
merak ettim doğrusu.
Ne davası?
Jacob Ronald Millard...
...mezbaha işçisi,
tavuklara işkence yapmaktan tutuklanmış.
Büyütmeyin. Herkes yapıyor zaten.
Herkes tavukların gözlerini deşmiyor it herif.
- Deşiyorlar.
- Uzatma!
Patronum kızını düdüklememi istemez.
Ne laf koydun ama.
İnsanların ağzından ne kolay
laf alıyorsun, gördün mü?
Senin gibiler, Emily.
Trafikten dedektiflik bölümüne de
bu şekilde yükselmiştin, haksız mıyım?
Anlayamadım?
Yapma şimdi.
Wayne veya Hodge isteseler birimde
kendi yöntemlerini kullanırlardı.
Aslında, Wayne yapardı.
Aramızdan biri neler yaptığımızın
farkında olmalı.
Beni endişelendiren de bu.
Kendi yöntemlerimle işi rezil etseydim...
...bu karmaşık cinayeti çözecek kadar
nitelikli olmamam gerekirdi.
Cinayet mahallinden bahsediyorum.
Askerin, askeri alanda öldürüldüğünü
farketmezdim.
Yol kenarındaki boğuşma izleri
beni yanıltırdı.
O dal parçacıklarının yol kenarından
yakıldığı yere kadar taşındığının da farkında mısınız?
Bu da, yetki alanımızda öldürülüp
cesedin taşındığı fikrini aklıma getirirdi.
Çünkü katiller yanan bir sokak lambasının altında
cesedi parçalamayı pek akılcı bulmamışlardır.
Evet. Cinayet mahallini tamamen
yanlış okurdum.
Hayır, hayır. İyi iş çıkardın.
Yani, başka bir cinayet gerekiyordu.
Son on işin üçünü mü çözdük?
Başka bir faili meçhul, belediye başkanının
gözünde beni küçük düşürürdü.
İş arkadaşlarınla aranda
bir problem mi var?
- Onları rezil etme ihtiyacı mı duyuyorsun?
- Hayır, efendim.
İnzibatla mı sıkıntın var?
Üç beş çapulcu olduklarını ve soruşturmayı
çözemeyeceklerini mi düşünüyorsun?
Hayır, fakat ordunun bu davayı üstlenme
nedenlerini de bilmiyormuş gibi davranmayalım.
Psişik güçler demek.
Bu özelliğini ne zaman keşfettin?
Yani, asıl endişelerinin bu davanın orduyu
nasıl etkileyeceği olduğuna inanmıyor musunuz?
Kariyerinde bir mihenk taşı mı olacak?
Bu mudur yani?
Benim kariyerim yok efendim.
Bir işim var.
Oğluma bakıyorum
ve söylenenleri yapıyorum.
Bu genç bizim sokaklardan birinde öldü.
Birisi odunmuş gibi yaktı onu,
cesedini de hayvanlara bıraktı.
Tüm saygımla, eğer Iraktan yeni gelen
sizin çocuğunuz olsaydı...
...bu davayı savsaklamak
sizi bu kadar mutlu etmezdi...
...ama seçim sırasında daha iyi olurdunuz.
- Tüm saygımla mı demiştin?
- Bu benim buraya geliş amacımdı efendim.
Peki. Bir düşüneyim,
sana haber veririm.
Bu davada kaybettiğimiz her saniye...
Sana söylenenleri yaptığını
söylememiş miydin?
Bazen gösteriş olsun diye abartabiliyorum.
David nasıl?
Anlamadım?
Oğlun.
İyi, sorduğunuz için teşekkürler.
Şu senin eski kaldırım mühendisi
oğlunun maçlarını izliyor mu?
David bütün spor dallarında başarısız sayılır...
...öyle olunca çok seyircisi olsun istemiyor.
Ne kötü, değil mi?
Oğlumun babası değil gibi.
Yine de, gözlemlediğim kadarıyla...
...acayip veya uyumsuz tipler hayatları boyunca
ilginç şeyler yapmaya devam ediyorlar.
Cumartesi geceleri bir sürü eski futbolcuyu...
...bira fıçılarından çıkarıyoruz!
Okulda biraz mutsuz olmak iyidir.
Lisede ben de kadrodaydım.
Size eski günlerinizi hatırlattım efendim.
Şu Deerfield olayının
peşini bırakmayacaksın değil mi?
Yapılacak en doğru şeyi bildiğinizi
düşünüyorum efendim.
İsa aşkına.
- Hilary.
- Buyurun efendim?
- Üsten Yüzbaşı Fenderman'ı bağlar mısın?
- Hemen efendim.
Oturmak ister misiniz hanımefendi?
Hepsi bu kadar mı?
Hepsi bu mu?
Evet efendim.
- Odayı soğuk tutmalısın.
- Evet efendim.
Soğuk görünüyor.
Girmek istiyorum.
İçeri girebilir miyim?
Maalesef efendim.
Başınız sağolsun, efendim.
Çocuğun yok, değil mi?
Değil mi?
- Bay Deerfield?
- Merhaba.
