Tip:
Highlight text to annotate it
X
- Herşeyini aldın mı?
- Hı hıı.
Oraya varınca,
mutlaka bizi ara.
- Nerede olduğunu bilmek istiyoruz.
- Tamam.
- Para durumun nasıl?
- İyi durumdayım.
Ufak sıkıntılara karşı...
En iyisi şu 50'liği al.
Buradan oraya gidene kadar
başına neler geleceğini bilemezsin.
Teşekkürler.
Evlat...
Çok endişe etme.
Endişe etmesi gerekenler
sadece zeki olanlardır.
Tanrı zeki olmayanları koruyacaktır.
- Dinliyor musun?
- Evet.
Görüşürüz.
Bu belgeyi değiştiren...
tahrif eden, yok eden...
bilerek herhangi bir yolla...
bozan kimseler...
10,000 $'ı aşmayacak şekilde
ya da beş yılı geçmeyecek
şekilde hapse atılacak...
veya her ikisiyle birden
cezalandırılacaktır.
Ne zaman ki ay
yedinci evredeyse
ve Jupiter.
Mars'la hizalanınca,
o zaman gezegenleri
barış yönlendirecektir.
Ve aşk
yıldızlara yön verecektir.
Bu Saka Takımyıldızı'nın şafağıdır.
Ahenk ve anlayış.
sempati ve güven yeterince olacaktır.
Daha fazla yanlışlık ve alay etme yok.
Altından, yaşayan hayaller.
Gizemli, billur açığa vurmalar.
Ve zihnin gerçek özgürlüğe kavuşması.
Afedersiniz bayan.
Bana biraz bozuk para verebilir misiniz?
İhtişamlı bir şapkanız var.
Bir iki beşlik veya onluk
verebilir misiniz?
Güzel at.
Daha önce ata binmiştim.
Zor mu?
Onu birazcık sürmem mümkün mü?
Sadece bir sefer, bir dakikalığına?
Hanımefendi, sürebilir miyim...
Haydi, lütfen!
Unut gitsin.
Sana noelde bir tane bulacağım.
Biraz bozukluk verir misiniz?
Biliyorsunuz,
beşlik, onluk, çeyreklik.
- Para vermemi mi istiyorsunuz?
- Doğru.
Neden?
Onun hamile olması ve iki gündür birşey
yemememiz dışında bir sebebimiz yok.
Size inanmıyorum.
- Nerelisiniz?
- Oklahoma.
Nasıl olduğunu bilirim.
Ben de Kansas'tan gelmiştim.
Eşcinsellik ve *** seks
erkeğe oral seks
kadına oral seks
oğlancılık.
Baba, neden bu kelimeler kulağa
çok kötü geliyor?
Mastürbasyon
eğlenceli olabilir.
Kutsal sefaya katılın.
Kama Sutra.
Hepiniz.
Atı tutun!
Durdurun atı!
Git getir onları!
Donna'nın zamanına bir baktığımızda
16 yaşında bir bakire vardı.
Oh, Donna.
Benim Donna'mı ararken,
Donna'mı aramaktan yeni döndüm.
San Francisco'nun afacan çocuğu.
Gördün mü benim
16'lık dövmeli kadınımı?
Hikayeyi duymuştum.
Güzel olduğu için saldırıya uğradı.
Ve ben ona dünyada tatlı şeylerin de
olacağını göstereceğim.
Bu değişmiş kafamı ayaklarına serip
onunla aşk yapmayı seveceğim,
ta ki gökyüzü kahveleşinceye kadar.
Bana bıraktığın
ilaçlar yüzünden
değişiyorum.
Madonna'yı ararken.
Evet.
Oğlum sen gerçek bir kovboysun.
İnme, hala 15 dakikamız var.
- Yapmam gereken şeyler var.
- Yaa? Ne mesela?
Empire State binasını
görmek istiyorum.
sonra da yarın o Manhahhat'ın etrafında
dolanan gemiye binmek istiyorum.
- Özgürlük Anıtı'nı görüyorsun.
- Kulağa hoş geliyor.
Ben burdayken yapacaklarınla
ilgili planın varsa.
Çok zamanım yok.
Bir kaç güne kadar orduya katılıyorum.
Sanırım sana yardım edebiliriz.
Haşhaş.
Kokain.
Marihuana.
Afyon
LSD
DMT
STP, BMT
A&P, IRT, SPC
- Alkol, sigara.
- Claude.
Buradyım adamım.
Claude, konuş benimle.
Gerçekten hamile mi?
Evet öyleyim.
Söylediği gibi.
"Söylediği gibi."
Bildiği gibi.
- Evet.
- Jeannie, birşey bilmiyorsun.
- Babası kim biliyorum.
- Yaa?
Onu biliyorsan çok şey biliyorsun.
Bebek beyaz ve yumuşak olursa...
O zaman bileceğiz ki babası
kesinlikle Woof.
Fakat güzel bir çikolata siyahı olursa...
o bendendir.
- "Beyaz ve yumuşak"?
- Aynen oğlum.
Çıkar gelir de senin siyah
kıçını burda görürse...
yüzüne karpuz çekirdeği serpecektir.
Çeneni her seferinde düşünmeden açıyorsun.
Bak, bu bebek gelip de beni görünce...
çok mutlu ve gururlu olacak.
Ne söyleyeceğini biliyor musun?
Ben bir
kara maçayım
siyah, zenci,
orman tavşanı
Kara marsık, mau-mau.
Tom amca, Jemima hala.
Küçük kara Sambo.
Pamukçu, bataklık tavuğu.
Adi adam, ayakkabı parlatıcısı.
Asansör görevlisi.
Horn ve Hardart'ın masa temizleyicisi.
Köle, vuducu, zombi.
Koca dudak, yassı burun.
Meyhane dansçısı, Harlem sakini
ve Aşk Birleşik Devletleri başkanı.
Boktan şey.
Eğer bu adamı akşam yemeğe çağırırsan
onu sen doyurursun.
