Tip:
Highlight text to annotate it
X
Hepiniz yerlerinize
geçin çocuklar. Zili duydunuz.
Bunun anlamını biliyorsunuz.
Geçen hafta,
aileniz ile ilgili
bir ödev hazırlamanızı istemiştim.
- Ailemiz kimler...
- ve!
Onlar bizim için ...
ne ifade ediyorlar!
Mükemmel çocuklar. Şimdi sizden
ödevlerinizi çıkartmanızı istiyorum.
Sıra ile kalkıp sınıfta
onları teker teker okuyacağız.
Annem sık sık babam ile benim
çok iştahlı olduğumuzu söyler.
Benim annem ve babam çok dindar insanlardır.
Her gece yatak odasına gittiklerinde
Şöyle bağırdıklarını duyarım, ''Tanrım!''
Annem, babamın gözlerinin kahverengi
olduğunu söyler çünkü o çok...
Brian!
Kardeşim Jack sekizinci sınıfta.
Benden babama seçimde oyunu
kime vereceğini...
sormamı istedi.
Sordum ve babam oyunu
Bush'a vereceğini söyledi.
Bu cevap kardeşimi gerçekten çok güldürdü.
Stu Amcam ne zaman bize babam ile
bilardo oynamaya gelse,
annem bodrum katının
Çin Lokantası gibi koktuğunu söylüyor.
Şey ... aslında şöyle oldu.
Köpeğim benim ödevimi yedi.
Kontrol ettim, ama kakasından çıkmadı.
Çok güzel bir bahane,
Bay Etheridge.
Umarım köpeğin şimdi alacağın
sıfırı da yiyebilir.
- Aaaa, olamaz!
- Bana ne.
Bayan Trinke?
Şimdi sıra sizde.
Benim babam, hayat iki kategoriye
bölünebilir diyor:
New Jersey ... ve New York.
Babam New Jersey'de doğdu.
Şimdi New York şehrinin
en genç ve en başarılı müzik
editörlerinden biridir.
27 yaşına geldiği zaman,
emrinde çalışan yüzlerce insan vardı.
Hepsi onu çok sevse bile
babam onları daha çok severdi.
Sevgili dostlarım.....değerli arkadaşlarım
Selamlar...
Babam işini çok sevmişti,
ama asla annemi sevdiği kadar değil.
Annem ve babam tanıştıklarında
annem kitap editörüydü.
Babam işlerinin birbirine
benzediğini söylüyor...
müşterileri için hafif
düzeltmeler yapıyorlarmış.
Çünkü George Michael hayatı
sadece kadın olan pezevengin biri.
Hadi, ''Seni istiyorum'' ne demek?
Bu erkeğe söylenecek birşey mi?
Babam bazen o kadar çok çalışırdı ki
annem onu çok geç saatte görebilirdi.
Babam bu yüzden bu şehri
çok sevdiklerini söyler-
çünkü bu şehir asla uyumaz der.
Annem de babam gibi çok çalışırmış.
Ama New York şehrindeki
bir yıllık romantizmden sonra,
Babam anneme doğduğum yeri
görme zamanı geldi demiş.
Sonra onu New Jersey'deki evine götürmüş
ve yine babam der ki
bu aşklarını sı***ıkları
en büyük testmiş:
''Onu büyükbabam ile tanıştırmak. ''
- Hey, nasılsın?
- nasıl gidiyor?
- Kendi kendine ne yapıyorsun?
- Bu Gertrude.
Merhaba. Mutlu noeller.
- Siz neler yapıyorsunuz, bay Trinke?
- Şu ''bay Trinke'' den vazgeç. Adım Bart.
Tam 30 yıldır belediyede,
çalışıyorum.
Karşındaki adam sokak süpürme
aracı ehliyetli tek adamdır.
Oh, ne güzel, o şeylerden birini
hep kullanmak istemişimdir.
Tamam, oğlumla görüşmeye devam edersen
yakında birini kullanabilirsin.
Biliyor musun aslında birkaç defa
yatıp terketmeyi düşünüyordum,
ama şimdi böyle bir tekliften sonra...
Vay canına.
Bayağı açık sözlü biri evlat!
Oh, evet, artık annem gibi kadın
yapmıyorlar, değil mi, Baba?
- Şimdi, dinleyin. Ben bara gidiyorum.
- Ne süpriz.
Ben yokken ne isterseniz yapın
yeter ki yatağımdan uzak durun.
- Bara mı gidiyorsun?
- Sana söylemedi mi? Ben bir alkoliğim.
- Pekala, ben de bara gitmek istiyorum.
- Hayır, sen oraya gitmek istemezsin.
Orası Kennedy zamanının güzelliklerinden
bahseden ihtiyarlarla doludur.
O adam gerçek bir azizdi.
Babanla birlikte bara gideceğim.
İstiyorsan sen de gel.
Hayır, gerek yok.
Burada kalıp bulaşıkları yıkayacağım.
Pişirebiliyorum.
Neden yıkayamiyim?
Sen bilirsin.
Ama şu tavayı yıkama.
Üzerindeki ince katman
biftek pişirirken yapışmasını önlüyor.
O katmana yağ diyorlar, baba.
Ve senin için zararlı.
Kalp damarlarını tıkıyor.
Bence o katman.
Zahmet edip senede iki kere ziyaretine
gelen oğlunun pişirdiği yemeği
daha kolay
yutmana yardımcı
oluyor.
Ve o gece,
babam annemi büyükbabamın barına götürdü,
Büyükbabamın iş arkadaşları
da oradaydı,
en iyi dostları Greenie ve Block.
Hey, oğlun diş çekiyor.
Sen kimsin, Connie Chung?
Babama göre annem Jersey
seyahatinden canlı çıktığı için,
sağlam biri olmalıydı.
Ve evlilik kararını o gece
pizzacıya giderek kutlamışlar.
Ve ben de böyle doğmuşum.
Evde bunlardan yeterince var mı,
yoksa biraz daha çalayım mı?
Mutlaka birşey çalman gerekiyorsa,
plastik eldiven çal.
- Teşekkür ederim!
- Afedersiniz!
Birşey değil,
ve sonrasında herkes mutlu bir hayat sürmüş.
Hemen hemen.
Dinle, sadece iki dakikan var,
sonra çıkacağız, tamam mı?
- Ya da ben giderim.
- Beni acele ettirmesen olmaz mı?
Senin gibi bütün gün evde
oturan biri hazırlanmak için
neden son 20 dakikayı bekler anlamıyorum!
Tanrım, bu azimle yoluna çıkan
her engeli aşacağına şüphem yok!
Geç kaldığım için kovulabilirim
yani işsiz kalırım!
Birgün bunun olmasını istersen,
bunu bana söyle Ollie! tamam mı?
Bu çadır bezi yerine normal
giysilerimde olmayı tercih ederim!
Elbisen çok iyi.
O harika, tamam mı? Çok güzel.
Evet,Janet Jackson veya Sheryl Crow
ile yanyana gelsem.
Nasıl göründüğünü o zaman görürsün.
Gertie, sana söyledim, lütfen,
kendi fırçanı kullan, tamam mı?
- Benim fırçamı kullanmak zorunda mısın?
- Yine başlama.
Evet ama ne zaman
saçımı taramak istesem
Şu uzun ve gür saçları fırçamdan
çıkartmak 15 dakikamı alıyor.
Ve sen bana hala...
Üzgünüm.
Bebeğim, Çok üzgünüm.
Çok üzgünüm.
Böyle şişman olmanın nasıl
birşey olduğunu bilemezsin!
Ben her zaman zayıftım,
ama şimdi bir domuza benziyorum!
Ve hayatımda ilk defa
Video Musik Ödüllerine gidiyorum
ve tüm kızlar fıstık gibi görünürken,
ben balina gibi görüneceğim!
Bebeğim, bebeğim, onların hepsi sıska
çünkü hepsi tescilli fahişe.
Ben de tescilli fahişe olmak istiyorum!
Tamam, istiyorsan sen de olabilirsin.
istediğin buysa, tescilli fahişe ol.
- Özür dilerim.
- Ben de daha duyarlı olmalıyım. Üzgünüm.
Daha anlayışlı olmalıyım, tatlım.
Biliyorum.
- Evet.
- Biliyorum.
- Bebeğim, Artık çıkmamız gerekiyor, tamam mı?
- Tamam.
- Seni seviyorum. Artık çıkalım.
- Tamam.
- Ben de seni seviyorum.
- Pekala, hadi gidelim. Tamam mı?
Bana iki dakika daha ver.
- Saat kaç oldu?
- Yirmi geçiyor.
- Beni öldürecek!
- Madonna yazısı için bir yerlerden alıntı yapmalıyım.
Tamam. ''Madonna halkın doğru
kararı vereceğine inanıyor...
bu klip her zaman ki
suçlamaların aksine
sıradan bir erotizm gösterisi
olmaktan çok uzak.''
- ''Artisitk bir ifade.''
- Başka ne diyeceğim?
Kadınların en fazla görtermek
istedikleri şey... dudaklarıdır.
Hey, ''dudak'' kelimesini
basın açıklamasında kullanabilir miyim?
Haftaya görüşürüz.
Bu günlerde, geç kalmayan
şu kocalardan bir tane edinmeliyim.
Özür dilerim, bebeğim. Madonna yüzünden.
Yani başka bir kadın
yüzünden geç kaldın. Bu çok hoş.
- Hadi. İşimi yapmaya çalışıyorum.
- Benim de bir işim var.
Ama buraya tam vaktinde geldim.
Bak, benim söylemek istediğim
sen hep vaktini ofisinde geçiren
ve eve geç gelen adamlardan biriydin.
Ama bundan sonra olamazsın.
Bundan sonra eve tam
altıda gelen
ve ailesiyle ilgilenen
adamlardan biri olacaksın.
Bu ilişki ancak böyle yürüyebilir.
Tamam mı?
Tamam.
- Tamam.
- Tamam.
Tamam!
- Tamam.
- Tamam.
- Size yardım edebilir miyim?
- Evet.
Karımın suyu boşaldı.