Mike'nin incilini almak istediğinizi öğrendim...
...ve belki rahatlamanızı sağlar
diye düşündüm.
Bunu aldığından kimsenin haberi var mı?
Hayır efendim. Kaldığınız yeri de
ziyaret kayıtlarından öğrendim.
Sana kahve ısmarlayım mı?
Geri dönmem lazım.
Bir içkiye ne dersin?
Mike'ye .
Sana bir şey soracağım.
Ve gerçekleri duymak istiyorum.
Mike uyuşturucu işinde miydi?
Doktor mu? Sanırım.
Diğer çocuklar kadar işte.
Ama büyük işler çevirdiği söylenemez.
Bildiğin, üs dışında takıldığı kimse var mıydı?
Meksikalılar gibi?
Hayır efendim.
Haber verdin mi?
Döndüğümü mü?
Pek bir süre geçmedi daha.
Ailene haber verdin mi?
Annem, babam ve ben pek yakın değilizdir.
- Oğlumla çok muhabbet eder miydiniz?
- Tabi.
Keşke daha çok etmiş olsaydık.
Sana bilmem gereken bir şeyler söyledi mi?
Hayır efendim.
Yani...
...orada arkadaşlarınla bile
konuşmak istemeyeceğin...
... o kadar çok şey yaşarsın ki.
- Anlıyorum.
Ama Mike başarıyordu değil mi?
Birinci sınıf bir askerdi.
Mike'yi bilirsin. Orduyu severdi.
İyileri kurtarıp kötüleri alaşağı etmek için
beş dakika bile bekleyemezdi.
Irak gibi yerlere kahramanları
göndermemeleri lazım.
Oradaki her şey bok gibiydi.
Gitmeden önce böyle düşünmezdim,
ama şimdi sorsan...
...oraya nükleer bombayı basacaksın,
ve her şeyin kül oluşunu izleyeceksin.
Hank?
İyi misin?
Evet, ben de seni arayacaktım.
Michael'den bir paket geldi.
Ne paketi?
Bilmiyorum, bir paket işte.
Denizaşırı gelmiş ve kendisine göndermiş.
Açıyorum paketi.
Açma.
"Açma" da ne demek?
Gümrük veya ordu tarafından
açılıp kontrol edilmiş mi?
Ne biliyim!
Hayır, hiç açılmamış.
Niye açamıyorum?
Açma.
Lütfen.
Güvenli bir yere koy.
Peki.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
- Günaydın.
- Günaydın.
Oğlunuzla ilgili bir kaç
soru sorabilir miyim.
- Dava senin değil sanıyordum.
- Tekrar bana verdiler diyelim.
Şansımız mı döndü?
Bildiğin kadarıyla
oğlunun hasımları var mıydı?
Geçen haftaya kadar oğlumu öldürmeye çalışan
binlerce Iraklı ve Irak dışından gelmiş...
...askerlerden başka mı?
Evet, gömlek hala ıslak sanırım.
Yeterince kurudu.
Onu rahatsız eden bir şey var mıydı?
Hayır.
Çetelerle bağlantısını araştırıyor musun?
Niye? Oğlunun çete veya uyuşturucu işine
karıştığına dair elinde bir şey mi var?
Hayır.
- En son ne zaman konuştunuz?
- Niye sordun?
Capital One bana oğlunuzun yakın zamandaki
kredi kartı verilerini faksladı.
Döndükten sonra,
düz çorap almış...
Ona binlerce defa söyledim,
en berbat çorap çeşididir.
Topuğu olmaz,
ayağına oturmaz.
Daha sonra tavuk yemeye gitmiş.
Saat kaçta gitmiş?
Başka bir şey yok.
Oğlunuzun cumartesi gecesi ile pazar sabahı
arasında öldürüldüğünü düşünüyoruz.
Cüzdanını henüz bulamadık,
ama eğer çalınmış olsaydı...
...kredi kartı kullanılırdı,
bilgisayar, teyp, aklına ne gelirse.
Şu tavuk satan yere gittin mi?
- Afiyet olsun.
- Nasıl yardımcı olabilirim?
Geçen hafta buraya gelmiş olan
bir askeri soruşturuyoruz.
Dalga geçiyorsunuz, değil mi?
Neredeyse üsle bitişiğiz.
Burada bulunduğu zamanı söyleyebilir misiniz?
Son dört haneye bakalım.
Cumartesi gecesi 01:03'te.
Fişi cumartesi gününden kesiyoruz. Başka?
- Ne aldığını söyleyebilir misiniz?
- Asıl fiş olmadan söyleyemem.
Peki. Teşekkür ederim.
Dört kişilik menünüz 6.79 dolar.
Müşteriler genelde bunu mu alıyor?
Onu veya üç kişilik olanı.
Vergi eklenince...
...21.77 dolar yaklaşık...
...üç menü ediyor, üç kişi.
Üç kişilik menü dört normal kişiye ya da
çok acıkmış bir askere ancak yeter.
Burada mıydın.
Masana bir şey bıraktım.
- Ne bıraktın?
- Mike'nin mangasının ifadelerini aldık.