Karpuz, mısır gevreği ve ekmek,
Timsah kemiği ve domuz kuyruğu
biraz da kara bezelye.
Tanrım, barsak
yeşil lahana.
Ve dikkat etmezsen kötü adam seni alacak.
Boo.
Sizin hakkınızda konuşuyorum
siz diyorsunuz ki.
Kötü adama birşeyler söyle.
Devam edin.
Kötü adam, kibirli adam.
Amerika'daki ilk günü.
Gemiden yeni indi.
Yolculuğun güzel miydi?
Manchester, İngiltere.
Atlantik Denizi boyunca
ve o bir dahi.
Tanrı'ya inanıyor.
ve de Tanrı'nın Claude'a inandığına.
Evet bu o
Claude Hooper Bukowski
bir filme saklanmanın
harika olduğunu farketmiş.
Fellini ve Antonioni'ymiş gibi yapıyor
ve de vatandaşı Roman Polanski'ymiş gibi.
Hepsi birinde buluştu.
Tanrı'ya inanıyorum
ve de Tanrı'nın Claude'a inandığına.
O benim
Ben zenciyim
Ben pembeyim
Ben parlak beyazım
Ben görünmezim.
Evim yok, ayakkabım yok.
Param yok, bir sınıfım da yok.
Şalım yok, eldivenim de yok.
Yatağım yok, kabım da yok.
- İnancım da yok.
- Şuraya bak.
Annem yok, kültürüm de.
Arkadaşım yok, okulum da.
Canlılığım yok, iç çamaşırımda.
Sabunum yok, trenim de, aklım da.
Sigaram yok.
İşim gücüm de yok.
Bozuk param yok.
Bir pennie'm yok.
Kızım yok.
Biletim yok.
Jetonum yok.
Tanrı'm yok.
Evet.
Otum yok.
Asidim yok.
Giysim yok.
Meskenim yok.
Elmam yok.
Bıçağım yok.
Silahım yok.
Çöpüm bile yok.
- Kartım yok.
- Yandı.
Dünya yok, eğlence yok.
Bisikletim yok, sivilcem yok.
Ağacım yok.
Hava yok, su yok.
Şehir, banco, kürdan, ayakkabı bağcığı
öğretmenler, futbol topu, telefon.
Kayıtlar, doktor
birader, kızkardeş, üniforma.
Makineli tüfek, uçaklar, mikroplar, M-1'ler
***, ***, ***.
M-2, ***, ***, ***.
Nereye gidiyorsun?
Bugün yapacak çok işim var.
Teşekkürler.
Ne?
Birşey göstermek istiyorum.
Nedir o?
Buraya gel lütfen.
- Ne?
- Şuna bak.
- Atın üstündeki piliç.
- Bu o değil.
Ne demek istiyorsun?
Bak ona.
Short Hills.
Çok yakın.
- Bugün mü?
- Doğru.
Gitmek istiyor musun?
Neden?
Onunla buluşmak istiyor musun?
Davet edilmiş olman gerekmez mi?
Benimle partiye gelmek ister misin?
Çocuklar, toz olun. Karışın.
Otur hayatım.
Steve?
- Müthiş parti değil mi?
- Evet.
Orada tuhaf görünümlü biri var.
Ve sağ tarafta bir çatlak.
Ordaki renkli beyefendi ve kız.
Ordaki iki kızı görüyor musun?
Tanıyor musun?
Neden göze batmadan...
kim olduklarını ve buraya
nasıl geldiklerini...
kimin davet ettiğini öğrenip
bana bildirmiyorsun?
Tabii ki.
Selam, ben Steve Wright.
- Adınız nedir?
- Hud.
Burada olmanız gerektiğine emin misiniz?
- Demek istiyorum ki sizi kim getirdi?
- Bay Berger.
Keyfinize bakın.
Bay Berger'le birliktelermiş.
- Bay Berger?
- Evet.
Bay Berger de kim?
Bilmiyorum.
Dudağını yakmak istemiyorsan onu emme.
- Şimdi mi?
- Şimdi üflemeye başla.
- Orda, görüyor musun?
- Sheila mı?
Bir dakika.
Bu kadar uzun süren ne aşkım?
- Ot çekiyoruz.
- Ben giyiniyorum.
Haydi tatlım. Seni görmek
isteyen bir sürü insan var.
Biraz sakinleşir misin baba?
- Acele et.
- Neler oluyor orda?
- Giyiniyorlar.
- Kapıyı açın, hemen!
- Ben ilgilenirim.
- İlgilenebileceğini görüyorum.
Evet?
Bunun için bir açıklaman olamaz.
Merhaba.
Afedersiniz Bay Berger?
- Bana George diyebilirsin.
- Sanırım özel bir parti.
Siz ve arkadaşlarınız burdan
gitse iyi olur.
- Öyle mi?
- Evet, yapmanız gereken bu.
Afedersiniz.
Herkes sessiz olabilir mi!
Sanırım siz ve ben...
Sadece bir iki şey söyleyip gideceğiz.
- Ne söyleyeceğin umrumda değil.
- Biliyorum. Herkes dinlesin.
Bizler bu partiye davet edilmedik...
Sadece biki cümle söyleyeceğim.
- Umrumda değil.
- Biliyorum olmadığını.
- Gitseniz iyi olur.
- Lütfen bana iki dakika verin.
Tamam mı?
- Lütfen.
- Hayır, gitmeniz gerek.
Sabrımı yitiriyorum.
Bu özel bir partidir.
- Davet edilmediniz. Gitmeniz gerek.
- Anlamıyorsunuz.
- Anlayacak birşey yok.
- Anlaman gereken birşey var.
Bu adamın senin için ne
yapacağını bilmiyorsun.
- Duymak istemiyorum.
- Dinlemelisin!
- Senin için ne yapacağını biliyor musun?
- Umursamıyorum!
Umursamalısın çünkü senin için dövüşecek.
Vietnam'a senin için gidiyor,
senin korumaya!
- Çıkmanızı istiyorum!