Doğum yapmak üzere.
- önce kayıt yaptırmanız gerekiyor, bayım.
- Kayıt mı?!
Nereye, danışma masasına mı?! Bana
zorluk çıkartmak zorunda mısın?!
Öncelikle,
ellerinizi üniformamdan çekin..
Sonra da,
bir zahmet hastayı buraya getirin.
Bu benim karım.
Bu da ısrarla bana
zorluk çıkartmaya çalışan,
gaddar hemşire.
- Özür dilerim. Biraz panik biridir.
- Tekerlekli sandalye lütfen?
- Biz hemen doğumhaneye geçelim...
- Tamam.
- ...evrak işini de ona bırakalım.
- Tamam.
- Bu arada kayıt evrakını doldursun.
- İşte, tatlım.
Tamam, sakin ol, nefes al.
Hatırla, kolay olacak.
Seni seviyorum.
Orada olacağım, tamam mı? Seni seviyorum.
- Ben de seni seviyorum.
- Tamam, seni seviyorum.
Bunu bin kere çalıştık.
Kusursuz olacak. Ne kadar zor olabilir ki?
- lkın! İyi gidiyorsun.
- Gerçekten çok iyi gidiyorsun.
- Hayır, yapamam! Bunu yapamam!
- Nefes al.
- Canım acıyor!
- Acıdığını biliyorum.
Tamam, senin bebeğin.
lkın. Bunu yapabilirsin.
Derin bir nefes al.
Beş, dört...
- Tamam? İyi gidiyorsun.
- ...üç, iki, bir.
lkın. Daha kuvvetli ıkın, Gertie.
Bir daha ıkın.
İşte bebek. Onu görebiliyorum.
Son bir kez daha ıkın.
- Onu görüyor musun?
- Tanrım! Kafasını görebiliyorum!
- Bir kere daha. Nefes al.
- lkın ! Hemen hemen bitti, bebeğim.
lkın! Başarıyorsun. lkın!
lkın!
İşte geldi!
İşte o geldi!
İşte burada.
- KOrdonu kesmak ister misin, Baba?
- Evet.
Makas, lütfen.
Evet! Evet on el ve
on ayak parmağı.
Onu götürüp yıkayacağız
ve kontrolden geçireceğiz...
Gertie?
- Bebeğim, bak.
- Gertie?
Gertie!
Gertie, beni duyuyor musun?
- O iyi mi. Tatlım?
- Hemşire, Dr. Mortimer'i çağırın!
O dinleniyor.
Dr. Mortimer kim?
Dr. Mortimer!
- Neler oluyor?
- Tepki vermiyor.
- Gertie!
- Gertie! Gertie!
Gertie, benim!
Gertie?
Bebek sağlıklı.
ama anne tepki vermiyor.
- Solunum olabilir.
- Geri döndürün!
- Karıma neler oluyor?
- lV'yi açın hemen lütfen, please.
Bebeğim, sen iyi misin?
Tatlım, tatlım, uyan!
Lütfen, biri Bay Trinke'yi
dışarı çıkartsın. Hemen!
Boğazına hortum takacağım.
Gertie, uyan, aşkım.
Uyan.
Gertie, lütfen. Uyan.
Bırakın beni!
Gertie!
Karımla kalmak istiyorum!
Gertie! Gertie!
Neler oluyor?!
- Ollie...
- Eğer şimdi hemen içeriye girmezsem...
- Tanrıya yemin ederim!
- Ollie... Ollie, sakin ol.
Kendine gel, sakin ol!
Tamam mı?!
Daha bebeğimi bile göremeden,
dışarı atıldım!
Bebeğin gayet iyi.
O sağlıklı ve normal bir bebek.
- Gertie ile ilgili sorun nedir?
- Önce sakin olmanı istiyorum...
Bak, Sakinim!
Tamam mı?!
Ben sakinim.
Gertie'nin anorizma geçirdiğini sanıyoruz.
Düzelecek mi?
Onu kaybettik, Ollie.
lkınmaların getirdiği aşırı zorlama
ile iç kanama geçirdiğini sanıyoruz.
Bu çok nadir
rastlanan bir durum...
Bunu yapmak istediğinden
emin misin, baba?
Ne, Tamam ?
O benim torunum.
Evet, Benimle istediğin
kadar kalabilirsin bebeğim?
Evet, kalabilirsin.
Ta ki genç kız olup,
erkekler asılana kadar.
Ondan sonra adını bile duymak istemiyorum.
Sana yük olmak istemiyorum, biliyorsun.
Yapmam gereken çok iş var...
önceden kalan işler birikti...
- Bu gece geç döneceğim, tamam mı?
- Evet, işine bak sen.
Babam anneni gerçekten
çok özlüyor, küçüğüm. Onu ben de özlüyorum.
Özellikle de şimdi.
Oh, Tanrım!
Evet.
- Beni görmek istemişsin, Ollie?
- Evet, içeri gel.
Bu hafta işe gelmeni
beklemiyordum. Nasılsın dostum?
- İyi misin?
- İyiyim.
Bak, Post'daki şu haber.
Çıkmadan önce neden bana haber vermedin?
- Haberi New Jersey'de tesadüfen okudum.
- Sorun yok. Sıkı bir hayran.
Enquirer'ın flaşları suratında patladığı zaman
hayran olmayı sürdürecek mi?
Dinle, böyle birşey tekrar olur,
ve ben şehirde olmazsam,
ya beni bulursun ya da başka bir iş.
Evet, tamam.
Tamam.
Başka ne var?
Eeee, Will Smith.
- Kim ?
- Fresh Prince
''DJ Jazzy Jeff ve Fresh Prince''
deki Fresh Prince'mi?
- Evet.
- Ne olmuş?
İlk albümünü hatırlarsın,
hani şu ''Kızlar Evi Sallayamaz''...
- Evet?
- Kızlar Evi Sallayamaz, doğru.
Albümün kapağını hatırlarsın
Jazzy Jeff bir modelle bir evde poz vermişti?
Şöyle böyle.
Will Smith o evi
bir Hard Rock Kafe yapacakmış.
Tamam, baskı için hazırlansın.
Ne zaman yayınlanacağı belli mi?
- Tarih belli, Evet.
- İlgilenen var mı?
- Büyük firmaların hepsi.
- Dalga geçiyorsun?
Hayır.
US News ve World Report bile istiyor.
Neden ? O sekiz yıl önceki albüm.
Önemli değil. Herkes
Fresh Prince'in TV showunu seviyor.
İki hafta sonra
filmi de yayına girecek, Kurtuluş Günü.
- O zaman bırak da film bölümü ilgilensin.
- Hayır yapamayız.
Adam film kariyeri ile
müzik kariyerini ayrı tutmak istiyor.
Sanki Fresh Prince denen şu adamın
sinama kariyeri olacakmış gibi.
Bulabildiğin herşeyi topla. Uygun olanları derler
bir şeyler yaparız.
Tamam.
- Patty, bana Kirsch'ü bağla.
- Tabi ki, Ollie.
Bu Fresh Prince işini ben
yapabilirim, hani eğer bir kaç gün daha...
Hey, Arthur, İşimi yapabilirim .
Ben gayet iyiyim, tamam mı? Git ve işini yap.
Patty, beni duymadın mı? Sana telefona
Kirsch'i bağlamanı istemiştim.
- Ollie?
- Deniyorum.
Ne var yine?
Ben cenazede söylediğimi biliyorum,
ama gerçekten üzgünüm...
İyiyim.
Tamam mı Arthur? Ben iyiyim!
Şimdi lütfen
git ve işini yap.
- Kirschner birinci hatta.
- Tamam! Hemen bağla o zaman!
- Bebek nasıl?
- Bebek iyi, Arthur!
Bebeği unut!
Sadece işimi yapmak istiyorum!
Tanrı aşkına, Ollie!
Bu kadar bağıracak ne var?
Patty, bu...
Şimdi üzerinde çalışıyorum.
Endişelenme.
Erkenden orada ol
ve menüyle ilgilen. Tamam mı?
Hey! Sağır mısın?
Çocuk orada ağlıyor.
Bununla sen ilgilenir misin? Ben önemli
birşeyler yapıyorum. Tamam mı? Sağol.
Çocuğunun ağlamasından
daha önemli ne olabilir?
Sabah çok önemli bir
bağış seramonisi var
şirketim de buna kraliyet
düğünü muamelesi yapıyor
Çünkü adam Elvis'den sonra
en çok sevilen şarkıcı tamam mı.
Çocuk tam on
dakikadır ağlıyor.
Seni bu kadar rahatsız ediyorsa,
git ve ağzına bir biberon daya. Tamam mı?
Afedersin. Bu evde çalışmak
kabustan farksız.
Tanrım! Seni ararım, tamam mı?
- Evet, baba?
- Dinle, evlat.
Ben de karımı kaybettim, hatırlarsın?
Nasıl hissettiğini bilirim. Ama bunu yapma.
Sen 20 yıl evli kaldın, değil mi?
Ben 20 dakika bile kalmadım.
Bu yüzden benim ne
hissettiğimi bilemezsin, tamam mı?
Üzgünüm, Oliver, ama bu senin baba
olduğun gerçeğini ve bu bebeği
hastaneden getirdiğinden beri
babalık yapmadığın gerçeğini değiştirmez!
Bir aydır senin yapman gereken
işleri yapmaktan yorgun düştüm!
Yüce Tanrım, Gertie seni görebilseydi
sana yapmadığını bırakmazdı...
Gertie artık hiçbir şey göremeyecek,
baba. O öldü.
Evet, o öldü.
Ama sen ölmedin.
Ve bu çocuk da ölmedi.
Evet. Önemi yok.
Uh...
Pekala, çocukla ilgilenicem.
Bitmek üzere.
Menü ile ilgilenebilirsin.
Will ne zaman orada olacak?
Baba, bebek uyandı!
Baba! Bebeğin karnı aç!
Baba!
Neler oluyor...?!
Çıldırdın mı sen?
Ne, kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun?!
- Ne yapıyorsun?
- İsa'yı arıyorum. Ne yapıyorum sandın?