İşine yarar diye düşündüm.
Harika. Ben de ayarlaman için
seni arayacaktım.
Seni bir dertten kurtardım.
Nasıl yani?
Yeminli ifadeler masanda duruyor.
Ne, ifadeleri kendimin almak isteyeceği
hiç aklına gelmedi mi?
Sadece yardımım dokunsun istedim.
Teşekkürler. Kendi işini
kendisi yapanlardanım.
Beni dinle.
İfadeleri oku.
Yine de kendin ifade almak istersen,
ifade talebi işlemlerinde sana yardım ederim.
Beni yanlış anladın sanırım.
Bu bir talep değil.
Mangasındakilerin listesini istiyorum.
- Masanda.
- Ve öğleden sonra ifadelerini alacağım.
O zaman komutanımla konuşmalısın.
-Şefim zaten konuştu.
- Yetki alanı karmaşası var.
Karmaşa falan yok.
Cinayet bizim yetki alanımızda gerçekleşti.
O biraz şüpheli. İfadeleri oku.
Talebini memnuniyetle iletirim.
- Yeminli ifadelerim yok mu diyorsun?
- İfadeler bende...
Öyleyse işbirliği içindeler.
Sorun nerede?
Teğmenim, olası görgü tanıklarının
ifadelerini alma yetkim var.
- Ordu sana yapamazsın dedi mi?
- Talebimi değerlendireceklermiş.
Ve bu 10 dakika önce oldu.
Ne söyleyecekleri öğretilmeden
bu adamlarla konuşmalıyım... )-Öğretilmek!
...yoksa ifadelerindeki uyuşmazlıklar
bir süre sonra hasır altı edilecektir.
Eski bir asker olarak,
eminim senin de başına gelmiştir...
...belki Teğmen Kirklander'la çalışırken mesela?
Beni iyi dinle.
Yukarı çıkıp erkek arkadaşına yalvar.
Çünkü sana bir şey verecek havamda değilim.
Felluce'den az önce CNN'ye ulaşan
videoyu yayınlıyoruz.
Yemek söylemedin mi daha?
Pekala. Yumulun bakalım.
- Alabilir miyim?
- Lütfen.
- Yeter. Çekil bakalım.
- Ben yaparım.
Tabi yaparsın.
Uykuya hazırlan, hadi.
Yapabileceğim bir şey var mı?
Sanırım bana okuman gerekiyordu.
Tek kelimesini bile anlamıyorum.
Peki bildiğin bir hikaye yok mu?
Pek anlatamam.
Öyleyse kitabı oku.
Adının nereden geldiğini biliyor musun?
- Annemden?
- Ondan öncesi.
Sana Kral Davut'un adını vermişler.
Annen hiç bahsetmedi mi?
Şimdi anlaşıldı.
Pekala.
Toplanmış iki büyük ordu vardı,
Yahudiler ve Filistinliler.
Elah Vadisi'nin iki yanındaki
tepede konuşlanmışlar.
Filistin topraklarında, yerini biliyor musun?
- Hayır.
- Boş ver.
Neyse, Filistinlilerin bir savunucusu varmış.
Kocaman bir dev...
...adı da Calut'muş.
Gerçekten mi?
Calut adında bir robot var da.
İkisi farklı kişiler.
40 gün boyunca her gün...
...Calut o koca adımlarıyla her gün
vadide dolaşıp...
...karşıdakilere dövüşmek için meydan okumuş,
ama kimse cesaret edememiş.
Kralın cesur ve güçlü askerlerinin
tamamı çok korkmuşlar.
- Niye vurmamışlar ki?
- Silahları yokmuş.
Okları varmış,
ama savaşın kuralları vardır.
Sana kılıcıyla meydan okuyan birisini
silahla ateş edip öldüremezsin.
Nerde kalmıştık...
...bir gün senin boylarında bir çocuk
ekmek dağıtıyormuş.
Krala, "Calut'la ben dövüşürüm." demiş
- Ciddi mi? İmkansız.
- Gerçek bir hikaye.
Kral, Davut'a kendi zırhını giydirmiş.
Fakat çok büyük ve ağırmış,
Davut zırhı çıkarıp etrafa bakmış...
...ve beş tane şu büyüklükte taş toplamış.
Elinde sapanıyla vadiye inmiş.
Calut koşar adımla gelirken...
...korkunç şekilde kükrüyormuş.
Davut sapanını çekmiş.
Alnından vurmuş,
kafatasını parçalamış...
...Calut da yere düşmüş ve ölmüş.
Yani onu vurmuş.
Bir taşla. Aynı şey değil ki.
- Onu nasıl yendiğini bilmek ister misin?
- Nasıl?
Davut ilk önce kendi korkularını yenmiş.
Korkularını yenince, Calut'u da yenmiş.
Çünkü Calut koşarken, Davut beklemiş,
nişan alıp beklemiş.
Çok cesaret gerektirir değil mi?
Bir kaç adım sonra Calut onu ezebilirdi.
Sonra sapanındaki taşı serbest bırakmış.
Canavarlarla böyle dövüşürsün.