- Umursamalısın!
Gitmemi istiyorsan beni
burdan atman gerekecek.
Ben de tam olarak bunu yapacaktım.
Seninle bunu tartışıp
kendimi uğraştırmayacağım.
Gerekirse polis çağırırım.
Penguen.
Şimdi dostum Claude, aşk burada.
Bu pilici at üstünde gördü...
- Afedersiniz.
- Yüce İsa.
Şimdi bunu centilmence halledelim.
- Sessizce.
- İyi.
- Sana bir nasihat vereyim mi?
- Evet.
Kıçını burdan uzak tut, şimdi çık.
Bu mu?
- Evet.
- Teşekkürler.
Şimdi beni dinle.
Claude aşık tamam mı.
Aşık olduğu kız bu odada.
Burada oturup sadece beş
dakika ona bakmak istiyor.
Ona bakıp ormanda savaşacağı...
zamanlar için resmini kafasına
yer etmek isityor.
Çok fazla şey mi istiyor?
Bu senin için adamım.
Bir dakika.
İstediğiniz bu mu.
Sheila, Claude'un orda oturup
sana bakmasının bir sakıncası var mı?
Biz gitmeden sadece bir kaç dakikalığına.
Lanet olası asabi bir adamsın.
Hayatım var anne
gülücüklerim var, hemşire.
Özgürlüğüm var birader.
Ve iyi zamanlarım var adamım.
Deliliklerim var kızım.
Milyon dolarlık cazibem var kuzen.
Başağrım ve diş ağrım var
ve kötü zamanlarım da tabii.
Tıpkı senin gibi.
Saçım var başım var
beynim ve kulaklarım var.
Gözlerim...
burnum var.
Ağzım ve de dişim var.
Dilim, çenem, boynum ve göğüslerim var.
Kalbim, ruhum ve...
arkam var.
Kıçım var.
Elim kolum, parmaklarım ve bacaklarım var.
Ayaklarım, ayak parmaklarım
ciğerim ve kanım var.
- Dikkat et!
- Aman Tanrım!
Barsaklarım ve kaslarım.
Lafayette Johnson.
Jeannie Ryan.
Woof Daschund.
Mahkeme herbirinizin cezasını
bildirmek üzere.
Mahkemenin hükmü:
30 günlüğüne ıslahevine gideceksiniz
ya da 50$ ödeyeceksiniz.
Sayın hakim,
Anladığınızı sanmıyorum.
Bir lokma ekmeğimiz bile yok.
Üzgünüm.
Yapabileceğim birşey yok.
- Sayın hakim?
- Evet bayım?
Ya birimizin parası varsa?
- Hanginizin?
- Benim.
Cezanı ödeyebilirsin.
Zabıt katibinin ofisinde öde.
- Afedersiniz sayın hakim.
- Adın ne?
Bir saniye.
Sakin ol George Berger.
- Bukowski.
- Bir saniye. Dinle Claude.
Burdan gitmeme izin verin.
Gidip parayı getireceğim.
- Sonra herkesi çıkaracağım.
- Bu benim param.
Üzgünüm ama babam bu parayı bana
zor durumlar için vermişti.
- Bu zor bir durum zaten.
- Aptal olma adamım.
Bizi burdan çıkarmak için son şansın.
Kesin şunu. Bu benim.
Burdan ben çıkıyorum.
- Bana güvenmiyor musun?
- Tabii ki hayır.
Bak oğlum, aptal olma.
Karnını nasıl doyuracaksın?
Sokaklarda kimseyi tanımıyorsun.
Bizi burada çürümeye terk
edecek, hepsi bu.
- Bir yerleri arayabilirim.
- Evat, annemi ara.
Yaptığının farkına varman gerek.
En doğrusu bu, George.
Nedir o?
Afedersin.
Yolumuzun üstündesin.
Ne?
Yolumuzu kapatıyorsun.
Biraz kıpırdar mısın?
Tabii ki.
Selam. Beni hatırladın mı?
Evet.
İçeri gel.
Okula gitmeliyiz.
Harika.
Geliyor musun, gelmiyor musun?
Ne istiyorsun?
Ne yapıyorsun?
Nereye gidiyorsun?
Yüce İsa!
Sen ne yaptığını sanıyorsun?
Bu arabayı kullanamazsın!
Sadece babam ve benim için sigortalı.
Ufak bir sorunum var.
Biraz mangize ihtiyacım var, derhal.
250$ kadar.
Hemen lazım.
- Bütün paran bu mu?
- Evet. Sende var mı?
Hayır gerçekten.
Okulda olmamız lazım.
Bu yüzden arabayı durdurur musun?
Bırak ben kullanayım.
- Ne yapmamı istiyorsun?
- Ona durmasını söyle.
Dur.
Arkadaşlarım hala hapishanede.
Onları çıkaracak parayı senin
ihtiyardan isteyebilirsin.
- Babamdan para istemek mi?
- Hı hıı.
Aynen.
Bizi bu duruma getirdi.
En azından birimizi kurtardı.
- Bu duruma mı getirdi?
- Evet.
Sana masanın üstünde dans edip tüm
tabakları kırmanı mı söyledi?
Burda, tepenin dibinde bir solcu var.
- Sen gerçekten delisin.
- Neden bahsediyorsun?
Çocukları hapse attırdı.
Biz çıkarmak için para istiyoruz.
- Gelen bir solcu.
- İmkansız.
- Neden imkansızmış?
- Kredi kartını bile vermeyecektir.
- O yaşadığın evle mi?
- İşte geliyor!
- 250 dolar.
- Tam burda!
Sola dön!
İsa adına! Kaçırdın!
Neyi kaçırdım, Steve?
Okulu. Arkada kaldı.
Üzgünüm.
Yardım edeceğiz, tamam mı?
Sana para bulmaya çalışacağız.
Öyleyse durdur arabayı,
ben kullanacağım.
- Ne zaman?
- Okuldan hemen sonra.
Saat 4:00 gibi.
Saat 4:00'te getireceğiz.