Evden ayrılmadan önce bana
haber verseydin iyi olurdu!
Bu sayede, buraya gelip trafiğe girmek
yerine bebeği sana verebilirdim!
- Şimdi trafiği durduracağım!
- Hayır, bebeği bana vermeyeceksin.
Hey! Ne demek istiyorsun?
Bu gün bütün mahalleyi
temizlemem gerekiyor.
- Bütün gün bebekle sen ilgileneceksin.
- Ne?! Hayır!
Bu sabah önemli bir basın
toplantım var, baba! Bunu biliyorsun!
- Benim de yapacak işlerim var.
- Eğer hemen gitmezsem...
- Git o zaman!
- Peki bebeği ne yapacağım?!
- Onu da yanında götür!
- Tanrı aşkına! l...
Bak, bebek konusunda sana yeterince
yardımcı olamadığımı biliyorum...
Şu lafa bak, ''Bebek konusunda
yeterince yardımcı olamıyormuş.''
Tanrı aşkına,
o senin kızın!
- O halde ne yapmam gerektiğini söyle?!
- Baba gibi davran, bok herif!
Lanet olsun!
Çocuklar, üzgünüm.
- Pardon. Steve.
- Bu da ne...?!
- Bebek bezi ısmarlamıştım. Getirdiler mi?
- Bebek bezi mi dedin?
Yarım saat önce başlatmış olman gerekirdi
Beni beklemen gerekmezdi!
- Will'i bekliyoruz.
- Will daha gelmedi mi?!
- Hayır.
- Beyler, hanginiz Trinket?
- Yaklaştın. Nerede o?
- Biz emin değiliz.
Kahretsin! Bu bebek bok gibi kokuyor.
Farkındasın değil mi?
Doğrusu tam zamanında
geldin, dostum.
- Davetliler sabırsızlanmaya başlamıştı.
- Oh, Tanrım bu da ne!
- Ne? Tanrım...
- Ollie!
Ollie, Rolling Stone'dan bir kişi...
Aman tanrım! Bu ne koku böyle?
Büyü biraz Susan! Bu kirli bir bebek bezi.
Rolling Stone'daki kişi ne ne diyor?
Eğer beş dakika içinde başlamazlarsa,
gidiyorlarmış.
Blues Traveler da aynı şeyi
söyledi.
- Yüce İsa!
- Hey, yanlış yapıyorsunuz.
- Ne ?
- Yanlış yapıyorsunuz.
Önden arkaya doğru sileceksin.
Sen arkadan öne doğru siliyorsun.
Böyle yaparsan, kakayı kızın her
yerine yayarsın...
..her yerine.
Git başımdan! Yokol!
Söylemedi deme,
bebeğin şeyini yara yapacaksın.
- Bunu hanginiz yapar... Sen yap.
- Oh, ben değil. Hayır.
Sen bunu yaparsan
ben de dışarıdakileri sakinleştirebilirim.
Neden, kız olduğum için mi?
Ben daha çıplak bebek bile görmedim. Olmaz!
Çok güzel. Çok teşekkür ederim.
Bunu unutmayacağım.
- Bundan ne kadar kullanmam gerekiyor?
- Deminki adama sorsak mı?
Eğer koku için ise,
çok fazla kullanmanı öneririm.
Ooh! çevirmen gerek... çevir onu.
Yukarı doğru çevirmelisin!
Oh! Bebeğe doğru çevir.
Teşekkür ederim! Oraya git, lütfen,
ve başlamak üzere olduğumuzu söyle!
Bence biraz daha.
Çok oldu.
Pekala,
Fresh Prince az sonra burada olacak.
Gömleğine bir şey mi oldu?
Ne düşünüyorsun, Stretch?
Gösteri dünyası, değil mi?
- Bu sadece bir şakaydı.
- Fresh Prince nerede?
Fresh Prince gelmek üzere.
- Ağlıyor. Sen alsana?
- Hayır! Hayır.
O Jazzy Jeff mi?
Kimin umurunda!
Fresh Prince nerede?
Biri şu kızı susturabilir mi?
Bu kadar yeter dostum!
Fresh Prince'i getirin!
Fresh Prince'i getirin! Fresh Prince'i getirin!
Onu sen al.
Hayır...
Kahretsin! Christ!
Onu bana ver! Bebeği bana ver.
''Fresh Prince'' ile ilgili şu saçmalığı
keser misiniz artık?!
O sadece iki filmlik bir ...
televizyon aktörü siz salakların
yazacağı yazının
mürekkebi kurumadan o
ortadan yokolup gidecektir!
Kahretsin.
- Adam doğru söylüyor.
- Doğru söze ne denir.
Boşver gitsin, Arthur.
Burada fazla uzun kalmayacağız, Baba.
Yakandan düşeceğiz
ben yeni bir iş bulur bulmaz.
Bazı firmalarla görüşüyorum
başka firmalar da var.
Ama önce şu olanların
biraz unutulması lazım...
Burada istediğin kadar kalmanızda sorun yok,
önce bir iş bulman lazım.
- Sana minnettarım.
- Ama bir şartla.
- Yine başladık.
- Bebeği her gece sen yatıracaksın.
- Hepsi bu mu?
- Sadece başlangıç.
Ve sürtük yok.
Evimde bir sürtük istemiyorum.
Ben fahişe düşkünü biri değilim, Baba.
İyi, bebeğe bunu ver.
Bu harika.
Saat 8:00, İkinizin de şişesi hazır.
Şimdi kes sesini de babalık yap,
lütfen, tamam mı?
Hayır?
Evet, bu sadece geçici bir durum,
bizim... biliyorsun...
büyükbabanla beraber yaşamamız.
pekala...
Fresh Prince olayına ne diyorsun, ha?
Bayağı sıkı bir gösteriydi.
Baban bu defa fena faka bastı.
Babanın eski patronunun söylediğine
göre Hitler'in basın
danışmanının bile bu sektörde
benden çok şansı varmış.
Pekala, tamam...
Neler yapıyorsun?
Evet... Biliyorsun,
sen annene çok benziyorsun.
Biraz daha tıknaz,
ve kel versiyonu diyelim.
Tanrım...
Keşki anneni biraz da
olsa tanıyabilseydin.
O seninle tanışmayı çok...
istiyordu, biliyorum.
Çok, hem de çok fazla.
Bazen, baban
annen yerine kendisinin ölmesini istiyor.
Çünkü annen asla böyle yapmazdı...
İşi ile seni asla...
birbirine karıştırmazdı,
babanın son bir aydır yaptığı gibi...
son bir aydır.
Biliyor musun...
baban annenin bu şekilde...
gideceğini hiç düşünmemişti.
Bu baban için gerçekten çok zor oldu
annenin bir daha dönmeyeceğini
unutmak için baban kendini
bütün gün işe verdi.
Anneni çok sevmiştim.
Biliyor musun?
O benim dünyama ışık getirdi.
Ve sonra bu oldu...
birini çok sevdiğinde onun
sonsuza kadar süreceğini sanırsın.
Ama bunu tahmin etmemiştim...
Onu çok özlüyorum. Çok, çok fazla.
Ve sen annenin küçük bir parçasısın.
Bu seni benim için çok özel yapıyor.
Hiçbir yere gitme.
Çünkü sen annenden sonra en
güzel şeysin ve seni çok seviyorum.
Ve her zaman senin yanında olacağım.
Ve senden bu güne kadar
yaptıklarım için özür diliyorum.
Sana söz veriyorum...
Bundan sonra daha iyi olacağım.
Ben dünyadaki en iyi
baba olacağım.
Çünkü annen de bunu isterdi.
Ve bu senin hakkın.
Evet bundan sonra ben buyum.
Ben sadece senin babanım.
Babanın ara sıra çenesi
düşüyor, biliyorum.
Annen de bu huyumu hiç sevmezdi.
Annenin bir resmini
görmek ister misin? İşte burada.
Bu senin annendi.
O gerçekten güzel bir kadındı.
Tamam. Sende kalabilir.
Babanda daha çok var.
Al bakalım.
İyi geceler, Gertie.
Gertie!
Tahtın senii bekliyor, prenses.
Hadi gidelim!
Babaya koş bakalım! ooooh!
- Okul nasıldı, iyi mi?
- Hı-Hı.
- İyi zaman geçirdin mi?
- Evet.
Kemerini bağlamayı unutma ?
Yerleştin mi?
Evet.
Kilitliyorum.
Hemen geliyorum. Gidiyoruz.
- Hazır mısın?
- Hadi gidelim uyuşuk!
- Cats'e gidebilir miyiz baba?
- Kesinlikle hayır.
Neden?
Cats, New York'un başına gelen
en kötü ikinci şeydi.
- Üstelik, üç yıl önce de dağıldılar.
- Eğlenceli hiçbir şey yapmıyoruz.
Ama yarasa mobile biniyoruz,
değil mi? Bu eğlenceli değil mi?
Oh, ne eğlence ama.
Bak, benim hayatımdaki heyecana
bakarsak bir sokak süpürücüsü
olarak hiç kimse benden
daha fazla bunalıyor olamaz.
New York'da yaşıyordum ben.
Eğer isteseydim Cats'i
günde üç defa görürdüm.
- Senden bir şey istediğim için değil.
- ha - ha - ha!
''Ve oskar Yaşlı Babamı Oyunlarla Nasıl Kandırım'daki
performansıyla
Gertie Trinke'nin oluyor.''
Bu Cats'e birdenbire neden
bu kadar kafayı taktın?
Ben de gösteride herkas gibi
Cats şarkıları söylemek istiyorum.
- Hangi gösteri ?
- Okulda yapılacak olan gösteri.
Herkes ailesindeki bir kişi
ile beraber bir şarkı söyleyecek.
- Yani beni bu şova mı davet ediyorsun?
- Aaah ! Evet, büyükbabamı da.
ha-ha! büyükbabanın bu işe
çok sevineceğine eminim.
Greenie amcamı ve Block amcamı da
davet edebilir miyim?
Onlar senin amcaların değil.
Aynı sülaleden bile değiller.
Sülale mi?