Sana yaklaşmalarına izin verirsin,
gözlerinin içine bakarsın...
...son vuruşu yaparsın.
Canavarlarla çok dövüştün mü?
Evet.
Kazandın mı?
Kazanmasaydım tek parça olmazdım değil mi?
Evet.
O zaman.
İyi geceler.
Uyurken kapının açık olmasını istiyor.
Sorun yok.
Kapı!
- O kadar değil.
- Tamam.
Yeterli.
O hikayenin doğru olmadığını biliyorsun.
Tabiki doğru.
Kur'an da bile var.
- Adamların ifadelerini okuyabilir miyim?
- İçinde yardımı dokunacak bir şey yok.
Mike'yi en son cumartesi öğleden sonra
görmüşler, üsten ayrılmadan önce.
Sen iyi bir babasın.
Ona olan sevgini kanıtlamak zorunda değilsin.
Eminim o da farkındaydı.
Baba?
Baba?
Bir şeyler oldu baba.
Artık "Yeni Şafak" olarak adlandırılan
Amerikan ordusunun...
...Felluce'deki ikinci günü.
Operasyonun yeni hedefi,
asileri sığınaklarında avlamak.
Ancak kaç tane asi var?
Kısa süre sonra canlı yayında
sorunun cevabını arayacağız.
Merhaba.
Bardan Evie.
"hanımefendi"?
Doğru ya.
Kusura bakma.
Merhaba.
Gazetede oğlunun resmini gördüm.
Barda sorduğunda,
sadece kayıp sanmıştım.
Başın sağolsun.
Teşekkürler.
Oturabilir miyim?
Gözleri güzelmiş.
Bunu hatırlıyorum.
Haftasonları başka bir barda çalışıyorum.
Oraya gelmişti.
Cumartesi gecesi olmalı.
Barın adı ne?
- Evet, buradaydılar.
- İkiside mi?
- Evet, bunlar ve arkadaşları.
- Cumartesi gecesi mi?
Kapı dışarı etmek zorunda kalmıştık.
Şu, bizim dansçı kızlardan birini taciz etti.
- Bu herif mi?
- Diğeri.
Pek çok dangalak gelir buraya,
ama bu, dangalaklıkta rekora koşuyordu.
- Dansçılar açık saçık konuşmalar.
- Sanırım yanılıyorsun.
Birini teşhis etmemi istedin,
sonra da yanıldığımı söylüyorsun.
Akraba mısınız?
Saat kaçta çıktılar?
Ne biliyim.
Olay hoşlarına gitmemişti.
İçlerinden ikisi parkta birbirlerine girdiler.
Bir ara ayırmayı düşündüm.
Teşekkürler.
Dedektif Nugent siz yazılı ifadenizi verirken
yanınızda bulunacak.
Kalemimi geri istiyorum Nugent.
Bir şey mi var?
Burası Vietnam değil. 1967'de de değiliz.
Görgü şahitlerini sorgulamayacaksın.
Birisi yapmalı diye düşünmüştüm.
Bu kadar iyi bir araştırmacı olup da...
...etrafının beceriksizlerle dolu olması
sinir bozucudur. Munro'da ne yapıyorsun?
*** taşıyorum.
Ne üzücü.
Sen bu işte olsaydın son 30 yılda
hiç faili meçhul suç kalmazdı.
Bu olay davaya da yansıyacak, savunma avukatı
senin her şeyi rezil ettiğini söyleyecek.
- Duruşmaya gitmeyeceğim.
- Ne?
- Onlar yapmadı.
- Anlamadım?
İfadelerinde neden beraber olmadıklarını
söylediler bilmiyorum ama, onlar yapmadı.
- Parkta kavga ediyorlarmış.
- Stres atıyorlardı.
Savaşta hiç bulunmadığın için
bunu anlamanı beklemiyorum.
Aynı cephede savaştığın birisiyle
kavga etmezsin.
Senin dünyanda öyle olabilir.
Niye yalan söylediklerini ortaya çıkar.
Bir nedeni olmalı.
Yani oradaydın.
Evet.
Öyleyse niye yalan söyleyesin ki?
Karışık.
Niye bana direk olanları anlatmıyorsun?
Striptiz kulübündeydik.
Takılıyorduk, eğleniyorduk.
Tabi içiyorduk da.
Mike acayip davranmaya başladı.
Sinirliydi,
dansçı kıza bozuk para fırlattı.
Sonra küfretmeye başladı...
...kız da öyle,
sonra da bizi dışarı kapakladılar.
Arabaya gidiyorduk...
...Bonner da kızarak Mike'ye
yürümesini söyledi.
Mike onu yakaladı ve
itişmeye başladılar.
Fakat bu her zaman yaşanan şeylerdir.
Maço savaşçı tavrı işte.
Kimse incinmedi.
Öyle arabaya bindik,
bir süre turladık.
Üssün karşısındaki tavukçuda durduk.
Mike yiyecek aldı.
- Saat kaçta oldu bunlar?
- Bilmiyorum.
1 civarı.
Sonra buraya döndük.
Hepiniz mi?
Hayır.
Sadece üçümüz.