Bu benim diğer sorunum adamım.
- Ne?
- Sen pisliksin.
Sen ihtiyardan mangiz istemeyeceksin,
ve Junior da pisliğin teki.
Ben ne yapıyorum burada?
- Ve?
- Ne demek istiyorsun?
Erkeklere ilgi duyuyor musun?
- Homoseksüel miyim diye mi soruyorsun?
- Evet.
Mick Jagger'ı yatağımdan atmazdım ama
homoseksüel değilim.
Saçların konusunda neden bu kadar katısın?
Bana neden
saç uzattığımı sordu.
Saçım uzun, gündüz ve gece
saç, işte korku.
Kıllıyım,
Neden diye sorma.
Çünkü bilmiyorum.
Grateful Dead gibi
parasızlıktan değil.
Sevgilim.
Bana saçlı bir kafa ver
Uzun ve güzel saçlı.
Pırıl pırıl parlayan.
Oraya kadar uzansın saçlar
omuzlara kadar veya daha uzun.
Burada bebeğim, orada anne
heryerde baba.
Saç.
Uzat onu ve göster.
Tanrı'nın uzatabileceği kadar
uzasın saçlarım.
Bırak esintide dalgalansın
ve ağaçlara takılsın.
Saçlarım pirelere barınak olsun.
Pirelerin evi.
Vızıldayan arıların kovanı.
Kuşların yuvası
Anlatacak kelime yok
saçlarımın güzelliğini,
parlaklığını ve ihtişamını.
Akıp gitsin, göster onları.
Uzun, düz ve ipeksi olsun.
Dallı, yumuşak, yağlı, yünlü
parlak, ışık saçan.
Sararmış, belki karışmış, puanlı.
Örülmüş, boncuklu, bağlanmış.
- Pudralı, çiçekli.
- Ve konfetili.
- Halkalı.
- Karmakarışık, pullarla süslü
ve makarna gibi.
Söyle bana gözlerimi görebiliyor musun.
- Eğer öyleyse
saçlarım çok kısadır.
- Buraya kadar.
- Oraya kadar.
Nerde kendiliğinden durursa
oraya kadar.
Togamı gördüklerinde deli olacaklar.
Parlak ve kutsal saçlarımdan yapılmış toga.
Saçlarım tıpkı İsa'nınki gibi.
Hallelujah, ona tapıyorum.
Hallelujah, Meryem oğlunu sevdi.
Annem neden beni sevmiyor.
Danny'nin annesinin söylediği
Danny "Merhaba de" dedi.
Dişçilik okulunun ikinci sınıfında...
ve çıktığı kız çok tatlı ve güzel.
İki tarafı da bol mayonezli,
sevdiğin gibi.
- Ye bakalım.
- Sağol anne.
- Çok güzel, yesene.
- Yiyeceğim.
Pantolonlarını versene, yıkayacağım.
- Neden?
- Kirliler.
İyiler.
Kirli değiller.
Kısa sürer.
Pantolonlar iyi durumda anne.
Ne diyorsun baba?
Ne ne diyorsun?
Yok birşey anne.
- Paraya ihtiyacın varsa iş bul.
- Paradan mı konuşuyorsun?
- Ne yapacaksın parayı?
- Hiç, sadece lazım.
- Kim o kız?
- Kim kim?
- O kız?
- Ne kızı?
- Kız kim?
- Kız falan yok.
Bize herşeyi anlatabilirsin.
Biz anlarız.
Neden bahsediyorsun?
Sadece biraz paraya ihtiyacım var.
Paraya ihtiyacın varsa,
bize gerçeği anlat.
Yine neden bahsediyorsun?
Kahretsin. Eve her geldiğinde
bela getiriyorsun.
Neden temizlenmiyorsun?
Niye saçını kestirmiyorsun?
Saçını kestir,
parayı vereyim.
Saçımı kestirirsem mi parayı vereceksin?
İsa aşkına. Bizi mutlu edecek birşey yap!
- Ne?
- Bana 500$ verir misin?
- Pantolonlarını ver!
- Pantolonlarım temiz!
İsa aşkına. Temizler!
Ne kadar lazım?
Olay şu: Beyazlar...
zencileri kızılderililerden...
çaldıkları ülkelerini korumak için...
sarılarla...
savaşmaya gönderiyorlar!
LBJ IRT'yi aldı.
Dördüncü Caddeye kadar.
Oraya vardığındaysa
ne gördü,
LSD 'nin sahteliği
FBI
CIA
Haydi.
Bekle Berger!
- Nasılsın?
- Nasılsın?
- Tamam.
- Dinle...
önce Steven için özür dilerim.
Çok genç ve anlamıyor.
Bana kimi sevdiğini söyle
adamım.
Ne olduğunu anlat.
Anlat bana.
Neyi sevdin.
Eski moda melodi.
Dinle, düşünüyordum da,
Evlenmek ister misin?
Ne?
- Kiminle?
- Benimle.
Ben bebek bekliyorum ve sen de...
evli olsaydın seni askere çağırmazlardı...
Çağırmazlardı çünkü evli olanları almıyorlar...
ve çocuklu olanları.
Hepimiz ses zırhıyla sarıldık.
Krom füzelerle nakavt ediyoruz.
Millerce Medusa teli
Elekrtonik sonik patlama.
İşte olanlar bu bebeğim
Durum bundan ibaret baba.
Hiç beklemediğin zamanda seni
zincirleyip beynini yıkarlar.
Seni kitle medyayla beslerler
Zaman elektrik zamanı.
Elektro blues yapıyorum.
Folk rock, ritm ve blues.
Sen Sheila Franklin
bu adamı kanunen
kocalığa kabul ediyor musun?
Ediyorum.
Sen Claude Hooper Bukowski
bu kadını kanunen
eşin olarak kabul ediyor musun?
Ediyorum.
Sizleri karı koca ilan ediyorum.
Hare Krishna.
Krishna.
Hare.
Hare Rama.
Rama.