- Bu şov ne zaman?
- Şükran gününden hemen sonra.
İncil'den parçalar da
olacak mı?
Sanmıyorum.
İncil'de Cats var mı?
Satanistlerin İncilinde evet, var.
- Ne?
- Çocuğu Cats'e ne zaman götüreceksin?
Tanrım, sen de mi?
Gertie!
Cats'in ne olduğunu bile bilmiyorsun, baba.
- Neden, ben gazete okumuyor muyum?
- Ama o sayfaları okumuyorsun.
Neden sen New York Times
okuyorsun ?
Ekleri hoşuma gidiyor.
Times'ın verdikleri çok
daha iyi, baba.
Kahretsin.
- Neredeydin?
- Tuvaletteydim.
- Peki ben neden sifon sesi duymuyorum?
- Oh. Unuttum.
Tamam, şimdi doğru yukarı
çık ve sifonu çek..
Ve bir daha ben bir şeye hayır dediğimde,
Mesela Cats gibi,
bunun anlamı hayırdır.
Tamam mı?
- Bir de kendine kurnaz diyorsun büyükbaba!
- Neden ona böyle laflar öğretiyorsun?
Yarın parkı benim yerime süpürmen lazım
ben yapamayacağım.
- Nedenmiş o?
- Saat 11 :00 de şehirde randevum var.
Tanrım, evlat,
bunu kendine neden yapıyorsun?
O kalın kafanın alması için
daha kaç tane
mülakat gerekiyor
hala anlamadın mı
seni bu işte istemiyorlar?
Tanrı aşkına, Prens Charles denen
o adamla alay ettin.
Teşekkür ederim.
Öncelikle, baba,
ben hiç kimse ile alay etmedim.
Will Smith ve Fresh Prince ile
ilgili bir tespit yaptım.
Önünde sonunda
herkes bunu unutacak
ve ben gerçekten iyi olduğum
eski işime geri döneceğim,
caddeleri süpürmek
kar küremek ve çöp toplamak haricinde.
Tamam mı?
Pekala madem ki şehre gidiyorsun,
çocuğu da Cats'e götür.
Oh, Tanrım...
Sana ne söylüyorum,
Cats diye bir şey kalmadı,
Gertie, neden buraya gelip
görmek istediğin başka bir oyun seçmiyorsun?
Şuraya bir gözat.
Her ne istersen. Ne istersen.
- Cats bir oyun mu?
- Evet, sen gazete okuyorsun.
Zeki olduğunu sanıyorsun,
değil mi, küçük hanım?
Gelecek sefere kendine bir
suç ortağı aradığında,
kendine büyükbabandan
daha iyi birini bul.
- O bunadı artık.
- Seni duydum!
İşte.
Şu oyunu seyretmeye gidebilir miyiz?
Sweeney Todd mu? Biliyor musun
çok fazla şarkı söylüyorlar?
- Yine de oyun ama.
- Tamam. Sadece söyliyeyim dedim.
Bir keresinde bir bahsi
kaybetmiştim ve ceza,
olarak da patenler üzerinde şarkı
söyleyenlerin oyununu seyretmiştim.
- Harika!
- Baban öyle düşünmedi ama.
çalıştığım yerde sinama ile
ilgili halkla ilişkilerle de ilgilendim.
l, ve... yedi yıldır bir şey yapmıyorum.
New Jersey de kızımla ilgileniyorum.
Ama şimdi, yani...
sektöre geri dönmeye hazırım.
Başka ne söyleyebilirim diye düşünüyorum? Eee...
Hepsi bu.
ben hazırım, isterseniz, hemen başlarım.
Siz iyi misiniz?
Siz Ollie Trinke değil misiniz? Hani şu
MandellKirschner'da çalışan?
Evet.
- orospu çocuğu!
- Evet! sana söyledim, Reynolds! Çık parayı!
- Tamam.
- Bir şeyi mi kaçırıyorum?
Yo, yo, sadece siz
Ollie Trinke misiniz diye iddiaya girmiştik,
hani şu Fresh Prince işini bitiren.
- Sahi mi?
- Tabi ki!
Dalga mı geçiyor sunuz?
Sen bir efsanesin dostum!
Çoğu insanın hayallerini
süsleyen şeyi yaptın!
- Yani ne?
- Müthiştin dostum!
Adamı bir tekmede
Taş Devri'ne postaladın.
- Evet.
- Sana tapıyoruz dostum.
- Sen buralarda Tanrı gibisin.
- Evet, kesinlikle.
- İşi alacak bir tanrı mı?
- Hayır.
- Delirdin mi sen?
- Hiç şansın yok, Trinke!
- baba, ben geldim!
- Evet, sanki umrumdaymış gibi.
Biliyor musun, teşekkürler, baba!
- Bu böyle bir şey mi?
- Galiba.
- Seninki nasıl birşey?
- Bunun gibi değil.
Öyle mi? Görebilir miyim.
Pekala.
Gertie!
Bryan'ın eve gitme vakti geldi.
Tamam...
- Niyetin ne senin?
- ha?
Senin benim kızımla
derdin ne?
- Onunla evlenmek mi istiyorsun?
- Bilmiyorum.
İyi, sadece evli kızlar ve erkekler,
aaaa...
birbirlerine, aaa...
onların, biliyorsunuz, uh...
..şeylerini.
Tamam?
Tamam, Bryan, şimdi gidebilirsin.
Eğer tekrar geleceksen, bir yüzükle gel.
Tamam, Bay. Trinke.
- Hoşçakal, Gertie.
- Hoşçakal.
Güle güle, Bryan.
Tamam.
Pekala, aaaa...
başka sorun var mı...
bilirsin...
şu, şeyle ilgili, gördüğün?
Bryan'ın neyi olduğunu biliyor musun?
Evet, Bende de bir tane.... var.
Peki seninki onunki kadar büyük mü?
Maalesef, evet.
- Bir film kiralayalım mı?
- Evet.
- Demek işe almadılar ha?
- Hayır. ama baban bir efsane olmuş.
Senin bir işe ihtiyacın yok ki.
Zaten bir işin var.
Evet, doğru,
Ama babanın eski işinde
akşam duşu bir seçenekti,
mecburiyet değil.
- Biliyor musun ne iş yapmalısın?
- Ne?
Dirty Dancing'deki Johnny gibi,
bir dans hocası olmalısın.
Sahi mi? Şöyle,
''Kİimse beni bir kenara itemez''?
Oh, yine
Dirty Dancing kiralayalım mı?
Ohh... Dirty Dancing benim kitabımda
Cats'in bir sıra altında.
Başka bir şey seçemez misin?
Bunu kiralayabilir miyiz?
Kesinlikle olmaz. Git ve çocuk
bölümünden birşeyler seç.
- Oradakilerin hepsi saçma.
- Kelimelerine dikkat et.
Evet, işte bu...
Hayır, Sanırım hepsi bu kadar.
Evet, evet, bu kadar.
Bunu da alacağım
ve çocuğun istedikleri.
Onları bir poşete koyarsan sevinirim.
Hepsi bu.
Bu iyi.
''Bay-Bay Çocuklar, başrollerde meraklı Jordie''?
İlginç bir seçim. Karın bu
seçeneklere baktığını biliyor mu?
O... Ben yanlışlıkla...
- Ben kazayla yanlış kutuyu almışım.
- Oh, tabi.
Sakıncası yoksa, aaa...
başka bir şeyle değiştirir misin...
herhangi birşey sık
kiralanmayan bir şey de olabilir...
- Öyleyse sen, içinde ...
- ...şey olanları istiyorsun.
Üyelik kartınızı
alabilir miyim lütfen?
Evet, tabi.
Sakıncası yoksa film tercihinizle ilgili
bir kaç soru sorabilir miyim?
Aaa... tabi ki.
Gerçekten mi? Aaaa..
Erotik filmleri hep kızınızla mı seyredersiniz
yoksa bu ilk mi??
Anlayamadım?
*** kiraladığınız zaman, bunu
ailece mi izlersiniz,
Yoksa, bu,
özel bir durum mu?
- Cevap vermek zorundamıyım?
- Son sınıf öğrencisiyim, tezimi hazırlıyorum.
''Eldeki Bir Kuş: Aile Babası
ve Pornografik Saplantılar''.
Tamam. bunu cevaplamamayı yeğlerim.
Gerçekten mi?
Frank, bu kaset kiraya
sadece iki günlüğüne mi veriliyor?
- Ne aldın baba?
- Evet, baba. Şunlara bir bakalım...
Bunu yapma, tamam mı?
Kızım yanımdayken bu tip
soruları sormamanı rica ederim?
Kasetleri getirdiğinde sorabilir miyim?
Olabilir... Evet.
Ve sağlıklı bir görüşme için,
karın ve kızın evde kalsın.
Benim annem öldü.
O ben doğduğumda ölmüş.
Oh, Tanrım.
Ben, Özür dilerim. Bilmiyordum...
Hayır, bilmiyordun.
Gidelim.
Özür dilerim.
Yapmam mı gerekiyor?
Anne bu doğru mu yatağa geç gidersem
Tiki bana aynı şeyi yapar mı!
- Melvin!
- Ve onlar yapar mı...
Ben bakarım.
Hayır. Bu saatte ayakta
bile olmaman gerekiyor.
Filmini izle.
- Ama, anne!
- ''tamam de anne.''
- Ahh!
- ''tamam de anne.''
Merhaba.
Hey! Sen film
dükkanındaki bayansın.
Bu terimi yeri geldiğinde kullanalım, tamam mı?
Geri dön ve film seyret.
Evet?
Ben bu akşam için
çok üzgün olduğumu
söylemek için gelmiştim.
Söylediğimden ötürü kendimi çok
kötü hissediyorum, kızın ve herşey için.
İyi... hissetmelisin.
Eve gelene kadar
arabada ağladığını biliyor musun?
- Oh, hayır...
- Hayır, ağlamadım.
- Sen içeri git ve filmini izle!
- Güzel! Gerçekten güzel.
Bak, bu durumda tezim için
mülakat yapabiliriz sanırım.
Bunun için mi buraya geldin?