Onu neden orada bıraktınız?
Çünkü kafamız iyi olmuştu.
Yeterince içmiştik,
ama Mike biraz uçmak istiyordu.
Uyuşturucu mu almak istedi?
Evet, sanki iyice amı götü dağıtmak istiyordu.
Konuşma tarzımdan dolayı özür dilerim efendim.
Sence başına ne geldi?
Uyuşturucu arıyordu,
yanlış kişilere mi çattı?
Kim bilir?
Mike'nin her zaman gizemli olayları vardır.
Hep gizli bir şeyler çevirir.
İnsanlarla arası pek iyi değildir.
Saat 11 de kulüpten atıldınız,
saat 1 de tavukçuya gittiniz.
Peki o iki saat içinde ne yaptınız?
Dolaştık, parti veya hatun aradık.
Herhangi bir yerde durakladınız mı?
Evet efendim.
Tahmin etmemi mi bekliyorsun?
Ten Mile Yolunda bir fahişe bulduk.
Dördümüze de sakso çekti.
Peki bunları sorgunuzda neden söylemediniz?
Çünkü Mike'nin ailesinin bunlardan
haberi olmasın istedik.
Babasının, oğlunun sakso çektirdiğini
öğrenmesini mi istemediniz?
Uyuşturucu da var.
Şahsen ben ailemin duymasını istemezdim.
Peki kavganın sebebi neydi?
Mike pek havasında değildi.
Sebebini bilmiyorum.
Sonra o dansçıya küfürlü
şeyler söyledi.
Mesela ne?
Söylemeyeceğim şeyler. Kadın dansçıydı,
ayakkabısının keçesi değil.
Park alanında, Penning'in dediğine göre
Mike senin üzerine sallana sallana gelmiş.
Olabilir, hatırlamıyorum.
O akşam farklı olan şey neydi peki?
Mesela üzerinde bıçak var mıydı?
Birisini öldürmek için
bıçağa ihtiyacım olmaz, efendim.
Irak'ta işler biraz farklıydı sanırım.
Birisi seni kızdırdığında,
onunla konuşarak anlaşabilirdin, değil mi?
- Beni anlamadın.
- Bu dünya çok farklı.
- Güç sende.
- Hiç orduda bulunmadınız.
Ama elinde silahın
ve otoriten olduğunu biliyorum.
İnsanları çamura yüzüstü yatırır,
üstlerine çıkar, kapıları kırarsınız.
Birisi size doğru koşarsa,
öldürürsünüz.
Zorundasınız da.
Kim bilir herifte bomba, silah vardır.
- Önce öldür.
- Konuşmamıza dönelim.
Öldür yoksa ölürsün, böyle derler değil mi?
Hiç birisini bıçakladın mı?
- Bıçaklamış olsam da, sizi ilgilendirmez.
- Bir gün oradasın, bir gün burada.
Sana söyleyim, birisi benim üzerime gelse
elimi silahıma götürürüm.
- Konuşma bitmiştir.
- Bunların hiç birinin canını sıkmamasına sevindim.
Bunu da söyleyim,
Babam savaştan geldiğinde,
üstesinden gelemediği şeyler
babamı hayli yıprattı.
- Baban mı, Panama'da mıydı?
- Uzatma.
Orada yaptıklarımız hakkında
hiç bir fikrin yok, ve sizler için oradaydık.
- Benim için mi?
- Yerinde olsam...
...teşekkür ederdim, uzatmazdım,
ve kıçımı öperdim.
Git buradan.
Mutlu musun şimdi?
Savaş suçları mahkemesini toplayalım mı?
Elbiselerini istiyorum.
Tam boy fotoğraflarını da istiyorum,
kesik ve ezik var mı bakalım.
İstediğiniz bütün çamaşırları alabilirsiniz.
Ama şuna bir göz atın derim.
Hala istiyor musunuz?
Evet.
Hey, telefonu meşgul etme,
Saddam arayabilir. "Mike, pes ediyorum. "
- Üstüne gitme!
- Siktir git.
- Üstüne gitme!
- Siktir git.
Haklı çıktın.
Onlar yapmış olamaz.
Saat 1'de Mike'yle beraber
tavukçudalarmış.
Bonner, Penning ve Long
20 dakika sonra üsse gelmişler.
Mike'nin parçalarını bulduğumuz yer
üsse yarım saatlik mesafede..
Bu sürede üsse gelmiş olamazlar.
Boş ver...
Yani onu, orada bıraktılar mı?
- Dediğine göre Mike uyuşturucu almak istemiş.
- Bu yüzden de yalan söylemişler?
Bıraktıklarında nereye gitmiş,
kimle buluşmuş bilmiyorlar mı?
Hayır. Mangadaki bütün askerlerin
ifadeleri elimde.
Bakabilir miyim?
Dedikleri doğruysa,
akşam yemeğinden sonra kimse görmemiş.
Laboratuarın raporuna göre,
eşyalarında kan izine rastlanmamış.
Bu elbiselere baktın mı?
Gömleğe bir bak.
Üzerinde standdan kalma
ütü izleri var.