Aşk
bitir
başla
gez, gül eğlen, şakalaş ve
hoşçakal.
Davulu ve eski tencereyi çal.
Eminim Marihuanna'nın
ne olduğunu biliyorsun.
Boncuklar, çiçekler
özgürlük, mutluluk.
Hepsi orada.
İyi misiniz?
Neredeydiniz?
Nerede miydik?
Neredeydiniz adamım?
Suları izliyorduk.
Gözlerine bakayım.
Bırak, bakayım.
Tanrım, siyah basket topları.
Yüzüme bak.
Gökyüzüne bak.
Yıldızlara bak.
- Yıldızları görüyor musunuz?
- Şuna bakın.
Herkes baksın,
orada, yıldız kayıyor.
Çabuk, herkes dilek tutsun.
Beni eve götürür müsün lütfen?
Neden eve gitmek istiyorsun ki?
Claude'un son gecesi.
Doğru mu?
Birşey yapacak mıyız?
- Tabii yapacağız.
- Evet.
Ne yapacaksınız?
Bilmiyorum.
Bu Claude'un gecesi.
Ne yapmak istiyorsun?
Sheila'yı eve götürmek.
O zaten hep senin.
İyi eğlenceler.
- Ben onu eve götürüyorum sadece.
- Biliyorum.
Her neyse, keyfinize bakın.
Haydi Jeannie.
Haydiii.
Pantolonunu çıkar ve buraya gel!
Eve gitmek istemiyor musun?
- Sen beni eve götürüyorsun sadece değil mi?
- Evet.
- Hayır, ne demek istediğimi anlamıyorsun.
- Sadece eve götürüyorum seni.
Çünkü hiçbir şey olmayacak.
Eve kendim gideceğim.
Hayır, ben götüreceğim.
- Ben öyle düşünmüyorum.
- Neden?
Sana herşeyi açıklamak zorunda değilim...
öyle değil mi?
Haydi Claude!
Su kirli.
Dinle, üzgünüm.
öyle demek istemedim...
Gerçekten üzgünüm.
Seni üzmeye çalışmıyordum.
Tamam tamam.
Sadece,
bazı zamanlarda şey oluyorum...
Anlıyorum.
Üzgün müsün?
Hayır, sen öylesin.
Üzgünüm, benim hatam.
- Yarın gidiyorsun öyle mi?
- Evet.
Eee, sorun nedir?
Eğer gitmiyor olsaydım...
daha farklı mı olurdu diyorsun?
Belki.
- Gitmemeliyim.
- Doğru.
- Buna inanmamı mı bekliyorsun?
- Ben ciddiyim.
Unut gitsin.
Sana inanmıyorum.
diğerleri nereye gitti?
Buralardalar.
Jeannie hala orada.
Elbiselerimiz nerede?
Onları niye aldılar?
Gülünç.
Çok olgunsunuz çocuklar.
Bana bakma.
Benim bu işle bir ilgim yok.
Endişelenme.
Buralardalar.
Taksi!
Dur gitme! Cüzdanın bende!
Sheila bekle!
İnanamıyorum adamım.
Neler oldu?
Ne diye böyle aptal birşey yaptınız?
- Eğleniyorduk adamım.
- Eğlenmek mi?
Gerçekten üzgünüm.
Onun bu kadar kızacağını düşünmemiştik.
Nerede yaşadığını biliyoruz.
Elbiselerini yarın geri veririz.
Yarın ben burda olmayacağım.
Hala kararlı mısın bu saçmalıkta.
Kahrolası,
bu seni hiç ilgilendirmez.
Bu beni ilgilendirir kahrolası.
Ne istiyorsun?
Silahlı bir kahraman mı olmak istiyorsun,
üniformalı bir züppe mi olacaksın?
- İstediğin bu mu?
- Seninle konuşamayacağım.
İşte tam burdayım.
Konuş benimle.
Çok gülünçsün.
Ben mi gülüncüm.
Tam anlamıyla gülüncüm.
Komiğim.
Oraya gidip kadın ve çocukları
katletmek istemiyorum.
Git ve gülünç olmaya devam et,
ben yapmam gerekeni yapacağım.
Bunu neden yapıyorsun?
Senin için adamım.
Benim için yapma.
Benim için değil.
Ben senin yerinde olsaydım yapmazdım.
Bana giysilerimi verin.
Kız eve nasıl gidecek? Eşyaları
yok yanında. Parası da.
Bunları ona versen iyi olur.
- Ben mi?
- Evet.
İstediğin de bu değil miydi?
Ban gülünç olduğumu mu söylüyorsun?
Nereye gideceğim.
Nehri izle.
Martıları izle.
O birşey nerdede.
O birisi nerede.
Bu bana neden yaşadığımı
ve öldüğümü anlatır.
Çocukları izle.
Gülüşlerini izle.
O tatlı yüzlerinde
cevabı var mı?
Bu bana neden yaşadığımı
ve öldüğümü anlatır.
Rüzgarın şarkısını dinle.
Gök gürültüsünü dinle.
Neonları izle.
Genç aşıkların gözünde
kanal boyunca
şaşaayı izle
şehirde
gerçeklerin yattığı yerde.
Kalp atışımı izle.
Elimi izle.
Beni nereye yönlendirecekler.
Ve hiç keşfedecek miyim
neden yaşayıp öldüğümü.
Neden yaşıyorum.
Neden ölüyorum.
Söyle neden.
Söyle nerede.
Sonraki.
- Woodrow, Sheldon?
- Evet efendim.
Herşeyinizi çıkarın lütfen.
Çoraplarınız.
Bir derdiniz mi var çoraplarımla?
Hayır efendim.
Öyleyse çıkarın.
Çavuş.
Siyah çocuklar lezzetli
çikolata tadında aşk
meyan dudakları şeker gibi.
Kakaom hazır olsun.
Çok hoş dişlerim var.
Aşka gelince...
bir keresinde diyet denedim
rest çektim.
Tatlı yok.
Ama neredeyse deliriyordum.