Ben bunun çok ilginç bir vaka
olduğunu düşünüyorum.
Sempatik dulun biriylr çıkmaya vakti
yok çünkü kızıyla ilgileniyor,
O yüzden *** kiralıyor. Bence,
bu çok ilginç bir çalışma olacak.
Yüce Tanrım!
Gerçekten yürekli birisin, bayan.
Aynı zamanda,
bu akşam seni utandırdığım için.
yaptıklarımı,
telafi etmek istiyorum.
Bu gece çok eğlenmiş olmalısın.
Bu gece bin geceye bedeldir.
Adın Ollie, değil mi?
Ben Maya Harding.
''Merhaba, Maya. Tanıştığıma memnun oldum.''
Merhaba.
Hadi, neden bu hafta
birlikte dışarı çıkmıyoruz?
Boğazına kadar *** filme
batmadığın bir gün, öğlen yemeği?
Teşekkür ederim, ama, hayır...
hayır olmaz.
Ollie, hadi,
bununla karma mertebemi mahvediyorsun.
Ne, alt tarafı bir yemek
Krishna ile ödeşmeni sağlayacak mı?
Kaç kaç!
Pazartesi olur mu?
Ne diyorsun?
Bence, öyle çok fazla birşey değil.
Bir öğlen yemeği diye düşündüm.
- Akşam gibi?
- Olmaz!
O zaman akşam!
Oh...
Görüşürüz. Hoşçakal!
İnanılmaz güçlü bir kadın.
Sifonu çektiğini duymadım.
Teşekkür ederim.
- Mısır da alabilir miyiz?
- Bu sinama değil, tatlım.
Mısır satmaz onlar.
Bu bir tiyatro. Yani kalite.
Tamam. Hangi kat anladın.
Şimdi sağdan üç pencere say.
Pencereyi gördün mü? Büyükbabana taşınmadan
önce orada yaşardık.
Eğer şehirde yaşasaydık
hala orada oturuyorduk.
- Eğer annem hala yaşasaydı?
- Evet.
- Baba...
- Evet?
Annemi özlüyor musun?
Evet. Her gün.
- Nasıl biriydi?
- Sana milyonlarca kere anlattım.
- Biliyorum, ama unuttum.
- Hayır, Unuttuğunu sanmıyorum.
Bana kalırsa dinlemek hoşuna gidiyor.
Sorun değil. Anlatırım.
Bana annen hakkında ne
istersen sorabilirsin.
Anlat bana o zaman.
Tamam, İlginç biriydi,
tıpkı senin olduğun gibi.
Güzel bir kadındı,
tıpkısenin olduğun gibi.
Ve o... çok zeki...
ve güçlüydü,
bir gün senin de olacağın gibi.
Ben şimdi de zekiyim.
Biliyorum. Niyetim zekanı
kritik etmek değildi.
Kritik etmek ne demek?
Oh, çok zeki değil demek, değil mi?
- Ama bu büyük bir laf.
- Evet, doğru söylüyorsun, öyle.
Bakalım.
Kritik etmek eleştirmek demek.
Yani... büyükbabamın yaptığı gibi, değil mi?
Yani, o öyle sanıyor.
Ama o hala hayatta
olduğundan emin olmak için konuşuyor.
Büyükbaban çok çok yaşlı bir adam.
Ne düşünüyorsun?
Şehirden hoşlandın mı?
Fena değil.
Ama Jersey daha iyi.
- Öyle mi?
- Evet.
Okulum arada, arkadaşlarım da...
Ve orada film kiralayabiliyoruz.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam,
burada da kiralanıyordu.
Evet, ama film dükkanındaki o
güzel kadından değil.
- Oh, Güzel olduğunu düşünüyorsun, öyle mi?
- Sen düşünmüyor musun?
Onunla güzel olduğu için
buluşmayacak mısın?
Bu bir buluşma değil.
Buluşacağım tek kız sensin, tamam mı?
Bu bir buluşma.
Biz çıkıyoruz.
- Öyle mi?
- Hı-hı.
- Bana pek öyle gelmiyor.
- Değil mi?
Tamam, bunu halledebilirim.
Bayım!
Öyleyse, soru bir:
Sık sık mı *** film kiralarsınız?
- Bunu gerçekten yapmak zorunda mıyım?
- Ben utanacak birşey olduğunu sanmıyorum.
Alışkanlık olmadığı sürece ***,
film izlemek sağlıklı birşeydir.
- Hadi, ne kadar sıklıkla?
- Haftada üç dört defa.
Tamam, belki de ben yanıldım.
Kendinden utanmalısın.
Birini açmada yetenekli
birisin önce
güven veriyor
rahat hissettiriyorsun.
Tahminime göre mastürbasyon
için kiralıyorsun değil mi?
- Tanrım!
- Hadi, tavır alacak bir şey yok.
İkimiz de yetişkin insanlarız.
Evet ben yetişkinim.
Bu arada sen kaç yaşındasın?
- Martta 26 olacağım.
- 26?
Ve hala bazı şeyleri halka açık
yerlerde konuşmanın kabalık olduğunu bilmiyorsun?
Daha iyi hissettirecekse,
ben bunu günde iki defa yapıyorum.
- Tanrım!
- Ne diyebilirim? Çabuk sıkılan biriyim.
Böyle giderse frijit
olman içten bile değil.
Bende abartacak birşey yok.
Kötü durumda olan sensin.
- Tamam, hayır...
- Ben sadece cinsel yönden sağlıklı biriyim.
Neden kendine bir
erkek arkadaş edinmiyorsun?
Peki sen neden bir
kız arkadaş edinmiyorsun?
Bütün gün çalışıyorum,
bütün gece kızımla ilgileniyorum.
Yani boşalmak yerine
kızınla ilgilenmeyi tercih ediyorsun?
- Evet.
- Aaa... aslında çok hoş.
Aslında senden hoşlanmaya başladım, Trinke.
Tamam. Artık eve gidebilir miyim?
Hayır.
En son ne zaman seviştin?
Ben bu bilgiyi vermemeyi
tercih ederim.
Oh, hadi,
lütfen beni reddetme.
Tezimde isimsiz biri
gibi görüneceksin.
Ha! Bunu dert etmiyorum .
Sadece utanıyorum.
- Bunda utanacak ne var?
- Çünkü çok uzun zaman oldu.
- Ne kadar ?
- Çok uzun.
Hadi, şampiyon. söyle şunu.
Çıkar içinden şunu.
Söz veriyorum hiçbir
şekilde editoryal süsleme olmayacak.
En azından senin önünde.
- Yedi yıl.
- Yedi yıl mı?
Evet karım öldüğünden beri.
Biliyor musun, bu şaşkın bakış,
aşağa düşmüş dudak
bir miktar editoryal
süsleme ile düzeltilebilir.
- Üzgünüm.
- Sorun değil. Önemi yok.
Hayır önemi var.
Bence, bu yeterli değil.
Karına saygısızlık etmek istemem ama,
bence o ata tekrar binmelisin.
- Hayır, gerek yok, gerçekten.
- Evet, yapmalısın.
- Hayır, yapmam.
- Evet, sen... ayağa kalk.
- Bitti mi?
- Bu mu, şimdilik. Ama benimle gel.
Tanrı affetsin.
- Nereye gidiyoruz?
- Senin evine.
Gidip biraz sevişmemeiz gerekiyor.
- Ne oldu, birşey mi unuttun?
- Hayır. Bak, teklifin için teşekkür ederim.
Bundan gurur duydum.
Ama bunu yapamam.
Sorun nedir?
Beni çekici bulmuyor musun?
- Şüphesiz sen çekici birisin.
- Evet, öyleyse?
Bak, bunun tam olarak
kızımla ilgisi yok.
Bunun dışında bazı sebepler daha var.
Yani, karım ölmüş olabilir.
Ama ben onu hala çok seviyorum.
Hey, buna saygı duyuyorum. Bana aşık
olmanı da istemiyorum senden,
ve kesinlikle karının yerine geçmeye çalışmıyorum.
Ben sadece iki yetişkin olarak
sıradan bir seksten söz ediyorum.
Uzun süre yapmadığın için de,
muhtemelen kısa bir deneyim olacak.
- Bunu yapamam, özür dilerim.
- Nesin sen, keşiş mi?
Tanrım!
Şimdi biraz mantık yürütelim?
- *** kiralayıp kendine dokunuyorsun, değil mi?
- Daha sessiz olur musun?
Karının *** hakkında
hissedeceklerini sorun yapmıyorsan,
Benim teklifimi de yapmamalısın
çünkü ikisi aynı şey.
Sadece dokunan başka biri
ve kira parası da sende kalacak.
Hadi, azgın.
Erkekler sadece pornoyla yaşayamaz.
Oh, Tanrım...
Ben geldim!
Büyükbaba?!
- Oh, aman tanrım... Ne yapacam?
- Banyoya gir!
- Büyükbaba?
- Uh, hayır, tatlım, benim.
Babacım? Sen neden işte değilsin?
Aaa, Çünkü eve gelmem gerekti canım...
Terledim...
Eve duş almaya geldim.
- Film kiralayalım mı?
- Evet, tabi, tabi, tabi.
Burada işim biter bitmez
gidip film kiralarız.
Tamam.
Oh, Tanrım.
Az kalsın görecekti.
Şimdi ne yapacağız?
Sırılsıklam oldum.
Afedersin, baba, yine unuttum.
Eyvah!
Merhaba, tatlım.
Maya'yı hatırlıyor musun.
Film dükkanından.
- Niyetin ne senin?
- Anlayamadım?
Babamla ilgili niyetin
nedir diye sordum?
Yani, onunla evlenmeyi düşünüyor musun?
Aaa... Neden...
Çünkü sadece evli kızlar ve erkekler
birbirlerine parçalarını gösterirler.
- Değil mi, baba?
- Aaa... doğru. Evet.
Hı-hı.
Tüm filmleri bedava
izleyebilecek miyiz?
Ne?
Bütün filimleri para
vermeden mi izleyacağiz?
Evet! Evet, evet.
Tanrı aşkına, evet.