Üste elbiseler ucuzdur.
Geldiğinde ilk yaptığın şey
ordudan kalma elbiseleri atmak olur.
Piyade mangasında dokuz asker olur.
- Yani?
- Irak'ta bir adamlarını kaybetmişler.
Burada yedi ifade olması gerekirken
altı tane var.
Birisi izinli.
Buraya ilk geldiğimde, çavuş bana
"Bütün askerler burada" demişti.
İsimleri okusana.
- Efendim.
- Merhaba, ben Fred Gainley...
...Buxton polis karakolundan.
Kayıp bir adamınız var mı?
Robert Ortiez diye biri var burada,
sarhoş ve taşkınlık yapıyor...
...sizin bünyenizde çalışıyormuş.
- Teşekkürler. Onu alması için birilerini yolayacağım.
- Memnun olurum, teşekkürler.
Firar etmiş.
Araştır bakalım.
Arabası var mı ona da bak.
Kötü çocuk.
Aptalın tekidir.
Bobby Ortiez uyuşturucudan ilk tutuklandığında
henüz 14 yaşındaydı.
Kefaletle serbest bırakıldı
ve tanıklar ortadan kayboldu.
Bir buçuk yıl önce
uyuşturucu kaçakçılığı yapardı.
Birden yurtsever ve birleştirici oluverdi.
Orduya girmesine nasıl müsaade ettiler?
Mahkumiyeti yoktu.
Irak olayı başladıktan sonra
standartları aşağı çektiler.
Adına kayıtlı 1999 Chevrolet Malibu
tespit edildi.
Rengi ne?
Mavi.
- Tutuklama için yeterli değil.
- Firarda.
Ordu tutuklayabilir,
biz bir şey yapamayız.
Bir de, dört tane ödemediği
park cezası var.
Yargıç Osorio'ya ulaş.
Adamımızı nerede bulabiliriz?
Bobby'i bulmak çok kolay.
Oteline dön.
Sana haber veririm.
Polis! Aç kapıyı!
Çatıda!
Gördüm!
Sokakta kal, ara yola girme.
Sokakta kal beyinsiz.
Siktir.
Siktiğimin göçmenleri.
Hep bıçaklarsınız, değil mi?
İnsan kesmekten hoşlanır mısın?
Ne yapıyorsun sen?
Gel! Gel! Ayır şunu.
Hey! Ben bir şey yapmadım!
Kıpırdama.
Sakın kıpırdama.
- Tanrım.
- İyi misin?
Siktir.
Elini çözün.
Pekala.
Tamam. Buradan sonra biz devralıyoruz.
Olay neydi çiko? Uyuşturucu sattırmaya
çalıştın, o da kabul etmedi mi?
Yalan mı çiko?
Seni ihbar ederdi?
Şeytan da aynen sana benzese
ne komik olurdu değil mi?
Gel buraya, seni göçmen bozuntusu.
Sana şeytanı göstereyim.
Siktirin gidin!
- İlelebet içeri mi attınız?
- Ellerini kaldır.
Herhangi bir suçtan yargılanmıyor.
Şanslısın, sana merhamet gösterdim,
yoksa seni içeri tıkardım.
Seni incitmek istemedim.
Senin dünyanda böyle mi özür dilenir?
Özür dilerim.
- Öyle kal.
- Kimse sorgulamayacak mı onu?
Ben sorguladım! Onar sorguladı!
Evini aradık.
Bu işle ilgisi olduğuna dair
hiç bir delil yok.
Bir şeyler oldu.
Odasında asılı bulundu.
Tanrım.
- Bir not bırakmış mı?
- Hayır.
Vietnam'a giderken babam bana vermişti.
Ben de Mike'ye verdim.
Bonner'in pantolon cebinden çıktı.
Onda mıydı?
Bir not bırakmadı.
Bunu cebine koyup kendini mi astı?
Maalesef.
Ama bu bizi itirafa yaklaştırıyor.
İtiraf.
Bonner'in arabası. Ne renkte?
Mavi. Niye?
Birisini sebepsiz yere öldürmezsin.
Bu saat hiçbir şeyi kanıtlamaz.
Sence oğlun mu verdi o saati?
- Üzerine atıyor olabilirler.
- Peki, niye kendini öldürdü?
Bilmiyorum.
Sen de onun Mike'yi nasıl öldürdüğünü söyle.
Mazereti vardı, üsteydi.
Niye öldürdü? Ne zaman?
Bilmiyorum.
- Ne var?
- Merhaba.
Şeyi hatırlıyor musun...?
Şu köpeği öldürülen kadını?
Küveti biz boşalttık.
Oğlu nerede?
Şükür ki evde değilmiş.
Büyükbabasında.
İyi.
İyi.
Cesedi öğleden sonra kargolanacak.
Cenaze evinin adresini kontrol eder misiniz?
Doğru.
Başka bir şey isterseniz,
söylemeniz yeterli.
Efendim?
Ara kablon var mı?
Teşekkürler.
Mike'nin başına gelenlerden ötürü
çok üzgün olduğumu söylemek istedim.