Ve açıkça delirdim.
Çikolata tadında şeyler için
arzu doldum.
Siyah çocuklar yarayışlı.
- Siyah çocuklar beni uçuruyor.
- Uçuruyor.
Siyah çocuklar çok tatlı.
Midemi bayram ettiriyorlar.
- Siyah.
- Siyah.
Siyah çocuklar.
Beyaz çocuklar çok hoş.
Süt beyaz yumuşak ten.
Çin ipeği gibi yumuşak saçlar.
Beyaz çocuklar kıçıma vurur.
Beyaz çocuklar beni rahatlatır.
Omuzlarıma dokunduklarında
bu beni kendimden geçirir.
- Annem onlara zambak der.
- Annem zambaklar der.
- Ben onlara pikadili derim.
- Pikadililer.
- Babam onlardan uzak durmamı söyler.
- Baban.
Fakat ben gel ve oyna derim.
Beyaz çocuklar harika.
Beyaz çocuklar çok çetin.
Yanımda oldukları zamanlar
daha çok olsunlar istiyorum.
Beyaz çocuklar çok seksi.
Seksi.
Uzun ve sıskalar.
O sprey noktalı pantolonları seviyorlar.
Aşk makinesini seviyorum.
Kardeşim onlara moloz der.
Bana sıkıntı verirler.
Babam beni uyarır: hayır, hayır, hayır.
Fakat be beyaz çocuklara derim ki:
Haydi, haydi, haydi.
Beyaz çocuklar çok sevecen.
Kızlar kadar güzeller.
Parmaklarımı tüm o
buklelerinde gezdirmeye bayılıyorum.
Bana uzun boylu.
- Sıska.
- Seksi.
- Sevimli.
- Müthiş
taze bir beyaz çocuk verin.
Evet, bana beyaz çocuk verin.
- Beyaz çocuklar.
- Evet.
Beyaz çocuklar gelin ve yanıma yatın.
Kapılar kilitli.
Sürgüler çekili.
- Işıklar az.
- Kıpırdayın!
Ateş yüksek.
Bedenim.
Bedenim uzayda
yürüyor sanki.
Ruhum yörüngede.
Tanrı'yla yüz yüze.
Yüzüyor, fırlıyor.
Uçuyor, geziyor.
Pottsville'den geliyor...
yıldızların ışığına gidiyor.
Yıldızların ışığından geliyor...
Ay yüzüne gidiyor.
Kızıl siyah, mavi kahverengi.
- Sarı kızıl, yeşil turuncu.
- Eğitmen.
Mor pembe.
Eflatun beyaz.
Beyaz beyaz.
Bütün bulutlar yığın...
gidiyorlar uzayda.
Aman Tanrı'm, tenin ne yumuşak.
Yüzünü seviyorum.
Ne yüzle ağlarlar,
bu güzelliği bitirmek için.
Bizi ayakları altına alıyorlar.
Bizi isle gömüyorlar.
Bizim işimizmiş gibi yapıyorlar.
Bizi savaşa yolluyorlar.
Bu dalışla duyarlılığımızı
yeniden keşfediyoruz.
Uzayda yürürken barışın amacını
keşfediyoruz,
hayatın güzelliğini.
Artık daha fazla saklanamazsın.
Gözümüz açıldı.
Tamamen.
Nasıl gidiyor?
- İyiyim.
- Öyle mi?
Bak, bende birşey var.
Nerede o?
Nevada.
Onun hakkında yazmayı düşünüyordum.
- Ne anlatmalıyım?
- Birşey söylemek istiyorum.
Ona de ki...
Jeannie'nin selam söylediğini söylüyorum.
Onu mu yazacaksın?
Neden bizimle gelmiyorsun?
- Nereye gidiyorsun?
- Nevada.
Ya biz?
Hiç ciddi olamaz mısın?
Ben hep ciddiyimdir.
Ne zaman gidiyoruz?
Sheila hazır olur olmaz.
Öylece çıkıp Nevada'ya gidemem.
Sanmıyorum.
- Görüşürüz.
- Bekle bir dakika.
- Oraya nasıl gideceksin?
- Otomobille.
- Oyomobilin yok ki.
- Bir tane alacağım.
- Lafayette?
- Arabayı nasıl alacaksın?
Neye bakıyorsun?
Ve kimsin?
Burda ne yapıyorsun?
Haydi.
- Benimle gelmeni söyledim.
- Duydum.
Sana soruyorum.
Kim o kadın?
- Lafayette'min arkadaşı mısın?
- Lafayette değilim artık.
- Onu dert etme, tamam mı?
- Kafana ne yaptın öyle?
Boş ver.
Sadece evine git.
Bu onun çocuğu mu?
- Onunla konuşma.
- Bu senin çocuğun mu?
Bunu anlamazsın.
Ne demek istiyorsun?
Bu senin çocuğun mu, değil mi?
Bu nasıl bir soru?
Belki öyle, belki değil.
Ne?
Anlamayacağını biliyordum.
Hiçbir şeyi anlamazsın sen.
Gayet iyi anlarım.
Sen açıkla bana.
Kozmik bilinç ve o bok püsürü anlıyor musun?
Konuştuğum şey de bu bebeğim.
Anlatmak istediğim şey,
burdaki Lafayette Junior senin çocuğun.
Bilmek istediğim sadece senin de
çocuğun olup olmadığı.
Boş ver şunu.
Haydii!
- Nereye gidiyoruz?
- Sizi otobüse götürüyorum.
- Eve dönmüyorsun.
- Eve gitmek istemiyorum!
Eve sen gidiyorsun.
Beni anlıyor musun?
- Seninle kalmak istiyorum.
- Kalamazsın.
- neden olmasın?
- Çünkü olmaz. Dediğim gibi.
Bak, başı dertte olan bir arkadaşımız var,
ve ona yardım etmek zorundayız.
Bebeğim, tek bilmen gereken şey bu.
Neden sadece evine gitmiyorsun?