Demek istediğim, bilirsin,
bununla bitecekse.
Evet... Değil mi, Maya? Evet!
Aaa... Ne istersen.
Hepsi bedava.
Dirty Dancing'de mi?
Evet.
Peki Sweeney Todd'u
okulda yapacak mıyız?
Ne?
Sweeney Todd'u
okul gösterisi için diyorum?
- Hayır, tatlım, bu fazla büyük işi.
- Gerçekten mi?
Ama, büyükbabama sizin hakkınızda
ne söyleyeceğim?
Tamam. Sweeney Todd'u
okul gösterisinde yaparız.
Tamam!
Sen hiç susmaz mısın?
Tanrım, Greenie, sen sürekli...
- Oh, Tanrım.
- Oh!
Yüce İsa.
sen bir... havlu giymişsin?
Bana bunu yatağımda
yapmadığını söyle.
Oh, Aman Tanrım, lisedeki gibi
birşeydi! Neden unutmuyorsun?
Bir keresinde ban de
babamın yatağında yapmıştım. Çok güzeldi.
Muhteşem. Bilgin olsun,
ben yapmadım''.
- Ne, ceza alanında mı bıraktın?
- Hayır!
Seni ilgilendirdiği için değil,
ama birşey yapmadık.
Bir an kendimizi kaybettik,
sonra sakinleşince
pişman olmamak için
hiçbir şey yapmadık.
- Çocuk ikisini banyoda basmış.
- Oh.
Başka birşey konuşalım
tamam mı, şu su pompası gibi.
- Çok mu kötü?
- Kesinlikle değişmesi gerekiyor.
Yüce Tanrım. Bu tüm körfezin suyu
kesilecek demektir,
ortalığı bok götürecek.
Eminim.
Evlat, sen vergi verenlerin
ters tarafını hiç görmedin.
Hayvandan farkları yok.
1988 senesini hatırla?
Güney Peak Caddesi.
O zaman, bizi başaşağı çarmıha
gerecekler sandım.
- Aziz Peter gibi.
- Kimsin sen, İsa Peygamber mi?
Aziz Peter dediğimi herkes anladı.
Lafımı açmana gerek yoktu.
Öylesine söyledim...
Ben yokken kaç,
konteynır boşalttın?
Üç ya da dört.
Üç ya da dört konteynır
yarım saatte yaptığın bu mu?
Tamam, trafik saatiydi.
Evet, New Jersey'in bu tarafında oturan
sakinlerinin su vanasını
bir kaç günlüğüne kapatmamıza
birşey diyeceklerini sanmıyorum.
Teker teker, lütfen!
Teker teker!
- Elimizden geleni yapıyoruz.
- Ne diyorsun?
Neden oraya gidip olan
biteni açıklamıyorsun baba?
Sen neden yapmıyorsun baba?
İşin buydu değil mi?
Şarkıcıların halka güzel
şeyler söylemelerini sağlıyordun?
- Evet, bebeğim, ama...
- Hayır, çocuk haklı evlat.
Para kazanmak için
palavara düzen biri olarak,
ben oraya çıkman
konusunda ısrarlıyım.
- Oh, demek öyle, ha?
- Evet.
- Birşey olmaz.
- Devam et.
Sağol, Büyükbaba.
Sakin ol lütfen!
Oraya çıkacak.
Beyler bir saniye.
lütfen. beyler.
Benim adım Oliver Trinke
belediyede çalışıyorum.
Sanırım bu da beni
salondaki en sevimsiz insan yapıyor.
Sizi temin ederim ki, aaa...
Bay Avenue'daki bu iş
en kısa zamanda bitecek.
Sadece en fazla üç gün sürer.
Yalan! Palavra!
Beyler, susalım lütfen!
Sakin olalım!
Beyler, bir dakika.
Eklemek istediğim
bir şey daha var.
Ben de burada yaşıyorum. Sizi her gün
işe giderken izliyorum.
Sana söylüyorum,
bu inanılmazdı!
Oraya çıkıp bütün süslü lafları
sıraladım süt dökmüş kediye döndüler,
- Herkesi çok etkiledim!
- Seni tatlı dilli yılan seni.
Söylediğim her şey tam olarak
yerini buldu, düşünsene?
Belki de söylediğin şeylerin
hiçbiri saçma olmadığı içindir.
''Oraya çıkıp pislikle oynamak''?
gibi mi, ne... ben bunu yaptım!
Bana çok iyi geldi.
Merhaba, Gert.
Beni üzen şey, o aptal su pompası
sorununu aşmanın beni yedi yıldır
yapmadığım şeyden
daha çok mutlu etmesi.
Hayır ilgisi yok
bir şeye el attın ve onu yaptın.
Seninki zafer sarhoşluğu sadece.
Kötü birşey değil.
Düşünsene. şirket tarihinde en
genç sorumluluk alan kişi bendim...
...MandellKirschner'in
tarihinde.
- Biliyorum.
- Ne başarı değil mi.
Koca bir şehri iyiliğine
olan bir şeye ikna etmek?
- Bu bence gecikmiş bir duygu.
- Evet, bu şimdi senin hayatın.
Bence, şirket tarihindeki
en genç idareci geride kaldı...
Bu sen değilsin artık.
bence, hiç ibr zaman da olmadın.
Oh, Oldum.
Kendi dairem vardı,
zengindim, saygın bir kişiydim.
Beğen ya da beğenme, sen busun.
Bence, ne olduğunu düşünmeyi unut
şu anda ne olduğunu kabul et.
- Ben bunları istiyorum.
- Gert, ne yapıyorsun?
Ben çok iyi hatırlıyorum baban
Dirty Dancing'i alabilirsin demişti.
- Oh, evet! Demişti!
- Evet.
Teşekkür ederim bu arada
Unutmadan söyleyeyim memelerim
ne zaman çıkacak diye soruyor.
- Oh, Tanrım!
- Yedi yaşında, değil mi?
Eğer istersen, annemin bu yaşta
bana söylediğini ona söyleyebilirim.
Kapı tokmağı örnek
verilen konuşma mı''?
Ben aramızda, bilirsin,
soğukluk olmamasına sevindim.
Şeyden sonra... yani, şey
geçen hafta olanlardan...
Ollie, o bir acıma anıydı.
Geçti gitti.
Önemi yok.
- Sadece arkadaşız, tamam mı?
- Evet, arkadaş.
''Acıma anı.''
Çocuğumdan uzak dur.
- Hayır, çok yuvarlak oldu.
- Kes sesini.
- Kes sesini! Kes sesini!
- Sadece yap...
- Sesini kesecek misin sen?!
- Pekala!
Bu şeyde boğazı
kesilen insanlar var.
Evet.
Ve baban gösteride
bunu yapmana izin verdi?
Evet.
Nasıl olur da
buna izin vermiş olabilir?
Çünkü Maya ile
onu duşta çıplak gördüm.
Oh, evet.
Ha-ha! Şimdi anlaşıldı.
Arthur Brickman ile
görüşebilir miyim, lütfen?
- Ollie.
- Arthur.
- Hey, dostum.
- Nasılsın?
- İyi. Sen nasılsın?
- İyi. Seni görmek güzel.
Bilirsin, oy birliği ile karar verildi,
su pompasını değiştireceğiz...
Kalabalığa karşı her zaman iyiydin.
Tabi, bir defa...
bir defa, hariç.
Ama bu son olay. Fresh Prince olayının
tam tersi oldu.
Sanki kendimi zirvede hissettim.
Seni de bu yüzden görmek istedim.
- Aaa, Senden bir iyilik isteyeceğim.
- Tabi ki, nedir?
Şirketinle bir görüşme
ayarlaman mümkün mü?
Sen ciddi misin?
Zaten burada yemek
istemeni tuhaf bulmuştum.
- Oh, Zor olduğunu biliyorum ama...
- Zor mu?
Ollie, Bir oda dolusu basın
mensubunu aptal yerine koydun,
ve dünyanın en büyük yıldızlarından
birine resmen sövdün.
- O kadar büyük değildi.
- Ama şimdi büyük.
Ne kadar biliyor musun?
MandellKirschner'dan ayrıldığımda,
bazı firmalar özgeçmişime
bakmadılar bile...
Seninle beraber
çalıştığım için.
Angellotti'ye ancak bir yıl sonra kabul edildim...
Ne diyeceğim? Unut bunu.
Boşver. Önemli değil.
- Aptalcaydı. Öyle birden aklıma gelmişti...
- Hayır, bitireyim.
Söylemek istediğim...
Sana yardım edecek bir yere
gelmek için yıllarca bekledim ve geldim.
Biliyorum çok kolay değil ama...
Seni Angellotti ile
bizzat görüştürebilirim.
- Çok teşekkür ederim.
- Elbette.
Biliyor musun, eskiye göre
daha duygusalsın.
Ah, bu sadece...
Çok özledim anlıyor musun?
Bu benim iyi olduğum
tek şey.
Oh, Bu harika.
Buraya döner...
Gertie'yi en iyi ve en
pahalı özel okula kaydeder...
Hatta ona bir dadı bile tutabilirim?
Sanki şu Fresh Prince olayı
hiç yaşanmamış gibi.
Ben ofise dönüp ihtiyarla konuşayım
netice alırsam akşam seni ararım.
Oh, harika.
Hadi, büyükbaba!
Bu senin parçan.
- Benim?
- Evet.
Evet, yap hadi.
Alo? Hey, Arthur.
Şaka yapıyorsun?
Babanın şarkısını neden ben söylüyorum?
Boğazı kesilen oydu.
- Doğru ama sen de onun yedeği olacaksın.
- Bu da ne demek?
Yani onun bacağı kırılırsa,
onun yerine sen çıkacaksın.
- Tamam, hadi, tekrar dene.
- İyi gidiyorsun.
Bekle, bekle, bekle! Prova sırası
bende sanıyordum.
Bu şartlarda çalışamam.
Üzgünüm.
- Böyle bir gösteri olmaz.
- İyi gidiyordun.
Tommy Tune için hazırlansan
iyi olur tatlım,
Görünce sen de
çok seveceksin.