Ve size, oğlunuzu o gece görmediğimi
söylediğim için de özür dilerim.
Mike'nin yerinde ben olsam,
ailemin haberi olsun istemezdim.
- Sigaran var mı?
- Evet.
Sence onu Bonner mi öldürdü?
Hayır.
Bilmiyorum.
Olanlara aklım ermiyor.
Oğlumla ne sıkıntısı vardı ki?
Hiç.
Üzgünüm.
- Mike sana Bosna'dan bahseder miydi?
- Bazen.
Hep beraber nöbet tutardık.
Kıçımız donardı.
Çılgın şeylerde beni ikna ederdi.
Sana külotlu çorap giydirme denemesi mi?
- Anlattı mı?
- Hayır, ben ona anlatmıştım.
Soğuğu engellemede üstüne yoktur.
Yalan söylemiyormuş?
Vurulduğunda altından külotlu çorap çıkmasını istemezsin.
Çok berbat bir şey, değil mi?
Öyle.
Seni iyi bir Amerikan hastanesine götürelim.
Hadi, bassana şu gaza!
Bir şey yok. Sana yardım edeceğim.
Sakin ol.
Seninle ilgileneceğiz, tamam mı?
İyi misin? Bir şeyin var mı?
Şimdi, neresi ağrıyor? Bura mı?
Rahatla. Burası mı?
Seninle ilgileneceğiz, tamam mı?
İyi geceler.
Kredi kartı fişindeki imza
oğlunun imzası mı?
Hayır, değil.
Biz hep Mike'nin orada olduğunu varsaydık.
Penning imzalamış.
Üç kişilik menü. Penning, Bonner ve Long.
Penning ve Long.
Bunlarla hemen görüşmem lazım.
- Buna izin veremem.
- Öylemi, verebilirsin. Vereceksin de.
Onbaşı Penning konuştu.
Long ve Bonner'i bu işe kendisi bulaştırmış.
Seni orospu çocuğu.
Onunla el altından anlaştın, değil mi?
- Cidden o yapmış.
- Öyle mi? Ne kadar ciddi?
Ne kadar ciddi? Kaç kere?
Bir çok kere.
Neyse ki hiç önemi kalmadı.
Bunları görüyor musun?
Sorgulama izinleri.
Yetkimiz var,
bu adamları bize teslim etmek zorundasın.
Onları hemen göreceğim.
Tek anlaşma yapan ben değilim.
Komutanım, sizin başınızdakilerle konuştu.
Bu olay artık onlar için ufak bir baş ağrısı.
Bizden çıktı artık.
Üzgünüm.
Eminim öylesindir.
İtirafı dinlemek isterim.
Long konuşmuyor.
Sana Penning'in ifadesini veriyim.
Hayır, onun ağzından duymak istiyorum,
hem de hemen şimdi.
Mümkün değil.
Her gece kaç tane asker...
...bara gidip içmek için üssü terkediyor?
- Kendini dışlanmış hissetmeni anlıyorum.
- Dışlanmadım, sinirim tepemde.
Tahmin et bakalım. Sıradan bir haftasonunda,
yedi sekizbin asker mi?
Bana bak! Nizamiyenin önüne gidiyorum...
...ve üsse gelen her aracı durduracağım...
...ve kanında yasal limit üzeri alkol bulunan
her askeri tutuklayacağım.
- Kaç asker toplarım dersin?
- Sen vuruluncaya kadar mı?
Buna zaman ayıracağım,
iyi çalışan bir kurumuz...
...dört beş hafta sonra haberini alırsın.
Bir ayda kaç tane sarhoş toplarım dersin?
Görelim mi?
Yüzbaşının ofisi.
- Yüzbaşı Henning'le görüşebilir miyim lütfen.
- Bir dakika efendim.
Striptiz kulübünden çıkıyorduk.
Mike ve Bonner yatışmıştı.
Böyle yaparlardı bazen, önce gülüşürler,
bir dakika sonra da birbirlerine dalaşırlardı.
Neyse, arabaya bindik,
Mike kızgındı...
...Bonner de onu kızdırıyordu.
Laflarıyla işte.
Mesela ne?
Bilmiyorum.
Mesela Mike'nin şöförlüğü hakkında.
Anlamsız cümlelerle.
Bonner susmadı,
arabayı kenara çekti...
...ve birden birbirlerine girdiler.
Long'da uzatmamaları için
ikisine bağırıyordu.
Mike ona da küfretmeye başladı...
...sonra yere yatırdım,
ve bıçakladım.
Sen...? Sen mi yaptın?
Evet.
Arkadaşların seni engellemeye çalışmadı mı?
Sanırım bir an afalladılar.
Bağrışıyorlardı.
Mike yere yığıldı,
ve öldü.
Long'da "Tanrım, şimdi ne halt yiyeceğiz?"
diye bağırıyordu.
Onu parçalara ayırmak Bonner'in fikriydi.
Eskiden kasapta çalışmış.
Eklemlerde bıçağı nasıl kullanacağını
iyi biliyordu. Kolay oldu.
Parçalarını yakacaktık...