Sana hiç arakadaşlarına yardım
edemezsin demedim, Lafayette.
Lanet olsun kadın!
Ben Lafayette değilim!
Kahretsin!
Hiçbir şey anlamıyor musun?
İnsanlar nasıl...
bu kadar kalpsiz olabilir.
İnsanlar nasıl...
bu kadar zalim olabilir.
Katı olmak kolay.
Soğuk olmak kolay.
İnsanlar nasıl...
duygusuz olabilir.
Aklım fikrim sende biliyorsun.
Onurlu olmak kolay.
Hayır demek kolay
özellikle insanlara.
Yabancıları umursuyoruz.
Kötülüğü umursuyoruz
ve sosyal adaletsizliği.
Sen sadece
kanayan kalabalığı mı umursuyorsun?
Ya arkadaşa olan ihtiyaç.
Arkadaşa ihtiyacım var.
Arkadaşlarını nasıl görmezden gelirler.
Boyun eğmek kolay.
Yardım etmek kolay.
Sosyal adaleti
umursadıklarını kim söyledi?
Selam Steve.
Arabadan çıksana.
- Sadece konuşmak istiyorum.
- Konuşmak mı istiyosun? Konuşmak.
Seninle dışarıda konuşmak istiyorum.
Ben seninle konuşmak istemiyorum.
Birşeyden endişe etme.
Bunu üstesinden gelirim.
- Ne istiyorsun?
- Anahtarları.
Sakin ol bebek.
- Arabayı mı alıyorsun?
- Sadece birkaç günlüğüne.
- Bizimle geliyor musun?
- Hayır, sizinle gelmiyorum!
- Pekala.
- Sheila haydi.
İn arabadan. Ne...
Babasının kim olduğu gibi...
bir şey seçme durumunda değilim.
Umurumda değil.
İkisinin de güzel olduğunu düşünüyorum.
Ya sen?
Fakat bunu nasıl olur da umursamazsın?
Bir kadın çocuk taşıyorsa babasının
kim olduğunu bilmesi gerekmez mi?
Bu ikilemi yaşadığımı kabul ediyorum.
Fakat bu çok yakında çözülecek.
Bu büyük bir kriz değil.
Dünya savaşı falan da değil.
Bu kadar neye sinirlendiğini bilmiyorum.
Birisine aşık oldum.
Bir çocuğumuz oldu ve evleneceğiz.
Kızdığım şey bu.
- Öyle mi?
- Buna mı takıldın!
Buna takılmıyorum.
Olanları doğru anlamıyorsun.
Bu başımıza gelebilecek en iyi
şey, hepimizinkine de.
Herkes bundan memnun.
Çocuklar da gerçekten mutlu.
Sende mutlu olsaydın çok daha
güzel olacaktı.
- Sen delisin.
- Evet öyleyim.
Hepimiz deliyiz.
Bırakalım bunu.
Bırakmayalım.
Haydi.
Eğer hepiniz benim olduğum gibi olup...
benim gördüğüm gibi görseydiniz...
ülkenizle gurur duymanın ne demek
olduğunu bilirdiniz.
Birleşik Devletler Ordusu...
dünyadaki savaşan en iyi güçtür.
Ve şimdi siz...
birkaç gün içinde evinizden
binlerce mil uzakta olacaksınız.
Bu büyüklüğü yaşasanız iyi olur.
Ve bu öğleden sonra ayrılırken...
bunu da yanınızda götürseniz iyi olur.
Çavuş!
Şu lanet şeyi kapat!
Metal patlamasıyla
yırtılıp açılan.
Dikenli telin ateşine yakalanan
merminin şokuna.
Kasatura.
- Elektrik.
- Neyi kapatayım?
Dışarı!
- Elektronik.
- Dikkat!
Veri.
İşlemde.
Siyah Üniformalılar.
- Asker!
- Dikkat!
Posta emri.
Tüfekler.
Sonuç alalım!
ikiyüz...
ellialtı.
Vietkong'lu
esir alındı
zenci kasabası esirleri.
Bu kirli küçük bir savaş
üç, beş, sıfır, sıfır.
Silahları alın
ve öldürmeye başlayın.
Uzun orduları izleyin
evine doğru sürünen.
Herkes dışarı!
- Asker!
- Dikkat!
Hepiniz beni duyabiliyor musunuz?
Günaydın parlak yıldız.
Dünya merhaba diyor.
Siz üzerimizde parıldıyorsunuz,
biz aşağıda.
Şarkı söyledikçe
aşkımı ve beni
yakınlaştırıyorsunuz.
Sabahları erkenden söylediğimiz şarkı.
Şarkı söylemek
Şarkı mırıldanmak.
Bir şarkıya aşık olmak
Bir şarkıya gülmek.
Bir şarkı söyle
Söyle bir şarkı.
Şarkı, şarkı, şarkı
söyle, söyle, söyle, şarkı.
- Selam.
- Sizin için ne yapabilirim.
İçeri giriyoruz.
Üste şu anda sivillerle iletişim yasak.
Alarm durumundayız.
Biz sivil değiliz.
İçerdeki bir çocuğun arkadaşlarıyız.
Onu büyük olasılıkla tanırsın.
O özeldir.
- Tanımıyorum.
- Sarı saçlı hoş bir çocuk.
- Kısa boylu.
- Tanımıyorum...
fakat hala aracınızı alıp askeri
bülgeden uzaklaşmanız gerekiyor.
Yardım gerekiyorsa,
seve seve ederim.
Aksi takdirde aracınızı döndürüp gidin.
Dinle, sorun yaratmak istemiyoruz.
- Dönüp giderseniz yaratmayacaksınız da.
- sadece bir telefon etmeme izin ver.
Buradan edemezsiniz.
Size söylediğim yere gidin ve ordan edin.
Daha yeni bize yardım edeceğini söyledin.
Dönmenize yardım edeceğim.
Hepsi o kadar.
- Anlamıyorsun...
- Şef, bu kadar yeter.
Dönün ve gidin.
Anlaştık mı?