- Tommy Tune kim ?
- Tommy Tune bir adam.
Onu yakından ve canlı
olarak izleyeceksin
çünkü New York'a geri dönüyoruz!
- Ne?
- Ne?
- Ne?
- Ne?
Evet, Ne?
Eski bir arkadaşımla konuştum
MandellKirschner'da beraber çalışıyorduk.
Onunla bir yemek yedim ve şirketinde
iş olup olmadığını sordum.
Tanrım, başka bir görüşme, Ollie?
Hadi, Ne zaman öğreneceksin?
Tamam, zeki çocuk, o bana patronuyla
görüştüğünü söyledi,
Beni adama kanserin tedavisiymişim
gibi pazarlamış.
Müzik departmanında bir açık varmış
ve oraya ben giriyorum.
Buum!
6 yıllık sürgünden sonra,
Aynı işe geri dönüyorum!
Yani artık
sokak süpürmek yok,
çöp toplamak yok,
su pompası hiç yok!
Basından sözediyorum,
partilerden bahsediyorum!
Batı yakasında adresten bahsediyorum,
Gertie için iyi
bir okuldan bahsediyorum!
Ama ben zaten iyi bir okula gidiyorum.
Evet, tatlım, gideceğimiz yerde daha iyi
New York 'da okullar daha iyi.
Hem okula giderken
metroya binersin. Eğlenceli değil mi?
Ama metro serseri ve
çöplerle doluymuş.
- Öyle, ama.
- Büyükbabanı dinleme.
Ben ne diyordum?
O sadece uyduruyor!
- Göreceksin. Metro çok güzeldir.
- Ben görmek istemiyorum.
Şehirde yeni bir okula gitmek istemiyorum.
Okuluma gitmek istiyorum.
Tatlım, ama yol çok uzun ve
ben her gün gidip gelemem.
Seni burada
New Jersey'de nasıl bırakırım.
O zaman şehre gitmeyelim.
Burada büyükbabam ile kalalım.
Canım kızım, ben babamla
yaşamak için çok büyüğüm.
Kendi evimde yaşamak istiyorum.
Ve büyükbaban... Yani, ona bir bak,
o da sıkıldı.
Bizi yanında istemiyor
rahat yaşamak istiyor, yanlız kalmak istiyor...
- Öyle mi, büyükbaba?
- Bu tamamen saçma bir yalan.
Biliyorsun... sağol, büyükbaba.
Ben şehire gitmek istemiyorum.
Burada yaşamayı seviyorum.
Büyükbaba burada istediğiniz
kadar kalın diyor.
Bebeğim, Sweeney Todd'a
gittiğimiz günü hatırlıyor musun?
Çok sevmiştin?
Eğlenmiştik değil mi ?
Yani, eğer şehre taşınırsak,
bunu her gece yapabiliriz!
Senin çalışmadığın geceler dışında,
tabi ki.
Şunu biliyor musun? Neden bir süre susup
oturmuyorsun, tamam mı?
Kızımla konuşmaya çalışıyorum.
New York 'u seveceksin.
Bana şehirleri sevdiğini söylemiştin.
- hayır, söylemedim.
- Oh!
- Ben fena değil dedim.
- Yüce Tanrım!
Ben Jersy daha iyi dedim. Hem
o işi neden bu kadar istiyorsun,baba?
Yarasa mobil burada!
Bebeğim, baban yarasa mobil
kullanmak istemiyor!
Baban Sushi yemek istiyor!
Baban limuzin istiyor!
Baban bir kapıcısı olsun istiyor!
Baban magazin editörlerine
hükmetmek istiyor!
Baban eski işini seviyor, ve işini
kaybettiğinden beri özlüyor.
Baban bu işi yapmak istiyor. Baban ölene kadar
çöp toplamak istemiyor!
Ama sen toplantıda takım elbise
giymek zorunda olmadığın
için işini çok
sevdiğini söylemiştin.
Evet, ama baban bunu onlara
su pompası kabul ettirmek için söyledi.
Yani sen herkese yalan mı söyledin?
Bak, tamam, Sana ne olduğunu söyleyeceğim.
Görüşmeye gideyim, tamam mı?
Adamın bana söylediklerini beğenmezsem,
işten vazgeçerim tamam mı.
Şimdi de bana yalan söylüyorsun!
Pekala, bak, genç bayan! Pazartesi
günü görüşmeye gidiyorum,
istesen de istemesen de.
Bekle, Bu pazartesi?
- Evet.
- Ollie, bu pazartesi gidemezsin.
- Neden?
- Çünkü o gün benim gösterim var!
Oh, kahretsin.
Gösteri, pazartesi miydi?
Tamam, saat dötte,
yetişebilirim, sorun yok, zamanında yetişirim.
Ama gösterim saat beşte!
Hangi gezegende olursan ol
buraya saat beşta gelmiş ol
Saat dörtte görüşeceksen
nasıl yetişebilirsin?
Üzerime gelmeyi bırak baba!
Gösteriyi tamamen unutmuşum.
Nasıl unutabilirsin?
Nesin sen, aptal mısın?
Gertie, bu iş
baban için çok çok önemli.
Benim gösteri değil mi?
O senin için önemli değil mi?
Evet, tatlım,
o daha da önemli.
O zaman eski aptal işin için
aptal şehirdeki aptal görüşmeye gitme!
- Bu kadar yeter, genç bayan!
- Seni bu gösteride istemiyorum!
Zaten iyi bir Sweeney Todd da
değilsin.
Büyükbabam daha iyi. Hatta Greenie amcam
ve Block amcam bile senden iyi.
O adamlar senin amcaların değil!
Oh, hayır, ama gösterisinde
yer alacak kadar iyiyiz evlat?
Üzgünüm, Bunu demek istemedim.
Nereye gidiyorsun?
Seni görmek istemiyorum! Hatta
okula bile gelmeni istemiyorum.
- Oh, hadi!
- İstemiyorum! Hatta seni artık sevmiyorum!
Buraya gel, genç bayan!
Hey sana söylüyorum!
Hey, genç bayan!
Geri dön diyorum sana!
Hayır! Bana ne yapacağımı söyleyemezsin!
Senin söylediğin hiçbir şeyi yapmam!
- Evet, Yaparsın!
- Naden?
Çünkü ben senin babanım, bu yüzden!
- Bana ne?
- Bana bu şekilde bağırma, Gertrude!
Sana istediğim her zaman bağıracağım!
Bana ne, Bana ne!
O aptal şehre gitmiyorum işte!
Pekala, bu kadar! Şehre gidiyorsun
ve şehri seviyorsun, son sözüm bu.
Senden nefret ediyorum!
Keşki annem yerine sen ölseydin!
Ben de senden nefret ediyorum, küçük pislik!
Annen ve sen hayatımı çaldınız
ve şimdi onu geri istiyorum!
Tanrım, Özür dilerim. Üzgünüm, tatlım.
Bunu demek istemedim...
- Bırak beni!
- Üzgünüm...
Beni rahat birak!
SEnin derdin ne?
Ha?!
- Selam.
- Selam.
Geçen gece ne oldu?
Birden çekip gittin.
Sadece yanlız kalmanız
gerektiğini düşündüm.
İhtiyacım olan şey destekti Maya.
O bir çocuk, Ollie.
Çocuklar hava durumu gibidir.
Belki bir kaç yıl sonra
onu Manhattan'dan ayıramazsın.
Ama o şimdi,
bildiği gibi yaşamak istiyor.
Ben de öyle.
Evet, ama bu onun
kararını değiştirmez?
Oh, Tanrım. Sen de mi?
Eski yaşamını geri istiyorsun. Çok para,
ve babandan uzak kalmak...
Bunların hiç biri saçma ve anlamsız değil.
Evet. Öyleyse?
Geri istediğin senin hayatın,
onlarınki değil.
Yani bu onların yaşamı. Bu seni
seven herkese
bu bana yetmez
demek gibi birşey.
Ve bu herkesi kıracak birşey,
anlıyor musun?
- Herkesi mi?
- Oh... Ne, ben mi?
SEn de biliyorsun aramızda
romantizm ya da başka birşey yok.
Biz sadece arkadaşız, değil mi?
Peki hiç düşündün mü...
belki bir gün...
bundan fazlası olabilir mi?
Duşun altında kızından saklandığım
o birkaç dakika düşündüm.
Bak, Ollie, Senden hoşlanıyorum, ama...
Kalbimin kırılmasını istemiyorum
çünkü buradan gideceksin.
Biliyorum.
Eğer şehirdeki o işi alırsam,
buraya gelmeye devam
edeceğim, babamı görmeye. Ve seni.
Neden? Bence sen sonsuza kadar
burada kalacağımı düşünüyorsun?
- Maya...
- Ollie...
İşe geri dönmem lazım.
Eğer... eğer seni...
eğer seni gösteride göremezsem,
büyük şehire yarleştikten sonra
bana telefon edersin.
Hadi...
Kahretsin.
Selam, baba.
Merhaba, bebeğim. Üzgünüm.
Uyandırmak istememiştim.
Önemli değil.
Dinle. Özür dilerim-
sana geçen akşam bağırdığım için.
Hatalıydım. Söylediğim hiçbir şeyi
söylemek istememiştim.
Biliyorum. Ben de.
- Baba?
- Evet?
Annem şehirde yaşamayı sever miydi?
Evet, severdi.
O çok severdi.
O zaman ben de seveceğimi sanıyorum.
Teşekkürler, canım kızım.
Teşekkürler.
Biliyorsun, Yarın trafiğe takılmazsam
vaktinde gösteride olacağım.
Gelemezsen bile hiç kızmam.
Anlıyorum
Tamam, hayatım. Git ve uyu.
Seni seviyorum.
İyi geceler, babacım.
İyi geceler.
George Clooney'nin ofisi
Tony birinci hatta.
Angellotti Şirketi.
Bir saniye, lütfen.
- Size yardım edebilir miyim?
- Evet.
Adım Oliver Trinke ve buraya Arthur Brickman
ve Bay Angellotti ile görüşmeye geldim.
Tamam.