...ama saat geç oluyordu
ve karnımız da açtı.
Aç mıydınız?
Hem de acayip açtık.
Tavukçuda durduk.
Mike'yi severdim,
hepimiz severdik.
Başka bir gün bıçak Mike'nin elinde
ben de yerde yatıyor olabileceğimi düşündüm.
Bence zeki birisiydi.
Sanırım anladı.
Çok üzgünüm efendim.
Başınız sağolsun.
Mike'nin çektiği bir videoyu izledim.
Jipin arkasında.
Bir mahkuma işkence yapıyor gibiydi...
Yaralı bir kaç hacı tutuklamıştık.
Yolumuza devam ettik...
...ve Mike sıhhiyeymiş gibi davranıyordu.
Sonra elini mahkumun yarasına bastırdı...
...ve "Acıyor mu?" diye sordu.
Hacı, "Evet, evet." diye çığlık attı.
Sonra Mike elini yine aynı yere bastırarak...
..."Acıyor mu?" dedi.
Çok eğleniyorduk.
Bu olay Mike'ye bir şey kazandırdı.
"Doktor" lakabını bu nedenle koyduk.
Moral bulmak için bir yöntem.
Hepimiz ahmakça şeyler yaptık.
Afedersiniz, efendim.
Er Ortiez'in koğuşu nerede biliyor musunuz?
Bir dakikanı ayırır mısın?
Sana özür borçluyum.
Senin ciddi sorunların var babalık.
Evet.
Haklısın.
Uzaklaştırma almıştım,
inanabiliyor musun.
Ordu bu,
her şeye inanırım.
Orada bu işten nefret ettim.
Berbat çadırlarda uyumak.
Tuvalet yok, duş yok.
Tuvalet kağıdı da yoktu,
elinle iş görüyorsun.
Bitmesini bekleyemedim.
Buradaki iki haftadan sonra...
...tek isteğim geri dönmek.
Ne saçma değil mi?
Bunun ne olduğunu biliyor musun?
Mike çekmiş, bana elektronik postayla gönderdi.
Niye yaptı ki bunu?
Diğerlerinin sana ne dediğini bilmiyorum.
Orada verilmiş emirler vardı.
Konvoy halinde giderken...
...birisi veya bir şey karşımıza çıkarsa,
durmayacaktık.
Durursan, bok kafalılar birden çıkageliyor
ve RPG'leriyle herkesi gümletiyordu.
Irak'taki ilk haftamızda...
...fırlatma rampasına gidiyorduk.
Altı kişi arkadaydık.
Orada çömeldiğin için bir şey göremezsin.
Doktor bir şeye çarptı.
Aracın altından çarptığımız şeyin sesi geldi.
Durdu.
Araçtan çıktı.
Sonra sürmeye devam etti.
Tek kelime bile etmedi.
Sonradan, birilerinden duyduğuma göre...
...bir çocuğa çarpmışız.
Ben inanmıyorum.
Bana sorsan...
...bir köpeğe çarptık.
Köpeği ezdik.
Ama ne olduğunu bilmiyorum.
Hiç fikrim yok.
Hey Bonner, baksana ailen burada.
- Zırvalamayı kes!
- Hey telefona ne yapıyorsun.
- Nerdeyse kıracaktın!
- Siktiğimin salağı.
Siktir.
- Siktir.
- Durma! Sakın durma!
- Ne yapayım?
- Gaza bas! Gaza bas!
- Ne yapıyorsun?
- Baba?
Bin şu siktiğimin arabasına, Mike!
Mike, bin şu arabaya.
Baba?
Hadi, Mike, hemen!
Duyuyor musun baba?
Seni zar zor duyuyorum.
Beni buradan kurtarmalısın.
Sinirlerin gerilmiş.
Bir şeyler oldu baba.
Tanrı aşkına.
Yanında kimse var mı?
Hayır, yalnızım.
İyi.
Tamam, baba, kapatmam gerek.
Kendine dikkat et oğlum.
Dikkatli ol.
Tamam. Sen de.
Sen bize geldiğinden beri
oğlum beni çıldırtıyor.
Bir sapan istiyor.
Daha kötüsü de olabilirdi.
Havalı tüfek isteyebilirdi mesela.
Teşekkürler.
Böylece her gün,
Calut vadide dolaşıp...
...karşıdakilere dövüşmek için meydan okumuş.
Ama kimse onunla dövüşmek istemiyormuş.
Ta ki Davut gelene kadar...
...ve "Ben yaparım. Calut'la ben dövüşürüm" demiş.
Kral, Davut'a kendi büyük zırhını giydirmiş...
Ama niye bir devle dövüşmesine izin vermiş ki?
Ufacık bir çocukmuş.
Bilmiyorum birtanem.
Sence korkmuş mudur?
Davut mu?
Evet.
Gerçekten çok korkmuş olmalı.
- Böyle mi?
- Böyle.
Eskimiş gibi.
Çok kullanılmış.
Geceleri indirmeyecek miyim?
Hayır.
Bırak böyle kalsın.
Böylesi daha kolay olacak.
çeviri: alihsans
www.paylashturk.com