- Dediğimi anladınız mı?
- Anlamıyorsun adamım.
- Siz anlamıyorsunuz.
- Beş gündür yoldayız!
- Dinle oğlum...
- Sadece arkadaşımı görmek istiyorum.
Size bölgemden uzaklaşmanızı söyledim.
Dönün ve gidin.
Söylediğim şey bu.
Sen beni dinle.
Seni dinlemiyorum. Çaktın mı?
Teşekkürler.
İyi günler.
- Adın ne?
- George.
- Seninki?
- Sheila.
Yaa?
- Kocan üstemi?
- Evli değilim.
Kardeşimi ziyaret ediyorum.
Bekle bir dakika.
Tamam, bu seferlik yapacağım.
Bu iyiydi.
Tekrar yapmama izin ver.
Bir ben yapayım,
bir de sen...
ve görelim bakalım yapabilecekler mi,
biliyorsun...
Sen bir kere, benimkilerin arasında.
Çok iyi.
Araban nerede?
İşte orada.
Kudretli Tanrı'm.
Kenara çekelim.
Burada duralım.
Asker, dur.
- Kovuldun.
- "Kovuldum" mu?
Seni tatlı pasta!
Buraya gel tatlım!
O benim şapkam!
Ne yapıyorsun?
Hey bebek!
Nasıl görünüyorum?
Oldukça otantik.
Asker!
- Evet çavuş.
- Haydi çıkın.
İki kez, asker.
- Efendim?
- Arabada, asker!
- Puşt musun asker?
- Hayır çavuş.
Çok kötü çünkü ben öyleyim.
Nasıl gidiyor adamım?
Hava Kuvvetlerinde binbaşı olmak istiyorum
tehlike dolu bir hayat istiyorum.
- Arabada kal.
- Ne yapıyorsun?
- Bagaja gir.
- Ne?
- Bagaja gir, çabuk!
- Neden?
Herkes bekliyor. Senin için çölde
harika bir piknik planladık.
- Haydi gir şuraya.
- Üs alarm durumunda.
Kelle sayıyorlar her seferinde.
Eğer burada değilsem ayvayı yedim.
Sadece bir iki saat.
Akşam yemeğine yetiştiririm seni.
- Yapamam.
- Ne demek istiyorsun?
Seni görmek için 2000 mil araba sürdük.
Herkes bekliyor.
Sadece güven bana.
Herşeyi ayarladım.
Gelmek istemediğin gibi bir
hisse kapıldım.
Öyleyse gel.
Gir şu bagaja.
Burada olduğuna inanamıyorum.
İnanamıyorum.
Hep böyle mi seyahat edersin?
Gelmeni takdir ettim.
Sana anlatamam.
Bana anlatma, sadece bizimle gel.
Sadece gir şu bagaja.
Anlamıyorsunuz.
Bu oyun değil.
Herkese ne diyeceğim?
- Sheila da geldi mi?
- Evet.
- Ya Jeannie?
- Herkes burada oğlum.
Sheila nasıl?
Ne yapıyorsun?
Bana elbiselerini ver.
Dikkat!
Çok kolay!
Adın okununca cevap ver.
Burdayım efendim.
Dikkatini bana ver adamım.
Denizaşırı harekat için alarm
durumunda olduğumuzu duydum.
Eşyalarınızı toplayıp hazırlanmanızı
istiyorum...
ve bu çizgi de hizalanmanızı.
Çavuş, bu adamları hazırlamak
için üç dakikan var.
Haydi gidelim millet. Düzenli hareket edelim.
Çabuk olalım.
Çıtlatalım sanki bir çift varmış gibi.
Gidelim, kımıldayın, çabuk.
Kırmızı çizgiye.
Çantalarınızı alın.
Derhal oraya.
Senin neyin var asker?
Yüzbaşının söylediklerini duymadın mı?
Miğferini tak!
Tabanca kuşağını al!
Hemen yap!
Bir amacın varmışçasına.
Kahrolası kabanını giy!
Çabuk ol, gidelim, kımıldayın!
Derdin nedir senin bilmiyorum.
Gitmek istemiyormuş gibi davranıyorsun.
Ben de gitmek istemiyorum fakat, gitmek
zorundaysan gidersin. Herkes gider.
Bu yüzden kıpırda artık!
Kırmızı çizgiye git.
Ne bekliyorsun?
Tak şunu!
Beyin kovasını geçir kafana!
Çantanbı kırmızı çizgide görmek istiyorum!
Asker orda bir savaş var!
Dinleyin!
İsminizi okuyunca ses verip öne çıkın!
Evet efendim!
Kafalarınızı kıçınızdan çıkarın!
Gidelim!
Bu taraftan asker!
Kıpırdayın!
Kıprdarsan iyi olur asker!
Nereye gidiyorsun!
Senin derdin nedir? Sana çantanı
kamyona koymanı söyledim!
Ordaki araca!
Bin şuna, hemen!
Bir bakışın hasretini çekiyoruz
birbirimize.
Soluksuz
kışlık kabanlarımızla gururlu
bir şekilde yürüyoruz.
Laboratuarlardan yıpratıcı
kokular geliyor.
Ölen bir milletin
kağıtlarla oynama fantazisiyle
yüz yüze gelmesi.
Yeni yalanları dinleyerek,
Yanlızlık şarkılarının
ulu görüşleriyle.
Biryerlerde
birşeylerin içinde
iyiliğin yükselişi var.
Önümüzdeki hayatlarımızda bizi
neler bekliyor bilen var mı?
Hayatımı uzay filmleriyle
şekilendiriyorum.
Sessizlik bana gizlice
anlatıyor herşeyi.
Uzay şarkılarımızı
örümcek ağı sitarıyla söylerken
hayat etrafınızda ve içinizde
Timothy Leary'e cevaben
hayatım.
Bırak güneş parıldasın
bırak içinde parlasın.
Neden güneşin parlamasına
izin vermiyorsun.
Bırak içine dolsun.
Bırakmalısın dolsun.