Bay Trinke geldi.
Tamam, söylerim.
- On dakika sonra buradalar.
- Tamam.
- Oturabilirsiniz.
- Tamam, tamam...
Merhaba.
Oh, Tanrım... Merhaba!
Brad'i görmeye geldim.
Evet! Geleceğinizi söylemişti efendim.
Özür diliyor, trafiğe takılmış.
Birkaç sokak ötede.
Neden biraz otur muyorsunuz
gelir gelmez geldiğinizi haber veririm.
Çok teşekkür ederim.
Bekletmeye bayılıyorlar, değil mi?
- Özür dilerim?
- Sadece beklemeden edemiyorlar dedim.
Doğru. Evet, evet, Öyle.
Bence bunu psikolojik bir şart
gibi görüyorlar?
Bence görecekleri tek şey
benim kıçım,
çünkü ben bu kapıdan çıkarken
sadece onu görecekler.
Bu adamlar hakkında ne biliyorsun?
Sadece onların sektörün...
''...en hızlı büyüyen firması.''
Evet, ben de onu okudum.
İyi o halde...
Benim bildiklerimi biliyorsun.
Bu durumda ne yaptıklarını
biliyor olmalılar.
Sanırım. Tabi bu lafı yaymak
başka editör tutmuyorlarsa.
Doğru. Ve sınra o editörler de
yarattıkları iyi intibayı
yaymak için başka
editörler tutyorlar.
Şüphesiz, sonra o editörler de,
saptırdıkları gerçeği
kaşımak
için başka
editörler
bulmaya çalışıyorlar...Yani
- Bu arada! Sen ne iş yapıyorsun?
- Ben bir editörüm.
Burada Angellotti'nin adamlarından
biriyle konuştuğumu bilmiyordum.
Tamam, aslında daha ben,
Angellotti'nin adamı değilim.
Henüz değilim.
Buraya iş için geldim.
Son filmim çıktığından beri beni
editörümden çalmaya çalışıyorlar.
- Oh, şu robot filmi, değil mi?
- Oh, evet, seyrettin mi?
Daha görmedim ama evet
göreceğim...
Oh, evet. Yine de destek
için teşekkürler dostum.
- Görmeyi çok istiyorum...
- Beni dinle o kadar iyi değil.
Bir çocuğum var. Bu yüzden gidip
seyretmeye vaktim olmadı
şarkı söyleyen balerinler hariç.
Balerinler? Ben de izledim.
O zaman bir kızın olmalı.
Bu doğru.
- Kaç yaşında?
- Yedi yaşında.
Evet? Harika.
Benim bir kızım ve iki oğlum var.
üç çocuk mu?
Tanrım. Onca filmi yapmaya ne
zaman vakit buldun?
Aslında üç çocuğum olmasa
bu kadar,
filmi yapmak için
zorunlu hissetmezdim.
Doğrı.
Oh, dostum.
- Bu güzel, evet, değil mi?
- Film yapmak mı?
- Bilmem, sen söyle.
- baba olmak, komik adam.
Güzel anları var
- Kızının adı ne?
- Gertrude.
Hadi be!
Zvallı kıza neden bu ismi koydun?
- Bahi falan mı kaybettin?
- Hayır.
- Hayır, O karımın adıydı.
- ''Adıydı mı''? Tamam, tahmin edelim.
Kızına bu ismi koydu diye
kıçına tekmeyi bastın, değil mi?
Hayır, onun bir suçu yok.
Bu adı ona ben vermek istedim.
O kızımı doğururken öldü ve ben...
- Hayır, hayır, hayır, ben...
- ben kendimi çok kötü hissettim.
- Böşver, önemli değil.
- Hayır, dinle, Bunun için çok çok üzgünüm.
Ben de filmini görmedim,
Yani ödeştik. İnan bana.
Biliyor musun insanlar bu yüzden
bekleme yerlerinde kimseyle konuşmuyor?
Belki de.
Bak sana ne diyeceğim...
şu büyükler anlamıyor lafını
yazan adam baba olduysa
muhtemelen tersini düşünüyordur.
Oh, dostum.
Ama o haklı, değil mi?
- Ne konuda?
- Anlamak konusunda.
Bence bu günün çocukları.
herşeyi doğuştan biliyorlar.
Benim kızım öyle biri dostum,
bu kadarını söyleyebilirim.
Evet, ortanca da öyle, oğlu da
Her sabah evden çıkarken
beni yakalar
ve sorar,
''Babacım, beni ne kadar seviyorsun?''
En yakında ne varsa onu seçerim.
''Şu masa kadar oğlum.''
''Hayır, Beni buradan aya ve
aydan da buraya kadar seviyorsun.'' der
Bu harika.
Evden çıkmak için çektiklerimi
bir bilsen.
Setlerden çok fazla vakit
kalmıyor değil mi?
Oh, evet. Ama eğer zeki biri olsaydım,
bugün burada oturuyor olmazdım.
Evimde olurdum
bahçede çocuklarımla oynardım.
Ama bu ünü zekamla yakalamadığımı
'herkes biliyor.
Ben sadece,
çok yakışıklı ve çok seksiyim.
ve bir
politikacı kadar komiğim.
Oh, dostum! Çekmecedeki en keskin
bıçak olmadığımı biliyorum.
Biliyorsun...
- Seninle konuşmak çok güzeldi.
- Oh, hey, benim için de.
- Çıkıyor musun?
- Çıkıyorum.
Hey, bu adamları öneriyor musun?
Aaa... önerebileceğim tek adam
Arthur Brickman'dır.
Onun dışında,
Kimse için birşey söyleyemem.
hey, hey, bekle.
Brickman sen misin?
Hayır. Ben sadece kızıyla bahçede
oynamak isteyen biriyim.
Dudağına mı süreyim
yoksa yanağına mı?
Yanağıma, çocuk oyunu falan anlamam,
duvara yapıştırırım.
Azize Maria Goretti'
öğrenci aile karma toplantısına
hepiniz hoş geldiniz
Bu çocuklarınızı ve
yeteneklerini seyredeceğiniz bir,
kutlama, umarım beğenirsiniz.
Sahneyi ilk önce birinci sınıftan
Cynthia Bodnar ve annesi Jane alıyor,
ve ünlü müzikal ''Memory''
yi canlandıracaklar, Cats .
Ve şimdi Tracy Colelli,
Rahibe Ann'in ana okulundan,
ve ailesiyle Cats'in
''Memory'' sini canlandıracak.
Ve şimdi, birinci sınıftan Martin Tobias
ve annesi...
Oh, bu ne kadar popüler bir şarkı.
...''Memory'' Cats'den.
Benimle dalga mı geçiyorsun!
Hiç rahat vermeyeceksin,
değil mi, Gert?
Tatlım, herşey yolunda gidecek.
Sıra sende, Gertie.
Sahne senin.
Ve şimdi Cats'den olmayan
bir şey izleyeceğiz, tanrıya şükür.
Birinci sınıftan Gertrude Trinke
ve babası, Oliver...
Pısst!
- Büyükbabam.
- Oh.
Özür dilerim. Birinci sınıftan Gertrude Trinke
ve büyükbabası
benim de iyi bildiğim
bir oyun sergileyecekler;
''Tanrım, Tanrıya Şükür'',
Sweeney Todd müzikalinden.
Çıkar şunu.
Kahretsin.
- Seni seviyorum, baba.
- Ben de seni seviyorum.
Seni çok seviyorum.
- Harikaydın.
- sen de.
Siz... çocuklar...
- hepiniz... harikaydınız!
- Ooh!
Oh, Tanrım!
Hey, Gertie!
Gel dans edelim.
- Hoşçakal, Greenie amca. Hoşçakal, Block amca.
- Hoşçakal, tatlım.
- Ben bu gösteri işini sevmeye başladım.
- Evet.
Ben kendini fazla kaptırma derim.
Yarın lahımda çalışacaksın.
- Biliyor musun, bazen senin...
- hı-hı.
Senin ***şan olmaktan sıkıldım.
Bir ara bayağı endişelenmiştim.
Evet, yıllardan sonra orada olacağım
kimin aklına gelirdi.
Onu demedim, salak kafa.
Diğer şeyle ilgili.
- Tanışmanla ilgili.
- Hadi, baba.
Tekrar yanlız kalmak istemiyor musun?
Yanlız ölmek istemediğim
kadar değil.
Biz bir yere gitmiyoruz, baba.
Oraya gidip büyükbabana
moral ver biraz
Senin gibi bir şarkıcıyı
kaybetmekten korkuyor.
Oooooo!
Büyükbaba!
Merhaba, prenses!
Kendine bir bak.
Gecenin büyük kahramanı.
Evet, iyi, anlamam biraz
zaman aldı, ama, ıııı...
- dans edelim mi?
- hı...
Tamam.
Sonunda gerçeği gördüğümü
düşünmek istiyorum.
Tamam, bir anda o sahnede
belirmen
bu hayatımda gördüğüm
en romantik şeydi.
Yemin ederim.
Tamam... kaybolma.
Bundan daha
romantik de olabilir.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Nasıl? Bu romantizm iyi mi?
Bunun hakkında düşüneceğim.
Bunu düşün.
Ollie Trinke...
Hey.
Oğlun bu defa Maya'nın dişini çekiyor.
Oh...
Güneş bazen
köpek kıçında doğarmış.
Köpek mi alacaksın?
Maya?
- Babamla biraz dans edebilir miyim?
- madem istiyorsun.
Gitmesine izin verme, Gert.
O türünün tek örneği.
Biliyorum.
Buraya gel.
- Dans mı istiyorsun?
- Öyleyse şehre gitmiyorsun?
- Hayır. Şehir yok.
- Burada büyükbaba ile kalacağız?
Tanrının yardımıyla, evet,
büyükbaba ile kalacağız.
- Beni Cats'e götürecek misin?
- ha-ha! İyi denemeydi, ama, hayır.
- Teşekkür ederim, babacım.
- Herşey senin için, Gert.
- Neden biliyor musun?
- Neden?
Çünkü sen gerçekten
iyi olduğum tek şeysin.